Sureler
Mealler
Sonraki
Sâd Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Şahit olsun sıra sıra dizenler ve dizilenler,
2 Vazgeçirip set çekenler,
3 Uyarmak için peşpeşe gelenler...
4 Elbet, ilahınızın bir tek olduğunda şüphe yoktur;
5 gökleri, yerin ve onların arasındaki her şeylerin Rabbi; ve bütün doğuların Rabbi.
6 Şüphesiz Biz, yerin en yakın göğünü yıldızların güzelliğiyle süsledik;
7 üstelik (onları) her isyankar Şeytanın tasallutundan koruduk,
8 ki yüce katın sakinlerini dinleme (girişiminde) bulunamasınlar ve her yandan yüz geri edilsinler;
9 (dünyada) dışlansınlar ve (ahirette de) sürekli bir azaba mahkum olsunlar;
10 ancak bir (bilgi) kırıntısı kapanlar olursa, onlar da delik deşik eden bir ateş korunun pençesine düşsünler.
11 Onlardan şu sorunun cevabını iste: "Kendileri yaratılışça (takdir ettiğimizden) daha üstün ve güçlü müdürler, yoksa Bizim yarattığımız (ve çok iyi bildiğimiz Şeytansı) birileri midir? Açık gerçek şu ki, onları konsantre bir balçık türünden yaratan Biziz.
12 Ama hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken, onlar işin şakasındalar;
13 hatırlatıldığı zaman da öğüt almazlar;
14 ve bir ayet gördüklerinde küçümsemeye kalkarlar;
15 ve derler ki: "Açıkca bu, büyü(leyici söz)den başka bir şey değil:
16 ne yani, biz ölüp gittikten, toza toprağa karışmış bir iskelet halini aldıktan sonra tekrar mı diriltileceğiz?
17 Yani, önden giden atalarımız da mı?"
18 "Evet" de, "Hem de rezil rüsva bir halde!"
19 Nitekim o (gün) bir tek sarsıcı komut yankılanır: ve işte o an onlar bön bön bakakalır;
20 ve "Eyvah! Bu, işte o Hesap Günü budur!" derler.
21 İşte bu, yalanlayıp durduğunuz (iyi ile kötünün) arasını ayırma günüdür:
22 Toplayın bütün o zalimleri, onların türdeşlerini ve kulluk ettikleri her şeyi!
23 Allah'tan başka her şeyi... Ve hepsini gözleri fal taşı gibi açacak bir ateşe yönlendirin;
24 ve onları orada alıkoyun: çünkü onlar sorgulanacaklar!
25 (Denilecek ki): "Ne oldu, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?"
26 Ama hayır, onlar o gün Allah'a ister istemez teslim olacaklar.
27 Ve birbirlerine yönelerek başlayacaklar hesap sormaya...
28 (Bir kısmı) şöyle diyecek: "Siz bize hep suret-i haktan görünerek yanaşırdınız."
29 (Diğerleri) "Asla" diyecekler, "Siz zaten hiç inanmamıştınız!
30 Hem bizim sizi zorlayacak bir gücümüz de yoktur: bilakis siz küstah ve azgın bir topluluktunuz!
31 Fakat şimdi Rabbimizin sözü hepimizin aleyhine gerçekleşti: hepimiz (yaptıklarımızın) acısını elbette tadacağız.
32 Fakat biz sizi (aldatmadık), açıkca saptırdık; çünkü biz zaten sapıtmış kimselerdik.
33 Şu halde onlar o gün azapta da ortak olacaklar;
34 çünkü Biz suçu tabiat haline getirenlere işte böyle davranacağız.
35 Şu bir gerçek ki, ne zaman kendilerine "Allah'tan başka ilah yoktur" denilmişse, mutlaka küstahça kibirlenmişler
36 ve "Ne yani, şimdi kalkıp da mecnun bir şairin sözüne uyup ilahlarımızı mı terk edelim?" demişlerdir.
37 Hayır! Bilakis o, hakikati getirmiş ve (önceki) elçileri tasdik etmiştir.
38 Şu kesin ki siz, acıklı bir azabı hak ettiniz;
39 ve yaptıklarınızın dışında bir şeyle cezalandırılmayacaksınız.
40 Ancak, imanını saf ve temiz tutma çabalarını Allah'ın desteklediği kulları hariç:
41 işte onlar için (ahirette) belirlenmiş bir rızık vardır;
42 lezzet kaynağı her tür ürün... Zira onlar (tarifsiz bir) ikrama mazhar olacaklar;
43 nimetlerle tıka basa dolu olan cennetlerde;
44 muhteşem tahtlarda birbirlerini sevgi dolu gözlerle süzerek...
