Sureler
Mealler
Sonraki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ta, Sin, Mim.
2 Bunlar, apaçık olan kitabın ayetleridir.
3 Onlar mümin olmayacaklar diye neredeyse kendine kıyacaksın (öyle mi?).
4 Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de ona boyunları eğilmiş kalıverirler.
5 Onlara Rahman'dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.
6 Sonuçta gerçekten de yalanladılar; fakat alay konusu edinmekte oldukları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.
7 Onlar yeryüzüne bakarak orada her yararlı çiftten nice bitkiler bitirdiğimizi görüp düşünmezler mi?
8 Şüphesiz onda (yararlı çiftlerde) bir ayet vardır; ancak onların çoğu mümin değillerdir.
9 Şüphesiz senin Rabbin, gerçekten o üstün, güçlü ve çok merhamet sahibi olandır.
10 Hani senin Rabbin, Musa'ya (şöyle) seslenmişti: “Zulmetmekte olan kavime git.”
11 “Firavun'un kavmine. Hâlâ sakınmıyorlar mı?”
12 Dedi ki: “Rabbim! Kuşkusuz ben, onların beni yalanlamalarından korkmaktayım.”
13 “Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir; bundan dolayı Harun'a da (vahiy) gönder.”
14 “Üstelik onlar için benim üzerimde bir de suç var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkmaktayım.”
15 (Allah,) “Hayır (seni asla öldüremezler)!” dedi. “İkiniz de ayetlerimizle gidin, hiç şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.”
16 “Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: “Gerçekten biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.”
17 “İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder (demek için sana geldik).”
18 (Firavun,) Dedi ki: “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?”
19 “Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.”
20 (Musa) Dedi ki: “Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.”
21 “Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamberlerden kıldı.”
22 “Bana karşı lütuf dediğin nimet de İsrail oğullarını köle kılmandan dolayıdır.”
23 Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.
24 Dedi ki: “Eğer yakin sahibi iseniz, (biliniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.”
25 (Firavun) Etrafında bulunanlara, “İşitiyor musunuz?” Dedi.
26 (Musa,) Dedi ki: “O sizin de Rabbiniz, geçmişteki babalarınızın da Rabbidir.”
27 (Firavun) Dedi ki: “Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.”
28 (Musa,) “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir” dedi.
29 (Firavun) Dedi ki: “Şüphesiz benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.”
30 (Musa) Dedi ki: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”
31 (Firavun) Dedi ki: “Eğer doğru sözlülerden isen, haydi onu getir (de görelim).”
32 Bunun üzerine asasını bırakıverdi, (bir de ne görsün) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
33 Elini de çekip çıkardı, (bir de ne görsün) bakanlara bembeyaz oluverdi.
34 (Firavun) Çevresindeki önde gelenlere, “Bu” dedi. “Doğrusu bilgin bir büyücüdür.”
35 “Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; o halde ne buyurursunuz?”
36 Dediler ki: “Bunu ve kardeşini ertele, şehirlere de toplayıcılar gönder.”
37 “Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.”
38 Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
39 Ve insanlara da, “Siz de toplanıyor musunuz?” dendi.
40 “Şayet galip gelirlerse biz de büyücülere uyarız.”
41 Büyücüler geldiklerinde Firavun'a, “Şayet biz galip gelirsek, bize mutlaka bir ücret var değil mi?” dediler.
42 “Evet” dedi. “Üstelik şüphesiz siz o zaman (bana) en yakın kılınanlardan da olacaksınız”
43 Musa onlara dedi ki: “Atacağınızı atın.”
44 Onlar da iplerini ve asalarını atıverdiler ve “Firavun'un kudreti hakkı için, üstün olanlar şüphesiz bizleriz” dediler.
45 Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
46 Anında büyücüler secdeye kapandılar.
47 (Ve) “Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.
48 “Musa'nın ve Harun'un Rabbine.”
