Sureler
Mealler
Sonraki
Sâd Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hep aynı çizgide olanlara and olsun.,
2 Yanlışı, sürekli engelleyenlere,
3 Aynı zamanda doğru bilgiden ayrılmayanlara[1*] and olsun ki[2*],
4 Sizin ilahınız tek bir ilahtır.
5 O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin sahibidir. Güneşin doğuş noktalarının[*] da sahibidir.
6 Biz, en yakınınızda olan göğü bir süsle; yıldızlarla süsledik.
7 Onu, her hayırsız şeytana karşı da koruduk.
8 Onlar Mele-i A’lâ’yı (büyük meleklerin toplantısını) dinleyemez; her taraftan taşlanırlar.
9 Hep kovulurlar. Azap yakalarını bırakmaz.
10 Onlardan kim bilgi hırsızlığı yaparsa, delici bir ateş parçası hemen onun peşine düşer.
11 Şu insanlardan tutarlı bir görüş iste; kendi yarattıkları mı güçlüdür,[*] yoksa bizim yarattığımız mı? Biz kendilerini özlü balçıktan yarattık.
12 Sen bu soruya şaşırdın, ama onlar hafife alıyorlar.
13 Doğru bilgiye vurgu yapıldığında o bilgiyle ilgilenmiyorlar.
14 Bir âyet gördüklerinde hafife almaya çalışıyorlar.
15 Şöyle diyorlar: “Bu, açıkça bir kandırmacadan başka bir şey değildir.
16 Yani ölüp de toprak ve kemikler haline geldikten sonra, gerçekten tekrar kalkacak mıyız?
17 Geçmiş büyüklerimiz de mi kalkacak?”
18 De ki: “Evet! Hem de siz alçaltılmış bir halde olacaksınız.
19 Tekrar kalkma işi bir komuta bakar; o zaman anlarlar[*].
20 “Vay başımıza gelenler; bu, hesap günü yahu!” derler.
21 “İşte bu, sizin yalan saydığınız yargı günüdür” denir.
22 “O zalimleri, kendilerine eşlik edenlerle[*] ve kulluk ettikleri kimselerle bir araya getirin.
23 Allah ile aralarına koyduklarıyla beraber onları, Cehennem’in yoluna çevirin.
24 Orada durdurun. Onlara soru sorulacak:
25 “Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?” (denecek.)
26 Aslında o gün onlar tam bir teslimiyet gösterirler.
27 Kimisi kimisine dönüp birbirlerini sorguya çekerler.
28 “Sizler bize güç gösterisiyle gelirdiniz” derler.
29 Onlar da şöyle cevap verirler: “Hayır, siz inanan kimseler değildiniz.
30 Bizim sizin üzerinizde bir üstünlüğümüz(sulta) olamazdı. Aslında sizler taşkınlık eden kimselerdiniz.
31 Rabbimizin bizim aleyhimizdeki sözü kesinleşti; çaresi yok, biz o azabı çekeceğiz.
32 Sizi hayallere daldırdık ama o hayallere biz de dalmıştık.”
33 Onlar o gün o azabı birlikte çekerler.
34 Biz suçlulara, işte böyle davranırız.
35 Onlara: “Allah’tan başka ilah yoktur” denilince büyüklenirlerdi;
36 “Biz, cinlerin etkisine girmiş bir şair için ilahlarımızı bırakır mıyız?” derlerdi.
37 Aslında o, gerçeği getirmiş; üstelik önceki elçileri de tasdik etmişti.
38 Siz, o acıklı azabı elbette tadacaksınız.
39 Ettiğinizden başkasını mı bulacaksınız?
40 Allah’a yürekten bağlı kulların hali başka olur.
41 Onlar için belli bir rızık vardır.
42 Her türden meyveler onlar içindir. Onlar ağırlanırlar.
43 Ağırlama, nimetlerle dolu bahçelerde olur.
44 Sedirler üzerine karşılıklı kurulurlar;
45 Çevrelerinde içki dolu bardaklar dolaştırılır.
46 İçenlere zevk veren beyaz renkli içkiler.
