Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kıyamet koptuğu zaman. [602]
2 Onun kopacağını hiç kimse yalanlayamayacaktır.
3 O, kimini alçaltacak, kimini de yükseltecektir.
4 (4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
5 (4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
6 (4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
7 (4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
8 Sağ taraftaki mutlu kişiler, ne iyi olacak onların durumları!
9 Sol taraftaki mutsuz kişiler, ne kötü olacak onların halleri!
10 (10-11) Hayır/iyilik işlerinde yarışanlar önde olacaklardır. İşte onlar Allah'a yakın olanlardır.
11 (10-11) Hayır/iyilik işlerinde yarışanlar önde olacaklardır. İşte onlar Allah'a yakın olanlardır.
12 Nimet cennetlerindedirler.
13 (13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
14 (13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
15 (15-16) Mücevherlerle işlenmiş divanlar üzerinde karşılıklı olarak yaslanırlar.
16 (15-16) Mücevherlerle işlenmiş divanlar üzerinde karşılıklı olarak yaslanırlar.
17 (17-19) Hizmetçileri kadehler, ibrikler ve kaynaktan doldurulmuş bardaklar ile etraflarında devamlı dolaşırlar. Ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
18 (17-19) Hizmetçileri kadehler, ibrikler ve kaynaktan doldurulmuş bardaklar ile etraflarında devamlı dolaşırlar. Ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
19 (17-19) Hizmetçileri kadehler, ibrikler ve kaynaktan doldurulmuş bardaklar ile etraflarında devamlı dolaşırlar. Ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
20 (20-21) Tercih ettikleri meyveler ile, canlarının çektiği kuş etleri ile nimetlendirilirler,
21 (20-21) Tercih ettikleri meyveler ile, canlarının çektiği kuş etleri ile nimetlendirilirler,
22 (22-24) Yaptıklarına karşılık olarak orada sedefteki inciler gibi güzel gözlü eşler de vardır.
23 (22-24) Yaptıklarına karşılık olarak orada sedefteki inciler gibi güzel gözlü eşler de vardır.
24 (22-24) Yaptıklarına karşılık olarak orada sedefteki inciler gibi güzel gözlü eşler de vardır.
25 (25-26) Karşılıklı selâmlaşmadan başka, orada boş ve günah söz duymazlar.
26 (25-26) Karşılıklı selâmlaşmadan başka, orada boş ve günah söz duymazlar.
27 Sağdakiler; nedir sağdakilerin görecekleri karşılık?
28 (28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
29 (28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
30 (28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
31 (28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
32 (28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
33 (28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
34 Yüksek, yumuşak döşeklerdedirler.
35 (35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
36 (35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
37 (35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
38 (35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
39 (35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
40 (35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
41 Soldakiler; ne yazık o soldakilere!
42 (42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
43 (42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
44 (42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
45 (42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
46 (42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
47 (47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
48 (47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
49 (47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
50 (47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
51 Sonra, siz ey yalancı sapıklar!
52 (52-53) Kesinlikle zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız.
53 (52-53) Kesinlikle zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız.
54 (54-56) Onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz. Onu susuz develerin içişi gibi içeceksiniz. İşte, yargı günü onların ziyafeti böyle olacaktır.
55 (54-56) Onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz. Onu susuz develerin içişi gibi içeceksiniz. İşte, yargı günü onların ziyafeti böyle olacaktır.
56 (54-56) Onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz. Onu susuz develerin içişi gibi içeceksiniz. İşte, yargı günü onların ziyafeti böyle olacaktır.
57 Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? [603]
58 (58-59) Düşündünüz mü akıttığınız menileri? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
59 (58-59) Düşündünüz mü akıttığınız menileri? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
60 (60-62) Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir alemde tekrar var etmek konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz; düşünüp bundan ders almanız gerekmez mi?
61 (60-62) Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir alemde tekrar var etmek konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz; düşünüp bundan ders almanız gerekmez mi?
62 (60-62) Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir alemde tekrar var etmek konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz; düşünüp bundan ders almanız gerekmez mi?
