Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, Lâm, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Senin çok iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın Elif, Lâm, Mîm gibi harflerden oluşan, bununla birlikte, en mükemmel hayat sistemini içinde barındıran, hikmetli öğütleriyle insanı en yüce olgunluk seviyesine ulaştıran, ilmî ve edebî üstünlüğüyle bütün insanları acze düşüren ve şimdi de, gelecekte yaşanacak bir olayı haber vererek ilâhî kaynaklı olduğunu bir kez daha ispat eden bu mesaja kulak ver:
2 Allah'a, Peygamberlere ve kutsal kitaplara inanan Doğu Roma imparatorluğu, yani Bizanslılar, 615 yılında, İranlı Sasani İmparatorluğu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu olay, İranlılar gibi putperest olan Mekkeli müşrikleri sevindirirken, Bizanslıları kendi inançlarına yakın gören müminleri üzüntüye sevk etti.
3 O dönemin en güçlü iki İmparatorluğu arasında meydana gelen bu savaş, Arapların yaşadığı bölgeye yakın bir yerde, dünyanın en düşük rakımlı bölgesi olan Lut Gölü (Ölü Deniz) havzasında meydana geldi.

Fakat bir daha asla belini doğrultamayacağını zannettiğiniz Bizanslılar, bu yenilginin ardından yeniden toparlanıp İranlıları yenecekler. Ne zaman mı?
4 Bir kaç yıl —üç ila dokuz yıl— içinde. Bu nasıl olur demeyin. Unutmayın ki, her işin başında da sonunda da karar verme yetkisi Allah'a aittir. Bizans ordusunun İranlıları bozguna uğratacağı o günlerde, Müslümanlar da Bedir savaşında kendilerinin üç katı olan müşriklere karşı büyük bir zafer kazanarak sevinecekler. Ayrıca, kendileri gibi Allah'a ve âhiret gününe iman eden Romalıların putperestler karşısında kazandıkları galibiyetten dolayı sevinç duyacaklar.
5 Bu zafer, bizzat Allah'ın yardımıyla gerçekleşecek. Çünkü O, kullarından dilediğine yardım ederek zafere ulaştırır. Hiç kuşkusuz O, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

Bu ayetler indirildiği sırada, Bizans İmparatorluğunun parçalanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Kur'an'ın bu haberi vermesinden sekiz yıl sonra bile, hiç kimse Bizans İmparatorluğu'nun yeniden toparlanacağını, dahası, İranlıları yenilgiye uğratacağını hayal bile edemezdi. Fakat Bizans ordusu, İmparator Heraklius komutasında yeniden toparlanarak İranlılara karşı beklenmedik bir karşı saldırı başlattı ve 624 yılında, yani tam dokuz yıl sonra onları müthiş bir bozguna uğratarak kaybettiği toprakları geri aldı. Aynı yıl, Müslümanlar da Bedir'de müşriklere karşı büyük bir zafer kazandılar. Böylece, Allah'ın Kur'an'da dokuz yıl önce haber verdiği olaylar aynen gerçekleşmiş oldu. Nasıl olmasın ki;
6 Bu yardım sözü, bizzat Allah'ın müminlere verdiği bir sözdür ve Allah asla sözünden dönmez. Ne var ki, insanların çoğu bunun bilincinde değiller.
7 Çünkü onlar Allah'ı hiç hesaba katmadan kendilerince plânlar, projeler kurar, tüm olup bitenleri yalnızca sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirirler. Tek bildikleri, bu dünya hayatının dış görünüşüdür. Varlığın sadece maddî yönüyle ilgilenirler. Evrenin değişmez ilkelerini ve temel yasalarını kavrayamaz, eşya ve olayların ardında yatan hikmet ve hakikatleri düşünemezler. Onun içindir ki, her şeyin dünyada başlayıp dünyada bittiğini sanırlar. Asıl yaşanacak hayat olan âhiretten ise, tamamen habersiz ve ona karşı ilgisizdirler.
8 Peki onlar, yüreklerinin ta derinliklerine nakşedilmiş vicdan ve sağduyunun sesine kulak verip de kendi içlerinde bir muhasebe yaparak düşünmüyorlar mı ki, Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak olarak yaratmıştır ve yine akıllarını kullanıp anlamıyorlar mı ki, Allah bu hayatı sonsuza dek sürecek şekilde değil, ancak belirli bir süre için yaratmıştır? Aslında her insan, ruhuna yerleştirilmiş doğal eğilimler ve yetenekler sayesinde bunları bilir. Fakat insanların çoğu, kendilerini ahlâkî kayıtlarla sınırlayacağını bildiklerinden, bir gün Rab'lerine kavuşacakları ve O'na hesap verecekleri gerçeğini inatla reddederler.
9 Peki bu inkârcılar hiç yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zalimlerin sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, her bakımdan kendilerinden daha güçlüydüler. Nitekim ziraat, madencilik, inşaat ve benzeri amaçlarla toprağı büyük bir ustalıkla sürüp işlemişler ve yeryüzünü bu günkü insanlardan çok daha ileri düzeyde geliştirip imar etmişlerdi. Ve şimdi size olduğu gibi, onlara da elçileri apaçık delillerle gelmişti. Fakat onlar elçilere başkaldırmış ve bu yüzden helâk olup gitmişlerdi. Allah cezalarını vermekle onlara haksızlık etmiş değildi. Ne var ki, bile bile kötülüğü tercih ederek onlar bizzat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
10 Ama neticede, kötülük yapanların sonu da kötü oldu. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini bile bile yalan sayıyor ve onları alaya alıyorlardı.
11 Allah, evreni ve hayatı yoktan var ederek ilk yaratmayı gerçekleştirir. Sonra bunu, her biri başlı başına birer mucize olan bu yaratma işini sürekli tekrarlayarak, her an yeniden ve yeniden yaratır. Ve sonunda, sizi âhiret âlemi denilen yepyeni bir hayat için yeniden diriltir ve hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılırsınız.
12 Yeniden diriliş ve yargılanma Saati gelip çattığı gün, suçlular müthiş bir pişmanlık ve hayal kırıklığına uğrayarak tüm ümitlerini yitirecekler.
13 Vaktiyle Allah'a ortak koştukları o sözde ilâhlar, onların affedilip kurtulması için kendileriyle Allah arasında aracılık edemeyecektir. Zaten o zaman bizzat kendileri, Allah'a ortak koştukları bu ilâhlarını reddedeceklerdir.
14 Evet, Hesap Saati geldiği gün, işte o zaman ilâhî adalet tam olarak tecelli edecek ve iyilerle kötüler birbirlerinden ayrılarak gruplar hâlinde toplanacaklar:
15 Allah'a ve âhiret gününe inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan kimseler, sonsuz nimetlerle donatılmış cennet bahçelerinde, sevinç ve neşe içinde keyif sürecekler.
16 Hakikati inkâr ederek ayetlerimizi ve bunun doğal sonucu olarak âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar da şiddetli bir azabın içine atılacaklar.
17 Öyleyse ey kullarım, gece vaktine girerken ve sabaha erişirken, yani özellikle yatsı ve sabah namazlarında uzun uzun Kur'an okuyarak ve okuduğumuz ayetler üzerinde tefekkür ederek Allah'ın yüceliğini anın.
18 Unutmayın ki, göklerde ve yerde her türlü övgü ve yücelik, sadece O'nun hakkıdır ve yalnızca O'na yaraşır. O hâlde, ey kullarım! Akşamüstü, yani ikindi ve akşam namazlarında ve öğle vaktine girerken öğle namazında O'nu övgüyle anıp yüceltin.
19 O Allah ki, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır ve yeryüzünü süsleyen bitki örtüsünün ölümünden sonra, toprağa her bahar yeniden hayat verir. İşte siz de ey insanlar, Hesap Günü mezarlarınızdan böyle çıkarılacaksınız.
20 O'nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin, dolayısıyla kulluk edilmeye lâyık yegâne Rab ve İlâh oluşunun delillerindendir ki, sizi cansız bir topraktan yarattı ve işte şimdi, yeryüzüne dağılan insanlar oluvermişsiniz.
21 O'nun kudret ve merhametinin delillerinden biri de, size kendi cinsinizden, yanlarında huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesidir. Hiç kuşkusuz bunda, düşünen insanlar için nice dersler, nice ibretler vardır.
22 Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve şivelerinizin ayrı ayrı olması ve kiminiz beyaz, kiminiz siyah, kiminiz sarı ırktan olmanız hasebiyle renklerinizin farklı farklı olması da O'nun sonsuz lütuf ve rahmetinin delillerindendir. Elbette bunda, evreni ve insanı dikkatli bir gözle inceleyen bilgili insanlar için nice ibretler vardır.
23 Gece ve gündüz vakti uykuya dalmanız ve Allah'ın lütuf ve nimetlerini araştırıp bulabileceğiniz imkân ve yeteneklere sahip olmanız da O'nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerindendir. Hiç kuşkusuz bunda, hakikatin sesine kulak veren insanlar için nice ibretler vardır.
24 İnsanlara hem korku veren, hem de yağmuru müjdeleyip ümit aşılayan şimşeği size göstermesi ve gökten sağanak sağanak yağmur yağdırıp onunla ölü toprağa yeniden hayat vermesi de O'nun ilim, kudret ve azametinin delillerindendir. Şüphe yok ki bunda, aklını kullanan insanlar için nice ibret verici deliller vardır.
25 Göklerin ve yerin O'nun emir ve iradesiyle sapasağlam ayakta durması da O'nun tek bir Rab ve İlâh olduğunu ortaya koyan muhteşem delillerindendir.