47 Onlarda ne baş ağrıtıcı bir şey bulunur ne de ondan dolayı sarhoş olurlar.
48 Yanlarında gözlerini onlardan ayırmayan iri gözlü kadın hizmetçiler olur.
49 O hizmetçiler günyüzüne çıkmamış yumurtalar gibidirler.
50 Cennettekilerden biri diğerine döner; birbirlerine sorarlar.
51 Biri; “Benim bir yakın arkadaşım vardı,” der;
52 Bana şöyle derdi: “Sen gerçekten inanıyorsun; öyle mi?”
53 Biz toprak ve kemikler haline geldiğimiz bir sırada mı? Gerçekten hesaba mı çekileceğiz?”
54 “Yukarıya (Araf’a)[*] çıkıp bakar mısınız?” der.
55 Yukarıdan bakar ve onu cehennemin tam ortasında görür.
56 Ona şöyle der: “Vallahi az kalsın beni de bu hale düşürecektin.”
57 Rabbimin iyiliği olmasaydı kesinlikle ben de yaka paça oraya götürülürdüm”
58 (Cennetteki arkadaşına döner ve şöyle der:) Artık bize ölüm yok; değil mi?
59 Sadece ilk ölümümüz (uykumuz[*]) dışında bir şey yok, değil mi? Artık bize azap da çektirilmeyecek”.
60 Bu gerçekten muhteşem bir kurtuluş!
61 Çalışanlar işte böyle bir şeyi elde etmek için çalışsınlar.
62 Böyle bir yerde konaklamak mı iyi, yoksa zakkum ağacının yanında konaklamak mı?
63 Onu, yanlış davrananlar için bir sıkıntı kaynağı yaparız.
64 O, Cehennem’in dibinde biten bir ağaçtır.
65 Her bir tomurcuğu sanki bir şeytan başı gibi.[*]
66 Onlar çaresiz ondan yer; karınlarını onunla doldururlar.
67 Üzerine kaynar su katkılı içecekleri de bulunur.
68 Yemekten sonra döndürülüp götürülecekleri yer yine o alevli ateştir.
69 Bunlar atalarını yanlışlar içinde bulmuşlardı.
70 Hiç düşünmeden onları takibe koyulmuşlardı.
71 Onlardan öncekilerin çoğu zaten yanlış yoldaydılar.
72 Üstelik aralarından onları uyaran elçiler çıkarmıştık.
73 Bak bakalım; uyarılanların sonu nasıl olmuş!
74 Ama Allah’ın içi temiz kullarının hali başka olur.
75 (Bir gün) Nuh bizi yardıma çağırmıştı; onu ne güzel karşılamıştık.
76 Onu ve ailesini o büyük üzüntüden kurtarmıştık.
77 Soyunu devam ettirdiğimiz sadece onlar olmuştu.
78 Arkadan gelenlerce bu halleriyle anıldılar.
79 Çağdaşları arasından Nuh’a selam olsun.
80 Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
81 Çünkü o, bize güvenen kullarımızdandı.
82 Sonra öbürlerini suda boğduk.
83 Onun yolundan gidenlerden biri de İbrahim idi.
84 Rabbinin huzuruna sağlam bir yürekle çıkmıştı.
85 Bir gün babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Siz neye kulluk ediyorsunuz?
86 Allah ile aranızda uydurma ilahlar olmasını mı istiyorsunuz?
87 “Siz varlıkların Rabbini ne sanıyorsunuz?”
88 Sonra yıldızlara şöyle bir bakmıştı;
89 Arkasından, “Ben hastayım” demişti.
90 Onlar, (İlahlarının onu çarptığı düşüncesiyle) hemen arkalarını dönüp gitmişlerdi.
91 Sonra gizlice onların ilahlarına yönelmiş ve şöyle demişti: “Siz bir şey yemez misiniz?”
92 Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?”
93 Kimseye fark ettirmeden onlara hemen güçlü bir darbe indirdi.
94 Hepsi hızla karşısına dikilmişlerdi.
95 İbrahim (bir şey olmamış gibi) şöyle demişti: “Sizler kendi yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?
96 Sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan, Allah’tır.”
97 Onlar da şöyle dediler: “Onun için bir yer yapın da alevli ateşin içine atın.”
98 Bununla ondan kurtulmak[*] istemişlerdi; biz de onları en aşağılık bir hale getirdik.
99 (Kurtulunca) şöyle dedi: “Ben Rabbime gidiyorum; o bana doğruyu gösterecektir.
