Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 ElifLâmMîm.
2 Rumlar mağlûp oldular,
3 (Arabistan ülkesine) en yakın bir yerde; fakat bu mağlûbiyetlerinin arkasından onlar galip geleceklerdir,
4 Birkaç (en fazla dokuz) yıl içinde. Her işin, her hadisenin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm Allah’a aittir. Ve (Rumların galip geldiği) o yıl mü’minler de sevineceklerdir,
5 Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. Allah kimi dilerse ona yardım eder ve onu zafere ulaştırır. O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir, Rahîm (özellikle iman edip Kendisine yönelen kullarına karşı) hususi rahmeti pek bol olandır.
6 Allah’ın va’didir bu. Allah, asla va’dinden dönmez ve onu yerine getirmede kusur etmez, fakat (Allah hakkında gerçek bilgiye sahip olmadıklarından) insanların çoğu bunu bilmezler.
7 Dünya hayatının sadece dış yüzü konusunda belli bilgileri vardır, ama Âhiret konusunda bütün bütün gafil ve kayıtsızdırlar.
9 Hiç yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki, kendilerinden önce gelen (inkârcıların) âkıbeti nasıl oldu görüp ibret alsınlar? Onlar, bunlardan daha güçlü idi; toprağı işlemiş, (su ve maden kaynaklarını ortaya çıkarıp onlardan yararlanmış ve) bunlardan çok daha fazla olarak yeri imar etmişlerdi. (Bunlara geldiği gibi,) onlara da kendileri için tayin edilen rasûller apaçık delillerle gelmişlerdi. Allah, onlara asla zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
10 Sonunda kötülüklere batmış o toplulukların âkıbeti çok fena oldu; çünkü Allah’ın âyetlerini yalanlıyor ve onlarla alay ediyorlardı.
11 Allah, baştan yaratır ve sonra (dünyada sürekli yeniden yaratır ve Âhiret’te her şeyi) yeni baştan yaratacaktır. Sonra da O’nun huzuruna getirileceksiniz.
12 Hayatları günah hasadından ibaret bulunan inkârcı suçlular için Kıyamet’in kopup ölülerin diriltileceği ve hesapların görüleceği o gün hiçbir kurtuluş ümidi kalmaz.
13 Dünyada Allah’a koştukları ortaklardan kendilerine tek bir şefaatçi çıkmamış, bunun da ötesinde, o ortaklarını orada ret ve inkâr etmişlerdir.
14 Kıyamet’in kopup, ölülerin diriltileceği ve hesapların görüleceği gün, işte o gün insanlar birbirlerinden ayrılırlar.
15 Ayrılırlar da, iman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapmış olanlar, işte o kutlu insanlar, Cennet’in has bahçelerinde mutluluk içinde ağırlanırlar.
16 İnkâra saplanıp, âyetlerimizi ve Âhiret Günü buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar toplanıp getirilir ve azabın orta yerine bırakılırlar.
17 Şu halde, akşamladığınızda ve sabaha ulaştığınızda Allah’a tesbihte bulunun: (O’nun her türlü noksanlıktan ve ortakları bulunmaktan mutlak manâda münezzeh olduğunu ilan edin);
18 İkindi vaktinde ve öğleye girdiğinizde de ilan edin ki, göklerde ve yerde bütün hamd sadece O’na mahsustur.
19 O, ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır ve (kışta) ölümünün ardından (baharda) yeryüzünü diriltir. İşte siz de öldükten sonra böyle diriltilip, kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
20 O’nun âyetlerinden (varlık ve birliğinin delillerinden)dir ki, sizi topraktan yaratmıştır. Sonra da siz, çoğalan ve her tarafa yayılan insan nesli oldunuz.
21 Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için kendilerine ısınasınız diye öz varlığınızdan, mahiyetinizden eşler var etmiş ve aranıza yakınlık, sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz bunda sistemli düşünebilen kimseler için dersler, (Allah’ı hatırlatan) alâmetler vardır.
22 Göklerin ve yerin yaratılması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olması da O’nun âyetlerindendir. Elbette bunda da, (ön yargısız olarak varlığa yaklaşıp, onu yakından) bilenler için dersler, işaretler bulunur.
