Sureler
Mealler
Sonraki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Tâ, Sîn, Mîm.
2 Ey insan! Rabb'inden sana bir mesaj geldi: Bunlar, insanlığa mutluluk ve kurtuluş yollarını gösteren apaçık ve apaydınlık Kitabın ayetleridir.
3 Ey Peygamber! Gözlerini ve gönüllerini hakikate kapamış o inkârcılar, bütün öğüt ve uyarılara rağmen Allah'ın ayetlerine inanmıyorlar diye, neredeyse üzüntüden kendini yiyip bitireceksin. Unutma ki:
4 Eğer onları zorla imana getirmeyi dileseydik, üzerlerine gökten öyle dehşet verici bir mucize indirirdik ki, bunun karşısında derhal Allah'ın hükmüne boyun eğip ister istemez iman ederlerdi. O hâlde, iman etmiyorlar diye üzülme.
5 Onlara ne zaman Rahman'dan yeni bir uyarı gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.
6 Nitekim Kur'an'daki uyarıları da alaya alıp yalanladılar. Fakat âhiret, kıyamet, hesap gibi o alay edip durdukları hakikatlerin gerçekleşme haberi, yakında onlara gelecektir.
7 Peki onlar yeryüzüne ibret nazarıyla bakmıyorlar mı ki, Biz orada her güzel çiftten renk renk, çeşit çeşit nice bitkiler yetiştirdik?
8 Hiç kuşkusuz bunda, Allah'ın varlığını, Rab ve İlâh olarak birliğini, kudret ve merhametini gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu yine de inanmamakta ısrar ediyorlar.
9 Ve hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in sonsuz kudret sahibidir, dilediği anda kâfirlerin cezasını verebilir. Fakat onlara birazcık süre veriyor, çünkü O aynı zamanda çok merhametlidir.

Nitekim insanlık tarihi boyunca her Peygamber bu gerçeği dile getirmişti:
10 Hani bir vakit Rabb'in Musa'ya "Ey Musa!" diye seslenmişti: "Ayetlerimi tebliğ etmek üzere şu zalim topluma git!"
11 "Yani, Firavunun toplumuna ve sor onlara, artık zulüm ve haksızlıktan sakınmanın zamanı gelmedi mi?"
12 Buna karşılık Musa, "Ey Rabb'im!" dedi, "Doğrusu ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
13 "Öfke ve heyecandan yüreğim daralır, üstelik dilimde tutukluk var. Güzel ve etkili konuşamıyorum. Bunun için, bana yardımcı olarak ağabeyim Harun'a da elçilik görevi ver ya Rab!"
14 "Ayrıca, kendilerini iyilik ve adalete çağıracağım bu insanlara karşı vaktiyle bir suç işlemiş ve istemeden de olsa, içlerinden birini öldürmüştüm. Zaten bu yüzden Mısır'dan kaçıp Medyen'e gelmiştim, beni bundan dolayı öldürmelerinden korkuyorum."
15 Bunun üzerine Allah, "Hayır!" dedi, "Onlar sana asla zarar veremeyecekler! O hâlde sen ve ağabeyin, her ikiniz apaçık mucize ve ayetlerimle o zalim topluma gidin ve onları hak dine davet edin. Korkmayın, elbette Ben sizinle birlikteyim, her şeyi görür, her şeyi işitirim."

Böylece Musa Mısır'a geldi ve olup bitenleri Harun'a anlattı. Bunun üzerine, Allah her ikisine şöyle buyurdu:
16 "Şimdi doğru Firavuna gidin ve ona deyin ki: "Bizler, bütün kâinatın biricik sahibi, yöneticisi ve Efendisi, yani âlemlerin Rabb'i olan Allah tarafından gönderilmiş elçileriz!"
17 "Öyleyse, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip ilâhî hükümlere boyun eğ ve yüzyıllardan beri köleleştirdiğin İsrail Oğulları'nın bizimle birlikte Filistin'e gelmelerine izin ver."
18 Musa ile Harun, Firavunun karşısına çıkıp bu sözleri ona aynen ilettiler. Buna karşılık Firavun,"Ey Musa!" dedi, "Biz seni çocukken bağrımıza basıp yanımızda yetiştirmedik mi? Hem sen yıllar boyunca bizim aramızda yaşayıp lütuf ve ihsanlarımızdan faydalanmamış mıydın?"
19 "Üstelik suçsuz bir adamı öldürerek yapacağını da yaptın. Şimdi de kalkmış, tacımıza tahtımıza el koymaya çalışıyorsun. Doğrusu sen, gerçekten de çok nankör biriymişsin!"
20 Musa, "O işi yaptığım zaman daha ne yaptığını bilmez bir hâldeydim. O adam İbranîlerden birini tartaklıyordu. Ona engel olmak için sadece bir yumruk vurdum, amacım öldürmek değildi."
21 "Sonra da sizin adalete aykırı hüküm vereceğinizden korktuğum için buralardan kaçıp gittim. Derken Rabb'im bana ilim ve hikmet bahşetti ve beni Peygamberlerden kıldı."
22 "Şu başıma kaktığın nimetlere gelince: Bu, İsrail Oğulları'nı köleleştirip yüzyıllarca sömürmen sonucunda elde ettiğin refah ve zenginlik sayesinde idi. Ayrıca, İsrail Oğulları'nın erkek çocuklarını kesmeseydin annem beni Nil nehrine bırakmak zorunda kalmayacaktı. Böylece senin sarayında değil, kendi evimde büyüyecektim. Senin sarayında büyümüş olmam senin iyiliğinin değil, zulmünün kanıtıdır."
23 Firavun lâfı değiştirerek, "Peki söyler misin, şu dediğin Âlemlerin Rabb'i de neyin nesi? Bu sözünü ettiğin Allah bu ülkenin de mi sahibi ve yöneticisi oluyor?" dedi.
24 Musa, "O sadece bu ülkenin değil, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki bütün varlıkların gerçek sahibi, yöneticisi ve Efendisi, Rabb'idir. Eğer gerçekten inanmaya niyetiniz varsa, bunu yüreğinizde hissedersiniz." dedi.
25 Firavun etrafındaki ileri gelenlere, "Bu adamın neler saçmaladığını duyuyorsunuz, değil mi?" dedi.
26 Musa onun sataşmalarına hiç aldırış etmeden sözlerine devam ederek, "O hem sizin Rabb'iniz, hem de sizden önce gelip geçen atalarınızın Rabb'idir." dedi.
27 Firavun yine alay ederek, "Bakın, size Allah tarafından gönderilmiş olduğunu iddia eden sözde Peygamberiniz, kesinlikle çıldırmış!" dedi.
28 Musa tebliğine devam ederek, "O doğunun, batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin, dünyanın her yerindeki ülkelerin, medeniyetlerin ve toplumların gerçek efendisi ve Rabb'idir. Eğer aklınızı kullanırsanız, O'na kulluk edilmesi gerektiğini anlarsınız!" dedi.
29 Bunun üzerine Firavun, nihayet ciddiyetini takınarak, "Bu kadar eğlence yeter. Bana bak, ey Musa! Eğer benden başka bir tanrı benimseyecek olursan, yemin ederim seni zindana atarım!" dedi.
30 Musa, "Doğru söylediğime dair sana apaçık bir mucize göstersem de mi?" dedi.
31 Firavun, "Pekâlâ, haydi göster bakalım maharetini, eğer doğru söylüyorsan!" dedi.
32 Bunun üzerine, Musa asasını yere attı. Bir de ne görsünler, az önce Musa'nın elinde duran cansız değnek, açıkça görülen büyük ve dehşet verici bir yılana dönüşmüş!
33 Ve elini koynuna sokup çıkardı. Bir de ne görsünler, koynuna sokmadan önce normal olan eli, görenlere hayranlık verecek derecede ışıl ışıl, bembeyaz olmuş. Böylece Firavun ve adamlarının, Musa'nın doğru söylediğine dair en ufak bir şüpheleri kalmadı. Fakat kibir ve ihtirasları onları imandan alıkoydu. Bu yüzden, Musa'nın davetini etkisiz kılmak amacıyla plânlar kurmaya başladılar:
34 Musa'nın gösterdiği mucizeler karşısında âdeta kanı donan Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Bu adam gerçekten pek yaman bir büyücüymüş." dedi ve ekledi:
35 "Amacı da, sihirbazlığını kullanarak tahtınızı ele geçirip sizi yurdunuzdan çıkarmak. Bu durumda, ey ileri gelenler, ne yapmamı tavsiye edersiniz?"
36 Firavunun önde gelen adamları dediler ki: "Musa'nın elinde bu asa olduğu sürece, onu öldürmemize imkân yok. Öldürsek bile, İsrail Oğulları buna isyanla karşılık verecektir. İyisi mi, onu ve kardeşini bir süre oyala, bu arada tüm ülkeye tellallar gönder ki,"
37 "Bütün usta ve maharetli sihirbazları toplayıp senin huzuruna getirsinler. Sonra onlarla Musa'yı halkın huzurunda yarıştıralım. Sihirbazlar Musa'ya karşı kesin bir üstünlük elde edemeseler bile, Musa'nın mucizelerinin, büyücülerin yaptıkları türden ilginç bir gösteriden ibaret olduğunu insanlara göstermiş oluruz. Nasıl olsa halk, sihirbazların göz boyaması ile Peygamberin mucizesi arasındaki farkı ayırt edemez. Ancak bu şekilde Musa'nın taraftar toplamasına engel olabiliriz."

