Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ta, Ha.
2 Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik.
3 Ancak Allah'tan huşuyla-korkanlara bir öğüt olarak (indirdik.)
4 Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından (peyderpey) indirilmiştir.
5 Rahman arşa istiva etmiştir (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatmıştır).
6 Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve toprağın altında olanların hepsi O'nundur.
7 Sözü açığa vursan da (gizlesen de birdir). Çünkü O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.
8 Allah, O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
9 Sana Musa'nın haberi geldi mi?
10 Hani bir ateş görmüştü de ailesine "Durun, ben bir ateş gördüm. Size ondan ya bir kor getiririm, ya da ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum" demişti.
11 Oraya vardığında kendisine (şöyle) seslenildi "Ey Musa."
12 Şüphesiz Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar çünkü sen mukaddes (kutsal) vadi olan Tuva'dasın.
13 Ben seni seçtim. Şimdi vahyolunanı dinle.
14 Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur. (Yalnız) Bana ibadet et ve Beni anmak-zikretmek için namaz kıl.
15 Hiç şüphesiz kıyamet-saati yaklaşarak-gelmektedir. Herkes yaptığının karşılığını görsün diye onu neredeyse (bir resul hariç herkesten) gizliyorum.
16 Ona inanmayıp nefsinin hevasına uyan kimse sakın seni ondan (saatin her an gelebileceğinden) alıkoyup-uzaklaştırmasın yoksa helak olursun.
17 Sağ elindeki nedir ey Musa?
18 (Musa) dedi ki "O benim asamdır. Ona dayanırım, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak silkelerim, onda bana ait (bazı ihtiyaçlar için) daha başka yararlar da var."
19 (Rabbi) dedi ki "Onu (yere) at ey Musa."
20 O da onu attı. (Bir de ne görsün,) o hemen debelenen (küçük ve hızlı) bir yılan (oluvermiş).
21 (Allah) buyurdu ki "Onu tut-al, korkma. Biz onu (yılanı) ilk durumuna (asaya) çevireceğiz."
22 Elini de koynuna sok, bir başka ayet (mucize) olarak o kusursuz ve bembeyaz bir durumda çıkıversin.
23 Ta ki sana büyük ayetlerimizden (mucizelerimizden bazısını) göstermiş olalım.
24 Firavun'a git. Çünkü o azdı
25 (Musa) dedi ki "Rabbim, benim göğsümü aç (genişlik ver)."
26 Bana işimi kolaylaştır.
27 Dilimden düğümü çöz.
28 Ki sözümü anlasınlar.
29 Ailemden bana bir vezir (yardımcı) ver.
30 Kardeşim Harun'u
31 Onunla gücümü arttır-(arkamı) kuvvetlendir."
32 Onu işimde ortak kıl.
33 (Böylece) Seni çok tesbih edelim.
34 Ve Seni çok zikredelim.
35 Hiç şüphesiz Sen bizi görmektesin.
36 (Allah) buyurdu ki "Ey Musa istediğin sana verilmiştir."
37 Andolsun ki Biz sana bir defa daha lutufta bulunmuştuk.
38 Hani, annene vahyolunan şeyi (şöyle) vahyetmiştik.
39 Onu sandığın içine koy, onu nehire bırak, nehir onu sahile bıraksın. Onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alsın. (Ey Musa) gözümün önünde yetiştirilmen için Kendimden sana (seni sevdirecek) bir sevgi bıraktım.
40 Hani kızkardeşin gidip Ona bakacak birini size haber vereyim mi?" diyordu. Böylece seni annene geri verdik ki gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, Biz seni tasadan kurtarmış ve seni çeşitli fitnelerle (musibetlerle) esaslı bir denemeden-imtihandan geçirmiştik. Bu sebeble Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın sonra bir kader-takdir üzerine (bugünlere ve buraya) geldin ey Musa."
41 Seni Kendim için seçtim.
42 Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin. Beni zikretmede (anıp-hatırlamada sakın) gevşek davranmayın.
43 Firavun'a gidin çünkü o (gerçekten) azmıştır.
44 Ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki (umabilirsiniz ki) düşünüp-öğüt alır, ya da huşu duyup-korkar.
45 (Musa ile Harun) dediler ki "Rabbimiz, onun bize aşırı (derecede kötü) davranmasından ya da azgınlığını arttırmasından endişe edip-korkmaktayız."
46 (Allah) dedi ki "(Ondan) korkmayın çünkü Ben sizinle birlikteyim, (herşeyi) işitmekte ve görmekteyim."
47 Haydi ona gidin de deyin ki Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab etme. Biz sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete (doğru yola) tabi olanların üzerinedir."
48 Bize vahyolundu ki azab (da) yalanlayan ve yüz çevirenlerin üzerinedir.
49 (Firavun) dedi ki "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"
50 Dedi ki "Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren sonra da (doğru) yolunu gösterendir."
51 (Firavun) dedi ki "Öyleyse (kendilerine yol gösterilmeyen bir) önceki nesillerin durumu (akibeti) nedir?"
52 Dedi ki "Bunun bilgisi Rabbimin katında bir Kitab'tadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."
53 (Allah) yeryüzünü size beşik yapan, onda size yollar açan ve gökten su indirendir. Onunla her tür bitkiden çiftler çıkardık.
54 Yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Bunda 'sağduyulu akıl sahibleri' için ayetler vardır.
55 Sizi ondan (topraktan) yarattık yine ona geri çevireceğiz ve bir kere daha sizi ondan çıkaracağız.
56 Andolsun ki Biz ona (Firavun'a, gönderdiğimiz) bütün ayetlerimizi gösterdik. O yine yalanladı ve (inkarda) diretti.
57 Dedi ki "Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp-çıkarmak için mi bize geldin?"
58 (O halde) biz de sana onun gibi bir sihirle geleceğiz. Şimdi sen bir 'buluşma zamanı ve yeri' tesbit et ki bizim de, senin de muhalafet etmeyeceği uygun (düz ve geniş) bir yer olsun dedi.
59 (Musa) dedi ki "Sizinle buluşma, zinet (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."
60 (Bunun üzerine) Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek sihirbazları) bir araya getirdi sonra da (buluşma yerine) geldi.
61 Musa onlara dedi ki "Size yazıklar olsun. Allah'a karşı yalan uydurmayın sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Hiç şüphesiz ki (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır."
62 Bunun üzerine (sihirbazlar) kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve (ciddi kuşkulara düşüp, firavundan) gizli konuşmalara geçtiler.
63 (Vazgeçmek isteyen sihirbazlara) dediler ki "Bunlar sadece iki sihirbazdır. Sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek (üstünlükte) olan yolunuzu yok etmek istiyorlar."
