Sureler
Mealler
Sonraki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ta-Sin-Mim!
2 Bunlar Kitab'ın açık ve açıklayıcı olan ayetleridir.
3 Mü'min olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.
4 Eğer dileseydik onlara semadan öyle bir belge indirirdik ki, onun karşısında (mecburen) boyun büker, baş eğerlerdi.
5 Ama onlara Rahman'ın katından yeni bir hatırlatıcı mesaj gelse, kesinlikle ondan yüz çevirirler.
6 Kaldı ki, işte onlar (bunu) da yalanladılar. Buna rağmen, alay edip durdukları haberler yine de karşılarına çıkarılacaktır.
7 Peki, şimdi onlar yeryüzüne bakıp da orada her çiftin iyi ve yararlı olanını bitirdiğimizi hiç mi görmezler?
8 Elbet bunda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır:
9 ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
10 Hani bir zamanlar Rabbin Musa'ya şöyle nida etmişti: "Şu zalimler güruhuna git;
11 Firavun'un kavmine!.. (Ve sor onlara): Hala Bana karşı sorumlu davranmayacaklar mı?"
12 (Musa): "Rabbim!" dedi, "Onların beni yalanlamasından endişe ediyorum!
13 Bundan dolayı göğsüm daralacak, dilim dolaşacaktır: işte bu yüzden Harun'a (da) elçilik ver!
14 Üstelik ortada onların lehine benim aleyhime olan bir suçlama da var; bundan dolayı onların beni öldürmelerinden çekiniyorum.
15 (Allah) buyurdu ki: "Asla (öyle olmayacak). Siz ikiniz ayetlerimizle gidiniz! Elbet Biz, sizinle birlikte (olup bitenlerin) takipçisiyiz.
16 Haydi artık, siz ikiniz Firavun'a gidiniz ve deyiniz ki: "Biz alemlerin Rabbinin mesajını taşıyoruz:
17 İsrailoğullarını bırak, bizimle gelsinler!"
18 (Firavun) dedi ki: "Seni daha çocukken aramıza alıp yerleştirmedik mi? Ve ömrünün uzun yıllarını aramızda geçirmedin mi?
19 Ama en sonunda sen yine yapacağını yaptın ve nankörlerden biri olup çıktın!"
20 "Evet o işi ben yaptım" dedi, "çünkü o sırada kendimi kaybetmiştim;
21 ardından da, sizden korktuğum için yanınızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana doğru düşünme yeteneği bahşetti ve beni elçiler arasına kattı.
22 Ve şu başıma kaktığın iyilik, İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucuydu, (öyle değil mi)?"
23 Firavun: "Alemlerin Rabbi de neyin nesiymiş?" dedi.
24 (Musa): "Eğer gerçeğe boyun eğeceksen, (bil ki) O göklerin, yerin ve bunlar arasındaki her şeyin Rabbidir!"
25 (Firavun) çevresindekilere yönelerek "Ne diyor, duydunuz mu?" dedi.
26 (Musa) dedi ki: "O sizin de, sizin önden giden atalarınızın da Rabbidir"
27 (Firavun) dedi ki: "Size gönderil(diğini iddia ed)en elçiniz gerçekten de delinin tekiymiş."
28 (Musa) dedi ki: "Eğer kafanızı çalıştırırsanız anlayabilirsiniz ki O, doğunun, batının ve bu ikisi arasında kalan her varlığın Rabbidir!"
29 (Firavun) dedi ki: "Eğer sen benden başka bir ilahta ısrar edersen, seni kesinlikle mahpuslar arasına katarım!"
30 (Musa) dedi ki: "Sana, (hakikati) bütün açıklığıyla ortaya koyan bir şeyle gelmiş olsam da mı?"
31 (Firavun) dedi ki: "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi o zaman çıkar ortaya onu!"
32 Bunun üzerine asasını bıraktı; fakat o da ne, bu besbelli ki kocaman bir yılan!
33 Ve elini çıkardı, fakat o da ne, bu bakanların (gözünü kamaştıran) bir beyazlık!
34 (Firavun) etrafındaki gözde danışmanlara "Anlaşıldı" dedi, "bunun hayli bilgili bir büyücü olduğu kesin.
35 Büyüsüyle sizi kendi ülkenizden çıkarıp atmak istiyor; şu halde sizler ne önerirsiniz?"
36 (Danışmanlar) dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy; bir yandan da bütün kentlere (büyücü) toplamaları için haber sal;
37 ne kadar büyücü-bilgin varsa, hepsini toplayıp sana getirsinler!"
38 Derken büyücüler belirli bir günde, tesbit edilen toplanma yer ve zamanında bir araya geldiler.
39 Ve halka şöyle denildi: "Siz de toplanacaksınız değil mi?
40 Beklentimiz gerçekleşsin diye bizler herhalde sihirbazlardan yana olacağız; yeter ki galip gelen onlar olsunlar!"
41 Ve nihayet büyücüler gelerek Firavun'a dediler ki: "Şayet biz galip gelecek olursak, bunun bize kazandıracağı büyük bir ödül olmalı, değil mi ama?"
42 (Firavun) "Kesinlikle" dedi, "üstelik siz (protokolde) maiyyetimiz arasındaki yerinizi de alacaksınız!"
43 Musa onlara dedi ki: "Elinizden gelen ne varsa onu ortaya koyun!"
44 Ve onlar da halatlarını, sopalarını (platforma) bıraktılar ve dediler ki: "Firavun'un gücü sayesinde galip gelecek olan elbette biziz, biz!.."
45 Derken, Musa asasını bıraktı. Fakat o da ne! O onların gözbağcılıklarını bir bir silip süpürmesin mi!
46 Sonunda büyücüler hep birden yere kapanarak
47 şöyle dediler: "İman ettik alemlerin Rabbine!