23 Gece ve (kısmen) gündüz uyumanız ve O’nun lütf u kereminden geçim vesilelerinizi aramanız da O’nun âyetlerindendir. Muhakkak ki bunda, (Allah’ın yaratma ve hayatı idamedeki mesajına) kulak verip onu duyabilen kimseler için dersler, işaretler söz konusudur.
24 Elbette şunlar da O’nun âyetlerindendir: O, size şimşeği gösterir; o anda hem korkuya kapılırsınız hem de yağmur geleceği ümidini taşırsınız. Ve gök tarafından su indirir de, onunla ölmüş bulunan yeri diriltir. Şüphesiz bunda da, aklını kullanmasını bilen kimseler için pek çok dersler, işaretler vardır.
25 Yine O’nun âyetlerindendir ki, yer ve gök, ancak O’nun emir (ve kanunlarıyla) (ayakta) kalmaktadır. Sonra O, (ölü olarak yatmakta bulunduğunuz) yerden sizi çağırıverdiğinde hepiniz hemen kabirlerinizden çıkıvereceksiniz.
26 Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. Hepsi de, (tamamı tekvinî, pek çoğu da hem tekvinî hem teşriî açıdan olmak üzere isteyerek veya istemeyerek) O’na boyun eğmiş durumdadır.
27 O’dur ki, ilk baştan yaratır, sonra (dünyada yaratılışı sürekli iade eder ve Âhiret’te her şeyi) yeni baştan yaratacaktır. Tekrar ve en son yeniden yaratma O’nun için ‘çok daha kolay’dır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar ve misaller Allah içindir (ve O, bu sıfat ve misallerle anlatılmalıdır.) O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
28 Allah, bizzat kendi hayatınızdan size bir temsil getiriyor: Elinizin altında bulunan (köle, hayvan veya hizmetçileriniz) içinde, size verdiğimiz rızkı (servet, mesken, güç, iktidar, makam ve mevkii) kendileriyle eşit oranda paylaştığınız ve kendinize itibar ettiğiniz ölçüde itibar ettiğiniz ortaklarınız var mıdır? İşte, (Allah’ın ortaksız mutlak birliğini ve hakimiyetini gösteren) apaçık gerçekleri düşünüp akledecek kimseler için böyle açıklıyoruz.
29 Hayır hayır, (Allah’a şirk koşmakla) o en büyük zulmü işleyenler, gerçek bir bilgiye değil, sadece heva ve heveslerine tâbi olmaktadırlar. Bu sebeple de Allah’ın saptırdığını artık kim doğru yola getirebilir? (Allah karşısında onları kurtaracak) yardımcıları da bulunmaz ki!
30 Ama sen, her türlü şirk ve nifaktan uzak dupduru bir tevhid inancı içinde bütün varlığınla hak din olan İslâm üzerinde sabit ol. Bu Din, Allah’ın (bütün varlık ve) bütün insanlar için ortaya koyduğu aslî bir model, ona yönelme de, Allah’ın insanları yaratmaktaki gayesidir. Allah’ın yaratmasında bir değişiklik olmaz ve yapılmaz. Gerçek ve kusursuz din budur. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmemektedirler.
31 (Toplum halinde tam teslim olarak) sadece Allah’a yönelin ve O’na gönül verin; O’na gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakının; namazı bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan kılın; ve (itikad, ibadet ve günlük hayatı tanzim gibi) her alanda asla O’na şirk koşanlardan olmayın.
32 O müşriklerdir ki, onlar (Din’in tamamını kabul ve tatbik etmeleri gerektiği halde) ona başka başka yönlerden farklı farklı maksatlarla yaklaşıp onu bölük bölük etmiş, kendileri de (bâtıla götüren farklı farklı imamların rehberlerin arkasında) grup grup olmuşlardır. Her hizip, Din’den neyi almışsa onunla sevinmekte, onunla böbürlenip gitmektedir.
33 İnsanlara bir zarar, bir sıkıntı dokunmaya görsün, hemen tam bir yönelişle Rabbilerine yalvarmaya dururlar. Ardından Allah onlara nezdinden bir rahmet tattırınca, bu defa içlerinden bir grup hemen Rabbilerine şirk koşmaya girişir.
34 Böylece kendilerine verdiğimiz onca nimetlere nankörlük ederler. Salın bakalım kendinizi dünya hayatının geçici zevklerine. Bir gün gelecek ve yaptıklarınızın ne demek olduğunu elbette bileceksiniz.