45 Aralarında kaynağından doldurulmuş kadehlerle kendilerine servis yapılacak;
46 içenlere tarifsiz bir lezzet veren berraklıkta olacak;
47 ne zahmet verecek ne de sarhoş edecek;
48 ve yanlarında gözü dışarıda olmayan tatlı bakışlı eşler;
49 sanki kumda gizlenmiş deve kuşu yumurtaları gibi kusursuz...
50 İşte onlar da (berikiler gibi) birbirlerine yönelerek sualler soracaklar.
51 İçlerinden biri diyecek ki: "Bir zamanlar benim bir arkadaşım vardı;
52 bana, "Sahi, sen gerçekten de onun doğruluğunu tasdik mi ediyorsun?" derdi;
53 "Ne yani, biz ölüp gittikten, toza toprağa karışmış bir iskelet halini aldıktan sonra hesap vereceğiz, öyle mi?" (diye eklerdi).
54 (Sözüne devamla) sordu: "Onun halini görmek ister misin?"
55 Bunun üzerine bakar ve onu dehşet verici bir ateşin göbeğinde görür.
56 "Aman Allah'ım!" der, "Az kalsın beni mahvedecektin!
57 Eğer Rabbimin yardımı olmasaydı, ben de burada tutulanlardan olmuştum!
58 (Cennet arkadaşlarına yönelerek): "Biz bir daha asla ölmeyeceğiz, değil mi?
59 (Ölüm) sadece şu ilk ölümümüzdü; ve biz artık asla azaba uğratılmayacağız (değil mi)?
60 Evet bu, işte budur muhteşem zafer!"
61 Çalışıp çabalayanlar, işte buna benzer bir akıbet için çalışmalılar.
62 Şimdi konuğu böyle ağırlamak mı iyidir, yoksa zehir zakkumla (ağırlamak) mı?
63 Şüphe yok ki Biz onu zalimler için bir imtihan vesilesi kıldık.
64 Elbet o cehennemin ta orta yerinde yetişen bir ağaçtır;
65 tomurcukları, yeleli yılanların başları gibi (albenili)dir;
66 ve onlar kesinlikle ondan yemeye ve karınlarını onunla tıka basa doldurmaya mecburdurlar;
67 sonra, onun üstüne bir de yürek dağlayıp iç kaldıran bir kokteyl yudumlayacaklar;
68 neticede son durakları, elbet gözleri faltaşı gibi açan ateş olacaktır.
69 Çünkü onlar sapık atalarının başlarına sardığı geleneği izlediler;
70 fakat kendileri atalarının izinden akılsızca seğirtiyorlar!
71 Doğrusu, onlardan öncekilerin çoğu da sapmıştı.
72 Ve elbette onların arasına da uyarıcılar göndermiştik:
73 dön de bir bak şu uyarılmış olanların akıbeti nasılmış?
74 Bunun tek istisnası var: imanını saf ve temiz tutma çabalarını Allah'ın desteklediği samimi kullar!
75 Doğrusu, (onlardan biri olan) Nuh da bizden imdat dilemişti; ve onun imdadına derhal yetişmemiz de güzeldi:
76 zira onu ve (inanç) ailesini büyük bir badireden kurtarmıştık;
77 onun (inanç) soyunu da baki kıldık:
78 geriden gelenlerin zihninde ona dair (örnek) bir hatıra bıraktık:
79 Bütün milletler arasında Nuh'a selam olsun!
80 Elbet Biz, iyi olup güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz;
81 çünkü o, Bizim gerçek iman sahibi kullarımızdandı;
82 nihayet (inkarda direnen) diğerlerini boğulmaya terk ettik.
83 Ve onun tarafında saf tutanlardan biri de elbet İbrahim idi:
84 Hani o Rabbine arı duru bir kalp ile yönelmişti;
85 o zaman babasına ve kavmine şöyle demişti: "Sizler nelere tapıyorsunuz böyle?
86 Ne yani! Allah'ı bırakıp da uyduruk ilahlara tapmakta ısrar mı ediyorsunuz?
87 Sahi siz, alemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?"
88 Ardından yıldızlara bir göz attı
89 ve "Ben rahatsızım!" dedi.
90 Bunun üzerine etrafındakiler, ondan yüz çevirip gittiler.
91 Derken o, onların putlarına usulca yaklaştı ve "Ne! Yoksa (önünüze konulanlardan) yemiyor musunuz?" dedi (ve ekledi):
92 "Size ne oldu böyle, yoksa konuşamıyor musunuz?"
93 Ve onların üzerine abanıp bütün gücüyle vurmaya başladı.
94 Derken etraftan koşarak başına üşüştüler.
95 O dedi ki: "Elinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?
96 Oysa sizi de yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır."
97 Onlar "Onu (yakmak) için bir yapı yapın ve onu çılgınca yanan ateşin ortasına atın!" dediler.
98 Böylece ona zarar vermek istediler, ama biz onları rezil ettik.
99 Ve (İbrahim), "Ben Rabbime (kulluk edebileceğim bir yere) gideceğim, O bana yol gösterecektir" diyerek (şöyle yalvardı):
100 "Rabbim! Bana erdemli bir (evlat) bağışla!"
