Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hâ, Mîm.
2 Ayn, Sîn, Kâf.

Ey insan! Senin çok iyi bildiğin ve sürekli kullandığın basit harflerden oluşan, fakat hem lafzı ve hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver:
3 İşte sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah, senden öncekilere vahyettiği gibi sana da böyle vahyediyor.
4 O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Gerçek anlamda yücelik ve büyüklük, yalnızca O'na aittir.
5 O'nun kudret ve azametinden, neredeyse gökler yukarıdan aşağıya çatlayıp paramparça olacaklar! Öte yandan melekler, sürekli olarak Rab'lerinin şanını övgüyle yüceltmekte ve yeryüzündeki müminler için bağışlanma dilemekteler.

İyi bilin ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

 

MÜŞRİKLERE UYARI
6 Kendilerine Allah'tan başka hükmüne boyun eğilecek yardımcılar, kurtarıcılar ve dostlar edinen müşriklere gelince, Allah onları kollamaktadır. Sen tebliğ görevini yaptığın sürece, onların davranışlarından sorumlu değilsin.
7 Ey şanlı Elçi! Daha önceki Peygamberlere nasıl kendi halkının konuştuğu dilde kitap gönderdiysek, işte sana da Arapça okunan bir hitabeolan buKur'an'ı gönderdik ki, asıl adı Mekke olan ve dünya kentlerinin merkezi konumunda bulunan Anakent halkını ve aşama aşama çevresindeki diğer bütün şehirleri, toplumları, ülkeleri ve tüm dünyayı uyarasın. Ve böylece, gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan o Toplanma Günü'ne karşı onları ikaz etmiş olasın. Çünkü o gün gelip çatınca insanların bir kısmı cennete, bir kısmı da çılgın alevli ateşe girecektir.
8 Gerçi Allah dileseydi, onları dazorla imana getirir ve tüm insanlığıister istemez Allah'a kulluk eden tek tip bir toplum yapabilirdi. Fakat öyle yapmadı. Çünkü bu takdirde, insanın ahlâk ve erdemliliğinin hiçbir anlam ve değeri kalmazdı. Onun meleklerden ayrı olarak yaratılmasının hikmeti de olmazdı. Bunun için Allah insana özgür bir irade vermiş ve dilediği inanç ve hayat tarzını seçme konusunda onu serbest bırakmıştır. Böylece O, samimî bir kalple Kendisine yönelerek lütuf ve merhametine nail olmak isteyenleri sonsuz lütuf ve rahmetine kavuşturur. Bile bile kötülüğü tercih ederek zulüm ve haksızlık yapanlara gelince, onlar Hesap Gününde, kendilerini Allah'ın gazabından koruyabilecek ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı.
9 Demek onlar Allah'ın yanı sıra başka yardımcılar, kurtarıcılar ve dostlar ediniyorlar, öyle mi? Oysa asıl koruyucu ve gerçek dost yalnızca Allah'tır. Çünkü ancak O'dur, tüm canlılara hayat bahşeden. Ve sadece O'dur, her şeye kadir olan.

ALLAH'IN EGEMENLİĞİ
10 Üzerinde anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda nihaî hüküm verme yetkisi Allah'a aittir. Ey Peygamber! De ki: "İşte benim yegâne Efendim, Sahibim ve Rabb'im olan Allah budur. Ben yalnızca O'na güvenir ve tüm kalbimle O'na yönelirim."
11 O, gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendi cinsinizden eşler armağan eden ve birçok yönden yararlandığınız hayvanları çiftler hâlinde yaratıp istifadenize sunan, böylece sizi bu mükemmel sistem içinde üretip çoğaltan O'dur. İşte bu çokluk ve çift kutupluluk, yaratılmışların özelliğidir. Allah ise tektir, eşsiz ve benzersizdir. O sınırsız kudret, merhamet, adalet, ilim, azamet gibi vasıflarıyla öyle yücedir ki, insanoğlunun hayal edebileceği, zihninde canlandırabileceği hiçbir varlık, mevcut olan veya olabilecek hiçbir şey O'na benzemez. Yalnızca O'dur her şeyi işiten, her şeyi gören.
12 Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O'nun elindedir. Dilediğinin rızkını genişletir, dilediğinin rızkını kısar ve az, ölçülü verir. Hiç kuşkusuz O, her şeyi tam olarak bilendir.

HAK DİN EVRENSELDİR
13 Ey Muhammed! İşte o sonsuz ilim sahibi Allah, vaktiyle Nuh'a emrettiği inanç sistemini, sana gönderdiği bu Kur'an'daki inanç ilkeleriyle temel hayat prensiplerini ve İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya emrettiğimiz aynı inanç ilkelerini sizin bireysel ve toplumsal hayatınız için mutlaka uyulması gereken bir kanun yaptı. Ve elçileri aracılığıyla, tarih boyunca insanlığa şu çağrıda bulundu: "Ey inanan kullarım! Bu mükemmel inanç sistemini hayatın her alanına egemen kılın ve sakın batıl inançlara, ideolojilere sapıp da onda ayrılığa düşmeyin!

Fakat senin insanları davet ettiğin bu prensipler, Allah'tan başka otoritelerin hükmüne boyun eğen o müşriklere çok ağır gelecektir. Bu yüzden onlar, bu çağrıyı şiddetle reddedeceklerdir.Çünkü Allah, hakikat karşısında inatla direten zalimleri değil, hakikate ulaşmak isteyen temiz yürekli kimseleri seçip kendisine yakınlaştırır ve sadece doğruluğa, güzelliğe yönelen kimseleri kendisine varan yollara iletir.

Allah bütün Peygamberlere aynı inanç sistemini gönderdiği hâlde, o Peygamberlerin izinden gittiklerini öne süren Yahudiler ve Hristiyanlar son Elçiye iman etmiyor, ayrı birer din gibi birbirleriyle ve Müslümanlarla sürekli çekişip duruyorlar.