64 Bunun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin sonra sıralı-saflar halinde gelin. (Kurtulmak istiyorsanız) bugün üstünlük sağlayan kurtuluş bulmuştur.
65 Dediler ki "Ey Musa. Ya sen at veya önce atanlar biz olalım."
66 Dedi ki "Hayır, (önce) siz atın." Bir de baktı ki, sihirlerinden dolayı onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten hareket ediyorlarmış gibi görünüyor.
67 Musa (bu gördüklerinden) içinde bir korku hissetti.
68 Dedik ki "Korkma. Üstün gelecek olan kesinlikle sensin."
69 Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır. Çünkü onların yaptıkları yalnızca bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise (sihirle) nereye varsa felah (kurtuluş) bulamaz.
70 Sonunda sihirbazlar secdeye kapanarak "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.
71 (Firavun) dedi ki "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Kuşkusuz o (Musa) size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Andolsun ki sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım. (O zaman) siz de hangimizin azabı daha şiddetli ve daha sürekliymiş bilip-öğreneceksiniz."
72 (Önceden sihirbaz olan mü'minler) dediler ki "Bize gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana karşı seni üstün tutup-tercih edemeyiz. Artık neyde (hangi kararda) hükmünü yürüteceksen yürüt. Sen ancak bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin."
73 Biz Rabbimize iman ettik. Günahlarımızı ve (vazgeçtiğimiz halde) bize zorla yaptırdığın sihiri bağışlasın. (Azab ve mükafatta) Allah daha hayırlı ve daha süreklidir.
74 Kim Rabbine mücrim (suçlu-günahkar) olarak gelirse hiç şüphe yok onun için cehennem vardır. Onun içinde ne ölebilir, ne de dirilebilir.
75 Kim de iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse işte onlar için yüksek dereceler vardır.
76 İçlerinde ebedi kalacakları altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Bu arınmış olanların karşılığıdır.
77 Andolsun ki biz Musa'ya "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, (size) yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan" diye vahyetmiştik.
78 Firavun da ordularıyla peşlerine düştü. Denizden onları kaplayıveren (öfkeli azab) kaplayıverdi.
79 Firavun kavmini saptırdı ve onları hidayete (doğruya) sevketmedi.
80 Ey İsrailoğulları. Sizi düşmanlarınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanında sizinle vaidleştik (sözleştik) ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
81 Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyin, bu konuda taşkınlık yapmayın yoksa gazabım üzerinize iner. Ben'im gazabım kimin üzerine inerse, artık o mahvolmuştur.
82 Şu da muhakkak ki Ben tevbe eden, inanan ve salih ameller de bulunan sonra da doğru yolda (sebatla) giden kimse için çok bağışlayıcıyım.
83 Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya sevkeden' nedir ey Musa?
84 Dedi ki "Onlar arkamda izim (yolum) üzerindedirler. Hoşnut kalman için Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
85 Dedi ki "Biz senden sonra kavmini deneyip-imtihan ettik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
86 (Bunun üzerine) Musa kavmine oldukça kızgın ve üzgün olarak döndü. Dedi ki "Ey kavmim. Rabbiniz size güzel bir vaidde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de, bana verdiğiniz sözden caydınız (döndünüz)?"
87 (Bir kısmı) dediler ki "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik. Fakat o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (haramdan kurtulmak için ateşe) attık. Samiri de (elindekini) aynı şekilde attı."
88 Derken onlara (senden bile put isteyenlere) böğüren bir buzağı heykeli çıkardı ve (onlar da) İşte sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur fakat (Musa) unuttu" dediler."
89 Onlar onun (böğüren buzağının) kendilerine bir sözle cevap vermediğini (konuşup yol göstermediğini) ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mıydı?
90 Andolsun ki Harun daha önce onlara "Ey kavmim, siz bununla (böğüren buzağı ile) fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin (hak ve gerçek) Rabbiniz Rahman'dır. (Artık) bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
91 (Fakat onlar) demişlerdi ki "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya tapmaktan) önünde bel büküp-eğilmekten asla vazgeçmeyeceğiz."
92 (Musa döndüğünde) dedi ki "Ey Harun. Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
93 Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?
94 (Harun) dedi ki "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-çekme. Ben senin "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden korktum?"
95 (Musa) dedi ki "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
96 (Samiri) dedi ki "Ben onların görmediklerini gördüm, resulün izinden bir avuç (toprak) aldım. Sonra onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Nefsim böyle yapmayı bana hoş gösterdi."
97 (Musa) dedi ki "Haydi (defol) git. Artık sen hayatın boyunca "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için kaçıp-kurtulamayacağın bir ceza günü var. Üstüne kapanıp tapındığın ilahına da bir bak. Biz onu yakacağız sonra parça parça ufalayıp denize savuracağız."
98 Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
99 Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir verdik.
100 Kim ondan yüz çevirirse hiç şüphesiz kıyamet günü ağır bir günah yükü yüklenecektir.
101 Onda (o günah yükünün altında) ebedi olarak kalıcıdırlar. Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
102 Sur'a üflendiği gün Biz mücrimleri (suçlu-günahkarları) gözleri (dehşetten) göm gök bir halde mahşerde toplarız.
103 Aralarında gizli gizli konuşarak "Siz sadece on gün kaldınız" derler.
104 Onların sözünü ettiklerini (nerede, ne kadar kaldıklarını) Biz daha iyi biliyoruz. Onların (aklı ve görüşüyle) önde geleni ise "Siz yalnızca bir gün kaldınız" der.
105 Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki "Rabbim onları ufalayıp savuracak"
106 Yerlerini dümdüz-bomboş bırakacaktır.
107 Orada ne bir çukur göreceksin, ne de bir tümsek.
108 O gün hiçbir tarafa sapmadan-sapamadan o davetçiye uyacaklar. Artık Rahman'a karşı (bütün) sesler kısılmıştır, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin.
109 O gün Rahman'ın (çok merhametli olan Allah'ın) kendisine izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati yarar sağlamaz.
110 O (onların) önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onların (diğer bütün yaratılmışların) ilmi ise asla O'nu kavrayıp-kuşatamaz.
111 (O gün bütün) yüzler Hayy (daima diri) ve Kayyum (varlık ve düzenin kaim nedeni olan Allah) önünde eğilmiştir ve zulüm yüklenenler hüsrana (ebedi ziyana) uğramıştır.
112 Her kim de mü'min olarak salih amellerde bulunursa artık o ne zulümden, ne de hakkının eksiltilmesinden korkar.
113 Biz onu böylece arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda (korkulacak) nice tehditleri türlü şekillerde açıkladık ki korkup-sakınırlar, ya da onlar için ibret (alacakları öğüt) olur.
