Sureler
Mealler
Sonraki
Necm Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Musa Peygamberin Allah ile bizzat konuşma şerefine nail olduğu kutsal Sina Dağı şahittir ki,
2 (2-3) Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılan kutsal Kitap şahittir ki,
3 (2-3) Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılan kutsal Kitap şahittir ki,
4 İbrahim'den size miras kalan ve Beyt-i Mamur denilen kutsal mabet Kâbe şahittir ki,
5 Yüksek ve geniş bir tavan gibi üzerinizde duran ve sizi bir kalkan gibi koruyan gökkubbe şahittir ki,
6 Dalga dalga kabarıp coşan denizler şahittir ki,
7 Rabb'inin zalimlere haber verdiği âhiret azabı mutlaka gerçekleşecektir.
8 Ve hiçbir güç ona engel olamayacaktır.
9 O gün gökler, müthiş bir sarsıntıyla sarsılacak.
10 Ve o heybetli dağlar, yerlerinden sökülüp yürütülecek.
11 İşte o gün, ayetlerimi yalanlamış olanların vay hâline!
12 Onlar ki, inkâr ve cehalet bataklıklarında oyalanıp dururlardı.
13 O gün onlar, sürüklenerek cehennem ateşine atılacaklar.
14 Ve onlara şöyle denilecek: "İşte vaktiyle yalanlayıp durduğunuz ateş budur!"
15 "Siz bu azabı haber veren Kur'an'ın bir sihir, bir aldatma ve göz boyama olduğunu iddia ediyordunuz. Peki, söyleyin bakalım, bu da mı bir sihir? Yoksa vaktiyle Kur'an'daki gerçekleri görmediğiniz gibi,bu ateşi de mi göremiyorsunuz?"
16 "Şimdi hor ve hakir bir hâlde girin oraya! Artık ateşin acısına ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için değişen bir şey olmayacaktır. Ve boşuna sızlanmayın, sadece yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."
17 Öte yandan, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlar ise cennet bahçelerinde, sonsuz nimetler içinde sefa sürecekler.
18 Rab'lerinin kendilerine bahşettiği muhteşem güzelliklerle sevinç ve mutluluk duyacaklar. Çünkü Rab'leri onları, korkunç ateşin azabından koruyup esenlik diyarına ulaştırmıştır. Onlara denilecek ki:
19 "Yapmış olduğunuz güzel davranışlara karşılık, dilediğiniz nimetlerden afiyetle yiyin için!"
20 Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanıp keyiflerine bakacaklar. Ayrıca onları, tatlı dilli, güler yüzlü, güzel gözlü hanımlarla evlendireceğiz.
21 Onlar ki, ayetlerime yürekten iman ettiler ve kendilerinden sonra gelen nesilleri de inanç konusunda onları izledi. İşte onların nesillerini, —kendilerinin hak ettiği dereceye ulaşamamış bile olsalar— cennette onlarla bir araya getireceğiz ve yaptıkları hiçbir güzel davranışı karşılıksız bırakmayacağız. Fakat hiç kimseyi de, "birilerinin hatırına" cehennemden kurtarmayacağız. Çünkü herkes, kazandığı şeyler karşılığında rehin tutulmuştur ve ancak kendi yaptığı iyilikler sayesinde kurtuluşa erebilecektir.
22 İşte onlara, canlarının çektiği çeşit çeşit meyvelerden ve en lezzetli etlerden bol bol vereceğiz.
23 Orada, insanı sarhoş etmeyen, saçma konuşturmayan ve günaha sürüklemeyen içki kadehlerinibirbirlerine ikram ederek aralarında neşeyle kapışacaklar.
24 Onlar için özel olarak yaratılan ve gün yüzü görmemiş inciler gibi pırıl pırıl, tertemiz olan genç hizmetkârlar, hizmet için pervane gibi etraflarında dolaşıp duracaklar.
25 Derken, birbirlerine dönüp geçmişte yaşadıklarını hatırlayarak sohbete koyulacaklar:
26 "Doğrusu biz," diyecekler, "geçmişte, en mutlu olduğumuz anlarda, çoluk çocuğumuz arasında yaşarken bile, Rabb'imizin azabından çok korkardık!"
27 "Fakat şükürler olsun ki Allah bize lütfetti de, alevleri insanın iliklerine işleyen o korkunç azaptan korudu bizi."