EVRENSEL MESAJI PARÇALAYANLAR
14 Çünkü onlar, kendilerine Allah katından ikna edici bilgi ve belgeler ulaşmasına rağmen, sırf aralarındaki ihtiras ve kıskançlık yüzünden Allah'ın ayetlerini tahrif ederek dinde ayrılığa düştüler. Eğer bu dünyanınimtihan yeri olduğuna, bu yüzden Allah tarafından belirlenmiş bir vakte kadar günahkârlara mühlet tanınacağına, asıl ceza ve mükâfatın ise ancak âhirette verileceğine dair Rabb'in tarafından ezelden belirlenmiş bir yasa olmasaydı, aralarında hüküm verilmiş ve çoktan işleri bitirilmiş olurdu. Önceki nesiller nasıl imandan yüz çevirdilerse, onlardan sonra kutsal Kitabı devralanlar da bugün onun gerçekten ilâhî kaynaklı olup olmadığı hakkında karmakarışık bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Kur'an'ı reddettikleri gibi, Tevrat ve İncil'e de gerçek anlamda iman etmezler. Bu yüzden hiçbir ahlâkî sınır tanımaz, her türlü zulüm ve haksızlığı kendilerine mubah görürler.
15 Ey Peygamber! İşte bunun içindir ki, sen onları, bütünPeygamberlerin ortak mesajı olanhak dine davet et ve bütün söz ve davranışlarında, sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Dikkat et, inkârcılar seni Kur'an'dan saptırmaya çalışacaklar. Sakın onların arzu ve heveslerine uyma. Onlara de ki: "Ben Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara —sonradan değiştirdiğiniz, tahrif ettiğiniz kısımları düzelterek, ilk gönderildiği hâliyle— iman ediyorum. Aranızda adaleti gerçekleştirmek ve insanlığı yeniden vahyin kaynağında buluşturarak yeryüzünde hakkı tesis etmekle emrolundum. Unutmayın ki, Allah hem bizim, hem de sizin Rabb'inizdir. Okulları arasından herhangi bir kavmi özel imtiyazlarla donatıp diğerlerini rahmetinin dışında tutmuş değildir. Aksine, ilâhî lütfa nail olmak isteyen ve bu yolda gereken çabayı harcayan her kuluna rahmet kapılarını sonuna kadar açmıştır. O hâlde kurtuluşa erecek olanlar, yalnızca O'nun buyruklarına itaat edenlerdir. Bununla birlikte, hak dini kabullenmeniz konusunda sizi zorlayacak değilim. Çünkü bizim davranışlarımızın sorumluluğu bize, sizinkiler de size aittir. Doğrusu hak ve hakikat o kadar açık, o kadar berraktır ki, aslında sizinle bizim aramızda tartışacak hiçbir şey yoktur. Çünkü bütün vahiylerin kaynağı birdir ve bütün Peygamberler hep aynı gerçeği tebliğ etmişlerdir. Eğer bu bütünlüğü bozar da Son Elçiyi inkâr edecek olursanız, şunu iyi bilin ki, Allah Hesap Gününde hepimizi huzurunda toplayacak ve inkârcıları cezalandıracaktır. Unutmayın, dönüşümüzdaima O'nadır. Eninde sonunda Allah'a dönecek ve huzurunda hesaba çekileceğiz.
16 Allah'ın daveti dürüst ve erdemli insanlar tarafından kabul gördükten ve iman nuru tertemiz gönüllere yerleştikten sonra, müminleri yeniden inkâra sürüklemek için O'nun dini hakkında yanıltıcı propagandalarla, asılsız iddialarla tartışmaya girişenlerin bütün itirazları ve ileri sürdükleri sözde delilleri Rabb'leri katında geçersizdir. Ve gerçekleri bilerek çarpıttıkları için, onlara Allah tarafından bir öfke, bir gazap ve şiddetli bir azap vardır.

İşte bu kısır tartışmalara son noktayı koymak ve yeryüzünde barış, esenlik ve adaleti sağlamak için:

AZABI İSTEYENLER
17 Allah, hakikati açıkça ortaya koyan bu Kitabı göndermiş ve bu sayede insana, doğruyu eğriden ayırt edebileceği en mükemmel Ölçüyü bahşetmiştir. Öyleyse ey insan, hemen şimdi, hiç vakit kaybetmeden hayatını bu ölçüye göre yeni baştan düzenle. Ne biliyorsun, belki de ecelin gelip kapıya dayanmıştır, ya da kâinatın eceli olan kıyamet iyice yaklaşmıştır.
18 Kıyametin gerçekleşeceğine inanmayanlar, Allah'a karşı küstahça meydan okuyarak onun çabucak gelmesini isterler. İman edenler ise, bunun kesin bir gerçek olduğunu bildiklerinden, onungelipçatmasından korkarlar. Doğrusu kıyametten şüphe duyanlar, kendilerini felâkete sürükleyecek büyük bir yanılgı içindedirler.
19 Oysa Allah, kullarına karşı son derce cömert ve lütufkârdır. Dilediğine dilediği ölçüde nimetler bahşeder. O sınırsız kudret ve izzet sahibidir.
20 Kim âhiret kazancını ister ve bu yolda gayret gösterirse, onun kazancını dünyada da âhirette de kat kat artırırız. Kim de âhireti bırakıp dünya kazancını isterse, ona belki ondan bir parça veririz. Fakat o, âhiretteki nimetlerden hiçbir pay alamayacaktır.

Hal böyleyken, bunlar ne cesaretle Allah'ın hükümlerine alternatif kanun ve kurallar koyabiliyorlar?
21 Yoksa onların inanç, ahlâk ve temel hukuk prensipleri, yani din konusunda Allah'ın izin vermediği kanunlar koyarak kendileri için bir inanç sistemi belirleyen ve sınırsız egemenliğinde O'na ortak olan sözde ilâhları mı var? Bu o kadar büyük bir suçtur ki, eğer bu dünyanınimtihan diyarı olduğuna, asıl ceza ve mükâfatın ancak âhirette verileceğine dairRabb'in tarafından ezelden verilmiş kesin karar olmasaydı, aralarında çoktan hüküm verilmiş ve işleri bitirilmiş olurdu. Şüphesiz o zalimlere, âhirette can yakıcı bir azap vardır.
22 O gün zalimlerin, o korkunç azapla yüz yüze geldikleri anda, geçmişte yaptıkları çirkin işlerden dolayı korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip güzel davranış gösterenler ise, yemyeşil cennet bahçelerinde huzur ve neşe içindedirler. Onlar için Rab'leri katında diledikleri her şey vardır. İşte insanoğlunun kazanabileceği en büyük lütuf, en büyük başarı budur.
23 İşte Allah'ın iman edip güzel davranışlar gösteren kullarına müjdelediği nimet budur. Ey Peygamber! İnkârcı halkına de ki: "Bakın, ben yaptığım bu tebliğ ve uyarılar karşılığında sizden herhangi bir dünyevi menfaat veya mükâfat talep etmiyorum. Tek isteğim, akraba ve yakınlara saygı ve sevgi gösterip insanlar arasında dostluk ve kardeşlik ilişkilerini gözetmenizdir. [110] Yani size yaptığım daveti kabul etmiyorsanız bile, hiç değilse aramızdaki akrabalık ve hemşerilik hukukuna riayet edip bana ve müminlere haksızlık yapmaktan vazgeçin."

Unutmayın ki, kim bir iyilik yaparsa, onun iyiliğini kat kat artırırız. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, her iyiliğin karşılığını verendir.

Bütün bu açıklamalardan sonra, Kur'an'a inanmamak için hâlâ kayda değer bir şüphe, bir itiraz öne sürülebilir mi?

