Sureler
Mealler
Sonraki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ta, sin, Mim.
2 Bunlar, apaçık olan kitabın ayetleridir.
3 Onlar inanmıyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin.
4 Eğer dileseydik; üzerlerine gökyüzünden bir mucize indirirdik de, (mecburen/zorla) eğilerek ona boyunları bükülür kalırdı!
5 Rahmân’dan onlara yeni bir hatırlatma/öğüt/ayet gelince; ondan yüz çeviriyorlar.
6 Israrla yalanlıyorlar; yalanlıyor oldukları şeyin haberleri kendilerine, yakında gelecektir!
7 Yeryüzüne bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nicesini bitirmişiz.
8 Şüphesiz bunda bir ayet/öğüt/hatırlatma vardır. Ancak onların birçoğu mümin değildirler/inanmıyorlar!
9 Şüphesiz rabbin çok güçlü, çok merhametlidir.
10 Ve (hatirla); hani, Rabbin Musa’ya seslenmişti: “Zalimler topluluğuna git,
11 Firavun halkına! Hâlâ korunup sakınmıyorlar mı?”
12 “rabbim!” dedi; “Ben onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
13 Göğsüm daralıyor, dilim tam açılmıyor, Harun’a da elçilik görevi ver.
14 Benim üzerimde, onlara karşı işlediğim bir suç var; bundan dolayı beni öldürmelerinden endişe ediyorum.”
15 (Allah) buyurdu: “Hayır! İkiniz de ayetlerimizle gidin. Şüphesiz, Biz sizinle beraberiz, dinleyicileriz.
16 Firavun’a gidin, deyin ki: Gerçekten, biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
17 Israiloğulları’nı bizimle beraber gönder.”
18 Firavun dedi ki: “Biz seni, bir çocukken yanımızda büyütmedik mi? Ve ömründen nice yıllar içimizde kaldın.
19 Sonunda, yaptığın işi de yaptın. Nankörlerden birisin sen.”
20 (Musa) dedi ki: “O dediğini bilmeyerek/hataen/istemeden yapmıştım.
21 Sizden korkunca hemen aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana lütfetti, hükmetme gücü verdi ve beni elçilerden kıldı.
22 Başıma kaktığın iyilik bu mu? Oysa sen, İsrailoğulları’nı (esir alarak) köleleştirdin!”
23 Firavun dedi ki: “Âlemlerin Rabbi nedir?”
24 (Musa) dedi ki: “Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Eğer işin iç yüzünü düşünüp gerçeği anlayan kimseler iseniz!”
25 (Firavun) çevresindekilere dedi ki: “Duyuyor musunuz?”
26 (Musa) dedi ki: “Sizin ve önceki atalarınızın Rabbidir.”
27 (Firavun) dedi ki: “Size gönderilen elçiniz, şüphesiz bir mecnundur.”
28 (Musa) dedi ki: “Doğunun, batının ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Eğer aklediyor iseniz!”
29 (Firavun) dedi ki: “Şayet, benden başka bir ilâh/tanrı edinirsen, seni hapsedilenlerden yapacağım.”
30 (Musa) dedi ki: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?!”
31 (Firavun) dedi ki: “Eğer doğrulardan isen onu getir.”
32 O, asasını atıverdi, bir de baktılar ki; o, apaçık bir ejderha!
33 Elini çıkardı, bir de ne görsünler; o, bakanlar için bembeyaz bir şey!
34 Firavun çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: “Şüphesiz bu bilgin bir büyücüdür.
35 Büyüsüyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?”
36 Dediler ki: “Onu ve kardeşini beklet, kentlere toplayıcılar gönder.
37 Bilgin büyük büyücülerin tümünü sana getirsinler.”
38 Büyücüler belli bir günün vaktinde toplandı.
39 Halka da: “Sizler de toplanır mısınız?” denildi.
40 ”umulur ki büyücüler üstün gelir, böylece biz de onlara uyarız.”
41 Büyücüler geldiği zaman Firavun’a dediler ki: “Bize bir ücret var değil mi? Eğer galip gelen biz olursak”.
42 Firavun: “evet” dedi. “Üstelik siz, o zaman bana yakın kimselerden olacaksınız.”
43 Musa onlara dedi ki: “Atacağınız şeyleri atın!”
44 Attılar iplerini/fenni yapıtlarını ve aletlerini! Dediler ki: “Firavun’un gücüyle/adıyla/onur ve şerefine, kesinlikle biz galip geleceğiz.”
45 Sonra musa asasını attı; birden onların uydurduklarını yutmaya başladı.
46 Büyücüler secde edenler olarak (yere) kapandılar.
47 “âlemlerin rabbine inandık!” dediler.