101 Bunun üzerine ona uyumlu ve olgun bir oğlan çocuğu müjdeledik.
102 Derken çocuk onun çaba ve tasasına ortak olacak olgunluğa eriştiğinde, (İbrahim) şöyle dedi: "Yavrucuğum! Kendimi rüyada seni kurban ederken görüyorum; bir bak bakalım, sen bu işe ne dersin?" (Oğul) "Babacığım!" dedi, "Sana emredileni yap; inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın."
103 Sonunda o ikisi Allah'a teslimiyetlerinin bir gereği olarak (vardıkları sonuca) uydular ve (babası) onu yüzüstü yatırınca,
104 Biz kendisine "Ey İbrahim!" diye seslendik:
105 "Artık rüyanı gerçekleştirmiş bulunuyorsun!" Nitekim Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
106 Hiç şüphesiz bu, elbet apaçık bir sınavdı.
107 Ve Biz ona fidye olarak muhteşem bir kurban verdik;
108 geriden gelen herkesin zihninde ona ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:
109 Selam olsun İbrahim'e!
110 İyileri Biz, işte böyle ödüllendiririz.
111 Zira o, Bizim gerçek mü'min kullarımızdan biriydi.
112 Bir de ona kendisini salih kullardan biri olan bir peygamberi, İshak'ı müjdeledik;
113 dahası onu ve İshak'ı mübarek kıldık: ama o ikisinin soyundan dürüst ve erdemli olan da var, kendisine açıkça zulmeden de.
114 Doğrusu Biz Musa'ya ve Harun'a da lütufta bulunmuştuk:
115 o ikisini ve onların kavmini büyük bir musibetten kurtarmıştık;
116 ve kendilerine yardım etmiştik de, sonunda galip gelen onlar olmuştu.
117 Onlara (hakkı batıldan seçip ayıran kitabı vermiş
118 ve o ikisini dosdoğru yola yöneltmiştik.
119 Nihayet geriden gelen herkesin zihninde o ikisine ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:
120 Selam olsun Musa ve Harun'a!
121 İyileri Biz işte böyle ödüllendiririz.
122 Zira onlar, Bizim gerçek mü'min kullarımız arasındaydılar.
123 Şüphe yok ki İlyas da elçilerden biriydi.
124 Hani kavmine demişti ki: "Ne o, sorumluluğunuzu idrak etmemekte direnecek misiniz?
125 Ba'le yalvarıp yakararak, Sanatkarların Mükemmelini göz ardı edeceksiniz, öyle mi;
126 Allah'ı, hem sizin hem de önden giden atalarınızın Rabbi olanı?
127 Derken onu da yalanladılar; bu yüzden onlar elbette yargılanacaklar.
128 Ancak, Allah'ın inancını saf ve temiz tutma çabasını desteklediği samimi kullar hariç.
129 Ve geriden gelen herkesin zihninde ona ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:
130 Selam olsun İlyas ve onun takipçilerine!
131 İyileri Biz, işte böyle ödüllendiririz.
132 Zira onlar, Bizim gerçek mü'min kullarımız arasındaydılar.
133 Şüphe yok ki Lut da elçilerden biriydi.
134 (Kavmi helak) olduğu zaman, onu ve (inanç) ailesini toptan kurtarmıştık;
135 geride kalıp toz olmayı tercih eden yaşlı bir kadın dışında,
136 En sonunda, diğerlerinin tamamını kahrettik;
137 ve siz onların mekanlarından gelip geçmektesiniz; her sabah
138 ve her akşam... Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
139 Şüphe yok ki Yunus da elçilerden biriydi.
140 Hani o efendisinden kaçan bir köle gibi ağzına kadar dolu bir gemiyle kaçmıştı.
141 Bunun ardından kur'a çekilmiş ve hayatı kayıp (denize atılmıştı).
142 Derken o derin bir pişmanlıkla kıvranır haldeyken iri balık tarafından yakalanmıştı.
143 Fakat o eğer Rabbinin yüceliğini sürekli hatırda tutan biri olmasaydı,
144 yeniden diriliş gününe kadar onun karnında olacaktı.
145 Sonunda Biz onu bitkin bir halde ıssız ve çorak bir kıyıya çıkarttık;
146 ve onun başucunda bodur ve bol hevenkli bir bitki yeşerttik.
147 Yine onu yüz bin, hatta daha fazla kişiye (yeniden) elçi gönderdik.
148 Bu kez onlar iman ettiler; bu yüzden Biz de onlara bir müddet müreffeh bir hayat yaşattık.
149 İmdi onlardan şu sorunun cevabını iste: "Senin Rabbinin payına yalnızca kızlar onlara da oğullar düştü, öyle mi?
