Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Sâd, şeref ve şan sahibi olan Kur'an hakkı için (iş o kâfirlerin dedikleri gibi değildir).
2 Belki o kâfir olanlar, bir gurur ve muhalefet içindedirler.
3 Onlardan evvel nice kavimleri helâk ettik, çağırışmaya başladılar. Artık kurtuluş vakti değildi.
4 (4-5) Ve kendilerine içlerinden bir korkutucunun gelmesinden dolayı taaccübe düştüler ve o kâfirler dedi ki: «Bu, bir yalancı sâhirdir.» «İlâhları bir ilâh mı kılmış? Şüphe yok bu, elbette pek ziyâde acaip bir şey.»
5 (4-5) Ve kendilerine içlerinden bir korkutucunun gelmesinden dolayı taaccübe düştüler ve o kâfirler dedi ki: «Bu, bir yalancı sâhirdir.» «İlâhları bir ilâh mı kılmış? Şüphe yok bu, elbette pek ziyâde acaip bir şey.»
6 Onlardan bir gürûh, «Yürüyünüz ve ilâhlarınızın üzerine sabrediniz, şüphe yok ki, irâde edilmiş şey budur,» diye çıkıp gittiler.
7 «Biz bunu son millette işitmedik. Bu bir uydurmadan başka değil.»
8 «O Kur'an, bizim aramızda O'nun üzerine mi indirilmiştir?» (dediler). Hayır. O münkirler Benim vahyimden tereddütler içindedirler. Hayır. Azabımı henüz tatmadılar.
9 Yoksa onların yanında mıdır, her şeye galip, çokça bağışlayıcı olan Rabbinin rahmet hazineleri?
10 Yoksa göklerin ve yerin ve aralarındakilerin mülkü onlar için midir? (Öyle ise) Sebepler içinde yükseliversinler.
11 (11-12) Onlar burada muhtelif tâifelerden inhizama uğramış bir ordudur. Onlardan evvel Nûh kavmi ve Âd ve demir kazıklar sahibi olan Fir'avun (peygamberleri) tekzîp etmişti.
12 (11-12) Onlar burada muhtelif tâifelerden inhizama uğramış bir ordudur. Onlardan evvel Nûh kavmi ve Âd ve demir kazıklar sahibi olan Fir'avun (peygamberleri) tekzîp etmişti.
13 (13-14) Ve Semûd ve kavm-i Lût ve Eyke ahalisi de (tekzîp etmişlerdi). İşte bunlar, o tâifelerdir. Başka değil, hepsi de peygamberleri tekzîp ettiler de artık azabım hak oldu.
14 (13-14) Ve Semûd ve kavm-i Lût ve Eyke ahalisi de (tekzîp etmişlerdi). İşte bunlar, o tâifelerdir. Başka değil, hepsi de peygamberleri tekzîp ettiler de artık azabım hak oldu.
15 Bunlar da kendisi için bir deve sağılacağı kadar bile geç kalmayacak bir tek sayhadan başkasını beklemiyorlar.
16 Ve dediler ki: «Ey Rabbimiz! Bizim için amel defterimizi hesap gününden evvel çabucak ver.»
17 Dediklerine karşı sabret ve kulumuz kuvvet sahibi Dâvûd'u yâd et, şüphe yok ki, o, çok (Hakk'a) dönen bir zât idi.
18 Muhakkak ki, dağları musahhar kıldık, O'nunla beraber akşamleyin ve kuşluk vakti tesbih ederlerdi.
19 Kuşları da toplanmış olarak (O'na tâbi kıldık). Hepsi de O'na rücu ediciler idi.
20 Ve O'nun mülkünü kuvvetlendirmiştik ve O'na hikmet ve fasl-ı hitap vermiş idik.
21 Ve sana o davacıların haberi geldi mi? O vakit ki, ibadetgâha tırmanıp çıkmışlardı.
22 O vakit te ki, Dâvûd'un karşısına girmişlerdi de, onlardan korkuya düşmüştü. Dediler ki: «Korkma, iki davacı ki, bazımız bazısı üzerine tecavüz etmiş oldu. Artık sen aramızda hak ile hükmet, gadr etme ve bizi doğru yolun ortasına sevket.»
