Sureler
Mealler
Sonraki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Tâ, sîn, mîm. [376]
2 Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
3 Sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin.
4 Dilersek onlara gökten bir mucize indiririz de mecbur kalıp boyun eğerler.
5 Onlara Rahmân'dan hiçbir yeni hatırlatma gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
6 Nitekim Kur'ân'ı da yalanladılar. Ama alay edip durdukları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir.
7 Yeryüzüne bir bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.
8 Şüphesiz bunda yaratıcının varlığına dair kesin delil vardır; ama çoğu iman etmezler.
9 Şüphesiz senin Rabbin, mutlak galip ve sonsuz merhamet sahibidir.
10 (10-11) Hani Rabbin Mûsâ'ya, “O zâlimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Hâlâ sakınmayacaklar mı onlar?” diye seslenmişti. [377]
11 (10-11) Hani Rabbin Mûsâ'ya, “O zâlimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Hâlâ sakınmayacaklar mı onlar?” diye seslenmişti. [377]
12 Mûsâ şöyle dedi: “Ey Rabbim! Doğrusu, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
13 “Bu durumda içim daralır, dilim dönmez. Onun için Hârûn'a da peygamberlik ver!”
14 “Onlara karşı benim bir suçum var. Beni öldürmelerinden korkuyorum.”
15 Allah şöyle buyurdu: “Hayır! Asla endişe etme! İkiniz, mucizelerimizle gidiniz. Şüphesiz biz, sizinle beraberiz, işitmekteyiz.”
16 (16-17) “Firavun'a gidiniz: ‘Biz, âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz; İsrâiloğullarını bizimle beraber gönder!' deyiniz.”
17 (16-17) “Firavun'a gidiniz: ‘Biz, âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz; İsrâiloğullarını bizimle beraber gönder!' deyiniz.”
18 (18-19) Firavun dedi ki: “Seni küçükken elimizde büyütmedik mi? Yanımızda yıllarca kalmadın mı? Oysa sen sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörlerdensin.”
19 (18-19) Firavun dedi ki: “Seni küçükken elimizde büyütmedik mi? Yanımızda yıllarca kalmadın mı? Oysa sen sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörlerdensin.”
20 (20-22) Mûsâ, “O işi, daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim. Bu yüzden sizden korkup kaçtım; sonra, Rabbim bana ilim ve hikmet verip beni peygamberlerden kıldı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle yapmandan dolayıdır” dedi.
21 (20-22) Mûsâ, “O işi, daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim. Bu yüzden sizden korkup kaçtım; sonra, Rabbim bana ilim ve hikmet verip beni peygamberlerden kıldı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle yapmandan dolayıdır” dedi.
22 (20-22) Mûsâ, “O işi, daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim. Bu yüzden sizden korkup kaçtım; sonra, Rabbim bana ilim ve hikmet verip beni peygamberlerden kıldı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle yapmandan dolayıdır” dedi.
23 Firavun şöyle dedi: “Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?”
24 Mûsâ şöyle cevap verdi: “Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız; O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.”
25 Firavun, etrafındakilere, “Duymuyor musunuz?” dedi.
26 Mûsâ, “O, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbidir” dedi.
27 Firavun, “Size gönderilen peygamberiniz kesinlikle delidir” dedi.
28 Mûsâ, “ Eğer düşünüp anlarsanız O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir” dedi.
29 Firavun, “Eğer benden başka tanrı edinirsen, seni kesinlikle hapsederim” dedi.
30 Mûsâ, “Sana apaçık bir mucize getirirsem de mi?” dedi.
31 Firavun, “Eğer doğru söylüyorsan, haydi getir onu!” dedi.
32 Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, asa apaçık koca bir yılan oluverdi.
33 Elini de koynundan çıkardı, bir de ne görsünler; bembeyaz olmuş.
34 (34-35) Firavun çevresindeki ileri gelenlere, “Bu, doğrusu, çok bilgili bir sihirbazdır!” dedi. “Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?”
35 (34-35) Firavun çevresindeki ileri gelenlere, “Bu, doğrusu, çok bilgili bir sihirbazdır!” dedi. “Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?”
36 (36-38) İleri gelenler dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere haberciler sal! Bütün usta büyücüleri çağırsınlar.” Büyücüler, belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
37 (36-38) İleri gelenler dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere haberciler sal! Bütün usta büyücüleri çağırsınlar.” Büyücüler, belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
38 (36-38) İleri gelenler dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere haberciler sal! Bütün usta büyücüleri çağırsınlar.” Büyücüler, belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
39 Halka, “Siz de toplanıyor musunuz?” denildi.
40 Halk, “Sihirbazlar üstün gelirse, biz de belki onlara uyarız” dediler.
41 (41-42) Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a, “Biz üstün gelirsek, bize bir ödül vereceksin, değil mi?” dediler. Firavun, “Evet, o taktirde siz gözde kimselerden olacaksınız” dedi.
42 (41-42) Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a, “Biz üstün gelirsek, bize bir ödül vereceksin, değil mi?” dediler. Firavun, “Evet, o taktirde siz gözde kimselerden olacaksınız” dedi.