Fakat evrendeki bu harika düzen bir gün yıkılıp yerle bir olacaktır. Sonra Allah sizi bir tek seslenişle yerden kalkmaya çağırır çağırmaz, derhal kabirlerinizden fırlayıp çıkacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzurunda toplanacaksınız. Öyle ya:
26 Göklerde ve yerde var olan insan, cin, melek gibi bütün varlıklar O'nun aciz birer kuludur ve hepsi ister istemez O'na boyun eğmektedir.
27 Evreni ve hayatı yoktan var eden ve canlıların ölümünün ardından, her biri başlı başına birer mucize olan bu yaratılış olgusunu sürekli tekrarlayan O'dur. Bu, O'nun için çok kolaydır. Çünkü göklerde ve yerde en yüce sıfatlar ve en mükemmel özellikler O'na aittir. Gerçek anlamda kudret ve hikmet sahibi olan da sadece O'dur.

Hâl böyleyken, Arap müşrikleri hâlâ Allah'a ortak koşuyor, birtakım putların ve putlaştırılmış kimselerin de hayata hükmetme ve haram helâl sınırları çizme yetkisine sahip ilâhlar olduğunu iddia ediyorlar.
28 Ey müşrikler! Allah, şirkin mantıksızlığını ortaya koymak üzere size kendi hayatınızdan bir misal veriyor: Emriniz altında bulunan kimseler arasında, size verdiğimiz nimetleri kullanma ve harcama konusunda sizinle eşit derecede yönetim hakkına sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekinip sözünü dinlediğiniz ortaklarınız var mı ki, tutup Benim mülkümde, Benim kullarımı Bana eş ve ortak kabul ediyorsunuz?

İşte, aklını kullanan bir toplum için ayetlerimizi böyle canlı örneklerle açıklıyoruz.
29 Fakat o zalimler ayetlerimizi düşünüp ibret alacakları yerde, hiçbir doğru ve geçerli bilgiye dayanmaksızın, arzu ve heveslerinin peşine takılıp gittiler. Bu yüzden, doğru yola iletilmeye lâyık olamadılar. Evet, Allah'ın işledikleri günahlar sebebiyle yoldan çıkardığı kimseleri kim doğru yola iletebilir? Ve Allah onları yardımsız bırakmışsa, onlara kim yardım edebilir?
30 O hâlde, ey insan! Sen her türlü batıl inanç ve ideolojiden uzaklaşıp bir tek Allah inancına sımsıkı bağlanan bir Hanif olarak, yüzünü dosdoğru bu dine, Kur'an'ın ortaya koyduğu bu mükemmel inanç sistemine çevir! Yani, Allah'ın insan bünyesine nakşetmiş olduğu o saf, temiz ve doğal yaratılış hâline… Unutma ki, toplumlar ve çağlar ne kadar değişirse değişsin, Allah'ın yarattığı ve varlık üzerinde egemen kıldığı yasalarda ve gönderdiği inanç kurallarında hiçbir bozulma, pörsüme ve değişiklik göremezsin. İşte dosdoğru din budur. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez.
31 İşte bunun için siz, Allah'ın yasalarıyla çelişen her şeyden ve herkesten yüz çevirerek, tüm ruhunuzla ve tüm benliğinizle O'na yönelin ve yürekten saygıyla O'na bağlanın. Namazı dosdoğru kılın ve O'ndan başkalarını kanun koyucu ve yol gösterici kabul ederek tanrılaştıran o müşriklerden olmayın.
32 Yani, Allah'ın tüm insanlık için ortaya koyduğu bu evrensel inanç sisteminden yalnızca bir bölümünü alıp geri kalanı inkâr ederek dinlerini paramparça eden ve bunun sonucunda, her grubun kendi sahip olduğu bilgi kırıntıları ile övündüğü düşman gruplara ayrılan kimselerden olmayın.