23 «Muhakkak ki şu, benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu vardır. Benim için ise bir dişi koyun var. Öyle iken, «Onu bana bırak,» dedi ve beni konuşmada mağlup etti.»
24 Dâvud aleyhisselâm dedi ki: «Elbette senin bir koyununu kendi koyunlarına istemesiyle sana zulmetmiş oldu. Ve muhakkak ki, mal ortaklarından birçokları mutlaka bazıları bazısı üzerine tecavüz etmektedir. Ancak, imân edenler ve sâlih amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da ne kadar az!» Ve Dâvud sandı ki muhakkak Biz onu bir imtihana tâbi tutmuş olduk. Hemen Rabbine istiğfarda bulundu ve rükû edici olarak yere kapandı ve Hakk'a rücu etti.
25 (25-26) Artık bunun için O'nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O'nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve hevâya tâbi olma, sonra seni Allah'ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır.
26 (25-26) Artık bunun için O'nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O'nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve hevâya tâbi olma, sonra seni Allah'ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır.
27 Ve göğü ve yeri ve bunların arasında olanları beyhûde yere yaratmadık. Bu, küfre düşenlerin zannıdır. Artık küfre düşmüş olanlara ateşten bir helâk vardır.
28 Ya imân edenleri ve sâlih sâlih amellerde bulunanları yeryüzünde fesada çalışıp duranlar gibi kılar mıyız? Ya muttakîleri günahkârlar gibi kılar mıyız?
29 Bu bir kitaptır ki, O'nu sana indirdik, mübarektir. Âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsınlar diye.
30 Ve Davûd için Süleyman'ı bağışladık. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, O (Hakk'a) dönücü idi.
31 O vakti ki, O'na süratle yürür durur hâlis atlar, öğleden sonra gösterilmişti.
32 Dedi ki: «Ben Rabbimin zikrinden dolayı hayrı severcesine (o atları) seviverdim.» Nihâyet (güneş veya atlar) hicap ile gizlenmiş oldu.
33 Dedi ki: «Onları bana iade ediniz.» Hemen bacaklarını ve boyunlarını silip okşadı.
34 Andolsun ki, Süleyman'ı bir fitneye düşürdük ve tahtının üzerine bir ceset olarak bıraktık. Sonra tekrar (tahtına) dönüverdi.
35 Dedi ki: «Yarabbi! Bana mağfiret buyur ve bana bir mülk bağışla ki, benden sonra hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şüphe yok ki, Sen'sin çok bağışlayan, Sen.»
36 (36-37) Artık onun için rüzgarı musahhar kıldık, O'nun emriyle dilediği yere mülâyemetle akar giderdi. Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık).
37 (36-37) Artık onun için rüzgarı musahhar kıldık, O'nun emriyle dilediği yere mülâyemetle akar giderdi. Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık).
38 Başkalarını da bukağılarda bağlı oldukları halde (musahhar kıldık).
39 (Dedik ki:) «Bu Bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine hesapsız ikram et ve tutuver.»
40 Ve şüphe yok ki, onun için Bizim indimizde bir yakınlık ve bir de dönülecek yer güzelliği vardır.
41 Kulumuz Eyyûb'u da yâd et. O vakit ki, Rabbine nidâ etti: «Şüphe yok ki, şeytan bana bir meşakkat ile ve bir elem ile dokundu (dedi).»
42 Târaf-ı ilâhi'den de denildi ki, «Ayağın ile çarpıver, işte bu, soğuk, yıkanılacak ve içilecek bir su.»
43 Ve O'na tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir ibret olmak üzere ehlini, hem de onlar ile beraber onların bir mislini bağışladık.
44 (Ve O'na emrolundu ki) Eline otlardan bir küçük demet al, sonra onunla vur ve yeminini bozmuş olma. Muhakkak ki, Biz O'nu bir sabredici bulduk. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, o (Hakk'a) dönendir.
45 (45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Ya'kub'u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
46 (45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Ya'kub'u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
47 Ve muhakkak ki, onlar Bizim nezdimizde elbette ki seçilmişlerden, hayırlılardandır.
48 Ve İsmail'i ve Elyesa'yı ve Zülkifl'i de yâd et ve hepsi de hayırlılardandır.
49 (49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.
