Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 O gerçek (ölümü tadarak başlayan ikinci hayat) vuku bulduğunda.
2 Artık onun gerçekliğini yalanlayacak olmaz!
3 Kimini) alçaltıcıdır, (kimini) yükselticidir!
4 Arz (beden) şiddetli bir sarsılışla sarsıldığında,
5 Dağlar parçalanıp darmadağın edildiği
6 (Nihayet) dağılmış toz olduğunda.
7 Siz üç cinse ayrıldığınızda:
8 Ashab-ı Meymene (sağcılar, Hakk'ı bulmada isâbet etmişler), ne ashab-ı meymenedir!
9 Ashab-ı Meş'eme (solcular, Hak'tan kozalı yaşamışlar), ne ashab-ı meş'emedir!
10 Es Sâbikun (yakîn ile öne geçenler), sabikundur;
11 İşte onlar mukarrebûn'dur (Kurbiyet mertebesini yaşayanlar).
12 Nimet cennetlerindedirler.
13 Çoğunluğu önceki (devir)lerdendir.
14 Azınlığı sonrakilerdendir.
15 Mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. (Buradan başlayan cennet tanımlayıcı âyetleri okurken; Ra'd: 35 ve Muhammed: 15. âyetlerde vurgulanan "Meselül cennetilletiy = cennettekilerin MİSALİ - TEMSİLİ" şöyle şöyledir, diye başlayan uyarı göz ardı edilmemelidir. Anlatılanlar temsil yolludur. A. H. )
16 Karşılıklı kurulmuşlardır.
17 Çevrelerinde ebedî gençlikleriyle hizmetliler. . .
18 Kaynağında dolmuş ibrikler, sürahiler ve kâselerle. . .
19 Ne başları ağrır ondan ne de şuurları bulanır!
20 Tercih edecekleri meyve;
21 Canlarının çektiği kuş eti;
22 Ve Hur-i Iyn (net görüşlü {biyolojik gözün sınırlamalarıyla kayıtlı olmayan} eşler {birkaç beden}; şuur yapı olan "insan"ın özelliklerini yaşatacak, eşi olan bedenler. Tek bilincin tasarrufundaki birden çok bedenle yaşama süreci. A. H. ).
23 Saklı (sedefte büyümüş) incilerin misali gibi (Esmâ hakikatinden oluşmuş ve o özelliklerin açığa çıkışı olan insan şuurundan var olmuş Allâh yaratısı bedenler).
24 Yaptıklarının cezası (sonucu)!
25 Orada ne boş laf duyarlar ve ne de suç kavramı!
26 Sadece "Selâm, Selâm" denilir (Selâm isminin işaret ettiği özellik daim olsun; anlamında).
27 Ashab-ı Yemîn (sağcılar, iman edenler) ne ashab-ı yemîndir!
28 Meyveleriyle sidre ağacı içinde,
29 Meyveleri istiflenmiş muz ağacı. . .
30 Yayılmış (sonsuz) gölgede,
31 Çağlayarak dökülüp akan bir suda,
32 Pek çok meyve (türü) içinde,
33 (Ki o meyveler) ne tükenir ve ne de yasaklanır!
34 Yüceltilmiş sedirler içinde(dirler).
35 Muhakkak ki biz onları (şuurun eşi olan bedenleri yeni) bir inşa edişle inşa ettik.
36 Onları daha önce hiç kullanılmamış türden oluşturduk!
37 (Ki o daha önce hiç görülmemiş - kullanılmamış türden bedenler) eşlerine âşık (dünyaya birbirine düşman olarak inen, insanı maddeye yönelttiren hayvani beden karşıtı olarak, insan şuuruna sahip bilince, özelliklerini itirazsız yaşatan. A. H. ) ve yaşıtlardır (bilinçle birlikte var olmuştur)!
38 (Bunlar) ashab-ı yemîn (saîd olanlar) içindir.
39 (Ashab-ı yemîn'in) bir kısmı evvelkilerdendir.
40 Bir kısmı da sonrakilerdendir.
41 Ashab-ı Şimal (şakî olanlar; hakikati inkâr edip kozalı yaşayanlar), ne ashab-ı şimaldir!
42 Semum (zehirleyici ateş, radyasyon) ve hamim (yakan su; gerçek dışı bilgi ve şartlanmalar) içinde,
43 Simsiyah dumandan bir gölge (Hakikatindeki kuvveleri göremez, yaşayamaz bir hâl) içinde,
44 (Ki o gölge) ne serindir ve ne de kerîm (cömertçe getirisi olan)!