150 Yoksa melekleri dişiler olarak yarattık da, buna onlar mı tanık oldular?"
151 Bakın, işte bu tiplerin iftiraya düşkünlüklerinden dolayı ısrarla dedikleri şudur:
152 "Allah doğurdu!" Onlar var ya onlar, kesinlikle yalan söylüyorlar.
153 Sahi, O kızları oğlanlara tercih mi etmiş?
154 Ne oluyor size, nasıl böyle hüküm verebiliyorsunuz?
155 Hiç mi düşünmüyorsunuz?
156 Yoksa elinize apaçık bir belge mi geçti?
157 Eğer doğru söylüyorsanız, haydi (varsa) kendi kitabınızı getirin!
158 Bir de O'nunla görünmez ve ruhani varlıklar arasında bir soy bağı vehmettiler, oysa bu görünmez ve ruhani varlıklar da bilirler ki, onlar kesinlikle yargılanacaklar.
159 Yüceler yücesi olan Allah, onların her türlü tasavvur ve tanımlarının çok çok ötesindedir.
160 Ancak, inancını saf ve temiz tutma çabasını Allah'ın desteklediği samimi kulları böyle yapmazlar:
161 çünkü ne siz, ne de taptıklarınız;
162 hiç biriniz O'na karşı kimseyi ayartamazsınız;
163 ancak (göz göre göre) ateşe koşan kimseler hariç.
164 Hem, (samimi kullar derler) ki: "İçimizde, (Allah tarafından) kendisine bir yer tayin edilmemiş hiç kimse yoktur:
165 evet biziz (emre amade olup) saf saf duranlar, elbette biz;
166 yine biziz (O'nun) yüceliğini dile getirenler, elbet biz!"
167 Ama bir de ısrarla şöyle diyenler var:
168 Eğer geçmiş atalarımızdan bize tevarüs edilen ilahi bir uyarı devralmış olsaydık,
169 elbet biz de imanını saf ve temiz tutma çabasını Allah'ın desteklediği halis kullarından olurduk!"
170 Fakat (vahiy gelince de) onu inkar ettiler; ama zamanı gelince (ne fena yaptıklarını) bilecekler.
171 Ama doğrusu, has kullarımız olan elçilerimize geçmişte verilmiş bir sözümüz vardı.
172 mutlaka kendileri yardıma mazhar olacaklar;
173 elbet sonunda galip gelecek olan da Bizim ordumuz olacaktır.
174 Bu yüzden artık onlardan bir süreliğine uzak dur;
175 ve sen onları(n zavallı halini) gör, zamanı gelince onlar da (kendi perişan hallerini) görecekler.
176 Sahiden de, onlar azabımızın bir an önce gelmesini (gerçekten) istiyorlar mı?
177 Fakat o aniden kendi mekanlarında başlarına indiğinde, uyarılanlar berbat bir sabaha uyanmış olacaklar.
178 Yine de sen onlardan bir süreliğine uzak dur;
179 ve sen gözetle; onlar da yakında (günlerini) görecekler.
180 İzzet ve azamet sahibi Rabbin, insanların idrak evrenlerinin çok ötesinde aşkın bir yüceliğe sahiptir.
181 O'nun bütün elçilerine selam olsun!
182 Ve alemlerin Rabbine hamdolsun!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ 1
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ 2
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ 3
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ 4
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ 5
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ 6
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ 7
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ 8
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ 9
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ 10
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ 11
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ 12
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ 13
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ 14
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ 15
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ 16
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ 17
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ 18
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ 19
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ 20
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟ 21
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ 22
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ 23
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ 24
مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ 25
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ 26
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ 27
قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ 28
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ 29
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ 30
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ 31
فَاَغْوَيْنَا‌كُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ 32
فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ 33
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ 34
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ 35
وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ 36
بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ 37
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ 38
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ 39
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 40
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ 41
فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ 42
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ 43
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ 44
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ 45
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ 46
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ 47
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ 48
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ 49
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ 50
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ 51
يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ 52
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ 53
قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ 54
فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ 55
قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ 56
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ 57
اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ 58
اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ 59
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 60
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ 61
اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ 62
اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ 63
اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ 64
طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ 65
فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ 66
ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ 67
ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ 68
اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ 69
فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ 70
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ 71
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ 72
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ 73
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟ 74
وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ 75
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ 76
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ 77
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ 78
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ 79
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 80
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 81
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ 82
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ 83
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ 84
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ 85
اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ 86
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 87
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ 88
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ 89
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ 90
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ 91
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ 92
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ 93
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ 94
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ 95
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ 96
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ 97
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ 98
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ 99
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ 100
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ 101
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ 102
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ 103
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ 104
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 105
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ 106
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ 107
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ 108
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ 109
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 110
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 111
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 112
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟ 113
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ 114
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ 115
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ 116
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ 117
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ 118
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ 119
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ 120
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 121
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 122
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ 123
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ 124
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ 125
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ 126
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ 127
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 128
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ 129
سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْ‌يَاس۪ينَ 130
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 131
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ 132
وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ 133
اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ 134
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ 135
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ 136
وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ 137
وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ 138
وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ 139
اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ 140
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ 141
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ 142
فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ 143
لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 144
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ 145
وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ 146
وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ 147
فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ 148
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ 149
اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ 150
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ 151
وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 152
اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ 153
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ 154
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ 155
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ 156
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 157
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ 158
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 159
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 160
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ 161
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ 162
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ 163
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ 164
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ 165
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ 166
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ 167
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ 168
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ 169
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 170
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ 171
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ 172
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ 173
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ 174
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ 175
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ 176
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ 177
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ 178
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ 179
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ 180
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ 181
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 182
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ
Şahit olsun sıra sıra dizenler ve dizilenler,
1
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ
Vazgeçirip set çekenler,
2
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ
Uyarmak için peşpeşe gelenler...
