Sureler
Mealler
Önceki
Abese Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Güneş ısısı ve ışığı yok edilerek bir bohça gibi dürülüp söndürüldüğü zaman,
2 Kâinattaki düzenin bozulmasıyla, gezegenler ve yıldızlar parçalanıp savrulduğu, ışıkları karartılarak bulanıklaştığı zaman,
3 Dağlar yerlerinden koparılıp bulutlar gibi yürütüldüğü zaman,
4 Doğurmak üzere olan on aylık dişi develer başıboş bırakıldığı, yani kıyametin dehşetiyle, en kıymetli mallar terk edildiği zaman,
5 Her taraftan canlıları saran o dehşet ve korku içerisinde, vahşi hayvanların öteden beri korkageldiği şeyleri unutarak deliklerinden, yuvalarından çılgıncasına fırladığı ve ne birbirlerinden ne de insanlarından çekinmeksizin bir araya toplandığı zaman,
6 Suyu meydana getiren oksijen ve hidrojen atomlarının zincirleme reaksiyonlarla patlaması sonucunda, yeryüzündeki bütün denizler, okyanuslar, göller, nehirler bir anda ateşlenip dünyayı cehenneme çevirdiği zaman,
7 Daha sonra Sura bir daha üflenerek ölü bedenler mezarlarından fırlayıp mahşerde toplandığı ve bütün insanlar yargılanmak üzere gruplar hâlinde yerini aldığı zaman,
8 Gerek Arap müşrikleri tarafından diri diri çöl kumlarına atılarak gerekse çağdaş ve medeni olduklarını iddia eden toplumlar tarafından kürtaj yoluyla kesilip parçalanarak toprağa gömülen çaresiz ve savunmasız bebelere, özellikle de o zavallı kız çocuklarına Büyük Mahkemede sorulduğu zaman:
9 "Bu masum yavrular hangi suçtan dolayı öldürüldüler?" diye.
10 Ardından, bütün iyiliklerin ve kötülüklerin bir bir kaydedildiği defterler açıldığı zaman,
11 Âhiret âlemini bir örtü gibi saran mevcut gökler sıyrılarak bambaşka bir evren ortaya çıkarıldığı zaman,
12 Derken zalimleri bekleyen cehennem bütün şiddetiyle alevlendirilip kızıştırıldığı zaman,
13 Ve sonsuz nimetlerle bezenmiş cennet dürüst ve erdemli kimselere yaklaştırıldığı zaman,
14 İşte o zaman her insan, kendisi için ne hazırlamış olduğunu görecektir.
15 Hayır, yemin olsun gündüzleri gözlerden kaybolup gizlenen,
16 Ve kendi yörüngelerinde akıp giderek ceylanların yuvalarına girdikleri gibi ufkun altına girip kaybolan, sonra görünüp yine kaybolan yıldızlara, gezegenlere.
17 Ve yerini iman ve Kur'an aydınlığına bırakmak üzere dönüp gitmeye yüz tutan geceye,
18 Ve güneşin ilk ışıklarıyla birlikte soluk almaya başlayan ve müminlere aydınlık bir geleceği müjdeleyen sabaha ki,
19 Evet, bütün bunlara yemin olsun ki, bu Kur'an şerefli bir Elçinin, vahiy meleği Cebrail'in doğrudan Rabb'inden alıp Muhammed'in kalbine indirdiği bir kelâmdır, Allah'ın sözüdür.
20 Müthiş yetki ve güçlerle donatılan; Egemenlik Tahtının Sahibi ve evrenin mutlak hâkimi Allah nezdinde saygın bir yeri olan,
21 Ve orada diğer meleklerce sözü dinlenen, her yönüyle güvenilir bir melek olan Cebrail'in getirdiği eşsiz bir Kitap.
22 Dolayısıyla, size Allah'tan mesaj aldığını söyleyen arkadaşınız Muhammed deli değildir. Kırk yıl aranızda yaşamış olan ve aklının ve ahlâkının olgunluğuna vicdanlarınızın şahit olduğu bu insanın deli olmadığını sizler de çok iyi bilirsiniz.
23 O, gerçekten de Cebrail'i görmüştü. Hem de onu, güpegündüz berrak bir ufukta, 600 kanadıyla yerle gök arasını kaplamış bir hâlde asli şekliyle görmüştü. (53. Necm: 7–9)
24 Peygamber, Allah'tan aldığı mesajı —siz onu inkâr edeceksiniz diye—  gizleyecek değildi. Bu nedenle o, yaratılmışların idrak ve tecrübe sahasının dışında kalan cennet, cehennem, kıyamet, âhiret gibi haber verdiği gerçeklerden, yani gaybden dolayı asla suçlanamaz. Aksine, bu gerçekleri size bildirmeseydi asıl o zaman suç işlemiş olurdu. Siz bu güne kadar onun her sözüne güvendiniz. En küçük bir yalanına şahit olmadınız. Hatta ona Muhammedü'l-Emin dediniz. Şimdi onun hem aklının kemaline, hem de sözünün güvenirliğine vicdanlarınız şahitken, onu nasıl yalanlarsınız.