50 (49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.
51 Orada (koltuklara) yaslanıcılardır. Orada birçok meyveler ve içilecek şeyler isteyeceklerdir.
52 Ve onların yanlarında gözlerini (kocalarına dikmiş, yaşları müsavî) dilberler vardır.
53 (53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
54 (53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
55 (53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
56 (56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
57 (56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
58 (56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
59 (59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
60 (59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
61 (59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
62 Ve (azgınlar) derler ki: «Bize ne oluyor ki, birtakım erkekleri görüyoruz ki, biz onları en şerli kimselerden sayar idik?»
63 «Biz onları maskaraya alırdık. Yoksa onlardan gözler kaydı mı?»
64 Şüphe yok ki, bu, (haber verilen şey) elbette sabittir. O ateş ehlinin birbiriyle husumeti (muhakkaktır).
65 (65-66) De ki: «Ben şüphe yok, ancak bir korkutucuyum ve vâhid, kahhâr olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi (O'dur). O her şeye galip, çok yarlığayıcı olandır.»
66 (65-66) De ki: «Ben şüphe yok, ancak bir korkutucuyum ve vâhid, kahhâr olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi (O'dur). O her şeye galip, çok yarlığayıcı olandır.»
67 (67-68) De ki: «Bu (Kur'an) pek büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
68 (67-68) De ki: «Bu (Kur'an) pek büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
69 «Benim için Mele-i Âlâ'ya mübahasede bulunur oldukları zamana (ait) bir bilgi yoktu.»
70 (70-71) «Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok bir apaçık korkutucu olduğum için (vahyolunuyor).» Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Şüphe yok, Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım.»
71 (70-71) «Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok bir apaçık korkutucu olduğum için (vahyolunuyor).» Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Şüphe yok, Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım.»
72 «İmdi O'nun yaradılışını tamamladığım ve içerisine ruhumdan üfürdüğüm zaman hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»
73 (73-74) Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler. İblis müstesna. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.
74 (73-74) Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler. İblis müstesna. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.
75 (75-76) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni ne şey alıkoydu? Kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.»
76 (75-76) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni ne şey alıkoydu? Kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.»
77 (77-78) (Allah Teâlâ da) Buyurdu ki: «Hemen oradan çıkıver. Çünkü sen şüphe yok ki, koğulmuşsundur. Ve muhakkak ki, lânetim Kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir.»
78 (77-78) (Allah Teâlâ da) Buyurdu ki: «Hemen oradan çıkıver. Çünkü sen şüphe yok ki, koğulmuşsundur. Ve muhakkak ki, lânetim Kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir.»
79 (İblis de) Dedi ki: «Yarabbi! Öyle ise bana ba's olunacakları güne kadar mühlet ver.»
80 (Cenâb-ı Hak da) Buyurdu ki: «Haydi, sen muhakkak ki, mühlet verilenlerdensin.»
81 (81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
82 (81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
83 (81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
84 (84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
85 (84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
86 (84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
87 (87-88) «O (Kur'an) başka değil, bütün âlemler için bir mev'izedir. Ve andolsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınız.»
88 (87-88) «O (Kur'an) başka değil, bütün âlemler için bir mev'izedir. Ve andolsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınız.»