Böylece, plân uygulanmaya kondu:
38 Ülkenin dört bir yanından getirtilen sihirbazlar, önceden kararlaştırılan ve herkesçe bilinen bir bayram günü, Musa ile kozlarını paylaşmak üzere büyük meydanda toplandılar.
39 Ve tellallar aracılığıyla halka çağrı yapıldı: "Siz de bu muhteşem gösteriyi izlemek ve büyücüleri desteklemek üzere toplanmaz mısınız?"
40 "Umarız ki, sahip olduğumuz ideolojiyi ve hayat tarzını savunmak için mücadele eden bu insanlarMusa'ya üstün gelirler de, Musa gibi bir kölenin dinine değil, büyücülerin bizimkine benzeyen putperest inanç sistemine uyarız."
41 Sihirbazlar son talimatları almak üzere Firavunun huzuruna gelince, Firavuna, "Eğer Musa'ya karşı üstün gelirsek iyi bir ödülü hak etmiş oluruz, değil mi?" dediler.
42 Firavun, "Elbette!" diye karşılık verdi, "Üstelik o zaman en yakın veen seçkinadamlarım arasında yer alacaksınız."
43 Böylece Musa, Firavun ve sihirbazlar, belirlenen yer ve zamanda buluştular. Sihirbazlar gösteriye ilk önce kimin başlayacağını Musa'ya sorunca, Musa onlara meydan okurcasına, "İlk önce siz atacağınızı atın da, maharetlerinizi gösterin!" dedi.
44 Bunun üzerine sihirbazlar, içlerini cıvayla doldurdukları özel hazırlanmış iplerini ve sopalarını meydandaki sıcak kumların üzerine atarak, "Firavunun şerefi adına, elbette üstün gelecek olan bizleriz!" diye haykırdılar. Kitlesel hipnozun da etkisiyle, meydana atılan ipler ve değnekler ortalığı kaplayan yılanlara, çıyanlara dönüştü. Öyle ki, bu dehşet verici manzara karşısında Musa bile korkuya kapıldı.
45 Derken Musa, Allah'tan aldığı emirle sopasını meydanın ortasına attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir yılana dönüşmüş, büyücülerin gerçek gibi gösterdiği yılan, çıyan türünden ne varsa hepsini birer birer yalayıp yutuyor.
46 Büyünün etki gücünü ve sınırlarını çok iyi bilen sihirbazların çoğu,bu olayın sihrin ötesinde bir mucize olduğunu anlayarak derhal secdeye kapandılar:
47 "İman ettik biz, âlemlerin Rabb'ine!"
48 "Yani Musa ile Harun'un bizi davet ettiği, tüm varlıkların gerçek sahibi, yöneticisi ve efendisi olan o âlemlerin Rabb'ine!" dediler.
49 Bunun üzerine Firavun, "Ben size izin vermeden ona inandınız, öyle mi?" diye öfkeyle bağırdı.Sonra halkın iman etmesini engellemek için hemen bir senaryo uydurarak, "Durun hele, şimdi anladım! Musa size büyücülüğü öğreten üstadınız ve siz de onun adına çalışan birer ajansınız.Nasıl da düşünemedim! Ta başından beri bunu plânlayıp bana oyun oynadınız. Fakat bana ihanetin cezası neymiş, göreceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesecek, sonra da hepinizi hurma ağaçlarına asacağım! Musa'nın Rabb'inin azabı mı, yoksa benim azabım mı daha çetin ve daha sürekliymiş, o zaman göreceksiniz!" dedi.
50 Buna karşılık sihirbazlar, "Hiç önemli değil. Çünkü bizler, —ha üç gün önce ha üç gün sonra— enindesonunda zaten ölecek ve Rabb'imize döneceğiz!" dediler. Ve eklediler:
51 "Bizi asıl ilgilendiren şudur: Doğrusu biz, Musa'ya inananların öncüleri olduğumuzdan dolayı, Rabb'imizin bu güne kadar işlediğimiz günahlarımızı bağışlayacağını ümit ediyoruz."

Böylece, Firavunun saltanatını koruma adına Musa'ya meydan okuma cüretini gösteren sihirbazlar, ruhlarında müthiş bir değişim gerçekleştirerek müminler kervanına katılmış ve aynı günün akşamı şehadet şerbetini içerek en yüce makama ulaşmışlardı. Onların bu "şehâdeti" Firavun'un bütün suçlamalarını anlamsız kılmış ve Musa'nın Peygamberliğini açıkça gözler önüne sermişti.
52 Sihirbazların kahramanca şehit oluşunun ardından, bütün İsrail Oğulları Musa'ya iman ettiler. Firavunun baskı ve işkenceleri altında geçen uzun bir mücadele döneminin ardından, Musa'ya şöyle vahyettik: "Gerek İsrail Oğulları'ndan ve gerek Mısırlılardan, ayetlerime iman eden kullarımla birlikte Mısır'dan gizlice çıkıp Filistin'e gitmek üzere, size bildireceğim bir gece yola çıkın.Firavun ve ordusu tarafından mutlaka takip edileceksiniz. Fakat korkmayın, zalimleri helâk edeceğim!"
53 Böylece Musa, bir gece vakti bütün İsrail Oğulları'nı gizlice Mısır'dan çıkardı. Olup bitenleri sabaha karşı haber alan Firavun, büyük bir ordu hazırlayıp İsrail Oğulları'nın peşine düşmek üzere, bütün şehirlere asker toplayan tellallar gönderdi.
54 Ve halkı kışkırtıp İsrail Oğulları'nın üzerine sürmek için şu konuşmayı yaptı: "Şüphesiz bunlar, sayıca az ve güçsüz bir topluluktur."
55 "Fakat boylarına poslarına bakmadan, bize küstahça kafa tutuyorlar."
56 "Oysa biz, her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı ve kuvvetli bir topluluğuz. O hâlde, Mısır'dan kaçmak üzere olan İsrail Oğulları'nı tümüyle kılıçtan geçirmek için daha ne bekliyoruz?"

Bu konuşmanın ardından,Firavun ordusuyla birlikte Mısır'dan çıktı.
57 Böylece onları, zevk ve sefa içinde yaşadıkları o güzelim bahçelerden, pınarlardan —geri dönmemek üzere— çıkarıyorduk.
58 Yani o göz alıcı zenginliklerden, o saygınlık ve onur makamından...
59 İşte bütün zalim yönetimlerin sonu böyle olacaktır. Onların geride bıraktığı bağları, bahçeleri yerle bir ettik ve onların benzerlerini,yıllar sonra İsrail Oğulları'na verdik.
60 Derken Firavun ve ordusu, gün doğarken onları takibe koyuldular.
61 Ve nihayet iki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları, "Eyvah, yakalandık!" dediler.
62 Musa, "Hayır, asla!" dedi, "Çünkü Rabb'im benimle beraberdir, bana mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir."
63 Biz de Musa'ya, "Asanla denize vur!" diye emrettik. Musa asasını vurur vurmaz, deniz derhal ortadan ikiye yarıldı ve yarılan denizin her bir parçası, kocaman bir dağ gibi yükseldi.
64 Derken, diğerlerini helâk etmek üzere buraya yaklaştırdık.
65 Önce Musa'yı ve beraberindeki müminlerin hepsini kurtardık.
66 Sonra da adını anmaya değer görmediğimiz ötekileri, sulara gömüp boğuverdik.
67 Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
68 Ve hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in çok kudretli, çok merhametlidir. Dilediği anda kâfirlerin ceza verebilecek kudrete sahiptir. Fakat merhameti sayesinde kendilerine mühlet veriyor, onları hemen helak etmiyor.