114 (Yegane) Hak Melik olan Allah yücedir. Sana O'nun vahyi inip-tamamlanmadan önce Kur'an'da (sana henüz vahyedileni dilinle tekrarlamada) acele etme ve "Rabbim, ilmimi artır" de.
115 Andolsun ki Biz bundan önce Adem'e de (vahyedip) ahid vermiştik. Fakat o unuttu. Biz onda bir azim-kararlılık bulmadık.
116 Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. O ise (secde etmemekte) diretmişti.
117 Biz de dedik ki "Ey Adem, bu (İblis) sana da, eşine de düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın sonra sıkıntı çeker-bedbaht olursun."
118 (Çünkü) senin acıkmaman ve çıplak kalmaman oradadır (cennettedir)."
119 Sen burada susamayacaksın ve sıcak altında da kalmayacaksın.
120 Sonunda şeytan ona vesvese verdi ve "Ey Adem sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi?" dedi.
121 Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen ardından ayıp yerleri (fücurları) kendilerine açılıverdi. (Ayıp yerlerinin) üstlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Adem Rabbine karşı gelmiş ve (yolunu-ne yapacağını) şaşırmıştı.
122 Sonra Rabbi onu seçip tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.
123 Dedi ki "Kiminiz kiminize düşman olarak hepiniz oradan inin. Size Ben'den bir yol gösterici geldiğinde kim Ben'im hidayetime uyarsa o şaşırıp-sapmaz ve bedbaht olmaz."
124 Kim de Ben'im zikrimden yüz çevirirse artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
125 Der ki "Rabbım beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben gören biriydim."
126 (Allah da) "İşte böyledir. Sana ayetlerimiz gelmişti fakat sen onları unuttun, bugün de sen (aynı şekilde) böyle unutulmaktasın" buyurur.
127 Biz (ölçüsüzce davranıp) haddi aşanları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı elbette daha şiddetli ve süreklidir.
128 Kendilerinden önce nice nesilleri helak etmiş olmamız onları uyarıp-doğruya yöneltmedi mi? (Oysa) onların yurtlarında gezip-dolaşmaktadırlar. Bunda (sağduyulu) akıl sahibleri için ayetler vardır.
129 Eğer Rabbinden geçmiş (önceden verilmiş) bir söz ve tayin edilmiş bir süre (belirlenmiş bir ecel) olmasaydı (onlar üzerine de helak) kaçınılmaz olurdu.
130 Sen onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile (şükür dolu övgüyle) tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki (Allah'ı hoşnut ederek) hoşnut olabilesin.
131 Kendilerini denemek için onlardan bir kısmını yararlandırdığımız dünya hayatının zinetine (mal ve evlatlara hiç) gözünü dikme. Senin (üzerindeki) Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha süreklidir.
132 Ehline (ailene) namazı emret ve onda kararlı-sabırlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, seni Biz rızıklandırıyoruz. (Güzel) akibet takva iledir.
133 Dediler ki "Bize Rabbinden bir ayet (mucize) getirmeli değil miydi?" Onlara önceki sahifelerde bulunanların (indirdiğimiz ayetlerin) beyyinesi (açıklaması ve delilleri) gelmedi mi?
134 Eğer Biz onları bundan (peygamber ve Kur'an'dan) önce bir azabla helak etseydik muhakkak ki "Ey Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan önce ayetlerine tabi olsaydık" diyeceklerdi.
135 De ki "Herkes bekleyip-gözlemektedir, siz de bekleyip-gözleyin. Dümdüz (dosdoğru) yolun sahiblerinin kimler olduğunu ve kimlerin hidayete erdiğini (yakında) öğreneceksiniz."
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰهٰۜ 1
مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ 2
اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ 3
تَنْز۪يلاً مِمَّنْ خَلَقَ الْاَرْضَ وَالسَّمٰوَاتِ الْعُلٰىۜ 4
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى 5
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرٰى 6
وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى 7
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى 8
وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ 9
اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى 10
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى 11
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ 12
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى 13
اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي 14
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى 15
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى 16
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى 17
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى 18
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى 19
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى 20
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى 21
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ 22
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ 23
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟ 24
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ 25
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ 26
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ 27
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ 28
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ 29
هٰرُونَ اَخ۪يۚ 30
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ 31
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ 32
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ 33
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ 34
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً 35
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى 36
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ 37
اِذْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّكَ مَا يُوحٰىۙ 38
اَنِ اقْذِف۪يهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِف۪يهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ ل۪ي وَعَدُوٌّ لَهُۜ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّ۪يۚ وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْن۪يۢ 39
اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْساً فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُوناً۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى 40
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْس۪يۚ 41
اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَات۪ي وَلَا تَنِيَا ف۪ي ذِكْر۪يۚ 42
اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ 43
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى 44
قَالَا رَبَّـنَٓا اِنَّـنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى 45
قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى 46
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى 47
اِنَّا قَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْنَٓا اَنَّ الْعَذَابَ عَلٰى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰى 48
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى 49
قَالَ رَبُّنَا الَّـذ۪ٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى 50
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُو۫لٰى 51
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ 52
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى 53
كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ 54
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى 55
وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى 56
قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى 57
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى 58
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى 59
فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى 60
قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى 61
فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى 62
قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى 63
فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى 64
قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى 65
قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى 66
فَاَوْجَسَ ف۪ي نَفْسِه۪ خ۪يفَةً مُوسٰى 67
قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى 68
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى 69
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّداً قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى 70
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۜ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّـنَٓا اَشَدُّ عَذَاباً وَاَبْقٰى 71
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ 72
اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى 73
اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِماً فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى 74
وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِناً قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ 75
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟ 76
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقاً فِي الْبَحْرِ يَبَساًۚ لَا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشٰى 77
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ 78
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى 79
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى 80
كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَب۪يۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَب۪ي فَقَدْ هَوٰى 81
وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى 82
وَمَٓا اَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسٰى 83
قَالَ هُمْ اُو۬لَٓاءِ عَلٰٓى اَثَر۪ي وَعَجِلْتُ اِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضٰى 84
قَالَ فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ 85
فَرَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفاًۚ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْداً حَسَناًۜ اَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ اَمْ اَرَدْتُمْ اَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَخْلَفْتُمْ مَوْعِد۪ي 86
قَالُوا مَٓا اَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلٰكِنَّا حُمِّلْـنَٓا اَوْزَاراً مِنْ ز۪ينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذٰلِكَ اَلْقَى السَّامِرِيُّۙ 87
فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ 88
اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟ 89
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي 90
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى 91
قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ 92
اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي 93
قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي 94
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ 95
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي 96
قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً 97
اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً 98
كَذٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ مَا قَدْ سَبَقَۚ وَقَدْ اٰتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْراًۚ 99
مَنْ اَعْرَضَ عَنْهُ فَاِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وِزْراًۙ 100
خَالِد۪ينَ ف۪يهِۜ وَسَٓاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ حِمْلاًۙ 101
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ 102
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْراً 103
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟ 104
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبّ۪ي نَسْفاًۙ 105
فَيَذَرُهَا قَاعاً صَفْصَفاًۙ 106
لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً 107
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُۚ وَخَشَعَتِ الْاَصْوَاتُ لِلرَّحْمٰنِ فَلَا تَسْمَعُ اِلَّا هَمْساً 108
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً 109
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُح۪يطُونَ بِه۪ عِلْماً 110
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِۜ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْماً 111
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْماً وَلَا هَضْماً 112
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً 113
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً 114
وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً۟ 115
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى 116
فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى 117
اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ 118
وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى 119
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى 120
فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ 121
ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى 122
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى 123
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى 124
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً 125
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَـنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى 126
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى 127
اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟ 128
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ 129
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى 130
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى 131
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى 132
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰى 133
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى 134
قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى 135
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰهٰۜ
Ta, Ha.