TEMELSİZ BİR İDDİA
24 Ey Peygamber! Yoksa inkârcılar, "Muhammed Allah adına yalan uydurdu." mu diyorlar? Asla! Eğer sen bir yalancı olsaydın, bu seni tanıyan herkes tarafından kolayca anlaşılır ve iddiaların ciddiye bile alınmazdı. Nitekim ey Muhammed, Allah dileseydi senin kalbini mühürlerdi. Çünkü ilâhî yasalara göre, Allah adına yalan söyleyen bir insan çirkin ahlâkı, katı kalpliliği ve saçma iddialarıyla hemen kendini ele verir. Bencil, inatçı, kibirli ve yalancıdır. Bu özelliklerini ne kadar gizlemeye çalışsa da, kısa zamanda foyası meydana çıkar. Oysa Muhammed'i tanıyan herkes, onun ne büyük bir ahlâka sahip olduğunu, hayatı boyunca bir kez olsun yalan söylemeyen böyle dürüstlük timsali bir insanın Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceğini bilir. Zaten onun getirdiği mesajı inceleyenler, bu sözlerin doğrudan doğruya Allah'tan geldiğini açıkça görürler. Zaten Allah, ilâhî kaynağa dayanmayan, aksine yalan, kötülük, inkârcılık temelinde yükselen, hikmet ve adalet anlayışından yoksun her türlü batıl ideoloji ve inançları devirip yok eder ve gönderdiği apaçık delilleri ve buyruklarıyla, mutlak gerçeklik, doğruluk, güzellik demek olan hakkı ortaya koyar.

Hiç kuşkusuz Allah, kalplerde gizlenen her şeyi bilmektedir.
25 Kullarının tövbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen yalnızca O'dur.
26 Ayrıca, iman edip güzel işler yapanların dileklerini kabul eden ve lütfuyla onlara cennette hak ettiklerinden çok daha fazlasını bahşedecek olan da O'dur. Allah'ın ayetlerini inkâr edenlere gelince, onlar için cehennemde çetin bir azap vardır.

EVRENDEKİ MUCİZELER
27 Şayet Allah lütuf ve rahmet kapılarını sonuna kadar açarak kullarına bu dünyada sınırsız rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde iyice azgınlaşırlardı. Bunun için, nimetlerini size dilediği ölçüde ve yetecek miktarda gönderiyor. Hiç kuşkusuz O, kullarının her türlü ihtiyaçlarından haberdardır ve onları daima görmektedir.
28 Yağmura susamış gönüller tamamen ümitsizliğe düştükleri bir anda, gökten sağanak sağanak yağmur yağdıran ve böylece yemyeşil bitkilerle, çeşit çeşit, rengârenk meyvelerle rahmetini her yana yayan O'dur. Evet, her türlü teşekküre, övgüye lâyık olan gerçek koruyucu, gerçek dost O'dur.
29 O'nun sınırsız ilim, kudret ve rahmetinin işaret ve delillerinden biri de, gökleri ve yeri muazzam bir sistem hâlinde yaratması ve her ikisinde çeşit çeşit canlılar üretip yaymasıdır. Bütün bunları yoktan var eden Allah'ın,ölmüş bedenleri dilediği anda diriltmeye ve hepsini huzurunda toplamaya da elbette gücü yeter.
30 Ey zalimler! Başınıza gelen her felâket, kendi ellerinizle yaptığınız zulüm ve haksızlıklar yüzündendir. Bununla birlikte Allah,işlediğiniz günahların birçoğunu da affeder.
31 O hâlde, Allah'a yönelmekten başka bir kurtuluş çareniz yoktur. Çünkü siz bu evrende O'nun hükmünden kaçıp kurtulamazsınız ve Allah'tan başka kendinize ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı. Çevrenize ibret nazarıyla bir bakın ve Rabb'inizin muhteşem eserleri üzerinde düşünün:
32 Denizlerde süzülüp giden dağ gibi gemiler de O'nun sınırsız ilim, kudret ve rahmetinin delillerindendir.
33 Allah dilese rüzgârı durdurur ve yelkenli gemiler, içindeki yolcularla birlikte denizin ortasında öylece kalıverirlerdi. Yahut diğer motorlu taşıtları çalışmaz hâle getirirdi de, hayatınızı felce uğratabilirdi. Hiç kuşkusuz bunda, musibetler karşısında isyan etmeyip sabreden ve nimetler karşısında şımarmayıp şükreden kimseler için nice ibret dersleri vardır.

UYARI
34 Evet, Allah dileseydi, gemileri denizin ortasında hareketsiz bırakabilirdi. Yahut insanların işledikleri suçlar yüzünden o gemileri batırıp yok eder ve birçoğunu hemen oracıkta cezalandırır, birçoğunu da bağışlardı.
35 Ayetlerimize karşı mücadele bayrağı açanlar, hükmümüzden kaçıp kurtulamayacaklarını işte o zaman anlarlardı.
36 Ey insanlar! Size verilen her şey, dünya hayatının gelip geçici nimetleridir. Oysa iman eden ve Rab'lerine güvenen kimseler için, Allah katındaki sonsuz nimetler hem dünyadakilerden daha hayırlı, hem de süreklidir.

Peki, bu sonsuz nimetleri kazanacak olan müminlerin özellikleri nelerdir?

MÜMİNLER
37 Onlar, cinayet, hırsızlık, yalancı şahitlik, dolandırıcılık gibi büyük günahlardan ve özellikle de zina, fuhuş gibi yüz kızartıcı suç işlemekten kaçınan ve öfkeye kapıldıkları zaman, haklı bile olsalar affetmesini bilenlerdir.
38 Onlar, Rab'lerinin iman çağrısına kulak veren, namazı dosdoğru kılan, işlerini aralarında danışarak karara bağlayan ve kendilerine bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah içinyoksullara harcayanlardır.
39 Onlar, bir haksızlığa uğradıkları zaman, kendilerini kahramanca savunan vezalime karşı durarak daima mazlumun yanında yer alanlardır.
40 Çünkü kötülüğün karşılığı, ancak ona denk bir cezadır. Bununla birlikte, her kim hasmını cezalandırmaya gücü yettiği hâlde onu bağışlar ve böylece düşmanlıkları sona erdirip barışı sağlarsa, onun mükâfatını vermek bizzat Allah'a aittir.

Hiç kuşkusuz Allah, her ne sebeple olursa olsun, insanlara zulmedenleri sevmez.
41 Fakat zulme uğradıktan sonra kendilerini savunanlar, bundan dolayıhiçbir şekilde kınanamaz, suçlanamazlar.
42 Ceza ve kınamayı hak edenler, ancak insanlara zulmeden ve hak hukuk tanımayıp yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İşte onlar için, can yakıcı bir azap vardır.
43 Her kim cahillerin sataşmalarına karşı sabreder ve onları bağışlarsa, ona da ne mutlu! Çünkü bu, büyük bir azim ve kararlılıkla yapılmaya değer işlerdendir.

GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN GÜN
44 Allah kimi işlediği günahlardan dolayı saptırırsa, O'ndan başka hiç kimse onu sapkınlıktan kurtaramaz. Nitekim Hesap Günü azabı gördükleri vakit o zalimlerin, "Eyvah, tekrar dünyaya dönüş imkânı yok mu acaba?" diye feryat ettiklerini göreceksin.
45 Aşağılanmış bir hâlde başlarını öne eğerek ateşin karşısına çıkarıldıklarında, onların göz ucuyla etraflarına ürkek ürkek baktıklarını göreceksin. İşte o anda, iman edenler şöyle haykıracaklar: "En büyük felâkete uğrayanlar, Hesap Gününde hem kendilerini, hem de yandaşlarını felâkete sürükleyen zalimlerdir!"

İyi bilin ki, zalimler o gün sonsuz bir azaba mahkûm edilecekler.
46 Ve Allah'a karşı kendilerine yardım edebilecek hiçbir dostları, hiçbir kurtarıcıları da olmayacaktır. Öyle ya, işledikleri günahlardan dolayı Allah'ın saptırdığı kimselere hiçbir kurtuluş yolu yoktur.
47 Öyleyse, Allah tarafından gelen ve asla geri dönüşü olmayan o müthiş Gün gelip çatmadan önce, şimdiden Rabb'inizin çağrısına uyun. Çünkü o Gün ne sığınılacak bir yer bulabileceksiniz, ne de suçlarınızı inkâr edebileceksiniz.

DÂVETÇİNİN GÖREVİ
48 Ey Peygamber! Bütün bunlara rağmen, inkârcılar yine de ayetlerimizden yüz çevirecek olurlarsa, sen hiç üzülme. Onları imana getireceğim diye de kendini yiyip bitirme. Çünkü Biz seni onların başına bekçi olarak göndermedik. Dolayısıyla, sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca Kur'an mesajını onlara açık ve net olarak duyurmaktan ibarettir.

SAPMANIN PSİKOLOJİK TAHLİLİ

Eğer insanoğluna bir parçanimet ve rahmetimizi tattırsak, bunu kendi yetenek ve zekâsına bağlayarak onunla gurur duyar, şımarır. Bütün mutluluğun maddî servet ve rahatlıktan ibaret olduğunu zanneder ve kendisine bu nimetleri bahşeden Allah'ı unutur. Fakat kendi elleriyle yaptığı günahlar yüzünden başına bir kötülük gelse, hemen ümitsizliğe düşüp sızlanmaya başlar. Müthiş bir sarsıntı geçirerek yaşama ümidini tamamen kaybeder. Böylece, âhiret gerçeğini hesaba katmadan, Allah'ın adaletini sorgulamaya kalkışır. Çünkü insanoğlu, gerçekten çok nankördür.
49 Oysa göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca Allah'a aittir. Dolayısıyla, hiç kimsenin sahip olduğu mal mülk ve çoluk çocuk ile kibirlenmeye, başkalarına üstünlük taslamaya hakkı yoktur. Allah,belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda dilediğini dilediği şekilde yaratır. Örneğin dilediğine kız çocuğu, dilediğine de erkek çocuk verir.
50 Yahut dilediğine hem kız, hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır yapar. Ve bütün bunları, tam bir bilgi, hikmet ve kudret çerçevesinde yaratır. Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir.

VAHİY ÇEŞİTLERİ ve KUR'AN
51 Allah Peygamber olarak seçtiği bir insanla, ancak mesajını onun kalbine vahyederek yahut perde arkasından ona bizzat seslenerek konuşur. Ya da meleklerden bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini iletir. Şüphesiz O yücedir, sonsuz hikmet sahibidir.
52 Ey Muhammed! İşte sana da emrimizden bir ruh, yaniölü kalplere emrimizle hayat bahşeden bu Kur'an'ı vahyettik. Oysa bundan önce sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Kur'an'ı sana gönderdik ve onu, yürekleri aydınlatan bir ışık yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi karanlıklardan kurtarıp doğru yola ulaştıralım. Hiç kuşku yok ki, sen insanlığı dosdoğru bir yola çağırmaktasın.
53 Yani, göklerdeki ve yerdeki her şeyin yegâne sahibi olan Allah'ın yoluna.

O halde ey insanlar, bu çağrıya kulak verin. Unutmayın ki, her işin sonu Allah'a varacaktır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓ 1
عٓسٓقٓ۠ 2
كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 3
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ 4
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ 5
وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ 6
وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ 7
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَهُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ 8
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۚ فَاللّٰهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْـيِ الْمَوْتٰىۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟ 9
وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ 10
فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجاًۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ 11
لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 12
شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحاً وَالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ 13
وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ 14
فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ 15
وَالَّذ۪ينَ يُحَٓاجُّونَ فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُج۪يبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ 16
اَللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْم۪يزَانَۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَر۪يبٌ 17
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ 18
اَللّٰهُ لَط۪يفٌ بِعِبَادِه۪ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ۟ 19
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ 20
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 21
تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِـعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ 22
ذٰلِكَ الَّذ۪ي يُبَشِّرُ اللّٰهُ عِبَادَهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراً اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ ف۪يهَا حُسْناًۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ شَكُورٌ 23
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۚ فَاِنْ يَشَأِ اللّٰهُ يَخْتِمْ عَلٰى قَلْبِكَۜ وَيَمْحُ اللّٰهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ 24
وَهُوَ الَّذ۪ي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَعْفُوا عَنِ السَّيِّـَٔاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَۙ 25
وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ 26
وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ 27
وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ 28
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟ 29
وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ 30
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ 31
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ 32
اِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرّ۪يحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلٰى ظَهْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍۙ 33
اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ 34
وَيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ 35
فَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ 36
وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ 37
وَالَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۖ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْۖ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۚ 38
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَ 39
وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ 40
وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ 41
اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 42
وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ۟ 43
وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ وَلِيٍّ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَتَرَى الظَّالِم۪ينَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ اِلٰى مَرَدٍّ مِنْ سَب۪يلٍۚ 44
وَتَرٰيهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِع۪ينَ مِنَ الذُّلِّ يَنْظُرُونَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ الظَّالِم۪ينَ ف۪ي عَذَابٍ مُق۪يمٍ 45
وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ يَنْصُرُونَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ سَب۪يلٍۜ 46
اِسْتَج۪يبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِۜ مَا لَكُمْ مِنْ مَلْجَاٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَك۪يرٍ 47
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۜ اِنْ عَلَيْكَ اِلَّا الْبَلَاغُۜ وَاِنَّٓا اِذَٓا اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَاِنَّ الْاِنْسَانَ كَفُورٌ 48
لِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ يَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ اِنَاثاً وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ الذُّكُورَۙ 49
اَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَاناً وَاِنَاثاًۚ وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَٓاءُ عَق۪يماًۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ 50
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْياً اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولاً فَيُوحِيَ بِـاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ 51
وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحاً مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُوراً نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ 52
صِرَاطِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِلَى اللّٰهِ تَص۪يرُ الْاُمُورُ 53
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓ
Hâ, Mîm.
1
عٓسٓقٓ۠
Ayn, Sîn, Kâf.