45 Muhakkak ki onlar bundan önce, dünyevî - şehvanî zevklerin bolluğu içinde şımarandılar!
46 O büyük suçta (Hakikatlerini inkâr ederek onu yaşama yolunda çalışma yapmamakta) ısrar ederlerdi.
47 "Ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten yeni bir bedenle yaşama devam edecek miyiz = bâ's olunacak mıyız?" derlerdi.
48 "Evvelki atalarımız da mı?" derlerdi.
49 De ki: "Muhakkak ki evvelkiler de sonrakiler de,"
50 "Bilinen bir sürecin buluşma vaktinde elbette toplanacaklardır!"
51 Sonra muhakkak ki siz ey (Hakikati) yalanlayıcı sapkınlar. . .
52 Elbette (siz) zakkum ağaçlarından (kendinizi yalnızca beden kabullenmenin sonucu meyvelerinden) yiyeceksiniz.
53 Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
54 Onun üstüne yakıcı sudan içeceksiniz.
55 Hastalığı dolayısıyla suya doymak bilmeyen develer gibi içeceksiniz onu.
56 Din (sistemin - Sünnetullâh'ın gerçekliğinin fark edildiği) gününde, onların nüzûlü (onlarda açığa çıkacak olan) işte budur!
57 Biz, yarattık sizi! Tasdik etmeyecek misiniz?
58 Akıttığınız meniyi gördünüz mü?
59 Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar biz miyiz?
60 Aranızda ölümü biz takdir ettik ve bizim önümüze geçilmez!
61 Size bedel olarak benzerlerinizi (yeni bedenlerinizi) getirelim ve sizi bilemeyeceğiniz şekilde (yeniden) inşa edelim diye (ölümü takdir ettik).
62 Andolsun ki ilk neş'eti (yaratışı) bildiniz. . . Peki derin düşünmeniz gerekmez mi?
63 Ekmekte olduklarınızı gördünüz mü?
64 Onu yeşerten siz misiniz yoksa biz miyiz?
65 Eğer dileseydik onu elbette kuru - cansız bitki kılardık da, şaşar kalırdınız!
66 "Muhakkak ki ziyandayız!"
67 "Hayır, biz (geçinmekten) mahrumlarız" (derdiniz).
68 İçmekte olduğunuz o suyu gördünüz mü?
69 Onu beyaz bulutlardan siz mi inzâl ettiniz yoksa inzâl ediciler biz miyiz?
70 Eğer dileseydik onu acı (bir su) kılardık. . . Şükretmeniz gerekmez mi?
71 Çakarak (ağaçtan) çıkardığınız o ateşi gördünüz mü?
72 Onun ağacını siz mi inşa ettiniz yoksa inşa ediciler biz miyiz?
73 Onu, çölde yaşarmışçasına bilgisizlere bir hatırlatma ve bir yararlanacakları şey kıldık!
74 Öyleyse tespih et ismi Aziym Rab olan namına!
75 Yıldızların yer aldığı (Esmâ'mın açığa çıktığı) evren olarak yemin ederim!
76 Bilseniz, gerçekten bu çok azametli bir yemindir!
77 Şüphesiz ki O (evren), Kur'ân-ı Keriym'dir ("OKU"yabilene çok değerli "OKU"nandır).
78 Görülemeyen bir Bilgi'dedir! (Dalga {wave} okyanusu olan evrensel data ve dahi hologramik esasa göre beyindeki data. )
79 Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!
80 Rabb-ül âlemîn'den tenzîldir (insan bilincinde tafsile indirme).
81 Şimdi siz bu olayımızı mı hafife alıp, önemsemiyorsunuz!
82 Yaşam gıdanız yalanlamanız mı oldu?
83 İşte (can) boğaza geldiğinde!
84 O zaman siz (çaresiz) bakakalırsınız!
85 Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat görmezsiniz.