48 “musa’nın ve Harun’un Rabbine.”
49 (Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Şüphesiz o size büyü öğreten liderinizdir. Yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Kesinlikle hepinizi asacağım.”
50 Dediler ki: “Zararı yok! Biz Rabbimize dönücüleriz!
51 Rabbimizin hatalarımızı bağışlamasını umarız; inananların ilki olduğumuz için!”
52 Ve derken, Musa’ya vahyettik: “Kullarımı geceleyin yürüt. Kuşkusuz siz takip edileceksiniz.”
53 Firavun kentlere toplayıcılar gönderdi:
54 “şüphesiz şunlar az bir topluluktur.
55 Şüphesiz onlar bize, kin ve öfke duymaktadırlar.
56 Biz ise varlıklı, dikkatli bir topluluğuz!”
57 Böylece onları çıkardık; bahçelerden, çeşmelerden,
58 Hazinelerden ve verimli yerden!
59 Işte böyle! Onlara İsrailoğulları’nı mirasçı kıldık.
60 (Firavun ve orduları) Güneş doğarken , onların ardına düştüler.
61 Iki topluluk birbirini görünce Musa’nın arkadaşları dedi ki: “Şüphesiz yakalandık!”
62 (Musa) “hayır hayır!” dedi. “Şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana bir çıkış yolu gösterecektir.”
63 Musa’ya: “asanla denize vur” diye vahyettik. (Deniz) hemen (ortadan ikiye) yarıldı; her bölüm kocaman bir dağ gibi oldu.
64 Ve diğerlerini de buraya yaklaştırdık.
65 Musa’yı ve beraberindeki kimselerin hepsini kurtardık.
66 Sonra diğerlerini boğduk.
67 Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ama onların birçoğu yine de inanmıyor.
68 Şüphesiz o Rabbin; üstün, merhametli olan o’dur.
69 Onlara ibrahim’in haberini de oku!
70 Hani babasına ve kavmine demişti: “Neye kulluk ediyorsunuz?”
71 Dediler ki: “Putlara tapıyoruz ve sürekli olarak onlara boyun büküp önlerinde eğileceğiz.”
72 (İbrahim) dedi ki: “Çağırdığınız zaman sizi işitiyorlar mı?
73 Size bir yarar ya da zarar veriyorlar mı?”
74 “hayır”, dediler. “Ama biz atalarımızı da böyle yaparken bulduk.”
75 (İbrahim) dedi ki: “Şimdi neye tapıyor olduğunuzu gördünüz mü?
76 Siz ve önceki atalarınız!
77 Ben bütün bunlara karşıyım! Yalnız âlemlerin Rabbi hariç/(O) benim dostumdur.
78 Beni o yarattı. Ve bana doğru yolu gösteren de o’dur.
79 Bana yediren ve içiren O’dur.
80 Hastalandığım zaman bana (sıkıntılarıma) O şifa verir.
81 Beni öldüren sonra diriltecek olan O’dur.
82 Hesap günü hatamı bağışlamasını umduğum da O’dur!”
83 “rabbim! bana yargı gücü (hüküm verme) yetkisi ver ve beni, iyi insanlar arasına kat.
84 Sonra gelecek(nesil)ler de beni doğrulukla, iyilikle ansın!
85 Beni bol nimetli cennetin mirasçılarından kıl.
86 Babamı bağışla! Gerçekten o sapıklardan oldu.
87 Diriltilecekleri gün beni rezil etme.
88 O gün mal ve oğullar fayda vermez.
89 Ancak, Allah’a temiz bir kalp ile gelenler başka!”
90 Cennet muttakilere yaklaştırılır.
91 Cehennem azgınlara apaçık gösterilir.
92 Ve onlara denilir: “Tapmış olduğunuz şeyler nerede?
93 O Allah’tan başka taptıklarınız? Size yardım ediyorlar mı? Veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?”
94 Oraya tepetaklak atılırlar. Onlar ve azgınlar...
95 Ve iblisin bütün askerleri/taraftarları da...
96 Orada birbirleriyle çekişerek derler ki:
97 “Allah’a yemin olsun biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.
98 Biz o zaman sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk!
99 Bizi suçlulardan başkası saptırmadı.
100 Artık bizim şefaatçilerimiz yoktur.
101 Sıcak, candan bir dostumuz da yoktur!
102 Şâyet bizim için bir imkân/dönüş daha olsa da, inananlardan olsak.”
103 Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ancak onların birçoğu inanmıyor.
104 Şüphesiz o Rabbin; üstün olandır, merhametlidir.