35 Yoksa Biz onlara bir ferman indirdik de, o ferman mı onlara şirk koşmalarını söylüyor?!
36 İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla sevinir, şımarırlar. Bizzat işleyip, elleriyle (gelecek hayatları adına) gönderdikleri günahlar sebebiyle başlarına bir musibet gelince, bu defa da hemen ümitsizliğe düşerler.
37 Hiç görüp üzerinde düşünmüyorlar mı ki, Allah rızkı kullarından kimi dilerse ona bol, kimi dilerse ona da az ve ölçülü vermektedir? Elbette bunda imana açık ve imanda derinleşecek kimseler için pek çok dersler, mesajlar vardır.
38 Madem öyle, o halde yakınlarına (malındaki) haklarını ver, yeterli geçimlikten mahrum düşküne ve yolda kalmış yolcuya da. Böyle yapmak, Allah’ı ve rızasını dileyenler için hayırlı olan davranıştır ve bunu yapanlar gerçek mazhariyet sahipleri ve gerçekten kurtuluşa ermiş olanlardır.
39 Başkalarına, onların malları içinde çoğalıp da size geri dönsün mülahazasıyla verdiğiniz (hediye, bağış, borç para ve benzeri) şeyler (zahiren artsa bile) Allah katında hiçbir zaman artmayacaktır. Buna karşılık, yalnızca Allah’ı ve rızasını dileyerek zekât (sadaka) kapsamında ne verirseniz, işte (o gerçekten artar ve) verdikleriyle gerçek artış ve kazanç sağlayanlar, böyle yapanlardır.
40 Sizi yaratan, yarattıktan sonra hayatınızın devamı için sizi rızıklandıran, sonra (tayin buyurduğu vade geldiğinde) size ölümü veren, sonra da diriltecek olan Allah’tır. Allah’a ortak tanıdığınız o varlıklar içinde bunlardan birini bile yapabilen var mıdır? Allah, onların Kendisine şirk koşmalarından mutlak manâda münezzeh ve yücedir, aşkındır.
41 İnsanların bizzat kendi elleriyle işledikleri kötülükler ve dolayısıyla kazandıkları günahlar yüzünden denizde ve karada karışıklık ortaya çıktı, nizam bozuldu. Bununla Allah, yaptıkları bazı kötülüklerin neticelerini doğru yola dönerler mi diye kendilerine tattırmaktadır.
42 De ki: “Yeryüzünde dolaşın ve daha önce geçmiş (ve yanlışta ısrar eden) toplumların âkıbeti nasıl oldu bir bakın. O toplumlarda halkın çoğu müşriktiler.”
43 Şu halde sen, Allah’ın takdir buyurduğu ve kimsenin Allah’ı onu getirmekten alıkoyamayacağı bir gün gelmeden önce bütün varlığınla o dosdoğru ve kusursuz Din’e yönel ve onun üzerinde sabit ol. O gün insanlar birbirlerinden tefrik edilip, (iki ana gruba) ayrılacaklardır.
44 Kim (iman hakikatlerini) inkârla küfre girerse, küfrü kendi aleyhinedir. Kim de (iman edip,) doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha dönük işler yaparsa, onlar da (ebedî hayat adına) kendi lehlerine olarak hazırlık yapmaktadırlar.
45 Çünkü Allah, iman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanları lütf u kereminden mükâfatlandıracaktır. O, kâfirleri asla sevmez.
46 O’nun âyetlerindendir ki, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir; gönderir ki, size rahmetinden tattırmakla lütufta bulunsun, emriyle (izni ve koyduğu ‘kanun’lara dayalı olarak) gemiler akıp gitsin ve (hem denizde, hem de gemilerle çıktığınız seyahatlerde) O’nun lütf u kereminden nasibinizi arayasınız ve (O’nun bütün bu nimetleri karşısında) daima şükredesiniz.
47 Doğrusu, senden önce de her biri kendi kavmine olmak üzere rasûller gönderdik. Onlar, kavimlerine apaçık gerçekler ve delillerle vardılar; fakat neticede, inanmayıp hayatlarını günah hasadıyla geçiren suçluların cezalarını verdik. Mü’minlere yardım etmek, her zaman yerine getirmeyi üzerimize aldığımız bir va’d, bir borç olmuştur.