48 Rabbine Musa ve Harun'un!"
49 (Firavun) dedi ki: "Demek siz ben izin vermeden ona inandınız, öyle mi? Anlaşıldı ki o size büyüyü öğreten üstadınızdır; fakat pek yakında gününüzü göreceksiniz: dönekliğinizden dolayı ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka keseceğim ve topunuzu asacağım!"
50 (İman eden sihirbazlar) "Ziyanı yok" dediler, "Nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.
51 Şu kesin ki biz mü'minlerin öncülerindeniz, bundan dolayı Rabbimizin bizi bağışlamasını umarız."
52 Sonunda Musa'ya "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şunu da iyi bilin ki siz mutlaka takip edileceksiniz" diye vahyettik.
53 Derken, Firavun bütün kentlere (asker) toplayıcı görevliler yolladı.
54 (ve şöyle dedi): "Şu kesin ki onlar (donanımsız) başıbozuk bir azınlık.
55 Buna rağmen onlar bize karşı hınçla dolular.
56 Biz ise gerçekten iyi donanımlı, örgütlü bir toplumuz."
57 İşte bu tür bir (gurura kapıldıkları) için onları has bahçelerinden ve pınar başlarından çekip çıkardık;
58 servetlerinden, eyvan ve çardaklarından...
59 Her şey işte böyle olup bitti. Sonuçta Biz İsrailoğullarını, onlardan geriye kalanlara mirasçı kıldık.
60 Derken gündoğumunda onların ardına düştüler.
61 İki topluluk birbirlerinin görüş alanına girince, Musa'nın ashabı dedi ki: "Tamam, işte enselendik!"
62 (Musa) "Hayır, asla!" dedi, "çünkü Rabbim benimledir, elbet bir çıkış yolu gösterecektir!"
63 Bunun üzerine Musa'ya "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Ardından deniz infilak edip ikiye ayrıldı; öyle ki, yolun her (iki) yanından sular ulu dağlar gibi yükselmişti.
64 Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
65 Nihayet Musa ve beraberindekilerin tümünü kurtardık
66 ve ötekileri suya gark ettik.
67 Elbet bu (Musa kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
68 Ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir!
69 Onlara İbrahim'in haberini de aktar.
70 Hani bir zamanlar o, babasını ve kavmini "Neye kulluk ediyorsunuz? Diye sor(gula)dı.
71 Onlar da "Putlara kulluk ediyoruz; dahası, onlara adanmış kimseler olarak kalacağız!" dediler.
72 (İbrahim) "Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı bari?" dedi;
73 "ya da, size bir yararları veya zararları dokunuyor (mu)?"
74 "Hayır ama..." dediler, "Biz, atalarımızı da böyle yapıyor bulduk!"
75 (İbrahim) "Ne yani" dedi, "taptığınız şeylerin ne olduğuna (bir kez olsun) dönüp bakmadınız mı;
76 (yani) hem siz, hem de önden giden atalarınız?"
77 İşte artık (ilan ediyorum) ki, benim için onlar birer düşmandır. Başka değil, sadece alemlerin Rabbi vardır.
78 Ki O'dur beni yaratan, bana doğru yolu gösterecek olan da O'dur.
79 Ki O benim açlık ve susuzluğumu giderendir;
80 ve hasta düştüğümde şifa veren de yine O'dur.
81 Beni öldürecek, sonra tekrar diriltecek olan da O'dur.
82 Hesap Günü'nde beni, hatalarımı bağışlayacağını umduğum (tek) zat da O'dur."
83 "Rabbim! Bana doğru bir muhakeme yeteneği bahşet ve beni iyilerin arasına kat!
84 Ve beni dillerde doğruluk timsali olarak anılan biri yap
85 Ve beni ölümsüz nimetlerle dolu cennetin varislerinden kıl!
86 Babamı da bağışla! Çünkü o oldum olası yolunu şaşıranlardan biri olmuştur.
87 Ve beni herkesin diriltilip kaldırılacağı o gün mahcup eyleme!"
88 O gün ne malın mülkün bir yararı olur ne de evladın;
89 ancak selim bir kalple Allah'ın huzuruna çıkanlar müstesna.
90 Zira (o gün), cennet sorumlu ve bilinçli davrananlara yaklaştırılacaktır.
91 Cehennemse sorumsuz ve bilinçsizce davrananlar için kışkırtılacaktır.
92 Ve onlara sorulacaktır: "Nereye kayboldular tapınıp durduğunuz
93 o Allah'tan gayrı (varlıklar)? Size, hadi onu da geçtik, kendilerine olsun bir yardımları dokunacak mı bari?
94 Neticede hem onlar, hem de sorumsuz ve bilinçsizce onlara (umut bağlayanlar) cehennemde üst üste istif edilecekler;
95 İblis'in bütün askerleri de...
96 Onlar orada birbirleriyle atışırken şöyle derler:
97 "Hayret vallahi! Her ne kadar, apaçık bir sapıklığın ortasına düşen biz isek de,
98 o zaman sizi alemlerin Rabbiyle bir tutuyorduk;
99 ne ki bizi saptıran, yalnızca günahı hayat tarzı haline getiren şu kimselerdi;
100 gel gör ki, şimdi bize arka çıkan ne bir kimse var
101 ne de yürekten bir dost.
102 Keşke bizim için bir kez daha dönüş olsaydı da, biz de inananlardan biri olsaydık."
103 Elbet bu (kıssada) da alınacak bir ders mutlaka vardır, fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
104 Ne ki senin rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
105 Nuh kavmi (de) peygamberlerini yalanladı.
106 Hani bir zamanlar soydaşları Nuh onlara şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?
107 Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim;
108 şu halde, Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
109 Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum. Benim ecrimi takdir etmek, sadece alemlerin Rabbine düşer.