105 Nuh’un kavmi de elçileri yalanladı.
106 Hani kardeşleri Nuh onlara demişti ki: “Korunup sakınmaz mısınız?
107 Şüphesiz ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim!
108 Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin.
109 Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
110 Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin.”
111 Dediler ki: “Biz sana inanır mıyız? Adî, rezil kişiler sana tâbi olmuşken.”
112 (Nuh) dedi ki: “Onların yapıyor olduklarının iç yüzlerini bilemem.
113 Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer şuur ve anlayışınız varsa!
114 Ben inananları kovacak değilim!
115 Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
116 Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen taşlananlardan olacaksın.”
117 (Nuh): “rabbim!” dedi. “Kavmim beni yalanladı.
118 Onlarla benim aramı iyice aç! Beni ve inananlardan benimle beraber olan kimseleri kurtar.”
119 Onu ve onunla birlikte bulunan kimseleri kurtardık, yük dolu gemi içinde!
120 Sonra bunun ardından geride kalanları boğduk.
121 Şüphesiz bunda bir ayet/ibret vardır. Onların birçoğu yine de inanmıyorlar.
122 Şüphesiz o Rabbin; üstün olandır, merhamet edendir.
123 Âd kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.
124 Hani kardeşleri Hud onlara demişti: “Korunup sakınmaz mısınız?
125 Şüphesiz ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
126 Allah’tan sakının ve bana itaat edin!
127 Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
128 Her yol üzerine bir işâret yapıyorsunuz da boş şeylerle mi uğraşıyorsunuz?
129 Sürekli yaşayacakmışsınız gibi köşkler ediniyorsunuz!
130 Bir kavmi yakaladığınız zaman, zorbalar gibi yakalıyorsunuz.
131 Allah’tan sakının ve bana itaat edin.
132 Bildiğiniz şeyleri size bol bol verenden sakının!
133 Size davarlar, oğullar,
134 Bahçeler ve su kaynakları verdi!
135 Doğrusu ben, üzerinize gelecek olan büyük günün azabından korkuyorum.”
136 Dediler ki: “İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir!
137 Bu (tavrımız), öncekilerin huyu/ahlakı/geleneğidir ancak!
138 Biz azaba uğratılacaklardan değiliz!..”
139 Onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Şüphesiz bunda ibret vardır ama onların birçoğu inanmıyor.
140 Şüphesiz o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
141 Semud kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.
142 Hani kardeşleri Salih onlara demişti: “Allah’tan korkup sakınmaz mısınız?
143 Şüphesiz ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim!
144 Allah’tan korkun ve bana itaat edin!
145 Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine aittir.
146 Burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?
147 Bahçelerde, çeşmelerde,
148 Ekinler arasında ve yumuşak tomurcuklu hurmalıkların ortasında?
149 Ustalıkla dağlardan evler yontuyorsunuz.
150 Allah’tan sakının ve bana itaat edin!
151 Aşırı gidenlerin emrine uymayın;
152 Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ve düzeltmeye/iyileştirmeye çalışmazlar.”
153 Dediler ki: “Sen büyülenmiş kimselerdensin!
154 Sen de bizim gibi beşersin/insansın. Eğer doğrulardan isen bir mucize/bir ayet getir.”
155 (Salih) dedi ki: “İşte bu dişi bir deve! Onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.
156 Sakın ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
157 Onu kestiler sonra pişman oldular!
158 Derhal onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların birçoğu inanmıyor.
159 Şüphesiz o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
160 Lut kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.
161 Hani kardeşleri Lût onlara demişti: “Korkup sakınmaz mısınız?
162 Şüphesiz ki ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim!
163 Allah’tan sakının ve bana itaat edin!
164 Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
165 Koskoca âlemler içinde hemcinslerinize mi gidiyorsunuz?
166 Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz! Hayır siz haddi aşmış bir kavimsiniz.”
167 Dediler ki: “Ey Lût! Eğer (bu uyarılarından) vazgeçmezsen, mutlaka sürgün edilenlerden olacaksın!”
168 (Lût) dedi ki: “Ben sizin bu işinize kızanlardanım.”
169 ”rabbim! beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar.”
170 Onu ve ailesini (kendisine inananları) tamamen kurtardık.
171 Geride kalanlar içinde yaşlı bir kadın (olan Lut’un eşi) hariç!
172 Sonra diğerlerini yerle bir ettik,
173 Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötü oldu!
174 Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ancak onların birçoğu inanmıyor.
175 Gerçekten o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
176 Eyke halki da gönderilen elçileri yalanladılar.
177 Hani şuayb onlara demişti: “Korkup sakınmaz mısınız?
178 Şüphesiz ki ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.