48 Allah O’dur ki, rüzgârları salar ve o rüzgârlar bulutları harekete geçirir ve sürer. Allah, o bulutları gökte dilediği şekilde yayar ve kümeler halinde yığar. Nihayet aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Allah, o yağmuru kullarından dilediklerine ulaştırınca, işte o zaman onların yüzü gülüverir.
49 Oysa daha biraz evvel, yağmur üzerlerine inmeye başlamadan önce tam bir ümitsizlik içindeydiler.
50 İşte, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak ki, öldükten sonra yeri nasıl diriltiyor! Bunu yapan, ölüleri de aynı şekilde diriltecek olan aynı Zat’tır. O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
51 Ama Biz (o dirilmiş araziye) kavurucu bir rüzgâr göndersek ve onlar da o yeşil otları, ekinleri sararmış görseler, bunun üzerine, (sanki Allah onlara daima rahmetiyle muamele etmeye mecburmuş, yeri dirilten ve onları sürekli nimetlendiren Allah değilmiş gibi ve O’nun icraatı üzerinde hiç düşünmeden) hemen O’na nankörlükte bulunurlar.
52 Bu sebeple (ey Rasûlüm,) sen ölülere hiçbir şeyi duyuramazsın; davetini arkasını dönüp uzaklaşan sağırlara da duyuramazsın.
53 Körleri sapıp gittikleri yoldan geri çevirip doğru yola iletebilecek de değilsin. Sen ancak, (ön yargısız ve şartlanmışlıktan uzak olarak) âyetlerimiz üzerinde düşünen ve dolayısıyla gerçeğe teslimiyet içinde imana açık ve yatkın olanlara duyurabilirsin.
54 Allah O’dur ki, (ana maddeniz sanki zaafmış gibi) sizi zayıf bir halde yaratmakta, sonra bu zayıflığın ardından size kuvvet vermekte, sonra da bu güçlü–kuvvetli halinizin ardından sizin için yeniden zayıflık ve ihtiyarlık takdir buyurmaktadır. O, dilediğini yaratır; ve O, Alîm (her şeyi hakkıyla bilen) dir, Kadîr (her şeye hakkıyla güç yetiren)dir.
55 Kıyamet koptuğu gün, dünya hayatları günah hasadıyla geçmiş inkârcı suçlular, yemin ederek dünyada ancak belli belirsiz bir süre kaldıklarını ileri sürerler. (Yanlış algılarına, yanlış akıl yürütme ve eksik bilgilerine güvendiklerinden, dünyada iken de) hep böyle yanlışlara sürüklenip dururlardı.
56 Buna karşılık, kendilerine ilim ve iman bahşedilmiş olanlar ise, “Allah, Kitabı’nda ne kadar kalmanızı takdir buyurmuşsa, dirilme gününe değin o kadar kaldınız. İşte bugün de dirilme günüdür, fakat siz bu hususta hiçbir zaman gerçek bilgi sahibi olmak istemediniz ve olamadınız.” derler.
57 O gün, her ne mazeret ileri sürerlerse sürsünler, bu mazeretleri zalimlere asla fayda vermez; Allah’ı razı etmek için yeniden dünyaya dönme isteklerine de olumlu cevap verilmez.
58 Gerçek şu ki, Biz bu Kur’ân’da insanlar için (hakkı–hakikati görebilsinler diye) misal, temsil ve kıssalar yoluyla her türlü delili sunduk, her türden ders verdik. Sen onlara (istedikleri türde) bir mucize de getirsen, (o kadar delile bile bile gözlerini kapayan ve) küfürde ısrar edenler, “Siz, ancak bâtıl bir yol icat etme peşindesiniz.” derler.
59 İşte Allah, ilimle hiçbir alâkası olmayan kalbleri böyle mühürlüyor.
60 Bu bakımdan, sabret. Allah’ın va’di elbette haktır. Bu gerçeğe cidden inanma niyeti taşımayanlar senin sabır ve metanetini sakın sarsmasın.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓمٓ۠ 1
غُلِبَتِ الرُّومُۙ 2
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ 3
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ 4
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ 5
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 6
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ 7
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ 8
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ 9
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ 10
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 11
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ 12
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ 13
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ 14
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ 15
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ 16
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ 17
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ 18
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟ 19
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ 20
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 21
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ 22
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ 23
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 24
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ 25
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ 26
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ 27
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 28
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ 29
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ 30
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ 31
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 32
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ 33
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ 34
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ 35
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ 36
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 37
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 38
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ 39
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 40
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 41
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ 42
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ 43
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ 44
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ 45
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 46
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ 47
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ 48
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ 49
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 50
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ 51
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ 52
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟ 53
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ 54
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ 55
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ 56
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ 57
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ 58
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 59
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ 60
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓمٓ۠
ElifLâmMîm.