Aslında insan, Allah'ın ona doğuştan bahşettiği sezgisel yetenekler sayesinde doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir. Nitekim:
33 İnsanlar bir sıkıntıyla karşılaştıkları zaman, tüm içtenlikleriyle Rab'lerine yönelerek O'na el açıp yalvarırlar. Fakat Allah onlara kendi katından bir rahmet tattırınca, içlerinden bazıları Allah'a şükredip O'na kulluk edecekleri yerde, "Kurtuluşumuz şunun sayesinde, bunun sayesinde gerçekleşti." diyerek Allah'ın lütfunu başkalarına isnat eder ve böylece Rab'lerine ortak koşarlar.
34 Böylece, kendilerine verdiğimiz bunca nimetlere karşı büyük bir nankörlük etmiş olurlar. Onlara de ki: Madem inkârı tercih ettiniz, o hâlde bu dünyanın aldatıcı zevkleri içinde bir süre daha oyalanın bakalım. Fakat yakında, ne büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu anlayacaksınız.
35 Biz onlara, Allah'a eş ve ortak koşmalarının doğru bir davranış olduğunu söyleyen bir delil mi gönderdik ki, ısrarla ve inatla bu günahta diretiyorlar?
36 Bu tür nankör insanlara katımızdan azıcık bir nimet, bir rahmet tattıracak olsak, bununla övünüp şımarırlar. Fakat kendi elleriyle yaptıkları çirkin işler yüzünden başlarına bir belâ gelince de, Allah'ın rahmetinden büsbütün ümitlerini keserler. Nimetlere kavuşunca kibre kapılıp azgınlaşır, musibetle yüz yüze gelince de isyankârlık ederler.
37 Allah'ın, imtihan hikmeti uyarınca kullarından dilediğinin rızkını bollaştırdığını, dilediğine de ölçülü ve idareli verdiğini görmüyorlar mı? Her türlü nimet ve bereketin yalnızca O'nun elinde olduğunu düşünmüyorlar mı? Hiç kuşkusuz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır.
38 O hâlde, Allah'ın sana bağışladığı bu nimetlerin şükrünü eda edebilmek için, yakın akrabaya, komşulara, yoksullara ve yolda kalmış olanlara haklarını ver. Allah'ın sevgisini kazanmak isteyenler için en doğru davranış budur. İşte ebedî kurtuluşa erecek olanlar bunlardır. Bunun için, fakiri iyice fakirleştiren, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı felce uğratan faiz ve tefeciliğin her çeşidinden uzak durun. Unutmayın ki:
39 İnsanların ticaret malları içinde artacağını düşünerek verdiğiniz faizli borç para, —rakamsal olarak artmış gibi görünse de— Allah katındaki ilâhî ölçülere göre hiçbir şekilde artmaz. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için ekonomik ve sosyal bir kulluk görevi olarak verdiğiniz zekât malları ise, hem toplumsal barış, huzur ve dayanışmayı temin ederek, hem de size Allah'ın hoşnutluğunu ve cennet nimetlerini kazandırarak tam bir hayır ve bereket kaynağı olur. Evet, faizden kaçınan ve zekâtlarını güzelce verenler var ya, işte, gerek dünya kazancını, gerekse âhirette alacakları ödüllerini kat kat arttıranlar bunlardır.
40 Sizi yoktan var eden, sonra rızkınızı kazanmanız için gereken yetenek ve imkânları size bahşeden, sonra zamanı gelince sizi öldüren ve sonunda hepinizi Hesap Gününde yeniden diriltecek olan O'dur. Peki, O'na eş ve ortak olduğunu iddia ettiğiniz varlıklar arasında, bunlardan herhangi birini yapabilen var mı? Elbette hayır! O hâlde şunu iyi bilin: Allah, onların uydurmuş oldukları şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir. Birtakım tanrısal nitelikler atfederek Allah'a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, yüceler yücesidir. İşte bu hakikat anlaşılamadığı içindir ki:
41 Kur'an'ın rehberliğini reddeden insanlığın kendi eliyle yaptığı kötülükler yüzünden, hem toplumsal, hem de doğal denge bozularak karada ve denizde haksızlık, adaletsizlik, dünya savaşları, nükleer felâketler, aşırı silahlanma, çevre kirlenmesi, uyuşturucu, alkol, cinsel sapıklık, terör ve anarşi gibi her türden fesat ve bozgunculuk ortaya çıktı. İşte Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara daha bu dünyada böylece tattırıyor ki, bu gidişin yanlış olduğunu anlayıp yeniden Kur'an'a dönsünler.
42 Bu hakikati daha iyi kavramaları için onlara de ki: "Geçmişte helâk edilen kavimlerin yeryüzünde bıraktıkları harabeleri ve yerle bir olmuş şehir kalıntılarını gezip dolaşın da, pek çoğu Allah'ın egemenliğini reddederek müşrik olan önceki zalimlerin sonları ne olmuş, görün."
43 O hâlde, ey insan! Allah tarafından ta ezelden tayin edilen ve geri çevrilmesi asla mümkün olmayan o büyük Gün gelmeden önce, her türlü batıl inanç ve ideolojiden uzaklaşarak, yüzünü bu mükemmel inanç sistemine çevir. O gün insanlar hesaba çekilecek ve iki temel gruba ayrılacaklar:
44 Kim inkârı tercih ederse, bunun zararı ancak kendisinedir. Kim de iman edip güzel ve yararlı işler yaparsa, işte onlar kendileri için mutlu bir gelecek hazırlayanlardır.
45 Çünkü Allah, iman edip güzel davranışlar gösteren o fedakâr müminleri sonsuz kerem ve lütfuyla ödüllendirecektir. Gerçek şu ki, O kâfirleri asla sevmez.
46 O'nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerinden biri de bolluk ve bereket kaynağı olan yağmurları müjdeleyen rüzgârları göndermesidir. Ki böylece Allah size rahmetinden bir nebze tattırsın, o devasa gemiler O'nun emir ve iradesiyle engin denizlerde akıp gitsin, böylece siz de O'nun size lütfettiği nimetleri arayıp bulasınız ve bahşetmiş olduğu bunca nimetlere karşılık O'na şükredesiniz.
47 Ey şanlı Elçi! Biz senden önce de nice Peygamberleri kendi toplumlarına mesajımızı ileten elçiler olarak göndermiştik de, onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat zalimler onları şiddetle reddettiler, müminlere baskı ve işkenceler yaptılar. Biz de müminleri kurtardık ve suçlulardan, zulmettikleri masum insanların intikamını aldık. Çünkü Bizim yolumuzda mücadele eden müminlere yardım etmek, üzerimizde bir hak ve mutlaka yerine getirilmesi gereken bir söz, bir sorumluluk idi.

