Sureler
Mealler
No Meal                    
1 Bu, Allah’dan ve Rasûlünden, kendileriyle andlaşma yaptığınız (ve bu andlaşmayı bozmuş bulunan) müşriklere, kesin olarak münasebetlerin kesiliş bildirisidir:
2 Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay serbestçe dolaşın. Şunu da biliniz ki, siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah mutlaka kâfirleri (dünya ve âhirette) rüsvay edecektir.
3 Bu hacc-ı ekber (farz olan hac) günü, Allah’dan ve Rasûlünden insanlara şöyle bir ilândır (bildiridir): Allah ve Rasûlü, artık müşriklerden ve andlaşmalardan kat’iyyen berîdir. Şayet küfürden ve sözleşmeleri bozmaktan hemen tevbe ederseniz, o sizin için hayırlıdır. Yok yine yüz çevirirseniz, biliniz ki, gerçekten Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah’a ve Peygambere iman etmiyenleri acıklı bir azab ile müjdele.
4 Ancak muahede (sözleşme) yaptığınız müşriklerden sözleşme şartlarında size hiç bir noksanlık etmemiş ve aleyhinizde hiç kimseye yardım yapmamış olanlar müstesnâdır. Bu sadakat gösterenlere, sözleşme müddetleri bitinceye kadar ahidlerini tamamiyle yerine getirin. Çünkü Allah, haksızlıktan sakınanları sever.
5 O haram olan aylar (Zilhicce, Muharrem, Safer, Rebiul’evvel) çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün; onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve onların geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namaz kılıp zekâtlarını verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
6 Eğer (taarruza uğrayan) müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver, tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu, emin olduğu yere kadar, (İslâmı kabul etmemişse), selâmete ulaştır. Çünkü bunlar, gerçeği bilmez bir kavimdirler.
7 O müşriklerin Allah katında ve Rasûlüllah yanında nasıl bir sözleşmesi olabilir? (Onlar sözleşmeyi bozarlar.) Ancak Mescîd-i Harâmda muahede yaptığınız kimseler (Damîre ve Kinâne kabileleri) vardır ki, onlar müstesnâdır. Bunlar size karşı doğru durdukça (ahidlerini bozmadıkça) siz de onlara doğru harekette bulunun. Allah, şüphesiz ki hiyânetten sakınanları sever.
8 Müşriklerle nasıl sözleşme olabilir ki, size galib gelseler hakkınızda ne bir yemîn, ne de bir sözleşme gözetmezler. Ağızları ile sizi râzı etmeğe çalışırlar, fakat kalbleri geri çekilir. Onların çoğu küfürde ısrar eden fasıklardır.
9 Onlar, Allah’ın âyetlerini (Kur’an’ı) az bir bahaya (nefis arzusuna karşılık) sattılar da, insanları Allah yolundan çevirdiler. Gerçekten, onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!...
10 Bir mümin hakkında ne bir yemîn gözetirler, ne de bir zimmet (sözleşme). İşte bunlar mütecâvizlerdir.
11 Artık tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, anlıyacak bir kavme açıklarız.
12 Eğer sözleşmelerinden sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa, küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yemînleri yoktur, olur ki vazgeçerler.
13 Bir kavim ile savaşmaz mısınız ki, onlar yeminlerini bozdular ve Peygamberi (Mekke’den) çıkarmağa karar verdiler; ve üstelik ilk önce size taarruza onlar başladılar. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçek müminlerseniz, Allah, kendisinden korkmanıza daha ziyade lâyıktır.
14 Onlarla muharebe edin ki, Allah, sizin ellerinizle kendilerini öldürsün ve böylece azab etsin; onları perişan etsin, size onlara karşı zafer versin ve müminler topluluğunun kalblerini ferahlandırsın;
15 Ve müşriklerden eziyet çeken müminlerin kalblerindeki kîni gidersin. Allah, dilediği kimseye tevbe nasib eder. Allah Alîm’dir, Hakîmdir.
16 Ey müminler, yoksa sizden cihad işi terk olunur mu zannedersiniz? ve yine Allah, içinizden ihlâsla mücadele edenleri, ne Allah’dan, ne Rasûlünden, ne de müminerden başkasını dost edinmiyenleri, bilmediğini mi sandınız? Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
17 Müşriklerin küfürlerine kendileri şahid olurlarken, Allah’ın mescidlerini imar etmeye onların ehliyeti yoktur. Onların, hayır diye, bütün yaptıkları boşa gitmiştir; ve onlar, ebedî olarak ateşte kalıcıdırlar.
18 Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, gereği üzre namazı kılan, zekâtı eren, Allah’dan başkasından korkmayan kimseler imar eder, onarır (yalnız bu kimselerin yaptıkları işler, Allah katında doğru ve makbul olur.) işte hidayet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır.
19 Siz (müşriklerin) hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haram’ın imarını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar (Müşriklerin batıl işleri ile müminlerin müsbet âmelleri eşit değildir.) Allah, zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.
20 İman edenler, hicret yapanlar, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sahibdirler. İşte bunlar, dünya ve ahîret saadetine kavuşanlardır.
21 Rableri, onlara, kendinden bir rahmet ve rıza ile, içinde tükenmez nimet bulunan cennetleri müjdeler.
22 Onlar, cennetlerde ebedî olarak kalıcıdırlar. Muhakkak ki, en büyük mükâfat Allah katındadır.
23 Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, iman üzerine küfrü tercih edip seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyiniz. Sizden kim, onları veli (dost) edinirse, işte onlar, nefislerine zulmedenlerdir.
24 Ey Rasûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: “- Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Rasûlünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
25 Şüphe yok ki Allah, size bir çok savaş yerlerinde zafer verdi; ve “HUNEYN” gününde size yardım etti. O vakit Huneyn’de çokluğunuz size güven vermişti de, bir faydası olmamıştı. Yeryüzü, o genişliği ile başınıza dar gelmişti. Sonra da bozularak arkanızı dönmüştünüz.
26 Sonra Allah, Rasûlünün ve müminlerin üzerine rahmetini indirdi, görmediğiniz (meleklerden) ordular indirdi de, küfredenleri azablandırdı. İşte bu, kâfirlerin cezasıdır.
27 Bu savaştan sonra Allah, onlardan dilediğini tevbe ve İslâm ile aziz kılar. Allah Gafûr’dur, Rahîmdir.
28 Ey iman edenler! Müşrikler, ancak bir pisliktirler; artık bu yıllarından (hicretin dokuzuncu yılından) sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah sizi fazlından zenginleştirecektir inşaallah... Gerçekten Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.
29 O kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmıyan, Allah’ın ve Peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımıyan ve hak dinini (İslâmı) din edinmiyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyel (boyun eğerek) cizye verinceye kadar harb edin.
30 Yahudi’ler, “Üzeyr (Aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesîh (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla uydurdukları sözleridir ki daha önce küfredenlerin (Melekler Allah’ın kızlarıdır, diyenlerin) sözlerine benziyor. Allah, onları kahretsin, hakdan batıla nasıl çevriliyorlar?
31 Onlar, âlimlerini ve Rahiblerini, Allah’dan başka Rabler edindiler; Meryem’in oğlu Mesîh’i de. Halbuki onlar da, ancak bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’dan başka hiç bir ilâh yok. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden tamamen münezzehtir.
32 Onlar, Allah’ın nurunu (Şeriatını) ağızlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat kâfirler hoşlanmasalar bile, Allah, muhakkak nurunu tamamlamak diliyor.
33 Peygamberini hidayetle ve hak din ile, bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderen O’dur; İsterse müşrikler hoş görmesinler.
34 Ey iman edenler! Gerçekten Yahudi bilginlerinden ve Hristiyan râhiblerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler; bir de altını ve gümüşü biriktirerek saklayıp onları Allah yolunda harcamayan kimseler! İşte bunları acıklı bir azap ile müjdele...
35 Kıyamette, o biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırcak da, bu mal toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir; “- İşte bu, nefisleriniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız! Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım!...”
36 Doğrusu, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı, Allah katında on iki aydır. Onlardan dördü (Zilkade, Zihicce, Muharrem, Recep) haram olanlardır. Bu ayların haram kılınışı (İbrahîm’den gelen) doğru dinin hesabı ve hükmüdür. Onun için, bilhassa bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber, müşrikler sizinle toptan harb ettikleri gibi, siz de onlarla toptan harb edin; ve biliniz ki Allah, fenalıktan sakınanlarla beraberdir.
37 Haram olan bir ayı geciktirmek (Muharremi geciktirip Safere bırakmak), ancak küfürde bir fazlalıktır ki, onunla kâfirler dalâlete düşürülürler. Allah’ın haram ettiği belirli ayların sayıları tamamen olsun diye onun yerini bir sene helâl, bir senede haram sayarlar. Böylece Allah’ın haram ettiği şeyi, onlar halâl yaparlar. Onlara, kötü âmelleri yaldızlanıp güzel gösterildi. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
38 Ey iman edenler! Size ne oldu ki, size: “- Allah yolunda topluca savaşa çıkın, seferber olun.” dendiği zaman, yere ve meskenlerinize meyledip ağırlaştınız? Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat âhiretin yanında, dünya hayatının zevk ve faydası pek az bir şeydir.
39 Eğer emrolunduğunuz bu savaşa topluca çıkmazsanız, Allah sizi çok acıklı bir azaba uğratır ve yerinize (itaat eden) başka bir kavim getirir. Siz de savaşa çıkmadığınızdan dolayı O’na zerrece zarar edemezsiniz. Allah her şeye kadirdir.
40 Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hz. Ebu Bekir) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “- Mahzun olma, zira Allah’ın yardımı bizimle beraberdir.” Nihayet Allah Peygamberin (veya Ebû Bekirin) üzerine mânevi huzurunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini (şirk dâvasını), en alçak etti. O, Allah’ın kelimesi tevhid ise, en yüksek!... Allah, (her şeye) galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.
41 Ey müminler, gerek hafif (süvari), gerek ağırlıklı (piyade) olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınzla Allah yolunda muharebe edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için pek hayırlıdır.
42 Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı müminlere) uzak geldi. Bununla beraber; “- Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık.” deyip yakında Allah’a yemin edecekler. Böylece nefislerini helâke sürükleyeceklerdir. Allah biliyor ki, gerçekten onlar yalancıdırlar.
43 Ey Yüce Peygamber! Allah senden hüznü gidersin; şu doğru söyleyenler sana belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar, neden beklemeyip onlara izin verdin? (bekleyip de, özründe sadık olanlarla yalancı bulunanları bileydin).
44 Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad etmek hususunda senden izin istemezler. (hemen cihada koşarlar). Allah, takva sahiplerini pek iyi bilendir.
45 Senden ancak izin istiyenler, Allah’a ve âhiret gününe iman etmiyenler, kalbleri şüpheye düşenlerdir. Onlar, şüpheleri içinde bocalayıp dururlar.
46 Eğer o münafıklar savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, davranmalarını kerih gördü de onları evlerinde alıkoydu ve kendilerine: “- Oturun, oturanlarla beraber” dendi.
47 Eğer içinde (Sizinle birlikte savaşa) çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınza saldıracaklardı. İçinizde de onları dinliyecekler vardı. Allah, zalimleri çok iyi bilendir.
48 Doğrusu bunlar, daha önce (Uhud savaşında) fitne çıkarmak istemişler ve sana türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet onlar istemedikleri halde, zafer geldi ve Allah’ın dini üstün çıktı.
49 O münafıklardan kimi de şöyle diyecektir: “-Bana izin ver, (bu savaştan geri kalayım), beni fitne ve isyana düşürme. “ Bilmiş ol ki fitneye onlar düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır.
50 Sana bir iyilik (ganimet ve zafer) gelirse, fenalarına gider ve eğer sana bir musibet gelirse derler ki, biz tedbirimizi önceden almıştık; ve sana isabet eden musibetten dolayı sevine sevine döner giderler.
51 De ki, “-Bize Allah’ın takdir ettiğinden başkası ulaşmaz. O, bizim mevlâmızdır. Onun için müminler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. (O’na güvenip bağlansınlar).