28 "Çünkü biz, dünyadayken yalnızca O'na kulluk eder ve sadece O'na yalvarırdık. Gerçekten O çok lütufkâr, çok merhametlidir."
29 O hâlde, ey şanlı Elçi! Sen bunları haber vererek insanlara öğüt ver. Onlar ne derlerse desinler, Rabb'inin sonsuz şefkat ve nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de deli.
30 Yoksa inkârcılar senin hakkında, "O yalnızca güzel sözler uyduran usta bir şairdir, zamanın çarkları arasında yok olup unutulmasını bekliyoruz!" mu diyorlar?
31 Onlara de ki: "Madem öyle, o zaman bekleyin bakalım! Fakat unutmayın ki, ben de sizinle birlikte başınıza gelecekleri bekliyor olacağım! Kimin haklı çıkacağını önümüzdeki yıllarda sizler ve daha sonra bütün insanlık görecektir."
32 Oysa Kur'an'ı reddedenler, iddialarını destekleyecek en küçük bir delile bile sahip değiller. O hâlde neden inkâr ederler? Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa bu hâl onlarınbencil, inatçı ve azgın bir topluluk olmalarının bir sonucu mudur?
33 Yoksa inkâr edenler, "Kur'an'ı Muhammed uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, aslında onlar gerçeği biliyor, fakat inanmak istemiyorlar.
34 Eğer iddialarında samimî iseler, bu Kur'an'a denk bir kelam ortaya koysunlar. Eğer Kur'an'ın insan ürünü bir kitap olduğunu iddia ediyorlarsa, o zaman kendileri de onun ayarında, onunla boy ölçüşebilecek bir kitap meydana getirerek iddialarını ispatlasınlar. Bunu yapmaktan acze düşüyorlarsa, o zaman Kur'an'ın ilâhî bir kelam olduğu gerçeğini kabul edip Müslüman olsunlar. Ve samimi olarak şu soruların cevaplarını düşünsünler:
35 Onlar hiçbir yaratıcı olmaksızın, yokluktan mı yaratıldılar, yoksa onları yaratan bizzat kendileri midir?
36 Acaba gökleri ve yeri onlar mı yarattılar ki, Yaratıcının hükmüne boyun eğmek istemiyorlar? Hayır, aslında onlar, apaçıkhakikate iman etmek istemiyorlar.
37 Yoksa Rabb'inin sonsuz ilim ve kudret hazineleri onların elinde midir? Yahut tüm varlıklar üzerinde egemen olan ve kâinatı yöneten onlar mıdır ki, Allah'ın hükümlerine alternatif kanunlar ortaya koyuyorlar?
38 Yoksa onların, üzerinde semaya yükselip ilâhî vahyi dinleyebilecekleri mucizevî bir merdivenleri mi var? Öyleyse, içlerinden onu dinlemiş olan, iddiasını ispatlayacak açık bir delil getirsin.

Delil getirmek şöyle dursun, ortaya konan delilleri de görmezlikten geliyorlar. Demek ki, insanlık Kur'an'ın rehberliğiyle yolunu aydınlatmadığı sürece, hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayacaktır. Allah'ı aciz ve muhtaç bir varlık olarak görecek ve bunun sonucunda yeryüzünü cehenneme çevirecek bir toplum düzeni meydana getirecektir. Örneğin, Arap müşrikleri meleklerin Allah'ın kızları olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söylemekle sadece Allah'a iftira etmekle kalmıyor, aynı zamanda küçümsedikleri bir şeyi, yani kız çocuk sahibi olmayı O'na yakıştırarak daha büyük bir günah işliyorlar.
39 Ey müşrikler! Demek beğenmediğiniz kız çocuklar O'na, oğullar da size, öyle mi?
40 Yoksa ey Muhammed, sen bu davet karşılığında onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır borç altında ezildikleri için mi seni inkâr ediyorlar?
41 Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırları ötesinde bir âlem olan gaybın bilgisi kendi yanlarında bulunuyor da, varlıkların kaderini onlar mı yazıyorlar?
42 Yoksa onlar, haince bir tuzak kurup müminlerin önderini suikastla ortadan kaldırmak mı istiyorlar? Oysa asıl tuzağa düşenler, o kâfirlerin kendileri olacaktır.
43 Yoksa onların Allah'tan başka himayesine sığınacakları ilâhları mı var? Hayır, Allah onların düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir. Birtakım tanrısal nitelikler atfederek Allah'a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir.