110 Haydi artık Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!"
111 Dediler ki: "Ne yani, toplumun en düşüklerinin sana tabi olduğunu bile bile sana inanalım mı?"
112 (Nuh): "Onların öteden beri ne yapıp ettiklerine dair benim bir bilgim yok;
113 Onlar hakkında yargıda bulunmak bana değil, sadece Rabbime düşer: keşke bu kadarını olsun fark etseydiniz!
114 Üstelik ben inananları yanımda kovacak değilim.
115 Çünkü ben, (hakkı) tüm açıklığıyla (ortaya koyan) bir uyarıcıdan başkası değilim."
116 "Ey Nuh!" dediler, "Eğer buna bir son vermezsen, taşlana(rak susturula)caksın.
117 "Rabbim!" dedi, "İşte, sonunda kavmim beni yalanlamış bulunuyor;
118 artık benimle onlar arasında kesin bir hüküm ver ve hem beni, hem de benimle birlikte olan mü'minleri kurtar!"
119 Derken, onu ve beraberindekileri yükünü almış olan o gemiyle kurtardık;
120 ve geride kalanları boğulmaya terk ettik.
121 Elbet bu (Nuh kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
122 Ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
123 Ad kavmi (de) elçilerini yalanladı.
124 Hani bir zamanlar onlara da soydaşları Hud şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?"
125 Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
126 Şu halde, Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
127 Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum, benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
128 "Siz, abesle iştigal ederek her bir tepede yüksek bir anıt, bir yapı mı inşa ediyorsunuz?
129 Görkemli binalar kondurarak sürekli yaşayacağınızı mı umuyorsunuz?
130 Elinize her (fırsat) geçirdiğinizde, hukuka tecavüz edip zorbalık (mı) yapacaksınız?
131 Haydı, artık Allah'a karşı sorumlu davranın ve bana uyun!
132 Aklınıza gelebilecek her tür (nimeti) size lutfeden Zat'a karşı saygılı olun!
133 Size sürüler ve çocuklar lutfeden;
134 dahası, bağlar-bahçeler ve pınarlar (lutfeden Zat'a)...
135 Bakın, ben korkunç bir günün sizin üzerinize çöreklenecek azabından endişe ediyorum!"
136 Onlar "Sen" dediler, "bize öğüt versen de öğüt vermesen de, bizim için fark eden bir şey olmaz.
137 (Zira) bu, önden giden (atalarımızın) ahlak sisteminden başkası değildir.
138 Dolayısıyla, bu yüzden bizim azaba uğratılmamız da mümkün değildir!"
139 Neticede, onu işte böyle yalanladılar; bunun üzerine Biz de onları helak ettik. Elbet bu (Hud kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
140 Ne ki senin Rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
141 Semut (da) elçilerini yalanladı.
142 Hani bir zamanlar onlara da soydaşları Salih şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?
143 Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim:
144 Şu halde Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
145 Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum; benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
146 "İçinde bulunduğunuz şu konumda böylece bırakılacağınıza dair güvenceniz mi var?
147 Envai çeşit bahçeler içinde ve pınar başlarında...
148 Ekinler ve iç geçirtecek kadar zarif, olgun ve dolgun hurma salkımlarının sarktığı hurmalıklarda...
149 Bir de kalkmış, dağlarda yonttuğumuz görkemli evlerden dolayı şımarıyorsunuz.
150 Ama artık Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
151 Haddi aşanların isteklerine uymayın!
152 Böyleleri düzeni sağlamadıkları gibi, yeryüzünde fesat çıkarmaktan da geri durmazlar."
153 Onlar dediler ki: "Sen, büyülenmiş birinden başkası değilsin.
154 Sen de sadece bizim gibi beşer türüne mensupsun; eğer sözünün arkasında duruyorsan, haydi bir delil getir de (görelim)!"
155 "(İstediğiniz delil), işte şu (sahipsiz) dişi devedir!" dedi, "Su içme hakkı (belli bir gün) ona, belli bir gün de size aittir.
156 Sakın ola ona bir kötülük yapayım demeyin! Bu takdirde sizi korkunç bir günün azabı yakalar."
157 Buna rağmen onlar, onu işkence yaparak vahşice katlettiler; fakat sonunda pişman oldular;
158 çünkü onları malum azap kıskıvrak yakalamıştı. Elbet bu (Salih kıssası)nda da, alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanları çoğu yine de inanmayacaklardır.
159 Ne ki senin Rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
160 Lut kavmi (de) elçilerini yalanlamışlardı.
161 Hani bir zamanlar, onlara kardeşleri Lut şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?
162 Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim:
163 Şu halde Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
164 Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum; benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
165 "İnsanların içerisinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
166 Bu şekilde, Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bir yana bırakıyorsunuz? Yoo, siz basbayağı sınırları çiğneyen bir toplumsunuz!"
167 "Eğer buna bir son vermezsen Ey Lut" dediler, "kesinlikle sürgün edilmiş biri olup çıkacaksın!
168 (Lut): "Bilin ki ben, bu yaptığınızdan dolayı sizi nefretle kınıyorum!" dedi.
169 (Allah'a yönelerek): "Rabbim!" (dedi), "Beni ve ailemi bunların yaptıkların(ın belasın)dan kurtar!"
170 Sonuçta, Biz de onu ve ailesini tamamını kurtardık;
171 ancak bir kocakarı dökülenler arasında yer aldı.
172 Ardından ötekileri yerle bir ettik;
173 sonunda (bela) sağanağını üzerlerine boca ettik: gör ki, uyarılan (fakat uslanmayan) kimselerin maruz kaldığı sağanak ne berbattır.
