Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, lâm, Mim.
2 Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilmesi, alemlerin Rabbindendir.
3 Yoksa, “onu uydurdu” mu diyorlar? Bilakis o, Rabbinden gelen haktır/gerçektir, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş olan, bir kavmi uyarman için! Umulur ki, hidayeti/doğru yolu bulurlar/kabul ederler!
4 Allah o’dur ki; gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan herşeyi altı günde/evrede yaratmış, sonra Arş’a istivâ etmiştir (sistem kurmuştur). Sizin için O’ndan başka ne bir koruyucu/veli, ne de bir şefaatçi/şahit vardır. Öyleyse, düşünüp öğüt almıyor musunuz?
5 O, gökten yere kadar bütün işlerin kanunlarını belirler. Sonra işler, sizin sayımınıza göre, bin yıl kadar tutan bir gün içinde (genel muhasebe için), O’na yükselir/arz edilir!
6 Işte, görülmeyeni ve görüleni bilen, herşeye gücü yeten, merhamet sahibi olan O’dur.
7 O ki, yarattığının tamamını en güzel şekilde yarattı. Ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.
8 Sonra onun neslinin devamı için soyunu, basit bir sudan çoğaltmış/devam ettirmiştir!
10 Dediler ki: “Biz toprağın içinde kaybolup gittiğimiz zaman, gerçekten biz yeniden yaratılacak mıyız?” Aksine onlar, Rableriyle karşılaşmayı inkâr edenlerdir.
11 De ki: “Size vekil kılınmış olan ölüm meleği sizin canınızı alır. Sonra Rabbinizin katına döndürülürsünüz”.
12 O zaman bir görsen suçluları! Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmişler: “Rabbimiz! Gördük ve duyduk, öyleyse bizi geri döndür de yararlı bir iş yapalım. Biz gerçekten, kesin inandık.”
13 Ve eğer, Biz dileseydik/özgür irade vermeseydik, herkesi zorunlu olarak doğru yola getirirdik. Ancak hak edenler için, Benim şu sözüm geçmiştir: “Elbette cinler ve insanlardan (suç işleyenlerle) cehennemi doldururum.”
14 Öyleyse, tadın! Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı... Şüphesiz, Biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık, tadın sonsuz azabı!
15 Bizim ayetlerimize ancak, o kimseler inanırlar ki; onlara hatırlatıldığı zaman secdeye kapanırlar. Rablerini övgü ile tesbih ederler ve büyüklük taslamazlar!
16 Yanları yataklarından uzaklaşır. Rablerine korkarak ve umarak yalvarırlar. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan bağışlarlar.
17 Şimdi hiç kimse amellerine karşılık, onlar için gizlenmiş olan gözler sevincini bilemez!
18 Inanan kimse yoldan çıkmış kimse gibi midir? (Hiç te) eşit değildirler!
19 Gerçeklere inanan ve faydalı bir işi en iyi şekilde yapanlara gelince; onlara yapmış olduklarına karşılık, me’va/barınma/konaklama cennetleri vardır.
20 Fakat yoldan çıkanlara gelince, onların sığınağı/barınağı/varacağı yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve onlara: “Haydi, yalanlayıp durduğunuz o ateş azabını tadın” denilir.
21 O büyük azabın dışında onlara, en yakın (dünyadaki belâ/müsîbet gibi) azaptan da tattıracağız, belki dönerler diye!
22 Kendisine rabbinin ayetleriyle öğüt verilip de daha sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz, Biz suçlulardan intikam alıcıyız.
23 Gerçek şu Kİ, Biz vahyi/kitabı Musa’ya (da) vermiştik. Öyleyse aynı (hakikat) ile karşılaşacağından kuşkuya düşme! Biz onu İsrailoğulları’na bir yol gösterici kıldık.
24 Onların içlerinden, emrimizle doğru yola önderlik edenler yetiştirmiştik! Sabrettikleri ve ayetlerimize kesin inandıkları zaman!
25 Şüphesiz o Rabbin, kıyamet günü aralarında, ihtilâfa düştükleri şeylerde hükmünü bildirecektir.
26 Onlara doğru yolu göstermedi mi? Kendilerinden önce yurtlarında gezip dolaştıkları, nice kuşakları imha etmiş olmamız!.. Şüphesiz bunda ayetler/dersler vardır. Yine de dinlemezler mi?
27 Görmediler mi? Suyu, kuru yerlere sevk ediyoruz da onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekini çıkarıyoruz. Hâlâ görmüyorlar mı/görmek istemiyorlar mı?