İşte Rabb'inizin sonsuz kudret ve merhametini gösteren bir başka delil:
48 Allah rüzgârları gönderir de, tonlarca ağırlıktaki bulutları kaldırıp sürüklerler. Böylece, o bulutları küçük parçalara ayırarak gökyüzünde dilediği gibi yayar. Derken, bulutların arasından yağmurun boşaldığını görürsün. Allah bu yağmuru kullarından dilediğinin bağ ve bahçeleri üzerine yağdırınca da, onlar büyük bir sevinç duyarlar.
49 Oysa o yağmurun yağdırılmasından önce, ümitsiz ve çaresiz bir hâldeydiler.
50 Allah'ın sonsuz kudret ve rahmetinin eserlerine bir bak; bitki örtüsü tamamen kurumuş olan yeryüzüne ölümünden sonra her bahar mevsimi nasıl da hayat veriyor! İşte buna gücü yeten Allah, elbette ölüleri diriltecek kudrete de sahiptir. Hiç şüphe yok ki, O'nun her şeye gücü yeter.

Allah insanları nimetlerle imtihan ettiği gibi, musibetlerle de imtihan eder:
51 Eğer onların bağlarını bahçelerini tarumar eden bir fırtına göndersek de o ürünlerin kuruyup sararmış olduğunu görseler, hemen nankörlüğe başlarlar. Bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu, sahip oldukları her şeyin onlara Allah tarafından bağışlandığını ve bir gün mutlaka geri alınacağını düşünmezler.
52 Ey Müslüman! Gerçek şu ki, sen böyle kalpleri kibir, bencillik ve günah kirleriyle kararıp ölmüş olanlara hak ve hakikati duyuramazsın. Ne kadar çırpınsan da, gerçeklerden sırt çevirip uzaklaşmakta olan sağırlara bu çağrıyı işittiremezsin.
53 Ve vicdanları kirlenmiş, gönül gözleri körelmiş olan zalimleri, saptıkları yanlış yoldan çevirip doğru yola iletemezsin. Sen bu çağrıyı ancak, ayetlerimize inanmaya gönlü olan iyi niyetli, temiz yürekli insanlara işittirebilirsin ve zaten onlar, hakikatin sesini işitir işitmez derhal Rabb'lerine boyun eğerler.
54 O Allah ki, sizi önce aciz ve güçsüz bir bebek olarak yarattı. Bu güçsüzlüğün ardından size kuvvet bahşetti ve bu kuvvetin ardından da, size tekrar zayıflık ve ihtiyarlık verdi. Evet, Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir.
55 Diriliş Saati gelip çattığı gün, yattıkları mezarlarından kalkan günahkârlar, yeryüzünde sadece çok kısa bir zaman kaldıklarına yemin edecekler. Dünya hayatı zihinlerinde o ölçüde değersizleşecek ki, orada birkaç saat dışında kalmadıklarını zannedecekler. İşte onlar, vaktiyle hayattayken de böyle aldanıyorlardı. Orada da olayların hakikatine, özüne nüfuz edemiyorlardı. Her şeyin dünya hayatından ibaret olduğunu, Hesap Günü için yeniden dirilişin asla gerçekleşmeyeceğini iddia ediyorlardı.
56 Buna karşılık, kendilerine Allah tarafından ilim ve iman bahşedilmiş olanlar, "Hayır, Allah'ın kitabında haber verildiği üzere —ki bu ilâhî bir yazgıdır— siz ta Diriliş Gününe kadar mezarlarınızda kaldınız!" diyecekler, "İşte Rabb'imiz tarafından vadedilen Diriliş Günü budur. Fakat siz bunu bir türlü anlamaya yanaşmıyordunuz."
57 O Gün, zulüm ve haksızlık etmiş olanların mazeretleri kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak ve Rab'lerinin hoşnutluğuna da eremeyecekler. Zira vaktiyle kendilerine yeterli bir süre verilmiş, güzelce uyarılmışlardı:
58 Doğrusu Biz bu Kur'an'da, insanlara hakikati tüm berraklığıyla göstermeye yetecek her türden ibret verici misaller, apaçık ve anlaşılır örnekler verdik. Bununla birlikte, sen onlara Kur'an mucizelerinden bir delil göstersen, hakikati inkâra şartlanmış olanlar, "Siz batıl iddialarda bulunmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz." derler.
59 İşte Allah, apaçık hakikati görmek istemeyen cahillerin kalplerini böyle mühürler.
60 O hâlde, onların baskı ve eziyetlerine sabret! Hiç kuşkun olmasın ki, Allah'ın vaadi gerçektir. Bu vaade inanmayanların tavır ve davranışları, sakın seni ümitsizliğe düşürüp yılgınlığa sürüklemesin. Zalimler karşısında o denli sağlam durmalısın ki, ne tehditleri seni korkutabilmeli, ne de seni satın almaya, kandırmaya veya seninle din konusunda pazarlığa girişmeye cesaret edebilmelidirler.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓمٓ۠ 1
غُلِبَتِ الرُّومُۙ 2
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ 3
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ 4
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ 5
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 6
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ 7
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ 8
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ 9
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ 10
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 11
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ 12
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ 13
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ 14
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ 15
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ 16
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ 17
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ 18
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟ 19
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ 20
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 21
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ 22
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ 23
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 24
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ 25
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ 26
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ 27
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 28
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ 29
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ 30
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ 31
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 32
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ 33
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ 34
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ 35
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ 36
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 37
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 38
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ 39
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 40
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 41
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ 42
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ 43
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ 44
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ 45
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 46
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ 47
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ 48
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ 49
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 50
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ 51
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ 52
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟ 53
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ 54
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ 55
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ 56
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ 57
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ 58
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 59
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ 60
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓمٓ۠
Elif, Lâm, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Senin çok iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın Elif, Lâm, Mîm gibi harflerden oluşan, bununla birlikte, en mükemmel hayat sistemini içinde barındıran, hikmetli öğütleriyle insanı en yüce olgunluk seviyesine ulaştıran, ilmî ve edebî üstünlüğüyle bütün insanları acze düşüren ve şimdi de, gelecekte yaşanacak bir olayı haber vererek ilâhî kaynaklı olduğunu bir kez daha ispat eden bu mesaja kulak ver:
1
غُلِبَتِ الرُّومُۙ
Allah'a, Peygamberlere ve kutsal kitaplara inanan Doğu Roma imparatorluğu, yani Bizanslılar, 615 yılında, İranlı Sasani İmparatorluğu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu olay, İranlılar gibi putperest olan Mekkeli müşrikleri sevindirirken, Bizanslıları kendi inançlarına yakın gören müminleri üzüntüye sevk etti.
2
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ
O dönemin en güçlü iki İmparatorluğu arasında meydana gelen bu savaş, Arapların yaşadığı bölgeye yakın bir yerde, dünyanın en düşük rakımlı bölgesi olan Lut Gölü (Ölü Deniz) havzasında meydana geldi.