Fakat inat ve önyargı, inkârcıları öylesine körleştirmiştir ki;
44 Onlar, kendilerini helâk etmek üzere gökten bir parçanın üzerlerine düşmekte olduğunu görseler, "Bu üst üste yığılmış bir bulut kümesidir!" der ve yine de imandan yüz çevirirlerdi.
45 Öyleyse, ey Müslüman! Onları inandırmak için mucizeler, kerametler peşinde koşma. Kur'an'ın beyanına inanmıyorlarsa bırak onları, dehşetle çarpılacakları Hesap Günü ile karşılaşıncaya kadar inkâr bataklığında bocalayıp dursunlar.
46 O büyük gün gelip çattığında, şimdi kurdukları tuzaklarının kendilerine zerre kadar faydası dokunmayacak ve hiçkimseden yardım göremeyecekler.
47 Fakat o zalimlere, âhirette çekecekleri bu cezadan ayrı olarak, bu dünyada ruhsal bunalım, hastalık, deprem, kaza, müminler karşısında yenilgi, toplumsal ve ahlâkî çöküş gibi felaketler ve ardından da kabir hayatında kıyamete kadar sürecek bir ceza vardır. Ne var ki, onların çoğu bunun bilincinde değiller.
48 O hâlde, ey davetçi! Rabb'inin inkârcılar hakkındaki azap hükmü gerçekleşinceyekadar, onların eziyetlerine sabret. Korkma, sen bizzat Bizim korumave gözetimimiz altındasın. Yeter ki, Rabb'inle irtibatını koparma. İlâhî buyrukları yerine getirmek üzere her ayağa kalktığında, Rabb'ini övgüyle an.
49 Gecenin bir kısmında ve seher vakti yıldızlar kaybolup giderken de, dilinde Kur'an, gönlünde iman ve alnında secdelerle, Rabb'inin yüceliğini tüm kâinata ilan edercesine O'nu tesbih et.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالطُّورِۙ 1
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍۙ 2
ف۪ي رَقٍّ مَنْشُورٍۙ 3
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِۙ 4
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِۙ 5
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِۙ 6
اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِـعٌۙ 7
مَا لَهُ مِنْ دَافِـعٍۙ 8
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَٓاءُ مَوْراًۙ 9
وَتَس۪يرُ الْجِبَالُ سَيْراًۜ 10
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ 11
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي خَوْضٍ يَلْعَبُونَۢ 12
يَوْمَ يُدَعُّونَ اِلٰى نَارِ جَهَنَّمَ دَعاًّۜ 13
هٰذِهِ النَّارُ الَّت۪ي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ 14
اَفَسِحْرٌ هٰذَٓا اَمْ اَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ 15
اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 16
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَع۪يمٍۙ 17
فَاكِه۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ 18
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ 19
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍۚ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍ 20
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِا۪يمَانٍ اَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَٓا اَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍۜ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَه۪ينٌ 21
وَاَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ 22
يَتَنَازَعُونَ ف۪يهَا كَأْساً لَا لَغْوٌ ف۪يهَا وَلَا تَأْث۪يمٌ 23
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ۬ مَكْنُونٌ 24
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ 25
قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ ف۪ٓي اَهْلِنَا مُشْفِق۪ينَ 26
فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ 27
اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟ 28
فَذَكِّرْ فَمَٓا اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍۜ 29
اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِه۪ رَيْبَ الْمَنُونِ 30
قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّص۪ينَۜ 31
اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ 32
اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ 33
فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَۜ 34
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ 35
اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَۜ 36
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَۜ 37
اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِۚ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۜ 38
اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ 39
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۜ 40
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ 41
اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْداًۜ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَۜ 42
اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ 43
وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ 44
فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ 45
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۜ 46
وَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا عَذَاباً دُونَ ذٰلِكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 47
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ 48
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ 49
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالطُّورِۙ
Musa Peygamberin Allah ile bizzat konuşma şerefine nail olduğu kutsal Sina Dağı şahittir ki,
1
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍۙ
(2-3) Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılan kutsal Kitap şahittir ki,
2
ف۪ي رَقٍّ مَنْشُورٍۙ
(2-3) Yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılan kutsal Kitap şahittir ki,
3
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِۙ
İbrahim'den size miras kalan ve Beyt-i Mamur denilen kutsal mabet Kâbe şahittir ki,
4
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِۙ
Yüksek ve geniş bir tavan gibi üzerinizde duran ve sizi bir kalkan gibi koruyan gökkubbe şahittir ki,
5
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِۙ
Dalga dalga kabarıp coşan denizler şahittir ki,
6
اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِـعٌۙ
Rabb'inin zalimlere haber verdiği âhiret azabı mutlaka gerçekleşecektir.