43 (43-45) Mûsâ onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun'un onuru için elbette bizler galip geleceğiz” dediler. Sonra Mûsâ asasını yere bıraktı. Bir de ne görsünler, onların sihirlerini yutuveriyor.
44 (43-45) Mûsâ onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun'un onuru için elbette bizler galip geleceğiz” dediler. Sonra Mûsâ asasını yere bıraktı. Bir de ne görsünler, onların sihirlerini yutuveriyor.
45 (43-45) Mûsâ onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun'un onuru için elbette bizler galip geleceğiz” dediler. Sonra Mûsâ asasını yere bıraktı. Bir de ne görsünler, onların sihirlerini yutuveriyor.
46 (46-48) Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”
47 (46-48) Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”
48 (46-48) Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”
49 Firavun, “Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz, öyle mi?” diye çıkıştı. “Doğrusu o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Andolsun, yakında bileceksiniz, bana karşı gelip döneklik yapmanız yüzünden ellerinizi ve ayaklarınızı doğrayacağım, hepinizi asacağım” dedi.
50 (50-51) İnanan sihirbazlar, “Zararı yok, biz elbette Rabbimize döneceğiz, inananların ilki olmamızdan dolayı, Rabbimizin, günahlarımızı bağışlayacağını umarız” dediler.
51 (50-51) İnanan sihirbazlar, “Zararı yok, biz elbette Rabbimize döneceğiz, inananların ilki olmamızdan dolayı, Rabbimizin, günahlarımızı bağışlayacağını umarız” dediler.
52 Biz, Mûsâ'ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar; elbette izleneceksiniz” diye bildirdik.
53 (53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
54 (53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
55 (53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
56 (53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
57 (57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
58 (57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
59 (57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
60 (57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
61 (61-62) İki topluluk birbirini gördüğünde, Mûsâ'nın adamları, “İşte yakalandık” dediler. Mûsâ, “Hayır! Rabbim benimle beraberdir, bana elbette bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
62 (61-62) İki topluluk birbirini gördüğünde, Mûsâ'nın adamları, “İşte yakalandık” dediler. Mûsâ, “Hayır! Rabbim benimle beraberdir, bana elbette bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
63 Bunun üzerine Mûsâ'ya, “Değneğinle denize vur!” diye bildirdik. Deniz ortadan yarıldı; her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
64 Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
65 Mûsâ ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
66 Sonra ötekilerini suda boğduk.
67 Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çokları inanmamaktadır.
68 Şüphesiz Rabbin, mutlak galip ve merhamet sahibidir.
69 (69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
70 (69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
71 (69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
72 (69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
73 (69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
74 (69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
75 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
76 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
77 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
78 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
79 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
80 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
81 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
82 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
83 (75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
84 (84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
85 (84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
86 (84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
87 (84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
88 (84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
89 (84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
90 (90-91) O gün cennet, Allah'a karşı saygılı olanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılır.
91 (90-91) O gün cennet, Allah'a karşı saygılı olanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılır.
92 (92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
93 (92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
94 (92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
95 (92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
96 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
97 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
98 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
99 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
100 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
101 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
102 (96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
103 (103-104) Bunda şüphesiz bir ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Doğrusu Rabbin, güçlüdür, acıyandır.
104 (103-104) Bunda şüphesiz bir ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Doğrusu Rabbin, güçlüdür, acıyandır.
105 Nûh kavmi de peygamberleri yalanladı. [379]
106 (106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
107 (106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
108 (106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
109 (106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
110 (106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
111 Kavmi, Nûh'a şöyle dedi: “Sana, düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!”
112 (112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
113 (112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
114 (112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
115 (112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
116 Dediler ki: “Ey Nûh! Vazgeçmezsen iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!”
117 (117-118) Nûh, “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı, benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki inananları kurtar!” dedi.
118 (117-118) Nûh, “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı, benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki inananları kurtar!” dedi.
119 (119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
120 (119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
121 (119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
122 (119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
123 ‘Âd kavmi de peygamberlerini yalanladı. [380]
124 Kardeşleri Hûd, onlara şöyle dedi: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
125 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
126 “Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
127 “Ben bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.”
128 “Sizler her yüksek yerde övündüğünüz büyük bir köşk mü dikeceksiniz?”
129 “Ebedî kalacağınız ümidiyle saraylar mı edineceksiniz?”
130 “Yakaladığınızda, zorbalar gibi yakalıyorsunuz.”
131 “Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
132 “Size bildiğiniz nimetleri veren Allah'tan sakının!”
133 “Size evcil hayvanlar ve oğullar verdi.”
134 “Bahçeler ve pınarlar verdi.”
135 “Ben hakkınızda büyük bir günün azabından korkarım” dediğinde;
136 Onlar, “Senin ögüt vermen de vermemen de bizim için birdir”;
137 “Bu dediklerin eskilerin yalanlarından başka bir şey değildir.”
138 (138-139) “Biz yaptıklarımızdan dolayı ceza görmeyeceğiz” deyip onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da.