86 Eğer siz yaptıklarınızın sonucunu yaşamayacaksanız;
87 Eğer sözünüzde sadıksanız, onu (ölümü) geri çevirsenize (Sünnetullâh yoksa yapın bunu)!
88 (Herkes ölümü tadacaktır) lâkin mukarrebûndan (kurb ehli) ise;
89 Ravh (Rahmânî tecelli ile yaşam), Reyhan (Esmâ tecellileri seyri) ve Nimetler Cenneti vardır.
90 Eğer Ashab-ı yemîn'den ise;
91 (Eğer öyle ise): "Ashab-ı yemîn'den senin için bir Selâm var" (denilir).
92 Eğer (o can) sapık inançlı (hakikati) yalanlayıcılardansa;
93 (İşte ona) başından aşağı kaynar sular dökülür!
94 Cahîm'in (yakıcı şartlar) ateşine maruz kalır!
95 Muhakkak ki bu Hakk-el Yakîn'dir (bilfiil yaşanacak gerçek)!
96 Öyleyse tespih et ismi Aziym Rab olan namına!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ 1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ 2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ 3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ 4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ 5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ 6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ 7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ 9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ 10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ 11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ 15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ 16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ 17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ 19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ 20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ 21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ 22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ 23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ 25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً 26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ 27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ 28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ 29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ 30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ 31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ 32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ 33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ 34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ 35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ 36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ 37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟ 38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ 40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ 41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ 42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ 43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ 44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ 45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ 46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ 48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ 49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ 50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ 51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ 52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ 53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ 54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ 55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟ 57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ 58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ 59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ 60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ 61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ 62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ 63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ 64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ 65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ 66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ 68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ 69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ 70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ 71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ 72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ 73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟ 74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ 75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ 76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ 77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ 78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ 79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ 81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ 82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ 83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ 84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ 85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ 86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ 88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ 89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ 90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ 91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ 93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ 94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ 95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ 96
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُۙ
O gerçek (ölümü tadarak başlayan ikinci hayat) vuku bulduğunda.
1
لَيْسَ لِوَقْعَتِهَا كَاذِبَةٌۢ
Artık onun gerçekliğini yalanlayacak olmaz!
2
خَافِضَةٌ رَافِعَةٌۙ
Kimini) alçaltıcıdır, (kimini) yükselticidir!
3
اِذَا رُجَّتِ الْاَرْضُ رَجاًّۙ
Arz (beden) şiddetli bir sarsılışla sarsıldığında,
4
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَساًّۙ
Dağlar parçalanıp darmadağın edildiği
5
فَكَانَتْ هَبَٓاءً مُنْبَثاًّۙ
(Nihayet) dağılmış toz olduğunda.
6
وَكُنْتُمْ اَزْوَاجاً ثَلٰثَةًۜ
Siz üç cinse ayrıldığınızda:
7
فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
Ashab-ı Meymene (sağcılar, Hakk'ı bulmada isâbet etmişler), ne ashab-ı meymenedir!
8
وَاَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
Ashab-ı Meş'eme (solcular, Hak'tan kozalı yaşamışlar), ne ashab-ı meş'emedir!
9
وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ
Es Sâbikun (yakîn ile öne geçenler), sabikundur;
10
اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ
İşte onlar mukarrebûn'dur (Kurbiyet mertebesini yaşayanlar).
11
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Nimet cennetlerindedirler.
12
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
Çoğunluğu önceki (devir)lerdendir.
13
وَقَل۪يلٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
Azınlığı sonrakilerdendir.
14
عَلٰى سُرُرٍ مَوْضُونَةٍۙ
Mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. (Buradan başlayan cennet tanımlayıcı âyetleri okurken; Ra'd: 35 ve Muhammed: 15. âyetlerde vurgulanan "Meselül cennetilletiy = cennettekilerin MİSALİ - TEMSİLİ" şöyle şöyledir, diye başlayan uyarı göz ardı edilmemelidir. Anlatılanlar temsil yolludur. A. H. )
15
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلَيْهَا مُتَقَابِل۪ينَ
Karşılıklı kurulmuşlardır.
16
يَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۙ
Çevrelerinde ebedî gençlikleriyle hizmetliler. . .
17
بِاَكْوَابٍ وَاَبَار۪يقَ وَكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Kaynağında dolmuş ibrikler, sürahiler ve kâselerle. . .
18
لَا يُصَدَّعُونَ عَنْهَا وَلَا يُنْزِفُونَۙ
Ne başları ağrır ondan ne de şuurları bulanır!