İşte, Rabb'inin kudret ve merhametini ortaya koyan bir başka tarihi olay:
69 Ey Müslüman! Onlara, İbrahim'in ibretlerle dolu öyküsünü anlat.
70 Hani İbrahim, putlara tapan babasına ve kavmine seslenerek, "Siz böyle körü körüne nelere tapıp duruyorsunuz?" diye sormuştu.
71 Onlar da, "Putlara tapıyoruz ve sonsuza değin onlara tapmaya da devam edeceğiz!" diye karşılık verdiler
72 İbrahim, "Peki," dedi, "siz bu putlara yalvarıp yakarırken, onlar sizin bu yakarışınızı duyabilirler mi?"
73 "Yahut size en ufak bir fayda veya zarar verebilirler mi?"
74 Buna karşılık onlar, "Ama biz atalarımızın böyle yaptığını gördük ve onların uygulamalarını hiç eleştirmeden aynen taklit ediyoruz. Ne yani, sen atalarımızdan daha mı akıllısın?" dediler.
75 İbrahim, "Şu taptığınız şeyleri görüyorsunuz, değil mi?"
76 "Yani, sizin ve önceki atalarınızın tapındığı şu sözde ilâhları."
77 "İşte onlar, benim can düşmanımdır, ancak sizin de en büyük ilâh saydığınız âlemlerin Rabb'i Allah hariç."
78 "Çünkü beni yaratan da O'dur, bana yol gösteren de O!"
79 "Beni yediren de O'dur, içiren de O!"
80 "Ve hastalandığım zaman beni iyileştiren O!"
81 "Beni öldürecek olan da O'dur, diriltecek olan da O!"
82 "Ve Yargı Gününde günahlarımı bağışlayacağını umduğum da, ancak Odur!"
83 "Ey yüce Rabb'im, bana hikmet bilgisi veadaletle hükmetme yeteneği bahşet ve beni salih kullarının arasına kat."
84 "Sonraki nesiller arasında, kıyamete kadar hayırla anılmamı sağla."
85 "Ve beni, o nimetlerle dolu cenneti kazananlardan eyle."
86 "Putlara tapan babamı da bağışla. Doğrusu o, gerçekten de yolunu şaşırmış biriydi." İbrahim bu sözleri, babasına duyduğu derin şefkat ve merhametinden dolayı söylemişti. Fakat Allah, kendisine ortak koşanların bağışlanmasının söz konusu olmadığını ona bildirince,babası için dua etmekten vazgeçti (9. Tevbe: 113–114, 19. Meryem: 47; 60. Mümtehine: 4).
87 "Ve insanların dirilecekleri Gün beni utandırma."
88 "O Gün ne malın mülkün faydası olacaktır kişiye, ne de çoluk çocuğun."
89 "Ancak tertemiz bir kalple Allah'ın huzuruna gelenler kurtulacaktır."
90 O Gün tüm insanlar Allah'ın huzuruna çıkarılacak ve cennet, iman edipkötülüklerden sakınan kimselere iyice yaklaştırılacaktır.
91 Cehennem ise, tüm korkunçluğuyla azgınların karşısına çıkarılacaktır.
92 Ve onlara sorulacak: "Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz ve âhireti kaybetme pahasına, uğrunda hayatınızı harcadığınız servet, iktidar, makam, şöhret gibi dünya zevkleri yahut körü körüne itaat ettiğiniz efendiler, önderler ve kurtarıcılar şimdi neredeler?"
93 "Bakın bakalım, onların size bir yardımları dokunabilecek mi yahut içlerinden azabı hak etmiş olanlar, bizzat kendilerini cehennem azabından kurtarabilecekler mi?"
94 Böylece, hem otanrılık taslayan azgınlar, hem de onlara kul köle olan aldatılmış kitleler, topluca ve tepetaklak cehenneme yuvarlanacaklar.
95 Ve peşlerinden de, İblis'in bütün askerleri!
96 Orada birbirlerini suçlayarak diyecekler ki:
97 "Allah şahittir ki, biz gerçekten de apaçık bir sapıklık içindeydik.
98 Çünkü ey azgınlar, sizi egemenlik ve hüküm verme konusunda Âlemlerin Rabb'i olan Allah ile bir tutuyorduk.
99 İşte bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkâr cin ve insanlardan başkası değildir.
100 Ama şimdi, ne bizi Allah'ın gazabından kurtaracak şefaatçilerimiz var,
101 Ne de bize merhametle kucak açacak candan bir dostumuz.
102 Ah, keşke dünyaya geri dönebilseydik de inananlardan olsaydık!"
103 Ey insanlar! Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, ilâhî adâleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işâret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
104 Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren ve zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
105 Nuh'un kavmi, kendilerine gönderilen Nuh Peygambere başkaldırmış ve Allah'ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
106 Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Nuh onlara seslenerek,"Ey halkım!" demişti, "Zulüm ve haksızlıklardan sakınıp dürüst ve erdemli kimseler olmayacak mısınız?"
107 "Bakın, ben O'nun tarafından size hakkı tebliğ etmek üzere görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
108 "Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni örnek ve model kabul ederek benim izimden yürüyün!"
109 "Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
110 "Öyleyse tekrar söylüyorum, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötülüklerden titizlikle sakının ve ilâhî mesajı getiren bir Elçi olarak bana itaat edin!"
111 Buna karşılık onlar, "Ey Nuh!" dediler, "İçimizdeki en yoksul, gariban ve aşağılık kimseler sana uymuşken, hiç sana iman eder miyiz? Eğer bu din güzel bir şey olsaydı, herkesten önce bizim gibi akıllı, zengin ve yetenekli insanların ona inanması gerekmez miydi? Fakat görüyoruz ki, hep fakir ve zayıf insanlar senin peşine takılmış. Önce onları yanından kov, belki o zaman sana inanırız."
112 Nuh, "O sözünü ettiğiniz insanların geçmişte neler yaptıklarını ben bilemem." dedi.
113 "Onları yargılamak ancak Rabb'ime düşer. Eğer insaf ve sağduyuyla düşünecek olursanız, bunu bilirsiniz."
114 "Dolayısıyla ben, sizi rahatsız ediyorlar ve kendilerini beğenmiyorsunuz diye inananları yanımdan kovacak değilim."
115 "Çünkü ben, sadece açık ve netolarak gerçekleri dile getiren bir uyarıcıyım."
116 Bunca uyarılara rağmen inkârcılar, "Ey Nuh!" dediler, "Eğer bu işten vazgeçmeyecek olursan, kesinlikle taşa tutulup cezalandırılacaksın!"
117 Böyle devam eden uzun bir mücadelenin ardından Nuh, "Ey yüce Rabb'im!" diye yalvardı, "İşte görüyorsun ki, halkım beni yalanladı."
118 "Öyleyse, benimle onlar arasında nihaî hükmünü ver, beni ve benim yanımda yer alan müminleri bu zalimlerin elinden kurtar ya Rab!"
119 Bunun üzerine, o büyük tufanı gönderdik ve onunla beraberindeki müminleri, insanlarla ve her türden hayvanlarla dolu olan o gemi içinde kurtardık."
120 Ve ardından, geride kalan bütün inkârcıları sulara gömdük.
121 Dinle, ey insan! Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
122 Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren ve zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
123 Ad kavmi de,kendilerine gönderilen Hud Peygambere başkaldırmış ve Allah'ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
124 Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Hud onlara seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "İsyankârlıktan, zulüm ve haksızlıktan hâlâ sakınmayacak mısınız?"
125 "Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere O'nun tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
126 "Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul ederek bana itaat edin!"
127 "Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat da beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
128 "Siz, sırf servet ve gücünüzü göstermek için her tepeye birer anıt dikerek hep böyle boş ve anlamsız işlerle mi uğraşacaksınız?"
129 "Ve sanki hiç ölmeyecekmiş gibi ömrünüzün sonuna kadar lüks villalar, gösterişli köşkler ve saraylar mı edineceksiniz?"
130 "Mazlum ve güçsüz biçareleri elinize geçirdiğiniz zaman, onlara karşı hep böyle zorbaca, zalimce mi davranacaksınız?"
131 "Allah'tan sakının ve ilâhî mesajı size bildiren Elçisi olarak bana itaat edin!"
132 "Hayatınızda ne büyük bir öneme sahip olduğunuçok iyi bildiğiniz bunca nimetleri size bahşeden Rabb'inize karşı saygılı ve itaatkâr olun!"
133 "Yani, size etinden, sütünden vs. faydalandığınız sürü sürü hayvanlar ve güçlü, sağlıklı çocuklar bahşeden,"
134 "Ve taptaze meyvelerle dolu bağlar, bahçeler ve kaynağından tatlı sular fışkıran pınarlar veren Rabb'inize karşı saygılı ve itaatkâr olun!"
135 "Doğrusu ben sizin adınıza, o dehşet verici Günün azabından korkuyorum."
136 Buna karşılık onlar, "Ey Hud!" dediler, "Boşuna çeneni yorma! Sen bize ha öğüt vermişsin, ha vermemişsin, bizim için aynıdır."
137 "Bu senin anlattıkların, öncekilerin uydurdukları efsane ve masallardan başka bir şey değildir."
138 "Ve ne yaparsak yapalım, asla azaba uğratılacak değiliz. Biz çıkarlarımıza ters düşen hiçbir ahlâkî kural tanımayız. Bu yüzden kıyameti, âhireti, hesabı, cenneti, cehennemi inkâr ederiz."
139 Böylece onu yalanladılar, Biz de onları korkunç bir azapla helâk ettik.

Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret var. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
140 Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren ve zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
141 Semud kavmi de,kendilerine gönderilen Salih Peygambere başkaldırmış ve Allah'ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
142 Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Salih onlara seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Zulüm ve haksızlıklardan sakınmayacak mısınız?"
143 "Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere, O'nun tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
144 "Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek, kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul ederek benim izimden yürüyün!"
145 "Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum; çünkü benim mükâfatımı verecek olan ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
146 "Şu imtihan diyarında sonsuza dek hep böyle huzur ve güven içinde yaşayacağınızı mı zannediyorsunuz?"
147 "Yani, şutaptaze meyvelerle dolu bağlar, bahçeler arasında ve kaynağından tatlı sular fışkıran pınar başlarında."
148 "Boy boy filiz veren ekinler ve taptaze, yumuşacık salkımlar yetiştiren hurmalıklar içinde."
149 "Allah'ın size bahşettiği güç ve yetenek sayesinde, büyük bir ustalıkla dağları yontup sarp kayalıklarda hiçbir düşmanın erişemeyeceği güvenli evler yapıyorsunuz."
150 "Öyleyse, tekrar tekrar söylüyorum; Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötülüklerden titizlikle sakının ve ilâhî mesajı size bildiren bir Elçi olarak bana itaat edin!"
151 "Ve sakın şu azgınların emrine uymayın!"
152 "Çünkü onlar yeryüzünde hep bozgunculuk çıkarır, ıslah etmezler. Adalet, barış ve iyiliğe yönelik işler yapmazlar."
153 Buna karşılık onlar, "Ey Salih!" dediler, "Anlaşılan sen, ikide bir diline doladığın ilâhlarımızın gazabına uğrayarak büyülenmişsin."
154 "Kaldı ki, sen de bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin. Senin bizden ne üstünlüğün var ki, bize Peygamberlik taslıyorsun! Eğer bu iddianda doğru isen, o zaman bir mucize göster bize!"
155 Bunun üzerine Salih, "İşte Allah tarafından gönderilen şu deve, hem benim Peygamberliğimi kesin olarak ispatlayan birmucize, hem sizi sınayan bir imtihan olacaktır." dedi, "Şöyle ki, şu pınardan bir gün onun, belli bir gün de sizin ve hayvanlarınızın su içme hakkınız olacak ve bu sıra hiç bozulmayacaktır. Bu deveye karşı tavrınız, kaba kuvvete başvurarak zayıf ve çaresiz insanları ezme huyundan vazgeçip geçmediğinizi ortaya koyan bir ölçü olacaktır."
156 "O hâlde, bırakın onu serbestçe otlasın ve sakın ona bir zarar vermeye kalkmayın. Aksi hâlde, korkunç bir günün azabı sizi kıskıvrak yakalayacaktır."
157 Bütün bu uyarılara rağmen, Allah'a itaatin simgesi olan deveyi hunharca boğazlayıp öldürdüler. Fakat çok geçmeden, yaptıklarına pişman oldular. Fakat artık iş içten geçmişti.
158 Bunun üzerine, hak ettikleri azap onları ansızın yakalayıverdi.

Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
159 Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
160 Lut kavmi de kendilerine gönderilen Peygambere başkaldırarak ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
161 Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Lut, onlara seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Kötülüklerden, günahlardan sakınmayacak mısınız?
162 "Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere Allah tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
163 "Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul edip benim izimden yürüyün!"
164 "Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
165 (165-166) "Rabb'inizin, sizin cinsel ihtiyaçlarınızı gidermeniz ve çocuk sahibi olmanız için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da, insanlar arasından bula bula erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz, gerçekten de pek azgın bir toplumsunuz."
166 (165-166) "Rabb'inizin, sizin cinsel ihtiyaçlarınızı gidermeniz ve çocuk sahibi olmanız için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da, insanlar arasından bula bula erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz, gerçekten de pek azgın bir toplumsunuz."
167 Buna karşılık onlar, "Ey Lut!" dediler, "Eğer bu can sıkıcı vaazlarına son vermeyecek olursan, kesinlikle şehrimizden kovulacaksın."
168 Lut ise, "Siz ne derseniz deyin, ben sizin bu yaptıklarınızı nefretle kınıyorum!" dedi. Ve Rabb'ine el açıp yakardı:
169 "Ey yüce Rabb'im! Beni ve ailemi onların bu çirkin davranışlarından koru!"
170 Biz de onu ve ailesini zalimlerin elinden kurtardık.
171 Ancak geride kâfirlerle birlikte kalan ve bu yüzden azabı hak eden bir kocakarı hariç.
172 Ve ardından, adını anmaya değer görmediğimiz ötekileri korkunç bir azapla yok ettik. Lut Peygamberin hanımı onunla birlikte gelmeyi reddedip geride kaldı ve o da kâfirlerle birlikte helak edildi.
173 Öyle ki, üzerlerine sağanak sağanak taş yağmuru yağdırdık. Uyarılan, fakat öğüt ve uyarıları hiçe sayan bu inkârcılara yağdırılan yağmur, gerçekten ne kötü bir yağmurdu!"
174 Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
175 Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren bir başka tarihi olay:
176 Aynen Medyen kavmi gibi Eyke halkı da,kendilerine gönderilen Şuayb Peygambere başkaldırmış böylece ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
177 Hani Şuayb onlara, "Ey halkım!" demişti, "Zulüm ve haksızlık yapmaktan sakınmayacak mısınız?
178 "Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere, O'nun tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
179 "Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek, kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul edip benim izimden yürüyün!"
180 "Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
181 "Ey halkım! Alışverişinizde ölçüyü tam tutun ve sakın ölçüp tartarken eksiklik yapmayın."
182 "Daima doğru teraziyle tartın. Hayatın her alanında doğruluğu, adaleti gözetin."
183 "İnsanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın. Her hak sahibine hakkını tam olarak verin. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın!"
184 "Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'a karşı saygılı ve itaatkâr olun!"
185 Fakat bu güzel çağrıya karşılık onlar, "Ey Şuayb!" dediler, "Anlaşılan sen, diline doladığın ilâhlarımızın gazabına uğrayarak büyülenmişsin."
186 "Üstelik sen de bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin. Bir melek veya olağanüstü bir varlık değilsin ki, sana itaat edelim. Bize öyle geliyor ki, sen göz göre göre bize yalan söylüyorsun!"
187 "Eğer gerçekten doğru söylüyorsan, haydi savurduğun tehditleri gerçekleştir. İddia ettiğin gibi üzerimize gökten helâk edici parçalar düşür de, senin Peygamber olduğunu anlayalım!"
188 Şuayb, "Rabb'im sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor. Dolayısıyla, hakkınızda gereken hükmü O verecektir!" dedi.
189 Böylece onu yalanladılar. Bundan dolayı, o gölge gününün azabı onları ansızın yakalayıverdi. Sıcak bir günde, kara bir bulut gibi üzerlerine çöken azap ile helâk edildiler. Doğrusu bu, gerçekten de korkunç bir günün azabıydı.
190 Hiç kuşkusuz bütün bu anlatılanlarda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
191 Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