1
مَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لِتَشْقٰىۙ
Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik.
2
اِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۙ
Ancak Allah'tan huşuyla-korkanlara bir öğüt olarak (indirdik.)
3
تَنْز۪يلاً مِمَّنْ خَلَقَ الْاَرْضَ وَالسَّمٰوَاتِ الْعُلٰىۜ
Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından (peyderpey) indirilmiştir.
4
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى
Rahman arşa istiva etmiştir (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatmıştır).
5
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرٰى
Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve toprağın altında olanların hepsi O'nundur.
6
وَاِنْ تَجْهَرْ بِالْقَوْلِ فَاِنَّهُ يَعْلَمُ السِّرَّ وَاَخْفٰى
Sözü açığa vursan da (gizlesen de birdir). Çünkü O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir.
7
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰى
Allah, O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur.
8
وَهَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ
Sana Musa'nın haberi geldi mi?
9
اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى
Hani bir ateş görmüştü de ailesine "Durun, ben bir ateş gördüm. Size ondan ya bir kor getiririm, ya da ateşin yanında bir yol-gösterici bulurum" demişti.
10
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى
Oraya vardığında kendisine (şöyle) seslenildi "Ey Musa."
11
اِنّ۪ٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۜ
Şüphesiz Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar çünkü sen mukaddes (kutsal) vadi olan Tuva'dasın.
12
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
Ben seni seçtim. Şimdi vahyolunanı dinle.
13
اِنَّـن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي
Gerçekten Ben, Ben Allah'ım, Ben'den başka ilah yoktur. (Yalnız) Bana ibadet et ve Beni anmak-zikretmek için namaz kıl.
14
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى
Hiç şüphesiz kıyamet-saati yaklaşarak-gelmektedir. Herkes yaptığının karşılığını görsün diye onu neredeyse (bir resul hariç herkesten) gizliyorum.
15
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
Ona inanmayıp nefsinin hevasına uyan kimse sakın seni ondan (saatin her an gelebileceğinden) alıkoyup-uzaklaştırmasın yoksa helak olursun.
16
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى
Sağ elindeki nedir ey Musa?
17
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى
(Musa) dedi ki "O benim asamdır. Ona dayanırım, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak silkelerim, onda bana ait (bazı ihtiyaçlar için) daha başka yararlar da var."
18
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى
(Rabbi) dedi ki "Onu (yere) at ey Musa."
19
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى
O da onu attı. (Bir de ne görsün,) o hemen debelenen (küçük ve hızlı) bir yılan (oluvermiş).
20
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُو۫لٰى
(Allah) buyurdu ki "Onu tut-al, korkma. Biz onu (yılanı) ilk durumuna (asaya) çevireceğiz."
21
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
Elini de koynuna sok, bir başka ayet (mucize) olarak o kusursuz ve bembeyaz bir durumda çıkıversin.
22
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ
Ta ki sana büyük ayetlerimizden (mucizelerimizden bazısını) göstermiş olalım.
23
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟
Firavun'a git. Çünkü o azdı
24
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ
(Musa) dedi ki "Rabbim, benim göğsümü aç (genişlik ver)."
25
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ
Bana işimi kolaylaştır.
26
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ
Dilimden düğümü çöz.
27
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ
Ki sözümü anlasınlar.
28
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يراً مِنْ اَهْل۪يۙ
Ailemden bana bir vezir (yardımcı) ver.
29
هٰرُونَ اَخ۪يۚ
Kardeşim Harun'u
30
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ
Onunla gücümü arttır-(arkamı) kuvvetlendir."
31
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ
Onu işimde ortak kıl.
32
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يراًۙ
(Böylece) Seni çok tesbih edelim.
33
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يراًۜ
Ve Seni çok zikredelim.
34
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يراً
Hiç şüphesiz Sen bizi görmektesin.
35
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى
(Allah) buyurdu ki "Ey Musa istediğin sana verilmiştir."
36
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ
Andolsun ki Biz sana bir defa daha lutufta bulunmuştuk.
37
اِذْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّكَ مَا يُوحٰىۙ
Hani, annene vahyolunan şeyi (şöyle) vahyetmiştik.
38
اَنِ اقْذِف۪يهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِف۪يهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ ل۪ي وَعَدُوٌّ لَهُۜ وَاَلْقَيْتُ عَلَيْكَ مَحَبَّةً مِنّ۪يۚ وَلِتُصْنَعَ عَلٰى عَيْن۪يۢ
Onu sandığın içine koy, onu nehire bırak, nehir onu sahile bıraksın. Onu Benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alsın. (Ey Musa) gözümün önünde yetiştirilmen için Kendimden sana (seni sevdirecek) bir sevgi bıraktım.
39
اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْساً فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُوناً۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى
Hani kızkardeşin gidip Ona bakacak birini size haber vereyim mi?" diyordu. Böylece seni annene geri verdik ki gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, Biz seni tasadan kurtarmış ve seni çeşitli fitnelerle (musibetlerle) esaslı bir denemeden-imtihandan geçirmiştik. Bu sebeble Medyen halkı arasında yıllarca kalmıştın sonra bir kader-takdir üzerine (bugünlere ve buraya) geldin ey Musa."