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ 1
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ 2
كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ 3
وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ 4
اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهاً وَاحِداًۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ 5
وَانْطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ 6
مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِۚ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا اخْتِلَاقٌۚ 7
ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ 8
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ 9
اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ 10
جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ 11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُوالْاَوْتَادِۙ 12
وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ 13
اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟ 14
وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ 15
وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ 16
اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ 17
اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ 18
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ 19
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ 20
وَهَلْ اَتٰيكَ نَـبَؤُا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ 21
اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ 22
اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ 23
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَا‌كِعاً وَاَنَابَ 24
فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ 25
يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟ 26
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاًۜ ذٰلِكَ ظَنُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِۜ 27
اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ 28
كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ 29
وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ 30
اِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُۙ 31
فَقَالَ اِنّ۪ٓي اَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبّ۪يۚ حَتّٰى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ۠ 32
رُدُّوهَا عَلَيَّۜ فَطَفِقَ مَسْحاً بِالسُّوقِ وَالْاَعْنَاقِ 33
وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمٰنَ وَاَلْقَيْنَا عَلٰى كُرْسِيِّه۪ جَسَداً ثُمَّ اَنَابَ 34
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ 35
فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّ۪يحَ تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ 36
وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ 37
وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ 38
هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ 39
وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ۟ 40
وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ 41
اُرْكُضْ بِرِجْلِكَۚ هٰذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ 42
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ 43
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ 44
وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ 45
اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ 46
وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ 47
وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ 48
هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ 49
جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ 50
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ 51
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ 52
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ 53
اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ 54
هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ 55
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ 56
هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ 57
وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ 58
هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَباً بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ 59
قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَباً بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ 60
قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَاباً ضِعْفاً فِي النَّارِ 61
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ 62
اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِياًّ اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ 63
اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟ 64
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ 65
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ 66
قُلْ هُوَ نَبَؤٌا عَظ۪يمٌۙ 67
اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ 68
مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَأِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ 69
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ 70
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ ط۪ينٍ 71
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ 72
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ 73
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ 74
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ 75
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ 76
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ 77
وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ 78
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 79
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ 80
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ 81
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ 82
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ 83
قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ 84
لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ 85
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُـكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ 86
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ 87
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ 88
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ
Sâd, şeref ve şan sahibi olan Kur'an hakkı için (iş o kâfirlerin dedikleri gibi değildir).
1
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ
Belki o kâfir olanlar, bir gurur ve muhalefet içindedirler.
2
كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ
Onlardan evvel nice kavimleri helâk ettik, çağırışmaya başladılar. Artık kurtuluş vakti değildi.
3
وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ
(4-5) Ve kendilerine içlerinden bir korkutucunun gelmesinden dolayı taaccübe düştüler ve o kâfirler dedi ki: «Bu, bir yalancı sâhirdir.» «İlâhları bir ilâh mı kılmış? Şüphe yok bu, elbette pek ziyâde acaip bir şey.»
4
اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهاً وَاحِداًۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ
(4-5) Ve kendilerine içlerinden bir korkutucunun gelmesinden dolayı taaccübe düştüler ve o kâfirler dedi ki: «Bu, bir yalancı sâhirdir.» «İlâhları bir ilâh mı kılmış? Şüphe yok bu, elbette pek ziyâde acaip bir şey.»
5
وَانْطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ
Onlardan bir gürûh, «Yürüyünüz ve ilâhlarınızın üzerine sabrediniz, şüphe yok ki, irâde edilmiş şey budur,» diye çıkıp gittiler.
6
مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِۚ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا اخْتِلَاقٌۚ
«Biz bunu son millette işitmedik. Bu bir uydurmadan başka değil.»
7
ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ
«O Kur'an, bizim aramızda O'nun üzerine mi indirilmiştir?» (dediler). Hayır. O münkirler Benim vahyimden tereddütler içindedirler. Hayır. Azabımı henüz tatmadılar.
8
اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ
Yoksa onların yanında mıdır, her şeye galip, çokça bağışlayıcı olan Rabbinin rahmet hazineleri?
9
اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ
Yoksa göklerin ve yerin ve aralarındakilerin mülkü onlar için midir? (Öyle ise) Sebepler içinde yükseliversinler.
10
جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ
(11-12) Onlar burada muhtelif tâifelerden inhizama uğramış bir ordudur. Onlardan evvel Nûh kavmi ve Âd ve demir kazıklar sahibi olan Fir'avun (peygamberleri) tekzîp etmişti.
11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُوالْاَوْتَادِۙ
(11-12) Onlar burada muhtelif tâifelerden inhizama uğramış bir ordudur. Onlardan evvel Nûh kavmi ve Âd ve demir kazıklar sahibi olan Fir'avun (peygamberleri) tekzîp etmişti.
12
وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ
(13-14) Ve Semûd ve kavm-i Lût ve Eyke ahalisi de (tekzîp etmişlerdi). İşte bunlar, o tâifelerdir. Başka değil, hepsi de peygamberleri tekzîp ettiler de artık azabım hak oldu.