49 (Firavun) Dedi ki: “Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Hiç tartışmasız o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse yakında bileceksiniz, şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım.”
50 “Hiç zararı yok” dediler. “Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.”
51 “Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.”
52 Musa'ya da, “Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz” diye vahyettik.
53 Bunun üzerine Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi.
54 “Şüphesiz bunlar azınlık olan bir topluluktur (dediler).”
55 “Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke besleyen kimselerdir.”
56 “Biz ise tedbirli bir topluluğuz.”
57 Böylelikle biz onları bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.
58 Hazinelerden ve yüce makamdan da.
59 İşte böyle yaptık ve bunlara İsrail oğullarını mirasçı kıldık.
60 Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
61 İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları, “Gerçekten yakalandık” dediler.
62 (Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir. O beni (bir çıkış yoluna) hidayet edecektir.”
63 Bunun üzerine Musa'ya, “Asanla denize vur” diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
64 Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
65 Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
66 Sonra ötekilerini suda boğduk.
67 Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
68 Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
69 Onlara İbrahim'in haberini de aktarıp oku!
70 Hani, babasına ve kavmine, “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.
71 Demişlerdi ki: “Putlara tapıyoruz. Sürekli (ibadet için) onların yanında kalıcılarız.”
72 Dedi ki: “Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?”
73 “Ya da size bir yararları dokunuyor mu veya zararları?”
74 “Hayır” dediler. “Biz babalarımızı böyle yaparlarken bulduk.”
75 (İbrahim) Dedi ki: “Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?”
76 “Hem siz, hem de önceki babalarınız?”
77 “İşte bunlar gerçekten benim düşmanımdır; âlemlerin Rabbi müstesna”
78 “Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur.”
79 “Bana yediren ve içiren O'dur.”
80 “Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.”
81 “Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur.”
82 “Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını ummakta olduğum da O'dur.”
83 “Rabbim! Bana hüküm (ilim) bağışla ve beni salih olanlara kat.”
84 “Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (güzel bir ün) karar kıl.”
85 “Beni nimetlerle donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.”
86 “(Üvey) Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardan olmuştur.”
87 “Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme.”
88 “Malın da çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde!”
89 “Ancak Allah'a selim (kusursuz) bir kalp ile gelenler başka.”
90 (O gün) Cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.
91 Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılıverir.
92 Ve onlara, “Tapınmakta olduklarınız nerede?” denilir.
93 “Allah'ın dışında (edindiğiniz ilahların), size yardımları dokunuyor mu veya kendilerine yardımları oluyor mu?
94 Artık onlar ve azgınlar yüzüstü onun içine atılıverirler.
95 Ve İblis'in bütün orduları da.
96 Onda birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki.
97 “Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz”
98 “Çünkü sizi âlemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.”
99 “Bizi suçlu günahkârlardan başka saptıran da olmadı.”
100 “Artık bizim için ne bir şefaatçi var…”
101 “Ne de şefkatli bir dost!”
102 “Bizim için bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik!”
103 Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
104 Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
105 Nuh kavmi de gönderilenleri yalanladı.
106 Hani onlara kardeşleri Nuh, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
107 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
108 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
109 “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
110 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
111 Dediler ki: “Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?”
112 De ki: “Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur.”
113 “Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer farkındaysanız (anlarsınız).”
114 “Ve ben mümin olanları kovacak değilim.”
115 “Ben, yalnızca apaçık bir uyarıp korkutucuyum.”
116 Dediler ki: “Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın.”
117 De ki: “Rabbim! Şüphesiz kavmim beni yalanladı.”
118 “Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır da beni ve benimle birlikte olan müminleri kurtar.”
119 Bunun üzerine onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.
120 Sonra bunun ardından geride kalanları da suda boğduk.
121 Hiç şüphesiz bunda bir ayet vardır; ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
122 Ve hiç şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
123 Ad (kavmi) de gönderilenleri yalanladı.
124 Hani onlara kardeşleri Hûd, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
125 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
126 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
127 “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
128 “(Siz ihtiyacınız olmadığı halde) Sırf eğlence olsun diye her yüksek yere (ihtişamınızı gösteren) bir nişane (gökdelen) mi dikersiniz?”