100 Ya Rab! Bana iyi birini bağışla” (diye yalvardı).
101 Biz de ona, iyi huylu bir erkek çocuğu müjdesi verdik.
102 “(İbrahim) ile birlikte çalışacak yaşa gelince ona dedi ki: “Yavrucuğum, rüyamda gördüm; ben gerçekten seni boğazlıyorum. Düşün bakalım, ne dersin?” “Babacığım, ne emrediliyorsa sen onu yap. İnşaallah sabırlılardan olduğumu göreceksin.”
103 Ne zaman ki ikisi de Allah’a teslim oldu; İbrahim onu, alnı yere gelecek şekilde yatırdı.
104 O zaman ona; “Ey İbrahim!” diye seslendik.
105 “Rüyanın gereğini yaptın. Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
106 Gerçekten bu, yıpratıcılığı açık bir imtihandı[*].”
107 Ona, onun yerine kurban edeceği büyük bir koç verdik.
108 Arkadan gelenler onları bu halleriyle andılar.
109 İbrahim’e selam olsun!
110 Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
111 O, bize güvenen kullarımızdandı.
112 Bir nebi ve salih bir kişi olarak ona İshak’ı müjdeledik.
113 Hem onu (İsmail'i)[*] hem de İshak’ı uğurlu ve bereketli kıldık. İkisinin soyundan da güzel davrananlar olduğu gibi kendilerini açıkça kötü duruma sokanlar da oldu.
114 Musa’ya ve Harun’a da iyiliklerde bulunmuştuk.
115 Onları ve halklarını da büyük bir üzüntüden kurtarmıştık.
116 Onlara yardım etmiştik de galip gelenler onlar olmuştu.
117 Onlara her şeyi açıklayan Kitap’ı da vermiştik.
118 İkisine de doğru yolu göstermiştik.
119 Arkadan gelenlerce o ikisi, bu halleriyle anıldılar.
120 Musa’ya da Harun’a da selam olsun.
121 Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
122 O ikisi de bize güvenen kullarımızdandı.
123 İlyas da elçilerimizden biriydi.
124 Bir gün halkına şöyle dedi; “Siz hiç çekinmez misiniz?”
125 Yaratanların en güzelini bırakıp da yardımı Ba’l’dan mı istiyorsunuz?
126 Allah sizin Rabbinizdir; geçmiş büyüklerinizin de Rabbi’dir.”
127 Hemen onu yalancı saydılar; nasıl olsa onlar da yargı önüne çıkarılacaklardır.
128 Allah’a yürekten bağlı kulların hali başka olur.
129 Arkadan gelenlerce İlyas bu halleriyle anıldı.
130 İlyaslara selam olsun!
131 Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
132 Çünkü o, bize güvenmiş kullarımızdandı.
133 Lut da elçilerimizdendir.
134 Bir gün onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık.
135 Ama onlardan bir ihtiyar kadın küller altında kaldı.
136 Sonra diğerlerini ortadan kaldırdık.
137 Siz sabahları onların üzerlerinden geçiyorsunuz,
138 Akşamları da öyle yapıyorsunuz. Aklınızı kullanmaz mısınız[*]?
139 Yunus da elçilerimizdendir.
140 O da bir gün yükünü tam almış bir gemiye kaçmıştı.
141 Kur’aya katıldı ve kaybedenlerden oldu.
142 Kendini suçladığı bir sırada onu o balık yutuvermişti.
143 Eğer o bize tam bağlılık göstermeseydi,
144 İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalacaktı.
145 Sonra onu açık bir alana attık; hastaydı.
146 (O açık alanda)[*] onun üzerini örtecek kabakgillerden bir bitki bitirmiştik.
147 Onu yüz bin, hatta daha çok kimseye elçi göndermiştik.
148 Daha sonra ona inandılar. Biz de onları bir süreye kadar refah içinde yaşattık.
149 Şimdi onlardan (Mekkelilerden) sağlam bir görüş iste; kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?