3
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ
Elbet, ilahınızın bir tek olduğunda şüphe yoktur;
4
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ
gökleri, yerin ve onların arasındaki her şeylerin Rabbi; ve bütün doğuların Rabbi.
5
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ
Şüphesiz Biz, yerin en yakın göğünü yıldızların güzelliğiyle süsledik;
6
وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ
üstelik (onları) her isyankar Şeytanın tasallutundan koruduk,
7
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
ki yüce katın sakinlerini dinleme (girişiminde) bulunamasınlar ve her yandan yüz geri edilsinler;
8
دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ
(dünyada) dışlansınlar ve (ahirette de) sürekli bir azaba mahkum olsunlar;
9
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
ancak bir (bilgi) kırıntısı kapanlar olursa, onlar da delik deşik eden bir ateş korunun pençesine düşsünler.
10
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
Onlardan şu sorunun cevabını iste: "Kendileri yaratılışça (takdir ettiğimizden) daha üstün ve güçlü müdürler, yoksa Bizim yarattığımız (ve çok iyi bildiğimiz Şeytansı) birileri midir? Açık gerçek şu ki, onları konsantre bir balçık türünden yaratan Biziz.
11
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ
Ama hayır, sen hayranlık ve şaşkınlık duyarken, onlar işin şakasındalar;
12
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ
hatırlatıldığı zaman da öğüt almazlar;
13
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ
ve bir ayet gördüklerinde küçümsemeye kalkarlar;
14
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
ve derler ki: "Açıkca bu, büyü(leyici söz)den başka bir şey değil:
15
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
ne yani, biz ölüp gittikten, toza toprağa karışmış bir iskelet halini aldıktan sonra tekrar mı diriltileceğiz?
16
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ
Yani, önden giden atalarımız da mı?"
17
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ
"Evet" de, "Hem de rezil rüsva bir halde!"
18
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ
Nitekim o (gün) bir tek sarsıcı komut yankılanır: ve işte o an onlar bön bön bakakalır;
19
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ
ve "Eyvah! Bu, işte o Hesap Günü budur!" derler.
20
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟
İşte bu, yalanlayıp durduğunuz (iyi ile kötünün) arasını ayırma günüdür:
21
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ
Toplayın bütün o zalimleri, onların türdeşlerini ve kulluk ettikleri her şeyi!
22
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ
Allah'tan başka her şeyi... Ve hepsini gözleri fal taşı gibi açacak bir ateşe yönlendirin;
23
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ
ve onları orada alıkoyun: çünkü onlar sorgulanacaklar!
24
مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
(Denilecek ki): "Ne oldu, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?"
25
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Ama hayır, onlar o gün Allah'a ister istemez teslim olacaklar.
26
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Ve birbirlerine yönelerek başlayacaklar hesap sormaya...
27
قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ
(Bir kısmı) şöyle diyecek: "Siz bize hep suret-i haktan görünerek yanaşırdınız."
28
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ
(Diğerleri) "Asla" diyecekler, "Siz zaten hiç inanmamıştınız!
29
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ
Hem bizim sizi zorlayacak bir gücümüz de yoktur: bilakis siz küstah ve azgın bir topluluktunuz!
30
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ
Fakat şimdi Rabbimizin sözü hepimizin aleyhine gerçekleşti: hepimiz (yaptıklarımızın) acısını elbette tadacağız.
31
فَاَغْوَيْنَا‌كُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ
Fakat biz sizi (aldatmadık), açıkca saptırdık; çünkü biz zaten sapıtmış kimselerdik.
32
فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
Şu halde onlar o gün azapta da ortak olacaklar;
33
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ
çünkü Biz suçu tabiat haline getirenlere işte böyle davranacağız.
34
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ
Şu bir gerçek ki, ne zaman kendilerine "Allah'tan başka ilah yoktur" denilmişse, mutlaka küstahça kibirlenmişler
35
وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ
ve "Ne yani, şimdi kalkıp da mecnun bir şairin sözüne uyup ilahlarımızı mı terk edelim?" demişlerdir.
36
بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ
Hayır! Bilakis o, hakikati getirmiş ve (önceki) elçileri tasdik etmiştir.
37
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ
Şu kesin ki siz, acıklı bir azabı hak ettiniz;
38
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ
ve yaptıklarınızın dışında bir şeyle cezalandırılmayacaksınız.