40
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْس۪يۚ
Seni Kendim için seçtim.
41
اِذْهَبْ اَنْتَ وَاَخُوكَ بِاٰيَات۪ي وَلَا تَنِيَا ف۪ي ذِكْر۪يۚ
Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin. Beni zikretmede (anıp-hatırlamada sakın) gevşek davranmayın.
42
اِذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ
Firavun'a gidin çünkü o (gerçekten) azmıştır.
43
فَقُولَا لَهُ قَوْلاً لَيِّناً لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى
Ona yumuşak söz söyleyin. Olur ki (umabilirsiniz ki) düşünüp-öğüt alır, ya da huşu duyup-korkar.
44
قَالَا رَبَّـنَٓا اِنَّـنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى
(Musa ile Harun) dediler ki "Rabbimiz, onun bize aşırı (derecede kötü) davranmasından ya da azgınlığını arttırmasından endişe edip-korkmaktayız."
45
قَالَ لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى
(Allah) dedi ki "(Ondan) korkmayın çünkü Ben sizinle birlikteyim, (herşeyi) işitmekte ve görmekteyim."
46
فَأْتِيَاهُ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولَا رَبِّكَ فَاَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَا تُعَذِّبْهُمْۜ قَدْ جِئْنَاكَ بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّكَۜ وَالسَّلَامُ عَلٰى مَنِ اتَّـبَعَ الْهُدٰى
Haydi ona gidin de deyin ki Biz senin Rabbinin elçileriyiz, İsrailoğullarını bizimle birlikte gönder ve onlara (artık) azab etme. Biz sana Rabbinden bir ayetle geldik. Selam, hidayete (doğru yola) tabi olanların üzerinedir."
47
اِنَّا قَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْنَٓا اَنَّ الْعَذَابَ عَلٰى مَنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰى
Bize vahyolundu ki azab (da) yalanlayan ve yüz çevirenlerin üzerinedir.
48
قَالَ فَمَنْ رَبُّكُمَا يَا مُوسٰى
(Firavun) dedi ki "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?"
49
قَالَ رَبُّنَا الَّـذ۪ٓي اَعْطٰى كُلَّ شَيْءٍ خَلْقَهُ ثُمَّ هَدٰى
Dedi ki "Bizim Rabbimiz her şeye yaratılışını veren sonra da (doğru) yolunu gösterendir."
50
قَالَ فَمَا بَالُ الْقُرُونِ الْاُو۫لٰى
(Firavun) dedi ki "Öyleyse (kendilerine yol gösterilmeyen bir) önceki nesillerin durumu (akibeti) nedir?"
51
قَالَ عِلْمُهَا عِنْدَ رَبّ۪ي ف۪ي كِتَابٍۚ لَا يَضِلُّ رَبّ۪ي وَلَا يَنْسٰىۘ
Dedi ki "Bunun bilgisi Rabbimin katında bir Kitab'tadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz."
52
اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْداً وَسَلَكَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلاً وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءًۜ فَاَخْرَجْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْ نَبَاتٍ شَتّٰى
(Allah) yeryüzünü size beşik yapan, onda size yollar açan ve gökten su indirendir. Onunla her tür bitkiden çiftler çıkardık.
53
كُلُوا وَارْعَوْا اَنْعَامَكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟
Yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Bunda 'sağduyulu akıl sahibleri' için ayetler vardır.
54
مِنْهَا خَلَقْنَاكُمْ وَف۪يهَا نُع۪يدُكُمْ وَمِنْهَا نُخْرِجُكُمْ تَارَةً اُخْرٰى
Sizi ondan (topraktan) yarattık yine ona geri çevireceğiz ve bir kere daha sizi ondan çıkaracağız.
55
وَلَقَدْ اَرَيْنَاهُ اٰيَاتِنَا كُلَّهَا فَكَذَّبَ وَاَبٰى
Andolsun ki Biz ona (Firavun'a, gönderdiğimiz) bütün ayetlerimizi gösterdik. O yine yalanladı ve (inkarda) diretti.
56
قَالَ اَجِئْتَنَا لِتُخْرِجَنَا مِنْ اَرْضِنَا بِسِحْرِكَ يَا مُوسٰى
Dedi ki "Ey Musa, sen bizi sihrinle yurdumuzdan sürüp-çıkarmak için mi bize geldin?"
57
فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِداً لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَاناً سُوًى
(O halde) biz de sana onun gibi bir sihirle geleceğiz. Şimdi sen bir 'buluşma zamanı ve yeri' tesbit et ki bizim de, senin de muhalafet etmeyeceği uygun (düz ve geniş) bir yer olsun dedi.
58
قَالَ مَوْعِدُكُمْ يَوْمُ الزّ۪ينَةِ وَاَنْ يُحْشَرَ النَّاسُ ضُحًى
(Musa) dedi ki "Sizinle buluşma, zinet (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."
59
فَتَوَلّٰى فِرْعَوْنُ فَجَمَعَ كَيْدَهُ ثُمَّ اَتٰى
(Bunun üzerine) Firavun arkasını dönüp gitti, hileli düzenini (yürütecek sihirbazları) bir araya getirdi sonra da (buluşma yerine) geldi.
60
قَالَ لَهُمْ مُوسٰى وَيْلَكُمْ لَا تَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ كَذِباً فَيُسْحِتَكُمْ بِعَذَابٍۚ وَقَدْ خَابَ مَنِ افْتَرٰى
Musa onlara dedi ki "Size yazıklar olsun. Allah'a karşı yalan uydurmayın sonra bir azab ile kökünüzü kurutur. Hiç şüphesiz ki (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır."
61
فَتَنَازَعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰى
Bunun üzerine (sihirbazlar) kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve (ciddi kuşkulara düşüp, firavundan) gizli konuşmalara geçtiler.
62
قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى
(Vazgeçmek isteyen sihirbazlara) dediler ki "Bunlar sadece iki sihirbazdır. Sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek (üstünlükte) olan yolunuzu yok etmek istiyorlar."
63
فَاَجْمِعُوا كَيْدَكُمْ ثُمَّ ائْتُوا صَفاًّۚ وَقَدْ اَفْلَحَ الْيَوْمَ مَنِ اسْتَعْلٰى
Bunun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin sonra sıralı-saflar halinde gelin. (Kurtulmak istiyorsanız) bugün üstünlük sağlayan kurtuluş bulmuştur.
