Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kıyamet kopduğu zaman,
2 (hiçbir nefs) onun vukuunda (Allaha karşı artık) yalancı değildir.
3 O, (kimini) alçaltıcı, (kimini) yükselticidir.
4 O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmışdır,
5 dağlar didik didik parçalanmışdır,
6 derken (hepsi de) dağılmış, toz haaline gelmişdir.
7 Siz de (kıyâmetde) üç sınıf olmuşsunuzdur.
8 Sağcılar (a gelince:) O sağcılar ne (mutlu) durlar!
9 Solcular (a gelince:) O solcular ne (bedbaht) dırlar!
10 Hayır yarışlarında tâ öne geçib kazananlar (a gelince:) onlar (orada da) öncüdürler.
11 İşte onlar (Allaha) en çok yaklaşdırılmış olanlardır.
12 Naıym cennetlerinde (dirler).
13 Bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
14 biraz (ı) da sonrakilerdendir.
15 (Onlar) cevherlerle örülmüş tahtlar üzerindedirler,
16 Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak.
17 Ebedî (taze) lige mazhar edilmiş evlâdlar (hizmet için) etraflarında dolanırlar,
18 «Maîn» (kaynağın) dan (dolu) büyük kablarla, ibriklerle ve kadehlerle.
19 Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez.
20 Beğeneceklerinden (türlü) meyve (ler),
21 İştahlanacaklarından kuş et (ler) i ile (etraflarında dolanırlar).
22 (Orada) şahin gözlü huurîler de (vardır),
23 saklı inci timsâlleri gibi.
24 (Bunlar mukarreblerin) işledikleri iyi amel (ve hareket) lere bir mükâfat olarak (yapılır).
25 Onlar orada ne boş bir lâf, ne de günâha sokacak bir şey işitmezler.
26 Yalınız bir söz (işidirler ki oda) «Selâm, selâm» dir.
27 Sağcılar: Onlar ne (mutlu) sağcılardır!
28 Dikensiz kiraz,
29 meyveleri tıklım tıklım muz ağaç (lar) ı,
30 yayılmış (daimî) gölge (ler),
31 dâima akan su (lar),
32 (32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
33 (32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
34 ve (kadri) yükseltilmiş döşeklerdedirler.
35 Hakıykat, biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratdık da,
36 (36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
37 (36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
38 sağcılar için.
39 (Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
40 bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir.
41 Solcular: (Onlar) ne solculardır!
42 (Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,
43 ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
44 Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.
45 Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.
46 O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.
47 Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.
48 «Evvelce geçmiş atalarımız da mı?»
49 Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler,
50 ma'lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır».
51 Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler,
52 Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz,
53 Öyle ki karınlarınızı hep ondan doldurucularsınız,
54 üstüne de o kaynar sudan içeceklersiniz.
55 (O suretle ki) susamış develerin içişi gibi içeceklersiniz.
56 İşte ceza günü onlara (çekilecek) ziyafet budur!
57 Sizi biz yaratdık. O halde (tekrar dirilmiye de) inanmalı değilmisiniz?
58 (Eğer siz bir meniden yaratıldığınızı iddia ediyorsanız) O halde (rahimlere) dökmekde olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin.
59 Onu siz mi (düzgün bir insan) suretine getiriyorsunuz, yoksa (o surete getirib) yaratanlar biz miyiz?
60 (60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
61 (60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
62 Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz?
63 Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin.
64 Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
65 Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız.
66 (Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır».
67 «Daha doğrusu biz (umduğumuzdan) mahrum kalmışlarız».
68 Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana.
69 Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz?
70 Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz?
71 Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.
72 Onun ağacını siz mi yarardınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
73 Biz onu hem bir ibret, hem çöl yolcularına bir fâide kıldık.
74 O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et.
75 Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum.
76 ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır,
77 muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'andır,
78 ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır.
79 Ona tam bir suretde temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
80 (O) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
81 Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz?
82 Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemehal tekzibe mi kalkışırsınız?
83 Hele (can) boğaza gelince,
84 o vakit siz görürsünüz!
85 Biz ona sizden yakınız. Fakat görmezsiniz.
86 İşte madem ki (tekrar dirilerek) ceza görmeyecekmişsiniz,
87 Onu (tâ boğazınıza gelince cesedinize) geri çevirseniz a! Eğer (iddianızda) saadıklarsanız...
88 Şimdi, (ölene gelince) eğer o, mukarreblerden ise,
89 artık rahatlık, güzel rızık ve Naıym cenneti (onundur).
90 Eğer sağcılardan ise,
91 Artık sağcılardan selâm sana!
92 Amma eğer tekzîbcilerden, sapıklardansa,
93 işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet!
94 ve cehenneme bir atılış.
95 Şübhesiz ki bu elbette kat'î bilgi (veren) hakıykatın ta kendisidir.
96 Haydi Rabbini o büyük adiyle tesbih (ve tenzîh) et.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ 1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ 2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ 3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ 4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ 5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ 6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ 7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ 9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ 10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ 11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ 15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ 16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ 17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ 19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ 20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ 21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ 22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ 23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ 25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً 26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ 27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ 28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ 29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ 30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ 31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ 32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ 33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ 34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ 35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ 36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ 37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟ 38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ 41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ 42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ 43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ 44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ 45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ 46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ 48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ 49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ 50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ 51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ 52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ 53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ 54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ 55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ 57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ 58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ 59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ 60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ 61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ 62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ 63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ 64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ 65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ 66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ 68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ 69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ 70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ 71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ 72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ 73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ 74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ 75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ 76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ 77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ 78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ 79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ 81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ 82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ 83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ 84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ 85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ 86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ 88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ 89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ 90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ 91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ 93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ 94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ 95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ 96
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
Kıyamet kopduğu zaman,
1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ
(hiçbir nefs) onun vukuunda (Allaha karşı artık) yalancı değildir.