13
اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟
(13-14) Ve Semûd ve kavm-i Lût ve Eyke ahalisi de (tekzîp etmişlerdi). İşte bunlar, o tâifelerdir. Başka değil, hepsi de peygamberleri tekzîp ettiler de artık azabım hak oldu.
14
وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ
Bunlar da kendisi için bir deve sağılacağı kadar bile geç kalmayacak bir tek sayhadan başkasını beklemiyorlar.
15
وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ
Ve dediler ki: «Ey Rabbimiz! Bizim için amel defterimizi hesap gününden evvel çabucak ver.»
16
اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ
Dediklerine karşı sabret ve kulumuz kuvvet sahibi Dâvûd'u yâd et, şüphe yok ki, o, çok (Hakk'a) dönen bir zât idi.
17
اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ
Muhakkak ki, dağları musahhar kıldık, O'nunla beraber akşamleyin ve kuşluk vakti tesbih ederlerdi.
18
وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ
Kuşları da toplanmış olarak (O'na tâbi kıldık). Hepsi de O'na rücu ediciler idi.
19
وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ
Ve O'nun mülkünü kuvvetlendirmiştik ve O'na hikmet ve fasl-ı hitap vermiş idik.
20
وَهَلْ اَتٰيكَ نَـبَؤُا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ
Ve sana o davacıların haberi geldi mi? O vakit ki, ibadetgâha tırmanıp çıkmışlardı.
21
اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ
O vakit te ki, Dâvûd'un karşısına girmişlerdi de, onlardan korkuya düşmüştü. Dediler ki: «Korkma, iki davacı ki, bazımız bazısı üzerine tecavüz etmiş oldu. Artık sen aramızda hak ile hükmet, gadr etme ve bizi doğru yolun ortasına sevket.»
22
اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ
«Muhakkak ki şu, benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu vardır. Benim için ise bir dişi koyun var. Öyle iken, «Onu bana bırak,» dedi ve beni konuşmada mağlup etti.»
23
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَا‌كِعاً وَاَنَابَ
Dâvud aleyhisselâm dedi ki: «Elbette senin bir koyununu kendi koyunlarına istemesiyle sana zulmetmiş oldu. Ve muhakkak ki, mal ortaklarından birçokları mutlaka bazıları bazısı üzerine tecavüz etmektedir. Ancak, imân edenler ve sâlih amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da ne kadar az!» Ve Dâvud sandı ki muhakkak Biz onu bir imtihana tâbi tutmuş olduk. Hemen Rabbine istiğfarda bulundu ve rükû edici olarak yere kapandı ve Hakk'a rücu etti.
24
فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ
(25-26) Artık bunun için O'nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O'nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve hevâya tâbi olma, sonra seni Allah'ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır.
25
يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟
(25-26) Artık bunun için O'nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O'nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve hevâya tâbi olma, sonra seni Allah'ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır.
26
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاًۜ ذٰلِكَ ظَنُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِۜ
Ve göğü ve yeri ve bunların arasında olanları beyhûde yere yaratmadık. Bu, küfre düşenlerin zannıdır. Artık küfre düşmüş olanlara ateşten bir helâk vardır.
27
اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ
Ya imân edenleri ve sâlih sâlih amellerde bulunanları yeryüzünde fesada çalışıp duranlar gibi kılar mıyız? Ya muttakîleri günahkârlar gibi kılar mıyız?
28
كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
Bu bir kitaptır ki, O'nu sana indirdik, mübarektir. Âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri ibret alsınlar diye.
29
وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ
Ve Davûd için Süleyman'ı bağışladık. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, O (Hakk'a) dönücü idi.
30
اِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُۙ
O vakti ki, O'na süratle yürür durur hâlis atlar, öğleden sonra gösterilmişti.
31
فَقَالَ اِنّ۪ٓي اَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبّ۪يۚ حَتّٰى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ۠
Dedi ki: «Ben Rabbimin zikrinden dolayı hayrı severcesine (o atları) seviverdim.» Nihâyet (güneş veya atlar) hicap ile gizlenmiş oldu.