64
قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ اَوَّلَ مَنْ اَلْقٰى
Dediler ki "Ey Musa. Ya sen at veya önce atanlar biz olalım."
65
قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى
Dedi ki "Hayır, (önce) siz atın." Bir de baktı ki, sihirlerinden dolayı onların ipleri ve asaları kendisine gerçekten hareket ediyorlarmış gibi görünüyor.
66
فَاَوْجَسَ ف۪ي نَفْسِه۪ خ۪يفَةً مُوسٰى
Musa (bu gördüklerinden) içinde bir korku hissetti.
67
قُلْنَا لَا تَخَفْ اِنَّكَ اَنْتَ الْاَعْلٰى
Dedik ki "Korkma. Üstün gelecek olan kesinlikle sensin."
68
وَاَلْقِ مَا ف۪ي يَم۪ينِكَ تَلْقَفْ مَا صَنَعُواۜ اِنَّمَا صَنَعُوا كَيْدُ سَاحِرٍۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُ حَيْثُ اَتٰى
Sağ elindekini atıver, onların yaptıklarını yutacaktır. Çünkü onların yaptıkları yalnızca bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise (sihirle) nereye varsa felah (kurtuluş) bulamaz.
69
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سُجَّداً قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ هٰرُونَ وَمُوسٰى
Sonunda sihirbazlar secdeye kapanarak "Harun'un ve Musa'nın Rabbine iman ettik" dediler.
70
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۜ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ ف۪ي جُذُوعِ النَّخْلِۘ وَلَتَعْلَمُنَّ اَيُّـنَٓا اَشَدُّ عَذَاباً وَاَبْقٰى
(Firavun) dedi ki "Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Kuşkusuz o (Musa) size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Andolsun ki sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım. (O zaman) siz de hangimizin azabı daha şiddetli ve daha sürekliymiş bilip-öğreneceksiniz."
71
قَالُوا لَنْ نُؤْثِرَكَ عَلٰى مَا جَٓاءَنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالَّذ۪ي فَطَرَنَا فَاقْضِ مَٓا اَنْتَ قَاضٍۜ اِنَّمَا تَقْض۪ي هٰذِهِ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
(Önceden sihirbaz olan mü'minler) dediler ki "Bize gelen apaçık mucizelere ve bizi yaratana karşı seni üstün tutup-tercih edemeyiz. Artık neyde (hangi kararda) hükmünü yürüteceksen yürüt. Sen ancak bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin."
72
اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى
Biz Rabbimize iman ettik. Günahlarımızı ve (vazgeçtiğimiz halde) bize zorla yaptırdığın sihiri bağışlasın. (Azab ve mükafatta) Allah daha hayırlı ve daha süreklidir.
73
اِنَّهُ مَنْ يَأْتِ رَبَّهُ مُجْرِماً فَاِنَّ لَهُ جَهَنَّمَۜ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰى
Kim Rabbine mücrim (suçlu-günahkar) olarak gelirse hiç şüphe yok onun için cehennem vardır. Onun içinde ne ölebilir, ne de dirilebilir.
74
وَمَنْ يَأْتِه۪ مُؤْمِناً قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمُ الدَّرَجَاتُ الْعُلٰىۙ
Kim de iman edip salih amellerde bulunmuş olarak O'na gelirse işte onlar için yüksek dereceler vardır.
75
جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُ۬ا مَنْ تَزَكّٰى۟
İçlerinde ebedi kalacakları altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri de (onlarındır). Bu arınmış olanların karşılığıdır.
76
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ي فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقاً فِي الْبَحْرِ يَبَساًۚ لَا تَخَافُ دَرَكاً وَلَا تَخْشٰى
Andolsun ki biz Musa'ya "Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç, (size) yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan" diye vahyetmiştik.
77
فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِه۪ فَغَشِيَهُمْ مِنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْۜ
Firavun da ordularıyla peşlerine düştü. Denizden onları kaplayıveren (öfkeli azab) kaplayıverdi.
78
وَاَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ وَمَا هَدٰى
Firavun kavmini saptırdı ve onları hidayete (doğruya) sevketmedi.
79
يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ قَدْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ عَدُوِّكُمْ وَوٰعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْاَيْمَنَ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰى
Ey İsrailoğulları. Sizi düşmanlarınızdan kurtardık, Tur'un sağ yanında sizinle vaidleştik (sözleştik) ve üzerinize kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.
80
كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا ف۪يهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَب۪يۚ وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَب۪ي فَقَدْ هَوٰى
Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yeyin, bu konuda taşkınlık yapmayın yoksa gazabım üzerinize iner. Ben'im gazabım kimin üzerine inerse, artık o mahvolmuştur.
81
وَاِنّ۪ي لَغَفَّارٌ لِمَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً ثُمَّ اهْتَدٰى
Şu da muhakkak ki Ben tevbe eden, inanan ve salih ameller de bulunan sonra da doğru yolda (sebatla) giden kimse için çok bağışlayıcıyım.
82
وَمَٓا اَعْجَلَكَ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسٰى
Seni kavminden 'çarçabuk ayrılmaya sevkeden' nedir ey Musa?
83
قَالَ هُمْ اُو۬لَٓاءِ عَلٰٓى اَثَر۪ي وَعَجِلْتُ اِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضٰى
Dedi ki "Onlar arkamda izim (yolum) üzerindedirler. Hoşnut kalman için Sana gelmekte acele ettim Rabbim."
84
قَالَ فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ
Dedi ki "Biz senden sonra kavmini deneyip-imtihan ettik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı."
85
فَرَجَعَ مُوسٰٓى اِلٰى قَوْمِه۪ غَضْبَانَ اَسِفاًۚ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْداً حَسَناًۜ اَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ اَمْ اَرَدْتُمْ اَنْ يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَخْلَفْتُمْ مَوْعِد۪ي
(Bunun üzerine) Musa kavmine oldukça kızgın ve üzgün olarak döndü. Dedi ki "Ey kavmim. Rabbiniz size güzel bir vaidde bulunmadı mı? Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi? Yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de, bana verdiğiniz sözden caydınız (döndünüz)?"
86
قَالُوا مَٓا اَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا وَلٰكِنَّا حُمِّلْـنَٓا اَوْزَاراً مِنْ ز۪ينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا فَكَذٰلِكَ اَلْقَى السَّامِرِيُّۙ
(Bir kısmı) dediler ki "Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik. Fakat o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (haramdan kurtulmak için ateşe) attık. Samiri de (elindekini) aynı şekilde attı."