150 Ya da melekleri gözleri önünde dişi olarak mı yarattık?
151 Dikkat et; uydurdukları yalandan dolayı söyleyecekleri sadece şudur:
152 “Allah’ın çocuğu vardır...” Onlar kesinlikle yalancıdırlar.
153 Yani Allah kızları oğlanlara tercih mi etmiş?
154 Sizin neyiniz var; nasıl böyle bir yargıya varıyorsunuz?
155 Bilginizi hiç kullanmaz mısınız?
156 Yoksa açık bir üstünlüğünüz(sulta) mü var?
157 Doğru söylüyorsanız yazılı belgenizi getirin.
158 Ama onlar, Allah ile o cinler[*] arasında bir soy bağı kurdular. Hâlbuki onlar, kendilerinin de yargı önüne çıkarılacaklarını iyi bilirler.
159 Onların yaptıkları bu niteleme ile Allah’ın bir ilgisi yoktur.
160 Allah’a yürekten bağlı kulların hali başka olur.
161 (Ey müşrikler!) Ne siz, ne de kulluk ettiğiniz varlıklar;
162 Ona karşı kimseyi, o kötü duruma sokamazsınız.
163 Yönünü cehenneme çeviren kişi başka (onu etkileyebilirsiniz).
164 (Bunlar kendilerini şöyle avuturlar:) "Bizden her birinin belli bir makamı vardır.
165 Hepimiz aynı çizgideyiz.
166 Hepimiz Allah’ın emrinden çıkmayan kimseleriz.”
167 Bunlar daha önce şunu da söylerlerdi:
168 "Eski insanlara gelen bilgi bizde olsa
169 Allah'ın en samimi kulları yine biz oluruz".
170 (O bilgi gelince) onu görmezlikten geldiler; ama yakında her şeyi öğrenirler.
171 Elçilik yapan kullarımıza sürekli söylediğimiz şu söz vardır:
172 “Siz kesinlikle yardım göreceksiniz[*].
173 Bizim askerlerimiz, kesinlikle galip geleceklerdir.”
174 Öyleyse sen bir süreye kadar onlarla dostluğu kes de
175 Ne yaptıklarını gör; yakında onlar da görürler.
176 Azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
177 Azabımız onların sahalarına inince, uyarılmış olan bu kişilerin sabahı ne kötü olur!
178 Evet, sen bir süreye kadar onlarla dostluğu kes.
179 Kes de neler yaptıklarını gör; yakında onlar da göreceklerdir.
180 Gücü elinde bulunduran Rabbin, onların yaptıkları tanımlamalardan uzaktır.
181 Bütün elçilere selam olsun.
182 Her şeyi güzel yapmak, varlıkların sahibi olan Allah’a özgüdür.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ 1
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ 2
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ 3
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ 4
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ 5
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ 6
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ 7
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ 8
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ 9
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ 10
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ 11
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ 12
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ 13
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ 14
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ 15
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 16
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ 17
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ 18
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ 19
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ 20
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟ 21
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ 22
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ 23
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ 24
مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ 25
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ 26
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ 27
قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ 28
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ 29
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ 30
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ 31
فَاَغْوَيْنَا‌كُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ 32
فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ 33
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ 34
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ 35
وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ 36
بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ 37
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ 38
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ 39
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 40
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ 41
فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ 42
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ 43
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ 44
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 45
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ 46
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ 47
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ 48
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ 49
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ 50
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ 51
يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ 52
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ 53
قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ 54
فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ 55
قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ 56
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ 57
اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ 58
اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ 59
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 60
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ 61
اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ 62
اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ 63
اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ 64
طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ 65
فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ 66
ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ 67
ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ 68
اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ 69
فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ 70
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ 71
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ 72
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ 73
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟ 74
وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ 75
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ 76
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ 77
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ 78
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ 79
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 80
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 81
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ 82
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ 83
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ 84
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ 85
اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ 86
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 87
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ 88
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ 89
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ 90
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ 91
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ 92
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ 93
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ 94
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ 95
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ 96
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ 97
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ 98
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 99
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ 100
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ 101
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ 102
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ 103
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ 104
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 105
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ 106
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ 107
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ 108
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ 109
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 110
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 111
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 112
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟ 113
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ 114
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ 115
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ 116
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ 117
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ 118
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ 119
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ 120
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 121
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 122
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ 123
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ 124
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ 125
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 126
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ 127
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 128
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ 129
سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْ‌يَاس۪ينَ 130
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 131
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 132
وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ 133
اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 134
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ 135
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ 136
وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ 137
وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ 138
وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ 139
اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ 140
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ 141
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ 142
فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ 143
لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 144
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ 145
وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ 146
وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ 147
فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ 148
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ 149
اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ 150
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ 151
وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 152
اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ 153
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ 154
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ 155
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ 156
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 157
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ 158
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 159
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 160
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ 161
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ 162
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ 163
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ 164
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ 165
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ 166
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ 167
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 168
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 169
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 170
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ 171
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ 172
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ 173
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ 174
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ 175
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 176
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ 177
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ 178
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ 179
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ 180
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ 181
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 182
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ
Hep aynı çizgide olanlara and olsun.,
1
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ
Yanlışı, sürekli engelleyenlere,
2
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ
Aynı zamanda doğru bilgiden ayrılmayanlara[1*] and olsun ki[2*],
3
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ
Sizin ilahınız tek bir ilahtır.