1
غُلِبَتِ الرُّومُۙ
Rumlar mağlûp oldular,
2
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ
(Arabistan ülkesine) en yakın bir yerde; fakat bu mağlûbiyetlerinin arkasından onlar galip geleceklerdir,
3
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ
Birkaç (en fazla dokuz) yıl içinde. Her işin, her hadisenin öncesinde de sonrasında da mutlak hüküm Allah’a aittir. Ve (Rumların galip geldiği) o yıl mü’minler de sevineceklerdir,
4
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ
Allah’ın yardımı ve bahşedeceği zaferle. Allah kimi dilerse ona yardım eder ve onu zafere ulaştırır. O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir, Rahîm (özellikle iman edip Kendisine yönelen kullarına karşı) hususi rahmeti pek bol olandır.
5
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Allah’ın va’didir bu. Allah, asla va’dinden dönmez ve onu yerine getirmede kusur etmez, fakat (Allah hakkında gerçek bilgiye sahip olmadıklarından) insanların çoğu bunu bilmezler.
6
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Dünya hayatının sadece dış yüzü konusunda belli bilgileri vardır, ama Âhiret konusunda bütün bütün gafil ve kayıtsızdırlar.
7
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
Hiç yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki, kendilerinden önce gelen (inkârcıların) âkıbeti nasıl oldu görüp ibret alsınlar? Onlar, bunlardan daha güçlü idi; toprağı işlemiş, (su ve maden kaynaklarını ortaya çıkarıp onlardan yararlanmış ve) bunlardan çok daha fazla olarak yeri imar etmişlerdi. (Bunlara geldiği gibi,) onlara da kendileri için tayin edilen rasûller apaçık delillerle gelmişlerdi. Allah, onlara asla zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.
8
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ
Sonunda kötülüklere batmış o toplulukların âkıbeti çok fena oldu; çünkü Allah’ın âyetlerini yalanlıyor ve onlarla alay ediyorlardı.
9
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Allah, baştan yaratır ve sonra (dünyada sürekli yeniden yaratır ve Âhiret’te her şeyi) yeni baştan yaratacaktır. Sonra da O’nun huzuruna getirileceksiniz.
10
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Hayatları günah hasadından ibaret bulunan inkârcı suçlular için Kıyamet’in kopup ölülerin diriltileceği ve hesapların görüleceği o gün hiçbir kurtuluş ümidi kalmaz.
11
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
Dünyada Allah’a koştukları ortaklardan kendilerine tek bir şefaatçi çıkmamış, bunun da ötesinde, o ortaklarını orada ret ve inkâr etmişlerdir.
12
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ
Kıyamet’in kopup, ölülerin diriltileceği ve hesapların görüleceği gün, işte o gün insanlar birbirlerinden ayrılırlar.
13
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
Ayrılırlar da, iman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapmış olanlar, işte o kutlu insanlar, Cennet’in has bahçelerinde mutluluk içinde ağırlanırlar.
14
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
İnkâra saplanıp, âyetlerimizi ve Âhiret Günü buluşmasını yalanlayanlara gelince, onlar toplanıp getirilir ve azabın orta yerine bırakılırlar.
15
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
Şu halde, akşamladığınızda ve sabaha ulaştığınızda Allah’a tesbihte bulunun: (O’nun her türlü noksanlıktan ve ortakları bulunmaktan mutlak manâda münezzeh olduğunu ilan edin);
16
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ
İkindi vaktinde ve öğleye girdiğinizde de ilan edin ki, göklerde ve yerde bütün hamd sadece O’na mahsustur.
17
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ
O, ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır ve (kışta) ölümünün ardından (baharda) yeryüzünü diriltir. İşte siz de öldükten sonra böyle diriltilip, kabirlerinizden çıkarılacaksınız.
18
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟
O’nun âyetlerinden (varlık ve birliğinin delillerinden)dir ki, sizi topraktan yaratmıştır. Sonra da siz, çoğalan ve her tarafa yayılan insan nesli oldunuz.