174 Elbet bu (Lut kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
175 Ne ki senin rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
176 Ormanlık vadinin halkı (da) elçilerini yalanladı.
177 Hani bir zamanlar, Şuayp şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?"
178 Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
179 Şu halde Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
180 Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum; benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
181 (Ölçüp biçerken) ölçüyü tam tutun, hak yiyenlerden olmayın!
182 Ve doğruluktan şaşmayan bir teraziyle tartın!
183 İnsanları hakları olan şeylerden mahrum bırakmayın ve kötülüğü yaygınlaştırarak yeryüzünde ahlaki çürümeye meydan vermeyin!
184 Sizi de önceki kuşakları da yaratan o Yaratıcıya karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!"
185 Onlar dediler ki: "Sen büyülenmiş birinden başkası değilsin!
186 Sen de sadece bizim gibi beşer türüne mensup birisin; doğrusu bize göre sen kesinlikle yalancının tekisin.
187 Fakat sen, eğer sözünün arkasındaysan haydi göğü paramparça başımıza indir!"
188 (Şuayb) dedi ki: "Rabbim yapıp ettiğiniz her şeyi çok iyi biliyor."
189 Neticede, onu işte böyle yalanladılar; bunun üzerine onları Gölge Günü'nün azabı yakalayıverdi; gerçekten de o pek korkunç bir günün azabıydı.
190 Elbet bu (Şuayb kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
191 Ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
192 Şüphe yok ki bu (mesaj) elbet alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir:
193 o Güvenilir Ruh ile birlikte geldi
194 senin kalbine; ki (onunla) uyaran kimselerden biri olasın diye;
195 açık bir Arapça ile...
196 Yine kuşku yok ki bu (mesaj), öncekilerin hikmet yüklü sayfalarında da yer almakta.
197 İsrailoğullarına mensup alimlerin bunu bilmeleri onlar için delil olarak yeterli değil miydi?
198 Ve eğer Biz onu yabancı birine indirseydik;
199 o da o (mesajı) kendilerine okusaydı, yine de ona inanmazlardı.
200 İşte Biz vahyin, günaha batmışların kalplerinde (etki etmeden) geçip gitmesini böyle sağlamışızdır.
201 Can yakıcı bir azabı görünceye kadar bu (vahye) iman etmeyecekler;
202 nihayet bu azap kendileri farkında değilken ansızın onları bulacaktır.
203 Bunun üzerine onlar "Bize (ilave) bir süre daha tanınamaz mı?" diyecekler.
204 Ne! Şimdi onlar azabımızın hemen gelmesini mi istiyorlar?
205 Düşünsene bir: onlara yıllarca safa sürmeleri için fırsat versek;
206 sonra vaad edilen azap başlarına gelse;
207 safa sürerek kaçırdıkları bu fırsatın kendilerine bir yararı dokunabilir mi?
208 Dahası, Biz bir ülkeyi helak etmeden önce illa ki uyarıp
209 hatırlatmışızdır; zira Biz, asla zulmeden biri değiliz.
210 Hem bu (vahyi) asla şeytanlar indirmiş değildir.
211 Zira bu hem onların ağzının işi değildir, hem de buna güçleri yetmez:
212 çünkü onlar (vahyi) işitmekten bile kesinlikle men edilmişlerdir.
213 Şu halde, Allah'la beraber başka bir ilaha yalvarıp yakarma! Bu takdirde azaba uğrayanlardan olursun.
214 Artık sana en yakın olan aşiretini uyar;
215 ve seni izleyen mü'minlere kol kanat ger.
216 Ne ki eğer (aşiretin) sana isyan ederse, bu takdirde: "Bakın, ben sizin yaptıklarınızdan beriyim!" de
217 ve merhameti bol olan O yüceler yücesine güven!
218 Ki O kıyam ettiğin vakit seni görmektedir;
219 Allah'a teslim olanlar arasındaki tasarruflarını da...
220 Çünkü O, evet yalnız O'dur her şeyi işiten, her şeyi bilen!
221 O şeytanların kimlere indiğini size haber vereyim mi:
222 Onlar kendini aldatmayı alışkanlık haline getiren her günahkara inerler;
223 (yalana) kulak kabartırlar ve onların çoğu (başkalarına da) yalan söylerler.
224 Ve (Şamanlığa soyunan) şairler... Onları, batıl inanç peşindeki cahil ve bilinçsizler izlerler.
225 Görmez misin ki onlar, (hayat ve his alemindeki) her vadide şaşkın ve amaçsız gezinirler;
226 ve onlar yapmadıklarını söylerler.
227 Ne var ki, iman eden ve salih amel işleyen, Allah'ı sürekli hatırda (ve hatırlı) tutan, zulme uğradıktan sonra haklarını savunanlar onlara dahil değildirler. Nihayet zulme gömülenler, nasıl bir devrimle devrileceklerini günü gelince öğrenecekler.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ 3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ 4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ 5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ 7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ 10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ 11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ 12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ 13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ 14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ 15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ 18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ 20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ 25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ 27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ 28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ 29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ 30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ 32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟ 33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ 34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ 35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ 36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ 37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ 38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ 39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ 40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ 41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ 42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ 43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ 44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ 45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ 46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ 48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ 49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ 50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟ 51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ 52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ 53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ 54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ 55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ 56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ 60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ 61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ 63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ 64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ 65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ 66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ 69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ 70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ 71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ 72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ 73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ 74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ 76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ 77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ 78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ 79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ 80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ 81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ 83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ 84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ 85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ 87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ 88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ 89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ 90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ 91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ 93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ 94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ 95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ 96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ 97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ 99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ 100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ 101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ 109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ 110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ 111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ 112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ 113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ 115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ 116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ 117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ 119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ 120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ 128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ 129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ 130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ 132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ 133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ 135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ 136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ 137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ 138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ 141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ 146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ 148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ 149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ 151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ 152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ 153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ 155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ 157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ 165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ 166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ 167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ 168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ 169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ 171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ 172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ 173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ 176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ 181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ 182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ 183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ 184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ 185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ 186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ 187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ 193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ 194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ 195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ 196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ 198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ 199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ 200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ 201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ 203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ 205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ 206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ 207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ 208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ 210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ 211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ 212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ 213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ 214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ 216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ 217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ 218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ 219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ 221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ 223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ 224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ 225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ 226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ 227
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
Ta-Sin-Mim!