39
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak, imanını saf ve temiz tutma çabalarını Allah'ın desteklediği kulları hariç:
40
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
işte onlar için (ahirette) belirlenmiş bir rızık vardır;
41
فَوَا‌كِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ
lezzet kaynağı her tür ürün... Zira onlar (tarifsiz bir) ikrama mazhar olacaklar;
42
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ
nimetlerle tıka basa dolu olan cennetlerde;
43
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
muhteşem tahtlarda birbirlerini sevgi dolu gözlerle süzerek...
44
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Aralarında kaynağından doldurulmuş kadehlerle kendilerine servis yapılacak;
45
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ
içenlere tarifsiz bir lezzet veren berraklıkta olacak;
46
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
ne zahmet verecek ne de sarhoş edecek;
47
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ
ve yanlarında gözü dışarıda olmayan tatlı bakışlı eşler;
48
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
sanki kumda gizlenmiş deve kuşu yumurtaları gibi kusursuz...
49
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
İşte onlar da (berikiler gibi) birbirlerine yönelerek sualler soracaklar.
50
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ
İçlerinden biri diyecek ki: "Bir zamanlar benim bir arkadaşım vardı;
51
يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ
bana, "Sahi, sen gerçekten de onun doğruluğunu tasdik mi ediyorsun?" derdi;
52
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ
"Ne yani, biz ölüp gittikten, toza toprağa karışmış bir iskelet halini aldıktan sonra hesap vereceğiz, öyle mi?" (diye eklerdi).
53
قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ
(Sözüne devamla) sordu: "Onun halini görmek ister misin?"
54
فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ
Bunun üzerine bakar ve onu dehşet verici bir ateşin göbeğinde görür.
55
قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ
"Aman Allah'ım!" der, "Az kalsın beni mahvedecektin!
56
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Eğer Rabbimin yardımı olmasaydı, ben de burada tutulanlardan olmuştum!
57
اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ
(Cennet arkadaşlarına yönelerek): "Biz bir daha asla ölmeyeceğiz, değil mi?
58
اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ
(Ölüm) sadece şu ilk ölümümüzdü; ve biz artık asla azaba uğratılmayacağız (değil mi)?
59
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
Evet bu, işte budur muhteşem zafer!"
60
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
Çalışıp çabalayanlar, işte buna benzer bir akıbet için çalışmalılar.
61
اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
Şimdi konuğu böyle ağırlamak mı iyidir, yoksa zehir zakkumla (ağırlamak) mı?
62
اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ
Şüphe yok ki Biz onu zalimler için bir imtihan vesilesi kıldık.
63
اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ
Elbet o cehennemin ta orta yerinde yetişen bir ağaçtır;
64
طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ
tomurcukları, yeleli yılanların başları gibi (albenili)dir;
65
فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ
ve onlar kesinlikle ondan yemeye ve karınlarını onunla tıka basa doldurmaya mecburdurlar;
66
ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ
sonra, onun üstüne bir de yürek dağlayıp iç kaldıran bir kokteyl yudumlayacaklar;
67
ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ
neticede son durakları, elbet gözleri faltaşı gibi açan ateş olacaktır.
68
اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ
Çünkü onlar sapık atalarının başlarına sardığı geleneği izlediler;
69
فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
fakat kendileri atalarının izinden akılsızca seğirtiyorlar!
70
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Doğrusu, onlardan öncekilerin çoğu da sapmıştı.
71
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ
Ve elbette onların arasına da uyarıcılar göndermiştik:
72
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ
dön de bir bak şu uyarılmış olanların akıbeti nasılmış?
73
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟
Bunun tek istisnası var: imanını saf ve temiz tutma çabalarını Allah'ın desteklediği samimi kullar!
74
وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ
Doğrusu, (onlardan biri olan) Nuh da bizden imdat dilemişti; ve onun imdadına derhal yetişmemiz de güzeldi:
75
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ
zira onu ve (inanç) ailesini büyük bir badireden kurtarmıştık;
76
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ
onun (inanç) soyunu da baki kıldık:
77
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
geriden gelenlerin zihninde ona dair (örnek) bir hatıra bıraktık:
78
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ
Bütün milletler arasında Nuh'a selam olsun!
79
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Elbet Biz, iyi olup güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz;
80
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
çünkü o, Bizim gerçek iman sahibi kullarımızdandı;
81
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ
nihayet (inkarda direnen) diğerlerini boğulmaya terk ettik.
82
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ
Ve onun tarafında saf tutanlardan biri de elbet İbrahim idi:
83
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ
Hani o Rabbine arı duru bir kalp ile yönelmişti;
84
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ
o zaman babasına ve kavmine şöyle demişti: "Sizler nelere tapıyorsunuz böyle?
85
اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ
Ne yani! Allah'ı bırakıp da uyduruk ilahlara tapmakta ısrar mı ediyorsunuz?
86
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Sahi siz, alemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?"