32
رُدُّوهَا عَلَيَّۜ فَطَفِقَ مَسْحاً بِالسُّوقِ وَالْاَعْنَاقِ
Dedi ki: «Onları bana iade ediniz.» Hemen bacaklarını ve boyunlarını silip okşadı.
33
وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمٰنَ وَاَلْقَيْنَا عَلٰى كُرْسِيِّه۪ جَسَداً ثُمَّ اَنَابَ
Andolsun ki, Süleyman'ı bir fitneye düşürdük ve tahtının üzerine bir ceset olarak bıraktık. Sonra tekrar (tahtına) dönüverdi.
34
قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
Dedi ki: «Yarabbi! Bana mağfiret buyur ve bana bir mülk bağışla ki, benden sonra hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şüphe yok ki, Sen'sin çok bağışlayan, Sen.»
35
فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّ۪يحَ تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ
(36-37) Artık onun için rüzgarı musahhar kıldık, O'nun emriyle dilediği yere mülâyemetle akar giderdi. Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık).
36
وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ
(36-37) Artık onun için rüzgarı musahhar kıldık, O'nun emriyle dilediği yere mülâyemetle akar giderdi. Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık).
37
وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ
Başkalarını da bukağılarda bağlı oldukları halde (musahhar kıldık).
38
هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
(Dedik ki:) «Bu Bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine hesapsız ikram et ve tutuver.»
39
وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ۟
Ve şüphe yok ki, onun için Bizim indimizde bir yakınlık ve bir de dönülecek yer güzelliği vardır.
40
وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ
Kulumuz Eyyûb'u da yâd et. O vakit ki, Rabbine nidâ etti: «Şüphe yok ki, şeytan bana bir meşakkat ile ve bir elem ile dokundu (dedi).»
41
اُرْكُضْ بِرِجْلِكَۚ هٰذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ
Târaf-ı ilâhi'den de denildi ki, «Ayağın ile çarpıver, işte bu, soğuk, yıkanılacak ve içilecek bir su.»
42
وَوَهَبْنَا لَهُٓ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ
Ve O'na tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir ibret olmak üzere ehlini, hem de onlar ile beraber onların bir mislini bağışladık.
43
وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ
(Ve O'na emrolundu ki) Eline otlardan bir küçük demet al, sonra onunla vur ve yeminini bozmuş olma. Muhakkak ki, Biz O'nu bir sabredici bulduk. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, o (Hakk'a) dönendir.
44
وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
(45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Ya'kub'u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
45
اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ
(45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Ya'kub'u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.
46
وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ
Ve muhakkak ki, onlar Bizim nezdimizde elbette ki seçilmişlerden, hayırlılardandır.
47
وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ
Ve İsmail'i ve Elyesa'yı ve Zülkifl'i de yâd et ve hepsi de hayırlılardandır.
48
هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ
(49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.
49
جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ
(49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.
50
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ
Orada (koltuklara) yaslanıcılardır. Orada birçok meyveler ve içilecek şeyler isteyeceklerdir.
51
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ
Ve onların yanlarında gözlerini (kocalarına dikmiş, yaşları müsavî) dilberler vardır.
52
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ
(53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
53
اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ
(53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
54
هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ
(53-55) İşte hesap günü için vaad olunmuş olduğunuz şeyler bunlardır (denilecektir). Şüphe yok ki bu, elbette Bizim rızkımızdır. Bunun için bir tükenmek yoktur. Bu, böyle ve şüphe yok ki, azgınlar için de elbette dönüp gidilecek bir yaramaz yer vardır.
55
جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ
(56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
56
هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ
(56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
57
وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ
(56-58) Cehennem vardır. Ona yaslanacaklardır. Artık ne fena döşek. İşte o. Artık onu tatsınlar. Son derece sıcaktır ve gövdelerden çıkan irindir. Ve onun şeklinden başkaca da çiftler vardır.
58
هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَباً بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
59
قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَباً بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
60
قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَاباً ضِعْفاً فِي النَّارِ
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»
61
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ
Ve (azgınlar) derler ki: «Bize ne oluyor ki, birtakım erkekleri görüyoruz ki, biz onları en şerli kimselerden sayar idik?»