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar Kitab'ın açık ve açıklayıcı olan ayetleridir.
2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Mü'min olmuyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin.
3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Eğer dileseydik onlara semadan öyle bir belge indirirdik ki, onun karşısında (mecburen) boyun büker, baş eğerlerdi.
4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
Ama onlara Rahman'ın katından yeni bir hatırlatıcı mesaj gelse, kesinlikle ondan yüz çevirirler.
5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Kaldı ki, işte onlar (bunu) da yalanladılar. Buna rağmen, alay edip durdukları haberler yine de karşılarına çıkarılacaktır.
6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
Peki, şimdi onlar yeryüzüne bakıp da orada her çiftin iyi ve yararlı olanını bitirdiğimizi hiç mi görmezler?
7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbet bunda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır:
8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
Hani bir zamanlar Rabbin Musa'ya şöyle nida etmişti: "Şu zalimler güruhuna git;
10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
Firavun'un kavmine!.. (Ve sor onlara): Hala Bana karşı sorumlu davranmayacaklar mı?"
11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
(Musa): "Rabbim!" dedi, "Onların beni yalanlamasından endişe ediyorum!
12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
Bundan dolayı göğsüm daralacak, dilim dolaşacaktır: işte bu yüzden Harun'a (da) elçilik ver!
13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
Üstelik ortada onların lehine benim aleyhime olan bir suçlama da var; bundan dolayı onların beni öldürmelerinden çekiniyorum.
14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
(Allah) buyurdu ki: "Asla (öyle olmayacak). Siz ikiniz ayetlerimizle gidiniz! Elbet Biz, sizinle birlikte (olup bitenlerin) takipçisiyiz.
15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Haydi artık, siz ikiniz Firavun'a gidiniz ve deyiniz ki: "Biz alemlerin Rabbinin mesajını taşıyoruz:
16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
İsrailoğullarını bırak, bizimle gelsinler!"
17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
(Firavun) dedi ki: "Seni daha çocukken aramıza alıp yerleştirmedik mi? Ve ömrünün uzun yıllarını aramızda geçirmedin mi?
18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Ama en sonunda sen yine yapacağını yaptın ve nankörlerden biri olup çıktın!"
19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
"Evet o işi ben yaptım" dedi, "çünkü o sırada kendimi kaybetmiştim;
20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
ardından da, sizden korktuğum için yanınızdan kaçtım. Daha sonra Rabbim bana doğru düşünme yeteneği bahşetti ve beni elçiler arasına kattı.
21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Ve şu başıma kaktığın iyilik, İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucuydu, (öyle değil mi)?"
22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Firavun: "Alemlerin Rabbi de neyin nesiymiş?" dedi.
23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
(Musa): "Eğer gerçeğe boyun eğeceksen, (bil ki) O göklerin, yerin ve bunlar arasındaki her şeyin Rabbidir!"
24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
(Firavun) çevresindekilere yönelerek "Ne diyor, duydunuz mu?" dedi.
25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
(Musa) dedi ki: "O sizin de, sizin önden giden atalarınızın da Rabbidir"
26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
(Firavun) dedi ki: "Size gönderil(diğini iddia ed)en elçiniz gerçekten de delinin tekiymiş."
27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
(Musa) dedi ki: "Eğer kafanızı çalıştırırsanız anlayabilirsiniz ki O, doğunun, batının ve bu ikisi arasında kalan her varlığın Rabbidir!"
28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ
(Firavun) dedi ki: "Eğer sen benden başka bir ilahta ısrar edersen, seni kesinlikle mahpuslar arasına katarım!"
29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ
(Musa) dedi ki: "Sana, (hakikati) bütün açıklığıyla ortaya koyan bir şeyle gelmiş olsam da mı?"
30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
(Firavun) dedi ki: "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi o zaman çıkar ortaya onu!"
31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ
Bunun üzerine asasını bıraktı; fakat o da ne, bu besbelli ki kocaman bir yılan!
32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟
Ve elini çıkardı, fakat o da ne, bu bakanların (gözünü kamaştıran) bir beyazlık!
33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ
(Firavun) etrafındaki gözde danışmanlara "Anlaşıldı" dedi, "bunun hayli bilgili bir büyücü olduğu kesin.
34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Büyüsüyle sizi kendi ülkenizden çıkarıp atmak istiyor; şu halde sizler ne önerirsiniz?"
35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
(Danışmanlar) dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy; bir yandan da bütün kentlere (büyücü) toplamaları için haber sal;
36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ
ne kadar büyücü-bilgin varsa, hepsini toplayıp sana getirsinler!"
37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
Derken büyücüler belirli bir günde, tesbit edilen toplanma yer ve zamanında bir araya geldiler.
38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
Ve halka şöyle denildi: "Siz de toplanacaksınız değil mi?
39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ
Beklentimiz gerçekleşsin diye bizler herhalde sihirbazlardan yana olacağız; yeter ki galip gelen onlar olsunlar!"
40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ
Ve nihayet büyücüler gelerek Firavun'a dediler ki: "Şayet biz galip gelecek olursak, bunun bize kazandıracağı büyük bir ödül olmalı, değil mi ama?"
41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ
(Firavun) "Kesinlikle" dedi, "üstelik siz (protokolde) maiyyetimiz arasındaki yerinizi de alacaksınız!"
42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Musa onlara dedi ki: "Elinizden gelen ne varsa onu ortaya koyun!"
43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
Ve onlar da halatlarını, sopalarını (platforma) bıraktılar ve dediler ki: "Firavun'un gücü sayesinde galip gelecek olan elbette biziz, biz!.."