87
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ
Ardından yıldızlara bir göz attı
88
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ
ve "Ben rahatsızım!" dedi.
89
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ
Bunun üzerine etrafındakiler, ondan yüz çevirip gittiler.
90
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ
Derken o, onların putlarına usulca yaklaştı ve "Ne! Yoksa (önünüze konulanlardan) yemiyor musunuz?" dedi (ve ekledi):
91
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ
"Size ne oldu böyle, yoksa konuşamıyor musunuz?"
92
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ
Ve onların üzerine abanıp bütün gücüyle vurmaya başladı.
93
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ
Derken etraftan koşarak başına üşüştüler.
94
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ
O dedi ki: "Elinizle yonttuklarınıza mı tapıyorsunuz?
95
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Oysa sizi de yonttuklarınızı da yaratan Allah'tır."
96
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ
Onlar "Onu (yakmak) için bir yapı yapın ve onu çılgınca yanan ateşin ortasına atın!" dediler.
97
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ
Böylece ona zarar vermek istediler, ama biz onları rezil ettik.
98
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
Ve (İbrahim), "Ben Rabbime (kulluk edebileceğim bir yere) gideceğim, O bana yol gösterecektir" diyerek (şöyle yalvardı):
99
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
"Rabbim! Bana erdemli bir (evlat) bağışla!"
100
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
Bunun üzerine ona uyumlu ve olgun bir oğlan çocuğu müjdeledik.
101
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ
Derken çocuk onun çaba ve tasasına ortak olacak olgunluğa eriştiğinde, (İbrahim) şöyle dedi: "Yavrucuğum! Kendimi rüyada seni kurban ederken görüyorum; bir bak bakalım, sen bu işe ne dersin?" (Oğul) "Babacığım!" dedi, "Sana emredileni yap; inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın."
102
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Sonunda o ikisi Allah'a teslimiyetlerinin bir gereği olarak (vardıkları sonuca) uydular ve (babası) onu yüzüstü yatırınca,
103
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Biz kendisine "Ey İbrahim!" diye seslendik:
104
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
"Artık rüyanı gerçekleştirmiş bulunuyorsun!" Nitekim Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz.
105
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
Hiç şüphesiz bu, elbet apaçık bir sınavdı.
106
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
Ve Biz ona fidye olarak muhteşem bir kurban verdik;
107
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
geriden gelen herkesin zihninde ona ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:
108
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
Selam olsun İbrahim'e!
109
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İyileri Biz, işte böyle ödüllendiririz.
110
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Zira o, Bizim gerçek mü'min kullarımızdan biriydi.
111
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Bir de ona kendisini salih kullardan biri olan bir peygamberi, İshak'ı müjdeledik;
112
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
dahası onu ve İshak'ı mübarek kıldık: ama o ikisinin soyundan dürüst ve erdemli olan da var, kendisine açıkça zulmeden de.
113
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
Doğrusu Biz Musa'ya ve Harun'a da lütufta bulunmuştuk:
114
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
o ikisini ve onların kavmini büyük bir musibetten kurtarmıştık;
115
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
ve kendilerine yardım etmiştik de, sonunda galip gelen onlar olmuştu.
116
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
Onlara (hakkı batıldan seçip ayıran kitabı vermiş
117
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
ve o ikisini dosdoğru yola yöneltmiştik.
118
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
Nihayet geriden gelen herkesin zihninde o ikisine ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:
119
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
Selam olsun Musa ve Harun'a!
120
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İyileri Biz işte böyle ödüllendiririz.
121
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Zira onlar, Bizim gerçek mü'min kullarımız arasındaydılar.
122
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Şüphe yok ki İlyas da elçilerden biriydi.
123
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
Hani kavmine demişti ki: "Ne o, sorumluluğunuzu idrak etmemekte direnecek misiniz?
124
اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Ba'le yalvarıp yakararak, Sanatkarların Mükemmelini göz ardı edeceksiniz, öyle mi;
125
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Allah'ı, hem sizin hem de önden giden atalarınızın Rabbi olanı?
126
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Derken onu da yalanladılar; bu yüzden onlar elbette yargılanacaklar.
127
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak, Allah'ın inancını saf ve temiz tutma çabasını desteklediği samimi kullar hariç.
128
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Ve geriden gelen herkesin zihninde ona ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:
129
سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْ‌يَاس۪ينَ
Selam olsun İlyas ve onun takipçilerine!
130
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İyileri Biz, işte böyle ödüllendiririz.
131
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Zira onlar, Bizim gerçek mü'min kullarımız arasındaydılar.
132
وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Şüphe yok ki Lut da elçilerden biriydi.
133
اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
(Kavmi helak) olduğu zaman, onu ve (inanç) ailesini toptan kurtarmıştık;
134
اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ
geride kalıp toz olmayı tercih eden yaşlı bir kadın dışında,
135
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ
En sonunda, diğerlerinin tamamını kahrettik;
136
وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ
ve siz onların mekanlarından gelip geçmektesiniz; her sabah
137
وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
ve her akşam... Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
138
وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Şüphe yok ki Yunus da elçilerden biriydi.