Fakat bir daha asla belini doğrultamayacağını zannettiğiniz Bizanslılar, bu yenilginin ardından yeniden toparlanıp İranlıları yenecekler. Ne zaman mı?
3
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ
Bir kaç yıl —üç ila dokuz yıl— içinde. Bu nasıl olur demeyin. Unutmayın ki, her işin başında da sonunda da karar verme yetkisi Allah'a aittir. Bizans ordusunun İranlıları bozguna uğratacağı o günlerde, Müslümanlar da Bedir savaşında kendilerinin üç katı olan müşriklere karşı büyük bir zafer kazanarak sevinecekler. Ayrıca, kendileri gibi Allah'a ve âhiret gününe iman eden Romalıların putperestler karşısında kazandıkları galibiyetten dolayı sevinç duyacaklar.
4
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ
Bu zafer, bizzat Allah'ın yardımıyla gerçekleşecek. Çünkü O, kullarından dilediğine yardım ederek zafere ulaştırır. Hiç kuşkusuz O, sonsuz kudret ve merhamet sahibidir.

Bu ayetler indirildiği sırada, Bizans İmparatorluğunun parçalanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Kur'an'ın bu haberi vermesinden sekiz yıl sonra bile, hiç kimse Bizans İmparatorluğu'nun yeniden toparlanacağını, dahası, İranlıları yenilgiye uğratacağını hayal bile edemezdi. Fakat Bizans ordusu, İmparator Heraklius komutasında yeniden toparlanarak İranlılara karşı beklenmedik bir karşı saldırı başlattı ve 624 yılında, yani tam dokuz yıl sonra onları müthiş bir bozguna uğratarak kaybettiği toprakları geri aldı. Aynı yıl, Müslümanlar da Bedir'de müşriklere karşı büyük bir zafer kazandılar. Böylece, Allah'ın Kur'an'da dokuz yıl önce haber verdiği olaylar aynen gerçekleşmiş oldu. Nasıl olmasın ki;
5
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Bu yardım sözü, bizzat Allah'ın müminlere verdiği bir sözdür ve Allah asla sözünden dönmez. Ne var ki, insanların çoğu bunun bilincinde değiller.
6
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Çünkü onlar Allah'ı hiç hesaba katmadan kendilerince plânlar, projeler kurar, tüm olup bitenleri yalnızca sebep sonuç ilişkisi içinde değerlendirirler. Tek bildikleri, bu dünya hayatının dış görünüşüdür. Varlığın sadece maddî yönüyle ilgilenirler. Evrenin değişmez ilkelerini ve temel yasalarını kavrayamaz, eşya ve olayların ardında yatan hikmet ve hakikatleri düşünemezler. Onun içindir ki, her şeyin dünyada başlayıp dünyada bittiğini sanırlar. Asıl yaşanacak hayat olan âhiretten ise, tamamen habersiz ve ona karşı ilgisizdirler.
7
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
Peki onlar, yüreklerinin ta derinliklerine nakşedilmiş vicdan ve sağduyunun sesine kulak verip de kendi içlerinde bir muhasebe yaparak düşünmüyorlar mı ki, Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak ve adalet esaslarına göre, belli bir hikmet doğrultusunda ve şaşmaz kanunlara bağlı mükemmel bir sistem hâlinde, yani hak olarak yaratmıştır ve yine akıllarını kullanıp anlamıyorlar mı ki, Allah bu hayatı sonsuza dek sürecek şekilde değil, ancak belirli bir süre için yaratmıştır? Aslında her insan, ruhuna yerleştirilmiş doğal eğilimler ve yetenekler sayesinde bunları bilir. Fakat insanların çoğu, kendilerini ahlâkî kayıtlarla sınırlayacağını bildiklerinden, bir gün Rab'lerine kavuşacakları ve O'na hesap verecekleri gerçeğini inatla reddederler.
8
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ
Peki bu inkârcılar hiç yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zalimlerin sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, her bakımdan kendilerinden daha güçlüydüler. Nitekim ziraat, madencilik, inşaat ve benzeri amaçlarla toprağı büyük bir ustalıkla sürüp işlemişler ve yeryüzünü bu günkü insanlardan çok daha ileri düzeyde geliştirip imar etmişlerdi. Ve şimdi size olduğu gibi, onlara da elçileri apaçık delillerle gelmişti. Fakat onlar elçilere başkaldırmış ve bu yüzden helâk olup gitmişlerdi. Allah cezalarını vermekle onlara haksızlık etmiş değildi. Ne var ki, bile bile kötülüğü tercih ederek onlar bizzat kendi kendilerine zulmediyorlardı.
9
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Ama neticede, kötülük yapanların sonu da kötü oldu. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini bile bile yalan sayıyor ve onları alaya alıyorlardı.
10
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Allah, evreni ve hayatı yoktan var ederek ilk yaratmayı gerçekleştirir. Sonra bunu, her biri başlı başına birer mucize olan bu yaratma işini sürekli tekrarlayarak, her an yeniden ve yeniden yaratır. Ve sonunda, sizi âhiret âlemi denilen yepyeni bir hayat için yeniden diriltir ve hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılırsınız.
11
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
Yeniden diriliş ve yargılanma Saati gelip çattığı gün, suçlular müthiş bir pişmanlık ve hayal kırıklığına uğrayarak tüm ümitlerini yitirecekler.
12
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ
Vaktiyle Allah'a ortak koştukları o sözde ilâhlar, onların affedilip kurtulması için kendileriyle Allah arasında aracılık edemeyecektir. Zaten o zaman bizzat kendileri, Allah'a ortak koştukları bu ilâhlarını reddedeceklerdir.
13
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
Evet, Hesap Saati geldiği gün, işte o zaman ilâhî adalet tam olarak tecelli edecek ve iyilerle kötüler birbirlerinden ayrılarak gruplar hâlinde toplanacaklar:
14
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
Allah'a ve âhiret gününe inanan ve bu imana yaraşır güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan kimseler, sonsuz nimetlerle donatılmış cennet bahçelerinde, sevinç ve neşe içinde keyif sürecekler.
15
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
Hakikati inkâr ederek ayetlerimizi ve bunun doğal sonucu olarak âhiret buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar da şiddetli bir azabın içine atılacaklar.
16
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ
Öyleyse ey kullarım, gece vaktine girerken ve sabaha erişirken, yani özellikle yatsı ve sabah namazlarında uzun uzun Kur'an okuyarak ve okuduğumuz ayetler üzerinde tefekkür ederek Allah'ın yüceliğini anın.
17
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ
Unutmayın ki, göklerde ve yerde her türlü övgü ve yücelik, sadece O'nun hakkıdır ve yalnızca O'na yaraşır. O hâlde, ey kullarım! Akşamüstü, yani ikindi ve akşam namazlarında ve öğle vaktine girerken öğle namazında O'nu övgüyle anıp yüceltin.
18
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟
O Allah ki, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarır ve yeryüzünü süsleyen bitki örtüsünün ölümünden sonra, toprağa her bahar yeniden hayat verir. İşte siz de ey insanlar, Hesap Günü mezarlarınızdan böyle çıkarılacaksınız.
19
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
O'nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin, dolayısıyla kulluk edilmeye lâyık yegâne Rab ve İlâh oluşunun delillerindendir ki, sizi cansız bir topraktan yarattı ve işte şimdi, yeryüzüne dağılan insanlar oluvermişsiniz.
20
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
O'nun kudret ve merhametinin delillerinden biri de, size kendi cinsinizden, yanlarında huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesidir. Hiç kuşkusuz bunda, düşünen insanlar için nice dersler, nice ibretler vardır.
21
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ
Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve şivelerinizin ayrı ayrı olması ve kiminiz beyaz, kiminiz siyah, kiminiz sarı ırktan olmanız hasebiyle renklerinizin farklı farklı olması da O'nun sonsuz lütuf ve rahmetinin delillerindendir. Elbette bunda, evreni ve insanı dikkatli bir gözle inceleyen bilgili insanlar için nice ibretler vardır.
22
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Gece ve gündüz vakti uykuya dalmanız ve Allah'ın lütuf ve nimetlerini araştırıp bulabileceğiniz imkân ve yeteneklere sahip olmanız da O'nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerindendir. Hiç kuşkusuz bunda, hakikatin sesine kulak veren insanlar için nice ibretler vardır.
23
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
İnsanlara hem korku veren, hem de yağmuru müjdeleyip ümit aşılayan şimşeği size göstermesi ve gökten sağanak sağanak yağmur yağdırıp onunla ölü toprağa yeniden hayat vermesi de O'nun ilim, kudret ve azametinin delillerindendir. Şüphe yok ki bunda, aklını kullanan insanlar için nice ibret verici deliller vardır.
24
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
Göklerin ve yerin O'nun emir ve iradesiyle sapasağlam ayakta durması da O'nun tek bir Rab ve İlâh olduğunu ortaya koyan muhteşem delillerindendir.