Surenin başından buraya kadar, insanlık tarihi boyunca ilâhî mesajı elden ele taşıyan elçilerden bazı örnekler verildi. Ve işte, insanlığa gönderilen son Elçi ve son Kitap:
192 Ey Muhammed! Muhakkak bu Kur'an, Âlemlerin Rabb'i tarafından indirilmiştir.
193 Onu, Güvenilir Ruh adıyla da bilinen ve daha önceki bütün Peygamberlere ilâhî mesajı getirmiş olan vahiy meleği Cebrail indirmiştir.
194 Cebrail Kur’an’ı doğrudan doğruya senin kalbine indirerek onu tüm benliğinle kavramanı sağladı ki, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığı hakikate çağıran bir uyarıcı olasın.
195 Önce Arap toplumuna, sonra da tüm insanlığa seslenen açık ve anlaşılır Arapça diliyle indirilmiş bir kitap olarak.
196 Ve hiç kuşku yok ki, bu Kur'an'daki mesajlar, önceki Peygamberlerin kitaplarında da aynen var.
197 Nitekim İsrail Oğulları içindeki Yahudi din âlimlerinin, Mekke'yi ziyaret ettiklerinde Kur'an'ı duyar duymaz onun Allah kelâmı olduğunu bilmeleri ve bu hakikati açıkça itiraf etmeleri, onlar için yeterli bir delil değil mi? Fakat zalimler, inkâra öylesine şartlanmışlar ki:
198 Eğer bu Kur'an'ı, Arap olmayan ve bir tek kelime Arapça bilmeyen birine indirseydik de,
199 O da bu kitabı onlara mükemmel bir Arapçayla okusaydı, yine de bir bahane uydurup ona iman etmeyeceklerdi.
200 İşte Biz onu, yani Kur'an'ın eşsiz bir mucize olduğu gerçeğini suçluların kalplerine böyle sokarız. Öyle ki;
201 Onlar Kur'an'ın manasını anlar, kusursuz ifadelerinin güzelliğini tanırlar. Önceki kitaplarda bahsi geçen bu mesajın bildirdiği mucizevî haberler ve ortaya koyduğu mükemmel inanç sitemi açısından bir benzerinin yapılamayacağını da bilirler. Fakat dünyaya aşırı bağlılıkları ve gözlerini kör eden kibir, inat, haset gibi saplantıları yüzünden ona iman etmezler. Ta ki, cehennemde onları bekleyen o can yakıcı azabı bizzat gözleriyle görünceye dek...
202 O azap onlara ansızın, hiç beklemedikleri bir anda gelip çatacaktır.
203 İşte o zaman, "Eyvah!" diyecekler, "Acaba iman etmemiz için bize bir fırsat daha verilmez mi?" Fakat onlara, asla ikinci bir fırsat verilmeyecek.
204 Şimdi onlar hâlâ azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
205 Ey hak yolunun yolcusu! Bir düşünsene; Biz o zalimleri yıllarca lüks ve refah içinde yaşatsak,
206 Ve sonunda onlara vadedilen azap gelip yakalarına yapışsa,
207 Yıllarca nimetler içerisinde yaşatılmış olmanın onlara ne faydası olacak?
208 Doğrusu Biz, günah işleyen hiçbir toplumu açık ve net bir şekilde uyarmadan helâk etmemişizdir.
209 En azgın zalimleri bile cezalandırmadan önce güzelce öğüt verip uyarmışızdır. Çünkü Biz hiç kimseye asla haksızlık etmeyiz. İşte bu yüzdendir ki, sizleri uyarmak için bu son kitabı gönderdik:
210 Kur'an'ı ciddi bir şekilde okuduğunuz zaman siz de göreceksiniz ki, onu şeytanlar indirmemiştir.
211 Bu onların harcı değildir. Çünkü şeytan insanı doğru yola, iyiliğe, güzelliğe değil; sapkınlığa, bozgunculuğa, inkâra çağırır. Onlar Kur'an gibi bir kitap indirmek istemezler, zaten buna güçleri de yetmez.
212 Ayrıca onların, melekler arasında geçen vahiy ürünü konuşmaları duymaları da Allah tarafından engellenmiştir.

Demek ki, Kur'an kesinlikle cinler veya şairler tarafından uydurulmuş değildir. O, doğrudan doğruya Allah'tan gelen ve hiçbir şekilde değişikliğe uğramadan Muhammed'in kalbine indirilen ilâhî bir mesajdır.
213 Ey Peygamber ve onun yolunu izleyen Müslüman! Öyleyse Kur'an'a tabi ol ve sakın Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma, yoksa sen de azaba uğrayanlardan olursun.
214 En yakın akrabanı uyar. Ailen, komşuların, arkadaşların başta olmak üzere, enyakınlarından başlayarak ulaşabildiğin bütün insanları Kur'an ile uyar.
215 Ve seni izleyen müminlere, daima şefkat ve merhametle kol kanat ger.
216 Eğer insanlar Kur'an'ı reddederek sana karşı gelirlerse, onlara de ki: "Doğrusu ben, sizin bütün çirkin davranışlarınızdan uzağım ve yaptıklarınızı asla onaylamıyorum. Dolayısıyla, yaptıklarınızdan sorumlu da değilim."
217 Ve bu uğurda vereceğin mücadelende, sonsuz kudret ve merhamet sahibi olan yüce Rabb'ine güven.
218 O Allah ki, buyruklarını yerine getirmek için fedakârca çabaladığını, özellikle de geceleyin ibadet amacıyla yatağından kalktığını görmekte,
219 Ve O'nun huzurunda saygıyla secdeye kapanan o fedakâr müminler arasında dolaşırken neler hissettiğini bilmektedir.
220 Çünkü O her şeyi işiten, her şeyi bilendir.
221 Kur'an'ın cin ve şeytanlar tarafından indirilmiş olamayacağı ortada. Peki, o sözünü ettikleri şeytanların asıl kimlere indiğini size bildireyim mi?
222 Onlar yalnızca düzenbaz, günahkâr insanlara inerler.
223 İştebu düzenbazlar, daima cinlere,şeytanlara kulak verir ve onlardan duyduklarını kendi yandaşlarına iletirler. Fakat onların çoğu, yalancıdırlar.
224 Böyle cinlerden haber aldığını iddia eden, söz söyleyince yalanlar düzen, insanları sahip olmadıkları niteliklerle öven veya yeren ahlâk ve erdem yoksunu şairlere gelince, onlara ancak kendileri gibi yoldan çıkan azgın kimseler uyar.
225 Bu tür şairlerin, çıkarları uğruna bir o tarafa bir bu tarafa yamanıp savrularak her vadide nasıl şaşkın şaşkın dolaşıp durduklarını görmez misin?
226 Ve bilmez misin ki, onlar çoğu zaman yapmadıkları ve asla yapamayacakları şeyleri söylerler?
227 Ancak Allah'a ve âhiret gününe yürekten iman eden, bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan, Allah'ın ayetlerini sürekli gündemde tutarakO'nu sıkça anan ve herhangi bir sözlü veya fiilî saldırıya maruz kalıp zulme uğrayınca düşmana aynen karşılık veren, onları hicvederek ve gerekirse karşı saldırı düzenleyerek kendilerini savunanlar başka. İşte bunlar, Rab'lerinin hoşnutluğunu kazanacak ve er geç başarıya ulaşacaklardır. O hâlde, ey Müslüman! Sakın ümidini kaybetme, asla yılgınlığa düşme, sana müjdeler olsun:

Zalimler, yakında ne müthiş bir akıbete yuvarlanacaklarını, nasıl bir devrimle yıkılıp gideceklerini görecekler.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ 3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ 4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ 5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ 7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ 10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ 11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ 12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ 13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ 14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ 15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ 18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ 20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ 25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ 27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ 28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ 29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ 30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ 32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟ 33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ 34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ 35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ 36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ 37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ 38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ 39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ 40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ 41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ 42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ 43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ 44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ 45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ 46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ 48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ 49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ 50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟ 51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ 52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ 53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ 54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ 55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ 56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ 60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ 61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ 63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ 64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ 65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ 66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ 69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ 70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ 71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ 72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ 73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ 74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ 76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ 77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ 78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ 79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ 80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ 81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ 83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ 84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ 85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ 87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ 88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ 89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ 90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ 91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ 93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ 94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ 95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ 96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ 97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ 99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ 100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ 101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ 109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ 110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ 111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ 112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ 113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ 115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ 116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ 117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ 119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ 120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ 128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ 129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ 130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ 132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ 133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ 135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ 136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ 137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ 138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ 141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ 146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ 148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ 149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ 151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ 152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ 153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ 155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ 157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ 165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ 166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ 167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ 168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ 169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ 171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ 172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ 173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ 176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ 181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ 182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ 183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ 184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ 185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ 186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ 187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ 193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ 194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ 195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ 196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ 198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ 199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ 200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ 201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ 203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ 205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ 206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ 207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ 208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ 210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ 211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ 212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ 213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ 214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ 216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ 217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ 218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ 219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ 221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ 223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ 224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ 225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ 226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ 227
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
Tâ, Sîn, Mîm.
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Ey insan! Rabb'inden sana bir mesaj geldi: Bunlar, insanlığa mutluluk ve kurtuluş yollarını gösteren apaçık ve apaydınlık Kitabın ayetleridir.
2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Ey Peygamber! Gözlerini ve gönüllerini hakikate kapamış o inkârcılar, bütün öğüt ve uyarılara rağmen Allah'ın ayetlerine inanmıyorlar diye, neredeyse üzüntüden kendini yiyip bitireceksin. Unutma ki:
3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Eğer onları zorla imana getirmeyi dileseydik, üzerlerine gökten öyle dehşet verici bir mucize indirirdik ki, bunun karşısında derhal Allah'ın hükmüne boyun eğip ister istemez iman ederlerdi. O hâlde, iman etmiyorlar diye üzülme.
4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
Onlara ne zaman Rahman'dan yeni bir uyarı gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler.
5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Nitekim Kur'an'daki uyarıları da alaya alıp yalanladılar. Fakat âhiret, kıyamet, hesap gibi o alay edip durdukları hakikatlerin gerçekleşme haberi, yakında onlara gelecektir.
6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
Peki onlar yeryüzüne ibret nazarıyla bakmıyorlar mı ki, Biz orada her güzel çiftten renk renk, çeşit çeşit nice bitkiler yetiştirdik?
7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Hiç kuşkusuz bunda, Allah'ın varlığını, Rab ve İlâh olarak birliğini, kudret ve merhametini gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu yine de inanmamakta ısrar ediyorlar.
8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in sonsuz kudret sahibidir, dilediği anda kâfirlerin cezasını verebilir. Fakat onlara birazcık süre veriyor, çünkü O aynı zamanda çok merhametlidir.