129 “Ebedi kalacakmışsınız gibi bir takım muhteşem yapıtlar mı ediniyorsunuz?”
130 “Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?”
131 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
132 “Bilmekte olduğunuz şeylerle size yardım edenden korkup sakının.”
133 “Size hayvanlar ve çocuklar (vererek) yardım etti.”
134 “Bahçeler ve pınarlar da.”
135 “Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.”
136 Dediler ki: “Bizim için fark etmez; öğüt versen de öğüt verenlerden olmasan da.”
137 “Bu sadece geçmiştekilerin âdetidir.”
138 “Ve biz azap görecek de değiliz.”
139 Böylelikle onu (Hud'u) yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
140 Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
141 Semud da gönderilenleri yalanladı.
142 Hani onlara kardeşleri Salih, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
143 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
144 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
145 “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum.”
146 “Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?”
147 “Bahçelerin, pınarların içinde (öyle mi)?”
148 “Ekinler ve yumuşak tomurcuklu hurmalıklar arasında (öyle mi)?”
149 “Dağları maharetle oyup alımlı köşkler (mi) yapıyorsunuz?”
150 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
151 “Ve ölçüsüzce davrananların emrine de itaat etmeyin.”
152 “Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarır ve (hiçbir şeyi) ıslah etmezler.”
153 Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
154 “Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir de görelim.”
155 (Salih,) “İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin” dedi.
156 “Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
157 Sonunda onu (yine de) kestiler de böylece pişman olmuş kimseler olarak sabahladılar.
158 Böylece azap da onları yakaladı. Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
159 Ve şüphesiz senin Rabbin, üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
160 Lut kavmi de gönderilenleri yalanladı.
161 Hani onlara kardeşleri Lut, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
162 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
163 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
164 “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
165 “Siz insanlardan (cinsel amaçla sadece) erkeklere mi varıyorsunuz?
166 “Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakır mısınız? Hayır, siz haddini aşan azgın bir topluluksunuz.”
167 Dediler ki: “Ey Lut! Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (buradan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.”
168 Dedi ki: “Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım.”
169 “Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar!”
170 Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
171 Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).
172 Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
173 Ve üzerlerine özel bir yağmur yağdırdık; uyarılıp korkutulanların yağmuru pek de kötü idi!
174 Şüphesiz (iman edenler için) bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
175 Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
176 Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
177 Hani onlara Şuayb, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
178 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
179 “Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
180 “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
181 “Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.”
182 “Dosdoğru olan terazi ile tartın.”
183 “İnsanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”
184 “Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup sakının.”
185 Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
186 “Sen yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız.”
187 “Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.”
188 Dedi ki: “Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir.”
189 Sonunda onu yalanladılar da böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
190 Şüphesiz bunda (iman edenler için) bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
191 Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
192 Gerçekten o (Kur'an), âlemlerin Rabbinin indirmiş olduğudur.
193 Onu Ruh'ul Emin (Cebrail) indirmiştir.
194 Uyarıp korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
195 Apaçık Arapça bir dille.
196 Ve hiç şüphesiz o (Kur'an'daki hakikatler), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
197 İsrail oğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil mi?
198 Onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık.
199 Böylece onlara karşı onu okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
200 Biz böylece onu, suçlu günahkârların kalplerine soktuk (da okuyup anlamış oldular).
201 Onlar, o pek acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
202 Artık o (azap), kendileri farkında olmadan onlara ansızın gelecektir.
203 Derler ki: “Bize bir süre tanınır mı?”
204 Onlar, bizim azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
205 Baksana, biz onları yıllarca da yararlandırsak.
206 Sonra kendilerine vaat edilen (azap günü) geliverse.
207 Onların yararlandıkları şey, kendilerini (görecekleri azaptan) müstağni kılamaz.
208 Kendisi için bir uyarıp korkutucu olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
209 (Onlara bir) Hatırlatma (idi); biz zulmedenler değiliz.