Fakat evrendeki bu harika düzen bir gün yıkılıp yerle bir olacaktır. Sonra Allah sizi bir tek seslenişle yerden kalkmaya çağırır çağırmaz, derhal kabirlerinizden fırlayıp çıkacak ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzurunda toplanacaksınız. Öyle ya:
25
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
Göklerde ve yerde var olan insan, cin, melek gibi bütün varlıklar O'nun aciz birer kuludur ve hepsi ister istemez O'na boyun eğmektedir.
26
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
Evreni ve hayatı yoktan var eden ve canlıların ölümünün ardından, her biri başlı başına birer mucize olan bu yaratılış olgusunu sürekli tekrarlayan O'dur. Bu, O'nun için çok kolaydır. Çünkü göklerde ve yerde en yüce sıfatlar ve en mükemmel özellikler O'na aittir. Gerçek anlamda kudret ve hikmet sahibi olan da sadece O'dur.

Hâl böyleyken, Arap müşrikleri hâlâ Allah'a ortak koşuyor, birtakım putların ve putlaştırılmış kimselerin de hayata hükmetme ve haram helâl sınırları çizme yetkisine sahip ilâhlar olduğunu iddia ediyorlar.
27
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Ey müşrikler! Allah, şirkin mantıksızlığını ortaya koymak üzere size kendi hayatınızdan bir misal veriyor: Emriniz altında bulunan kimseler arasında, size verdiğimiz nimetleri kullanma ve harcama konusunda sizinle eşit derecede yönetim hakkına sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekinip sözünü dinlediğiniz ortaklarınız var mı ki, tutup Benim mülkümde, Benim kullarımı Bana eş ve ortak kabul ediyorsunuz?

İşte, aklını kullanan bir toplum için ayetlerimizi böyle canlı örneklerle açıklıyoruz.
28
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
Fakat o zalimler ayetlerimizi düşünüp ibret alacakları yerde, hiçbir doğru ve geçerli bilgiye dayanmaksızın, arzu ve heveslerinin peşine takılıp gittiler. Bu yüzden, doğru yola iletilmeye lâyık olamadılar. Evet, Allah'ın işledikleri günahlar sebebiyle yoldan çıkardığı kimseleri kim doğru yola iletebilir? Ve Allah onları yardımsız bırakmışsa, onlara kim yardım edebilir?
29
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
O hâlde, ey insan! Sen her türlü batıl inanç ve ideolojiden uzaklaşıp bir tek Allah inancına sımsıkı bağlanan bir Hanif olarak, yüzünü dosdoğru bu dine, Kur'an'ın ortaya koyduğu bu mükemmel inanç sistemine çevir! Yani, Allah'ın insan bünyesine nakşetmiş olduğu o saf, temiz ve doğal yaratılış hâline… Unutma ki, toplumlar ve çağlar ne kadar değişirse değişsin, Allah'ın yarattığı ve varlık üzerinde egemen kıldığı yasalarda ve gönderdiği inanç kurallarında hiçbir bozulma, pörsüme ve değişiklik göremezsin. İşte dosdoğru din budur. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez.
30
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ
İşte bunun için siz, Allah'ın yasalarıyla çelişen her şeyden ve herkesten yüz çevirerek, tüm ruhunuzla ve tüm benliğinizle O'na yönelin ve yürekten saygıyla O'na bağlanın. Namazı dosdoğru kılın ve O'ndan başkalarını kanun koyucu ve yol gösterici kabul ederek tanrılaştıran o müşriklerden olmayın.
31
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Yani, Allah'ın tüm insanlık için ortaya koyduğu bu evrensel inanç sisteminden yalnızca bir bölümünü alıp geri kalanı inkâr ederek dinlerini paramparça eden ve bunun sonucunda, her grubun kendi sahip olduğu bilgi kırıntıları ile övündüğü düşman gruplara ayrılan kimselerden olmayın.