Nitekim insanlık tarihi boyunca her Peygamber bu gerçeği dile getirmişti:
9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
Hani bir vakit Rabb'in Musa'ya "Ey Musa!" diye seslenmişti: "Ayetlerimi tebliğ etmek üzere şu zalim topluma git!"
10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
"Yani, Firavunun toplumuna ve sor onlara, artık zulüm ve haksızlıktan sakınmanın zamanı gelmedi mi?"
11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
Buna karşılık Musa, "Ey Rabb'im!" dedi, "Doğrusu ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
"Öfke ve heyecandan yüreğim daralır, üstelik dilimde tutukluk var. Güzel ve etkili konuşamıyorum. Bunun için, bana yardımcı olarak ağabeyim Harun'a da elçilik görevi ver ya Rab!"
13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
"Ayrıca, kendilerini iyilik ve adalete çağıracağım bu insanlara karşı vaktiyle bir suç işlemiş ve istemeden de olsa, içlerinden birini öldürmüştüm. Zaten bu yüzden Mısır'dan kaçıp Medyen'e gelmiştim, beni bundan dolayı öldürmelerinden korkuyorum."
14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
Bunun üzerine Allah, "Hayır!" dedi, "Onlar sana asla zarar veremeyecekler! O hâlde sen ve ağabeyin, her ikiniz apaçık mucize ve ayetlerimle o zalim topluma gidin ve onları hak dine davet edin. Korkmayın, elbette Ben sizinle birlikteyim, her şeyi görür, her şeyi işitirim."

Böylece Musa Mısır'a geldi ve olup bitenleri Harun'a anlattı. Bunun üzerine, Allah her ikisine şöyle buyurdu:
15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
"Şimdi doğru Firavuna gidin ve ona deyin ki: "Bizler, bütün kâinatın biricik sahibi, yöneticisi ve Efendisi, yani âlemlerin Rabb'i olan Allah tarafından gönderilmiş elçileriz!"
16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
"Öyleyse, zulüm ve haksızlıktan vazgeçip ilâhî hükümlere boyun eğ ve yüzyıllardan beri köleleştirdiğin İsrail Oğulları'nın bizimle birlikte Filistin'e gelmelerine izin ver."
17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
Musa ile Harun, Firavunun karşısına çıkıp bu sözleri ona aynen ilettiler. Buna karşılık Firavun,"Ey Musa!" dedi, "Biz seni çocukken bağrımıza basıp yanımızda yetiştirmedik mi? Hem sen yıllar boyunca bizim aramızda yaşayıp lütuf ve ihsanlarımızdan faydalanmamış mıydın?"
18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
"Üstelik suçsuz bir adamı öldürerek yapacağını da yaptın. Şimdi de kalkmış, tacımıza tahtımıza el koymaya çalışıyorsun. Doğrusu sen, gerçekten de çok nankör biriymişsin!"
19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
Musa, "O işi yaptığım zaman daha ne yaptığını bilmez bir hâldeydim. O adam İbranîlerden birini tartaklıyordu. Ona engel olmak için sadece bir yumruk vurdum, amacım öldürmek değildi."
20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
"Sonra da sizin adalete aykırı hüküm vereceğinizden korktuğum için buralardan kaçıp gittim. Derken Rabb'im bana ilim ve hikmet bahşetti ve beni Peygamberlerden kıldı."
21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
"Şu başıma kaktığın nimetlere gelince: Bu, İsrail Oğulları'nı köleleştirip yüzyıllarca sömürmen sonucunda elde ettiğin refah ve zenginlik sayesinde idi. Ayrıca, İsrail Oğulları'nın erkek çocuklarını kesmeseydin annem beni Nil nehrine bırakmak zorunda kalmayacaktı. Böylece senin sarayında değil, kendi evimde büyüyecektim. Senin sarayında büyümüş olmam senin iyiliğinin değil, zulmünün kanıtıdır."
22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Firavun lâfı değiştirerek, "Peki söyler misin, şu dediğin Âlemlerin Rabb'i de neyin nesi? Bu sözünü ettiğin Allah bu ülkenin de mi sahibi ve yöneticisi oluyor?" dedi.
23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Musa, "O sadece bu ülkenin değil, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki bütün varlıkların gerçek sahibi, yöneticisi ve Efendisi, Rabb'idir. Eğer gerçekten inanmaya niyetiniz varsa, bunu yüreğinizde hissedersiniz." dedi.
24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
Firavun etrafındaki ileri gelenlere, "Bu adamın neler saçmaladığını duyuyorsunuz, değil mi?" dedi.
25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Musa onun sataşmalarına hiç aldırış etmeden sözlerine devam ederek, "O hem sizin Rabb'iniz, hem de sizden önce gelip geçen atalarınızın Rabb'idir." dedi.
26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
Firavun yine alay ederek, "Bakın, size Allah tarafından gönderilmiş olduğunu iddia eden sözde Peygamberiniz, kesinlikle çıldırmış!" dedi.
27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
Musa tebliğine devam ederek, "O doğunun, batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin, dünyanın her yerindeki ülkelerin, medeniyetlerin ve toplumların gerçek efendisi ve Rabb'idir. Eğer aklınızı kullanırsanız, O'na kulluk edilmesi gerektiğini anlarsınız!" dedi.
28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ
Bunun üzerine Firavun, nihayet ciddiyetini takınarak, "Bu kadar eğlence yeter. Bana bak, ey Musa! Eğer benden başka bir tanrı benimseyecek olursan, yemin ederim seni zindana atarım!" dedi.
29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ
Musa, "Doğru söylediğime dair sana apaçık bir mucize göstersem de mi?" dedi.
30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Firavun, "Pekâlâ, haydi göster bakalım maharetini, eğer doğru söylüyorsan!" dedi.
31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ
Bunun üzerine, Musa asasını yere attı. Bir de ne görsünler, az önce Musa'nın elinde duran cansız değnek, açıkça görülen büyük ve dehşet verici bir yılana dönüşmüş!
32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟
Ve elini koynuna sokup çıkardı. Bir de ne görsünler, koynuna sokmadan önce normal olan eli, görenlere hayranlık verecek derecede ışıl ışıl, bembeyaz olmuş. Böylece Firavun ve adamlarının, Musa'nın doğru söylediğine dair en ufak bir şüpheleri kalmadı. Fakat kibir ve ihtirasları onları imandan alıkoydu. Bu yüzden, Musa'nın davetini etkisiz kılmak amacıyla plânlar kurmaya başladılar:
33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ
Musa'nın gösterdiği mucizeler karşısında âdeta kanı donan Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, "Bu adam gerçekten pek yaman bir büyücüymüş." dedi ve ekledi:
34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
"Amacı da, sihirbazlığını kullanarak tahtınızı ele geçirip sizi yurdunuzdan çıkarmak. Bu durumda, ey ileri gelenler, ne yapmamı tavsiye edersiniz?"
35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Firavunun önde gelen adamları dediler ki: "Musa'nın elinde bu asa olduğu sürece, onu öldürmemize imkân yok. Öldürsek bile, İsrail Oğulları buna isyanla karşılık verecektir. İyisi mi, onu ve kardeşini bir süre oyala, bu arada tüm ülkeye tellallar gönder ki,"
36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ
"Bütün usta ve maharetli sihirbazları toplayıp senin huzuruna getirsinler. Sonra onlarla Musa'yı halkın huzurunda yarıştıralım. Sihirbazlar Musa'ya karşı kesin bir üstünlük elde edemeseler bile, Musa'nın mucizelerinin, büyücülerin yaptıkları türden ilginç bir gösteriden ibaret olduğunu insanlara göstermiş oluruz. Nasıl olsa halk, sihirbazların göz boyaması ile Peygamberin mucizesi arasındaki farkı ayırt edemez. Ancak bu şekilde Musa'nın taraftar toplamasına engel olabiliriz."