4
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ
O, göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin sahibidir. Güneşin doğuş noktalarının[*] da sahibidir.
5
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ
Biz, en yakınınızda olan göğü bir süsle; yıldızlarla süsledik.
6
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ
Onu, her hayırsız şeytana karşı da koruduk.
7
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
Onlar Mele-i A’lâ’yı (büyük meleklerin toplantısını) dinleyemez; her taraftan taşlanırlar.
8
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ
Hep kovulurlar. Azap yakalarını bırakmaz.
9
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
Onlardan kim bilgi hırsızlığı yaparsa, delici bir ateş parçası hemen onun peşine düşer.
10
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
Şu insanlardan tutarlı bir görüş iste; kendi yarattıkları mı güçlüdür,[*] yoksa bizim yarattığımız mı? Biz kendilerini özlü balçıktan yarattık.
11
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ
Sen bu soruya şaşırdın, ama onlar hafife alıyorlar.
12
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ
Doğru bilgiye vurgu yapıldığında o bilgiyle ilgilenmiyorlar.
13
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ
Bir âyet gördüklerinde hafife almaya çalışıyorlar.
14
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
Şöyle diyorlar: “Bu, açıkça bir kandırmacadan başka bir şey değildir.
15
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Yani ölüp de toprak ve kemikler haline geldikten sonra, gerçekten tekrar kalkacak mıyız?
16
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ
Geçmiş büyüklerimiz de mi kalkacak?”
17
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ
De ki: “Evet! Hem de siz alçaltılmış bir halde olacaksınız.
18
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ
Tekrar kalkma işi bir komuta bakar; o zaman anlarlar[*].
19
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ
“Vay başımıza gelenler; bu, hesap günü yahu!” derler.
20
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟
“İşte bu, sizin yalan saydığınız yargı günüdür” denir.
21
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ
“O zalimleri, kendilerine eşlik edenlerle[*] ve kulluk ettikleri kimselerle bir araya getirin.
22
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ
Allah ile aralarına koyduklarıyla beraber onları, Cehennem’in yoluna çevirin.
23
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ
Orada durdurun. Onlara soru sorulacak:
24
مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
“Size ne oldu ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?” (denecek.)
25
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Aslında o gün onlar tam bir teslimiyet gösterirler.
26
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Kimisi kimisine dönüp birbirlerini sorguya çekerler.
27
قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ
“Sizler bize güç gösterisiyle gelirdiniz” derler.
28
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ
Onlar da şöyle cevap verirler: “Hayır, siz inanan kimseler değildiniz.
29
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ
Bizim sizin üzerinizde bir üstünlüğümüz(sulta) olamazdı. Aslında sizler taşkınlık eden kimselerdiniz.
30
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ
Rabbimizin bizim aleyhimizdeki sözü kesinleşti; çaresi yok, biz o azabı çekeceğiz.
31
فَاَغْوَيْنَا‌كُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ
Sizi hayallere daldırdık ama o hayallere biz de dalmıştık.”
32
فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
Onlar o gün o azabı birlikte çekerler.
33
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ
Biz suçlulara, işte böyle davranırız.
34
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ
Onlara: “Allah’tan başka ilah yoktur” denilince büyüklenirlerdi;
35
وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ
“Biz, cinlerin etkisine girmiş bir şair için ilahlarımızı bırakır mıyız?” derlerdi.
36
بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ
Aslında o, gerçeği getirmiş; üstelik önceki elçileri de tasdik etmişti.