Ey insan! Senin çok iyi bildiğin ve sürekli kullandığın basit harflerden oluşan, fakat hem lafzı ve hem de manasıyla eşsiz bir mucize olan bu mesaja kulak ver:
2
كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
İşte sonsuz kudret ve hikmet sahibi olan Allah, senden öncekilere vahyettiği gibi sana da böyle vahyediyor.
3
لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ
O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Gerçek anlamda yücelik ve büyüklük, yalnızca O'na aittir.
4
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
O'nun kudret ve azametinden, neredeyse gökler yukarıdan aşağıya çatlayıp paramparça olacaklar! Öte yandan melekler, sürekli olarak Rab'lerinin şanını övgüyle yüceltmekte ve yeryüzündeki müminler için bağışlanma dilemekteler.

İyi bilin ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

 

MÜŞRİKLERE UYARI
5
وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ
Kendilerine Allah'tan başka hükmüne boyun eğilecek yardımcılar, kurtarıcılar ve dostlar edinen müşriklere gelince, Allah onları kollamaktadır. Sen tebliğ görevini yaptığın sürece, onların davranışlarından sorumlu değilsin.
6
وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ
Ey şanlı Elçi! Daha önceki Peygamberlere nasıl kendi halkının konuştuğu dilde kitap gönderdiysek, işte sana da Arapça okunan bir hitabeolan buKur'an'ı gönderdik ki, asıl adı Mekke olan ve dünya kentlerinin merkezi konumunda bulunan Anakent halkını ve aşama aşama çevresindeki diğer bütün şehirleri, toplumları, ülkeleri ve tüm dünyayı uyarasın. Ve böylece, gerçekleşeceğinde asla şüphe olmayan o Toplanma Günü'ne karşı onları ikaz etmiş olasın. Çünkü o gün gelip çatınca insanların bir kısmı cennete, bir kısmı da çılgın alevli ateşe girecektir.
7
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَهُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
Gerçi Allah dileseydi, onları dazorla imana getirir ve tüm insanlığıister istemez Allah'a kulluk eden tek tip bir toplum yapabilirdi. Fakat öyle yapmadı. Çünkü bu takdirde, insanın ahlâk ve erdemliliğinin hiçbir anlam ve değeri kalmazdı. Onun meleklerden ayrı olarak yaratılmasının hikmeti de olmazdı. Bunun için Allah insana özgür bir irade vermiş ve dilediği inanç ve hayat tarzını seçme konusunda onu serbest bırakmıştır. Böylece O, samimî bir kalple Kendisine yönelerek lütuf ve merhametine nail olmak isteyenleri sonsuz lütuf ve rahmetine kavuşturur. Bile bile kötülüğü tercih ederek zulüm ve haksızlık yapanlara gelince, onlar Hesap Gününde, kendilerini Allah'ın gazabından koruyabilecek ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı.
8
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۚ فَاللّٰهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْـيِ الْمَوْتٰىۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟
Demek onlar Allah'ın yanı sıra başka yardımcılar, kurtarıcılar ve dostlar ediniyorlar, öyle mi? Oysa asıl koruyucu ve gerçek dost yalnızca Allah'tır. Çünkü ancak O'dur, tüm canlılara hayat bahşeden. Ve sadece O'dur, her şeye kadir olan.

ALLAH'IN EGEMENLİĞİ
9
وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ
Üzerinde anlaşmazlığa düştüğünüz her konuda nihaî hüküm verme yetkisi Allah'a aittir. Ey Peygamber! De ki: "İşte benim yegâne Efendim, Sahibim ve Rabb'im olan Allah budur. Ben yalnızca O'na güvenir ve tüm kalbimle O'na yönelirim."
10
فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجاًۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
O, gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendi cinsinizden eşler armağan eden ve birçok yönden yararlandığınız hayvanları çiftler hâlinde yaratıp istifadenize sunan, böylece sizi bu mükemmel sistem içinde üretip çoğaltan O'dur. İşte bu çokluk ve çift kutupluluk, yaratılmışların özelliğidir. Allah ise tektir, eşsiz ve benzersizdir. O sınırsız kudret, merhamet, adalet, ilim, azamet gibi vasıflarıyla öyle yücedir ki, insanoğlunun hayal edebileceği, zihninde canlandırabileceği hiçbir varlık, mevcut olan veya olabilecek hiçbir şey O'na benzemez. Yalnızca O'dur her şeyi işiten, her şeyi gören.
11
لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Göklerin ve yerin hazinelerinin anahtarları O'nun elindedir. Dilediğinin rızkını genişletir, dilediğinin rızkını kısar ve az, ölçülü verir. Hiç kuşkusuz O, her şeyi tam olarak bilendir.

HAK DİN EVRENSELDİR
12
شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحاً وَالَّـذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ
Ey Muhammed! İşte o sonsuz ilim sahibi Allah, vaktiyle Nuh'a emrettiği inanç sistemini, sana gönderdiği bu Kur'an'daki inanç ilkeleriyle temel hayat prensiplerini ve İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya emrettiğimiz aynı inanç ilkelerini sizin bireysel ve toplumsal hayatınız için mutlaka uyulması gereken bir kanun yaptı. Ve elçileri aracılığıyla, tarih boyunca insanlığa şu çağrıda bulundu: "Ey inanan kullarım! Bu mükemmel inanç sistemini hayatın her alanına egemen kılın ve sakın batıl inançlara, ideolojilere sapıp da onda ayrılığa düşmeyin!

Fakat senin insanları davet ettiğin bu prensipler, Allah'tan başka otoritelerin hükmüne boyun eğen o müşriklere çok ağır gelecektir. Bu yüzden onlar, bu çağrıyı şiddetle reddedeceklerdir.Çünkü Allah, hakikat karşısında inatla direten zalimleri değil, hakikate ulaşmak isteyen temiz yürekli kimseleri seçip kendisine yakınlaştırır ve sadece doğruluğa, güzelliğe yönelen kimseleri kendisine varan yollara iletir.

Allah bütün Peygamberlere aynı inanç sistemini gönderdiği hâlde, o Peygamberlerin izinden gittiklerini öne süren Yahudiler ve Hristiyanlar son Elçiye iman etmiyor, ayrı birer din gibi birbirleriyle ve Müslümanlarla sürekli çekişip duruyorlar.

