|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالسَّمَٓاءِ وَالطَّارِقِۙ Göğe ve târıka andolsun. |
1 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الطَّارِقُۙ Tarık'ın ne olduğunu bilir misin sen? |
2 |
|
اَلنَّجْمُ الثَّاقِبُۙ O ışıklar saçarak karanlığı delip geçen yıldızdır. |
3 |
|
اِنْ كُلُّ نَفْسٍ لَمَّا عَلَيْهَا حَافِظٌۜ Üzerinde gözetleyici koruyucu (melek) bulunmayan hiçbir canlı yoktur. |
4 |
|
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَۜ Artık insan neden yaratıldığına bir baksın. |
5 |
|
خُلِقَ مِنْ مَٓاءٍ دَافِقٍۙ (6-7) O, (erkeğin) bel kemiği ve (kadının) göğüs kemikleri arasından sıçrayarak çıkan bir su damlacığından yaratılmıştır. |
6 |
|
يَخْرُجُ مِنْ بَيْنِ الصُّلْبِ وَالتَّرَٓائِبِۜ (6-7) O, (erkeğin) bel kemiği ve (kadının) göğüs kemikleri arasından sıçrayarak çıkan bir su damlacığından yaratılmıştır. |
7 |
|
اِنَّهُ عَلٰى رَجْعِه۪ لَقَادِرٌۜ Şüphesiz Allah, (öldükten sonra) onu yeniden diriltmeye de gücü yetendir. |
8 |
|
يَوْمَ تُبْلَى السَّرَٓائِرُۙ (9-10) Bütün sırların ortaya döküleceği o kıyamet günü, artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. |
9 |
|
فَمَا لَهُ مِنْ قُوَّةٍ وَلَا نَاصِرٍۜ (9-10) Bütün sırların ortaya döküleceği o kıyamet günü, artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. |
10 |
|
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الرَّجْعِۙ (11-12) Yağmurlu göğe, (nebat bitirmek için) yarılan yeryüzüne andolsun ki, |
11 |
|
وَالْاَرْضِ ذَاتِ الصَّدْعِۙ (11-12) Yağmurlu göğe, (nebat bitirmek için) yarılan yeryüzüne andolsun ki, |
12 |
|
اِنَّهُ لَقَوْلٌ فَصْلٌۙ (13-14) Muhakkak, o (Kur'an) doğruyu yanlıştan ayıran bir kelamdır. O, bir şaka değildir. |
13 |
|
وَمَا هُوَ بِالْهَزْلِۜ (13-14) Muhakkak, o (Kur'an) doğruyu yanlıştan ayıran bir kelamdır. O, bir şaka değildir. |
14 |
|
اِنَّهُمْ يَك۪يدُونَ كَيْداًۙ (15-16) Şüphesiz (Kur'an'ın nurunu söndürmek için) o müşrikler hep tuzak kuruyorlar. Ben de (onların yaptıklarına karşı) bir tuzak kuruyorum. |
15 |
|
وَاَك۪يدُ كَيْداًۚ (15-16) Şüphesiz (Kur'an'ın nurunu söndürmek için) o müşrikler hep tuzak kuruyorlar. Ben de (onların yaptıklarına karşı) bir tuzak kuruyorum. |
16 |
|
فَمَهِّلِ الْـكَافِر۪ينَ اَمْهِلْهُمْ رُوَيْداً Onun için, sen o inkârcılara bir mühlet ver, az bir süre tanı (pek yakında desteğimiz sana gelecektir). |
17 |