179 Allah’tan korkun ve bana itaat edin!
180 Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
181 Ölçüyü tam yapın ve sakın eksiltenlerden olmayın.
182 Dosdoğru ölçü ile tartın!
183 Kimsenin hakkını yemeyin. Fesat (terör/çete) oluşturmayın!
184 Sizi ve evvelki nesilleri yaratandan sakının.”
185 Dediler ki: “Sen büyülenmişlerdensin!
186 Sen de bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Biz seni sadece yalancı kimselerden sanıyoruz.
187 Üzerimize gökyüzünden parçalar düşür! Eğer doğrulardan isen!"
188 (Şuayb) dedi ki: "Rabbim yaptığınız şeyleri daha iyi bilir."
189 Onu yalanladılar. Sonunda gölge gününün azabı onları yakaladı; gerçekten o büyük bir günün azabı idi!
190 Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ama onların birçoğu inanmıyor.
191 Gerçekten o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
192 Şüphesiz o (Kur’an), âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
193 Onu güvenilir ruh indirdi;
194 Senin kalbine ki, uyarıcılardan olman için!
195 Apaçık arapça (anladığınız) bir lisan ile.
196 Kuşkusuz o, öncekilerin kitaplarında da vardır.
197 Onlar için bir delil değil mi? İsrailoğulları’nın bilginlerinin onu (Kur’an’ı) bilmesi!
198 (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
199 O da Onlara Okusaydı, keza (inanmak istemeyenler) yine inanmazlardı.
200 Işte, suçluların kalpleri böyledir!
201 Acı azabı görmedikçe ona inanmıyorlar.
202 Azap onlara ansızın gelir de onlar farkında bile olmazlar!
203 Derler ki: “Acaba biz mühlet verilenlerden olur muyuz?”
204 Hâlâ bizim azabımızı acele mi istiyorlar?
205 Gördün değil mi? Onları Biz yıllarca yaşatsak da,
206 Sonra tehdit ediliyor oldukları şey kendilerine gelse,
207 Yine de nimetlerle yaşatılmaları onlara hiç fayda vermez!
208 Biz uyarıcıları olmayan hiçbir ülkeyi helâk etmedik!
209 O (kur’an) bir uyarı [cı] dır ve Biz zulmetmiş değiliz.
210 Onu (kur’an’ı) şeytanlar indirmedi.
211 Bu onların yapabilecekleri bir şey değildir, zaten güçleri de yetmez.
212 Çünkü onlar vahyedileni işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
213 Öyleyse sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma. Yoksa azap edilenlerden olursun.
214 Sen en yakınlarını uyar!
215 Inananlardan sana uyanlara kanadını ger.
216 Eğer sana karşı gelirlerse, de ki: “Gerçekten ben yaptıklarınızdan uzağım.”
217 Sen; üstün, merhametli olan(Allah)a dayanıp güven.
218 O (Allah) ki; seni (tek başına) uyanıp (ibadet/dua/düşünmek için) kalktığın zaman (da) görür.
219 Ve (namazda) secde edenler arasında iken de; eğilip kalktığında/doğrulduğunda (da) seni görür.
220 Şüphesiz o; işitendir, bilendir.
221 Şeytanlarin kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?
222 Onlar her günahkâr iftiracının üzerine inerler!
223 Onlar kulak kabartırlar. Oysa onların çoğu yalancıdır.
224 Şairlere gelince, onlara şaşkınlar/yolunu şaşırmış olanlar uyar.
225 Onları görmedin mi? Her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
226 Gerçekten onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.
227 Ancak iman edip faydalı bir işi en iyi şekilde yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve zulme uğradıklarında (birbirleriyle) yardımlaşarak, üstün gelmeye çalışanlar, böyle (yapmayacakları şeyleri söyleyenler gibi) değildir! Zulmeden kimseler yakında, nasıl bir inkilab/değişim ile devrileceklerini/değişeceklerini göreceklerdir!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ 3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ 4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ 5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ 7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ 10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ 11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ 12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ 13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ 14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ 15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ 18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ 20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ 25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ 27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ 28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ 29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ 30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ 32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟ 33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ 34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ 35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ 36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ 37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ 38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ 39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ 40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ 41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ 42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ 43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ 44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ 45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ 46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ 48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ 49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ 50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟ 51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ 52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ 53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ 54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ 55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ 56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ 60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ 61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ 63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ 64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ 65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ 66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ 69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ 70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ 71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ 72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ 73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ 74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ 76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ 77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ 78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ 79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ 80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ 81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ 83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ 84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ 85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ 87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ 88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ 89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ 90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ 91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ 93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ 94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ 95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ 96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ 97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ 99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ 100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ 101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ 109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ 110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ 111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ 112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ 113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ 115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ 116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ 117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ 119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ 120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ 128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ 129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ 130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ 132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ 133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ 135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ 136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ 137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ 138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ 141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ 146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ 148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ 149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ 151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ 152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ 153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ 155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ 157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ 165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ 166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ 167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ 168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ 169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ 171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ 172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ 173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ 176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ 181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ 182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ 183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ 184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ 185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ 186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ 187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ 193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ 194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ 195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ 196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ 198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ 199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ 200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ 201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ 203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ 205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ 206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ 207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ 208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ 210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ 211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ 212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ 213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ 214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ 216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ 217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ 218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ 219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ 221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ 223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ 224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ 225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ 226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ 227
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
Ta, sin, Mim.