19
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için kendilerine ısınasınız diye öz varlığınızdan, mahiyetinizden eşler var etmiş ve aranıza yakınlık, sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz bunda sistemli düşünebilen kimseler için dersler, (Allah’ı hatırlatan) alâmetler vardır.
20
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Göklerin ve yerin yaratılması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olması da O’nun âyetlerindendir. Elbette bunda da, (ön yargısız olarak varlığa yaklaşıp, onu yakından) bilenler için dersler, işaretler bulunur.
21
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ
Gece ve (kısmen) gündüz uyumanız ve O’nun lütf u kereminden geçim vesilelerinizi aramanız da O’nun âyetlerindendir. Muhakkak ki bunda, (Allah’ın yaratma ve hayatı idamedeki mesajına) kulak verip onu duyabilen kimseler için dersler, işaretler söz konusudur.
22
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Elbette şunlar da O’nun âyetlerindendir: O, size şimşeği gösterir; o anda hem korkuya kapılırsınız hem de yağmur geleceği ümidini taşırsınız. Ve gök tarafından su indirir de, onunla ölmüş bulunan yeri diriltir. Şüphesiz bunda da, aklını kullanmasını bilen kimseler için pek çok dersler, işaretler vardır.
23
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Yine O’nun âyetlerindendir ki, yer ve gök, ancak O’nun emir (ve kanunlarıyla) (ayakta) kalmaktadır. Sonra O, (ölü olarak yatmakta bulunduğunuz) yerden sizi çağırıverdiğinde hepiniz hemen kabirlerinizden çıkıvereceksiniz.
24
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
Göklerde ve yerde kim varsa O’nundur. Hepsi de, (tamamı tekvinî, pek çoğu da hem tekvinî hem teşriî açıdan olmak üzere isteyerek veya istemeyerek) O’na boyun eğmiş durumdadır.
25
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
O’dur ki, ilk baştan yaratır, sonra (dünyada yaratılışı sürekli iade eder ve Âhiret’te her şeyi) yeni baştan yaratacaktır. Tekrar ve en son yeniden yaratma O’nun için ‘çok daha kolay’dır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar ve misaller Allah içindir (ve O, bu sıfat ve misallerle anlatılmalıdır.) O, Azîz (izzet ve ululuk sahibi, her işte üstün ve mutlak galip)tir; Hakîm (her hüküm ve icraatında pek çok hikmetler bulunan)dır.
26
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
Allah, bizzat kendi hayatınızdan size bir temsil getiriyor: Elinizin altında bulunan (köle, hayvan veya hizmetçileriniz) içinde, size verdiğimiz rızkı (servet, mesken, güç, iktidar, makam ve mevkii) kendileriyle eşit oranda paylaştığınız ve kendinize itibar ettiğiniz ölçüde itibar ettiğiniz ortaklarınız var mıdır? İşte, (Allah’ın ortaksız mutlak birliğini ve hakimiyetini gösteren) apaçık gerçekleri düşünüp akledecek kimseler için böyle açıklıyoruz.
27
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Hayır hayır, (Allah’a şirk koşmakla) o en büyük zulmü işleyenler, gerçek bir bilgiye değil, sadece heva ve heveslerine tâbi olmaktadırlar. Bu sebeple de Allah’ın saptırdığını artık kim doğru yola getirebilir? (Allah karşısında onları kurtaracak) yardımcıları da bulunmaz ki!
28
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
Ama sen, her türlü şirk ve nifaktan uzak dupduru bir tevhid inancı içinde bütün varlığınla hak din olan İslâm üzerinde sabit ol. Bu Din, Allah’ın (bütün varlık ve) bütün insanlar için ortaya koyduğu aslî bir model, ona yönelme de, Allah’ın insanları yaratmaktaki gayesidir. Allah’ın yaratmasında bir değişiklik olmaz ve yapılmaz. Gerçek ve kusursuz din budur. Ne var ki, insanların çoğu bunu bilmemektedirler.
29
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
(Toplum halinde tam teslim olarak) sadece Allah’a yönelin ve O’na gönül verin; O’na gönülden saygı besleyin ve O’na karşı gelmekten, dolayısıyla O’nun azabından sakının; namazı bütün şartlarına riayet ederek, vaktinde ve aksatmadan kılın; ve (itikad, ibadet ve günlük hayatı tanzim gibi) her alanda asla O’na şirk koşanlardan olmayın.