87
فَاَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلاً جَسَداً لَهُ خُوَارٌ فَقَالُوا هٰذَٓا اِلٰهُكُمْ وَاِلٰهُ مُوسٰى فَنَسِيَۜ
Derken onlara (senden bile put isteyenlere) böğüren bir buzağı heykeli çıkardı ve (onlar da) İşte sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur fakat (Musa) unuttu" dediler."
88
اَفَلَا يَرَوْنَ اَلَّا يَرْجِعُ اِلَيْهِمْ قَوْلاًۙ وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً۟
Onlar onun (böğüren buzağının) kendilerine bir sözle cevap vermediğini (konuşup yol göstermediğini) ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mıydı?
89
وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هٰرُونُ مِنْ قَبْلُ يَا قَوْمِ اِنَّمَا فُتِنْتُمْ بِه۪ۚ وَاِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمٰنُ فَاتَّبِعُون۪ي وَاَط۪يعُٓوا اَمْر۪ي
Andolsun ki Harun daha önce onlara "Ey kavmim, siz bununla (böğüren buzağı ile) fitneye düşürüldünüz (denendiniz). Sizin (hak ve gerçek) Rabbiniz Rahman'dır. (Artık) bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.
90
قَالُوا لَنْ نَبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِف۪ينَ حَتّٰى يَرْجِعَ اِلَيْنَا مُوسٰى
(Fakat onlar) demişlerdi ki "Musa bize geri gelinceye kadar ona (buzağıya tapmaktan) önünde bel büküp-eğilmekten asla vazgeçmeyeceğiz."
91
قَالَ يَا هٰرُونُ مَا مَنَعَكَ اِذْ رَاَيْتَهُمْ ضَلُّواۙ
(Musa döndüğünde) dedi ki "Ey Harun. Onların saptıklarını gördüğün zaman seni (müdahale etmekten) alıkoyan neydi?"
92
اَلَّا تَتَّبِعَنِۜ اَفَعَصَيْتَ اَمْر۪ي
Niye bana uymadın, emrime baş mı kaldırdın?
93
قَالَ يَبْنَؤُ۬مَّ لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَت۪ي وَلَا بِرَأْس۪يۚ اِنّ۪ي خَش۪يتُ اَنْ تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْل۪ي
(Harun) dedi ki "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutup-çekme. Ben senin "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü önemsemedin" demenden korktum?"
94
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ
(Musa) dedi ki "Ya senin amacın nedir ey Samiri?"
95
قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِه۪ فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِنْ اَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا وَكَذٰلِكَ سَوَّلَتْ ل۪ي نَفْس۪ي
(Samiri) dedi ki "Ben onların görmediklerini gördüm, resulün izinden bir avuç (toprak) aldım. Sonra onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Nefsim böyle yapmayı bana hoş gösterdi."
96
قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ وَاِنَّ لَكَ مَوْعِداً لَنْ تُخْلَفَهُۚ وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفاًۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفاً
(Musa) dedi ki "Haydi (defol) git. Artık sen hayatın boyunca "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için kaçıp-kurtulamayacağın bir ceza günü var. Üstüne kapanıp tapındığın ilahına da bir bak. Biz onu yakacağız sonra parça parça ufalayıp denize savuracağız."
97
اِنَّـمَٓا اِلٰهُكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْماً
Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır.
98
كَذٰلِكَ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ مَا قَدْ سَبَقَۚ وَقَدْ اٰتَيْنَاكَ مِنْ لَدُنَّا ذِكْراًۚ
Sana geçmişlerin haberlerinden bir bölümünü böylece aktarıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir verdik.
99
مَنْ اَعْرَضَ عَنْهُ فَاِنَّهُ يَحْمِلُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وِزْراًۙ
Kim ondan yüz çevirirse hiç şüphesiz kıyamet günü ağır bir günah yükü yüklenecektir.
100
خَالِد۪ينَ ف۪يهِۜ وَسَٓاءَ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ حِمْلاًۙ
Onda (o günah yükünün altında) ebedi olarak kalıcıdırlar. Kıyamet günü onlar için ne kötü bir yüktür.
101
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ وَنَحْشُرُ الْمُجْرِم۪ينَ يَوْمَئِذٍ زُرْقاًۚ
Sur'a üflendiği gün Biz mücrimleri (suçlu-günahkarları) gözleri (dehşetten) göm gök bir halde mahşerde toplarız.
102
يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْراً
Aralarında gizli gizli konuşarak "Siz sadece on gün kaldınız" derler.
103
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ اِذْ يَقُولُ اَمْثَلُهُمْ طَر۪يقَةً اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا يَوْماً۟
Onların sözünü ettiklerini (nerede, ne kadar kaldıklarını) Biz daha iyi biliyoruz. Onların (aklı ve görüşüyle) önde geleni ise "Siz yalnızca bir gün kaldınız" der.
104
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبّ۪ي نَسْفاًۙ
Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki "Rabbim onları ufalayıp savuracak"
105
فَيَذَرُهَا قَاعاً صَفْصَفاًۙ
Yerlerini dümdüz-bomboş bırakacaktır.
106
لَا تَرٰى ف۪يهَا عِوَجاً وَلَٓا اَمْتاً
Orada ne bir çukur göreceksin, ne de bir tümsek.
107
يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُۚ وَخَشَعَتِ الْاَصْوَاتُ لِلرَّحْمٰنِ فَلَا تَسْمَعُ اِلَّا هَمْساً
O gün hiçbir tarafa sapmadan-sapamadan o davetçiye uyacaklar. Artık Rahman'a karşı (bütün) sesler kısılmıştır, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin.
108
يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلاً
O gün Rahman'ın (çok merhametli olan Allah'ın) kendisine izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati yarar sağlamaz.
109
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُح۪يطُونَ بِه۪ عِلْماً
O (onların) önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onların (diğer bütün yaratılmışların) ilmi ise asla O'nu kavrayıp-kuşatamaz.
110
وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِلْحَيِّ الْقَيُّومِۜ وَقَدْ خَابَ مَنْ حَمَلَ ظُلْماً
(O gün bütün) yüzler Hayy (daima diri) ve Kayyum (varlık ve düzenin kaim nedeni olan Allah) önünde eğilmiştir ve zulüm yüklenenler hüsrana (ebedi ziyana) uğramıştır.
111
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا يَخَافُ ظُلْماً وَلَا هَضْماً
Her kim de mü'min olarak salih amellerde bulunursa artık o ne zulümden, ne de hakkının eksiltilmesinden korkar.