63 (63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
64 (63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
65 (63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
66 (63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
67 (63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
68 (68-70) İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
69 (68-70) İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
70 (68-70) İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
71 (71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
72 (71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
73 (71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
74 (71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
75 (75-76) Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilirseniz, gerçekten bu büyük bir yemindir.
76 (75-76) Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilirseniz, gerçekten bu büyük bir yemindir.
77 (77-78) Şüphesiz bu, değerli bir Kur'ân'dır, korunmuş bir kitaptadır.
78 (77-78) Şüphesiz bu, değerli bir Kur'ân'dır, korunmuş bir kitaptadır.
79 (79-80) Onunla ancak temiz olanlar iletişim kurabilir. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. [604]
80 (O) alemlerin Rabbinden indirilmedir.
81 (81-82) Şimdi siz, böyle bir söze mi leke süreceksiniz? Hakikati yalanlamayı günlük gıdanız olarak mı görüyorsunuz?
82 (81-82) Şimdi siz, böyle bir söze mi leke süreceksiniz? Hakikati yalanlamayı günlük gıdanız olarak mı görüyorsunuz?
83 (83-85) Hele can boğaza dayandığı zaman. Siz o zaman, bakıp duracaksınız. O anda biz, ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. [605]
84 (83-85) Hele can boğaza dayandığı zaman. Siz o zaman, bakıp duracaksınız. O anda biz, ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. [605]
85 (83-85) Hele can boğaza dayandığı zaman. Siz o zaman, bakıp duracaksınız. O anda biz, ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. [605]
86 (86-87) Şâyet siz yaptıklarınızın karşılığını görmeyecekseniz, eğer doğru iseniz o çıkmakta olan canı geri çevirsenize.
87 (86-87) Şâyet siz yaptıklarınızın karşılığını görmeyecekseniz, eğer doğru iseniz o çıkmakta olan canı geri çevirsenize.
88 (88-89) Eğer ölmek üzere olan kişi, Allah'a yakın olanlardansa, ona rahatlık, güzel kokular ve nimet cenneti vardır.
89 (88-89) Eğer ölmek üzere olan kişi, Allah'a yakın olanlardansa, ona rahatlık, güzel kokular ve nimet cenneti vardır.
90 (90-91) Eğer sağdakilerdense, kendisine, “Sağdakilerden sana selâm vardır” denilir.
91 (90-91) Eğer sağdakilerdense, kendisine, “Sağdakilerden sana selâm vardır” denilir.
92 (92-94) Eğer o kişi, yalanlayan sapıklardansa, o da kaynar su ile ağırlanır ve onun için cehenneme yaslanış vardır.
93 (92-94) Eğer o kişi, yalanlayan sapıklardansa, o da kaynar su ile ağırlanır ve onun için cehenneme yaslanış vardır.
94 (92-94) Eğer o kişi, yalanlayan sapıklardansa, o da kaynar su ile ağırlanır ve onun için cehenneme yaslanış vardır.
95 (95-96) Şüphesiz bu anlatılanlar kesin gerçeklerdir. Artık Yüce Rabbinin adını övgüyle an! [606]
96 (95-96) Şüphesiz bu anlatılanlar kesin gerçeklerdir. Artık Yüce Rabbinin adını övgüyle an! [606]
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ 1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ 2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ 3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ 4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ 5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ 6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ 7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ 9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ 10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ 11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ 15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ 16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ 17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ 19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ 20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ 21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ 22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ 23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ 25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً 26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ 27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ 28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ 29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ 30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ 31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ 32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ 33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ 34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ 35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ 36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ 37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟ 38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ 41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ 42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ 43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ 44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ 45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ 46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ 48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ 49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ 50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ 51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ 52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ 53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ 54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ 55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ 57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ 58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ 59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ 60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ 61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ 62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ 63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ 64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ 65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ 66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ 68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ 69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ 70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ 71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ 72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ 73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ 74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ 75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ 76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ 77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ 78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ 79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ 81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ 82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ 83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ 84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ 85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ 86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ 88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ 89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ 90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ 91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ 93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ 94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ 95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ 96
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
Kıyamet koptuğu zaman. [602]
1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ
Onun kopacağını hiç kimse yalanlayamayacaktır.
2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ
O, kimini alçaltacak, kimini de yükseltecektir.
3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ
(4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ
(4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ
(4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ
(4-7) Yer şiddetle sarsıldığında, dağlar paramparça olup, etrafa saçılan toz haline geldiğinde ve sizler de üç sınıfa ayrıldığınızda.