19
وَفَاكِهَةٍ مِمَّا يَتَخَيَّرُونَۙ
Tercih edecekleri meyve;
20
وَلَحْمِ طَيْرٍ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
Canlarının çektiği kuş eti;
21
وَحُورٌ ع۪ينٌۙ
Ve Hur-i Iyn (net görüşlü {biyolojik gözün sınırlamalarıyla kayıtlı olmayan} eşler {birkaç beden}; şuur yapı olan "insan"ın özelliklerini yaşatacak, eşi olan bedenler. Tek bilincin tasarrufundaki birden çok bedenle yaşama süreci. A. H. ).
22
كَاَمْثَالِ اللُّؤْلُؤِ۬ الْمَكْنُونِۚ
Saklı (sedefte büyümüş) incilerin misali gibi (Esmâ hakikatinden oluşmuş ve o özelliklerin açığa çıkışı olan insan şuurundan var olmuş Allâh yaratısı bedenler).
23
جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Yaptıklarının cezası (sonucu)!
24
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً وَلَا تَأْث۪يماًۙ
Orada ne boş laf duyarlar ve ne de suç kavramı!
25
اِلَّا ق۪يلاً سَلَاماً سَلَاماً
Sadece "Selâm, Selâm" denilir (Selâm isminin işaret ettiği özellik daim olsun; anlamında).
26
وَاَصْحَابُ الْيَم۪ينِ مَٓا اَصْحَابُ الْيَم۪ينِۜ
Ashab-ı Yemîn (sağcılar, iman edenler) ne ashab-ı yemîndir!
27
ف۪ي سِدْرٍ مَخْضُودٍۙ
Meyveleriyle sidre ağacı içinde,
28
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍۙ
Meyveleri istiflenmiş muz ağacı. . .
29
وَظِلٍّ مَمْدُودٍۙ
Yayılmış (sonsuz) gölgede,
30
وَمَٓاءٍ مَسْكُوبٍۙ
Çağlayarak dökülüp akan bir suda,
31
وَفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍۙ
Pek çok meyve (türü) içinde,
32
لَا مَقْطُوعَةٍ وَلَا مَمْنُوعَةٍۙ
(Ki o meyveler) ne tükenir ve ne de yasaklanır!
33
وَفُرُشٍ مَرْفُوعَةٍۜ
Yüceltilmiş sedirler içinde(dirler).
34
اِنَّٓا اَنْشَأْنَاهُنَّ اِنْشَٓاءًۙ
Muhakkak ki biz onları (şuurun eşi olan bedenleri yeni) bir inşa edişle inşa ettik.
35
فَجَعَلْنَاهُنَّ اَبْكَاراًۙ
Onları daha önce hiç kullanılmamış türden oluşturduk!
36
عُـرُباً اَتْـرَاباًۙ
(Ki o daha önce hiç görülmemiş - kullanılmamış türden bedenler) eşlerine âşık (dünyaya birbirine düşman olarak inen, insanı maddeye yönelttiren hayvani beden karşıtı olarak, insan şuuruna sahip bilince, özelliklerini itirazsız yaşatan. A. H. ) ve yaşıtlardır (bilinçle birlikte var olmuştur)!
37
لِاَصْحَـابِ الْيَم۪ينِۜ ۟
(Bunlar) ashab-ı yemîn (saîd olanlar) içindir.
38
ثُلَّةٌ مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
(Ashab-ı yemîn'in) bir kısmı evvelkilerdendir.
39
وَثُلَّةٌ مِنَ الْاٰخِر۪ينَۜ
Bir kısmı da sonrakilerdendir.
40
وَاَصْحَابُ الشِّمَالِۙ مَٓا اَصْحَابُ الشِّمَالِۜ
Ashab-ı Şimal (şakî olanlar; hakikati inkâr edip kozalı yaşayanlar), ne ashab-ı şimaldir!
41
ف۪ي سَمُومٍ وَحَم۪يمٍۙ
Semum (zehirleyici ateş, radyasyon) ve hamim (yakan su; gerçek dışı bilgi ve şartlanmalar) içinde,
42
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍۙ
Simsiyah dumandan bir gölge (Hakikatindeki kuvveleri göremez, yaşayamaz bir hâl) içinde,
43
لَا بَارِدٍ وَلَا كَر۪يمٍ
(Ki o gölge) ne serindir ve ne de kerîm (cömertçe getirisi olan)!
44
اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُتْرَف۪ينَۚ
Muhakkak ki onlar bundan önce, dünyevî - şehvanî zevklerin bolluğu içinde şımarandılar!