62
اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِياًّ اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ
«Biz onları maskaraya alırdık. Yoksa onlardan gözler kaydı mı?»
63
اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟
Şüphe yok ki, bu, (haber verilen şey) elbette sabittir. O ateş ehlinin birbiriyle husumeti (muhakkaktır).
64
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ
(65-66) De ki: «Ben şüphe yok, ancak bir korkutucuyum ve vâhid, kahhâr olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi (O'dur). O her şeye galip, çok yarlığayıcı olandır.»
65
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
(65-66) De ki: «Ben şüphe yok, ancak bir korkutucuyum ve vâhid, kahhâr olan Allah'tan başka ilâh yoktur. Göklerin ve yerin ve bunların aralarında bulunanların Rabbi (O'dur). O her şeye galip, çok yarlığayıcı olandır.»
66
قُلْ هُوَ نَبَؤٌا عَظ۪يمٌۙ
(67-68) De ki: «Bu (Kur'an) pek büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
67
اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ
(67-68) De ki: «Bu (Kur'an) pek büyük bir haberdir. Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.»
68
مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَأِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ
«Benim için Mele-i Âlâ'ya mübahasede bulunur oldukları zamana (ait) bir bilgi yoktu.»
69
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
(70-71) «Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok bir apaçık korkutucu olduğum için (vahyolunuyor).» Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Şüphe yok, Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım.»
70
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ ط۪ينٍ
(70-71) «Bana vahyolunmuyor, ancak ben şüphe yok bir apaçık korkutucu olduğum için (vahyolunuyor).» Ve yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere demişti ki: «Şüphe yok, Ben çamurdan bir beşer yaratıcıyım.»
71
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
«İmdi O'nun yaradılışını tamamladığım ve içerisine ruhumdan üfürdüğüm zaman hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın.»
72
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
(73-74) Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler. İblis müstesna. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.
73
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
(73-74) Bunun üzerine melekler hepsi de cümleten secde ediverdiler. İblis müstesna. O böbürlenmek istedi ve kâfirlerden oldu.
74
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ
(75-76) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni ne şey alıkoydu? Kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.»
75
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ
(75-76) (Cenâb-ı Hak) Buyurdu ki: «Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni ne şey alıkoydu? Kibirlenmek mi istedin, yoksa sen yükseklerden mi oldun?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.»
76
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ
(77-78) (Allah Teâlâ da) Buyurdu ki: «Hemen oradan çıkıver. Çünkü sen şüphe yok ki, koğulmuşsundur. Ve muhakkak ki, lânetim Kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir.»
77
وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
(77-78) (Allah Teâlâ da) Buyurdu ki: «Hemen oradan çıkıver. Çünkü sen şüphe yok ki, koğulmuşsundur. Ve muhakkak ki, lânetim Kıyâmet gününe kadar senin üzerinedir.»
78
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
(İblis de) Dedi ki: «Yarabbi! Öyle ise bana ba's olunacakları güne kadar mühlet ver.»
79
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(Cenâb-ı Hak da) Buyurdu ki: «Haydi, sen muhakkak ki, mühlet verilenlerdensin.»
80
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
(81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
81
قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
(81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
82
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
(81-83) «O malum vakit gününe kadar.» (İblis de) Dedi ki: «Senin izzetine yemin ederim ki, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş olan kulların müstesna».
83
قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ
(84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
84
لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ
(84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
85
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُـكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ
(84-86) (Hak Teâlâ da) buyurdu ki: «İmdi bu doğru ve şu hakikati söyleyeyim ki, elbette cehennemi senden ve onlardan, sana tâbi olanlardan, hepsinden dolduracağım.» De ki: «Onun üzerine sizden bir ücret istemiyorum ve ben tekellüfçülerden de değilim.»
86
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
(87-88) «O (Kur'an) başka değil, bütün âlemler için bir mev'izedir. Ve andolsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınız.»
87
وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ
(87-88) «O (Kur'an) başka değil, bütün âlemler için bir mev'izedir. Ve andolsun ki, onun haber verdiğini bir müddet sonra elbette bilmiş olacaksınız.»
88

Sureler

Mealler