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar, apaçık olan kitabın ayetleridir.
2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Onlar inanmıyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin.
3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Eğer dileseydik; üzerlerine gökyüzünden bir mucize indirirdik de, (mecburen/zorla) eğilerek ona boyunları bükülür kalırdı!
4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
Rahmân’dan onlara yeni bir hatırlatma/öğüt/ayet gelince; ondan yüz çeviriyorlar.
5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Israrla yalanlıyorlar; yalanlıyor oldukları şeyin haberleri kendilerine, yakında gelecektir!
6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
Yeryüzüne bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nicesini bitirmişiz.
7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ayet/öğüt/hatırlatma vardır. Ancak onların birçoğu mümin değildirler/inanmıyorlar!
8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz rabbin çok güçlü, çok merhametlidir.
9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
Ve (hatirla); hani, Rabbin Musa’ya seslenmişti: “Zalimler topluluğuna git,
10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
Firavun halkına! Hâlâ korunup sakınmıyorlar mı?”
11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
“rabbim!” dedi; “Ben onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
Göğsüm daralıyor, dilim tam açılmıyor, Harun’a da elçilik görevi ver.
13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
Benim üzerimde, onlara karşı işlediğim bir suç var; bundan dolayı beni öldürmelerinden endişe ediyorum.”
14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
(Allah) buyurdu: “Hayır! İkiniz de ayetlerimizle gidin. Şüphesiz, Biz sizinle beraberiz, dinleyicileriz.
15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Firavun’a gidin, deyin ki: Gerçekten, biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Israiloğulları’nı bizimle beraber gönder.”
17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
Firavun dedi ki: “Biz seni, bir çocukken yanımızda büyütmedik mi? Ve ömründen nice yıllar içimizde kaldın.
18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Sonunda, yaptığın işi de yaptın. Nankörlerden birisin sen.”
19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
(Musa) dedi ki: “O dediğini bilmeyerek/hataen/istemeden yapmıştım.
20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
Sizden korkunca hemen aranızdan kaçtım. Sonra, Rabbim bana lütfetti, hükmetme gücü verdi ve beni elçilerden kıldı.
21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Başıma kaktığın iyilik bu mu? Oysa sen, İsrailoğulları’nı (esir alarak) köleleştirdin!”
22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Firavun dedi ki: “Âlemlerin Rabbi nedir?”
23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
(Musa) dedi ki: “Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Eğer işin iç yüzünü düşünüp gerçeği anlayan kimseler iseniz!”
24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
(Firavun) çevresindekilere dedi ki: “Duyuyor musunuz?”
25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
(Musa) dedi ki: “Sizin ve önceki atalarınızın Rabbidir.”
26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
(Firavun) dedi ki: “Size gönderilen elçiniz, şüphesiz bir mecnundur.”
27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
(Musa) dedi ki: “Doğunun, batının ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Eğer aklediyor iseniz!”
28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ
(Firavun) dedi ki: “Şayet, benden başka bir ilâh/tanrı edinirsen, seni hapsedilenlerden yapacağım.”
29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ
(Musa) dedi ki: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?!”
30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
(Firavun) dedi ki: “Eğer doğrulardan isen onu getir.”
31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ
O, asasını atıverdi, bir de baktılar ki; o, apaçık bir ejderha!
32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟
Elini çıkardı, bir de ne görsünler; o, bakanlar için bembeyaz bir şey!
33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ
Firavun çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: “Şüphesiz bu bilgin bir büyücüdür.
34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Büyüsüyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne buyurursunuz?”
35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Dediler ki: “Onu ve kardeşini beklet, kentlere toplayıcılar gönder.
36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ
Bilgin büyük büyücülerin tümünü sana getirsinler.”
37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
Büyücüler belli bir günün vaktinde toplandı.
38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
Halka da: “Sizler de toplanır mısınız?” denildi.
39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ
”umulur ki büyücüler üstün gelir, böylece biz de onlara uyarız.”
40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ
Büyücüler geldiği zaman Firavun’a dediler ki: “Bize bir ücret var değil mi? Eğer galip gelen biz olursak”.
41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ
Firavun: “evet” dedi. “Üstelik siz, o zaman bana yakın kimselerden olacaksınız.”
42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Musa onlara dedi ki: “Atacağınız şeyleri atın!”