25 Zaten Kur'an'ı dikkatlice gözden geçirince siz de göreceksiniz ki, insanlığı en güzel yola ileten bu muhteşem ayetler, Allah'ın rahmetinden kovulan bir şeytanın sözü olamaz. En yüce ahlaki erdemleri hayatta hâkim kılmayı öğütleyen şu Kur'an'da şeytansı olan ne gördünüz ki, "o bir şeytan sözüdür" dersiniz?

Araplar şiir ve belagatte (edebî ve etkili söz söyleme sanatında) çok ileriydiler. Buna rağmen Kuranın edebî gücü karşısında en büyük ediplerinin sözleri sönük kalıyordu. Kuranın üslubu taklit edilemiyordu. Anlamışlardı ki o, insanı aşan bir kelamdı. Bu kelamın Allah'a ait olduğunu inkâr edince tek çareleri onu insandan çok daha üstün güçlere sahip olduğunu düşündükleri şeytana nispet etmekti. Bu yüzden Kur'an'a sihir, Peygamber'e de sihirbaz, mecnun (cinlenmiş) diyorlardı. Oysa şeytan istikameti değil sapkınlığı, iyiliği değil kötülüğü, hayâyı değil edepsizliği telkin eder. Kur'an ise doğruluğu, iyiliği, güzelliği emreder ve insanı en doğru yola hidayet eder.
26 Öyleyse, bütün bu gerçeklere vicdanlarınız şahitlik ederken, Son Saat da an be an yaklaşırken, vahyin aydınlık yolunu terk edip de hangi görüş ve düşüncelere kapılıyor, nereye gidiyorsunuz?
27 Bu Kur'an ancak, tüm insanlık için kulaklara küpe olması gereken bir öğüt ve zalimlerin uğrayacağı feci akıbeti haber veren bir uyarıdır.
28 İçinizden, dosdoğru yolda cennete doğru ilerlemek isteyenler için bir hidayet ve rahmet kaynağıdır. O hâlde, dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü insanoğluna, doğruyu eğriden ayırt edebileceği akletme yeteneği ve seçme özgürlüğü bahşedilmiştir.
29 Ancak bu özgürlük, mutlak ve sınırsız bir özgürlük değildir. Çünkü tüm varlıklar üzerinde mutlak hâkim olan Allah'tır ve her şey O'nun kudret ve denetimi altındadır. Dolayısıyla, O'nun izin ve iradesi olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Bununla birlikte, O sizi zorla hakka boyun da eğdirmiyor. Size hak ile batıl arasında tercihte bulunma özgürlüğü veriyor. Eğer sizler düşünme, tercihte bulunma, bir şeyler dileme ve yapma gücüne sahipseniz, bu size Allah'ın bahşettiği imkân ve yetenekler sayesindedir. Unutmayın, âlemlerin Rabb'i Allah'ın izni ve iradesi olmaksızın, siz değil bir şey yapmak, onu dileyemezsiniz bile.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِذَا الشَّمْسُ كُـوِّرَتْۙۖ 1
وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْۙۖ 2
وَاِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْۙۖ 3
وَاِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْۙۖ 4
وَاِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْۙۖ 5
وَاِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْۙۖ 6
وَاِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْۙۖ 7
وَاِذَا الْمَوْءُ۫دَةُ سُئِلَتْۙ 8
بِاَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْۚ 9
وَاِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْۙۖ 10
وَاِذَا السَّمَٓاءُ كُشِطَتْۙۖ 11
وَاِذَا الْجَح۪يمُ سُعِّرَتْۙۖ 12
وَاِذَا الْجَنَّةُ اُزْلِفَتْۙۖ 13
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ 14
فَلَٓا اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِۙ 15
اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِۙ 16
وَالَّيْلِ اِذَا عَسْعَسَۙ 17
وَالصُّبْحِ اِذَا تَنَفَّسَۙ 18
اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۙ 19
ذ۪ي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَك۪ينٍۙ 20
مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ 21
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ 22
وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ 23
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ 24
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۚ 25
فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ 26
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ 27
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ 28