7
مَا لَهُ مِنْ دَافِـعٍۙ
Ve hiçbir güç ona engel olamayacaktır.
8
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَٓاءُ مَوْراًۙ
O gün gökler, müthiş bir sarsıntıyla sarsılacak.
9
وَتَس۪يرُ الْجِبَالُ سَيْراًۜ
Ve o heybetli dağlar, yerlerinden sökülüp yürütülecek.
10
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
İşte o gün, ayetlerimi yalanlamış olanların vay hâline!
11
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي خَوْضٍ يَلْعَبُونَۢ
Onlar ki, inkâr ve cehalet bataklıklarında oyalanıp dururlardı.
12
يَوْمَ يُدَعُّونَ اِلٰى نَارِ جَهَنَّمَ دَعاًّۜ
O gün onlar, sürüklenerek cehennem ateşine atılacaklar.
13
هٰذِهِ النَّارُ الَّت۪ي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
Ve onlara şöyle denilecek: "İşte vaktiyle yalanlayıp durduğunuz ateş budur!"
14
اَفَسِحْرٌ هٰذَٓا اَمْ اَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ
"Siz bu azabı haber veren Kur'an'ın bir sihir, bir aldatma ve göz boyama olduğunu iddia ediyordunuz. Peki, söyleyin bakalım, bu da mı bir sihir? Yoksa vaktiyle Kur'an'daki gerçekleri görmediğiniz gibi,bu ateşi de mi göremiyorsunuz?"
15
اِصْلَوْهَا فَاصْبِرُٓوا اَوْ لَا تَصْبِرُواۚ سَوَٓاءٌ عَلَيْكُمْۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
"Şimdi hor ve hakir bir hâlde girin oraya! Artık ateşin acısına ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için değişen bir şey olmayacaktır. Ve boşuna sızlanmayın, sadece yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."
16
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَع۪يمٍۙ
Öte yandan, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınanlar ise cennet bahçelerinde, sonsuz nimetler içinde sefa sürecekler.
17
فَاكِه۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۚ وَوَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ
Rab'lerinin kendilerine bahşettiği muhteşem güzelliklerle sevinç ve mutluluk duyacaklar. Çünkü Rab'leri onları, korkunç ateşin azabından koruyup esenlik diyarına ulaştırmıştır. Onlara denilecek ki:
18
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ
"Yapmış olduğunuz güzel davranışlara karşılık, dilediğiniz nimetlerden afiyetle yiyin için!"
19
مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍۚ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ ع۪ينٍ
Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanıp keyiflerine bakacaklar. Ayrıca onları, tatlı dilli, güler yüzlü, güzel gözlü hanımlarla evlendireceğiz.
20
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِا۪يمَانٍ اَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَٓا اَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍۜ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَه۪ينٌ
Onlar ki, ayetlerime yürekten iman ettiler ve kendilerinden sonra gelen nesilleri de inanç konusunda onları izledi. İşte onların nesillerini, —kendilerinin hak ettiği dereceye ulaşamamış bile olsalar— cennette onlarla bir araya getireceğiz ve yaptıkları hiçbir güzel davranışı karşılıksız bırakmayacağız. Fakat hiç kimseyi de, "birilerinin hatırına" cehennemden kurtarmayacağız. Çünkü herkes, kazandığı şeyler karşılığında rehin tutulmuştur ve ancak kendi yaptığı iyilikler sayesinde kurtuluşa erebilecektir.
21
وَاَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ
İşte onlara, canlarının çektiği çeşit çeşit meyvelerden ve en lezzetli etlerden bol bol vereceğiz.
22
يَتَنَازَعُونَ ف۪يهَا كَأْساً لَا لَغْوٌ ف۪يهَا وَلَا تَأْث۪يمٌ
Orada, insanı sarhoş etmeyen, saçma konuşturmayan ve günaha sürüklemeyen içki kadehlerinibirbirlerine ikram ederek aralarında neşeyle kapışacaklar.