EVRENSEL MESAJI PARÇALAYANLAR
13
وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْياً بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ
Çünkü onlar, kendilerine Allah katından ikna edici bilgi ve belgeler ulaşmasına rağmen, sırf aralarındaki ihtiras ve kıskançlık yüzünden Allah'ın ayetlerini tahrif ederek dinde ayrılığa düştüler. Eğer bu dünyanınimtihan yeri olduğuna, bu yüzden Allah tarafından belirlenmiş bir vakte kadar günahkârlara mühlet tanınacağına, asıl ceza ve mükâfatın ise ancak âhirette verileceğine dair Rabb'in tarafından ezelden belirlenmiş bir yasa olmasaydı, aralarında hüküm verilmiş ve çoktan işleri bitirilmiş olurdu. Önceki nesiller nasıl imandan yüz çevirdilerse, onlardan sonra kutsal Kitabı devralanlar da bugün onun gerçekten ilâhî kaynaklı olup olmadığı hakkında karmakarışık bir şüphe ve tereddüt içindedirler. Kur'an'ı reddettikleri gibi, Tevrat ve İncil'e de gerçek anlamda iman etmezler. Bu yüzden hiçbir ahlâkî sınır tanımaz, her türlü zulüm ve haksızlığı kendilerine mubah görürler.
14
فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ
Ey Peygamber! İşte bunun içindir ki, sen onları, bütünPeygamberlerin ortak mesajı olanhak dine davet et ve bütün söz ve davranışlarında, sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Dikkat et, inkârcılar seni Kur'an'dan saptırmaya çalışacaklar. Sakın onların arzu ve heveslerine uyma. Onlara de ki: "Ben Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara —sonradan değiştirdiğiniz, tahrif ettiğiniz kısımları düzelterek, ilk gönderildiği hâliyle— iman ediyorum. Aranızda adaleti gerçekleştirmek ve insanlığı yeniden vahyin kaynağında buluşturarak yeryüzünde hakkı tesis etmekle emrolundum. Unutmayın ki, Allah hem bizim, hem de sizin Rabb'inizdir. Okulları arasından herhangi bir kavmi özel imtiyazlarla donatıp diğerlerini rahmetinin dışında tutmuş değildir. Aksine, ilâhî lütfa nail olmak isteyen ve bu yolda gereken çabayı harcayan her kuluna rahmet kapılarını sonuna kadar açmıştır. O hâlde kurtuluşa erecek olanlar, yalnızca O'nun buyruklarına itaat edenlerdir. Bununla birlikte, hak dini kabullenmeniz konusunda sizi zorlayacak değilim. Çünkü bizim davranışlarımızın sorumluluğu bize, sizinkiler de size aittir. Doğrusu hak ve hakikat o kadar açık, o kadar berraktır ki, aslında sizinle bizim aramızda tartışacak hiçbir şey yoktur. Çünkü bütün vahiylerin kaynağı birdir ve bütün Peygamberler hep aynı gerçeği tebliğ etmişlerdir. Eğer bu bütünlüğü bozar da Son Elçiyi inkâr edecek olursanız, şunu iyi bilin ki, Allah Hesap Gününde hepimizi huzurunda toplayacak ve inkârcıları cezalandıracaktır. Unutmayın, dönüşümüzdaima O'nadır. Eninde sonunda Allah'a dönecek ve huzurunda hesaba çekileceğiz.
15
وَالَّذ۪ينَ يُحَٓاجُّونَ فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُج۪يبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
Allah'ın daveti dürüst ve erdemli insanlar tarafından kabul gördükten ve iman nuru tertemiz gönüllere yerleştikten sonra, müminleri yeniden inkâra sürüklemek için O'nun dini hakkında yanıltıcı propagandalarla, asılsız iddialarla tartışmaya girişenlerin bütün itirazları ve ileri sürdükleri sözde delilleri Rabb'leri katında geçersizdir. Ve gerçekleri bilerek çarpıttıkları için, onlara Allah tarafından bir öfke, bir gazap ve şiddetli bir azap vardır.

İşte bu kısır tartışmalara son noktayı koymak ve yeryüzünde barış, esenlik ve adaleti sağlamak için:

AZABI İSTEYENLER
16
اَللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْم۪يزَانَۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَر۪يبٌ
Allah, hakikati açıkça ortaya koyan bu Kitabı göndermiş ve bu sayede insana, doğruyu eğriden ayırt edebileceği en mükemmel Ölçüyü bahşetmiştir. Öyleyse ey insan, hemen şimdi, hiç vakit kaybetmeden hayatını bu ölçüye göre yeni baştan düzenle. Ne biliyorsun, belki de ecelin gelip kapıya dayanmıştır, ya da kâinatın eceli olan kıyamet iyice yaklaşmıştır.
17
يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
Kıyametin gerçekleşeceğine inanmayanlar, Allah'a karşı küstahça meydan okuyarak onun çabucak gelmesini isterler. İman edenler ise, bunun kesin bir gerçek olduğunu bildiklerinden, onungelipçatmasından korkarlar. Doğrusu kıyametten şüphe duyanlar, kendilerini felâkete sürükleyecek büyük bir yanılgı içindedirler.
18
اَللّٰهُ لَط۪يفٌ بِعِبَادِه۪ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ۟
Oysa Allah, kullarına karşı son derce cömert ve lütufkârdır. Dilediğine dilediği ölçüde nimetler bahşeder. O sınırsız kudret ve izzet sahibidir.
19
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ
Kim âhiret kazancını ister ve bu yolda gayret gösterirse, onun kazancını dünyada da âhirette de kat kat artırırız. Kim de âhireti bırakıp dünya kazancını isterse, ona belki ondan bir parça veririz. Fakat o, âhiretteki nimetlerden hiçbir pay alamayacaktır.

Hal böyleyken, bunlar ne cesaretle Allah'ın hükümlerine alternatif kanun ve kurallar koyabiliyorlar?
20
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Yoksa onların inanç, ahlâk ve temel hukuk prensipleri, yani din konusunda Allah'ın izin vermediği kanunlar koyarak kendileri için bir inanç sistemi belirleyen ve sınırsız egemenliğinde O'na ortak olan sözde ilâhları mı var? Bu o kadar büyük bir suçtur ki, eğer bu dünyanınimtihan diyarı olduğuna, asıl ceza ve mükâfatın ancak âhirette verileceğine dairRabb'in tarafından ezelden verilmiş kesin karar olmasaydı, aralarında çoktan hüküm verilmiş ve işleri bitirilmiş olurdu. Şüphesiz o zalimlere, âhirette can yakıcı bir azap vardır.
21
تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِـعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ
O gün zalimlerin, o korkunç azapla yüz yüze geldikleri anda, geçmişte yaptıkları çirkin işlerden dolayı korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip güzel davranış gösterenler ise, yemyeşil cennet bahçelerinde huzur ve neşe içindedirler. Onlar için Rab'leri katında diledikleri her şey vardır. İşte insanoğlunun kazanabileceği en büyük lütuf, en büyük başarı budur.
22
ذٰلِكَ الَّذ۪ي يُبَشِّرُ اللّٰهُ عِبَادَهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراً اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ ف۪يهَا حُسْناًۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ شَكُورٌ
İşte Allah'ın iman edip güzel davranışlar gösteren kullarına müjdelediği nimet budur. Ey Peygamber! İnkârcı halkına de ki: "Bakın, ben yaptığım bu tebliğ ve uyarılar karşılığında sizden herhangi bir dünyevi menfaat veya mükâfat talep etmiyorum. Tek isteğim, akraba ve yakınlara saygı ve sevgi gösterip insanlar arasında dostluk ve kardeşlik ilişkilerini gözetmenizdir. [110] Yani size yaptığım daveti kabul etmiyorsanız bile, hiç değilse aramızdaki akrabalık ve hemşerilik hukukuna riayet edip bana ve müminlere haksızlık yapmaktan vazgeçin."