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 29
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِذَا الشَّمْسُ كُـوِّرَتْۙۖ
Güneş ısısı ve ışığı yok edilerek bir bohça gibi dürülüp söndürüldüğü zaman,
1
وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْۙۖ
Kâinattaki düzenin bozulmasıyla, gezegenler ve yıldızlar parçalanıp savrulduğu, ışıkları karartılarak bulanıklaştığı zaman,
2
وَاِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْۙۖ
Dağlar yerlerinden koparılıp bulutlar gibi yürütüldüğü zaman,
3
وَاِذَا الْعِشَارُ عُطِّلَتْۙۖ
Doğurmak üzere olan on aylık dişi develer başıboş bırakıldığı, yani kıyametin dehşetiyle, en kıymetli mallar terk edildiği zaman,
4
وَاِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْۙۖ
Her taraftan canlıları saran o dehşet ve korku içerisinde, vahşi hayvanların öteden beri korkageldiği şeyleri unutarak deliklerinden, yuvalarından çılgıncasına fırladığı ve ne birbirlerinden ne de insanlarından çekinmeksizin bir araya toplandığı zaman,
5
وَاِذَا الْبِحَارُ سُجِّرَتْۙۖ
Suyu meydana getiren oksijen ve hidrojen atomlarının zincirleme reaksiyonlarla patlaması sonucunda, yeryüzündeki bütün denizler, okyanuslar, göller, nehirler bir anda ateşlenip dünyayı cehenneme çevirdiği zaman,
6
وَاِذَا النُّفُوسُ زُوِّجَتْۙۖ
Daha sonra Sura bir daha üflenerek ölü bedenler mezarlarından fırlayıp mahşerde toplandığı ve bütün insanlar yargılanmak üzere gruplar hâlinde yerini aldığı zaman,
7
وَاِذَا الْمَوْءُ۫دَةُ سُئِلَتْۙ
Gerek Arap müşrikleri tarafından diri diri çöl kumlarına atılarak gerekse çağdaş ve medeni olduklarını iddia eden toplumlar tarafından kürtaj yoluyla kesilip parçalanarak toprağa gömülen çaresiz ve savunmasız bebelere, özellikle de o zavallı kız çocuklarına Büyük Mahkemede sorulduğu zaman:
8
بِاَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْۚ
"Bu masum yavrular hangi suçtan dolayı öldürüldüler?" diye.
9
وَاِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْۙۖ
Ardından, bütün iyiliklerin ve kötülüklerin bir bir kaydedildiği defterler açıldığı zaman,
10
وَاِذَا السَّمَٓاءُ كُشِطَتْۙۖ
Âhiret âlemini bir örtü gibi saran mevcut gökler sıyrılarak bambaşka bir evren ortaya çıkarıldığı zaman,
11
وَاِذَا الْجَح۪يمُ سُعِّرَتْۙۖ
Derken zalimleri bekleyen cehennem bütün şiddetiyle alevlendirilip kızıştırıldığı zaman,
12
وَاِذَا الْجَنَّةُ اُزْلِفَتْۙۖ
Ve sonsuz nimetlerle bezenmiş cennet dürüst ve erdemli kimselere yaklaştırıldığı zaman,
13
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَٓا اَحْضَرَتْۜ
İşte o zaman her insan, kendisi için ne hazırlamış olduğunu görecektir.
14
فَلَٓا اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِۙ
Hayır, yemin olsun gündüzleri gözlerden kaybolup gizlenen,
15
اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِۙ
Ve kendi yörüngelerinde akıp giderek ceylanların yuvalarına girdikleri gibi ufkun altına girip kaybolan, sonra görünüp yine kaybolan yıldızlara, gezegenlere.
16
وَالَّيْلِ اِذَا عَسْعَسَۙ
Ve yerini iman ve Kur'an aydınlığına bırakmak üzere dönüp gitmeye yüz tutan geceye,
17
وَالصُّبْحِ اِذَا تَنَفَّسَۙ
Ve güneşin ilk ışıklarıyla birlikte soluk almaya başlayan ve müminlere aydınlık bir geleceği müjdeleyen sabaha ki,
18
اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۙ
Evet, bütün bunlara yemin olsun ki, bu Kur'an şerefli bir Elçinin, vahiy meleği Cebrail'in doğrudan Rabb'inden alıp Muhammed'in kalbine indirdiği bir kelâmdır, Allah'ın sözüdür.
19
ذ۪ي قُوَّةٍ عِنْدَ ذِي الْعَرْشِ مَك۪ينٍۙ
Müthiş yetki ve güçlerle donatılan; Egemenlik Tahtının Sahibi ve evrenin mutlak hâkimi Allah nezdinde saygın bir yeri olan,
20
مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ
Ve orada diğer meleklerce sözü dinlenen, her yönüyle güvenilir bir melek olan Cebrail'in getirdiği eşsiz bir Kitap.