210 Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmiş değildir.
211 Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
212 Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
213 Allah ile beraber başka bir ilaha yakarma; sonra azaba uğratılanlardan olursun.
214 (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyarıp korkut.
215 Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
216 Eğer sana isyan edecek olurlarsa artık de ki: “Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.”
217 Sen, O güçlü ve esirgeyici olana tevekkül et.
218 O (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
219 Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
220 Şüphesiz O işitendir, bilendir.
221 Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
222 Onlar, bütün aşırı yalancı ve günah düşkünü kimselere inerler.
223 Bunlar (şeytanlar) duyduklarını telkin ederler ve çoğu yalan söylemektedirler.
224 (Şarlatan) Şairler (var ya), gerçekten onlara da azgın sapıklar uyar.
225 Görmez misin, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar (şarlatanlık ederler)!
226 Ve gerçekten onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler.
227 Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar müstesna. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ 3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ 4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ 5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ 7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ 10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ 11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ 12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ 13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ 14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ 15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ 18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ 20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ 25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ 27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ 28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ 29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ 30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ 32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟ 33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ 34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ 35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ 36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ 37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ 38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ 39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ 40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ 41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ 42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ 43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ 44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ 45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ 46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ 48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ 49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ 50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟ 51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ 52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ 53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ 54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ 55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ 56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ 60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ 61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ 63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ 64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ 65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ 66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ 69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ 70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ 71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ 72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ 73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ 74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ 76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ 77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ 78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ 79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ 80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ 81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ 83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ 84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ 85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ 87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ 88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ 89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ 90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ 91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ 93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ 94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ 95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ 96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ 97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ 99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ 100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ 101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ 109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ 110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ 111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ 112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ 113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ 115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ 116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ 117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ 119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ 120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ 128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ 129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ 130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ 132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ 133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ 135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ 136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ 137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ 138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ 141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ 146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ 148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ 149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ 151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ 152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ 153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ 155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ 157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ 165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ 166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ 167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ 168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ 169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ 171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ 172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ 173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ 176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ 181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ 182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ 183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ 184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ 185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ 186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ 187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ 193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ 194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ 195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ 196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ 198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ 199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ 200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ 201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ 203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ 205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ 206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ 207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ 208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ 210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ 211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ 212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ 213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ 214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ 216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ 217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ 218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ 219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ 221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ 223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ 224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ 225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ 226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ 227
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
Ta, Sin, Mim.
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar, apaçık olan kitabın ayetleridir.
2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Onlar mümin olmayacaklar diye neredeyse kendine kıyacaksın (öyle mi?).
3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de ona boyunları eğilmiş kalıverirler.
4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
Onlara Rahman'dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.
5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Sonuçta gerçekten de yalanladılar; fakat alay konusu edinmekte oldukları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.
6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
Onlar yeryüzüne bakarak orada her yararlı çiftten nice bitkiler bitirdiğimizi görüp düşünmezler mi?
7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz onda (yararlı çiftlerde) bir ayet vardır; ancak onların çoğu mümin değillerdir.
8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz senin Rabbin, gerçekten o üstün, güçlü ve çok merhamet sahibi olandır.
9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
Hani senin Rabbin, Musa'ya (şöyle) seslenmişti: “Zulmetmekte olan kavime git.”
10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
“Firavun'un kavmine. Hâlâ sakınmıyorlar mı?”
11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
Dedi ki: “Rabbim! Kuşkusuz ben, onların beni yalanlamalarından korkmaktayım.”
12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
“Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir; bundan dolayı Harun'a da (vahiy) gönder.”
13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
“Üstelik onlar için benim üzerimde bir de suç var; bundan dolayı beni öldürmelerinden korkmaktayım.”
14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
(Allah,) “Hayır (seni asla öldüremezler)!” dedi. “İkiniz de ayetlerimizle gidin, hiç şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.”
15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
“Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: “Gerçekten biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.”
16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
“İsrail oğullarını bizimle birlikte gönder (demek için sana geldik).”