2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ
O, (kimini) alçaltıcı, (kimini) yükselticidir.
3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ
O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmışdır,
4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ
dağlar didik didik parçalanmışdır,
5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ
derken (hepsi de) dağılmış, toz haaline gelmişdir.
6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ
Siz de (kıyâmetde) üç sınıf olmuşsunuzdur.
7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
Sağcılar (a gelince:) O sağcılar ne (mutlu) durlar!
8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
Solcular (a gelince:) O solcular ne (bedbaht) dırlar!
9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ
Hayır yarışlarında tâ öne geçib kazananlar (a gelince:) onlar (orada da) öncüdürler.
10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ
İşte onlar (Allaha) en çok yaklaşdırılmış olanlardır.
11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Naıym cennetlerinde (dirler).
12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
Bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
biraz (ı) da sonrakilerdendir.
14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ
(Onlar) cevherlerle örülmüş tahtlar üzerindedirler,
15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ
Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak.
16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ
Ebedî (taze) lige mazhar edilmiş evlâdlar (hizmet için) etraflarında dolanırlar,
17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
«Maîn» (kaynağın) dan (dolu) büyük kablarla, ibriklerle ve kadehlerle.
18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ
Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez.
19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ
Beğeneceklerinden (türlü) meyve (ler),
20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
İştahlanacaklarından kuş et (ler) i ile (etraflarında dolanırlar).
21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ
(Orada) şahin gözlü huurîler de (vardır),
22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ
saklı inci timsâlleri gibi.
23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Bunlar mukarreblerin) işledikleri iyi amel (ve hareket) lere bir mükâfat olarak (yapılır).
24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ
Onlar orada ne boş bir lâf, ne de günâha sokacak bir şey işitmezler.
25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً
Yalınız bir söz (işidirler ki oda) «Selâm, selâm» dir.
26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ
Sağcılar: Onlar ne (mutlu) sağcılardır!
27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ
Dikensiz kiraz,
28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ
meyveleri tıklım tıklım muz ağaç (lar) ı,
29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ
yayılmış (daimî) gölge (ler),
30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ
dâima akan su (lar),
31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ
(32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ
(32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ
ve (kadri) yükseltilmiş döşeklerdedirler.
34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ
Hakıykat, biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratdık da,
35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ
(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ
(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟
sağcılar için.
38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir.
40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ
Solcular: (Onlar) ne solculardır!
41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ
(Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,
42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ
ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ
Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.
44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ
Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.
45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ
O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.
46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.
47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ
«Evvelce geçmiş atalarımız da mı?»
48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ
Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler,
49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
ma'lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır».
50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ
Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler,
51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ
Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz,
52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ
Öyle ki karınlarınızı hep ondan doldurucularsınız,
53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ
üstüne de o kaynar sudan içeceklersiniz.
54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ
(O suretle ki) susamış develerin içişi gibi içeceklersiniz.
55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
İşte ceza günü onlara (çekilecek) ziyafet budur!
56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟
Sizi biz yaratdık. O halde (tekrar dirilmiye de) inanmalı değilmisiniz?
57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ
(Eğer siz bir meniden yaratıldığınızı iddia ediyorsanız) O halde (rahimlere) dökmekde olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin.
58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
Onu siz mi (düzgün bir insan) suretine getiriyorsunuz, yoksa (o surete getirib) yaratanlar biz miyiz?
59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz?
62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ
Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin.
63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız.
65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ
(Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır».
66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
«Daha doğrusu biz (umduğumuzdan) mahrum kalmışlarız».
67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ
Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana.
68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ
Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz?
69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz?
70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ
Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.
71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ
Onun ağacını siz mi yarardınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ
Biz onu hem bir ibret, hem çöl yolcularına bir fâide kıldık.
73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟
O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et.
74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ
Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum.
75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ
ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır,
76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ
muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'andır,
77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ
ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır.
78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ
Ona tam bir suretde temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
(O) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ
Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz?
81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemehal tekzibe mi kalkışırsınız?
82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ
Hele (can) boğaza gelince,
83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ
o vakit siz görürsünüz!
84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ
Biz ona sizden yakınız. Fakat görmezsiniz.
85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ
İşte madem ki (tekrar dirilerek) ceza görmeyecekmişsiniz,
86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Onu (tâ boğazınıza gelince cesedinize) geri çevirseniz a! Eğer (iddianızda) saadıklarsanız...
87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ
Şimdi, (ölene gelince) eğer o, mukarreblerden ise,
88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
artık rahatlık, güzel rızık ve Naıym cenneti (onundur).
89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ
Eğer sağcılardan ise,
90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ
Artık sağcılardan selâm sana!
91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Amma eğer tekzîbcilerden, sapıklardansa,
92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ
işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet!
93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ
ve cehenneme bir atılış.
94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ
Şübhesiz ki bu elbette kat'î bilgi (veren) hakıykatın ta kendisidir.
95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
Haydi Rabbini o büyük adiyle tesbih (ve tenzîh) et.
96

Sureler

Mealler
Hadid Suresi
Sonraki