45
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظ۪يمِۚ
O büyük suçta (Hakikatlerini inkâr ederek onu yaşama yolunda çalışma yapmamakta) ısrar ederlerdi.
46
وَكَانُوا يَقُولُونَ اَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
"Ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten yeni bir bedenle yaşama devam edecek miyiz = bâ's olunacak mıyız?" derlerdi.
47
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَ
"Evvelki atalarımız da mı?" derlerdi.
48
قُلْ اِنَّ الْاَوَّل۪ينَ وَالْاٰخِر۪ينَۙ
De ki: "Muhakkak ki evvelkiler de sonrakiler de,"
49
لَمَجْمُوعُونَ اِلٰى م۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
"Bilinen bir sürecin buluşma vaktinde elbette toplanacaklardır!"
50
ثُمَّ اِنَّكُمْ اَيُّهَا الضَّٓالُّونَ الْمُكَذِّبُونَۙ
Sonra muhakkak ki siz ey (Hakikati) yalanlayıcı sapkınlar. . .
51
لَاٰكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍۙ
Elbette (siz) zakkum ağaçlarından (kendinizi yalnızca beden kabullenmenin sonucu meyvelerinden) yiyeceksiniz.
52
فَمَالِـؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۚ
Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
53
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَم۪يمِۚ
Onun üstüne yakıcı sudan içeceksiniz.
54
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْه۪يمِۜ
Hastalığı dolayısıyla suya doymak bilmeyen develer gibi içeceksiniz onu.
55
هٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
Din (sistemin - Sünnetullâh'ın gerçekliğinin fark edildiği) gününde, onların nüzûlü (onlarda açığa çıkacak olan) işte budur!
56
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ۟
Biz, yarattık sizi! Tasdik etmeyecek misiniz?
57
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تُمْنُونَۜ
Akıttığınız meniyi gördünüz mü?
58
ءَاَنْتُمْ تَخْلُقُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الْخَالِقُونَ
Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar biz miyiz?
59
نَحْنُ قَدَّرْنَا بَيْنَكُمُ الْمَوْتَ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَۙ
Aranızda ölümü biz takdir ettik ve bizim önümüze geçilmez!
60
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ اَمْثَالَكُمْ وَنُنْشِئَكُمْ ف۪ي مَا لَا تَعْلَمُونَ
Size bedel olarak benzerlerinizi (yeni bedenlerinizi) getirelim ve sizi bilemeyeceğiniz şekilde (yeniden) inşa edelim diye (ölümü takdir ettik).
61
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ النَّشْاَةَ الْاُو۫لٰى فَلَوْلَا تَذَكَّرُونَ
Andolsun ki ilk neş'eti (yaratışı) bildiniz. . . Peki derin düşünmeniz gerekmez mi?
62
اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَحْرُثُونَۜ
Ekmekte olduklarınızı gördünüz mü?
63
ءَاَنْتُمْ تَزْرَعُونَهُٓ اَمْ نَحْنُ الزَّارِعُونَ
Onu yeşerten siz misiniz yoksa biz miyiz?
64
لَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَاهُ حُطَاماً فَظَلْتُمْ تَفَكَّهُونَ
Eğer dileseydik onu elbette kuru - cansız bitki kılardık da, şaşar kalırdınız!
65
اِنَّا لَمُغْرَمُونَۙ
"Muhakkak ki ziyandayız!"
66
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
"Hayır, biz (geçinmekten) mahrumlarız" (derdiniz).
67
اَفَرَاَيْتُمُ الْمَٓاءَ الَّذ۪ي تَشْرَبُونَۜ
İçmekte olduğunuz o suyu gördünüz mü?
68
ءَاَنْتُمْ اَنْزَلْتُمُوهُ مِنَ الْمُزْنِ اَمْ نَحْنُ الْمُنْزِلُونَ
Onu beyaz bulutlardan siz mi inzâl ettiniz yoksa inzâl ediciler biz miyiz?
69
لَوْ نَشَٓاءُ جَعَلْنَاهُ اُجَاجاً فَلَوْلَا تَشْكُرُونَ
Eğer dileseydik onu acı (bir su) kılardık. . . Şükretmeniz gerekmez mi?
70
اَفَرَاَيْتُمُ النَّارَ الَّت۪ي تُورُونَۜ
Çakarak (ağaçtan) çıkardığınız o ateşi gördünüz mü?