139 (138-139) “Biz yaptıklarımızdan dolayı ceza görmeyeceğiz” deyip onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da.
140 Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
141 Semûd kavmi de peygamberlerini yalanladı. [381]
142 Kardeşleri Sâlih, onlara, “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” demişti.
143 “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
144 “Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
145 “Ben bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.”
146 “Burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?”
147 “Bahçelerin ve pınarların içerisinde.”
148 “Ekinler, salkımlı hurma ağaçları arasında.”
149 “Sevinçle dağlarda evler yaparak?”
150 “Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
151 “Aşırı gidenlerin emrine uymayın!”
152 “Onlar, yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar da insanların iyiliğine çalışmıyorlar” dediğinde;
153 Onlar şöyle dediler: “Şüphesiz sen sadece büyülenenlerden birisin.”
154 “Sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir!” dediler.
155 Sâlih ise şöyle dedi: “İşte, mucize bu dişi devedir. Belirli bir gün onun da, sizin de su içme hakkınız vardır.”
156 “Ona bir kötülük yapmayınız! Aksi takdirde başınıza büyük bir felaket gelir.”
157 Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama sonunda pişman oldular.
158 Çünkü felâket başlarına geldi. Onların çoğu inanmamış olsa da, bunda kesinlikle bir ders vardır.
159 Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
160 Lût kavmi de peygamberleri yalanladı. [382]
161 (161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
162 (161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
163 (161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
164 (161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
165 (165-166) Allah'ın sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, erkeklerle mi cinsel ilişkiye giriyorsunuz? Doğrusu siz sapık bir toplumsunuz.”
166 (165-166) Allah'ın sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, erkeklerle mi cinsel ilişkiye giriyorsunuz? Doğrusu siz sapık bir toplumsunuz.”
167 Onlar şöyle dediler: “Ey Lût! Bizi kınamaya bir son vermezsen, kesinlikle sürgün edilenlerden olacaksın.”
168 (168-169) Lût, “Ben kesinlikle, yaptığınız bu işe kızanlardanım. Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar!” dedi.
169 (168-169) Lût, “Ben kesinlikle, yaptığınız bu işe kızanlardanım. Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar!” dedi.
170 (170-171) Bunun üzerine biz de onu ve helâk olanların içerisinde kalan bir kocakarı dışında bütün ailesini kurtardık.
171 (170-171) Bunun üzerine biz de onu ve helâk olanların içerisinde kalan bir kocakarı dışında bütün ailesini kurtardık.
172 (172-173) Sonra diğerlerini yerle bir ettik. Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Ne kötü bir yağmurdu, o uyarılanların yağmuru!
173 (172-173) Sonra diğerlerini yerle bir ettik. Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Ne kötü bir yağmurdu, o uyarılanların yağmuru!
174 (174-175) Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da. Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
175 (174-175) Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da. Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
176 Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. [383]
177 Onlara Şu‘ayb şunları söyledi: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
178 “Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
179 “Allah'tan korkun ve bana itaat edin.”
180 “Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.”
181 “Ölçüyü ve tartıyı eksiksiz yapınız! İnsanların hakkını kısanlardan olmayınız!”
182 “Doğru terazi ile tartınız!”
183 “İnsanların eşyalarını eksiltmeyiniz! Yeryüzünde kesinlikle bozgunculuk yapmayınız!”
184 “Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratandan sakınınız!”
185 Onlar şöyle dediler: “Sen sadece büyülenenlerden birisin.”
186 “Sen de sırf bizim gibi bir insansın. Senin kesinlikle yalancılardan olduğunu sanıyoruz.”
187 “Haydi, eğer doğru söyleyenlerden isen üzerimize gökten bir kütle düşür!” dediler.
188 Şu‘ayb, “Rabbim, sizin ne yaptığınızı daha iyi bilir” dedi.
189 Bunun üzerine onu yalanladılar. Derken o gölge gününün çetin azabı onları yakıp yok etti. Şüphesiz o, korkunç bir günün azabı idi.
190 Çoğu inanmamış olsa da bunda kesinlikle bir ders vardır.
191 Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
192 Şüphesiz Kur'ân, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
193 (193-195) Kur'ân'ı, Rûhulemîn/Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
194 (193-195) Kur'ân'ı, Rûhulemîn/Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
195 (193-195) Kur'ân'ı, Rûhulemîn/Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
196 Kur'ân, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. [384]
197 İsrâiloğullarının bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
198 (198-199) Biz, Kur'ân'ı Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
199 (198-199) Biz, Kur'ân'ı Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
200 (200-201) Onu, günahkârların kalplerine böyle soktuk. Bu yüzden, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
201 (200-201) Onu, günahkârların kalplerine böyle soktuk. Bu yüzden, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
202 O azap onlara ansızın gelir. Onlar hiç farkedemezler.
203 “Acaba bize mühlet verilir mi?” derler.