43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
Attılar iplerini/fenni yapıtlarını ve aletlerini! Dediler ki: “Firavun’un gücüyle/adıyla/onur ve şerefine, kesinlikle biz galip geleceğiz.”
44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
Sonra musa asasını attı; birden onların uydurduklarını yutmaya başladı.
45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ
Büyücüler secde edenler olarak (yere) kapandılar.
46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
“âlemlerin rabbine inandık!” dediler.
47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
“musa’nın ve Harun’un Rabbine.”
48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ
(Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Şüphesiz o size büyü öğreten liderinizdir. Yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Kesinlikle hepinizi asacağım.”
49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
Dediler ki: “Zararı yok! Biz Rabbimize dönücüleriz!
50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟
Rabbimizin hatalarımızı bağışlamasını umarız; inananların ilki olduğumuz için!”
51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
Ve derken, Musa’ya vahyettik: “Kullarımı geceleyin yürüt. Kuşkusuz siz takip edileceksiniz.”
52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
Firavun kentlere toplayıcılar gönderdi:
53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
“şüphesiz şunlar az bir topluluktur.
54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
Şüphesiz onlar bize, kin ve öfke duymaktadırlar.
55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
Biz ise varlıklı, dikkatli bir topluluğuz!”
56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Böylece onları çıkardık; bahçelerden, çeşmelerden,
57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
Hazinelerden ve verimli yerden!
58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
Işte böyle! Onlara İsrailoğulları’nı mirasçı kıldık.
59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
(Firavun ve orduları) Güneş doğarken , onların ardına düştüler.
60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
Iki topluluk birbirini görünce Musa’nın arkadaşları dedi ki: “Şüphesiz yakalandık!”
61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(Musa) “hayır hayır!” dedi. “Şüphesiz Rabbim benimle beraberdir; bana bir çıkış yolu gösterecektir.”
62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Musa’ya: “asanla denize vur” diye vahyettik. (Deniz) hemen (ortadan ikiye) yarıldı; her bölüm kocaman bir dağ gibi oldu.
63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ
Ve diğerlerini de buraya yaklaştırdık.
64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ
Musa’yı ve beraberindeki kimselerin hepsini kurtardık.
65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ
Sonra diğerlerini boğduk.
66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ama onların birçoğu yine de inanmıyor.
67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz o Rabbin; üstün, merhametli olan o’dur.
68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara ibrahim’in haberini de oku!
69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
Hani babasına ve kavmine demişti: “Neye kulluk ediyorsunuz?”
70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ
Dediler ki: “Putlara tapıyoruz ve sürekli olarak onlara boyun büküp önlerinde eğileceğiz.”
71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
(İbrahim) dedi ki: “Çağırdığınız zaman sizi işitiyorlar mı?
72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
Size bir yarar ya da zarar veriyorlar mı?”
73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
“hayır”, dediler. “Ama biz atalarımızı da böyle yaparken bulduk.”
74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
(İbrahim) dedi ki: “Şimdi neye tapıyor olduğunuzu gördünüz mü?
75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
Siz ve önceki atalarınız!
76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
Ben bütün bunlara karşıyım! Yalnız âlemlerin Rabbi hariç/(O) benim dostumdur.
77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
Beni o yarattı. Ve bana doğru yolu gösteren de o’dur.
78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
Bana yediren ve içiren O’dur.
79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
Hastalandığım zaman bana (sıkıntılarıma) O şifa verir.
80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
Beni öldüren sonra diriltecek olan O’dur.
81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
Hesap günü hatamı bağışlamasını umduğum da O’dur!”
82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
“rabbim! bana yargı gücü (hüküm verme) yetkisi ver ve beni, iyi insanlar arasına kat.
83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
Sonra gelecek(nesil)ler de beni doğrulukla, iyilikle ansın!
84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ
Beni bol nimetli cennetin mirasçılarından kıl.
85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Babamı bağışla! Gerçekten o sapıklardan oldu.
86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
Diriltilecekleri gün beni rezil etme.
87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
O gün mal ve oğullar fayda vermez.
88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
Ancak, Allah’a temiz bir kalp ile gelenler başka!”
89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
Cennet muttakilere yaklaştırılır.
90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ
Cehennem azgınlara apaçık gösterilir.
91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
Ve onlara denilir: “Tapmış olduğunuz şeyler nerede?
92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ
O Allah’tan başka taptıklarınız? Size yardım ediyorlar mı? Veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?”
93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
Oraya tepetaklak atılırlar. Onlar ve azgınlar...
94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ
Ve iblisin bütün askerleri/taraftarları da...
95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ
Orada birbirleriyle çekişerek derler ki:
96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ
“Allah’a yemin olsun biz apaçık bir sapıklık içinde imişiz.