28 “eğer doğrular iseniz, bu zafer ne zamandır?” derler.
29 De ki: “Zafer günü, o inkârcılara inanmaları fayda vermez! Onlara, göz bile açtırılmaz.”
30 Öyleyse şimdi onları bırak ve bekle! Onlar da beklemektedirler!..
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓـمٓ۠ 1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 2
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 3
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَف۪يعٍۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ 4
يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى الْاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ 5
ذٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُۙ 6
اَلَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ ط۪ينٍۚ 7
ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۚ 8
ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 9
وَقَالُٓوا ءَاِذَا ضَلَلْنَا فِي الْاَرْضِ ءَاِنَّا لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۜ بَلْ هُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ 10
قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟ 11
وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُ۫سِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ رَبَّـنَٓا اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَـالِحاً اِنَّا مُوقِنُونَ 12
وَلَوْ شِئْنَا لَاٰتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدٰيهَا وَلٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنّ۪ي لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ 13
فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ 14
اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ 15
تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفاً وَطَمَعاًۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 16
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَٓا اُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 17
اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كَانَ فَاسِقاًۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ 18
اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلاً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 19
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ 20
وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْاَدْنٰى دُونَ الْعَذَابِ الْاَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 21
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓائِه۪ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ 23
وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُواۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ 24
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ 25
اَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍۜ اَفَلَا يَسْمَعُونَ 26
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا نَسُوقُ الْمَٓاءَ اِلَى الْاَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً تَأْكُلُ مِنْهُ اَنْعَامُهُمْ وَاَنْفُسُهُمْۜ اَفَلَا يُبْصِرُونَ 27
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 28
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ 29
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ اِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ 30
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓـمٓ۠
Elif, lâm, Mim.
1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilmesi, alemlerin Rabbindendir.
2
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۚ بَلْ هُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Yoksa, “onu uydurdu” mu diyorlar? Bilakis o, Rabbinden gelen haktır/gerçektir, senden önce kendilerine uyarıcı gelmemiş olan, bir kavmi uyarman için! Umulur ki, hidayeti/doğru yolu bulurlar/kabul ederler!
3
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَف۪يعٍۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Allah o’dur ki; gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan herşeyi altı günde/evrede yaratmış, sonra Arş’a istivâ etmiştir (sistem kurmuştur). Sizin için O’ndan başka ne bir koruyucu/veli, ne de bir şefaatçi/şahit vardır. Öyleyse, düşünüp öğüt almıyor musunuz?
4
يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى الْاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
O, gökten yere kadar bütün işlerin kanunlarını belirler. Sonra işler, sizin sayımınıza göre, bin yıl kadar tutan bir gün içinde (genel muhasebe için), O’na yükselir/arz edilir!
5
ذٰلِكَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُۙ
Işte, görülmeyeni ve görüleni bilen, herşeye gücü yeten, merhamet sahibi olan O’dur.
6
اَلَّـذ۪ٓي اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَاَ خَلْقَ الْاِنْسَانِ مِنْ ط۪ينٍۚ
O ki, yarattığının tamamını en güzel şekilde yarattı. Ve insanı yaratmaya çamurdan başladı.
7
ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۚ
Sonra onun neslinin devamı için soyunu, basit bir sudan çoğaltmış/devam ettirmiştir!
8
ثُمَّ سَوّٰيهُ وَنَفَخَ ف۪يهِ مِنْ رُوحِه۪ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
Dediler ki: “Biz toprağın içinde kaybolup gittiğimiz zaman, gerçekten biz yeniden yaratılacak mıyız?” Aksine onlar, Rableriyle karşılaşmayı inkâr edenlerdir.
9
وَقَالُٓوا ءَاِذَا ضَلَلْنَا فِي الْاَرْضِ ءَاِنَّا لَف۪ي خَلْقٍ جَد۪يدٍۜ بَلْ هُمْ بِلِقَٓاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ
De ki: “Size vekil kılınmış olan ölüm meleği sizin canınızı alır. Sonra Rabbinizin katına döndürülürsünüz”.
10
قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟
O zaman bir görsen suçluları! Rablerinin huzurunda başlarını öne eğmişler: “Rabbimiz! Gördük ve duyduk, öyleyse bizi geri döndür de yararlı bir iş yapalım. Biz gerçekten, kesin inandık.”