Böylece, plân uygulanmaya kondu:
37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
Ülkenin dört bir yanından getirtilen sihirbazlar, önceden kararlaştırılan ve herkesçe bilinen bir bayram günü, Musa ile kozlarını paylaşmak üzere büyük meydanda toplandılar.
38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
Ve tellallar aracılığıyla halka çağrı yapıldı: "Siz de bu muhteşem gösteriyi izlemek ve büyücüleri desteklemek üzere toplanmaz mısınız?"
39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ
"Umarız ki, sahip olduğumuz ideolojiyi ve hayat tarzını savunmak için mücadele eden bu insanlarMusa'ya üstün gelirler de, Musa gibi bir kölenin dinine değil, büyücülerin bizimkine benzeyen putperest inanç sistemine uyarız."
40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ
Sihirbazlar son talimatları almak üzere Firavunun huzuruna gelince, Firavuna, "Eğer Musa'ya karşı üstün gelirsek iyi bir ödülü hak etmiş oluruz, değil mi?" dediler.
41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ
Firavun, "Elbette!" diye karşılık verdi, "Üstelik o zaman en yakın veen seçkinadamlarım arasında yer alacaksınız."
42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Böylece Musa, Firavun ve sihirbazlar, belirlenen yer ve zamanda buluştular. Sihirbazlar gösteriye ilk önce kimin başlayacağını Musa'ya sorunca, Musa onlara meydan okurcasına, "İlk önce siz atacağınızı atın da, maharetlerinizi gösterin!" dedi.
43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
Bunun üzerine sihirbazlar, içlerini cıvayla doldurdukları özel hazırlanmış iplerini ve sopalarını meydandaki sıcak kumların üzerine atarak, "Firavunun şerefi adına, elbette üstün gelecek olan bizleriz!" diye haykırdılar. Kitlesel hipnozun da etkisiyle, meydana atılan ipler ve değnekler ortalığı kaplayan yılanlara, çıyanlara dönüştü. Öyle ki, bu dehşet verici manzara karşısında Musa bile korkuya kapıldı.
44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
Derken Musa, Allah'tan aldığı emirle sopasını meydanın ortasına attı. Bir de ne görsünler, asa korkunç bir yılana dönüşmüş, büyücülerin gerçek gibi gösterdiği yılan, çıyan türünden ne varsa hepsini birer birer yalayıp yutuyor.
45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ
Büyünün etki gücünü ve sınırlarını çok iyi bilen sihirbazların çoğu,bu olayın sihrin ötesinde bir mucize olduğunu anlayarak derhal secdeye kapandılar:
46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
"İman ettik biz, âlemlerin Rabb'ine!"
47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
"Yani Musa ile Harun'un bizi davet ettiği, tüm varlıkların gerçek sahibi, yöneticisi ve efendisi olan o âlemlerin Rabb'ine!" dediler.
48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ
Bunun üzerine Firavun, "Ben size izin vermeden ona inandınız, öyle mi?" diye öfkeyle bağırdı.Sonra halkın iman etmesini engellemek için hemen bir senaryo uydurarak, "Durun hele, şimdi anladım! Musa size büyücülüğü öğreten üstadınız ve siz de onun adına çalışan birer ajansınız.Nasıl da düşünemedim! Ta başından beri bunu plânlayıp bana oyun oynadınız. Fakat bana ihanetin cezası neymiş, göreceksiniz: Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesecek, sonra da hepinizi hurma ağaçlarına asacağım! Musa'nın Rabb'inin azabı mı, yoksa benim azabım mı daha çetin ve daha sürekliymiş, o zaman göreceksiniz!" dedi.
49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
Buna karşılık sihirbazlar, "Hiç önemli değil. Çünkü bizler, —ha üç gün önce ha üç gün sonra— enindesonunda zaten ölecek ve Rabb'imize döneceğiz!" dediler. Ve eklediler:
50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟
"Bizi asıl ilgilendiren şudur: Doğrusu biz, Musa'ya inananların öncüleri olduğumuzdan dolayı, Rabb'imizin bu güne kadar işlediğimiz günahlarımızı bağışlayacağını ümit ediyoruz."

Böylece, Firavunun saltanatını koruma adına Musa'ya meydan okuma cüretini gösteren sihirbazlar, ruhlarında müthiş bir değişim gerçekleştirerek müminler kervanına katılmış ve aynı günün akşamı şehadet şerbetini içerek en yüce makama ulaşmışlardı. Onların bu "şehâdeti" Firavun'un bütün suçlamalarını anlamsız kılmış ve Musa'nın Peygamberliğini açıkça gözler önüne sermişti.
51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
Sihirbazların kahramanca şehit oluşunun ardından, bütün İsrail Oğulları Musa'ya iman ettiler. Firavunun baskı ve işkenceleri altında geçen uzun bir mücadele döneminin ardından, Musa'ya şöyle vahyettik: "Gerek İsrail Oğulları'ndan ve gerek Mısırlılardan, ayetlerime iman eden kullarımla birlikte Mısır'dan gizlice çıkıp Filistin'e gitmek üzere, size bildireceğim bir gece yola çıkın.Firavun ve ordusu tarafından mutlaka takip edileceksiniz. Fakat korkmayın, zalimleri helâk edeceğim!"
52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
Böylece Musa, bir gece vakti bütün İsrail Oğulları'nı gizlice Mısır'dan çıkardı. Olup bitenleri sabaha karşı haber alan Firavun, büyük bir ordu hazırlayıp İsrail Oğulları'nın peşine düşmek üzere, bütün şehirlere asker toplayan tellallar gönderdi.
53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
Ve halkı kışkırtıp İsrail Oğulları'nın üzerine sürmek için şu konuşmayı yaptı: "Şüphesiz bunlar, sayıca az ve güçsüz bir topluluktur."
54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
"Fakat boylarına poslarına bakmadan, bize küstahça kafa tutuyorlar."
55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
"Oysa biz, her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı ve kuvvetli bir topluluğuz. O hâlde, Mısır'dan kaçmak üzere olan İsrail Oğulları'nı tümüyle kılıçtan geçirmek için daha ne bekliyoruz?"

Bu konuşmanın ardından,Firavun ordusuyla birlikte Mısır'dan çıktı.
56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Böylece onları, zevk ve sefa içinde yaşadıkları o güzelim bahçelerden, pınarlardan —geri dönmemek üzere— çıkarıyorduk.
57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
Yani o göz alıcı zenginliklerden, o saygınlık ve onur makamından...
58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
İşte bütün zalim yönetimlerin sonu böyle olacaktır. Onların geride bıraktığı bağları, bahçeleri yerle bir ettik ve onların benzerlerini,yıllar sonra İsrail Oğulları'na verdik.
59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
Derken Firavun ve ordusu, gün doğarken onları takibe koyuldular.
60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
Ve nihayet iki topluluk birbirini görünce, Musa'nın arkadaşları, "Eyvah, yakalandık!" dediler.
61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
Musa, "Hayır, asla!" dedi, "Çünkü Rabb'im benimle beraberdir, bana mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir."
62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Biz de Musa'ya, "Asanla denize vur!" diye emrettik. Musa asasını vurur vurmaz, deniz derhal ortadan ikiye yarıldı ve yarılan denizin her bir parçası, kocaman bir dağ gibi yükseldi.
63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ
Derken, diğerlerini helâk etmek üzere buraya yaklaştırdık.
64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ
Önce Musa'yı ve beraberindeki müminlerin hepsini kurtardık.
65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ
Sonra da adını anmaya değer görmediğimiz ötekileri, sulara gömüp boğuverdik.
66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve hiç kuşku yok ki, senin Rabb'in çok kudretli, çok merhametlidir. Dilediği anda kâfirlerin ceza verebilecek kudrete sahiptir. Fakat merhameti sayesinde kendilerine mühlet veriyor, onları hemen helak etmiyor.