97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Biz o zaman sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk!
98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
Bizi suçlulardan başkası saptırmadı.
99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ
Artık bizim şefaatçilerimiz yoktur.
100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ
Sıcak, candan bir dostumuz da yoktur!
101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Şâyet bizim için bir imkân/dönüş daha olsa da, inananlardan olsak.”
102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ancak onların birçoğu inanmıyor.
103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz o Rabbin; üstün olandır, merhametlidir.
104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Nuh’un kavmi de elçileri yalanladı.
105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Nuh onlara demişti ki: “Korunup sakınmaz mısınız?
106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Şüphesiz ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim!
107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin.
108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ
Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ
Öyleyse Allah’tan sakının ve bana itaat edin.”
110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ
Dediler ki: “Biz sana inanır mıyız? Adî, rezil kişiler sana tâbi olmuşken.”
111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
(Nuh) dedi ki: “Onların yapıyor olduklarının iç yüzlerini bilemem.
112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Eğer şuur ve anlayışınız varsa!
113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Ben inananları kovacak değilim!
114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen taşlananlardan olacaksın.”
116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
(Nuh): “rabbim!” dedi. “Kavmim beni yalanladı.
117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Onlarla benim aramı iyice aç! Beni ve inananlardan benimle beraber olan kimseleri kurtar.”
118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
Onu ve onunla birlikte bulunan kimseleri kurtardık, yük dolu gemi içinde!
119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
Sonra bunun ardından geride kalanları boğduk.
120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ayet/ibret vardır. Onların birçoğu yine de inanmıyorlar.
121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz o Rabbin; üstün olandır, merhamet edendir.
122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Âd kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.
123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Hud onlara demişti: “Korunup sakınmaz mısınız?
124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Şüphesiz ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Allah’tan sakının ve bana itaat edin!
126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Ben buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
Her yol üzerine bir işâret yapıyorsunuz da boş şeylerle mi uğraşıyorsunuz?
128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
Sürekli yaşayacakmışsınız gibi köşkler ediniyorsunuz!
129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
Bir kavmi yakaladığınız zaman, zorbalar gibi yakalıyorsunuz.
130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Allah’tan sakının ve bana itaat edin.
131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
Bildiğiniz şeyleri size bol bol verenden sakının!
132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
Size davarlar, oğullar,
133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
Bahçeler ve su kaynakları verdi!
134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
Doğrusu ben, üzerinize gelecek olan büyük günün azabından korkuyorum.”
135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
Dediler ki: “İster öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bizce birdir!
136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Bu (tavrımız), öncekilerin huyu/ahlakı/geleneğidir ancak!
137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ
Biz azaba uğratılacaklardan değiliz!..”
138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Şüphesiz bunda ibret vardır ama onların birçoğu inanmıyor.
139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Semud kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.
141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Salih onlara demişti: “Allah’tan korkup sakınmaz mısınız?
142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Şüphesiz ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim!
143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Allah’tan korkun ve bana itaat edin!
144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine aittir.
145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ
Burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?
146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Bahçelerde, çeşmelerde,
147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ
Ekinler arasında ve yumuşak tomurcuklu hurmalıkların ortasında?
148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ
Ustalıkla dağlardan evler yontuyorsunuz.
149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Allah’tan sakının ve bana itaat edin!
150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ
Aşırı gidenlerin emrine uymayın;
151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar ve düzeltmeye/iyileştirmeye çalışmazlar.”
152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ
Dediler ki: “Sen büyülenmiş kimselerdensin!
153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Sen de bizim gibi beşersin/insansın. Eğer doğrulardan isen bir mucize/bir ayet getir.”
154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
(Salih) dedi ki: “İşte bu dişi bir deve! Onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.
155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Sakın ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ
Onu kestiler sonra pişman oldular!
157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Derhal onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların birçoğu inanmıyor.
158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Lut kavmi de gönderilen elçileri yalanladı.
160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Lût onlara demişti: “Korkup sakınmaz mısınız?
161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Şüphesiz ki ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim!
162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Allah’tan sakının ve bana itaat edin!
163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ
Koskoca âlemler içinde hemcinslerinize mi gidiyorsunuz?
165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz! Hayır siz haddi aşmış bir kavimsiniz.”
166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ
Dediler ki: “Ey Lût! Eğer (bu uyarılarından) vazgeçmezsen, mutlaka sürgün edilenlerden olacaksın!”
167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ
(Lût) dedi ki: “Ben sizin bu işinize kızanlardanım.”
168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ
”rabbim! beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar.”
169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Onu ve ailesini (kendisine inananları) tamamen kurtardık.