204 Onlar, azabımızın çabuk gelmesini mi istiyorlar?
205 Hiç düşündün mü; onları yıllarca dünya nimetleri içerisinde yaşatsak,
206 Sonra da kendilerine uyarıldıkları azap gelse;
207 Bekletilmiş olmaları kendilerine ne fayda verecek?
208 Biz hiçbir memleketi, kendilerine uyarıcılar göndermeden yok etmedik.
209 Bu, bir uyarıdır. Biz, asla hiçbir kimseye haksızlık yapmayız.
210 Kur'ân'ı şeytanlar indirmemiştir.
211 Bu, ne onlara düşer, ne de ona güç yetirebilirler.
212 Çünkü şeytanlar, kulak hırsızlığından uzak tutulmuşlardır.
213 Sakın Allah'la beraber başka bir ilâh çağırma. [7] Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
214 Yakın akrabalarını uyar!
215 Sana uyan müminlere karşı son derece alçakgönüllü ol!
216 Eğer yakın akrabaların sana karşı gelirlerse, onlara “Yaptıklarınızdan uzağım” de!
217 (217-219) Namaza kalktığında ve secde edenlerle birlikte dolaştığında seni gören güçlü ve merhametli olan Allah'a güven!
218 (217-219) Namaza kalktığında ve secde edenlerle birlikte dolaştığında seni gören güçlü ve merhametli olan Allah'a güven!
219 (217-219) Namaza kalktığında ve secde edenlerle birlikte dolaştığında seni gören güçlü ve merhametli olan Allah'a güven!
220 Şüphesiz O, her şeyi duyar; her şeyi bilir.
221 “Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?”
222 “Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.”
223 “Bunlar, şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.”
224 “Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyarlar.” [385]
225 (225-226) “Onların her vadide başı boş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?”
226 (225-226) “Onların her vadide başı boş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?”
227 Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zulmedenler hangi devrimle devrileceklerini bileceklerdir. [386]
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ 3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ 4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ 5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ 7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ 10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ 11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ 12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ 13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ 14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ 15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ 18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ 20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ 24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ 25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ 27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ 28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ 29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ 30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ 32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟ 33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ 34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ 35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ 36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ 37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ 38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ 39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ 40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ 41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ 42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ 43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ 44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ 45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ 46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ 48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ 49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ 50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟ 51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ 52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ 53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ 54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ 55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ 56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ 58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ 60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ 61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ 63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ 64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ 65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ 66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ 69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ 70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ 71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ 72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ 73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ 74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ 76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ 77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ 78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ 79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ 80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ 81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ 82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ 83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ 84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ 85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ 86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ 87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ 88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ 89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ 90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ 91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ 92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ 93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ 94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ 95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ 96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ 97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ 99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ 100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ 101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ 109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ 110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ 111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ 112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ 113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ 115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ 116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ 117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ 119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ 120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ 128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ 129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ 130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ 132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ 133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ 134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ 135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ 136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ 137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ 138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ 141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ 146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ 147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ 148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ 149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ 151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ 152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ 153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ 155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ 157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ 160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ 165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ 166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ 167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ 168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ 169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ 171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ 172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ 173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ 176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ 177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ 178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ 179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ 181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ 182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ 183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ 184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ 185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ 186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ 187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ 188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ 190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ 191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ 193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ 194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ 195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ 196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ 197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ 198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ 199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ 200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ 201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ 203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ 205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ 206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ 207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ 208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ 210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ 211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ 212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ 213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ 214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ 215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ 216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ 217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ 218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ 219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ 220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ 221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ 222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ 223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ 224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ 225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ 226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ 227
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
Tâ, sîn, mîm. [376]
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.
2
لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin.
3
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Dilersek onlara gökten bir mucize indiririz de mecbur kalıp boyun eğerler.
4
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
Onlara Rahmân'dan hiçbir yeni hatırlatma gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
5
فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Nitekim Kur'ân'ı da yalanladılar. Ama alay edip durdukları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir.
6
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
Yeryüzüne bir bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.
7
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda yaratıcının varlığına dair kesin delil vardır; ama çoğu iman etmezler.
8
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz senin Rabbin, mutlak galip ve sonsuz merhamet sahibidir.
9
وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
(10-11) Hani Rabbin Mûsâ'ya, “O zâlimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Hâlâ sakınmayacaklar mı onlar?” diye seslenmişti. [377]
10
قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
(10-11) Hani Rabbin Mûsâ'ya, “O zâlimler topluluğuna, Firavun'un kavmine git! Hâlâ sakınmayacaklar mı onlar?” diye seslenmişti. [377]
11
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
Mûsâ şöyle dedi: “Ey Rabbim! Doğrusu, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
12
وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
“Bu durumda içim daralır, dilim dönmez. Onun için Hârûn'a da peygamberlik ver!”
13
وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
“Onlara karşı benim bir suçum var. Beni öldürmelerinden korkuyorum.”
14
قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
Allah şöyle buyurdu: “Hayır! Asla endişe etme! İkiniz, mucizelerimizle gidiniz. Şüphesiz biz, sizinle beraberiz, işitmekteyiz.”
15
فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
(16-17) “Firavun'a gidiniz: ‘Biz, âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz; İsrâiloğullarını bizimle beraber gönder!' deyiniz.”
16
اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
(16-17) “Firavun'a gidiniz: ‘Biz, âlemlerin Rabbinin peygamberleriyiz; İsrâiloğullarını bizimle beraber gönder!' deyiniz.”
17
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
(18-19) Firavun dedi ki: “Seni küçükken elimizde büyütmedik mi? Yanımızda yıllarca kalmadın mı? Oysa sen sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörlerdensin.”