52 Münafıklara şöyle de: “- Siz bize, ancak iki güzelliğin (zafer ile şehitliğin) birini gözetleyip bekliyorsunuz. Biz ise, Allah’ın kendi tarafından veya bizim elimizle size bir azab indirmesini gözetliyoruz. Haydi bekleyin durun, biz de sizinle beraber gözetleyeciyiz. “
53 Ey Rasûlüm, münafıklara de ki: “- İster gönül rızası ile ve ister rıza göstermiyerek harcayın, sizden asla harcadıklarınız kabul edilmiyecektir. Çünkü siz, bir fasıklar toplulğu oldunuz.
54 Harcadıklarının, onlardan kabul edilişine engel ancak şudur: Allah’a, Peygambere küfretmeleridir. Namaza ancak tenbel tenbel geliyorlar, verdiklerini de ancak istemiyerek veriyorlar.
55 Ey Rasûlüm, sakın onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allah, ancak onlar kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını ve dünya hayatında bunlar sebebiyle kendilerine (münafıklara) azap etmesini diliyor.
56 Sizden olduklarına dair kesin olarak Allah’a yemin de ederler. Halbuki onlar, sizden değildirler. Fakat onlar, kâfirlere yapılan muamelenin kendilerine de yapılmasından korkmakla, sırf görünüşte müslüman olan bir kavimdirler.
57 Eğer sığınacak bir yer, veya barınacak mağaralar, veya sokulacak bir delik bulsalardı, başlarını diker ve sizden uzak olmak için oraya doğru koşarlardı.
58 Münafıklardan bir kısmı, sadakaların (ganimetlerin) bölünmesini sana târiz ediyorlar (seni adâletsizlikle ithama kalkışıyorlar) Çünkü, o sadakalardan istedikleri şey kendilerine verilirse razı olurlar, verilmezse hemen kızarlar.
59 Ne olur, bunlar, Allah ve Rasûlü kendilerine ne verdiyse razı olaydılar da şöyle diyeydiler; “-Bize Allah yeter, Allah bize fazlından yine verir, Rasûlü de... Biz, ancak Allah’a rağbet edicileriz.”
60 Sadakalar (zekâtlar), Allah tarafından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekât toplayıcıları, kalbleri müslümanlığa ısındırılmak istenenler, mükâteb köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.
61 Yine münafıklardan öyleleri vardır ki, Peygamberi inicitiyorlar ve: “- O, her söyleneni dinliyen bir kulaktır.” diyorlar. De ki: “- O, sizin için bir hayır kulağıdır; Allah’a da inanır, müminlere de... İman edenleriniz için bir rahmettir. Allah’ın Rasûlüne eziyet verenlere ise, acıklı bir azab vardır.”
62 Ey müminler, münafıklar, rızânızı kazanmak için: “- Biz münafık değiliz, “ diye Allah’a yemin ederler. Eğer bunlar mümin iseler, daha önce Allah’ı ve Rasûlünü razı etmeleri daha doğrudur.
63 Şu gerçeği bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Rasûlüne karşı hududu aşarsa, içinde ebedî olarak kalmak üzere, ona cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük perişanlıktır.
64 Münafıklar, kalblerinde olan küfrü yüzlerine vuracak bir Sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler (hem de alay ederler). De ki: “- Eğlenin bakalım, Allah sizin o korktuğunuz şeyleri meydana çıkarıcıdır.”
65 Ey Rasûlüm. (Tebük seferine giderken seninle alay eden münafıkların) eğer kendilerine, hakkımda niçin böyle dediniz? diye sorarsan; “-Biz, ancak lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “- Allah ile, âyetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi eğleniyordunuz?”
66 Boşuna özür dilemeyin. Siz iman ettiğinizi söyledikten sonra, içinizdeki küfrü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını bağışlasak bile, diğer bir kısmını, suçlarında ısrar ettiklerinden azabımıza uğratacağız.
67 Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (ona itaatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.
68 Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve bütün kâfirlere, içinde ebedî olarak kalmak üzere, cehennem ateşini vaad buyurdu. Bu azab onlara yeter. Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara devamlı bir azab vardır.
69 Siz ey münafıklar, kendinizden öncekiler gibisiniz. Üstelik onlar, kuvvetçe sizden daha çetin, mal ve evlâd bakımından sizden daha çok idiler. Dünya hayatından nasîbleri kadar zevk sürmeğe bakmışlardı. İşte sizden öncekiler, nasibleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız; siz de o bataklığa dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünya ve âhirette, bütün amelleri boşa gitmiştir. İşte bunlar, hüsranda kalanlardır.
70 Onlara, şu kendilerinden öncekilerin haberi gelmedi mi? Nûh kavminin Âd’ın, Semûd’un İbrahim kavminin, Medyen sahiblerinin ve Mu’tefikelerin (Lût kavminin)... Onlara, Peygamberleri mu’cizeler getirmişti (de inkârları yüzünden helâk olmuşlardı). Böylece Allah onlara zulmetmiş değildi. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
71 Erkek ve dişi bütün mü’minler, birbirlerinin yardımcılarıdır: İyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar, namazı gereği üzre kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte bunları, muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah Azîz’dir (Her şeye galibdir), Hakîm’dir (hükmünde hikmet sahibidir).
72 Allah, müminlerin erkeğine ve dişisine, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler vaad buyurdu, içlerinde ebedî olarak kalacaklar; hem Adn cennetlerinde güzel meskenler... Allah’ın bir rızası ise daha büyüktür. İşte bu, en büyük saadettir.
73 Ey yüce Peygamber! Kâfirlere karşı silâhla, münafıklara delil ve hüccet getirerek muharebe et. Onlara karşı çetin ol. Onların barınağı cehennemdir ve O, ne kötü bir dönüş yeridir!..
74 Münafıklar Allah’a yemin ediyorlar ki, (Peygamberle alay ve ona hakaret sözünü) söylemediler. And olsun ki, o küfür kelimesini söylediler; ve İslâmı kabul ettiklerini açıkladıktan sonra da kâfir oldular; ve muvaffak olamadıkları cinâyeti (Peygambere sûlikasdi) kurdular. Münafıkların Peygambere ve müminlere kin beslemeleri, ancak Allah ile Rasûlünün onları ihsanından zenginleştirmiş olmasıdır. Bununla beraber eğer nifaklarından tevbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse; Allah, onları dünya ve âhirette acıklı bir azaba uğratır. Artık onların yeryüzünde ne bir dostu, ne de bir yardımcısı yoktur.
75 Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz (ahd) vermişti: Eğer (Allah) bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten sâlihlerden olacağız.
76 Ne zamanki Allah, kereminden istediklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı.
77 Nihayet Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söylemeği âdet edindikleri için, Allah da bu işlerinin sonunu, kalblerinde kıyamet gününe kadar devam edecek bir nifaka çeviriverdi.
78 Hâlâ (o münafıklar) bilmediler mi ki, Allah, onların gizledikleri sırları da bilir, fısıltılarını da... Allah, bütün gaibleri kemâliyle bilendir.
79 Sadakalar hakkında, zekâttan başka gönül rızası ile bağışlarda bulunanlara bir türlü, ancak güclerinin yettiğini bulup verenlere de bir türlü lâf atıp eğlenenler var ya, Allah onları maskaraya çevirecektir ve bir de onlar için acıklı bir azap vardır.
80 Ey Rasûlüm, o münafıklar için, ister mağfiret dile veya mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret istesen de, yine Allah, onları asla bağışlayacak değil... Bu mağfiretten mahrum edilişleri şundandır: Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar, inkâr ettiler. Allah ise, öyle fasıklar topluluğuna hidayet etmez.
81 Tebük savaşına iştirak etmeyip geri kalan münafıklar, Rasûlüllah’a muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele etmeyi çirkin gördüler ve; “- Bu sıcakta harbe çıkmayın” dediler. De ki: “- Cehennemin ateşi daha sıcaktır. Fakat gidecekleri yeri bilseler!...”
82 Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.
83 Eğer Tebük savaşından sonra Allah, seni Medine’de kalan münafıklardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir savaşa çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “- Artık benimle beraber ebediyyen sefere çıkamazsınız, beraberimde olarak hiç bir düşmanla muharebe edemezsiniz. Çünkü ilk defa, oturup kalmayı arzu ettiniz. (Tebük seferine çıkmadınız). Şimdi de geri kalan kadın ve çocuklarla oturup kalın.”
84 Münafıklardan ölen hiç bir kimse üzerine, hiç bir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler.
85 Onların ne malları, ne de evladları senin gözüne batmasın (bunlar hiç bir şey değil), Ancak Allah, onları dünyada bunlarla azablandırmayı ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını murad ediyor.
86 “Allah’a iman edin ve Rasûlünün maiyyetinde cihada gidin” diye bir süre indirildiği zaman, içlerinde servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve : “- Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler.
87 Kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Onların kalbleri üzerine nifak damgası vuruldu. Artık onlar, cihaddaki saadeti ve geri kalmaktaki şekaveti anlayamazlar.
88 Fakat Peygamber ve onun beraberindeki müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler (savaştılar). İşte bütün hayırlar bunların...Ve asıl kurtuluşa erenler de, işte bunlardır.
89 Allah, onlara (ağaçları) altlarından nehirler akan cennetler hazırladı; içlerinde ebedî olarak kalacaklar. İşte bu, en büyük saadettir.
90 Bedevilerden özür ileri sürenler, Tebük savaşından geri kalmak için kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Rasûlüne yalan söyliyenler de (Yerlerinden kıpırdamayıp) oturdular. Şüphe yok ki, bunlardan kâfir olanlara çok acıklı bir azab isabet edecek.
91 Allah’a ve Rasûlüne sadık kalmak (hiç bir fenalığa meyletmemek) şartiyle, ne zayıflara (ihtiyar, çocuk ve sakatlara) ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bulamıyan fakirlere, savaştan geri kalmakta bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah da Gafûr’dur, Rahîm’dir.
92 Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye, sana geldikleri zaman (kendilerine): “-Sizi bindirecek bir hayvan bulamıyorum” demiştin. Bu uğurda sarf edecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler.
93 Muahazeye yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi bilmezler.
94 Savaştan geri dönüp münafıkların yanına vardığınız zaman, onlar size özür dileyecekler. De ki: “- Boşuna özür dilemeyin, size inanmıyacağız. Doğrusu Allah bize durumunuzdan bir çok haberler verdi. Bundan böyle Allah ve Rasûlü, yaptıklarınızı görecektir. Sonra gaybı ve hazırı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O vakit size, Allah, ne yapmış olduğunuzu haber verecektir.”
95 Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerinden yüz çevirirsiniz (ayıplamıyasınız) diye, size karşı Allah’a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin (kendilerini ayıplamayın.) Çünkü onlar murdardır. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de (barınakları) cehennem’dir.
96 Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin edecekler. Fakat siz, onlardan razı olsanız da asla Allah o fasıklar topluluğundan razı olmaz.
97 Bedevî’ler, küfür ve nifak bakımından daha şiddetlidirler. Bununla beraber, Allah’ın, Rasûlüne indirdiği hükümlerin sınırını bilmemeye daha lâyıktırlar. Allah her şeyi kemaliyle bilicidir, hükmünde hikmet sahibidir.
98 Bedevî’lerden kimi vardır ki, Allah yolunda harcadığını ziyan sayar ve bundan kurtulmak için, size, inkılâp ve devrimlerin gelmesini bekler. O kötü devir kendi başlarına olsun. Allah, onların söylediklerini işitir, kalblerindekini bilir.
99 Yine Bedevî’lerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve âhiret gününe inanır; ve harcadığını, Allah katında (rahmetine) yakınlıklara ve Peygamberin dualarını kazanmıya vesile edinir. Doğrusu, harcamış oldukları şeyler, Allah’ın rahmetine yaklaşmaya kendileri için bir sebebdir. Allah, onları rahmetine (cennet’ine) koyacaktır. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
100 İslâma ve dolayısiyle (cennete girişte) ileri geçerek birinciliği kazanan Muhacirler ve Ensar, bir de güzel âmellerle onların izinde giden müminler (var ya), Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. Allah, onlara, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedî olarak kalacaklardır. İşte bu, en büyük saadettir.