71
ءَاَنْتُمْ اَنْشَأْتُمْ شَجَرَتَـهَٓا اَمْ نَحْنُ الْمُنْشِؤُ۫نَ
Onun ağacını siz mi inşa ettiniz yoksa inşa ediciler biz miyiz?
72
نَحْنُ جَعَلْنَاهَا تَذْكِرَةً وَمَتَاعاً لِلْمُقْو۪ينَۚ
Onu, çölde yaşarmışçasına bilgisizlere bir hatırlatma ve bir yararlanacakları şey kıldık!
73
فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟
Öyleyse tespih et ismi Aziym Rab olan namına!
74
فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَوَاقِـعِ النُّجُومِۙ
Yıldızların yer aldığı (Esmâ'mın açığa çıktığı) evren olarak yemin ederim!
75
وَاِنَّهُ لَقَسَمٌ لَوْ تَعْلَمُونَ عَظ۪يمٌۙ
Bilseniz, gerçekten bu çok azametli bir yemindir!
76
اِنَّهُ لَقُرْاٰنٌ كَر۪يمٌۙ
Şüphesiz ki O (evren), Kur'ân-ı Keriym'dir ("OKU"yabilene çok değerli "OKU"nandır).
77
ف۪ي كِتَابٍ مَكْنُونٍۙ
Görülemeyen bir Bilgi'dedir! (Dalga {wave} okyanusu olan evrensel data ve dahi hologramik esasa göre beyindeki data. )
78
لَا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَۜ
Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!
79
تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Rabb-ül âlemîn'den tenzîldir (insan bilincinde tafsile indirme).
80
اَفَبِهٰذَا الْحَد۪يثِ اَنْتُمْ مُدْهِنُونَۙ
Şimdi siz bu olayımızı mı hafife alıp, önemsemiyorsunuz!
81
وَتَجْعَلُونَ رِزْقَـكُمْ اَنَّكُمْ تُكَذِّبُونَ
Yaşam gıdanız yalanlamanız mı oldu?
82
فَلَوْلَٓا اِذَا بَلَغَتِ الْحُلْقُومَۙ
İşte (can) boğaza geldiğinde!
83
وَاَنْتُمْ ح۪ينَئِذٍ تَنْظُرُونَۙ
O zaman siz (çaresiz) bakakalırsınız!
84
وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰـكِنْ لَا تُبْصِرُونَ
Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat görmezsiniz.
85
فَلَوْلَٓا اِنْ كُنْتُمْ غَيْرَ مَد۪ين۪ينَۙ
Eğer siz yaptıklarınızın sonucunu yaşamayacaksanız;
86
تَرْجِعُونَـهَٓا اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Eğer sözünüzde sadıksanız, onu (ölümü) geri çevirsenize (Sünnetullâh yoksa yapın bunu)!
87
فَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُقَرَّب۪ينَۙ
(Herkes ölümü tadacaktır) lâkin mukarrebûndan (kurb ehli) ise;
88
فَرَوْحٌ وَرَيْحَانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
Ravh (Rahmânî tecelli ile yaşam), Reyhan (Esmâ tecellileri seyri) ve Nimetler Cenneti vardır.
89
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِۙ
Eğer Ashab-ı yemîn'den ise;
90
فَسَلَامٌ لَكَ مِنْ اَصْحَابِ الْيَم۪ينِ
(Eğer öyle ise): "Ashab-ı yemîn'den senin için bir Selâm var" (denilir).
91
وَاَمَّٓا اِنْ كَانَ مِنَ الْمُكَذِّب۪ينَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Eğer (o can) sapık inançlı (hakikati) yalanlayıcılardansa;
92
فَنُزُلٌ مِنْ حَم۪يمٍۙ
(İşte ona) başından aşağı kaynar sular dökülür!
93
وَتَصْلِيَةُ جَح۪يمٍۙ
Cahîm'in (yakıcı şartlar) ateşine maruz kalır!
94
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَق۪ينِۚ
Muhakkak ki bu Hakk-el Yakîn'dir (bilfiil yaşanacak gerçek)!
95
فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ
Öyleyse tespih et ismi Aziym Rab olan namına!
96

Sureler

Mealler
Hadid Suresi
Sonraki