18
وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
(18-19) Firavun dedi ki: “Seni küçükken elimizde büyütmedik mi? Yanımızda yıllarca kalmadın mı? Oysa sen sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörlerdensin.”
19
قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
(20-22) Mûsâ, “O işi, daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim. Bu yüzden sizden korkup kaçtım; sonra, Rabbim bana ilim ve hikmet verip beni peygamberlerden kıldı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle yapmandan dolayıdır” dedi.
20
فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
(20-22) Mûsâ, “O işi, daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim. Bu yüzden sizden korkup kaçtım; sonra, Rabbim bana ilim ve hikmet verip beni peygamberlerden kıldı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle yapmandan dolayıdır” dedi.
21
وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
(20-22) Mûsâ, “O işi, daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim. Bu yüzden sizden korkup kaçtım; sonra, Rabbim bana ilim ve hikmet verip beni peygamberlerden kıldı. Başıma kaktığın bu nimet, İsrâiloğulları'nı kendine köle yapmandan dolayıdır” dedi.
22
قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Firavun şöyle dedi: “Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?”
23
قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
Mûsâ şöyle cevap verdi: “Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız; O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.”
24
قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
Firavun, etrafındakilere, “Duymuyor musunuz?” dedi.
25
قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Mûsâ, “O, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbidir” dedi.
26
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
Firavun, “Size gönderilen peygamberiniz kesinlikle delidir” dedi.
27
قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
Mûsâ, “ Eğer düşünüp anlarsanız O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir” dedi.
28
قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ
Firavun, “Eğer benden başka tanrı edinirsen, seni kesinlikle hapsederim” dedi.
29
قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ
Mûsâ, “Sana apaçık bir mucize getirirsem de mi?” dedi.
30
قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Firavun, “Eğer doğru söylüyorsan, haydi getir onu!” dedi.
31
فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ
Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, asa apaçık koca bir yılan oluverdi.
32
وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟
Elini de koynundan çıkardı, bir de ne görsünler; bembeyaz olmuş.
33
قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ
(34-35) Firavun çevresindeki ileri gelenlere, “Bu, doğrusu, çok bilgili bir sihirbazdır!” dedi. “Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?”
34
يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
(34-35) Firavun çevresindeki ileri gelenlere, “Bu, doğrusu, çok bilgili bir sihirbazdır!” dedi. “Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?”
35
قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
(36-38) İleri gelenler dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere haberciler sal! Bütün usta büyücüleri çağırsınlar.” Büyücüler, belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
36
يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ
(36-38) İleri gelenler dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere haberciler sal! Bütün usta büyücüleri çağırsınlar.” Büyücüler, belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
37
فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
(36-38) İleri gelenler dediler ki, “Onu ve kardeşini alıkoy! Şehirlere haberciler sal! Bütün usta büyücüleri çağırsınlar.” Büyücüler, belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
38
وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
Halka, “Siz de toplanıyor musunuz?” denildi.
39
لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ
Halk, “Sihirbazlar üstün gelirse, biz de belki onlara uyarız” dediler.
40
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ
(41-42) Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a, “Biz üstün gelirsek, bize bir ödül vereceksin, değil mi?” dediler. Firavun, “Evet, o taktirde siz gözde kimselerden olacaksınız” dedi.
41
قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ
(41-42) Sihirbazlar geldiklerinde, Firavun'a, “Biz üstün gelirsek, bize bir ödül vereceksin, değil mi?” dediler. Firavun, “Evet, o taktirde siz gözde kimselerden olacaksınız” dedi.
42
قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
(43-45) Mûsâ onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun'un onuru için elbette bizler galip geleceğiz” dediler. Sonra Mûsâ asasını yere bıraktı. Bir de ne görsünler, onların sihirlerini yutuveriyor.
43
فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
(43-45) Mûsâ onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun'un onuru için elbette bizler galip geleceğiz” dediler. Sonra Mûsâ asasını yere bıraktı. Bir de ne görsünler, onların sihirlerini yutuveriyor.
44
فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
(43-45) Mûsâ onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun'un onuru için elbette bizler galip geleceğiz” dediler. Sonra Mûsâ asasını yere bıraktı. Bir de ne görsünler, onların sihirlerini yutuveriyor.
45
فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ
(46-48) Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”
46
قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
(46-48) Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”
47
رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
(46-48) Bu durum karşısında sihirbazlar hemen secdeye kapanarak, “Biz, âlemlerin Rabbine inandık” dediler. “Mûsâ'nın ve Hârûn'un Rabbine.”
48
قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ
Firavun, “Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz, öyle mi?” diye çıkıştı. “Doğrusu o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Andolsun, yakında bileceksiniz, bana karşı gelip döneklik yapmanız yüzünden ellerinizi ve ayaklarınızı doğrayacağım, hepinizi asacağım” dedi.
49
قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
(50-51) İnanan sihirbazlar, “Zararı yok, biz elbette Rabbimize döneceğiz, inananların ilki olmamızdan dolayı, Rabbimizin, günahlarımızı bağışlayacağını umarız” dediler.