101 Çevrenizdeki Bedevî’lerden ve Medîne halkından bir takım münafıklar vardır ki, onlar, nifak yapmaya alışmışlardır. Sen, onları bilmezsin, onları biz biliriz. Biz, onları iki defa (dünyada ve kabirde) azablandıracağız. Sonra da kıyamette, büyük bir azaba (ateşe) atılırlar.
102 Münafıklardan diğer bir kısmı da, günahlarını itiraf ettiler ve (evvelce yapmış oldukları) iyi bir ameli, sonradan yaptıkları başka bir kötü (Nifak) ile karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
103 Onların mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış (günahlarından kurtarmış), mallarına bereket vermiş olasın. Bir de onlara dua et; çünkü senin duan onlar için bir rahatlık ve huzurdur. Allah onların itiraflarını (senin de duanı) işitici, kalblerindeki pişmanlığı bilicidir.
104 O tevbekârlar bilmediler mi ki, bizzat Allah kullarından tevbeyi kabul eder ve sadakaları alır. Gerçekten Allah tevbeleri kabul edicidir, çok merhametlidir.
105 De ki: “- Ey tevbekârlar, çalışın (İstediğinizi yapın)! Çünkü yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, müminler de görecektir. Hepiniz mutlaka gaybı ve hazırı bilenin (Allah’ın) huzuruna çevrileceksiniz ve o zaman, ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir.
106 O savaştan geri kalan diğer bir kısmı da, Allah’ın kaderi icabı tevbe etmekte gecikmişlerdi. Eğer günahlarında ısrar edip tevbe etmezlerse, Allah onlara azab eder; yok tevbekâr olursa, tevbelerini kabul eder. Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir.
107 O kimseler ki, müminlerin arasını ayırmak için, küfürlerini kuvvetlendirmek için, zarar yapmak için ve daha önce Allah’a ve Rasûlüne karşı harb eden kimseye (öteden beri peygambere düşmanlık eden ve sonrada Şam’a kaçan ve münafıklar tarafından tekrar kendilerine yardımcı olmak üzere geri gelmesi beklenen rahip Ebu Amir’a) yatak hazırlayıp onu beklemek için bir MESCİD edindiler: “- İyilikten başka bir şey murad etmedik”, diye yemin de edecekler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar, gerçekten yalancıdırlar. (Fenalık için kurulan bu mescid, Peygamberin emriyle yıktırılıp arsası çöplük yapıldı.)
108 Ey Rasûlüm, orada (Mescid-i Dırar’da) ebediyyen namaza durma. İlk günden beri temelleri takva üzerine kurulan MESCİD (Kuba mescidi) içerisinde namaza durmana daha lâyıktır. Orada, günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever.
109 O halde, dininin binasını, sağlam bir temel olan Allah korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır; yoksa binasını çökecek bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
110 Onların yapmış bulundukları binaları, kalblerinde bir şüphe ve nifak düğümü olarak kalacaktır. Meğer ki kalbleri, ölmek suretiyle parçalanmış olsun. Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.
111 Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. onlara vaad olunan cennet hakdır ki, Tevrat’da, İncîl’de ve Kur’an’da sabittir. Allah’dan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O halde, yaptığınız bu hayırlı alış-verişten dolayı sevinin. İşte bu, çok büyük saadettir.
112 Şirk ve nifaktan tevbe edenler, Allah’a ihlâsla ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar rükû ve secde yapanlar (Namaz kılanlar), iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın şeriat hükümlerini koruyanlar (onları yerine getirenler var ya)! İşte böyle müminleri cennet ile müjdele...
113 Müşriklerin cehennemlik oldukları (küfür üzere öldükleri) müminlere belli olduktan sonra-bunlar akraba bile olsalar- artık onlar için, ne Peygamberin, ne de mümin olanların mağfiret dilemeleri yoktur.
114 İbrahim’in, babası için mağfiret dilemesi ise, ancak ona önceden vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Fakat babasının Allah’a bir düşman olduğu, kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı (istiğfar etmedi). Gerçekten İbrahim (aleyhisselâm), çok ah çeken (ince duygulu), merhametli ve yumuşak ahlâklıydı.
115 Allah bir kavmi hidâyete (İslâma) ulaştırdıktan sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça, onları sapıklıkla sorumlu tutacak değildir. Muhakkak ki, Allah her şeyi kemâliyle bilendir.
116 Bütün göklerin ve yerin mülkü, gerçekten Allah’ındır; O’nundur. O hayat verir ve öldürür. Size Allah’dan başka ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı...
117 And olsun ki, Allah, Peygambere ve o güçlük saatinde (Tebuk savaşında çekilen sıkıntı ve mahrumiyet günlerinde) ona uyan Muhacir’lerle Ensar’a lütfetti; öyle ki, içlerinden bir kısmının kalbleri az daha eğilecek gibi olmuş iken, sonra onların tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü, O, çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
118 (Tebük savaşından) geri kalan üç kişiyi (Ensar’dan Kâb İbni Mâlik, Hilâl İbni Ümeyye, Mürare İbni Rebî’i) de Allah bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliği ile onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’dan kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Bundan sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kılıp tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edicidir, çok merhametlidir.
119 Ey müminler! Allah’dan korkun (fenalıklardan sakının), imanda ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.
120 Medîne’lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah’ın emrine aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel amel edenlerin mükâfatını zâyi etmez.
121 Onların Allah yolunda harcadıkları küçük ve büyük bir nafaka ve geçtikleri bir vadi olmaz ki, (bunun karşılığında) Allah, yapmakta olduklarından daha güzelini kendilerine vermek için hesaplarına yazılmış bulunmasın.
122 Bununla beraber müminlerin hepsi toplanıp birden savaşa çıkmaları uygun değildir. Her kabileden büyük bir kısım savaşa gitmeli, onlardan bir kısmı da, din ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaştan kendilerine döndüğü zaman, onları Allah’ın azâbı ile korkutmak için, geri kalmalıdır. Olur ki, Allah’ın azâbından sakınırlar.
123 Ey müminler! Önce, kâfirlerden size yakın bulunanlarla savaşın. Onlar, sizde, şiddet ve kuvvet bulsunlar. Biliniz ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
124 Bir sûre indirildiği zaman, münafıklar alay yollu birbirine; “- Bu sûre hanginizin imanını artırdı? “der. Fakat müminlere gelince; Her inen sûre, onların imanını artırmıştır ve onlar (Bundan) sevinip müjdeleşirler.
125 Kalblerinde bir hastalık (küfür ve nifak) olanların ise, bu sûreler, küfürlerine küfür kattı ve kâfir olarak ölüp gittiler.
126 Münafıklar, her yıl bir veya iki kere çeşitli belâlara çarpıldıklarını görmezler mi? Böyle iken, yine tevbe etmezler ve ibret almazlar.
127 Münafıkların kabahatını anlatan bir Sûre indirildiği zaman, birbirlerine bakıp: “-Müminlerden sizi gören oluyor mu? “diye işaretleşirler. (Gören yoksa) hemen sıvışır giderler. Allah, onların kalblerini, imanı kabulden çevirmiştir: Çünkü onlar, gerçeği anlamayan kimselerdir.
128 Andolsun, size, içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; müminlere çok merhametlidir, onlara hayır diler.
129 Ey Rasûlüm, eğer senden yüz çevirirlerse (sana iman etmezler ve emirlerini dinlemezlerse) de ki: “- Bana Allah yeter, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Ben, ancak ona güvendim ve o büyük ARŞ’ın sâhibidir.”
                    Arapça No
بَرَٓاءَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۜ 1
فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ 2
وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَر۪ٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ وَرَسُولُهُۜ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ 3
اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـٔاً وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَداً فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ 4
فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 5
وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ۟ 6
كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِك۪ينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ رَسُولِه۪ٓ اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۚ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَق۪يمُوا لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ 7
كَيْفَ وَاِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا ف۪يكُمْ اِلاًّ وَلَا ذِمَّةًۜ يُرْضُونَكُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبٰى قُلُوبُهُمْۚ وَاَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَۚ 8
اِشْتَرَوْا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاً فَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ اِنَّهُمْ سَٓاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 9
لَا يَرْقُبُونَ ف۪ي مُؤْمِنٍ اِلاًّ وَلَا ذِمَّةًۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ 10
فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِۜ وَنُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ 11
وَاِنْ نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ فَقَاتِلُٓوا اَئِمَّةَ الْكُفْرِۙ اِنَّهُمْ لَٓا اَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ 12
اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْماً نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ 13
قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ بِاَيْد۪يكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِن۪ينَۙ 14
وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْۜ وَيَتُوبُ اللّٰهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 15
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلَا رَسُولِه۪ وَلَا الْمُؤْمِن۪ينَ وَل۪يجَةًۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ۟ 16
مَا كَانَ لِلْمُشْرِك۪ينَ اَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللّٰهِ شَاهِد۪ينَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۚ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ 17
اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰٓى اُو۬لٰٓئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ 18
اَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَٓاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَجَاهَدَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۢ 19
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۙ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 20
يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يمٌۙ 21
خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ 22
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُٓوا اٰبَٓاءَكُمْ وَاِخْوَانَكُمْ اَوْلِيَٓاءَ اِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْا۪يمَانِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ 23
قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَـهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ 24
لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَوَاطِنَ كَث۪يرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَـثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْـٔاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِر۪ينَۚ 25
ثُمَّ اَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَنْزَلَ جُنُوداً لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ 26
ثُمَّ يَتُوبُ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 27
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هٰذَاۚ وَاِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْن۪يكُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ٓ اِنْ شَٓاءَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 28
قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَد۪ينُونَ د۪ينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ۟ 29
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌۨ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَس۪يحُ ابْنُ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْۚ يُضَاهِؤُ۫نَ قَوْلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ 30
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهاً وَاحِداًۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ 31
يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ 32
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ 33
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ 34
يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْۜ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ 35
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْراً ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا ف۪يهِنَّ اَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِك۪ينَ كَٓافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَٓافَّةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ 36
اِنَّمَا النَّس۪ٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَاماً وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُۜ زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟ 37
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ 38
اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاًۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 39
اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 40
اِنْفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 41
لَوْ كَانَ عَرَضاً قَر۪يباً وَسَفَراً قَاصِداً لَاتَّـبَعُوكَ وَلٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُۜ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْۚ يُهْلِكُونَ اَنْفُسَهُمْۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ۟ 42
عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ 43
لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ 44
اِنَّمَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ ف۪ي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ 45
وَلَوْ اَرَادُوا الْخُرُوجَ لَاَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلٰكِنْ كَرِهَ اللّٰهُ انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَق۪يلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِد۪ينَ 46
لَوْ خَرَجُوا ف۪يكُمْ مَا زَادُوكُمْ اِلَّا خَبَالاً وَلَا۬اَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَۚ وَف۪يكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ 47
لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ 48
وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ 49
اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ 50
قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ 51
قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ 52
قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعاً اَوْ كَرْهاً لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْماً فَاسِق۪ينَ 53
وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ 54
فَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ 55
وَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنَّهُمْ لَمِنْكُمْۜ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ 56
لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَـٔاً اَوْ مَغَارَاتٍ اَوْ مُدَّخَلاً لَوَلَّوْا اِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ 57
وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ 58
وَلَوْ اَنَّهُمْ رَضُوا مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ سَيُؤْت۪ينَا اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ وَرَسُولُهُٓۙ اِنَّٓا اِلَى اللّٰهِ رَاغِبُونَ۟ 59
اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 60
وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 61
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْۚ وَاللّٰهُ وَرَسُولُـهُٓ اَحَقُّ اَنْ يُرْضُوهُ اِنْ كَانُوا مُؤْمِن۪ينَ 62
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِداً ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظ۪يمُ 63
يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلِ اسْتَهْزِؤُ۫اۚ اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ 64
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ 65
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟ 66
اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 67
وَعَدَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ هِيَ حَسْبُهُمْۚ وَلَعَنَهُمُ اللّٰهُۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُق۪يمٌۙ 68
كَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً وَاَكْثَرَ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۜ فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلَاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذ۪ي خَاضُواۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ 69
اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ 70
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 71
وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ 72
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ 73
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ وَهَمُّوا بِمَا لَمْ يَنَالُواۚ وَمَا نَقَمُٓوا اِلَّٓا اَنْ اَغْنٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَاِنْ يَتُوبُوا يَكُ خَيْراً لَهُمْۚ وَاِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ عَذَاباً اَل۪يماً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَمَا لَهُمْ فِي الْاَرْضِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ 74
وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِه۪ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 75
فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ بَخِلُوا بِه۪ وَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ 76
فَاَعْقَبَهُمْ نِفَاقاً ف۪ي قُلُوبِهِمْ اِلٰى يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَٓا اَخْلَفُوا اللّٰهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ 77
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِۚ 78
اَلَّذ۪ينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّع۪ينَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْۜ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 79
اِسْتَغْفِرْ لَهُمْ اَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْۜ اِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْع۪ينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ 80
فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللّٰهِ وَكَرِهُٓوا اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّۜ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ اَشَدُّ حَراًّۜ لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ 81
فَلْيَضْحَكُوا قَل۪يلاً وَلْيَبْكُوا كَث۪يراًۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 82
فَاِنْ رَجَعَكَ اللّٰهُ اِلٰى طَٓائِفَةٍ مِنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُلْ لَنْ تَخْرُجُوا مَعِيَ اَبَداً وَلَنْ تُقَاتِلُوا مَعِيَ عَدُواًّۜ اِنَّكُمْ رَض۪يتُمْ بِالْقُعُودِ اَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِف۪ينَ 83
وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَداً وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ 84
وَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَاَوْلَادُهُمْۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ 85
وَاِذَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ اَنْ اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَجَاهِدُوا مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ اُو۬لُوا الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُنْ مَعَ الْقَاعِد۪ينَ 86
رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِـعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ 87
لٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 88
اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ 89
وَجَٓاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 90
لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَٓاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضٰى وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوا لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ مَا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ مِنْ سَب۪يلٍۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ 91
وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ اِذَا مَٓا اَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَٓا اَجِدُ مَٓا اَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِۖ تَوَلَّوْا وَاَعْيُنُهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَناً اَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَۜ 92
اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ اَغْنِيَٓاءُۚ رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِۙ وَطَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 93
يَعْتَذِرُونَ اِلَيْكُمْ اِذَا رَجَعْتُمْ اِلَيْهِمْۜ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّاَنَا اللّٰهُ مِنْ اَخْبَارِكُمْۜ وَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 94
سَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ اِذَا انْقَلَبْتُمْ اِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْۜ فَاَعْرِضُوا عَنْهُمْۜ اِنَّهُمْ رِجْسٌۘ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 95
يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْۚ فَاِنْ تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَرْضٰى عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ 96
اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْراً وَنِفَاقاً وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 97
وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ مَغْرَماً وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَٓائِرَۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 98
وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللّٰهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِۜ اَلَٓا اِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْۜ سَيُدْخِلُهُمُ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ 99
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 100
وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ مُنَافِقُونَۜ وَمِنْ اَهْلِ الْمَد۪ينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْۜ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْۜ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلٰى عَذَابٍ عَظ۪يمٍۚ 101
وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاًۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 102
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 103
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ 104
وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ 105
وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 106
وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْر۪يقاً بَيْنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَاِرْصَاداً لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُۜ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 107
لَا تَقُمْ ف۪يهِ اَبَداًۜ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ ف۪يهِۜ ف۪يهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّر۪ينَ 108
اَفَمَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى تَقْوٰى مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ اَمْ مَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِه۪ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ 109
لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذ۪ي بَنَوْا ر۪يبَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْ اِلَّٓا اَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟ 110
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِ وَالْقُرْاٰنِۜ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذ۪ي بَايَعْتُمْ بِه۪ۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 111
اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ 112
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ 113
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَـهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۜ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَاَوَّاهٌ حَل۪يمٌ 114
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْماً بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 115
اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ 116
لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَز۪يغُ قُلُوبُ فَر۪يقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ 117
وَعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذ۪ينَ خُلِّفُواۜ حَتّٰٓى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّٓوا اَنْ لَا مَلْجَأَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّٓا اِلَيْهِۜ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ۟ 118
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ 119
مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَد۪ينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه۪ۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُص۪يبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَطَؤُ۫نَ مَوْطِئاً يَغ۪يظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلاً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه۪ عَمَلٌ صَالِحٌۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَۙ 120
وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 121
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَٓافَّةًۜ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَٓائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدّ۪ينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ اِذَا رَجَعُٓوا اِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ۟ 122
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا ف۪يكُمْ غِلْظَةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ 123
وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ 124
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ 125
اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ ف۪ي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ 126
وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۜ هَلْ يَرٰيكُمْ مِنْ اَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُواۜ صَرَفَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ 127
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ 128
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ 129
                    Ayet No
بَرَٓاءَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۜ
Bu, Allah’dan ve Rasûlünden, kendileriyle andlaşma yaptığınız (ve bu andlaşmayı bozmuş bulunan) müşriklere, kesin olarak münasebetlerin kesiliş bildirisidir:
1
فَس۪يحُوا فِي الْاَرْضِ اَرْبَعَةَ اَشْهُرٍ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مُخْزِي الْكَافِر۪ينَ
Ey müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay serbestçe dolaşın. Şunu da biliniz ki, siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah mutlaka kâfirleri (dünya ve âhirette) rüsvay edecektir.
2
وَاَذَانٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ٓ اِلَى النَّاسِ يَوْمَ الْحَجِّ الْاَكْبَرِ اَنَّ اللّٰهَ بَر۪ٓيءٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ وَرَسُولُهُۜ فَاِنْ تُبْتُمْ فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ غَيْرُ مُعْجِزِي اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ
Bu hacc-ı ekber (farz olan hac) günü, Allah’dan ve Rasûlünden insanlara şöyle bir ilândır (bildiridir): Allah ve Rasûlü, artık müşriklerden ve andlaşmalardan kat’iyyen berîdir. Şayet küfürden ve sözleşmeleri bozmaktan hemen tevbe ederseniz, o sizin için hayırlıdır. Yok yine yüz çevirirseniz, biliniz ki, gerçekten Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz. Allah’a ve Peygambere iman etmiyenleri acıklı bir azab ile müjdele.
3
اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْـٔاً وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ اَحَداً فَاَتِمُّٓوا اِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ اِلٰى مُدَّتِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
Ancak muahede (sözleşme) yaptığınız müşriklerden sözleşme şartlarında size hiç bir noksanlık etmemiş ve aleyhinizde hiç kimseye yardım yapmamış olanlar müstesnâdır. Bu sadakat gösterenlere, sözleşme müddetleri bitinceye kadar ahidlerini tamamiyle yerine getirin. Çünkü Allah, haksızlıktan sakınanları sever.
4
فَاِذَا انْسَلَخَ الْاَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍۚ فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَخَلُّوا سَب۪يلَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
O haram olan aylar (Zilhicce, Muharrem, Safer, Rebiul’evvel) çıktığı zaman, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün; onları yakalayıp esir edin, onları hapsedin ve onların geçit yerlerini tutun. Eğer tevbe ederler, namaz kılıp zekâtlarını verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Gerçekten Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
5
وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ۟
Eğer (taarruza uğrayan) müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver, tâ ki Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu, emin olduğu yere kadar, (İslâmı kabul etmemişse), selâmete ulaştır. Çünkü bunlar, gerçeği bilmez bir kavimdirler.
6
كَيْفَ يَكُونُ لِلْمُشْرِك۪ينَ عَهْدٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ رَسُولِه۪ٓ اِلَّا الَّذ۪ينَ عَاهَدْتُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۚ فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَق۪يمُوا لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ
O müşriklerin Allah katında ve Rasûlüllah yanında nasıl bir sözleşmesi olabilir? (Onlar sözleşmeyi bozarlar.) Ancak Mescîd-i Harâmda muahede yaptığınız kimseler (Damîre ve Kinâne kabileleri) vardır ki, onlar müstesnâdır. Bunlar size karşı doğru durdukça (ahidlerini bozmadıkça) siz de onlara doğru harekette bulunun. Allah, şüphesiz ki hiyânetten sakınanları sever.
7
كَيْفَ وَاِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا ف۪يكُمْ اِلاًّ وَلَا ذِمَّةًۜ يُرْضُونَكُمْ بِاَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبٰى قُلُوبُهُمْۚ وَاَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَۚ
Müşriklerle nasıl sözleşme olabilir ki, size galib gelseler hakkınızda ne bir yemîn, ne de bir sözleşme gözetmezler. Ağızları ile sizi râzı etmeğe çalışırlar, fakat kalbleri geri çekilir. Onların çoğu küfürde ısrar eden fasıklardır.
8
اِشْتَرَوْا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاً فَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ اِنَّهُمْ سَٓاءَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Onlar, Allah’ın âyetlerini (Kur’an’ı) az bir bahaya (nefis arzusuna karşılık) sattılar da, insanları Allah yolundan çevirdiler. Gerçekten, onların yaptıkları şeyler ne kötüdür!...
9
لَا يَرْقُبُونَ ف۪ي مُؤْمِنٍ اِلاًّ وَلَا ذِمَّةًۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ
Bir mümin hakkında ne bir yemîn gözetirler, ne de bir zimmet (sözleşme). İşte bunlar mütecâvizlerdir.
10
فَاِنْ تَابُوا وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ فَاِخْوَانُكُمْ فِي الدّ۪ينِۜ وَنُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Artık tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, anlıyacak bir kavme açıklarız.
11
وَاِنْ نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ فَقَاتِلُٓوا اَئِمَّةَ الْكُفْرِۙ اِنَّهُمْ لَٓا اَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ
Eğer sözleşmelerinden sonra yeminlerini bozar ve dininize taarruza kalkarlarsa, küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yemînleri yoktur, olur ki vazgeçerler.
12
اَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْماً نَكَثُٓوا اَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِاِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَؤُ۫كُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍۜ اَتَخْشَوْنَهُمْۚ فَاللّٰهُ اَحَقُّ اَنْ تَخْشَوْهُ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Bir kavim ile savaşmaz mısınız ki, onlar yeminlerini bozdular ve Peygamberi (Mekke’den) çıkarmağa karar verdiler; ve üstelik ilk önce size taarruza onlar başladılar. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçek müminlerseniz, Allah, kendisinden korkmanıza daha ziyade lâyıktır.
13
قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ بِاَيْد۪يكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِن۪ينَۙ
Onlarla muharebe edin ki, Allah, sizin ellerinizle kendilerini öldürsün ve böylece azab etsin; onları perişan etsin, size onlara karşı zafer versin ve müminler topluluğunun kalblerini ferahlandırsın;
14
وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْۜ وَيَتُوبُ اللّٰهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Ve müşriklerden eziyet çeken müminlerin kalblerindeki kîni gidersin. Allah, dilediği kimseye tevbe nasib eder. Allah Alîm’dir, Hakîmdir.
15
اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تُتْرَكُوا وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ جَاهَدُوا مِنْكُمْ وَلَمْ يَتَّخِذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلَا رَسُولِه۪ وَلَا الْمُؤْمِن۪ينَ وَل۪يجَةًۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ۟
Ey müminler, yoksa sizden cihad işi terk olunur mu zannedersiniz? ve yine Allah, içinizden ihlâsla mücadele edenleri, ne Allah’dan, ne Rasûlünden, ne de müminerden başkasını dost edinmiyenleri, bilmediğini mi sandınız? Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
16
مَا كَانَ لِلْمُشْرِك۪ينَ اَنْ يَعْمُرُوا مَسَاجِدَ اللّٰهِ شَاهِد۪ينَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ بِالْكُفْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْۚ وَفِي النَّارِ هُمْ خَالِدُونَ
Müşriklerin küfürlerine kendileri şahid olurlarken, Allah’ın mescidlerini imar etmeye onların ehliyeti yoktur. Onların, hayır diye, bütün yaptıkları boşa gitmiştir; ve onlar, ebedî olarak ateşte kalıcıdırlar.
17
اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰٓى اُو۬لٰٓئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَد۪ينَ
Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe iman eden, gereği üzre namazı kılan, zekâtı eren, Allah’dan başkasından korkmayan kimseler imar eder, onarır (yalnız bu kimselerin yaptıkları işler, Allah katında doğru ve makbul olur.) işte hidayet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır.