44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
Derken, Musa asasını bıraktı. Fakat o da ne! O onların gözbağcılıklarını bir bir silip süpürmesin mi!
45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ
Sonunda büyücüler hep birden yere kapanarak
46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
şöyle dediler: "İman ettik alemlerin Rabbine!
47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
Rabbine Musa ve Harun'un!"
48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ
(Firavun) dedi ki: "Demek siz ben izin vermeden ona inandınız, öyle mi? Anlaşıldı ki o size büyüyü öğreten üstadınızdır; fakat pek yakında gününüzü göreceksiniz: dönekliğinizden dolayı ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka keseceğim ve topunuzu asacağım!"
49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
(İman eden sihirbazlar) "Ziyanı yok" dediler, "Nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.
50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟
Şu kesin ki biz mü'minlerin öncülerindeniz, bundan dolayı Rabbimizin bizi bağışlamasını umarız."
51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
Sonunda Musa'ya "Kullarımı geceleyin yola çıkar; şunu da iyi bilin ki siz mutlaka takip edileceksiniz" diye vahyettik.
52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
Derken, Firavun bütün kentlere (asker) toplayıcı görevliler yolladı.
53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
(ve şöyle dedi): "Şu kesin ki onlar (donanımsız) başıbozuk bir azınlık.
54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
Buna rağmen onlar bize karşı hınçla dolular.
55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
Biz ise gerçekten iyi donanımlı, örgütlü bir toplumuz."
56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
İşte bu tür bir (gurura kapıldıkları) için onları has bahçelerinden ve pınar başlarından çekip çıkardık;
57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
servetlerinden, eyvan ve çardaklarından...
58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
Her şey işte böyle olup bitti. Sonuçta Biz İsrailoğullarını, onlardan geriye kalanlara mirasçı kıldık.
59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
Derken gündoğumunda onların ardına düştüler.
60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
İki topluluk birbirlerinin görüş alanına girince, Musa'nın ashabı dedi ki: "Tamam, işte enselendik!"
61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(Musa) "Hayır, asla!" dedi, "çünkü Rabbim benimledir, elbet bir çıkış yolu gösterecektir!"
62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Bunun üzerine Musa'ya "Asanla denize vur!" diye vahyettik. Ardından deniz infilak edip ikiye ayrıldı; öyle ki, yolun her (iki) yanından sular ulu dağlar gibi yükselmişti.
63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ
Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ
Nihayet Musa ve beraberindekilerin tümünü kurtardık
65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ
ve ötekileri suya gark ettik.
66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbet bu (Musa kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir!
68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in haberini de aktar.
69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
Hani bir zamanlar o, babasını ve kavmini "Neye kulluk ediyorsunuz? Diye sor(gula)dı.
70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ
Onlar da "Putlara kulluk ediyoruz; dahası, onlara adanmış kimseler olarak kalacağız!" dediler.
71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
(İbrahim) "Yalvarıp yakardığınızda sizi duyuyorlar mı bari?" dedi;
72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
"ya da, size bir yararları veya zararları dokunuyor (mu)?"
73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
"Hayır ama..." dediler, "Biz, atalarımızı da böyle yapıyor bulduk!"
74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
(İbrahim) "Ne yani" dedi, "taptığınız şeylerin ne olduğuna (bir kez olsun) dönüp bakmadınız mı;
75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
(yani) hem siz, hem de önden giden atalarınız?"
76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
İşte artık (ilan ediyorum) ki, benim için onlar birer düşmandır. Başka değil, sadece alemlerin Rabbi vardır.
77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
Ki O'dur beni yaratan, bana doğru yolu gösterecek olan da O'dur.
78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
Ki O benim açlık ve susuzluğumu giderendir;
79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
ve hasta düştüğümde şifa veren de yine O'dur.
80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
Beni öldürecek, sonra tekrar diriltecek olan da O'dur.
81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
Hesap Günü'nde beni, hatalarımı bağışlayacağını umduğum (tek) zat da O'dur."
82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
"Rabbim! Bana doğru bir muhakeme yeteneği bahşet ve beni iyilerin arasına kat!
83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
Ve beni dillerde doğruluk timsali olarak anılan biri yap
84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ
Ve beni ölümsüz nimetlerle dolu cennetin varislerinden kıl!
85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Babamı da bağışla! Çünkü o oldum olası yolunu şaşıranlardan biri olmuştur.
86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
Ve beni herkesin diriltilip kaldırılacağı o gün mahcup eyleme!"
87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
O gün ne malın mülkün bir yararı olur ne de evladın;
88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
ancak selim bir kalple Allah'ın huzuruna çıkanlar müstesna.
89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
Zira (o gün), cennet sorumlu ve bilinçli davrananlara yaklaştırılacaktır.
90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ
Cehennemse sorumsuz ve bilinçsizce davrananlar için kışkırtılacaktır.
91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
Ve onlara sorulacaktır: "Nereye kayboldular tapınıp durduğunuz
92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ
o Allah'tan gayrı (varlıklar)? Size, hadi onu da geçtik, kendilerine olsun bir yardımları dokunacak mı bari?
93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
Neticede hem onlar, hem de sorumsuz ve bilinçsizce onlara (umut bağlayanlar) cehennemde üst üste istif edilecekler;
94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ
İblis'in bütün askerleri de...
95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ
Onlar orada birbirleriyle atışırken şöyle derler:
96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ
"Hayret vallahi! Her ne kadar, apaçık bir sapıklığın ortasına düşen biz isek de,
97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
o zaman sizi alemlerin Rabbiyle bir tutuyorduk;
98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
ne ki bizi saptıran, yalnızca günahı hayat tarzı haline getiren şu kimselerdi;
99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ
gel gör ki, şimdi bize arka çıkan ne bir kimse var
100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ
ne de yürekten bir dost.