7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
Sağ taraftaki mutlu kişiler, ne iyi olacak onların durumları!
8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
Sol taraftaki mutsuz kişiler, ne kötü olacak onların halleri!
9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ
(10-11) Hayır/iyilik işlerinde yarışanlar önde olacaklardır. İşte onlar Allah'a yakın olanlardır.
10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ
(10-11) Hayır/iyilik işlerinde yarışanlar önde olacaklardır. İşte onlar Allah'a yakın olanlardır.
11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Nimet cennetlerindedirler.
12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ
(15-16) Mücevherlerle işlenmiş divanlar üzerinde karşılıklı olarak yaslanırlar.
15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ
(15-16) Mücevherlerle işlenmiş divanlar üzerinde karşılıklı olarak yaslanırlar.
16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ
(17-19) Hizmetçileri kadehler, ibrikler ve kaynaktan doldurulmuş bardaklar ile etraflarında devamlı dolaşırlar. Ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
(17-19) Hizmetçileri kadehler, ibrikler ve kaynaktan doldurulmuş bardaklar ile etraflarında devamlı dolaşırlar. Ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ
(17-19) Hizmetçileri kadehler, ibrikler ve kaynaktan doldurulmuş bardaklar ile etraflarında devamlı dolaşırlar. Ondan başları ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ
(20-21) Tercih ettikleri meyveler ile, canlarının çektiği kuş etleri ile nimetlendirilirler,
20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
(20-21) Tercih ettikleri meyveler ile, canlarının çektiği kuş etleri ile nimetlendirilirler,
21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ
(22-24) Yaptıklarına karşılık olarak orada sedefteki inciler gibi güzel gözlü eşler de vardır.
22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ
(22-24) Yaptıklarına karşılık olarak orada sedefteki inciler gibi güzel gözlü eşler de vardır.
23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
(22-24) Yaptıklarına karşılık olarak orada sedefteki inciler gibi güzel gözlü eşler de vardır.
24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ
(25-26) Karşılıklı selâmlaşmadan başka, orada boş ve günah söz duymazlar.
25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً
(25-26) Karşılıklı selâmlaşmadan başka, orada boş ve günah söz duymazlar.
26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ
Sağdakiler; nedir sağdakilerin görecekleri karşılık?
27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ
(28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ
(28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ
(28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ
(28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ
(28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ
(28-33) Dikensiz meyve ağaçları; salkımları sarkmış muz ağaçları, yayılmış gölgelerde, çağlayarak akan sularda, koparılmamış ve yasak edilmemiş birçok meyve ile nimetlendirilirler.
33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ
Yüksek, yumuşak döşeklerdedirler.
34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ
(35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ
(35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ
(35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟
(35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
(35-40) Sağdakiler için biz, kadınları yeniden biçimlendiririz. Onları genç kızlar haline getiririz. Eşleri tarafından sevilen yaşıt genç kızlar. Bütün bunlar amel defteri sağından verilenler içindir. Onların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ
Soldakiler; ne yazık o soldakilere!
41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ
(42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ
(42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ
(42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ
(42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ
(42-46) İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar. Çünkü onlar bundan önce, varlık içinde sefahete dalmışlardı. Büyük günahı işlemekte ısrar edip dururlardı.
46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
(47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ
(47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ
(47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
(47-50) Şöyle diyorlardı: “Ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra mı yeniden diriltileceğiz? Eski atalarımız da mı?” De ki: “Şüphesiz öncekiler de, sonrakiler de, belli bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.”
50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ
Sonra, siz ey yalancı sapıklar!
51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ
(52-53) Kesinlikle zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız.
52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ
(52-53) Kesinlikle zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız.
53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ
(54-56) Onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz. Onu susuz develerin içişi gibi içeceksiniz. İşte, yargı günü onların ziyafeti böyle olacaktır.
54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ
(54-56) Onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz. Onu susuz develerin içişi gibi içeceksiniz. İşte, yargı günü onların ziyafeti böyle olacaktır.
55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
(54-56) Onun üzerine kaynar sudan içeceksiniz. Onu susuz develerin içişi gibi içeceksiniz. İşte, yargı günü onların ziyafeti böyle olacaktır.