Unutmayın ki, kim bir iyilik yaparsa, onun iyiliğini kat kat artırırız. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcıdır, her iyiliğin karşılığını verendir.

Bütün bu açıklamalardan sonra, Kur'an'a inanmamak için hâlâ kayda değer bir şüphe, bir itiraz öne sürülebilir mi?

TEMELSİZ BİR İDDİA
23
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۚ فَاِنْ يَشَأِ اللّٰهُ يَخْتِمْ عَلٰى قَلْبِكَۜ وَيَمْحُ اللّٰهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Ey Peygamber! Yoksa inkârcılar, "Muhammed Allah adına yalan uydurdu." mu diyorlar? Asla! Eğer sen bir yalancı olsaydın, bu seni tanıyan herkes tarafından kolayca anlaşılır ve iddiaların ciddiye bile alınmazdı. Nitekim ey Muhammed, Allah dileseydi senin kalbini mühürlerdi. Çünkü ilâhî yasalara göre, Allah adına yalan söyleyen bir insan çirkin ahlâkı, katı kalpliliği ve saçma iddialarıyla hemen kendini ele verir. Bencil, inatçı, kibirli ve yalancıdır. Bu özelliklerini ne kadar gizlemeye çalışsa da, kısa zamanda foyası meydana çıkar. Oysa Muhammed'i tanıyan herkes, onun ne büyük bir ahlâka sahip olduğunu, hayatı boyunca bir kez olsun yalan söylemeyen böyle dürüstlük timsali bir insanın Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceğini bilir. Zaten onun getirdiği mesajı inceleyenler, bu sözlerin doğrudan doğruya Allah'tan geldiğini açıkça görürler. Zaten Allah, ilâhî kaynağa dayanmayan, aksine yalan, kötülük, inkârcılık temelinde yükselen, hikmet ve adalet anlayışından yoksun her türlü batıl ideoloji ve inançları devirip yok eder ve gönderdiği apaçık delilleri ve buyruklarıyla, mutlak gerçeklik, doğruluk, güzellik demek olan hakkı ortaya koyar.

Hiç kuşkusuz Allah, kalplerde gizlenen her şeyi bilmektedir.
24
وَهُوَ الَّذ۪ي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَعْفُوا عَنِ السَّيِّـَٔاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَۙ
Kullarının tövbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptığınız her şeyi bilen yalnızca O'dur.
25
وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ
Ayrıca, iman edip güzel işler yapanların dileklerini kabul eden ve lütfuyla onlara cennette hak ettiklerinden çok daha fazlasını bahşedecek olan da O'dur. Allah'ın ayetlerini inkâr edenlere gelince, onlar için cehennemde çetin bir azap vardır.

EVRENDEKİ MUCİZELER
26
وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ
Şayet Allah lütuf ve rahmet kapılarını sonuna kadar açarak kullarına bu dünyada sınırsız rızık vermiş olsaydı, yeryüzünde iyice azgınlaşırlardı. Bunun için, nimetlerini size dilediği ölçüde ve yetecek miktarda gönderiyor. Hiç kuşkusuz O, kullarının her türlü ihtiyaçlarından haberdardır ve onları daima görmektedir.
27
وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ
Yağmura susamış gönüller tamamen ümitsizliğe düştükleri bir anda, gökten sağanak sağanak yağmur yağdıran ve böylece yemyeşil bitkilerle, çeşit çeşit, rengârenk meyvelerle rahmetini her yana yayan O'dur. Evet, her türlü teşekküre, övgüye lâyık olan gerçek koruyucu, gerçek dost O'dur.
28
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟
O'nun sınırsız ilim, kudret ve rahmetinin işaret ve delillerinden biri de, gökleri ve yeri muazzam bir sistem hâlinde yaratması ve her ikisinde çeşit çeşit canlılar üretip yaymasıdır. Bütün bunları yoktan var eden Allah'ın,ölmüş bedenleri dilediği anda diriltmeye ve hepsini huzurunda toplamaya da elbette gücü yeter.
29
وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ
Ey zalimler! Başınıza gelen her felâket, kendi ellerinizle yaptığınız zulüm ve haksızlıklar yüzündendir. Bununla birlikte Allah,işlediğiniz günahların birçoğunu da affeder.
30
وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ
O hâlde, Allah'a yönelmekten başka bir kurtuluş çareniz yoktur. Çünkü siz bu evrende O'nun hükmünden kaçıp kurtulamazsınız ve Allah'tan başka kendinize ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı. Çevrenize ibret nazarıyla bir bakın ve Rabb'inizin muhteşem eserleri üzerinde düşünün:
31
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ
Denizlerde süzülüp giden dağ gibi gemiler de O'nun sınırsız ilim, kudret ve rahmetinin delillerindendir.
32
اِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرّ۪يحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلٰى ظَهْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍۙ
Allah dilese rüzgârı durdurur ve yelkenli gemiler, içindeki yolcularla birlikte denizin ortasında öylece kalıverirlerdi. Yahut diğer motorlu taşıtları çalışmaz hâle getirirdi de, hayatınızı felce uğratabilirdi. Hiç kuşkusuz bunda, musibetler karşısında isyan etmeyip sabreden ve nimetler karşısında şımarmayıp şükreden kimseler için nice ibret dersleri vardır.

UYARI
33
اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ
Evet, Allah dileseydi, gemileri denizin ortasında hareketsiz bırakabilirdi. Yahut insanların işledikleri suçlar yüzünden o gemileri batırıp yok eder ve birçoğunu hemen oracıkta cezalandırır, birçoğunu da bağışlardı.
34
وَيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ
Ayetlerimize karşı mücadele bayrağı açanlar, hükmümüzden kaçıp kurtulamayacaklarını işte o zaman anlarlardı.
35
فَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Ey insanlar! Size verilen her şey, dünya hayatının gelip geçici nimetleridir. Oysa iman eden ve Rab'lerine güvenen kimseler için, Allah katındaki sonsuz nimetler hem dünyadakilerden daha hayırlı, hem de süreklidir.

Peki, bu sonsuz nimetleri kazanacak olan müminlerin özellikleri nelerdir?

MÜMİNLER
36
وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ
Onlar, cinayet, hırsızlık, yalancı şahitlik, dolandırıcılık gibi büyük günahlardan ve özellikle de zina, fuhuş gibi yüz kızartıcı suç işlemekten kaçınan ve öfkeye kapıldıkları zaman, haklı bile olsalar affetmesini bilenlerdir.
37
وَالَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۖ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْۖ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۚ
Onlar, Rab'lerinin iman çağrısına kulak veren, namazı dosdoğru kılan, işlerini aralarında danışarak karara bağlayan ve kendilerine bahşettiğimiz nimetlerden bir kısmını Allah içinyoksullara harcayanlardır.
38
وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَ
Onlar, bir haksızlığa uğradıkları zaman, kendilerini kahramanca savunan vezalime karşı durarak daima mazlumun yanında yer alanlardır.
39
وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ
Çünkü kötülüğün karşılığı, ancak ona denk bir cezadır. Bununla birlikte, her kim hasmını cezalandırmaya gücü yettiği hâlde onu bağışlar ve böylece düşmanlıkları sona erdirip barışı sağlarsa, onun mükâfatını vermek bizzat Allah'a aittir.