18
اَجَعَلْتُمْ سِقَايَةَ الْحَٓاجِّ وَعِمَارَةَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ كَمَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَجَاهَدَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۢ
Siz (müşriklerin) hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haram’ın imarını, Allah’a ve âhiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad eden kimsenin işi gibi tuttunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar (Müşriklerin batıl işleri ile müminlerin müsbet âmelleri eşit değildir.) Allah, zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.
19
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۙ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
İman edenler, hicret yapanlar, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar, Allah katında daha büyük dereceye sahibdirler. İşte bunlar, dünya ve ahîret saadetine kavuşanlardır.
20
يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يمٌۙ
Rableri, onlara, kendinden bir rahmet ve rıza ile, içinde tükenmez nimet bulunan cennetleri müjdeler.
21
خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ
Onlar, cennetlerde ebedî olarak kalıcıdırlar. Muhakkak ki, en büyük mükâfat Allah katındadır.
22
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُٓوا اٰبَٓاءَكُمْ وَاِخْوَانَكُمْ اَوْلِيَٓاءَ اِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْا۪يمَانِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz, iman üzerine küfrü tercih edip seviyorlarsa, onları dostlar edinmeyiniz. Sizden kim, onları veli (dost) edinirse, işte onlar, nefislerine zulmedenlerdir.
23
قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَـهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
Ey Rasûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: “- Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Rasûlünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri (azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
24
لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَوَاطِنَ كَث۪يرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَـثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْـٔاً وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِر۪ينَۚ
Şüphe yok ki Allah, size bir çok savaş yerlerinde zafer verdi; ve “HUNEYN” gününde size yardım etti. O vakit Huneyn’de çokluğunuz size güven vermişti de, bir faydası olmamıştı. Yeryüzü, o genişliği ile başınıza dar gelmişti. Sonra da bozularak arkanızı dönmüştünüz.
25
ثُمَّ اَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَنْزَلَ جُنُوداً لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ
Sonra Allah, Rasûlünün ve müminlerin üzerine rahmetini indirdi, görmediğiniz (meleklerden) ordular indirdi de, küfredenleri azablandırdı. İşte bu, kâfirlerin cezasıdır.
26
ثُمَّ يَتُوبُ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Bu savaştan sonra Allah, onlardan dilediğini tevbe ve İslâm ile aziz kılar. Allah Gafûr’dur, Rahîmdir.
27
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلَا يَقْرَبُوا الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هٰذَاۚ وَاِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْن۪يكُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ٓ اِنْ شَٓاءَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Ey iman edenler! Müşrikler, ancak bir pisliktirler; artık bu yıllarından (hicretin dokuzuncu yılından) sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah sizi fazlından zenginleştirecektir inşaallah... Gerçekten Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.
28
قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَد۪ينُونَ د۪ينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ۟
O kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmıyan, Allah’ın ve Peygamberin haram ettiği şeyi haram tanımıyan ve hak dinini (İslâmı) din edinmiyen kimselerle; onlar hor ve küçülmüş oldukları halde kendi elleriyel (boyun eğerek) cizye verinceye kadar harb edin.
29
وَقَالَتِ الْيَهُودُ عُزَيْرٌۨ ابْنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصَارَى الْمَس۪يحُ ابْنُ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ قَوْلُهُمْ بِاَفْوَاهِهِمْۚ يُضَاهِؤُ۫نَ قَوْلَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
Yahudi’ler, “Üzeyr (Aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesîh (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla uydurdukları sözleridir ki daha önce küfredenlerin (Melekler Allah’ın kızlarıdır, diyenlerin) sözlerine benziyor. Allah, onları kahretsin, hakdan batıla nasıl çevriliyorlar?
30
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهاً وَاحِداًۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlar, âlimlerini ve Rahiblerini, Allah’dan başka Rabler edindiler; Meryem’in oğlu Mesîh’i de. Halbuki onlar da, ancak bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’dan başka hiç bir ilâh yok. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden tamamen münezzehtir.
31
يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُ۫ا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Onlar, Allah’ın nurunu (Şeriatını) ağızlarıyla (sözleriyle) söndürmek istiyorlar. Fakat kâfirler hoşlanmasalar bile, Allah, muhakkak nurunu tamamlamak diliyor.
32
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ۙ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ
Peygamberini hidayetle ve hak din ile, bütün dinlerin üzerine geçirmek için gönderen O’dur; İsterse müşrikler hoş görmesinler.
33
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ
Ey iman edenler! Gerçekten Yahudi bilginlerinden ve Hristiyan râhiblerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler; bir de altını ve gümüşü biriktirerek saklayıp onları Allah yolunda harcamayan kimseler! İşte bunları acıklı bir azap ile müjdele...
34
يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْۜ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ
Kıyamette, o biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırcak da, bu mal toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir; “- İşte bu, nefisleriniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız! Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım!...”
35
اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْراً ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا ف۪يهِنَّ اَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِك۪ينَ كَٓافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَٓافَّةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
Doğrusu, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı, Allah katında on iki aydır. Onlardan dördü (Zilkade, Zihicce, Muharrem, Recep) haram olanlardır. Bu ayların haram kılınışı (İbrahîm’den gelen) doğru dinin hesabı ve hükmüdür. Onun için, bilhassa bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber, müşrikler sizinle toptan harb ettikleri gibi, siz de onlarla toptan harb edin; ve biliniz ki Allah, fenalıktan sakınanlarla beraberdir.
36
اِنَّمَا النَّس۪ٓيءُ زِيَادَةٌ فِي الْكُفْرِ يُضَلُّ بِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُحِلُّونَهُ عَاماً وَيُحَرِّمُونَهُ عَاماً لِيُوَاطِؤُ۫ا عِدَّةَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ فَيُحِلُّوا مَا حَرَّمَ اللّٰهُۜ زُيِّنَ لَهُمْ سُٓوءُ اَعْمَالِهِمْۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ۟
Haram olan bir ayı geciktirmek (Muharremi geciktirip Safere bırakmak), ancak küfürde bir fazlalıktır ki, onunla kâfirler dalâlete düşürülürler. Allah’ın haram ettiği belirli ayların sayıları tamamen olsun diye onun yerini bir sene helâl, bir senede haram sayarlar. Böylece Allah’ın haram ettiği şeyi, onlar halâl yaparlar. Onlara, kötü âmelleri yaldızlanıp güzel gösterildi. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
37
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَا لَكُمْ اِذَا ق۪يلَ لَكُمُ انْفِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اثَّاقَلْتُمْ اِلَى الْاَرْضِۜ اَرَض۪يتُمْ بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْاٰخِرَةِۚ فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا قَل۪يلٌ
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, size: “- Allah yolunda topluca savaşa çıkın, seferber olun.” dendiği zaman, yere ve meskenlerinize meyledip ağırlaştınız? Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat âhiretin yanında, dünya hayatının zevk ve faydası pek az bir şeydir.
38
اِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً اَل۪يماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْـٔاًۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Eğer emrolunduğunuz bu savaşa topluca çıkmazsanız, Allah sizi çok acıklı bir azaba uğratır ve yerinize (itaat eden) başka bir kavim getirir. Siz de savaşa çıkmadığınızdan dolayı O’na zerrece zarar edemezsiniz. Allah her şeye kadirdir.
39
اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hz. Ebu Bekir) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “- Mahzun olma, zira Allah’ın yardımı bizimle beraberdir.” Nihayet Allah Peygamberin (veya Ebû Bekirin) üzerine mânevi huzurunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini (şirk dâvasını), en alçak etti. O, Allah’ın kelimesi tevhid ise, en yüksek!... Allah, (her şeye) galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.
40
اِنْفِرُوا خِفَافاً وَثِقَالاً وَجَاهِدُوا بِاَمْوَالِكُمْ وَاَنْفُسِكُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey müminler, gerek hafif (süvari), gerek ağırlıklı (piyade) olarak seferber olun ve mallarınızla, canlarınzla Allah yolunda muharebe edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için pek hayırlıdır.
41
لَوْ كَانَ عَرَضاً قَر۪يباً وَسَفَراً قَاصِداً لَاتَّـبَعُوكَ وَلٰكِنْ بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُۜ وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْۚ يُهْلِكُونَ اَنْفُسَهُمْۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ۟
Eğer dâvet olundukları sefer, bir dünya menfaatı ve orta yollu bir sefer olsaydı, mutlaka senin arkana düşerlerdi. Fakat zahmetli ve yorucu mesafe (Tebük seferi) kendilerine (bâzı müminlere) uzak geldi. Bununla beraber; “- Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber sefere çıkardık.” deyip yakında Allah’a yemin edecekler. Böylece nefislerini helâke sürükleyeceklerdir. Allah biliyor ki, gerçekten onlar yalancıdırlar.
42
عَفَا اللّٰهُ عَنْكَۚ لِمَ اَذِنْتَ لَهُمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَتَعْلَمَ الْكَاذِب۪ينَ
Ey Yüce Peygamber! Allah senden hüznü gidersin; şu doğru söyleyenler sana belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar, neden beklemeyip onlara izin verdin? (bekleyip de, özründe sadık olanlarla yalancı bulunanları bileydin).
43
لَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ
Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad etmek hususunda senden izin istemezler. (hemen cihada koşarlar). Allah, takva sahiplerini pek iyi bilendir.
44
اِنَّمَا يَسْتَأْذِنُكَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَارْتَابَتْ قُلُوبُهُمْ فَهُمْ ف۪ي رَيْبِهِمْ يَتَرَدَّدُونَ
Senden ancak izin istiyenler, Allah’a ve âhiret gününe iman etmiyenler, kalbleri şüpheye düşenlerdir. Onlar, şüpheleri içinde bocalayıp dururlar.
45
وَلَوْ اَرَادُوا الْخُرُوجَ لَاَعَدُّوا لَهُ عُدَّةً وَلٰكِنْ كَرِهَ اللّٰهُ انْبِعَاثَهُمْ فَثَبَّطَهُمْ وَق۪يلَ اقْعُدُوا مَعَ الْقَاعِد۪ينَ
Eğer o münafıklar savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, davranmalarını kerih gördü de onları evlerinde alıkoydu ve kendilerine: “- Oturun, oturanlarla beraber” dendi.
46
لَوْ خَرَجُوا ف۪يكُمْ مَا زَادُوكُمْ اِلَّا خَبَالاً وَلَا۬اَوْضَعُوا خِلَالَكُمْ يَبْغُونَكُمُ الْفِتْنَةَۚ وَف۪يكُمْ سَمَّاعُونَ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
Eğer içinde (Sizinle birlikte savaşa) çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınza saldıracaklardı. İçinizde de onları dinliyecekler vardı. Allah, zalimleri çok iyi bilendir.
47
لَقَدِ ابْتَغَوُا الْفِتْنَةَ مِنْ قَبْلُ وَقَلَّبُوا لَكَ الْاُمُورَ حَتّٰى جَٓاءَ الْحَقُّ وَظَهَرَ اَمْرُ اللّٰهِ وَهُمْ كَارِهُونَ
Doğrusu bunlar, daha önce (Uhud savaşında) fitne çıkarmak istemişler ve sana türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet onlar istemedikleri halde, zafer geldi ve Allah’ın dini üstün çıktı.
48
وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ ائْذَنْ ل۪ي وَلَا تَفْتِنّ۪يۜ اَلَا فِي الْفِتْنَةِ سَقَطُواۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَ
O münafıklardan kimi de şöyle diyecektir: “-Bana izin ver, (bu savaştan geri kalayım), beni fitne ve isyana düşürme. “ Bilmiş ol ki fitneye onlar düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır.
49
اِنْ تُصِبْكَ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۚ وَاِنْ تُصِبْكَ مُص۪يبَةٌ يَقُولُوا قَدْ اَخَذْنَٓا اَمْرَنَا مِنْ قَبْلُ وَيَتَوَلَّوْا وَهُمْ فَرِحُونَ
Sana bir iyilik (ganimet ve zafer) gelirse, fenalarına gider ve eğer sana bir musibet gelirse derler ki, biz tedbirimizi önceden almıştık; ve sana isabet eden musibetten dolayı sevine sevine döner giderler.