56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟
Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi? [603]
57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ
(58-59) Düşündünüz mü akıttığınız menileri? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
(58-59) Düşündünüz mü akıttığınız menileri? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ
(60-62) Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir alemde tekrar var etmek konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz; düşünüp bundan ders almanız gerekmez mi?
60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ
(60-62) Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir alemde tekrar var etmek konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz; düşünüp bundan ders almanız gerekmez mi?
61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
(60-62) Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir alemde tekrar var etmek konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz; düşünüp bundan ders almanız gerekmez mi?
62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ
(63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ
(63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
(63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ
(63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
(63-67) Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız. “Doğrusu borç altına girdik, daha doğrusu biz yoksul kaldık” derdiniz.
67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ
(68-70) İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ
(68-70) İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
(68-70) İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz yoksa biz mi? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ
(71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ
(71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ
(71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟
(71-74) Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz yoksa biz mi? Biz onu bir ders ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık. Öyleyse Yüce Rabbinin adını övgüyle an!
74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ
(75-76) Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilirseniz, gerçekten bu büyük bir yemindir.
75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ
(75-76) Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, bilirseniz, gerçekten bu büyük bir yemindir.
76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ
(77-78) Şüphesiz bu, değerli bir Kur'ân'dır, korunmuş bir kitaptadır.
77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ
(77-78) Şüphesiz bu, değerli bir Kur'ân'dır, korunmuş bir kitaptadır.
78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ
(79-80) Onunla ancak temiz olanlar iletişim kurabilir. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. [604]
79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
(O) alemlerin Rabbinden indirilmedir.
80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ
(81-82) Şimdi siz, böyle bir söze mi leke süreceksiniz? Hakikati yalanlamayı günlük gıdanız olarak mı görüyorsunuz?
81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
(81-82) Şimdi siz, böyle bir söze mi leke süreceksiniz? Hakikati yalanlamayı günlük gıdanız olarak mı görüyorsunuz?
82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ
(83-85) Hele can boğaza dayandığı zaman. Siz o zaman, bakıp duracaksınız. O anda biz, ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. [605]
83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ
(83-85) Hele can boğaza dayandığı zaman. Siz o zaman, bakıp duracaksınız. O anda biz, ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. [605]
84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ
(83-85) Hele can boğaza dayandığı zaman. Siz o zaman, bakıp duracaksınız. O anda biz, ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz. [605]
85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ
(86-87) Şâyet siz yaptıklarınızın karşılığını görmeyecekseniz, eğer doğru iseniz o çıkmakta olan canı geri çevirsenize.
86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
(86-87) Şâyet siz yaptıklarınızın karşılığını görmeyecekseniz, eğer doğru iseniz o çıkmakta olan canı geri çevirsenize.
87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ
(88-89) Eğer ölmek üzere olan kişi, Allah'a yakın olanlardansa, ona rahatlık, güzel kokular ve nimet cenneti vardır.
88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
(88-89) Eğer ölmek üzere olan kişi, Allah'a yakın olanlardansa, ona rahatlık, güzel kokular ve nimet cenneti vardır.
89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ
(90-91) Eğer sağdakilerdense, kendisine, “Sağdakilerden sana selâm vardır” denilir.
90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ
(90-91) Eğer sağdakilerdense, kendisine, “Sağdakilerden sana selâm vardır” denilir.
91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
(92-94) Eğer o kişi, yalanlayan sapıklardansa, o da kaynar su ile ağırlanır ve onun için cehenneme yaslanış vardır.
92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ
(92-94) Eğer o kişi, yalanlayan sapıklardansa, o da kaynar su ile ağırlanır ve onun için cehenneme yaslanış vardır.
93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ
(92-94) Eğer o kişi, yalanlayan sapıklardansa, o da kaynar su ile ağırlanır ve onun için cehenneme yaslanış vardır.
94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ
(95-96) Şüphesiz bu anlatılanlar kesin gerçeklerdir. Artık Yüce Rabbinin adını övgüyle an! [606]
95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
(95-96) Şüphesiz bu anlatılanlar kesin gerçeklerdir. Artık Yüce Rabbinin adını övgüyle an! [606]
96

Sureler

Mealler
Hadid Suresi
Sonraki