50
اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟
(50-51) İnanan sihirbazlar, “Zararı yok, biz elbette Rabbimize döneceğiz, inananların ilki olmamızdan dolayı, Rabbimizin, günahlarımızı bağışlayacağını umarız” dediler.
51
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
Biz, Mûsâ'ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar; elbette izleneceksiniz” diye bildirdik.
52
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
(53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
53
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
(53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
54
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
(53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
55
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
(53-56) Bu arada Firavun, şehirlere, “Doğrusu bunlar, bizi öfkelendiren döküntü azınlıklardır; elbette hepimiz uyanık olmalıyız” diyen haberciler gönderdi.
56
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
(57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
57
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
(57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
58
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
(57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
59
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
(57-60) Bunun üzerine Firavun'un adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece onlara İsrâiloğulları'nı mirasçı kıldık. Ancak Firavun'un adamları, güneş doğarken İsrâiloğulları'nın ardına düştüler.
60
فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
(61-62) İki topluluk birbirini gördüğünde, Mûsâ'nın adamları, “İşte yakalandık” dediler. Mûsâ, “Hayır! Rabbim benimle beraberdir, bana elbette bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
61
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(61-62) İki topluluk birbirini gördüğünde, Mûsâ'nın adamları, “İşte yakalandık” dediler. Mûsâ, “Hayır! Rabbim benimle beraberdir, bana elbette bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
62
فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Bunun üzerine Mûsâ'ya, “Değneğinle denize vur!” diye bildirdik. Deniz ortadan yarıldı; her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
63
وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
64
وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ
Mûsâ ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
65
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ
Sonra ötekilerini suda boğduk.
66
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Şüphesiz bunda bir ders vardır, ama çokları inanmamaktadır.
67
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz Rabbin, mutlak galip ve merhamet sahibidir.
68
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ
(69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
69
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
(69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
70
قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ
(69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
71
قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
(69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
72
اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
(69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
73
قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
(69-74) Onlara İbrâhim'in kıssasını anlat! İbrâhim, babasına ve ulusuna “nelere tapıyorsunuz?” demişti. Onlar: “Putlara tapıyoruz; onlarla ilgilenip duruyoruz” demişlerdi. İbrâhim: “Çağırdığınız zaman sizi duyarlar mı ve size bir fayda ve zarar verirler mi?” demişti. Onlar: “Ancak, babalarımızı da böyle yaparken bulduk” demişlerdi. [378]
74
قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
75
اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
76
فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
77
اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
78
وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
79
وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
80
وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
81
وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
82
رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
(75-83) İbrâhim şöyle demişti: “Eski atalarınızın ve sizin nelere taptıklarınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır. Dostum, ancak âlemlerin Rabbidir. Beni yaratan da, doğru yola eriştiren de O'dur. Beni yediren de, içiren de O'dur. Hasta olduğumda bana O şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek O'dur. Âhiret gününde, yanılmalarımı bana bağışlamasını umduğum O'dur. Rabbim! Bana ilim ve egemenlik ver ve beni iyiler arasına kat!”
83
وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
(84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
84
وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ
(84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
85
وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
(84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
86
وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
(84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
87
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
(84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
88
اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
(84-89) “Sonraki nesiller arasında benim doğrulukla anılmamı sağla. Beni nimet cennetine vâris olaylardan eyle. Babamı da bağışla; o, doğrusu şaşırmışlardandır. İnsanların diriltileceği gün, Allah'a temiz bir kalple gelenden başkasına mal ve oğulların fayda vermeyeceği gün, beni utandırma!”
89
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
(90-91) O gün cennet, Allah'a karşı saygılı olanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılır.
90
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ
(90-91) O gün cennet, Allah'a karşı saygılı olanlara yaklaştırılır. Cehennem de azgınlar için ortaya çıkarılır.
91
وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
(92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
92
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ
(92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
93
فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
(92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
94
وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ
(92-95) Onlara, “Allah'tan başka taptıklarınız nerededir? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” denilir. Onlar, azgınlar ve İblis'in adamları tepe taklak hepsi oraya atılırlar.
95
قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
96
تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
97
اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
98
وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
99
فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
100
وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
101
فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
(96-102) Cehennemde putlarıyla çekişerek şöyle derler: “Vallahi, biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; biz apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Şimdi ne şefaatçimiz ne de bir dostumuz vardır. Keşke geriye dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”
102
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
(103-104) Bunda şüphesiz bir ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Doğrusu Rabbin, güçlüdür, acıyandır.
103
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
(103-104) Bunda şüphesiz bir ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Doğrusu Rabbin, güçlüdür, acıyandır.
104
كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Nûh kavmi de peygamberleri yalanladı. [379]
105
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
(106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
106
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
(106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
107
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
108
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ
(106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
109
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ
(106-110) Kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “Sakınmaz mısınız? Bakın ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Artık, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin. Hem bunun için sizden dünyevî bir karşılık da istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir. Onun için, Allah'a saygı duyun ve bana itaat edin!”