21
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ
Dolayısıyla, size Allah'tan mesaj aldığını söyleyen arkadaşınız Muhammed deli değildir. Kırk yıl aranızda yaşamış olan ve aklının ve ahlâkının olgunluğuna vicdanlarınızın şahit olduğu bu insanın deli olmadığını sizler de çok iyi bilirsiniz.
22
وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ
O, gerçekten de Cebrail'i görmüştü. Hem de onu, güpegündüz berrak bir ufukta, 600 kanadıyla yerle gök arasını kaplamış bir hâlde asli şekliyle görmüştü. (53. Necm: 7–9)
23
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ
Peygamber, Allah'tan aldığı mesajı —siz onu inkâr edeceksiniz diye—  gizleyecek değildi. Bu nedenle o, yaratılmışların idrak ve tecrübe sahasının dışında kalan cennet, cehennem, kıyamet, âhiret gibi haber verdiği gerçeklerden, yani gaybden dolayı asla suçlanamaz. Aksine, bu gerçekleri size bildirmeseydi asıl o zaman suç işlemiş olurdu. Siz bu güne kadar onun her sözüne güvendiniz. En küçük bir yalanına şahit olmadınız. Hatta ona Muhammedü'l-Emin dediniz. Şimdi onun hem aklının kemaline, hem de sözünün güvenirliğine vicdanlarınız şahitken, onu nasıl yalanlarsınız.
24
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۚ
Zaten Kur'an'ı dikkatlice gözden geçirince siz de göreceksiniz ki, insanlığı en güzel yola ileten bu muhteşem ayetler, Allah'ın rahmetinden kovulan bir şeytanın sözü olamaz. En yüce ahlaki erdemleri hayatta hâkim kılmayı öğütleyen şu Kur'an'da şeytansı olan ne gördünüz ki, "o bir şeytan sözüdür" dersiniz?

Araplar şiir ve belagatte (edebî ve etkili söz söyleme sanatında) çok ileriydiler. Buna rağmen Kuranın edebî gücü karşısında en büyük ediplerinin sözleri sönük kalıyordu. Kuranın üslubu taklit edilemiyordu. Anlamışlardı ki o, insanı aşan bir kelamdı. Bu kelamın Allah'a ait olduğunu inkâr edince tek çareleri onu insandan çok daha üstün güçlere sahip olduğunu düşündükleri şeytana nispet etmekti. Bu yüzden Kur'an'a sihir, Peygamber'e de sihirbaz, mecnun (cinlenmiş) diyorlardı. Oysa şeytan istikameti değil sapkınlığı, iyiliği değil kötülüğü, hayâyı değil edepsizliği telkin eder. Kur'an ise doğruluğu, iyiliği, güzelliği emreder ve insanı en doğru yola hidayet eder.
25
فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ
Öyleyse, bütün bu gerçeklere vicdanlarınız şahitlik ederken, Son Saat da an be an yaklaşırken, vahyin aydınlık yolunu terk edip de hangi görüş ve düşüncelere kapılıyor, nereye gidiyorsunuz?
26
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ
Bu Kur'an ancak, tüm insanlık için kulaklara küpe olması gereken bir öğüt ve zalimlerin uğrayacağı feci akıbeti haber veren bir uyarıdır.
27
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ
İçinizden, dosdoğru yolda cennete doğru ilerlemek isteyenler için bir hidayet ve rahmet kaynağıdır. O hâlde, dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü insanoğluna, doğruyu eğriden ayırt edebileceği akletme yeteneği ve seçme özgürlüğü bahşedilmiştir.
28
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Ancak bu özgürlük, mutlak ve sınırsız bir özgürlük değildir. Çünkü tüm varlıklar üzerinde mutlak hâkim olan Allah'tır ve her şey O'nun kudret ve denetimi altındadır. Dolayısıyla, O'nun izin ve iradesi olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Bununla birlikte, O sizi zorla hakka boyun da eğdirmiyor. Size hak ile batıl arasında tercihte bulunma özgürlüğü veriyor. Eğer sizler düşünme, tercihte bulunma, bir şeyler dileme ve yapma gücüne sahipseniz, bu size Allah'ın bahşettiği imkân ve yetenekler sayesindedir. Unutmayın, âlemlerin Rabb'i Allah'ın izni ve iradesi olmaksızın, siz değil bir şey yapmak, onu dileyemezsiniz bile.
29

Sureler

Mealler