İşte, Rabb'inin kudret ve merhametini ortaya koyan bir başka tarihi olay:
68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ
Ey Müslüman! Onlara, İbrahim'in ibretlerle dolu öyküsünü anlat.
69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
Hani İbrahim, putlara tapan babasına ve kavmine seslenerek, "Siz böyle körü körüne nelere tapıp duruyorsunuz?" diye sormuştu.
70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ
Onlar da, "Putlara tapıyoruz ve sonsuza değin onlara tapmaya da devam edeceğiz!" diye karşılık verdiler
71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
İbrahim, "Peki," dedi, "siz bu putlara yalvarıp yakarırken, onlar sizin bu yakarışınızı duyabilirler mi?"
72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
"Yahut size en ufak bir fayda veya zarar verebilirler mi?"
73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
Buna karşılık onlar, "Ama biz atalarımızın böyle yaptığını gördük ve onların uygulamalarını hiç eleştirmeden aynen taklit ediyoruz. Ne yani, sen atalarımızdan daha mı akıllısın?" dediler.
74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
İbrahim, "Şu taptığınız şeyleri görüyorsunuz, değil mi?"
75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
"Yani, sizin ve önceki atalarınızın tapındığı şu sözde ilâhları."
76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
"İşte onlar, benim can düşmanımdır, ancak sizin de en büyük ilâh saydığınız âlemlerin Rabb'i Allah hariç."
77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
"Çünkü beni yaratan da O'dur, bana yol gösteren de O!"
78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
"Beni yediren de O'dur, içiren de O!"
79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
"Ve hastalandığım zaman beni iyileştiren O!"
80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
"Beni öldürecek olan da O'dur, diriltecek olan da O!"
81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
"Ve Yargı Gününde günahlarımı bağışlayacağını umduğum da, ancak Odur!"
82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
"Ey yüce Rabb'im, bana hikmet bilgisi veadaletle hükmetme yeteneği bahşet ve beni salih kullarının arasına kat."
83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
"Sonraki nesiller arasında, kıyamete kadar hayırla anılmamı sağla."
84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ
"Ve beni, o nimetlerle dolu cenneti kazananlardan eyle."
85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
"Putlara tapan babamı da bağışla. Doğrusu o, gerçekten de yolunu şaşırmış biriydi." İbrahim bu sözleri, babasına duyduğu derin şefkat ve merhametinden dolayı söylemişti. Fakat Allah, kendisine ortak koşanların bağışlanmasının söz konusu olmadığını ona bildirince,babası için dua etmekten vazgeçti (9. Tevbe: 113–114, 19. Meryem: 47; 60. Mümtehine: 4).
86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
"Ve insanların dirilecekleri Gün beni utandırma."
87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
"O Gün ne malın mülkün faydası olacaktır kişiye, ne de çoluk çocuğun."
88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
"Ancak tertemiz bir kalple Allah'ın huzuruna gelenler kurtulacaktır."
89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
O Gün tüm insanlar Allah'ın huzuruna çıkarılacak ve cennet, iman edipkötülüklerden sakınan kimselere iyice yaklaştırılacaktır.
90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ
Cehennem ise, tüm korkunçluğuyla azgınların karşısına çıkarılacaktır.
91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
Ve onlara sorulacak: "Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz ve âhireti kaybetme pahasına, uğrunda hayatınızı harcadığınız servet, iktidar, makam, şöhret gibi dünya zevkleri yahut körü körüne itaat ettiğiniz efendiler, önderler ve kurtarıcılar şimdi neredeler?"
92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ
"Bakın bakalım, onların size bir yardımları dokunabilecek mi yahut içlerinden azabı hak etmiş olanlar, bizzat kendilerini cehennem azabından kurtarabilecekler mi?"
93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
Böylece, hem otanrılık taslayan azgınlar, hem de onlara kul köle olan aldatılmış kitleler, topluca ve tepetaklak cehenneme yuvarlanacaklar.
94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ
Ve peşlerinden de, İblis'in bütün askerleri!
95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ
Orada birbirlerini suçlayarak diyecekler ki:
96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ
"Allah şahittir ki, biz gerçekten de apaçık bir sapıklık içindeydik.
97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Çünkü ey azgınlar, sizi egemenlik ve hüküm verme konusunda Âlemlerin Rabb'i olan Allah ile bir tutuyorduk.
98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
İşte bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkâr cin ve insanlardan başkası değildir.
99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ
Ama şimdi, ne bizi Allah'ın gazabından kurtaracak şefaatçilerimiz var,
100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ
Ne de bize merhametle kucak açacak candan bir dostumuz.
101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Ah, keşke dünyaya geri dönebilseydik de inananlardan olsaydık!"
102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Ey insanlar! Hiç kuşkusuz bu anlatılanlarda, ilâhî adâleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işâret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren ve zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Nuh'un kavmi, kendilerine gönderilen Nuh Peygambere başkaldırmış ve Allah'ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Nuh onlara seslenerek,"Ey halkım!" demişti, "Zulüm ve haksızlıklardan sakınıp dürüst ve erdemli kimseler olmayacak mısınız?"
106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Bakın, ben O'nun tarafından size hakkı tebliğ etmek üzere görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni örnek ve model kabul ederek benim izimden yürüyün!"
108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ
"Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ
"Öyleyse tekrar söylüyorum, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötülüklerden titizlikle sakının ve ilâhî mesajı getiren bir Elçi olarak bana itaat edin!"
110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ
Buna karşılık onlar, "Ey Nuh!" dediler, "İçimizdeki en yoksul, gariban ve aşağılık kimseler sana uymuşken, hiç sana iman eder miyiz? Eğer bu din güzel bir şey olsaydı, herkesten önce bizim gibi akıllı, zengin ve yetenekli insanların ona inanması gerekmez miydi? Fakat görüyoruz ki, hep fakir ve zayıf insanlar senin peşine takılmış. Önce onları yanından kov, belki o zaman sana inanırız."
111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
Nuh, "O sözünü ettiğiniz insanların geçmişte neler yaptıklarını ben bilemem." dedi.
112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
"Onları yargılamak ancak Rabb'ime düşer. Eğer insaf ve sağduyuyla düşünecek olursanız, bunu bilirsiniz."
113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
"Dolayısıyla ben, sizi rahatsız ediyorlar ve kendilerini beğenmiyorsunuz diye inananları yanımdan kovacak değilim."
114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
"Çünkü ben, sadece açık ve netolarak gerçekleri dile getiren bir uyarıcıyım."
115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
Bunca uyarılara rağmen inkârcılar, "Ey Nuh!" dediler, "Eğer bu işten vazgeçmeyecek olursan, kesinlikle taşa tutulup cezalandırılacaksın!"
116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
Böyle devam eden uzun bir mücadelenin ardından Nuh, "Ey yüce Rabb'im!" diye yalvardı, "İşte görüyorsun ki, halkım beni yalanladı."
117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
"Öyleyse, benimle onlar arasında nihaî hükmünü ver, beni ve benim yanımda yer alan müminleri bu zalimlerin elinden kurtar ya Rab!"
118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
Bunun üzerine, o büyük tufanı gönderdik ve onunla beraberindeki müminleri, insanlarla ve her türden hayvanlarla dolu olan o gemi içinde kurtardık."
119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
Ve ardından, geride kalan bütün inkârcıları sulara gömdük.
120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Dinle, ey insan! Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren ve zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ad kavmi de,kendilerine gönderilen Hud Peygambere başkaldırmış ve Allah'ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Hud onlara seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "İsyankârlıktan, zulüm ve haksızlıktan hâlâ sakınmayacak mısınız?"
124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere O'nun tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul ederek bana itaat edin!"
126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
"Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat da beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
"Siz, sırf servet ve gücünüzü göstermek için her tepeye birer anıt dikerek hep böyle boş ve anlamsız işlerle mi uğraşacaksınız?"
128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
"Ve sanki hiç ölmeyecekmiş gibi ömrünüzün sonuna kadar lüks villalar, gösterişli köşkler ve saraylar mı edineceksiniz?"
129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
"Mazlum ve güçsüz biçareleri elinize geçirdiğiniz zaman, onlara karşı hep böyle zorbaca, zalimce mi davranacaksınız?"
130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Allah'tan sakının ve ilâhî mesajı size bildiren Elçisi olarak bana itaat edin!"
131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
"Hayatınızda ne büyük bir öneme sahip olduğunuçok iyi bildiğiniz bunca nimetleri size bahşeden Rabb'inize karşı saygılı ve itaatkâr olun!"
132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
"Yani, size etinden, sütünden vs. faydalandığınız sürü sürü hayvanlar ve güçlü, sağlıklı çocuklar bahşeden,"
133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
"Ve taptaze meyvelerle dolu bağlar, bahçeler ve kaynağından tatlı sular fışkıran pınarlar veren Rabb'inize karşı saygılı ve itaatkâr olun!"
134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
"Doğrusu ben sizin adınıza, o dehşet verici Günün azabından korkuyorum."
135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
Buna karşılık onlar, "Ey Hud!" dediler, "Boşuna çeneni yorma! Sen bize ha öğüt vermişsin, ha vermemişsin, bizim için aynıdır."
136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ
"Bu senin anlattıkların, öncekilerin uydurdukları efsane ve masallardan başka bir şey değildir."
137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ
"Ve ne yaparsak yapalım, asla azaba uğratılacak değiliz. Biz çıkarlarımıza ters düşen hiçbir ahlâkî kural tanımayız. Bu yüzden kıyameti, âhireti, hesabı, cenneti, cehennemi inkâr ederiz."
138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Böylece onu yalanladılar, Biz de onları korkunç bir azapla helâk ettik.

Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret var. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren ve zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Semud kavmi de,kendilerine gönderilen Salih Peygambere başkaldırmış ve Allah'ın kitap ve elçi göndererek insanlığa yol göstereceği gerçeğini inkâr etmek suretiyle, ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Salih onlara seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Zulüm ve haksızlıklardan sakınmayacak mısınız?"
142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere, O'nun tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek, kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul ederek benim izimden yürüyün!"
144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
"Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum; çünkü benim mükâfatımı verecek olan ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ
"Şu imtihan diyarında sonsuza dek hep böyle huzur ve güven içinde yaşayacağınızı mı zannediyorsunuz?"
146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
"Yani, şutaptaze meyvelerle dolu bağlar, bahçeler arasında ve kaynağından tatlı sular fışkıran pınar başlarında."
147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ
"Boy boy filiz veren ekinler ve taptaze, yumuşacık salkımlar yetiştiren hurmalıklar içinde."
148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ
"Allah'ın size bahşettiği güç ve yetenek sayesinde, büyük bir ustalıkla dağları yontup sarp kayalıklarda hiçbir düşmanın erişemeyeceği güvenli evler yapıyorsunuz."
149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Öyleyse, tekrar tekrar söylüyorum; Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötülüklerden titizlikle sakının ve ilâhî mesajı size bildiren bir Elçi olarak bana itaat edin!"
150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ
"Ve sakın şu azgınların emrine uymayın!"
151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
"Çünkü onlar yeryüzünde hep bozgunculuk çıkarır, ıslah etmezler. Adalet, barış ve iyiliğe yönelik işler yapmazlar."
152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ
Buna karşılık onlar, "Ey Salih!" dediler, "Anlaşılan sen, ikide bir diline doladığın ilâhlarımızın gazabına uğrayarak büyülenmişsin."
153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
"Kaldı ki, sen de bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin. Senin bizden ne üstünlüğün var ki, bize Peygamberlik taslıyorsun! Eğer bu iddianda doğru isen, o zaman bir mucize göster bize!"
154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
Bunun üzerine Salih, "İşte Allah tarafından gönderilen şu deve, hem benim Peygamberliğimi kesin olarak ispatlayan birmucize, hem sizi sınayan bir imtihan olacaktır." dedi, "Şöyle ki, şu pınardan bir gün onun, belli bir gün de sizin ve hayvanlarınızın su içme hakkınız olacak ve bu sıra hiç bozulmayacaktır. Bu deveye karşı tavrınız, kaba kuvvete başvurarak zayıf ve çaresiz insanları ezme huyundan vazgeçip geçmediğinizi ortaya koyan bir ölçü olacaktır."
155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
"O hâlde, bırakın onu serbestçe otlasın ve sakın ona bir zarar vermeye kalkmayın. Aksi hâlde, korkunç bir günün azabı sizi kıskıvrak yakalayacaktır."
156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ
Bütün bu uyarılara rağmen, Allah'a itaatin simgesi olan deveyi hunharca boğazlayıp öldürdüler. Fakat çok geçmeden, yaptıklarına pişman oldular. Fakat artık iş içten geçmişti.
157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Bunun üzerine, hak ettikleri azap onları ansızın yakalayıverdi.

Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, zalimleri nasıl bir felâketin beklediğini haber veren bir başka tarihi olay:
159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Lut kavmi de kendilerine gönderilen Peygambere başkaldırarak ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri gibi yakından tanıdıkları Lut, onlara seslenerek, "Ey halkım!" demişti, "Kötülüklerden, günahlardan sakınmayacak mısınız?
161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere Allah tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul edip benim izimden yürüyün!"
163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
"Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ
(165-166) "Rabb'inizin, sizin cinsel ihtiyaçlarınızı gidermeniz ve çocuk sahibi olmanız için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da, insanlar arasından bula bula erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz, gerçekten de pek azgın bir toplumsunuz."
165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
(165-166) "Rabb'inizin, sizin cinsel ihtiyaçlarınızı gidermeniz ve çocuk sahibi olmanız için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da, insanlar arasından bula bula erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz, gerçekten de pek azgın bir toplumsunuz."
166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ
Buna karşılık onlar, "Ey Lut!" dediler, "Eğer bu can sıkıcı vaazlarına son vermeyecek olursan, kesinlikle şehrimizden kovulacaksın."
167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ
Lut ise, "Siz ne derseniz deyin, ben sizin bu yaptıklarınızı nefretle kınıyorum!" dedi. Ve Rabb'ine el açıp yakardı:
168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ
"Ey yüce Rabb'im! Beni ve ailemi onların bu çirkin davranışlarından koru!"
169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Biz de onu ve ailesini zalimlerin elinden kurtardık.
170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ
Ancak geride kâfirlerle birlikte kalan ve bu yüzden azabı hak eden bir kocakarı hariç.
171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ
Ve ardından, adını anmaya değer görmediğimiz ötekileri korkunç bir azapla yok ettik. Lut Peygamberin hanımı onunla birlikte gelmeyi reddedip geride kaldı ve o da kâfirlerle birlikte helak edildi.
172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ
Öyle ki, üzerlerine sağanak sağanak taş yağmuru yağdırdık. Uyarılan, fakat öğüt ve uyarıları hiçe sayan bu inkârcılara yağdırılan yağmur, gerçekten ne kötü bir yağmurdu!"
173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Hiç kuşkusuz bunda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