112
وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَاهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ وَصَرَّفْنَا ف۪يهِ مِنَ الْوَع۪يدِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ اَوْ يُحْدِثُ لَهُمْ ذِكْراً
Biz onu böylece arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda (korkulacak) nice tehditleri türlü şekillerde açıkladık ki korkup-sakınırlar, ya da onlar için ibret (alacakları öğüt) olur.
113
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْماً
(Yegane) Hak Melik olan Allah yücedir. Sana O'nun vahyi inip-tamamlanmadan önce Kur'an'da (sana henüz vahyedileni dilinle tekrarlamada) acele etme ve "Rabbim, ilmimi artır" de.
114
وَلَقَدْ عَهِدْنَٓا اِلٰٓى اٰدَمَ مِنْ قَبْلُ فَنَسِيَ وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْماً۟
Andolsun ki Biz bundan önce Adem'e de (vahyedip) ahid vermiştik. Fakat o unuttu. Biz onda bir azim-kararlılık bulmadık.
115
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى
Hani meleklere "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. O ise (secde etmemekte) diretmişti.
116
فَقُلْنَا يَٓا اٰدَمُ اِنَّ هٰذَا عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقٰى
Biz de dedik ki "Ey Adem, bu (İblis) sana da, eşine de düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın sonra sıkıntı çeker-bedbaht olursun."
117
اِنَّ لَكَ اَلَّا تَجُوعَ ف۪يهَا وَلَا تَعْرٰىۙ
(Çünkü) senin acıkmaman ve çıplak kalmaman oradadır (cennettedir)."
118
وَاَنَّكَ لَا تَظْمَؤُ۬ا ف۪يهَا وَلَا تَضْحٰى
Sen burada susamayacaksın ve sıcak altında da kalmayacaksın.
119
فَوَسْوَسَ اِلَيْهِ الشَّيْطَانُ قَالَ يَٓا اٰدَمُ هَلْ اَدُلُّكَ عَلٰى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَا يَبْلٰى
Sonunda şeytan ona vesvese verdi ve "Ey Adem sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi?" dedi.
120
فَاَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِۘ وَعَصٰٓى اٰدَمُ رَبَّهُ فَغَوٰىۖ
Bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen ardından ayıp yerleri (fücurları) kendilerine açılıverdi. (Ayıp yerlerinin) üstlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Adem Rabbine karşı gelmiş ve (yolunu-ne yapacağını) şaşırmıştı.
121
ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى
Sonra Rabbi onu seçip tevbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.
122
قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
Dedi ki "Kiminiz kiminize düşman olarak hepiniz oradan inin. Size Ben'den bir yol gösterici geldiğinde kim Ben'im hidayetime uyarsa o şaşırıp-sapmaz ve bedbaht olmaz."
123
وَمَنْ اَعْرَضَ عَنْ ذِكْر۪ي فَاِنَّ لَهُ مَع۪يشَةً ضَنْكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَعْمٰى
Kim de Ben'im zikrimden yüz çevirirse artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
124
قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَـن۪ٓي اَعْمٰى وَقَدْ كُنْتُ بَص۪يراً
Der ki "Rabbım beni niçin kör olarak haşrettin? Halbuki ben gören biriydim."
125
قَالَ كَذٰلِكَ اَتَتْكَ اٰيَاتُنَا فَـنَس۪يتَهَاۚ وَكَذٰلِكَ الْيَوْمَ تُنْسٰى
(Allah da) "İşte böyledir. Sana ayetlerimiz gelmişti fakat sen onları unuttun, bugün de sen (aynı şekilde) böyle unutulmaktasın" buyurur.
126
وَكَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ اَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَشَدُّ وَاَبْقٰى
Biz (ölçüsüzce davranıp) haddi aşanları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı elbette daha şiddetli ve süreklidir.
127
اَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِاُو۬لِي النُّهٰى۟
Kendilerinden önce nice nesilleri helak etmiş olmamız onları uyarıp-doğruya yöneltmedi mi? (Oysa) onların yurtlarında gezip-dolaşmaktadırlar. Bunda (sağduyulu) akıl sahibleri için ayetler vardır.
128
وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَكَانَ لِزَاماً وَاَجَلٌ مُسَمًّىۜ
Eğer Rabbinden geçmiş (önceden verilmiş) bir söz ve tayin edilmiş bir süre (belirlenmiş bir ecel) olmasaydı (onlar üzerine de helak) kaçınılmaz olurdu.
129
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَاۚ وَمِنْ اٰنَٓائِ الَّيْلِ فَسَبِّـحْ وَاَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضٰى
Sen onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile (şükür dolu övgüyle) tesbih et. Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki (Allah'ı hoşnut ederek) hoşnut olabilesin.
130
وَلَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ زَهْرَةَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۜ وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَاَبْقٰى
Kendilerini denemek için onlardan bir kısmını yararlandırdığımız dünya hayatının zinetine (mal ve evlatlara hiç) gözünü dikme. Senin (üzerindeki) Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha süreklidir.
131
وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقاًۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰى
Ehline (ailene) namazı emret ve onda kararlı-sabırlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, seni Biz rızıklandırıyoruz. (Güzel) akibet takva iledir.
132
وَقَالُوا لَوْلَا يَأْت۪ينَا بِاٰيَةٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ اَوَلَمْ تَأْتِهِمْ بَيِّنَةُ مَا فِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰى
Dediler ki "Bize Rabbinden bir ayet (mucize) getirmeli değil miydi?" Onlara önceki sahifelerde bulunanların (indirdiğimiz ayetlerin) beyyinesi (açıklaması ve delilleri) gelmedi mi?
133
وَلَوْ اَنَّٓا اَهْلَكْنَاهُمْ بِعَذَابٍ مِنْ قَبْلِه۪ لَقَالُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَذِلَّ وَنَخْزٰى
Eğer Biz onları bundan (peygamber ve Kur'an'dan) önce bir azabla helak etseydik muhakkak ki "Ey Rabbimiz, bize bir resul gönderseydin de zelil ve rezil olmadan önce ayetlerine tabi olsaydık" diyeceklerdi.
134
قُلْ كُلٌّ مُتَرَبِّصٌ فَتَرَبَّصُواۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ اَصْحَابُ الصِّرَاطِ السَّوِيِّ وَمَنِ اهْتَدٰى
De ki "Herkes bekleyip-gözlemektedir, siz de bekleyip-gözleyin. Dümdüz (dosdoğru) yolun sahiblerinin kimler olduğunu ve kimlerin hidayete erdiğini (yakında) öğreneceksiniz."
135

Sureler

Mealler