37
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ
Siz, o acıklı azabı elbette tadacaksınız.
38
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ
Ettiğinizden başkasını mı bulacaksınız?
39
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Allah’a yürekten bağlı kulların hali başka olur.
40
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
Onlar için belli bir rızık vardır.
41
فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ
Her türden meyveler onlar içindir. Onlar ağırlanırlar.
42
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ
Ağırlama, nimetlerle dolu bahçelerde olur.
43
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Sedirler üzerine karşılıklı kurulurlar;
44
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Çevrelerinde içki dolu bardaklar dolaştırılır.
45
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ
İçenlere zevk veren beyaz renkli içkiler.
46
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
Onlarda ne baş ağrıtıcı bir şey bulunur ne de ondan dolayı sarhoş olurlar.
47
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ
Yanlarında gözlerini onlardan ayırmayan iri gözlü kadın hizmetçiler olur.
48
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
O hizmetçiler günyüzüne çıkmamış yumurtalar gibidirler.
49
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Cennettekilerden biri diğerine döner; birbirlerine sorarlar.
50
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ
Biri; “Benim bir yakın arkadaşım vardı,” der;
51
يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ
Bana şöyle derdi: “Sen gerçekten inanıyorsun; öyle mi?”
52
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ
Biz toprak ve kemikler haline geldiğimiz bir sırada mı? Gerçekten hesaba mı çekileceğiz?”
53
قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ
“Yukarıya (Araf’a)[*] çıkıp bakar mısınız?” der.
54
فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ
Yukarıdan bakar ve onu cehennemin tam ortasında görür.
55
قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ
Ona şöyle der: “Vallahi az kalsın beni de bu hale düşürecektin.”
56
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Rabbimin iyiliği olmasaydı kesinlikle ben de yaka paça oraya götürülürdüm”
57
اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ
(Cennetteki arkadaşına döner ve şöyle der:) Artık bize ölüm yok; değil mi?
58
اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ
Sadece ilk ölümümüz (uykumuz[*]) dışında bir şey yok, değil mi? Artık bize azap da çektirilmeyecek”.
59
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Bu gerçekten muhteşem bir kurtuluş!
60
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
Çalışanlar işte böyle bir şeyi elde etmek için çalışsınlar.
61
اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
Böyle bir yerde konaklamak mı iyi, yoksa zakkum ağacının yanında konaklamak mı?
62
اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ
Onu, yanlış davrananlar için bir sıkıntı kaynağı yaparız.
63
اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ
O, Cehennem’in dibinde biten bir ağaçtır.
64
طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ
Her bir tomurcuğu sanki bir şeytan başı gibi.[*]
65
فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ
Onlar çaresiz ondan yer; karınlarını onunla doldururlar.
66
ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ
Üzerine kaynar su katkılı içecekleri de bulunur.
67
ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ
Yemekten sonra döndürülüp götürülecekleri yer yine o alevli ateştir.
68
اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ
Bunlar atalarını yanlışlar içinde bulmuşlardı.
69
فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
Hiç düşünmeden onları takibe koyulmuşlardı.
70
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Onlardan öncekilerin çoğu zaten yanlış yoldaydılar.
71
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ
Üstelik aralarından onları uyaran elçiler çıkarmıştık.
72
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ
Bak bakalım; uyarılanların sonu nasıl olmuş!
73
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟
Ama Allah’ın içi temiz kullarının hali başka olur.
74
وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ
(Bir gün) Nuh bizi yardıma çağırmıştı; onu ne güzel karşılamıştık.
75
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ
Onu ve ailesini o büyük üzüntüden kurtarmıştık.
76
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ
Soyunu devam ettirdiğimiz sadece onlar olmuştu.
77
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
Arkadan gelenlerce bu halleriyle anıldılar.
78
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ
Çağdaşları arasından Nuh’a selam olsun.
79
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
80
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Çünkü o, bize güvenen kullarımızdandı.
81
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ
Sonra öbürlerini suda boğduk.
82
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ
Onun yolundan gidenlerden biri de İbrahim idi.
83
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ
Rabbinin huzuruna sağlam bir yürekle çıkmıştı.
84
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ
Bir gün babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Siz neye kulluk ediyorsunuz?