170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ
Geride kalanlar içinde yaşlı bir kadın (olan Lut’un eşi) hariç!
171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ
Sonra diğerlerini yerle bir ettik,
172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ
Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötü oldu!
173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ancak onların birçoğu inanmıyor.
174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Gerçekten o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Eyke halki da gönderilen elçileri yalanladılar.
176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani şuayb onlara demişti: “Korkup sakınmaz mısınız?
177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Şüphesiz ki ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.
178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Allah’tan korkun ve bana itaat edin!
179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim âlemlerin Rabbine aittir.
180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ
Ölçüyü tam yapın ve sakın eksiltenlerden olmayın.
181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ
Dosdoğru ölçü ile tartın!
182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ
Kimsenin hakkını yemeyin. Fesat (terör/çete) oluşturmayın!
183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ
Sizi ve evvelki nesilleri yaratandan sakının.”
184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ
Dediler ki: “Sen büyülenmişlerdensin!
185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ
Sen de bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Biz seni sadece yalancı kimselerden sanıyoruz.
186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ
Üzerimize gökyüzünden parçalar düşür! Eğer doğrulardan isen!"
187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
(Şuayb) dedi ki: "Rabbim yaptığınız şeyleri daha iyi bilir."
188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Onu yalanladılar. Sonunda gölge gününün azabı onları yakaladı; gerçekten o büyük bir günün azabı idi!
189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Ama onların birçoğu inanmıyor.
190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Gerçekten o Rabbin; üstündür, merhametlidir.
191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Şüphesiz o (Kur’an), âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ
Onu güvenilir ruh indirdi;
193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ
Senin kalbine ki, uyarıcılardan olman için!
194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
Apaçık arapça (anladığınız) bir lisan ile.
195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ
Kuşkusuz o, öncekilerin kitaplarında da vardır.
196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Onlar için bir delil değil mi? İsrailoğulları’nın bilginlerinin onu (Kur’an’ı) bilmesi!
197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ
(198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ
O da Onlara Okusaydı, keza (inanmak istemeyenler) yine inanmazlardı.
199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ
Işte, suçluların kalpleri böyledir!
200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ
Acı azabı görmedikçe ona inanmıyorlar.
201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
Azap onlara ansızın gelir de onlar farkında bile olmazlar!
202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ
Derler ki: “Acaba biz mühlet verilenlerden olur muyuz?”
203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Hâlâ bizim azabımızı acele mi istiyorlar?
204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ
Gördün değil mi? Onları Biz yıllarca yaşatsak da,
205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
Sonra tehdit ediliyor oldukları şey kendilerine gelse,
206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ
Yine de nimetlerle yaşatılmaları onlara hiç fayda vermez!
207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ
Biz uyarıcıları olmayan hiçbir ülkeyi helâk etmedik!
208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
O (kur’an) bir uyarı [cı] dır ve Biz zulmetmiş değiliz.
209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ
Onu (kur’an’ı) şeytanlar indirmedi.
210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ
Bu onların yapabilecekleri bir şey değildir, zaten güçleri de yetmez.
211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ
Çünkü onlar vahyedileni işitmekten uzaklaştırılmışlardır.
212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ
Öyleyse sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma. Yoksa azap edilenlerden olursun.
213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
Sen en yakınlarını uyar!
214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Inananlardan sana uyanlara kanadını ger.
215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
Eğer sana karşı gelirlerse, de ki: “Gerçekten ben yaptıklarınızdan uzağım.”
216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
Sen; üstün, merhametli olan(Allah)a dayanıp güven.
217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
O (Allah) ki; seni (tek başına) uyanıp (ibadet/dua/düşünmek için) kalktığın zaman (da) görür.
218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ
Ve (namazda) secde edenler arasında iken de; eğilip kalktığında/doğrulduğunda (da) seni görür.
219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Şüphesiz o; işitendir, bilendir.
220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ
Şeytanlarin kimin üzerine indiğini size haber vereyim mi?
221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Onlar her günahkâr iftiracının üzerine inerler!
222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ
Onlar kulak kabartırlar. Oysa onların çoğu yalancıdır.
223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ
Şairlere gelince, onlara şaşkınlar/yolunu şaşırmış olanlar uyar.
224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Onları görmedin mi? Her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
Gerçekten onlar yapmayacakları şeyleri söylerler.
226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
Ancak iman edip faydalı bir işi en iyi şekilde yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve zulme uğradıklarında (birbirleriyle) yardımlaşarak, üstün gelmeye çalışanlar, böyle (yapmayacakları şeyleri söyleyenler gibi) değildir! Zulmeden kimseler yakında, nasıl bir inkilab/değişim ile devrileceklerini/değişeceklerini göreceklerdir!
227

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Sonraki