İşte, inananlarla inkâr edenler arasında süregelen amansız mücadeleyi gözler önüne seren bir başka tarihi olay:
175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Aynen Medyen kavmi gibi Eyke halkı da,kendilerine gönderilen Şuayb Peygambere başkaldırmış böylece ilâhî mesajı insanlığa ileten bütün Peygamberleri yalanlamışlardı.
176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani Şuayb onlara, "Ey halkım!" demişti, "Zulüm ve haksızlık yapmaktan sakınmayacak mısınız?
177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
"Bakın, ben size hakkı tebliğ etmek üzere, O'nun tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir elçiyim."
178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
"Öyleyse, Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek, kötü davranışlardan sakının ve Allah'a kulluk konusunda beni model kabul edip benim izimden yürüyün!"
179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
"Hem şunu iyi bilin ki, ben buna karşılık sizden herhangi bir menfaat veya mükâfat beklemiyorum. Benim mükâfatımı verecek olan, ancak ve ancak Âlemlerin Rabb'idir."
180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ
"Ey halkım! Alışverişinizde ölçüyü tam tutun ve sakın ölçüp tartarken eksiklik yapmayın."
181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ
"Daima doğru teraziyle tartın. Hayatın her alanında doğruluğu, adaleti gözetin."
182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ
"İnsanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın. Her hak sahibine hakkını tam olarak verin. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın!"
183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ
"Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah'a karşı saygılı ve itaatkâr olun!"
184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ
Fakat bu güzel çağrıya karşılık onlar, "Ey Şuayb!" dediler, "Anlaşılan sen, diline doladığın ilâhlarımızın gazabına uğrayarak büyülenmişsin."
185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ
"Üstelik sen de bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin. Bir melek veya olağanüstü bir varlık değilsin ki, sana itaat edelim. Bize öyle geliyor ki, sen göz göre göre bize yalan söylüyorsun!"
186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ
"Eğer gerçekten doğru söylüyorsan, haydi savurduğun tehditleri gerçekleştir. İddia ettiğin gibi üzerimize gökten helâk edici parçalar düşür de, senin Peygamber olduğunu anlayalım!"
187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Şuayb, "Rabb'im sizin yaptıklarınızı çok iyi biliyor. Dolayısıyla, hakkınızda gereken hükmü O verecektir!" dedi.
188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Böylece onu yalanladılar. Bundan dolayı, o gölge gününün azabı onları ansızın yakalayıverdi. Sıcak bir günde, kara bir bulut gibi üzerlerine çöken azap ile helâk edildiler. Doğrusu bu, gerçekten de korkunç bir günün azabıydı.
189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Hiç kuşkusuz bütün bu anlatılanlarda, ilâhî adaleti gözler önüne seren apaçık bir delil, bir işaret vardır. Fakat insanların çoğu, yine de inanmamakta diretiyor.
190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Oysa senin Rabb'in, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

Surenin başından buraya kadar, insanlık tarihi boyunca ilâhî mesajı elden ele taşıyan elçilerden bazı örnekler verildi. Ve işte, insanlığa gönderilen son Elçi ve son Kitap:
191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Ey Muhammed! Muhakkak bu Kur'an, Âlemlerin Rabb'i tarafından indirilmiştir.
192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ
Onu, Güvenilir Ruh adıyla da bilinen ve daha önceki bütün Peygamberlere ilâhî mesajı getirmiş olan vahiy meleği Cebrail indirmiştir.
193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ
Cebrail Kur’an’ı doğrudan doğruya senin kalbine indirerek onu tüm benliğinle kavramanı sağladı ki, kıyamete kadar gelecek bütün insanlığı hakikate çağıran bir uyarıcı olasın.
194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
Önce Arap toplumuna, sonra da tüm insanlığa seslenen açık ve anlaşılır Arapça diliyle indirilmiş bir kitap olarak.
195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ
Ve hiç kuşku yok ki, bu Kur'an'daki mesajlar, önceki Peygamberlerin kitaplarında da aynen var.
196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Nitekim İsrail Oğulları içindeki Yahudi din âlimlerinin, Mekke'yi ziyaret ettiklerinde Kur'an'ı duyar duymaz onun Allah kelâmı olduğunu bilmeleri ve bu hakikati açıkça itiraf etmeleri, onlar için yeterli bir delil değil mi? Fakat zalimler, inkâra öylesine şartlanmışlar ki:
197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ
Eğer bu Kur'an'ı, Arap olmayan ve bir tek kelime Arapça bilmeyen birine indirseydik de,
198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ
O da bu kitabı onlara mükemmel bir Arapçayla okusaydı, yine de bir bahane uydurup ona iman etmeyeceklerdi.
199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ
İşte Biz onu, yani Kur'an'ın eşsiz bir mucize olduğu gerçeğini suçluların kalplerine böyle sokarız. Öyle ki;
200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ
Onlar Kur'an'ın manasını anlar, kusursuz ifadelerinin güzelliğini tanırlar. Önceki kitaplarda bahsi geçen bu mesajın bildirdiği mucizevî haberler ve ortaya koyduğu mükemmel inanç sitemi açısından bir benzerinin yapılamayacağını da bilirler. Fakat dünyaya aşırı bağlılıkları ve gözlerini kör eden kibir, inat, haset gibi saplantıları yüzünden ona iman etmezler. Ta ki, cehennemde onları bekleyen o can yakıcı azabı bizzat gözleriyle görünceye dek...
201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
O azap onlara ansızın, hiç beklemedikleri bir anda gelip çatacaktır.
202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ
İşte o zaman, "Eyvah!" diyecekler, "Acaba iman etmemiz için bize bir fırsat daha verilmez mi?" Fakat onlara, asla ikinci bir fırsat verilmeyecek.
203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Şimdi onlar hâlâ azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ
Ey hak yolunun yolcusu! Bir düşünsene; Biz o zalimleri yıllarca lüks ve refah içinde yaşatsak,
205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
Ve sonunda onlara vadedilen azap gelip yakalarına yapışsa,
206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ
Yıllarca nimetler içerisinde yaşatılmış olmanın onlara ne faydası olacak?
207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ
Doğrusu Biz, günah işleyen hiçbir toplumu açık ve net bir şekilde uyarmadan helâk etmemişizdir.
208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
En azgın zalimleri bile cezalandırmadan önce güzelce öğüt verip uyarmışızdır. Çünkü Biz hiç kimseye asla haksızlık etmeyiz. İşte bu yüzdendir ki, sizleri uyarmak için bu son kitabı gönderdik:
209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ
Kur'an'ı ciddi bir şekilde okuduğunuz zaman siz de göreceksiniz ki, onu şeytanlar indirmemiştir.
210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ
Bu onların harcı değildir. Çünkü şeytan insanı doğru yola, iyiliğe, güzelliğe değil; sapkınlığa, bozgunculuğa, inkâra çağırır. Onlar Kur'an gibi bir kitap indirmek istemezler, zaten buna güçleri de yetmez.
211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ
Ayrıca onların, melekler arasında geçen vahiy ürünü konuşmaları duymaları da Allah tarafından engellenmiştir.

Demek ki, Kur'an kesinlikle cinler veya şairler tarafından uydurulmuş değildir. O, doğrudan doğruya Allah'tan gelen ve hiçbir şekilde değişikliğe uğramadan Muhammed'in kalbine indirilen ilâhî bir mesajdır.
212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ
Ey Peygamber ve onun yolunu izleyen Müslüman! Öyleyse Kur'an'a tabi ol ve sakın Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarma, yoksa sen de azaba uğrayanlardan olursun.
213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
En yakın akrabanı uyar. Ailen, komşuların, arkadaşların başta olmak üzere, enyakınlarından başlayarak ulaşabildiğin bütün insanları Kur'an ile uyar.
214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Ve seni izleyen müminlere, daima şefkat ve merhametle kol kanat ger.
215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
Eğer insanlar Kur'an'ı reddederek sana karşı gelirlerse, onlara de ki: "Doğrusu ben, sizin bütün çirkin davranışlarınızdan uzağım ve yaptıklarınızı asla onaylamıyorum. Dolayısıyla, yaptıklarınızdan sorumlu da değilim."
216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
Ve bu uğurda vereceğin mücadelende, sonsuz kudret ve merhamet sahibi olan yüce Rabb'ine güven.
217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
O Allah ki, buyruklarını yerine getirmek için fedakârca çabaladığını, özellikle de geceleyin ibadet amacıyla yatağından kalktığını görmekte,
218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ
Ve O'nun huzurunda saygıyla secdeye kapanan o fedakâr müminler arasında dolaşırken neler hissettiğini bilmektedir.
219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Çünkü O her şeyi işiten, her şeyi bilendir.
220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ
Kur'an'ın cin ve şeytanlar tarafından indirilmiş olamayacağı ortada. Peki, o sözünü ettikleri şeytanların asıl kimlere indiğini size bildireyim mi?
221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Onlar yalnızca düzenbaz, günahkâr insanlara inerler.
222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ
İştebu düzenbazlar, daima cinlere,şeytanlara kulak verir ve onlardan duyduklarını kendi yandaşlarına iletirler. Fakat onların çoğu, yalancıdırlar.
223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ
Böyle cinlerden haber aldığını iddia eden, söz söyleyince yalanlar düzen, insanları sahip olmadıkları niteliklerle öven veya yeren ahlâk ve erdem yoksunu şairlere gelince, onlara ancak kendileri gibi yoldan çıkan azgın kimseler uyar.
224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Bu tür şairlerin, çıkarları uğruna bir o tarafa bir bu tarafa yamanıp savrularak her vadide nasıl şaşkın şaşkın dolaşıp durduklarını görmez misin?
225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
Ve bilmez misin ki, onlar çoğu zaman yapmadıkları ve asla yapamayacakları şeyleri söylerler?
226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
Ancak Allah'a ve âhiret gününe yürekten iman eden, bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan, Allah'ın ayetlerini sürekli gündemde tutarakO'nu sıkça anan ve herhangi bir sözlü veya fiilî saldırıya maruz kalıp zulme uğrayınca düşmana aynen karşılık veren, onları hicvederek ve gerekirse karşı saldırı düzenleyerek kendilerini savunanlar başka. İşte bunlar, Rab'lerinin hoşnutluğunu kazanacak ve er geç başarıya ulaşacaklardır. O hâlde, ey Müslüman! Sakın ümidini kaybetme, asla yılgınlığa düşme, sana müjdeler olsun:

Zalimler, yakında ne müthiş bir akıbete yuvarlanacaklarını, nasıl bir devrimle yıkılıp gideceklerini görecekler.
227

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Sonraki