50
قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
De ki, “-Bize Allah’ın takdir ettiğinden başkası ulaşmaz. O, bizim mevlâmızdır. Onun için müminler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler. (O’na güvenip bağlansınlar).
51
قُلْ هَلْ تَرَبَّصُونَ بِنَٓا اِلَّٓا اِحْدَى الْحُسْنَيَيْنِۜ وَنَحْنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمْ اَنْ يُص۪يبَكُمُ اللّٰهُ بِعَذَابٍ مِنْ عِنْدِه۪ٓ اَوْ بِاَيْد۪ينَاۘ فَتَرَبَّصُٓوا اِنَّا مَعَكُمْ مُتَرَبِّصُونَ
Münafıklara şöyle de: “- Siz bize, ancak iki güzelliğin (zafer ile şehitliğin) birini gözetleyip bekliyorsunuz. Biz ise, Allah’ın kendi tarafından veya bizim elimizle size bir azab indirmesini gözetliyoruz. Haydi bekleyin durun, biz de sizinle beraber gözetleyeciyiz. “
52
قُلْ اَنْفِقُوا طَوْعاً اَوْ كَرْهاً لَنْ يُتَقَبَّلَ مِنْكُمْۜ اِنَّكُمْ كُنْتُمْ قَوْماً فَاسِق۪ينَ
Ey Rasûlüm, münafıklara de ki: “- İster gönül rızası ile ve ister rıza göstermiyerek harcayın, sizden asla harcadıklarınız kabul edilmiyecektir. Çünkü siz, bir fasıklar toplulğu oldunuz.
53
وَمَا مَنَعَهُمْ اَنْ تُقْبَلَ مِنْهُمْ نَفَقَاتُهُمْ اِلَّٓا اَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَبِرَسُولِه۪ وَلَا يَأْتُونَ الصَّلٰوةَ اِلَّا وَهُمْ كُسَالٰى وَلَا يُنْفِقُونَ اِلَّا وَهُمْ كَارِهُونَ
Harcadıklarının, onlardan kabul edilişine engel ancak şudur: Allah’a, Peygambere küfretmeleridir. Namaza ancak tenbel tenbel geliyorlar, verdiklerini de ancak istemiyerek veriyorlar.
54
فَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ
Ey Rasûlüm, sakın onların ne malları, ne de evlâdları seni imrendirmesin. Allah, ancak onlar kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını ve dünya hayatında bunlar sebebiyle kendilerine (münafıklara) azap etmesini diliyor.
55
وَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنَّهُمْ لَمِنْكُمْۜ وَمَا هُمْ مِنْكُمْ وَلٰكِنَّهُمْ قَوْمٌ يَفْرَقُونَ
Sizden olduklarına dair kesin olarak Allah’a yemin de ederler. Halbuki onlar, sizden değildirler. Fakat onlar, kâfirlere yapılan muamelenin kendilerine de yapılmasından korkmakla, sırf görünüşte müslüman olan bir kavimdirler.
56
لَوْ يَجِدُونَ مَلْجَـٔاً اَوْ مَغَارَاتٍ اَوْ مُدَّخَلاً لَوَلَّوْا اِلَيْهِ وَهُمْ يَجْمَحُونَ
Eğer sığınacak bir yer, veya barınacak mağaralar, veya sokulacak bir delik bulsalardı, başlarını diker ve sizden uzak olmak için oraya doğru koşarlardı.
57
وَمِنْهُمْ مَنْ يَلْمِزُكَ فِي الصَّدَقَاتِۚ فَاِنْ اُعْطُوا مِنْهَا رَضُوا وَاِنْ لَمْ يُعْطَوْا مِنْهَٓا اِذَا هُمْ يَسْخَطُونَ
Münafıklardan bir kısmı, sadakaların (ganimetlerin) bölünmesini sana târiz ediyorlar (seni adâletsizlikle ithama kalkışıyorlar) Çünkü, o sadakalardan istedikleri şey kendilerine verilirse razı olurlar, verilmezse hemen kızarlar.
58
وَلَوْ اَنَّهُمْ رَضُوا مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ سَيُؤْت۪ينَا اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ وَرَسُولُهُٓۙ اِنَّٓا اِلَى اللّٰهِ رَاغِبُونَ۟
Ne olur, bunlar, Allah ve Rasûlü kendilerine ne verdiyse razı olaydılar da şöyle diyeydiler; “-Bize Allah yeter, Allah bize fazlından yine verir, Rasûlü de... Biz, ancak Allah’a rağbet edicileriz.”
59
اِنَّمَا الصَّدَقَاتُ لِلْفُقَـرَٓاءِ وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْعَامِل۪ينَ عَلَيْهَا وَالْمُؤَ۬لَّفَةِ قُلُوبُهُمْ وَفِي الرِّقَابِ وَالْغَارِم۪ينَ وَف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَابْنِ السَّب۪يلِۜ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Sadakalar (zekâtlar), Allah tarafından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekât toplayıcıları, kalbleri müslümanlığa ısındırılmak istenenler, mükâteb köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar. Allah Alîm’dir, Hakîm’dir.
60
وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Yine münafıklardan öyleleri vardır ki, Peygamberi inicitiyorlar ve: “- O, her söyleneni dinliyen bir kulaktır.” diyorlar. De ki: “- O, sizin için bir hayır kulağıdır; Allah’a da inanır, müminlere de... İman edenleriniz için bir rahmettir. Allah’ın Rasûlüne eziyet verenlere ise, acıklı bir azab vardır.”
61
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْۚ وَاللّٰهُ وَرَسُولُـهُٓ اَحَقُّ اَنْ يُرْضُوهُ اِنْ كَانُوا مُؤْمِن۪ينَ
Ey müminler, münafıklar, rızânızı kazanmak için: “- Biz münafık değiliz, “ diye Allah’a yemin ederler. Eğer bunlar mümin iseler, daha önce Allah’ı ve Rasûlünü razı etmeleri daha doğrudur.
62
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّهُ مَنْ يُحَادِدِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِداً ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْخِزْيُ الْعَظ۪يمُ
Şu gerçeği bilmiyorlar mı ki, kim Allah’a ve Rasûlüne karşı hududu aşarsa, içinde ebedî olarak kalmak üzere, ona cehennem ateşi vardır. İşte bu en büyük perişanlıktır.
63
يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ اَنْ تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ قُلِ اسْتَهْزِؤُ۫اۚ اِنَّ اللّٰهَ مُخْرِجٌ مَا تَحْذَرُونَ
Münafıklar, kalblerinde olan küfrü yüzlerine vuracak bir Sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler (hem de alay ederler). De ki: “- Eğlenin bakalım, Allah sizin o korktuğunuz şeyleri meydana çıkarıcıdır.”
64
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Ey Rasûlüm. (Tebük seferine giderken seninle alay eden münafıkların) eğer kendilerine, hakkımda niçin böyle dediniz? diye sorarsan; “-Biz, ancak lâfa dalmış şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “- Allah ile, âyetleriyle ve O’nun Peygamberi ile mi eğleniyordunuz?”
65
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Boşuna özür dilemeyin. Siz iman ettiğinizi söyledikten sonra, içinizdeki küfrü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını bağışlasak bile, diğer bir kısmını, suçlarında ısrar ettiklerinden azabımıza uğratacağız.
66
اَلْمُنَافِقُونَ وَالْمُنَافِقَاتُ بَعْضُهُمْ مِنْ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمُنْكَرِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمَعْرُوفِ وَيَقْبِضُونَ اَيْدِيَهُمْۜ نَسُوا اللّٰهَ فَنَسِيَهُمْۜ اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Münafık erkeklerle münafık kadınlar, birbirine benzerler. Onlar, kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoymaya çalışırlar. Ellerini sıkı tutarlar (hayır yapmazlar). Allah’ı (ona itaatı) unuttular, Allah da onları unuttu (hidayetinden mahrum etti). Doğrusu münafıklar hep fasıktırlar.
67
وَعَدَ اللّٰهُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ هِيَ حَسْبُهُمْۚ وَلَعَنَهُمُ اللّٰهُۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُق۪يمٌۙ
Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve bütün kâfirlere, içinde ebedî olarak kalmak üzere, cehennem ateşini vaad buyurdu. Bu azab onlara yeter. Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı. Onlara devamlı bir azab vardır.
68
كَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْكُمْ قُوَّةً وَاَكْثَرَ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۜ فَاسْتَمْتَعُوا بِخَلَاقِهِمْ فَاسْتَمْتَعْتُمْ بِخَلَاقِكُمْ كَمَا اسْتَمْتَعَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ بِخَلَاقِهِمْ وَخُضْتُمْ كَالَّذ۪ي خَاضُواۜ اُو۬لٰٓئِكَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Siz ey münafıklar, kendinizden öncekiler gibisiniz. Üstelik onlar, kuvvetçe sizden daha çetin, mal ve evlâd bakımından sizden daha çok idiler. Dünya hayatından nasîbleri kadar zevk sürmeğe bakmışlardı. İşte sizden öncekiler, nasibleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse, siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız; siz de o bataklığa dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünya ve âhirette, bütün amelleri boşa gitmiştir. İşte bunlar, hüsranda kalanlardır.
69
اَلَمْ يَأْتِهِمْ نَبَاُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَقَوْمِ اِبْرٰه۪يمَ وَاَصْحَابِ مَدْيَنَ وَالْمُؤْتَفِكَاتِۜ اَتَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۚ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Onlara, şu kendilerinden öncekilerin haberi gelmedi mi? Nûh kavminin Âd’ın, Semûd’un İbrahim kavminin, Medyen sahiblerinin ve Mu’tefikelerin (Lût kavminin)... Onlara, Peygamberleri mu’cizeler getirmişti (de inkârları yüzünden helâk olmuşlardı). Böylece Allah onlara zulmetmiş değildi. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
70
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Erkek ve dişi bütün mü’minler, birbirlerinin yardımcılarıdır: İyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar, namazı gereği üzre kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte bunları, muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah Azîz’dir (Her şeye galibdir), Hakîm’dir (hükmünde hikmet sahibidir).
71
وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟
Allah, müminlerin erkeğine ve dişisine, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler vaad buyurdu, içlerinde ebedî olarak kalacaklar; hem Adn cennetlerinde güzel meskenler... Allah’ın bir rızası ise daha büyüktür. İşte bu, en büyük saadettir.
72
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Ey yüce Peygamber! Kâfirlere karşı silâhla, münafıklara delil ve hüccet getirerek muharebe et. Onlara karşı çetin ol. Onların barınağı cehennemdir ve O, ne kötü bir dönüş yeridir!..
73
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ وَهَمُّوا بِمَا لَمْ يَنَالُواۚ وَمَا نَقَمُٓوا اِلَّٓا اَنْ اَغْنٰيهُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَاِنْ يَتُوبُوا يَكُ خَيْراً لَهُمْۚ وَاِنْ يَتَوَلَّوْا يُعَذِّبْهُمُ اللّٰهُ عَذَاباً اَل۪يماً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ وَمَا لَهُمْ فِي الْاَرْضِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
Münafıklar Allah’a yemin ediyorlar ki, (Peygamberle alay ve ona hakaret sözünü) söylemediler. And olsun ki, o küfür kelimesini söylediler; ve İslâmı kabul ettiklerini açıkladıktan sonra da kâfir oldular; ve muvaffak olamadıkları cinâyeti (Peygambere sûlikasdi) kurdular. Münafıkların Peygambere ve müminlere kin beslemeleri, ancak Allah ile Rasûlünün onları ihsanından zenginleştirmiş olmasıdır. Bununla beraber eğer nifaklarından tevbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse; Allah, onları dünya ve âhirette acıklı bir azaba uğratır. Artık onların yeryüzünde ne bir dostu, ne de bir yardımcısı yoktur.
74
وَمِنْهُمْ مَنْ عَاهَدَ اللّٰهَ لَئِنْ اٰتٰينَا مِنْ فَضْلِه۪ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Onlardan kimi de Allah’a şöyle kesin söz (ahd) vermişti: Eğer (Allah) bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, muhakkak zekâtını vereceğiz, gerçekten sâlihlerden olacağız.