17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
(Firavun,) Dedi ki: “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?”
18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
“Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.”
19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
(Musa) Dedi ki: “Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.”
20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
“Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm verdi ve beni peygamberlerden kıldı.”
21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
“Bana karşı lütuf dediğin nimet de İsrail oğullarını köle kılmandan dolayıdır.”
22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi.
23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Dedi ki: “Eğer yakin sahibi iseniz, (biliniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.”
24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
(Firavun) Etrafında bulunanlara, “İşitiyor musunuz?” Dedi.
25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
(Musa,) Dedi ki: “O sizin de Rabbiniz, geçmişteki babalarınızın da Rabbidir.”
26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
(Firavun) Dedi ki: “Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.”
27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
(Musa,) “Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir” dedi.
28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ
(Firavun) Dedi ki: “Şüphesiz benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.”
29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ
(Musa) Dedi ki: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”
30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
(Firavun) Dedi ki: “Eğer doğru sözlülerden isen, haydi onu getir (de görelim).”
31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ
Bunun üzerine asasını bırakıverdi, (bir de ne görsün) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟
Elini de çekip çıkardı, (bir de ne görsün) bakanlara bembeyaz oluverdi.
33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ
(Firavun) Çevresindeki önde gelenlere, “Bu” dedi. “Doğrusu bilgin bir büyücüdür.”
34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
“Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; o halde ne buyurursunuz?”
35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Dediler ki: “Bunu ve kardeşini ertele, şehirlere de toplayıcılar gönder.”
36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ
“Bütün bilgin büyücüleri sana getirsinler.”
37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
Ve insanlara da, “Siz de toplanıyor musunuz?” dendi.
39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ
“Şayet galip gelirlerse biz de büyücülere uyarız.”
40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ
Büyücüler geldiklerinde Firavun'a, “Şayet biz galip gelirsek, bize mutlaka bir ücret var değil mi?” dediler.
41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ
“Evet” dedi. “Üstelik şüphesiz siz o zaman (bana) en yakın kılınanlardan da olacaksınız”
42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Musa onlara dedi ki: “Atacağınızı atın.”
43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
Onlar da iplerini ve asalarını atıverdiler ve “Firavun'un kudreti hakkı için, üstün olanlar şüphesiz bizleriz” dediler.
44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ
Anında büyücüler secdeye kapandılar.
46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
(Ve) “Âlemlerin Rabbine iman ettik” dediler.
47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
“Musa'nın ve Harun'un Rabbine.”
48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ
(Firavun) Dedi ki: “Ben size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Hiç tartışmasız o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Öyleyse yakında bileceksiniz, şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım.”
49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
“Hiç zararı yok” dediler. “Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.”
50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟
“Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.”
51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
Musa'ya da, “Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz” diye vahyettik.
52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
Bunun üzerine Firavun da şehirlere toplayıcılar gönderdi.
53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
“Şüphesiz bunlar azınlık olan bir topluluktur (dediler).”
54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
“Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke besleyen kimselerdir.”
55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
“Biz ise tedbirli bir topluluğuz.”
56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Böylelikle biz onları bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık.
57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
Hazinelerden ve yüce makamdan da.
58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
İşte böyle yaptık ve bunlara İsrail oğullarını mirasçı kıldık.
59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları, “Gerçekten yakalandık” dediler.
61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir. O beni (bir çıkış yoluna) hidayet edecektir.”
62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Bunun üzerine Musa'ya, “Asanla denize vur” diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ
Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ
Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ
Sonra ötekilerini suda boğduk.
66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in haberini de aktarıp oku!
69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
Hani, babasına ve kavmine, “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti.
70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ
Demişlerdi ki: “Putlara tapıyoruz. Sürekli (ibadet için) onların yanında kalıcılarız.”
71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
Dedi ki: “Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?”
72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
“Ya da size bir yararları dokunuyor mu veya zararları?”
73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
“Hayır” dediler. “Biz babalarımızı böyle yaparlarken bulduk.”
