Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 (1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
2 (1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
3 (Bu büyük olay kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
4 Yer sarsıldıkça sarsıldığı,
5 (5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
6 (5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
7 Sizler üç sınıfa ayrılmış bulunacaksınız.
8 Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!
9 Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
10 İyilikte öne geçenler, (mükâfatta da) öne geçenlerdir.
11 işte (Allah'a) yakın olanlar bunlardır.
12 Bunlar Nîmet (veya Naim) Cennetlerindedirler.
13 (13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
14 (13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
15 işlenmiş motifli tahtlar üzerindedirler.
16 Yaslanıp karşılıklı otururlar.
17 Çevrelerinde sonsuzluğa erişmiş çocuklar,
18 Kaynaktan (doldurup getirdikleri) küpler, ibrikler ve kadehlerle dönüp dolaşırlar.
19 Ondan ne başlan ağırır, ne de başdönmesi ve bitkinlik meydana gelir.
20 Ve bir de seçip beğenecekleri meyvalar;
21 Canlarının çektiği cinsten kuş eti;
22 Ve iri kara gözlü eşler ki,
23 Sedefinde saklı inciller misâli..
24 (Bütün bunlar) işlediklerinin karşılığı..
25 Orada boş-anlamsız söz işitmezler ;
26 Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir.
27 Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!.
28 Dikensiz kiraz,
29 Salkım salkım muzlar,
30 Yaygın gölgeler,
31 Devamlı akan sular,
32 (32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
33 (32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
34 Yüksek döşekler üstündedirler.
35 Biz onları (Cennet'teki Hurileri) yepyeni bir yaratılışla yaratıp meydana getirdik.
36 (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
37 (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
38 (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
39 (39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
40 (39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
41 Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
42 Çok kızgın ateşte ve kaynarca su içindedirler.
43 Ve kara boğucu bir dumandan meydana gelen gölgededirler.
44 O ne serindir, ne de okşayıcı ve rahatlatıcıdır.
45 Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde,
46 Büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı.
47 Ve derlerdi ki, «sahi biz öldükten, toprak ve (ufalmış) kemik haline geldikten sonra gerçekten tekrar diriltilip kaldırılacak mıyız ?»
48 «Önce gelip geçen babalarımız da mı ?..»
49 (49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
50 (49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
51 Sonra siz, ey şaşkın sapıklar, (hakkı) yalan sayanlar!
52 Şüpheniz olmasın ki, Zakkum ağacından yiyeceksiniz.
53 Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
54 Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
55 Hem de susamış develer gibi içeceksiniz.
56 Hesap ve ceza gününde onların konacakları (sofra) işte budur!
57 Biz, sizi yarattık; hâlâ (bu gerçeği) tasdîk etmiyecek misiniz ?
58 (58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
59 (58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
60 Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
61 Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
62 And olsun ki, siz, ilk yaratılıp ortaya çıkarılışınızı biliyorsunuzdur. Artık düşünüp ibret almaz mısınız ?
63 Söyleseniz ya, o ektiklerinizi,
64 Siz mi onları bitiriyorsunuz, yoksa biz mi bitiriyoruz?
65 istesek onu çer-çöp yapardık da siz de şaşırıp kalırdınız..
66 (66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
67 (66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
68 İçtiğiniz suya ne dersiniz?
69 Onu siz mi buluttan indirdiniz, yoksa biz mi indirenleriz ?
70 Dileseydik onu acı yapardık. Artık şükretmez misiniz ?
71 Ya yaktığınız ateşe ne dersiniz ?
72 Onun ağacını siz mi yaratıp meydana getirdiniz, yoksa biz mi yaratıp meydana getirenleriz?
73 Biz, onu bir öğüt ve ibret ve hem de boş arazide yolculuk yapanlar (gezip dolaşanlar, rahat ve temiz hava almak isteyenler) için bir fayda kıldık.
74 O halde sen, O Büyük Rabbın'ın adını tesbîh ve tenzîh et.
75 (75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur'ân'ın (iniş) mevki'lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
76 (75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur'ân'ın (iniş) mevki'lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
77 Şüphesiz bu, çok yüce, çok değerli Kur'ân'dır.
78 Saklı bir kitaptadır.
79 O'na ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir.
80 Âlemlerin Rabbı'ndan indirilmedir.
81 Siz, bu sözü mü küçümseyip değersiz görüyorsunuz?
82 Siz, rızkınızı (şükürle karşılıyacağınız yerde) yalan saymanıza çeviriyor (onunla nankörlük yapıyorsunuz.
83 Can boğaza gelip dayandı ğında,
84 Siz de bakıp dururken,
85 Biz ona sizden daha yakınızdır, ama siz göremezsiniz.
86 (86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!.
87 (86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!.
88 (88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah'a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş'e ve Nîmet Cenneti onundur.
89 (88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah'a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş'e ve Nîmet Cenneti onundur.
90 (90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun !
91 (90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun !
92 (92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır.
93 (92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır.
94 Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır.
95 Şüphesiz ki bu, kesin bilgi derecesinde bir gerçektir.