110
قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ
Kavmi, Nûh'a şöyle dedi: “Sana, düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!”
111
قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
(112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
112
اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
(112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
113
وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
(112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
114
اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
(112-115) Nûh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. Onların hesabı Rabbime aittir, düşünsenize! Ben iman edenleri kovacak değilim. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
115
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
Dediler ki: “Ey Nûh! Vazgeçmezsen iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!”
116
قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
(117-118) Nûh, “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı, benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki inananları kurtar!” dedi.
117
فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
(117-118) Nûh, “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı, benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki inananları kurtar!” dedi.
118
فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
(119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
119
ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
(119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
120
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
(119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
121
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
(119-122) Bunun üzerine onu ve beraberinde olanları dolu bir gemi içinde taşıyarak kurtardık. Sonra geride kalanları suda boğduk. Doğrusu, bunda ders vardır, ama çoğu inanmamaktadır. Rabbin, şüphesiz güçlüdür, merhamet sahibidir.
122
كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
‘Âd kavmi de peygamberlerini yalanladı. [380]
123
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Kardeşleri Hûd, onlara şöyle dedi: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
124
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
125
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
126
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Ben bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.”
127
اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
“Sizler her yüksek yerde övündüğünüz büyük bir köşk mü dikeceksiniz?”
128
وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
“Ebedî kalacağınız ümidiyle saraylar mı edineceksiniz?”
129
وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
“Yakaladığınızda, zorbalar gibi yakalıyorsunuz.”
130
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
131
وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
“Size bildiğiniz nimetleri veren Allah'tan sakının!”
132
اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
“Size evcil hayvanlar ve oğullar verdi.”
133
وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
“Bahçeler ve pınarlar verdi.”
134
اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
“Ben hakkınızda büyük bir günün azabından korkarım” dediğinde;
135
قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
Onlar, “Senin ögüt vermen de vermemen de bizim için birdir”;
136
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ
“Bu dediklerin eskilerin yalanlarından başka bir şey değildir.”
137
وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ
(138-139) “Biz yaptıklarımızdan dolayı ceza görmeyeceğiz” deyip onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da.
138
فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
(138-139) “Biz yaptıklarımızdan dolayı ceza görmeyeceğiz” deyip onu yalanladılar. Biz de onları helâk ettik. Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da.
139
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
140
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Semûd kavmi de peygamberlerini yalanladı. [381]
141
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Kardeşleri Sâlih, onlara, “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” demişti.
142
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
143
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
144
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Ben bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.”
145
اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ
“Burada güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?”
146
ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
“Bahçelerin ve pınarların içerisinde.”
147
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ
“Ekinler, salkımlı hurma ağaçları arasında.”
148
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ
“Sevinçle dağlarda evler yaparak?”
149
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin!”
150
وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ
“Aşırı gidenlerin emrine uymayın!”
151
اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
“Onlar, yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar da insanların iyiliğine çalışmıyorlar” dediğinde;
152
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ
Onlar şöyle dediler: “Şüphesiz sen sadece büyülenenlerden birisin.”
153
مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
“Sen de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir!” dediler.
154
قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
Sâlih ise şöyle dedi: “İşte, mucize bu dişi devedir. Belirli bir gün onun da, sizin de su içme hakkınız vardır.”
155
وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
“Ona bir kötülük yapmayınız! Aksi takdirde başınıza büyük bir felaket gelir.”
156
فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ
Buna rağmen onlar deveyi kestiler, ama sonunda pişman oldular.
157
فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Çünkü felâket başlarına geldi. Onların çoğu inanmamış olsa da, bunda kesinlikle bir ders vardır.
158
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
159
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Lût kavmi de peygamberleri yalanladı. [382]
160
اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
(161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
161
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
(161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
162
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
163
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
(161-164) Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. Allah'tan sakının ve bana itaat edin! Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.
164
اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ
(165-166) Allah'ın sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, erkeklerle mi cinsel ilişkiye giriyorsunuz? Doğrusu siz sapık bir toplumsunuz.”
165
وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
(165-166) Allah'ın sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, erkeklerle mi cinsel ilişkiye giriyorsunuz? Doğrusu siz sapık bir toplumsunuz.”
166
قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ
Onlar şöyle dediler: “Ey Lût! Bizi kınamaya bir son vermezsen, kesinlikle sürgün edilenlerden olacaksın.”
167
قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ
(168-169) Lût, “Ben kesinlikle, yaptığınız bu işe kızanlardanım. Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar!” dedi.
168
رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ
(168-169) Lût, “Ben kesinlikle, yaptığınız bu işe kızanlardanım. Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıklarından kurtar!” dedi.
169
فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve helâk olanların içerisinde kalan bir kocakarı dışında bütün ailesini kurtardık.
170
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ
(170-171) Bunun üzerine biz de onu ve helâk olanların içerisinde kalan bir kocakarı dışında bütün ailesini kurtardık.