75
فَلَمَّٓا اٰتٰيهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ بَخِلُوا بِه۪ وَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ
Ne zamanki Allah, kereminden istediklerini verdi, cimrilik edip yüz çevirdiler. Zaten yan çizip duruyorlardı.
76
فَاَعْقَبَهُمْ نِفَاقاً ف۪ي قُلُوبِهِمْ اِلٰى يَوْمِ يَلْقَوْنَهُ بِمَٓا اَخْلَفُوا اللّٰهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ
Nihayet Allah’a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söylemeği âdet edindikleri için, Allah da bu işlerinin sonunu, kalblerinde kıyamet gününe kadar devam edecek bir nifaka çeviriverdi.
77
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ عَلَّامُ الْغُيُوبِۚ
Hâlâ (o münafıklar) bilmediler mi ki, Allah, onların gizledikleri sırları da bilir, fısıltılarını da... Allah, bütün gaibleri kemâliyle bilendir.
78
اَلَّذ۪ينَ يَلْمِزُونَ الْمُطَّوِّع۪ينَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ اِلَّا جُهْدَهُمْ فَيَسْخَرُونَ مِنْهُمْۜ سَخِرَ اللّٰهُ مِنْهُمْۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Sadakalar hakkında, zekâttan başka gönül rızası ile bağışlarda bulunanlara bir türlü, ancak güclerinin yettiğini bulup verenlere de bir türlü lâf atıp eğlenenler var ya, Allah onları maskaraya çevirecektir ve bir de onlar için acıklı bir azap vardır.
79
اِسْتَغْفِرْ لَهُمْ اَوْ لَا تَسْتَغْفِرْ لَهُمْۜ اِنْ تَسْتَغْفِرْ لَهُمْ سَبْع۪ينَ مَرَّةً فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
Ey Rasûlüm, o münafıklar için, ister mağfiret dile veya mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret istesen de, yine Allah, onları asla bağışlayacak değil... Bu mağfiretten mahrum edilişleri şundandır: Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar, inkâr ettiler. Allah ise, öyle fasıklar topluluğuna hidayet etmez.
80
فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلَافَ رَسُولِ اللّٰهِ وَكَرِهُٓوا اَنْ يُجَاهِدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَالُوا لَا تَنْفِرُوا فِي الْحَرِّۜ قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ اَشَدُّ حَراًّۜ لَوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ
Tebük savaşına iştirak etmeyip geri kalan münafıklar, Rasûlüllah’a muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevindiler. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele etmeyi çirkin gördüler ve; “- Bu sıcakta harbe çıkmayın” dediler. De ki: “- Cehennemin ateşi daha sıcaktır. Fakat gidecekleri yeri bilseler!...”
81
فَلْيَضْحَكُوا قَل۪يلاً وَلْيَبْكُوا كَث۪يراًۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Artık kazandıklarının cezası olarak az gülsünler ve çok ağlasınlar.
82
فَاِنْ رَجَعَكَ اللّٰهُ اِلٰى طَٓائِفَةٍ مِنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُلْ لَنْ تَخْرُجُوا مَعِيَ اَبَداً وَلَنْ تُقَاتِلُوا مَعِيَ عَدُواًّۜ اِنَّكُمْ رَض۪يتُمْ بِالْقُعُودِ اَوَّلَ مَرَّةٍ فَاقْعُدُوا مَعَ الْخَالِف۪ينَ
Eğer Tebük savaşından sonra Allah, seni Medine’de kalan münafıklardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir savaşa çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “- Artık benimle beraber ebediyyen sefere çıkamazsınız, beraberimde olarak hiç bir düşmanla muharebe edemezsiniz. Çünkü ilk defa, oturup kalmayı arzu ettiniz. (Tebük seferine çıkmadınız). Şimdi de geri kalan kadın ve çocuklarla oturup kalın.”
83
وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَداً وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ
Münafıklardan ölen hiç bir kimse üzerine, hiç bir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve Rasûlünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler.
84
وَلَا تُعْجِبْكَ اَمْوَالُهُمْ وَاَوْلَادُهُمْۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُعَذِّبَهُمْ بِهَا فِي الدُّنْيَا وَتَزْهَقَ اَنْفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ
Onların ne malları, ne de evladları senin gözüne batmasın (bunlar hiç bir şey değil), Ancak Allah, onları dünyada bunlarla azablandırmayı ve kâfir oldukları halde canlarının çıkmasını murad ediyor.
85
وَاِذَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ اَنْ اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَجَاهِدُوا مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ اُو۬لُوا الطَّوْلِ مِنْهُمْ وَقَالُوا ذَرْنَا نَكُنْ مَعَ الْقَاعِد۪ينَ
“Allah’a iman edin ve Rasûlünün maiyyetinde cihada gidin” diye bir süre indirildiği zaman, içlerinde servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve : “- Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler.
86
رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ وَطُبِـعَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
Kadınlarla beraber olmaya razı oldular. Onların kalbleri üzerine nifak damgası vuruldu. Artık onlar, cihaddaki saadeti ve geri kalmaktaki şekaveti anlayamazlar.
87
لٰكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Fakat Peygamber ve onun beraberindeki müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler (savaştılar). İşte bütün hayırlar bunların...Ve asıl kurtuluşa erenler de, işte bunlardır.
88
اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟
Allah, onlara (ağaçları) altlarından nehirler akan cennetler hazırladı; içlerinde ebedî olarak kalacaklar. İşte bu, en büyük saadettir.
89
وَجَٓاءَ الْمُعَذِّرُونَ مِنَ الْاَعْرَابِ لِيُؤْذَنَ لَهُمْ وَقَعَدَ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ سَيُص۪يبُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Bedevilerden özür ileri sürenler, Tebük savaşından geri kalmak için kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah’a ve Rasûlüne yalan söyliyenler de (Yerlerinden kıpırdamayıp) oturdular. Şüphe yok ki, bunlardan kâfir olanlara çok acıklı bir azab isabet edecek.
90
لَيْسَ عَلَى الضُّعَفَٓاءِ وَلَا عَلَى الْمَرْضٰى وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنْفِقُونَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوا لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ مَا عَلَى الْمُحْسِن۪ينَ مِنْ سَب۪يلٍۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌۙ
Allah’a ve Rasûlüne sadık kalmak (hiç bir fenalığa meyletmemek) şartiyle, ne zayıflara (ihtiyar, çocuk ve sakatlara) ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bulamıyan fakirlere, savaştan geri kalmakta bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah da Gafûr’dur, Rahîm’dir.
91
وَلَا عَلَى الَّذ۪ينَ اِذَا مَٓا اَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَٓا اَجِدُ مَٓا اَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِۖ تَوَلَّوْا وَاَعْيُنُهُمْ تَف۪يضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَناً اَلَّا يَجِدُوا مَا يُنْفِقُونَۜ
Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye, sana geldikleri zaman (kendilerine): “-Sizi bindirecek bir hayvan bulamıyorum” demiştin. Bu uğurda sarf edecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler.
92
اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ وَهُمْ اَغْنِيَٓاءُۚ رَضُوا بِاَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِۙ وَطَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Muahazeye yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek felâketi bilmezler.
93
يَعْتَذِرُونَ اِلَيْكُمْ اِذَا رَجَعْتُمْ اِلَيْهِمْۜ قُلْ لَا تَعْتَذِرُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكُمْ قَدْ نَبَّاَنَا اللّٰهُ مِنْ اَخْبَارِكُمْۜ وَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Savaştan geri dönüp münafıkların yanına vardığınız zaman, onlar size özür dileyecekler. De ki: “- Boşuna özür dilemeyin, size inanmıyacağız. Doğrusu Allah bize durumunuzdan bir çok haberler verdi. Bundan böyle Allah ve Rasûlü, yaptıklarınızı görecektir. Sonra gaybı ve hazırı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O vakit size, Allah, ne yapmış olduğunuzu haber verecektir.”
94
سَيَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ لَكُمْ اِذَا انْقَلَبْتُمْ اِلَيْهِمْ لِتُعْرِضُوا عَنْهُمْۜ فَاَعْرِضُوا عَنْهُمْۜ اِنَّهُمْ رِجْسٌۘ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Yanlarına döndüğünüz zaman, kendilerinden yüz çevirirsiniz (ayıplamıyasınız) diye, size karşı Allah’a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin (kendilerini ayıplamayın.) Çünkü onlar murdardır. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de (barınakları) cehennem’dir.
95
يَحْلِفُونَ لَكُمْ لِتَرْضَوْا عَنْهُمْۚ فَاِنْ تَرْضَوْا عَنْهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَرْضٰى عَنِ الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ
Kendilerinden razı olasınız diye, size yemin edecekler. Fakat siz, onlardan razı olsanız da asla Allah o fasıklar topluluğundan razı olmaz.
96
اَلْاَعْرَابُ اَشَدُّ كُفْراً وَنِفَاقاً وَاَجْدَرُ اَلَّا يَعْلَمُوا حُدُودَ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Bedevî’ler, küfür ve nifak bakımından daha şiddetlidirler. Bununla beraber, Allah’ın, Rasûlüne indirdiği hükümlerin sınırını bilmemeye daha lâyıktırlar. Allah her şeyi kemaliyle bilicidir, hükmünde hikmet sahibidir.
97
وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ مَغْرَماً وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ الدَّوَٓائِرَۜ عَلَيْهِمْ دَٓائِرَةُ السَّوْءِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Bedevî’lerden kimi vardır ki, Allah yolunda harcadığını ziyan sayar ve bundan kurtulmak için, size, inkılâp ve devrimlerin gelmesini bekler. O kötü devir kendi başlarına olsun. Allah, onların söylediklerini işitir, kalblerindekini bilir.
98
وَمِنَ الْاَعْرَابِ مَنْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنْفِقُ قُرُبَاتٍ عِنْدَ اللّٰهِ وَصَلَوَاتِ الرَّسُولِۜ اَلَٓا اِنَّهَا قُرْبَةٌ لَهُمْۜ سَيُدْخِلُهُمُ اللّٰهُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Yine Bedevî’lerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve âhiret gününe inanır; ve harcadığını, Allah katında (rahmetine) yakınlıklara ve Peygamberin dualarını kazanmıya vesile edinir. Doğrusu, harcamış oldukları şeyler, Allah’ın rahmetine yaklaşmaya kendileri için bir sebebdir. Allah, onları rahmetine (cennet’ine) koyacaktır. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
99
وَالسَّابِقُونَ الْاَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ وَالَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُمْ بِاِحْسَانٍۙ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ وَاَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي تَحْتَهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
İslâma ve dolayısiyle (cennete girişte) ileri geçerek birinciliği kazanan Muhacirler ve Ensar, bir de güzel âmellerle onların izinde giden müminler (var ya), Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. Allah, onlara, ağaçları altından ırmaklar akar cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedî olarak kalacaklardır. İşte bu, en büyük saadettir.
100
وَمِمَّنْ حَوْلَكُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ مُنَافِقُونَۜ وَمِنْ اَهْلِ الْمَد۪ينَةِ مَرَدُوا عَلَى النِّفَاقِ لَا تَعْلَمُهُمْۜ نَحْنُ نَعْلَمُهُمْۜ سَنُعَذِّبُهُمْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ اِلٰى عَذَابٍ عَظ۪يمٍۚ
Çevrenizdeki Bedevî’lerden ve Medîne halkından bir takım münafıklar vardır ki, onlar, nifak yapmaya alışmışlardır. Sen, onları bilmezsin, onları biz biliriz. Biz, onları iki defa (dünyada ve kabirde) azablandıracağız. Sonra da kıyamette, büyük bir azaba (ateşe) atılırlar.
101
وَاٰخَرُونَ اعْتَرَفُوا بِذُنُوبِهِمْ خَلَطُوا عَمَلاً صَالِحاً وَاٰخَرَ سَيِّئاًۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Münafıklardan diğer bir kısmı da, günahlarını itiraf ettiler ve (evvelce yapmış oldukları) iyi bir ameli, sonradan yaptıkları başka bir kötü (Nifak) ile karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.