Aslında insan, Allah'ın ona doğuştan bahşettiği sezgisel yetenekler sayesinde doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir. Nitekim:
32
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ
İnsanlar bir sıkıntıyla karşılaştıkları zaman, tüm içtenlikleriyle Rab'lerine yönelerek O'na el açıp yalvarırlar. Fakat Allah onlara kendi katından bir rahmet tattırınca, içlerinden bazıları Allah'a şükredip O'na kulluk edecekleri yerde, "Kurtuluşumuz şunun sayesinde, bunun sayesinde gerçekleşti." diyerek Allah'ın lütfunu başkalarına isnat eder ve böylece Rab'lerine ortak koşarlar.
33
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Böylece, kendilerine verdiğimiz bunca nimetlere karşı büyük bir nankörlük etmiş olurlar. Onlara de ki: Madem inkârı tercih ettiniz, o hâlde bu dünyanın aldatıcı zevkleri içinde bir süre daha oyalanın bakalım. Fakat yakında, ne büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu anlayacaksınız.
34
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ
Biz onlara, Allah'a eş ve ortak koşmalarının doğru bir davranış olduğunu söyleyen bir delil mi gönderdik ki, ısrarla ve inatla bu günahta diretiyorlar?
35
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
Bu tür nankör insanlara katımızdan azıcık bir nimet, bir rahmet tattıracak olsak, bununla övünüp şımarırlar. Fakat kendi elleriyle yaptıkları çirkin işler yüzünden başlarına bir belâ gelince de, Allah'ın rahmetinden büsbütün ümitlerini keserler. Nimetlere kavuşunca kibre kapılıp azgınlaşır, musibetle yüz yüze gelince de isyankârlık ederler.
36
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Allah'ın, imtihan hikmeti uyarınca kullarından dilediğinin rızkını bollaştırdığını, dilediğine de ölçülü ve idareli verdiğini görmüyorlar mı? Her türlü nimet ve bereketin yalnızca O'nun elinde olduğunu düşünmüyorlar mı? Hiç kuşkusuz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır.
37
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
O hâlde, Allah'ın sana bağışladığı bu nimetlerin şükrünü eda edebilmek için, yakın akrabaya, komşulara, yoksullara ve yolda kalmış olanlara haklarını ver. Allah'ın sevgisini kazanmak isteyenler için en doğru davranış budur. İşte ebedî kurtuluşa erecek olanlar bunlardır. Bunun için, fakiri iyice fakirleştiren, toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı felce uğratan faiz ve tefeciliğin her çeşidinden uzak durun. Unutmayın ki:
38
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
İnsanların ticaret malları içinde artacağını düşünerek verdiğiniz faizli borç para, —rakamsal olarak artmış gibi görünse de— Allah katındaki ilâhî ölçülere göre hiçbir şekilde artmaz. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için ekonomik ve sosyal bir kulluk görevi olarak verdiğiniz zekât malları ise, hem toplumsal barış, huzur ve dayanışmayı temin ederek, hem de size Allah'ın hoşnutluğunu ve cennet nimetlerini kazandırarak tam bir hayır ve bereket kaynağı olur. Evet, faizden kaçınan ve zekâtlarını güzelce verenler var ya, işte, gerek dünya kazancını, gerekse âhirette alacakları ödüllerini kat kat arttıranlar bunlardır.
39
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
Sizi yoktan var eden, sonra rızkınızı kazanmanız için gereken yetenek ve imkânları size bahşeden, sonra zamanı gelince sizi öldüren ve sonunda hepinizi Hesap Gününde yeniden diriltecek olan O'dur. Peki, O'na eş ve ortak olduğunu iddia ettiğiniz varlıklar arasında, bunlardan herhangi birini yapabilen var mı? Elbette hayır! O hâlde şunu iyi bilin: Allah, onların uydurmuş oldukları şirkin her şeklinden ve her türünden münezzehtir. Birtakım tanrısal nitelikler atfederek Allah'a ortak koştukları her şeyin üzerinde ve ötesindedir, yüceler yücesidir. İşte bu hakikat anlaşılamadığı içindir ki:
40
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
Kur'an'ın rehberliğini reddeden insanlığın kendi eliyle yaptığı kötülükler yüzünden, hem toplumsal, hem de doğal denge bozularak karada ve denizde haksızlık, adaletsizlik, dünya savaşları, nükleer felâketler, aşırı silahlanma, çevre kirlenmesi, uyuşturucu, alkol, cinsel sapıklık, terör ve anarşi gibi her türden fesat ve bozgunculuk ortaya çıktı. İşte Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara daha bu dünyada böylece tattırıyor ki, bu gidişin yanlış olduğunu anlayıp yeniden Kur'an'a dönsünler.
41
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ
Bu hakikati daha iyi kavramaları için onlara de ki: "Geçmişte helâk edilen kavimlerin yeryüzünde bıraktıkları harabeleri ve yerle bir olmuş şehir kalıntılarını gezip dolaşın da, pek çoğu Allah'ın egemenliğini reddederek müşrik olan önceki zalimlerin sonları ne olmuş, görün."
42
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
O hâlde, ey insan! Allah tarafından ta ezelden tayin edilen ve geri çevrilmesi asla mümkün olmayan o büyük Gün gelmeden önce, her türlü batıl inanç ve ideolojiden uzaklaşarak, yüzünü bu mükemmel inanç sistemine çevir. O gün insanlar hesaba çekilecek ve iki temel gruba ayrılacaklar:
43
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ
Kim inkârı tercih ederse, bunun zararı ancak kendisinedir. Kim de iman edip güzel ve yararlı işler yaparsa, işte onlar kendileri için mutlu bir gelecek hazırlayanlardır.
44
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
Çünkü Allah, iman edip güzel davranışlar gösteren o fedakâr müminleri sonsuz kerem ve lütfuyla ödüllendirecektir. Gerçek şu ki, O kâfirleri asla sevmez.
45
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
O'nun sonsuz ilim, kudret ve merhametinin delillerinden biri de bolluk ve bereket kaynağı olan yağmurları müjdeleyen rüzgârları göndermesidir. Ki böylece Allah size rahmetinden bir nebze tattırsın, o devasa gemiler O'nun emir ve iradesiyle engin denizlerde akıp gitsin, böylece siz de O'nun size lütfettiği nimetleri arayıp bulasınız ve bahşetmiş olduğu bunca nimetlere karşılık O'na şükredesiniz.
46
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Ey şanlı Elçi! Biz senden önce de nice Peygamberleri kendi toplumlarına mesajımızı ileten elçiler olarak göndermiştik de, onlara apaçık deliller getirmişlerdi. Fakat zalimler onları şiddetle reddettiler, müminlere baskı ve işkenceler yaptılar. Biz de müminleri kurtardık ve suçlulardan, zulmettikleri masum insanların intikamını aldık. Çünkü Bizim yolumuzda mücadele eden müminlere yardım etmek, üzerimizde bir hak ve mutlaka yerine getirilmesi gereken bir söz, bir sorumluluk idi.