85
اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ
Allah ile aranızda uydurma ilahlar olmasını mı istiyorsunuz?
86
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
“Siz varlıkların Rabbini ne sanıyorsunuz?”
87
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ
Sonra yıldızlara şöyle bir bakmıştı;
88
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ
Arkasından, “Ben hastayım” demişti.
89
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ
Onlar, (İlahlarının onu çarptığı düşüncesiyle) hemen arkalarını dönüp gitmişlerdi.
90
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ
Sonra gizlice onların ilahlarına yönelmiş ve şöyle demişti: “Siz bir şey yemez misiniz?”
91
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ
Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?”
92
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ
Kimseye fark ettirmeden onlara hemen güçlü bir darbe indirdi.
93
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ
Hepsi hızla karşısına dikilmişlerdi.
94
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ
İbrahim (bir şey olmamış gibi) şöyle demişti: “Sizler kendi yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?
95
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan, Allah’tır.”
96
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ
Onlar da şöyle dediler: “Onun için bir yer yapın da alevli ateşin içine atın.”
97
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ
Bununla ondan kurtulmak[*] istemişlerdi; biz de onları en aşağılık bir hale getirdik.
98
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(Kurtulunca) şöyle dedi: “Ben Rabbime gidiyorum; o bana doğruyu gösterecektir.
99
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ya Rab! Bana iyi birini bağışla” (diye yalvardı).
100
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
Biz de ona, iyi huylu bir erkek çocuğu müjdesi verdik.
101
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ
“(İbrahim) ile birlikte çalışacak yaşa gelince ona dedi ki: “Yavrucuğum, rüyamda gördüm; ben gerçekten seni boğazlıyorum. Düşün bakalım, ne dersin?” “Babacığım, ne emrediliyorsa sen onu yap. İnşaallah sabırlılardan olduğumu göreceksin.”
102
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Ne zaman ki ikisi de Allah’a teslim oldu; İbrahim onu, alnı yere gelecek şekilde yatırdı.
103
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
O zaman ona; “Ey İbrahim!” diye seslendik.
104
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
“Rüyanın gereğini yaptın. Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
105
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
Gerçekten bu, yıpratıcılığı açık bir imtihandı[*].”
106
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
Ona, onun yerine kurban edeceği büyük bir koç verdik.
107
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Arkadan gelenler onları bu halleriyle andılar.
108
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
İbrahim’e selam olsun!
109
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
110
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O, bize güvenen kullarımızdandı.
111
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Bir nebi ve salih bir kişi olarak ona İshak’ı müjdeledik.
112
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
Hem onu (İsmail'i)[*] hem de İshak’ı uğurlu ve bereketli kıldık. İkisinin soyundan da güzel davrananlar olduğu gibi kendilerini açıkça kötü duruma sokanlar da oldu.
113
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
Musa’ya ve Harun’a da iyiliklerde bulunmuştuk.
114
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
Onları ve halklarını da büyük bir üzüntüden kurtarmıştık.
115
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
Onlara yardım etmiştik de galip gelenler onlar olmuştu.
116
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
Onlara her şeyi açıklayan Kitap’ı da vermiştik.
117
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
İkisine de doğru yolu göstermiştik.
118
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
Arkadan gelenlerce o ikisi, bu halleriyle anıldılar.
119
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
Musa’ya da Harun’a da selam olsun.
120
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
121
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O ikisi de bize güvenen kullarımızdandı.
122
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
İlyas da elçilerimizden biriydi.
123
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
Bir gün halkına şöyle dedi; “Siz hiç çekinmez misiniz?”
124
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Yaratanların en güzelini bırakıp da yardımı Ba’l’dan mı istiyorsunuz?
125
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Allah sizin Rabbinizdir; geçmiş büyüklerinizin de Rabbi’dir.”
126
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Hemen onu yalancı saydılar; nasıl olsa onlar da yargı önüne çıkarılacaklardır.
127
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Allah’a yürekten bağlı kulların hali başka olur.
128
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Arkadan gelenlerce İlyas bu halleriyle anıldı.
129
سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْ‌يَاس۪ينَ
İlyaslara selam olsun!
130
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.
131
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Çünkü o, bize güvenmiş kullarımızdandı.
132
وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Lut da elçilerimizdendir.