23
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَاَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ۬ مَكْنُونٌ
Onlar için özel olarak yaratılan ve gün yüzü görmemiş inciler gibi pırıl pırıl, tertemiz olan genç hizmetkârlar, hizmet için pervane gibi etraflarında dolaşıp duracaklar.
24
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Derken, birbirlerine dönüp geçmişte yaşadıklarını hatırlayarak sohbete koyulacaklar:
25
قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا قَبْلُ ف۪ٓي اَهْلِنَا مُشْفِق۪ينَ
"Doğrusu biz," diyecekler, "geçmişte, en mutlu olduğumuz anlarda, çoluk çocuğumuz arasında yaşarken bile, Rabb'imizin azabından çok korkardık!"
26
فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَوَقٰينَا عَذَابَ السَّمُومِ
"Fakat şükürler olsun ki Allah bize lütfetti de, alevleri insanın iliklerine işleyen o korkunç azaptan korudu bizi."
27
اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّح۪يمُ۟
"Çünkü biz, dünyadayken yalnızca O'na kulluk eder ve sadece O'na yalvarırdık. Gerçekten O çok lütufkâr, çok merhametlidir."
28
فَذَكِّرْ فَمَٓا اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍۜ
O hâlde, ey şanlı Elçi! Sen bunları haber vererek insanlara öğüt ver. Onlar ne derlerse desinler, Rabb'inin sonsuz şefkat ve nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de deli.
29
اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِه۪ رَيْبَ الْمَنُونِ
Yoksa inkârcılar senin hakkında, "O yalnızca güzel sözler uyduran usta bir şairdir, zamanın çarkları arasında yok olup unutulmasını bekliyoruz!" mu diyorlar?
30
قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّص۪ينَۜ
Onlara de ki: "Madem öyle, o zaman bekleyin bakalım! Fakat unutmayın ki, ben de sizinle birlikte başınıza gelecekleri bekliyor olacağım! Kimin haklı çıkacağını önümüzdeki yıllarda sizler ve daha sonra bütün insanlık görecektir."
31
اَمْ تَأْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَۚ
Oysa Kur'an'ı reddedenler, iddialarını destekleyecek en küçük bir delile bile sahip değiller. O hâlde neden inkâr ederler? Bunu onlara akılları mı emrediyor, yoksa bu hâl onlarınbencil, inatçı ve azgın bir topluluk olmalarının bir sonucu mudur?
32
اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُۚ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
Yoksa inkâr edenler, "Kur'an'ı Muhammed uydurdu!" mu diyorlar? Hayır, aslında onlar gerçeği biliyor, fakat inanmak istemiyorlar.
33
فَلْيَأْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَۜ
Eğer iddialarında samimî iseler, bu Kur'an'a denk bir kelam ortaya koysunlar. Eğer Kur'an'ın insan ürünü bir kitap olduğunu iddia ediyorlarsa, o zaman kendileri de onun ayarında, onunla boy ölçüşebilecek bir kitap meydana getirerek iddialarını ispatlasınlar. Bunu yapmaktan acze düşüyorlarsa, o zaman Kur'an'ın ilâhî bir kelam olduğu gerçeğini kabul edip Müslüman olsunlar. Ve samimi olarak şu soruların cevaplarını düşünsünler:
34
اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ
Onlar hiçbir yaratıcı olmaksızın, yokluktan mı yaratıldılar, yoksa onları yaratan bizzat kendileri midir?
35
اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ بَلْ لَا يُوقِنُونَۜ
Acaba gökleri ve yeri onlar mı yarattılar ki, Yaratıcının hükmüne boyun eğmek istemiyorlar? Hayır, aslında onlar, apaçıkhakikate iman etmek istemiyorlar.
36
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَۜ
Yoksa Rabb'inin sonsuz ilim ve kudret hazineleri onların elinde midir? Yahut tüm varlıklar üzerinde egemen olan ve kâinatı yöneten onlar mıdır ki, Allah'ın hükümlerine alternatif kanunlar ortaya koyuyorlar?
37
اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِۚ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۜ
Yoksa onların, üzerinde semaya yükselip ilâhî vahyi dinleyebilecekleri mucizevî bir merdivenleri mi var? Öyleyse, içlerinden onu dinlemiş olan, iddiasını ispatlayacak açık bir delil getirsin.