171
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ
(172-173) Sonra diğerlerini yerle bir ettik. Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Ne kötü bir yağmurdu, o uyarılanların yağmuru!
172
وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ
(172-173) Sonra diğerlerini yerle bir ettik. Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Ne kötü bir yağmurdu, o uyarılanların yağmuru!
173
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
(174-175) Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da. Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
174
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
(174-175) Bunda kesinlikle bir ders vardır. Onların çoğu inanmamış olsa da. Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
175
كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. [383]
176
اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Onlara Şu‘ayb şunları söyledi: “Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
177
اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
“Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
178
فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
“Allah'tan korkun ve bana itaat edin.”
179
وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
“Ben, bundan dolayı sizden hiçbir karşılık istemiyorum. Benim karşılığımı ancak âlemlerin Rabbi verecektir.”
180
اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ
“Ölçüyü ve tartıyı eksiksiz yapınız! İnsanların hakkını kısanlardan olmayınız!”
181
وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ
“Doğru terazi ile tartınız!”
182
وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ
“İnsanların eşyalarını eksiltmeyiniz! Yeryüzünde kesinlikle bozgunculuk yapmayınız!”
183
وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ
“Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratandan sakınınız!”
184
قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ
Onlar şöyle dediler: “Sen sadece büyülenenlerden birisin.”
185
وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ
“Sen de sırf bizim gibi bir insansın. Senin kesinlikle yalancılardan olduğunu sanıyoruz.”
186
فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ
“Haydi, eğer doğru söyleyenlerden isen üzerimize gökten bir kütle düşür!” dediler.
187
قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
Şu‘ayb, “Rabbim, sizin ne yaptığınızı daha iyi bilir” dedi.
188
فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Bunun üzerine onu yalanladılar. Derken o gölge gününün çetin azabı onları yakıp yok etti. Şüphesiz o, korkunç bir günün azabı idi.
189
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Çoğu inanmamış olsa da bunda kesinlikle bir ders vardır.
190
وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Şüphesiz senin Rabbin çok güçlüdür; çok merhametlidir.
191
وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Şüphesiz Kur'ân, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
192
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ
(193-195) Kur'ân'ı, Rûhulemîn/Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
193
عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ
(193-195) Kur'ân'ı, Rûhulemîn/Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
194
بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
(193-195) Kur'ân'ı, Rûhulemîn/Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap diliyle, senin kalbine indirmiştir.
195
وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ
Kur'ân, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır. [384]
196
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
İsrâiloğullarının bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
197
وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ
(198-199) Biz, Kur'ân'ı Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
198
فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ
(198-199) Biz, Kur'ân'ı Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
199
كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ
(200-201) Onu, günahkârların kalplerine böyle soktuk. Bu yüzden, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
200
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ
(200-201) Onu, günahkârların kalplerine böyle soktuk. Bu yüzden, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
201
فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
O azap onlara ansızın gelir. Onlar hiç farkedemezler.
202
فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ
“Acaba bize mühlet verilir mi?” derler.
203
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Onlar, azabımızın çabuk gelmesini mi istiyorlar?
204
اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ
Hiç düşündün mü; onları yıllarca dünya nimetleri içerisinde yaşatsak,
205
ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
Sonra da kendilerine uyarıldıkları azap gelse;
206
مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ
Bekletilmiş olmaları kendilerine ne fayda verecek?
207
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ
Biz hiçbir memleketi, kendilerine uyarıcılar göndermeden yok etmedik.
208
ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Bu, bir uyarıdır. Biz, asla hiçbir kimseye haksızlık yapmayız.
209
وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ
Kur'ân'ı şeytanlar indirmemiştir.
210
وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ
Bu, ne onlara düşer, ne de ona güç yetirebilirler.
211
اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ
Çünkü şeytanlar, kulak hırsızlığından uzak tutulmuşlardır.
212
فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ
Sakın Allah'la beraber başka bir ilâh çağırma. [7] Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
213
وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
Yakın akrabalarını uyar!
214
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Sana uyan müminlere karşı son derece alçakgönüllü ol!
215
فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
Eğer yakın akrabaların sana karşı gelirlerse, onlara “Yaptıklarınızdan uzağım” de!
216
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
(217-219) Namaza kalktığında ve secde edenlerle birlikte dolaştığında seni gören güçlü ve merhametli olan Allah'a güven!
217
اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
(217-219) Namaza kalktığında ve secde edenlerle birlikte dolaştığında seni gören güçlü ve merhametli olan Allah'a güven!
218
وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ
(217-219) Namaza kalktığında ve secde edenlerle birlikte dolaştığında seni gören güçlü ve merhametli olan Allah'a güven!
219
اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Şüphesiz O, her şeyi duyar; her şeyi bilir.
220
هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ
“Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?”
221
تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
“Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.”
222
يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ
“Bunlar, şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.”
223
وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ
“Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyarlar.” [385]
224
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
(225-226) “Onların her vadide başı boş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?”
225
وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
(225-226) “Onların her vadide başı boş dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?”
226
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Zulmedenler hangi devrimle devrileceklerini bileceklerdir. [386]
227

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Sonraki