101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Keşke bizim için bir kez daha dönüş olsaydı da, biz de inananlardan biri olsaydık."
102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbet bu (kıssada) da alınacak bir ders mutlaka vardır, fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Nuh kavmi (de) peygamberlerini yalanladı.
105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani bir zamanlar soydaşları Nuh onlara şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?
106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim;
107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
şu halde, Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ
Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum. Benim ecrimi takdir etmek, sadece alemlerin Rabbine düşer.
109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ
Haydi artık Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!"
110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ
Dediler ki: "Ne yani, toplumun en düşüklerinin sana tabi olduğunu bile bile sana inanalım mı?"
111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
(Nuh): "Onların öteden beri ne yapıp ettiklerine dair benim bir bilgim yok;
112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
Onlar hakkında yargıda bulunmak bana değil, sadece Rabbime düşer: keşke bu kadarını olsun fark etseydiniz!
113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Üstelik ben inananları yanımda kovacak değilim.
114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
Çünkü ben, (hakkı) tüm açıklığıyla (ortaya koyan) bir uyarıcıdan başkası değilim."
115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
"Ey Nuh!" dediler, "Eğer buna bir son vermezsen, taşlana(rak susturula)caksın.
116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
"Rabbim!" dedi, "İşte, sonunda kavmim beni yalanlamış bulunuyor;
117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
artık benimle onlar arasında kesin bir hüküm ver ve hem beni, hem de benimle birlikte olan mü'minleri kurtar!"
118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
Derken, onu ve beraberindekileri yükünü almış olan o gemiyle kurtardık;
119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
ve geride kalanları boğulmaya terk ettik.
120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbet bu (Nuh kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ad kavmi (de) elçilerini yalanladı.
123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani bir zamanlar onlara da soydaşları Hud şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?"
124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Şu halde, Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum, benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
"Siz, abesle iştigal ederek her bir tepede yüksek bir anıt, bir yapı mı inşa ediyorsunuz?
128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
Görkemli binalar kondurarak sürekli yaşayacağınızı mı umuyorsunuz?
129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
Elinize her (fırsat) geçirdiğinizde, hukuka tecavüz edip zorbalık (mı) yapacaksınız?
130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Haydı, artık Allah'a karşı sorumlu davranın ve bana uyun!
131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
Aklınıza gelebilecek her tür (nimeti) size lutfeden Zat'a karşı saygılı olun!
132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
Size sürüler ve çocuklar lutfeden;
133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
dahası, bağlar-bahçeler ve pınarlar (lutfeden Zat'a)...
134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
Bakın, ben korkunç bir günün sizin üzerinize çöreklenecek azabından endişe ediyorum!"
135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
Onlar "Sen" dediler, "bize öğüt versen de öğüt vermesen de, bizim için fark eden bir şey olmaz.
136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ
(Zira) bu, önden giden (atalarımızın) ahlak sisteminden başkası değildir.
137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ
Dolayısıyla, bu yüzden bizim azaba uğratılmamız da mümkün değildir!"
138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Neticede, onu işte böyle yalanladılar; bunun üzerine Biz de onları helak ettik. Elbet bu (Hud kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin Rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Semut (da) elçilerini yalanladı.
141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani bir zamanlar onlara da soydaşları Salih şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?
142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim:
143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Şu halde Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum; benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ
"İçinde bulunduğunuz şu konumda böylece bırakılacağınıza dair güvenceniz mi var?
146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Envai çeşit bahçeler içinde ve pınar başlarında...
147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ
Ekinler ve iç geçirtecek kadar zarif, olgun ve dolgun hurma salkımlarının sarktığı hurmalıklarda...
148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ
Bir de kalkmış, dağlarda yonttuğumuz görkemli evlerden dolayı şımarıyorsunuz.
149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Ama artık Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ
Haddi aşanların isteklerine uymayın!
151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Böyleleri düzeni sağlamadıkları gibi, yeryüzünde fesat çıkarmaktan da geri durmazlar."
152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ
Onlar dediler ki: "Sen, büyülenmiş birinden başkası değilsin.
153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Sen de sadece bizim gibi beşer türüne mensupsun; eğer sözünün arkasında duruyorsan, haydi bir delil getir de (görelim)!"
154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
"(İstediğiniz delil), işte şu (sahipsiz) dişi devedir!" dedi, "Su içme hakkı (belli bir gün) ona, belli bir gün de size aittir.
155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Sakın ola ona bir kötülük yapayım demeyin! Bu takdirde sizi korkunç bir günün azabı yakalar."
156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ
Buna rağmen onlar, onu işkence yaparak vahşice katlettiler; fakat sonunda pişman oldular;
157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
çünkü onları malum azap kıskıvrak yakalamıştı. Elbet bu (Salih kıssası)nda da, alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanları çoğu yine de inanmayacaklardır.
158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin Rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Lut kavmi (de) elçilerini yalanlamışlardı.
160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani bir zamanlar, onlara kardeşleri Lut şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?
161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim:
162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Şu halde Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum; benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ
"İnsanların içerisinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
Bu şekilde, Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bir yana bırakıyorsunuz? Yoo, siz basbayağı sınırları çiğneyen bir toplumsunuz!"
166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ
"Eğer buna bir son vermezsen Ey Lut" dediler, "kesinlikle sürgün edilmiş biri olup çıkacaksın!
167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ
(Lut): "Bilin ki ben, bu yaptığınızdan dolayı sizi nefretle kınıyorum!" dedi.
168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ
(Allah'a yönelerek): "Rabbim!" (dedi), "Beni ve ailemi bunların yaptıkların(ın belasın)dan kurtar!"
169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Sonuçta, Biz de onu ve ailesini tamamını kurtardık;
170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ
ancak bir kocakarı dökülenler arasında yer aldı.