İşte Rabb'inizin sonsuz kudret ve merhametini gösteren bir başka delil:
47
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Allah rüzgârları gönderir de, tonlarca ağırlıktaki bulutları kaldırıp sürüklerler. Böylece, o bulutları küçük parçalara ayırarak gökyüzünde dilediği gibi yayar. Derken, bulutların arasından yağmurun boşaldığını görürsün. Allah bu yağmuru kullarından dilediğinin bağ ve bahçeleri üzerine yağdırınca da, onlar büyük bir sevinç duyarlar.
48
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ
Oysa o yağmurun yağdırılmasından önce, ümitsiz ve çaresiz bir hâldeydiler.
49
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah'ın sonsuz kudret ve rahmetinin eserlerine bir bak; bitki örtüsü tamamen kurumuş olan yeryüzüne ölümünden sonra her bahar mevsimi nasıl da hayat veriyor! İşte buna gücü yeten Allah, elbette ölüleri diriltecek kudrete de sahiptir. Hiç şüphe yok ki, O'nun her şeye gücü yeter.

Allah insanları nimetlerle imtihan ettiği gibi, musibetlerle de imtihan eder:
50
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ
Eğer onların bağlarını bahçelerini tarumar eden bir fırtına göndersek de o ürünlerin kuruyup sararmış olduğunu görseler, hemen nankörlüğe başlarlar. Bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu, sahip oldukları her şeyin onlara Allah tarafından bağışlandığını ve bir gün mutlaka geri alınacağını düşünmezler.
51
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ
Ey Müslüman! Gerçek şu ki, sen böyle kalpleri kibir, bencillik ve günah kirleriyle kararıp ölmüş olanlara hak ve hakikati duyuramazsın. Ne kadar çırpınsan da, gerçeklerden sırt çevirip uzaklaşmakta olan sağırlara bu çağrıyı işittiremezsin.
52
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟
Ve vicdanları kirlenmiş, gönül gözleri körelmiş olan zalimleri, saptıkları yanlış yoldan çevirip doğru yola iletemezsin. Sen bu çağrıyı ancak, ayetlerimize inanmaya gönlü olan iyi niyetli, temiz yürekli insanlara işittirebilirsin ve zaten onlar, hakikatin sesini işitir işitmez derhal Rabb'lerine boyun eğerler.
53
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ
O Allah ki, sizi önce aciz ve güçsüz bir bebek olarak yarattı. Bu güçsüzlüğün ardından size kuvvet bahşetti ve bu kuvvetin ardından da, size tekrar zayıflık ve ihtiyarlık verdi. Evet, Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. Çünkü O, sonsuz ilim ve kudret sahibidir.
54
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Diriliş Saati gelip çattığı gün, yattıkları mezarlarından kalkan günahkârlar, yeryüzünde sadece çok kısa bir zaman kaldıklarına yemin edecekler. Dünya hayatı zihinlerinde o ölçüde değersizleşecek ki, orada birkaç saat dışında kalmadıklarını zannedecekler. İşte onlar, vaktiyle hayattayken de böyle aldanıyorlardı. Orada da olayların hakikatine, özüne nüfuz edemiyorlardı. Her şeyin dünya hayatından ibaret olduğunu, Hesap Günü için yeniden dirilişin asla gerçekleşmeyeceğini iddia ediyorlardı.
55
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Buna karşılık, kendilerine Allah tarafından ilim ve iman bahşedilmiş olanlar, "Hayır, Allah'ın kitabında haber verildiği üzere —ki bu ilâhî bir yazgıdır— siz ta Diriliş Gününe kadar mezarlarınızda kaldınız!" diyecekler, "İşte Rabb'imiz tarafından vadedilen Diriliş Günü budur. Fakat siz bunu bir türlü anlamaya yanaşmıyordunuz."
56
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
O Gün, zulüm ve haksızlık etmiş olanların mazeretleri kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak ve Rab'lerinin hoşnutluğuna da eremeyecekler. Zira vaktiyle kendilerine yeterli bir süre verilmiş, güzelce uyarılmışlardı:
57
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
Doğrusu Biz bu Kur'an'da, insanlara hakikati tüm berraklığıyla göstermeye yetecek her türden ibret verici misaller, apaçık ve anlaşılır örnekler verdik. Bununla birlikte, sen onlara Kur'an mucizelerinden bir delil göstersen, hakikati inkâra şartlanmış olanlar, "Siz batıl iddialarda bulunmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz." derler.
58
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
İşte Allah, apaçık hakikati görmek istemeyen cahillerin kalplerini böyle mühürler.
59
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ
O hâlde, onların baskı ve eziyetlerine sabret! Hiç kuşkun olmasın ki, Allah'ın vaadi gerçektir. Bu vaade inanmayanların tavır ve davranışları, sakın seni ümitsizliğe düşürüp yılgınlığa sürüklemesin. Zalimler karşısında o denli sağlam durmalısın ki, ne tehditleri seni korkutabilmeli, ne de seni satın almaya, kandırmaya veya seninle din konusunda pazarlığa girişmeye cesaret edebilmelidirler.
60

Sureler

Mealler