102
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Onların mallarından bir zekât al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış (günahlarından kurtarmış), mallarına bereket vermiş olasın. Bir de onlara dua et; çünkü senin duan onlar için bir rahatlık ve huzurdur. Allah onların itiraflarını (senin de duanı) işitici, kalblerindeki pişmanlığı bilicidir.
103
اَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ هُوَ يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَأْخُذُ الصَّدَقَاتِ وَاَنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
O tevbekârlar bilmediler mi ki, bizzat Allah kullarından tevbeyi kabul eder ve sadakaları alır. Gerçekten Allah tevbeleri kabul edicidir, çok merhametlidir.
104
وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللّٰهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَۜ وَسَتُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۚ
De ki: “- Ey tevbekârlar, çalışın (İstediğinizi yapın)! Çünkü yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, müminler de görecektir. Hepiniz mutlaka gaybı ve hazırı bilenin (Allah’ın) huzuruna çevrileceksiniz ve o zaman, ne yapmış olduğunuzu, O, size haber verecektir.
105
وَاٰخَرُونَ مُرْجَوْنَ لِاَمْرِ اللّٰهِ اِمَّا يُعَذِّبُهُمْ وَاِمَّا يَتُوبُ عَلَيْهِمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
O savaştan geri kalan diğer bir kısmı da, Allah’ın kaderi icabı tevbe etmekte gecikmişlerdi. Eğer günahlarında ısrar edip tevbe etmezlerse, Allah onlara azab eder; yok tevbekâr olursa, tevbelerini kabul eder. Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir.
106
وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْر۪يقاً بَيْنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَاِرْصَاداً لِمَنْ حَارَبَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ مِنْ قَبْلُۜ وَلَيَحْلِفُنَّ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّا الْحُسْنٰىۜ وَاللّٰهُ يَشْهَدُ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
O kimseler ki, müminlerin arasını ayırmak için, küfürlerini kuvvetlendirmek için, zarar yapmak için ve daha önce Allah’a ve Rasûlüne karşı harb eden kimseye (öteden beri peygambere düşmanlık eden ve sonrada Şam’a kaçan ve münafıklar tarafından tekrar kendilerine yardımcı olmak üzere geri gelmesi beklenen rahip Ebu Amir’a) yatak hazırlayıp onu beklemek için bir MESCİD edindiler: “- İyilikten başka bir şey murad etmedik”, diye yemin de edecekler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar, gerçekten yalancıdırlar. (Fenalık için kurulan bu mescid, Peygamberin emriyle yıktırılıp arsası çöplük yapıldı.)
107
لَا تَقُمْ ف۪يهِ اَبَداًۜ لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى مِنْ اَوَّلِ يَوْمٍ اَحَقُّ اَنْ تَقُومَ ف۪يهِۜ ف۪يهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّر۪ينَ
Ey Rasûlüm, orada (Mescid-i Dırar’da) ebediyyen namaza durma. İlk günden beri temelleri takva üzerine kurulan MESCİD (Kuba mescidi) içerisinde namaza durmana daha lâyıktır. Orada, günahlardan ve pisliklerden temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever.
108
اَفَمَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى تَقْوٰى مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ اَمْ مَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِه۪ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
O halde, dininin binasını, sağlam bir temel olan Allah korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır; yoksa binasını çökecek bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
109
لَا يَزَالُ بُنْيَانُهُمُ الَّذ۪ي بَنَوْا ر۪يبَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْ اِلَّٓا اَنْ تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟
Onların yapmış bulundukları binaları, kalblerinde bir şüphe ve nifak düğümü olarak kalacaktır. Meğer ki kalbleri, ölmek suretiyle parçalanmış olsun. Allah Alîm’dir, Hâkim’dir.
110
اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِ وَالْقُرْاٰنِۜ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ الَّذ۪ي بَايَعْتُمْ بِه۪ۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Allah yolunda savaşıp düşmanları öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, Allah, cennet kendilerinin olmak karşılığında satın almıştır. onlara vaad olunan cennet hakdır ki, Tevrat’da, İncîl’de ve Kur’an’da sabittir. Allah’dan ziyade ahdine vefa eden kimdir? O halde, yaptığınız bu hayırlı alış-verişten dolayı sevinin. İşte bu, çok büyük saadettir.
111
اَلتَّٓائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّٓائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْاٰمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّٰهِۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Şirk ve nifaktan tevbe edenler, Allah’a ihlâsla ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar rükû ve secde yapanlar (Namaz kılanlar), iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın şeriat hükümlerini koruyanlar (onları yerine getirenler var ya)! İşte böyle müminleri cennet ile müjdele...
112
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنْ يَسْتَغْفِرُوا لِلْمُشْرِك۪ينَ وَلَوْ كَانُٓوا اُو۬ل۪ي قُرْبٰى مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُمْ اَصْحَابُ الْجَح۪يمِ
Müşriklerin cehennemlik oldukları (küfür üzere öldükleri) müminlere belli olduktan sonra-bunlar akraba bile olsalar- artık onlar için, ne Peygamberin, ne de mümin olanların mağfiret dilemeleri yoktur.
113
وَمَا كَانَ اسْتِغْفَارُ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ اِلَّا عَنْ مَوْعِدَةٍ وَعَدَهَٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَـهُٓ اَنَّهُ عَدُوٌّ لِلّٰهِ تَبَرَّاَ مِنْهُۜ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَاَوَّاهٌ حَل۪يمٌ
İbrahim’in, babası için mağfiret dilemesi ise, ancak ona önceden vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Fakat babasının Allah’a bir düşman olduğu, kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı (istiğfar etmedi). Gerçekten İbrahim (aleyhisselâm), çok ah çeken (ince duygulu), merhametli ve yumuşak ahlâklıydı.
114
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُضِلَّ قَوْماً بَعْدَ اِذْ هَدٰيهُمْ حَتّٰى يُبَيِّنَ لَهُمْ مَا يَتَّقُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Allah bir kavmi hidâyete (İslâma) ulaştırdıktan sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine açıklamadıkça, onları sapıklıkla sorumlu tutacak değildir. Muhakkak ki, Allah her şeyi kemâliyle bilendir.
115
اِنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
Bütün göklerin ve yerin mülkü, gerçekten Allah’ındır; O’nundur. O hayat verir ve öldürür. Size Allah’dan başka ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı...
116
لَقَدْ تَابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِيِّ وَالْمُهَاجِر۪ينَ وَالْاَنْصَارِ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ ف۪ي سَاعَةِ الْعُسْرَةِ مِنْ بَعْدِ مَا كَادَ يَز۪يغُ قُلُوبُ فَر۪يقٍ مِنْهُمْ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْۜ اِنَّهُ بِهِمْ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙ
And olsun ki, Allah, Peygambere ve o güçlük saatinde (Tebuk savaşında çekilen sıkıntı ve mahrumiyet günlerinde) ona uyan Muhacir’lerle Ensar’a lütfetti; öyle ki, içlerinden bir kısmının kalbleri az daha eğilecek gibi olmuş iken, sonra onların tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü, O, çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.
117
وَعَلَى الثَّلٰثَةِ الَّذ۪ينَ خُلِّفُواۜ حَتّٰٓى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّٓوا اَنْ لَا مَلْجَأَ مِنَ اللّٰهِ اِلَّٓا اِلَيْهِۜ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُواۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ۟
(Tebük savaşından) geri kalan üç kişiyi (Ensar’dan Kâb İbni Mâlik, Hilâl İbni Ümeyye, Mürare İbni Rebî’i) de Allah bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliği ile onlara dar gelmiş, vicdanları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’dan kurtuluşun ancak Allah’a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Bundan sonra Allah onları tevbekâr olmaya muvaffak kılıp tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edicidir, çok merhametlidir.
118
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِق۪ينَ
Ey müminler! Allah’dan korkun (fenalıklardan sakının), imanda ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.
119
مَا كَانَ لِاَهْلِ الْمَد۪ينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُمْ مِنَ الْاَعْرَابِ اَنْ يَتَخَلَّفُوا عَنْ رَسُولِ اللّٰهِ وَلَا يَرْغَبُوا بِاَنْفُسِهِمْ عَنْ نَفْسِه۪ۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ لَا يُص۪يبُهُمْ ظَمَاٌ وَلَا نَصَبٌ وَلَا مَخْمَصَةٌ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَطَؤُ۫نَ مَوْطِئاً يَغ۪يظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلاً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِه۪ عَمَلٌ صَالِحٌۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَۙ
Medîne’lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah’ın emrine aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel amel edenlerin mükâfatını zâyi etmez.
120
وَلَا يُنْفِقُونَ نَفَقَةً صَغ۪يرَةً وَلَا كَب۪يرَةً وَلَا يَقْطَعُونَ وَادِياً اِلَّا كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Onların Allah yolunda harcadıkları küçük ve büyük bir nafaka ve geçtikleri bir vadi olmaz ki, (bunun karşılığında) Allah, yapmakta olduklarından daha güzelini kendilerine vermek için hesaplarına yazılmış bulunmasın.
121
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كَٓافَّةًۜ فَلَوْلَا نَفَرَ مِنْ كُلِّ فِرْقَةٍ مِنْهُمْ طَٓائِفَةٌ لِيَتَفَقَّهُوا فِي الدّ۪ينِ وَلِيُنْذِرُوا قَوْمَهُمْ اِذَا رَجَعُٓوا اِلَيْهِمْ لَعَلَّهُمْ يَحْذَرُونَ۟
Bununla beraber müminlerin hepsi toplanıp birden savaşa çıkmaları uygun değildir. Her kabileden büyük bir kısım savaşa gitmeli, onlardan bir kısmı da, din ilimlerini öğrenmek ve kabileleri savaştan kendilerine döndüğü zaman, onları Allah’ın azâbı ile korkutmak için, geri kalmalıdır. Olur ki, Allah’ın azâbından sakınırlar.
122
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا ف۪يكُمْ غِلْظَةًۜ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّق۪ينَ
Ey müminler! Önce, kâfirlerden size yakın bulunanlarla savaşın. Onlar, sizde, şiddet ve kuvvet bulsunlar. Biliniz ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
123
وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ اَيُّـكُمْ زَادَتْهُ هٰذِه۪ٓ ا۪يمَاناًۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَزَادَتْهُمْ ا۪يمَاناً وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Bir sûre indirildiği zaman, münafıklar alay yollu birbirine; “- Bu sûre hanginizin imanını artırdı? “der. Fakat müminlere gelince; Her inen sûre, onların imanını artırmıştır ve onlar (Bundan) sevinip müjdeleşirler.
124
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْساً اِلٰى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
Kalblerinde bir hastalık (küfür ve nifak) olanların ise, bu sûreler, küfürlerine küfür kattı ve kâfir olarak ölüp gittiler.
125
اَوَلَا يَرَوْنَ اَنَّهُمْ يُفْتَنُونَ ف۪ي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً اَوْ مَرَّتَيْنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمْ يَذَّكَّرُونَ
Münafıklar, her yıl bir veya iki kere çeşitli belâlara çarpıldıklarını görmezler mi? Böyle iken, yine tevbe etmezler ve ibret almazlar.
126
وَاِذَا مَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ نَظَرَ بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍۜ هَلْ يَرٰيكُمْ مِنْ اَحَدٍ ثُمَّ انْصَرَفُواۜ صَرَفَ اللّٰهُ قُلُوبَهُمْ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Münafıkların kabahatını anlatan bir Sûre indirildiği zaman, birbirlerine bakıp: “-Müminlerden sizi gören oluyor mu? “diye işaretleşirler. (Gören yoksa) hemen sıvışır giderler. Allah, onların kalblerini, imanı kabulden çevirmiştir: Çünkü onlar, gerçeği anlamayan kimselerdir.
127
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
Andolsun, size, içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; müminlere çok merhametlidir, onlara hayır diler.
128
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۘ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
Ey Rasûlüm, eğer senden yüz çevirirlerse (sana iman etmezler ve emirlerini dinlemezlerse) de ki: “- Bana Allah yeter, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Ben, ancak ona güvendim ve o büyük ARŞ’ın sâhibidir.”
129

Sureler

Mealler
Yunus Suresi
Sonraki