74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
(İbrahim) Dedi ki: “Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?”
75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
“Hem siz, hem de önceki babalarınız?”
76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
“İşte bunlar gerçekten benim düşmanımdır; âlemlerin Rabbi müstesna”
77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
“Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur.”
78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
“Bana yediren ve içiren O'dur.”
79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
“Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.”
80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
“Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur.”
81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
“Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını ummakta olduğum da O'dur.”
82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
“Rabbim! Bana hüküm (ilim) bağışla ve beni salih olanlara kat.”
83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
“Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (güzel bir ün) karar kıl.”
84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ
“Beni nimetlerle donatılmış cennetin mirasçılarından kıl.”
85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
“(Üvey) Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp sapanlardan olmuştur.”
86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
“Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme.”
87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
“Malın da çocukların da bir yarar sağlayamadığı günde!”
88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
“Ancak Allah'a selim (kusursuz) bir kalp ile gelenler başka.”
89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
(O gün) Cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.
90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ
Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılıverir.
91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
Ve onlara, “Tapınmakta olduklarınız nerede?” denilir.
92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ
“Allah'ın dışında (edindiğiniz ilahların), size yardımları dokunuyor mu veya kendilerine yardımları oluyor mu?
93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
Artık onlar ve azgınlar yüzüstü onun içine atılıverirler.
94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ
Ve İblis'in bütün orduları da.
95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ
Onda birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki.
96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ
“Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz”
97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
“Çünkü sizi âlemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.”
98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
“Bizi suçlu günahkârlardan başka saptıran da olmadı.”
99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ
“Artık bizim için ne bir şefaatçi var…”
100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ
“Ne de şefkatli bir dost!”
101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
“Bizim için bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik!”
102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Nuh kavmi de gönderilenleri yalanladı.
105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani onlara kardeşleri Nuh, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ
“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ
Dediler ki: “Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?”
111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
De ki: “Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur.”
112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
“Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer farkındaysanız (anlarsınız).”
113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
“Ve ben mümin olanları kovacak değilim.”
114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
“Ben, yalnızca apaçık bir uyarıp korkutucuyum.”
115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
Dediler ki: “Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın.”
116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
De ki: “Rabbim! Şüphesiz kavmim beni yalanladı.”
117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
“Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır da beni ve benimle birlikte olan müminleri kurtar.”
118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
Bunun üzerine onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.
119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
Sonra bunun ardından geride kalanları da suda boğduk.
120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Hiç şüphesiz bunda bir ayet vardır; ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve hiç şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ad (kavmi) de gönderilenleri yalanladı.
123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani onlara kardeşleri Hûd, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
“(Siz ihtiyacınız olmadığı halde) Sırf eğlence olsun diye her yüksek yere (ihtişamınızı gösteren) bir nişane (gökdelen) mi dikersiniz?”
128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
“Ebedi kalacakmışsınız gibi bir takım muhteşem yapıtlar mı ediniyorsunuz?”
129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
“Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?”
130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
“Bilmekte olduğunuz şeylerle size yardım edenden korkup sakının.”
132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
“Size hayvanlar ve çocuklar (vererek) yardım etti.”
133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
“Bahçeler ve pınarlar da.”
134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
“Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.”
135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
Dediler ki: “Bizim için fark etmez; öğüt versen de öğüt verenlerden olmasan da.”
136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ
“Bu sadece geçmiştekilerin âdetidir.”
137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ
“Ve biz azap görecek de değiliz.”
138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Böylelikle onu (Hud'u) yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Semud da gönderilenleri yalanladı.
141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani onlara kardeşleri Salih, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum.”
145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ
“Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?”
146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
“Bahçelerin, pınarların içinde (öyle mi)?”
147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ
“Ekinler ve yumuşak tomurcuklu hurmalıklar arasında (öyle mi)?”
148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ
“Dağları maharetle oyup alımlı köşkler (mi) yapıyorsunuz?”