139
اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ
Hani o efendisinden kaçan bir köle gibi ağzına kadar dolu bir gemiyle kaçmıştı.
140
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ
Bunun ardından kur'a çekilmiş ve hayatı kayıp (denize atılmıştı).
141
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ
Derken o derin bir pişmanlıkla kıvranır haldeyken iri balık tarafından yakalanmıştı.
142
فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ
Fakat o eğer Rabbinin yüceliğini sürekli hatırda tutan biri olmasaydı,
143
لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
yeniden diriliş gününe kadar onun karnında olacaktı.
144
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ
Sonunda Biz onu bitkin bir halde ıssız ve çorak bir kıyıya çıkarttık;
145
وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ
ve onun başucunda bodur ve bol hevenkli bir bitki yeşerttik.
146
وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ
Yine onu yüz bin, hatta daha fazla kişiye (yeniden) elçi gönderdik.
147
فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ
Bu kez onlar iman ettiler; bu yüzden Biz de onlara bir müddet müreffeh bir hayat yaşattık.
148
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ
İmdi onlardan şu sorunun cevabını iste: "Senin Rabbinin payına yalnızca kızlar onlara da oğullar düştü, öyle mi?
149
اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ
Yoksa melekleri dişiler olarak yarattık da, buna onlar mı tanık oldular?"
150
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
Bakın, işte bu tiplerin iftiraya düşkünlüklerinden dolayı ısrarla dedikleri şudur:
151
وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
"Allah doğurdu!" Onlar var ya onlar, kesinlikle yalan söylüyorlar.
152
اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ
Sahi, O kızları oğlanlara tercih mi etmiş?
153
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Ne oluyor size, nasıl böyle hüküm verebiliyorsunuz?
154
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ
Hiç mi düşünmüyorsunuz?
155
اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ
Yoksa elinize apaçık bir belge mi geçti?
156
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Eğer doğru söylüyorsanız, haydi (varsa) kendi kitabınızı getirin!
157
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Bir de O'nunla görünmez ve ruhani varlıklar arasında bir soy bağı vehmettiler, oysa bu görünmez ve ruhani varlıklar da bilirler ki, onlar kesinlikle yargılanacaklar.
158
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Yüceler yücesi olan Allah, onların her türlü tasavvur ve tanımlarının çok çok ötesindedir.
159
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak, inancını saf ve temiz tutma çabasını Allah'ın desteklediği samimi kulları böyle yapmazlar:
160
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ
çünkü ne siz, ne de taptıklarınız;
161
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ
hiç biriniz O'na karşı kimseyi ayartamazsınız;
162
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ
ancak (göz göre göre) ateşe koşan kimseler hariç.
163
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ
Hem, (samimi kullar derler) ki: "İçimizde, (Allah tarafından) kendisine bir yer tayin edilmemiş hiç kimse yoktur:
164
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ
evet biziz (emre amade olup) saf saf duranlar, elbette biz;
165
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
yine biziz (O'nun) yüceliğini dile getirenler, elbet biz!"
166
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ
Ama bir de ısrarla şöyle diyenler var:
167
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
Eğer geçmiş atalarımızdan bize tevarüs edilen ilahi bir uyarı devralmış olsaydık,
168
لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
elbet biz de imanını saf ve temiz tutma çabasını Allah'ın desteklediği halis kullarından olurduk!"
169
فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Fakat (vahiy gelince de) onu inkar ettiler; ama zamanı gelince (ne fena yaptıklarını) bilecekler.
170
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ama doğrusu, has kullarımız olan elçilerimize geçmişte verilmiş bir sözümüz vardı.
171
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ
mutlaka kendileri yardıma mazhar olacaklar;
172
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
elbet sonunda galip gelecek olan da Bizim ordumuz olacaktır.
173
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Bu yüzden artık onlardan bir süreliğine uzak dur;
174
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
ve sen onları(n zavallı halini) gör, zamanı gelince onlar da (kendi perişan hallerini) görecekler.
175
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Sahiden de, onlar azabımızın bir an önce gelmesini (gerçekten) istiyorlar mı?
176
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ
Fakat o aniden kendi mekanlarında başlarına indiğinde, uyarılanlar berbat bir sabaha uyanmış olacaklar.
177
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Yine de sen onlardan bir süreliğine uzak dur;
178
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
ve sen gözetle; onlar da yakında (günlerini) görecekler.
179
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ
İzzet ve azamet sahibi Rabbin, insanların idrak evrenlerinin çok ötesinde aşkın bir yüceliğe sahiptir.
180
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
O'nun bütün elçilerine selam olsun!
181
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ve alemlerin Rabbine hamdolsun!
182

Sureler

Mealler
Sâd Suresi
Sonraki