96 O halde O çok büyük Rabbın'ın ismini tesbîh ve tenzîh et..
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ 1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ 2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ 3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ 4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ 5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ 6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ 7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ 9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ 10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ 11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ 15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ 16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ 17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ 19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ 20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ 21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ 22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ 23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ 25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً 26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ 27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ 28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ 29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ 30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ 31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ 32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ 33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ 34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ 35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ 36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ 37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟ 38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ 41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ 42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ 43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ 44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ 45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ 46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ 48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ 49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ 50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ 51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ 52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ 53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ 54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ 55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ 57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ 58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ 59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ 60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ 61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ 62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ 63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ 64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ 65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ 66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ 68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ 69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ 70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ 71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ 72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ 73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ 74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ 75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ 76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ 77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ 78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ 79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ 81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ 82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ 83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ 84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ 85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ 86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ 88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ 89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ 90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ 91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ 93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ 94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ 95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ 96
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
(1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ
(1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ
(Bu büyük olay kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ
Yer sarsıldıkça sarsıldığı,
4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ
(5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ
(5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ
Sizler üç sınıfa ayrılmış bulunacaksınız.
7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!
8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ
İyilikte öne geçenler, (mükâfatta da) öne geçenlerdir.
10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ
işte (Allah'a) yakın olanlar bunlardır.
11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Bunlar Nîmet (veya Naim) Cennetlerindedirler.
12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
(13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ
işlenmiş motifli tahtlar üzerindedirler.
15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ
Yaslanıp karşılıklı otururlar.
16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ
Çevrelerinde sonsuzluğa erişmiş çocuklar,
17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Kaynaktan (doldurup getirdikleri) küpler, ibrikler ve kadehlerle dönüp dolaşırlar.
18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ
Ondan ne başlan ağırır, ne de başdönmesi ve bitkinlik meydana gelir.
19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ
Ve bir de seçip beğenecekleri meyvalar;
20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
Canlarının çektiği cinsten kuş eti;
21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ
Ve iri kara gözlü eşler ki,
22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ
Sedefinde saklı inciller misâli..
23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(Bütün bunlar) işlediklerinin karşılığı..
24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ
Orada boş-anlamsız söz işitmezler ;
25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً
Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir.
26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ
Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!.
27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ
Dikensiz kiraz,
28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ
Salkım salkım muzlar,
29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ
Yaygın gölgeler,
30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ
Devamlı akan sular,
31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ
(32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ
(32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ
Yüksek döşekler üstündedirler.
34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ
Biz onları (Cennet'teki Hurileri) yepyeni bir yaratılışla yaratıp meydana getirdik.
35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟
(36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
(39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ
Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ
Çok kızgın ateşte ve kaynarca su içindedirler.
42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ
Ve kara boğucu bir dumandan meydana gelen gölgededirler.
43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ
O ne serindir, ne de okşayıcı ve rahatlatıcıdır.
44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ
Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde,
45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ
Büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı.
46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Ve derlerdi ki, «sahi biz öldükten, toprak ve (ufalmış) kemik haline geldikten sonra gerçekten tekrar diriltilip kaldırılacak mıyız ?»
47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ
«Önce gelip geçen babalarımız da mı ?..»
48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ
(49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
(49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ
Sonra siz, ey şaşkın sapıklar, (hakkı) yalan sayanlar!
51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ
Şüpheniz olmasın ki, Zakkum ağacından yiyeceksiniz.
52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ
Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ
Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ
Hem de susamış develer gibi içeceksiniz.
55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
Hesap ve ceza gününde onların konacakları (sofra) işte budur!
56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟
Biz, sizi yarattık; hâlâ (bu gerçeği) tasdîk etmiyecek misiniz ?
57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ
(58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
(58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ
Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ
Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
And olsun ki, siz, ilk yaratılıp ortaya çıkarılışınızı biliyorsunuzdur. Artık düşünüp ibret almaz mısınız ?
62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ
Söyleseniz ya, o ektiklerinizi,
63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ
Siz mi onları bitiriyorsunuz, yoksa biz mi bitiriyoruz?
64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
istesek onu çer-çöp yapardık da siz de şaşırıp kalırdınız..
65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ
(66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
(66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ
İçtiğiniz suya ne dersiniz?
68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ
Onu siz mi buluttan indirdiniz, yoksa biz mi indirenleriz ?
69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Dileseydik onu acı yapardık. Artık şükretmez misiniz ?
70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ
Ya yaktığınız ateşe ne dersiniz ?
71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ
Onun ağacını siz mi yaratıp meydana getirdiniz, yoksa biz mi yaratıp meydana getirenleriz?
72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ
Biz, onu bir öğüt ve ibret ve hem de boş arazide yolculuk yapanlar (gezip dolaşanlar, rahat ve temiz hava almak isteyenler) için bir fayda kıldık.
73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟
O halde sen, O Büyük Rabbın'ın adını tesbîh ve tenzîh et.
74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ
(75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur'ân'ın (iniş) mevki'lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ
(75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur'ân'ın (iniş) mevki'lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ
Şüphesiz bu, çok yüce, çok değerli Kur'ân'dır.
77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ
Saklı bir kitaptadır.
78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ
O'na ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir.
79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Âlemlerin Rabbı'ndan indirilmedir.
80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ
Siz, bu sözü mü küçümseyip değersiz görüyorsunuz?
81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
Siz, rızkınızı (şükürle karşılıyacağınız yerde) yalan saymanıza çeviriyor (onunla nankörlük yapıyorsunuz.
82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ
Can boğaza gelip dayandı ğında,
83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ
Siz de bakıp dururken,
84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ
Biz ona sizden daha yakınızdır, ama siz göremezsiniz.
85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ
(86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!.
86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
(86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!.
87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ
(88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah'a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş'e ve Nîmet Cenneti onundur.
88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
(88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah'a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş'e ve Nîmet Cenneti onundur.
89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ
(90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun !
90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ
(90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun !
91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
(92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır.
92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ
(92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır.
93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ
Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem'e yaslanmak vardır.
94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ
Şüphesiz ki bu, kesin bilgi derecesinde bir gerçektir.
95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
O halde O çok büyük Rabbın'ın ismini tesbîh ve tenzîh et..
96

Sureler

Mealler
Hadid Suresi
Sonraki