Hiç kuşkusuz Allah, her ne sebeple olursa olsun, insanlara zulmedenleri sevmez.
40
وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ
Fakat zulme uğradıktan sonra kendilerini savunanlar, bundan dolayıhiçbir şekilde kınanamaz, suçlanamazlar.
41
اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Ceza ve kınamayı hak edenler, ancak insanlara zulmeden ve hak hukuk tanımayıp yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerdir. İşte onlar için, can yakıcı bir azap vardır.
42
وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ۟
Her kim cahillerin sataşmalarına karşı sabreder ve onları bağışlarsa, ona da ne mutlu! Çünkü bu, büyük bir azim ve kararlılıkla yapılmaya değer işlerdendir.

GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN GÜN
43
وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ وَلِيٍّ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَتَرَى الظَّالِم۪ينَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ اِلٰى مَرَدٍّ مِنْ سَب۪يلٍۚ
Allah kimi işlediği günahlardan dolayı saptırırsa, O'ndan başka hiç kimse onu sapkınlıktan kurtaramaz. Nitekim Hesap Günü azabı gördükleri vakit o zalimlerin, "Eyvah, tekrar dünyaya dönüş imkânı yok mu acaba?" diye feryat ettiklerini göreceksin.
44
وَتَرٰيهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِع۪ينَ مِنَ الذُّلِّ يَنْظُرُونَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ الظَّالِم۪ينَ ف۪ي عَذَابٍ مُق۪يمٍ
Aşağılanmış bir hâlde başlarını öne eğerek ateşin karşısına çıkarıldıklarında, onların göz ucuyla etraflarına ürkek ürkek baktıklarını göreceksin. İşte o anda, iman edenler şöyle haykıracaklar: "En büyük felâkete uğrayanlar, Hesap Gününde hem kendilerini, hem de yandaşlarını felâkete sürükleyen zalimlerdir!"

İyi bilin ki, zalimler o gün sonsuz bir azaba mahkûm edilecekler.
45
وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ يَنْصُرُونَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ سَب۪يلٍۜ
Ve Allah'a karşı kendilerine yardım edebilecek hiçbir dostları, hiçbir kurtarıcıları da olmayacaktır. Öyle ya, işledikleri günahlardan dolayı Allah'ın saptırdığı kimselere hiçbir kurtuluş yolu yoktur.
46
اِسْتَج۪يبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِۜ مَا لَكُمْ مِنْ مَلْجَاٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَك۪يرٍ
Öyleyse, Allah tarafından gelen ve asla geri dönüşü olmayan o müthiş Gün gelip çatmadan önce, şimdiden Rabb'inizin çağrısına uyun. Çünkü o Gün ne sığınılacak bir yer bulabileceksiniz, ne de suçlarınızı inkâr edebileceksiniz.

DÂVETÇİNİN GÖREVİ
47
فَاِنْ اَعْرَضُوا فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۜ اِنْ عَلَيْكَ اِلَّا الْبَلَاغُۜ وَاِنَّٓا اِذَٓا اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَاِنَّ الْاِنْسَانَ كَفُورٌ
Ey Peygamber! Bütün bunlara rağmen, inkârcılar yine de ayetlerimizden yüz çevirecek olurlarsa, sen hiç üzülme. Onları imana getireceğim diye de kendini yiyip bitirme. Çünkü Biz seni onların başına bekçi olarak göndermedik. Dolayısıyla, sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin. Senin görevin, yalnızca Kur'an mesajını onlara açık ve net olarak duyurmaktan ibarettir.

SAPMANIN PSİKOLOJİK TAHLİLİ

Eğer insanoğluna bir parçanimet ve rahmetimizi tattırsak, bunu kendi yetenek ve zekâsına bağlayarak onunla gurur duyar, şımarır. Bütün mutluluğun maddî servet ve rahatlıktan ibaret olduğunu zanneder ve kendisine bu nimetleri bahşeden Allah'ı unutur. Fakat kendi elleriyle yaptığı günahlar yüzünden başına bir kötülük gelse, hemen ümitsizliğe düşüp sızlanmaya başlar. Müthiş bir sarsıntı geçirerek yaşama ümidini tamamen kaybeder. Böylece, âhiret gerçeğini hesaba katmadan, Allah'ın adaletini sorgulamaya kalkışır. Çünkü insanoğlu, gerçekten çok nankördür.
48
لِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ يَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ اِنَاثاً وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ الذُّكُورَۙ
Oysa göklerin ve yerin hükümranlığı yalnızca Allah'a aittir. Dolayısıyla, hiç kimsenin sahip olduğu mal mülk ve çoluk çocuk ile kibirlenmeye, başkalarına üstünlük taslamaya hakkı yoktur. Allah,belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda dilediğini dilediği şekilde yaratır. Örneğin dilediğine kız çocuğu, dilediğine de erkek çocuk verir.
49
اَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَاناً وَاِنَاثاًۚ وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَٓاءُ عَق۪يماًۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ
Yahut dilediğine hem kız, hem erkek çocuk verir. Dilediğini de kısır yapar. Ve bütün bunları, tam bir bilgi, hikmet ve kudret çerçevesinde yaratır. Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir.

VAHİY ÇEŞİTLERİ ve KUR'AN
50
وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْياً اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولاً فَيُوحِيَ بِـاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ
Allah Peygamber olarak seçtiği bir insanla, ancak mesajını onun kalbine vahyederek yahut perde arkasından ona bizzat seslenerek konuşur. Ya da meleklerden bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini iletir. Şüphesiz O yücedir, sonsuz hikmet sahibidir.
51
وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحاً مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُوراً نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ
Ey Muhammed! İşte sana da emrimizden bir ruh, yaniölü kalplere emrimizle hayat bahşeden bu Kur'an'ı vahyettik. Oysa bundan önce sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Kur'an'ı sana gönderdik ve onu, yürekleri aydınlatan bir ışık yaptık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi karanlıklardan kurtarıp doğru yola ulaştıralım. Hiç kuşku yok ki, sen insanlığı dosdoğru bir yola çağırmaktasın.
52
صِرَاطِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِلَى اللّٰهِ تَص۪يرُ الْاُمُورُ
Yani, göklerdeki ve yerdeki her şeyin yegâne sahibi olan Allah'ın yoluna.

O halde ey insanlar, bu çağrıya kulak verin. Unutmayın ki, her işin sonu Allah'a varacaktır.
53

Sureler

Mealler