Delil getirmek şöyle dursun, ortaya konan delilleri de görmezlikten geliyorlar. Demek ki, insanlık Kur'an'ın rehberliğiyle yolunu aydınlatmadığı sürece, hiçbir zaman gerçeğe ulaşamayacaktır. Allah'ı aciz ve muhtaç bir varlık olarak görecek ve bunun sonucunda yeryüzünü cehenneme çevirecek bir toplum düzeni meydana getirecektir. Örneğin, Arap müşrikleri meleklerin Allah'ın kızları olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söylemekle sadece Allah'a iftira etmekle kalmıyor, aynı zamanda küçümsedikleri bir şeyi, yani kız çocuk sahibi olmayı O'na yakıştırarak daha büyük bir günah işliyorlar.
38
اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَـكُمُ الْبَنُونَۜ
Ey müşrikler! Demek beğenmediğiniz kız çocuklar O'na, oğullar da size, öyle mi?
39
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۜ
Yoksa ey Muhammed, sen bu davet karşılığında onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır borç altında ezildikleri için mi seni inkâr ediyorlar?
40
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَۜ
Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırları ötesinde bir âlem olan gaybın bilgisi kendi yanlarında bulunuyor da, varlıkların kaderini onlar mı yazıyorlar?
41
اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْداًۜ فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَۜ
Yoksa onlar, haince bir tuzak kurup müminlerin önderini suikastla ortadan kaldırmak mı istiyorlar? Oysa asıl tuzağa düşenler, o kâfirlerin kendileri olacaktır.
42
اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Yoksa onların Allah'tan başka himayesine sığınacakları ilâhları mı var? Hayır, Allah onların düşünce ve anlayışlarının bozukluğundan kaynaklanan şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir. Birtakım tanrısal nitelikler atfederek Allah'a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, çok yücedir.

Fakat inat ve önyargı, inkârcıları öylesine körleştirmiştir ki;
43
وَاِنْ يَرَوْا كِسْفاً مِنَ السَّمَٓاءِ سَاقِطاً يَقُولُوا سَحَابٌ مَرْكُومٌ
Onlar, kendilerini helâk etmek üzere gökten bir parçanın üzerlerine düşmekte olduğunu görseler, "Bu üst üste yığılmış bir bulut kümesidir!" der ve yine de imandan yüz çevirirlerdi.
44
فَذَرْهُمْ حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي ف۪يهِ يُصْعَقُونَۙ
Öyleyse, ey Müslüman! Onları inandırmak için mucizeler, kerametler peşinde koşma. Kur'an'ın beyanına inanmıyorlarsa bırak onları, dehşetle çarpılacakları Hesap Günü ile karşılaşıncaya kadar inkâr bataklığında bocalayıp dursunlar.
45
يَوْمَ لَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاً وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَۜ
O büyük gün gelip çattığında, şimdi kurdukları tuzaklarının kendilerine zerre kadar faydası dokunmayacak ve hiçkimseden yardım göremeyecekler.
46
وَاِنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا عَذَاباً دُونَ ذٰلِكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Fakat o zalimlere, âhirette çekecekleri bu cezadan ayrı olarak, bu dünyada ruhsal bunalım, hastalık, deprem, kaza, müminler karşısında yenilgi, toplumsal ve ahlâkî çöküş gibi felaketler ve ardından da kabir hayatında kıyamete kadar sürecek bir ceza vardır. Ne var ki, onların çoğu bunun bilincinde değiller.
47
وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
O hâlde, ey davetçi! Rabb'inin inkârcılar hakkındaki azap hükmü gerçekleşinceyekadar, onların eziyetlerine sabret. Korkma, sen bizzat Bizim korumave gözetimimiz altındasın. Yeter ki, Rabb'inle irtibatını koparma. İlâhî buyrukları yerine getirmek üzere her ayağa kalktığında, Rabb'ini övgüyle an.
48
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ
Gecenin bir kısmında ve seher vakti yıldızlar kaybolup giderken de, dilinde Kur'an, gönlünde iman ve alnında secdelerle, Rabb'inin yüceliğini tüm kâinata ilan edercesine O'nu tesbih et.
49

Sureler

Mealler
Necm Suresi
Sonraki