133
اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Bir gün onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık.
134
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ
Ama onlardan bir ihtiyar kadın küller altında kaldı.
135
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ
Sonra diğerlerini ortadan kaldırdık.
136
وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ
Siz sabahları onların üzerlerinden geçiyorsunuz,
137
وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Akşamları da öyle yapıyorsunuz. Aklınızı kullanmaz mısınız[*]?
138
وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Yunus da elçilerimizdendir.
139
اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ
O da bir gün yükünü tam almış bir gemiye kaçmıştı.
140
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ
Kur’aya katıldı ve kaybedenlerden oldu.
141
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ
Kendini suçladığı bir sırada onu o balık yutuvermişti.
142
فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ
Eğer o bize tam bağlılık göstermeseydi,
143
لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalacaktı.
144
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ
Sonra onu açık bir alana attık; hastaydı.
145
وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ
(O açık alanda)[*] onun üzerini örtecek kabakgillerden bir bitki bitirmiştik.
146
وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ
Onu yüz bin, hatta daha çok kimseye elçi göndermiştik.
147
فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ
Daha sonra ona inandılar. Biz de onları bir süreye kadar refah içinde yaşattık.
148
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ
Şimdi onlardan (Mekkelilerden) sağlam bir görüş iste; kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?
149
اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ
Ya da melekleri gözleri önünde dişi olarak mı yarattık?
150
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
Dikkat et; uydurdukları yalandan dolayı söyleyecekleri sadece şudur:
151
وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
“Allah’ın çocuğu vardır...” Onlar kesinlikle yalancıdırlar.
152
اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ
Yani Allah kızları oğlanlara tercih mi etmiş?
153
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Sizin neyiniz var; nasıl böyle bir yargıya varıyorsunuz?
154
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ
Bilginizi hiç kullanmaz mısınız?
155
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ
Yoksa açık bir üstünlüğünüz(sulta) mü var?
156
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Doğru söylüyorsanız yazılı belgenizi getirin.
157
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Ama onlar, Allah ile o cinler[*] arasında bir soy bağı kurdular. Hâlbuki onlar, kendilerinin de yargı önüne çıkarılacaklarını iyi bilirler.
158
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Onların yaptıkları bu niteleme ile Allah’ın bir ilgisi yoktur.
159
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Allah’a yürekten bağlı kulların hali başka olur.
160
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ
(Ey müşrikler!) Ne siz, ne de kulluk ettiğiniz varlıklar;
161
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ
Ona karşı kimseyi, o kötü duruma sokamazsınız.
162
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ
Yönünü cehenneme çeviren kişi başka (onu etkileyebilirsiniz).
163
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ
(Bunlar kendilerini şöyle avuturlar:) "Bizden her birinin belli bir makamı vardır.
164
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ
Hepimiz aynı çizgideyiz.
165
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
Hepimiz Allah’ın emrinden çıkmayan kimseleriz.”
166
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ
Bunlar daha önce şunu da söylerlerdi:
167
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
"Eski insanlara gelen bilgi bizde olsa
168
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Allah'ın en samimi kulları yine biz oluruz".
169
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
(O bilgi gelince) onu görmezlikten geldiler; ama yakında her şeyi öğrenirler.
170
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ
Elçilik yapan kullarımıza sürekli söylediğimiz şu söz vardır:
171
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ
“Siz kesinlikle yardım göreceksiniz[*].
172
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
Bizim askerlerimiz, kesinlikle galip geleceklerdir.”
173
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Öyleyse sen bir süreye kadar onlarla dostluğu kes de
174
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
Ne yaptıklarını gör; yakında onlar da görürler.
175
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Azabımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar?
176
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ
Azabımız onların sahalarına inince, uyarılmış olan bu kişilerin sabahı ne kötü olur!
177
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Evet, sen bir süreye kadar onlarla dostluğu kes.
178
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
Kes de neler yaptıklarını gör; yakında onlar da göreceklerdir.
179
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ
Gücü elinde bulunduran Rabbin, onların yaptıkları tanımlamalardan uzaktır.
180
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
Bütün elçilere selam olsun.
181
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Her şeyi güzel yapmak, varlıkların sahibi olan Allah’a özgüdür.
182

Sureler

Mealler
Sâd Suresi
Sonraki