171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ
Ardından ötekileri yerle bir ettik;
172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ
sonunda (bela) sağanağını üzerlerine boca ettik: gör ki, uyarılan (fakat uslanmayan) kimselerin maruz kaldığı sağanak ne berbattır.
173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbet bu (Lut kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin rabbin, sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ormanlık vadinin halkı (da) elçilerini yalanladı.
176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani bir zamanlar, Şuayp şöyle demişti: "Hala sorumlu davranmayacak mısınız?"
177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Hem bakın, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
Şu halde Allah'a karşı sorumlu davranın ve beni izleyin!
179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Ben bu (davet) karşılığında sizden hiçbir ücret talep etmiyorum; benim ecrimi takdir etmek sadece alemlerin Rabbine düşer."
180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ
(Ölçüp biçerken) ölçüyü tam tutun, hak yiyenlerden olmayın!
181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ
Ve doğruluktan şaşmayan bir teraziyle tartın!
182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ
İnsanları hakları olan şeylerden mahrum bırakmayın ve kötülüğü yaygınlaştırarak yeryüzünde ahlaki çürümeye meydan vermeyin!
183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ
Sizi de önceki kuşakları da yaratan o Yaratıcıya karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!"
184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ
Onlar dediler ki: "Sen büyülenmiş birinden başkası değilsin!
185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ
Sen de sadece bizim gibi beşer türüne mensup birisin; doğrusu bize göre sen kesinlikle yalancının tekisin.
186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ
Fakat sen, eğer sözünün arkasındaysan haydi göğü paramparça başımıza indir!"
187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
(Şuayb) dedi ki: "Rabbim yapıp ettiğiniz her şeyi çok iyi biliyor."
188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Neticede, onu işte böyle yalanladılar; bunun üzerine onları Gölge Günü'nün azabı yakalayıverdi; gerçekten de o pek korkunç bir günün azabıydı.
189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbet bu (Şuayb kıssası)nda da alınacak bir ders mutlaka vardır; fakat insanların çoğu yine de inanmayacaklardır.
190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ne ki senin Rabbin sınırsız rahmet sahibi olan O yüceler yücesidir.
191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Şüphe yok ki bu (mesaj) elbet alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir:
192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ
o Güvenilir Ruh ile birlikte geldi
193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ
senin kalbine; ki (onunla) uyaran kimselerden biri olasın diye;
194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
açık bir Arapça ile...
195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ
Yine kuşku yok ki bu (mesaj), öncekilerin hikmet yüklü sayfalarında da yer almakta.
196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
İsrailoğullarına mensup alimlerin bunu bilmeleri onlar için delil olarak yeterli değil miydi?
197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ
Ve eğer Biz onu yabancı birine indirseydik;
198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ
o da o (mesajı) kendilerine okusaydı, yine de ona inanmazlardı.
199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ
İşte Biz vahyin, günaha batmışların kalplerinde (etki etmeden) geçip gitmesini böyle sağlamışızdır.
200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ
Can yakıcı bir azabı görünceye kadar bu (vahye) iman etmeyecekler;
201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
nihayet bu azap kendileri farkında değilken ansızın onları bulacaktır.
202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ
Bunun üzerine onlar "Bize (ilave) bir süre daha tanınamaz mı?" diyecekler.
203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Ne! Şimdi onlar azabımızın hemen gelmesini mi istiyorlar?
204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ
Düşünsene bir: onlara yıllarca safa sürmeleri için fırsat versek;
205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
sonra vaad edilen azap başlarına gelse;
206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ
safa sürerek kaçırdıkları bu fırsatın kendilerine bir yararı dokunabilir mi?
207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ
Dahası, Biz bir ülkeyi helak etmeden önce illa ki uyarıp
208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
hatırlatmışızdır; zira Biz, asla zulmeden biri değiliz.
209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ
Hem bu (vahyi) asla şeytanlar indirmiş değildir.
210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ
Zira bu hem onların ağzının işi değildir, hem de buna güçleri yetmez:
211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ
çünkü onlar (vahyi) işitmekten bile kesinlikle men edilmişlerdir.
212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ
Şu halde, Allah'la beraber başka bir ilaha yalvarıp yakarma! Bu takdirde azaba uğrayanlardan olursun.
213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
Artık sana en yakın olan aşiretini uyar;
214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
ve seni izleyen mü'minlere kol kanat ger.
215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
Ne ki eğer (aşiretin) sana isyan ederse, bu takdirde: "Bakın, ben sizin yaptıklarınızdan beriyim!" de
216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
ve merhameti bol olan O yüceler yücesine güven!
217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
Ki O kıyam ettiğin vakit seni görmektedir;
218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ
Allah'a teslim olanlar arasındaki tasarruflarını da...
219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Çünkü O, evet yalnız O'dur her şeyi işiten, her şeyi bilen!
220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ
O şeytanların kimlere indiğini size haber vereyim mi:
221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Onlar kendini aldatmayı alışkanlık haline getiren her günahkara inerler;
222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ
(yalana) kulak kabartırlar ve onların çoğu (başkalarına da) yalan söylerler.
223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ
Ve (Şamanlığa soyunan) şairler... Onları, batıl inanç peşindeki cahil ve bilinçsizler izlerler.
224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Görmez misin ki onlar, (hayat ve his alemindeki) her vadide şaşkın ve amaçsız gezinirler;
225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
ve onlar yapmadıklarını söylerler.
226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
Ne var ki, iman eden ve salih amel işleyen, Allah'ı sürekli hatırda (ve hatırlı) tutan, zulme uğradıktan sonra haklarını savunanlar onlara dahil değildirler. Nihayet zulme gömülenler, nasıl bir devrimle devrileceklerini günü gelince öğrenecekler.
227

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Sonraki