149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ
“Ve ölçüsüzce davrananların emrine de itaat etmeyin.”
151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
“Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarır ve (hiçbir şeyi) ıslah etmezler.”
152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ
Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
“Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir de görelim.”
154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
(Salih,) “İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin” dedi.
155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
“Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.”
156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ
Sonunda onu (yine de) kestiler de böylece pişman olmuş kimseler olarak sabahladılar.
157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Böylece azap da onları yakaladı. Şüphesiz bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz senin Rabbin, üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Lut kavmi de gönderilenleri yalanladı.
160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani onlara kardeşleri Lut, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ
“Siz insanlardan (cinsel amaçla sadece) erkeklere mi varıyorsunuz?
165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
“Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakır mısınız? Hayır, siz haddini aşan azgın bir topluluksunuz.”
166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ
Dediler ki: “Ey Lut! Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (buradan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.”
167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ
Dedi ki: “Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım.”
168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ
“Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar!”
169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ
Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).
171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ
Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ
Ve üzerlerine özel bir yağmur yağdırdık; uyarılıp korkutulanların yağmuru pek de kötü idi!
173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz (iman edenler için) bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı.
176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani onlara Şuayb, “Sakınmaz mısınız?” demişti.
177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.”
179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca âlemlerin Rabbine aittir.”
180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ
“Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.”
181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ
“Dosdoğru olan terazi ile tartın.”
182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ
“İnsanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”
183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ
“Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup sakının.”
184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ
Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.”
185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ
“Sen yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız.”
186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ
“Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.”
187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Dedi ki: “Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir.”
188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Sonunda onu yalanladılar da böylece onları o gölgelik gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda (iman edenler için) bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değillerdi.
190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Ve şüphesiz senin Rabbin üstün güç sahibidir, esirgeyendir.
191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Gerçekten o (Kur'an), âlemlerin Rabbinin indirmiş olduğudur.
192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ
Onu Ruh'ul Emin (Cebrail) indirmiştir.
193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ
Uyarıp korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir).
194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
Apaçık Arapça bir dille.
195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ
Ve hiç şüphesiz o (Kur'an'daki hakikatler), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
İsrail oğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil mi?
197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ
Onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık.
198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ
Böylece onlara karşı onu okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ
Biz böylece onu, suçlu günahkârların kalplerine soktuk (da okuyup anlamış oldular).
200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ
Onlar, o pek acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
Artık o (azap), kendileri farkında olmadan onlara ansızın gelecektir.
202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ
Derler ki: “Bize bir süre tanınır mı?”
203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Onlar, bizim azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ
Baksana, biz onları yıllarca da yararlandırsak.
205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
Sonra kendilerine vaat edilen (azap günü) geliverse.
206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ
Onların yararlandıkları şey, kendilerini (görecekleri azaptan) müstağni kılamaz.
207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ
Kendisi için bir uyarıp korkutucu olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
(Onlara bir) Hatırlatma (idi); biz zulmedenler değiliz.
209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ
Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmiş değildir.
210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ
Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ
Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ
Allah ile beraber başka bir ilaha yakarma; sonra azaba uğratılanlardan olursun.
213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyarıp korkut.
214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
Eğer sana isyan edecek olurlarsa artık de ki: “Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.”
216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
Sen, O güçlü ve esirgeyici olana tevekkül et.
217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
O (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ
Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Şüphesiz O işitendir, bilendir.
220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Onlar, bütün aşırı yalancı ve günah düşkünü kimselere inerler.
222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ
Bunlar (şeytanlar) duyduklarını telkin ederler ve çoğu yalan söylemektedirler.
223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ
(Şarlatan) Şairler (var ya), gerçekten onlara da azgın sapıklar uyar.
224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Görmez misin, onlar her vadide şaşkıncasına yürür dururlar (şarlatanlık ederler)!
225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
Ve gerçekten onlar, yapmadıkları şeyleri söylerler.
226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar müstesna. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır.
227

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Sonraki