11
وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُوا رُؤُ۫سِهِمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ رَبَّـنَٓا اَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَـالِحاً اِنَّا مُوقِنُونَ
Ve eğer, Biz dileseydik/özgür irade vermeseydik, herkesi zorunlu olarak doğru yola getirirdik. Ancak hak edenler için, Benim şu sözüm geçmiştir: “Elbette cinler ve insanlardan (suç işleyenlerle) cehennemi doldururum.”
12
وَلَوْ شِئْنَا لَاٰتَيْنَا كُلَّ نَفْسٍ هُدٰيهَا وَلٰكِنْ حَقَّ الْقَوْلُ مِنّ۪ي لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ
Öyleyse, tadın! Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuzdan dolayı... Şüphesiz, Biz de sizi unuttuk. Yaptıklarınıza karşılık, tadın sonsuz azabı!
13
فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Bizim ayetlerimize ancak, o kimseler inanırlar ki; onlara hatırlatıldığı zaman secdeye kapanırlar. Rablerini övgü ile tesbih ederler ve büyüklük taslamazlar!
14
اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
Yanları yataklarından uzaklaşır. Rablerine korkarak ve umarak yalvarırlar. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan bağışlarlar.
15
تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفاً وَطَمَعاًۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Şimdi hiç kimse amellerine karşılık, onlar için gizlenmiş olan gözler sevincini bilemez!
16
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَٓا اُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Inanan kimse yoldan çıkmış kimse gibi midir? (Hiç te) eşit değildirler!
17
اَفَمَنْ كَانَ مُؤْمِناً كَمَنْ كَانَ فَاسِقاًۜ لَا يَسْتَوُ۫نَ
Gerçeklere inanan ve faydalı bir işi en iyi şekilde yapanlara gelince; onlara yapmış olduklarına karşılık, me’va/barınma/konaklama cennetleri vardır.
18
اَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوٰىۘ نُزُلاً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Fakat yoldan çıkanlara gelince, onların sığınağı/barınağı/varacağı yer ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler ve onlara: “Haydi, yalanlayıp durduğunuz o ateş azabını tadın” denilir.
19
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُع۪يدُوا ف۪يهَا وَق۪يلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ
O büyük azabın dışında onlara, en yakın (dünyadaki belâ/müsîbet gibi) azaptan da tattıracağız, belki dönerler diye!
20
وَلَنُذ۪يقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْاَدْنٰى دُونَ الْعَذَابِ الْاَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Kendisine rabbinin ayetleriyle öğüt verilip de daha sonra, onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphesiz, Biz suçlulardan intikam alıcıyız.
21
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟
Gerçek şu Kİ, Biz vahyi/kitabı Musa’ya (da) vermiştik. Öyleyse aynı (hakikat) ile karşılaşacağından kuşkuya düşme! Biz onu İsrailoğulları’na bir yol gösterici kıldık.
22
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَٓائِه۪ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
Onların içlerinden, emrimizle doğru yola önderlik edenler yetiştirmiştik! Sabrettikleri ve ayetlerimize kesin inandıkları zaman!
23
وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُواۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ
Şüphesiz o Rabbin, kıyamet günü aralarında, ihtilâfa düştükleri şeylerde hükmünü bildirecektir.
24
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
Onlara doğru yolu göstermedi mi? Kendilerinden önce yurtlarında gezip dolaştıkları, nice kuşakları imha etmiş olmamız!.. Şüphesiz bunda ayetler/dersler vardır. Yine de dinlemezler mi?
25
اَوَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ ف۪ي مَسَاكِنِهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍۜ اَفَلَا يَسْمَعُونَ
Görmediler mi? Suyu, kuru yerlere sevk ediyoruz da onunla hayvanlarının ve kendilerinin yedikleri ekini çıkarıyoruz. Hâlâ görmüyorlar mı/görmek istemiyorlar mı?
26
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا نَسُوقُ الْمَٓاءَ اِلَى الْاَرْضِ الْجُرُزِ فَنُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً تَأْكُلُ مِنْهُ اَنْعَامُهُمْ وَاَنْفُسُهُمْۜ اَفَلَا يُبْصِرُونَ
“eğer doğrular iseniz, bu zafer ne zamandır?” derler.
27
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْفَتْحُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
De ki: “Zafer günü, o inkârcılara inanmaları fayda vermez! Onlara, göz bile açtırılmaz.”
28
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا ا۪يمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
Öyleyse şimdi onları bırak ve bekle! Onlar da beklemektedirler!..
29
فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ اِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 29

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

30

Sureler

Mealler