30
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ
O müşriklerdir ki, onlar (Din’in tamamını kabul ve tatbik etmeleri gerektiği halde) ona başka başka yönlerden farklı farklı maksatlarla yaklaşıp onu bölük bölük etmiş, kendileri de (bâtıla götüren farklı farklı imamların rehberlerin arkasında) grup grup olmuşlardır. Her hizip, Din’den neyi almışsa onunla sevinmekte, onunla böbürlenip gitmektedir.
31
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
İnsanlara bir zarar, bir sıkıntı dokunmaya görsün, hemen tam bir yönelişle Rabbilerine yalvarmaya dururlar. Ardından Allah onlara nezdinden bir rahmet tattırınca, bu defa içlerinden bir grup hemen Rabbilerine şirk koşmaya girişir.
32
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ
Böylece kendilerine verdiğimiz onca nimetlere nankörlük ederler. Salın bakalım kendinizi dünya hayatının geçici zevklerine. Bir gün gelecek ve yaptıklarınızın ne demek olduğunu elbette bileceksiniz.
33
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Yoksa Biz onlara bir ferman indirdik de, o ferman mı onlara şirk koşmalarını söylüyor?!
34
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ
İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda onunla sevinir, şımarırlar. Bizzat işleyip, elleriyle (gelecek hayatları adına) gönderdikleri günahlar sebebiyle başlarına bir musibet gelince, bu defa da hemen ümitsizliğe düşerler.
35
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
Hiç görüp üzerinde düşünmüyorlar mı ki, Allah rızkı kullarından kimi dilerse ona bol, kimi dilerse ona da az ve ölçülü vermektedir? Elbette bunda imana açık ve imanda derinleşecek kimseler için pek çok dersler, mesajlar vardır.
36
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Madem öyle, o halde yakınlarına (malındaki) haklarını ver, yeterli geçimlikten mahrum düşküne ve yolda kalmış yolcuya da. Böyle yapmak, Allah’ı ve rızasını dileyenler için hayırlı olan davranıştır ve bunu yapanlar gerçek mazhariyet sahipleri ve gerçekten kurtuluşa ermiş olanlardır.
37
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Başkalarına, onların malları içinde çoğalıp da size geri dönsün mülahazasıyla verdiğiniz (hediye, bağış, borç para ve benzeri) şeyler (zahiren artsa bile) Allah katında hiçbir zaman artmayacaktır. Buna karşılık, yalnızca Allah’ı ve rızasını dileyerek zekât (sadaka) kapsamında ne verirseniz, işte (o gerçekten artar ve) verdikleriyle gerçek artış ve kazanç sağlayanlar, böyle yapanlardır.
38
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
Sizi yaratan, yarattıktan sonra hayatınızın devamı için sizi rızıklandıran, sonra (tayin buyurduğu vade geldiğinde) size ölümü veren, sonra da diriltecek olan Allah’tır. Allah’a ortak tanıdığınız o varlıklar içinde bunlardan birini bile yapabilen var mıdır? Allah, onların Kendisine şirk koşmalarından mutlak manâda münezzeh ve yücedir, aşkındır.
39
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
İnsanların bizzat kendi elleriyle işledikleri kötülükler ve dolayısıyla kazandıkları günahlar yüzünden denizde ve karada karışıklık ortaya çıktı, nizam bozuldu. Bununla Allah, yaptıkları bazı kötülüklerin neticelerini doğru yola dönerler mi diye kendilerine tattırmaktadır.
40
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
De ki: “Yeryüzünde dolaşın ve daha önce geçmiş (ve yanlışta ısrar eden) toplumların âkıbeti nasıl oldu bir bakın. O toplumlarda halkın çoğu müşriktiler.”
41
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ
Şu halde sen, Allah’ın takdir buyurduğu ve kimsenin Allah’ı onu getirmekten alıkoyamayacağı bir gün gelmeden önce bütün varlığınla o dosdoğru ve kusursuz Din’e yönel ve onun üzerinde sabit ol. O gün insanlar birbirlerinden tefrik edilip, (iki ana gruba) ayrılacaklardır.
42
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
Kim (iman hakikatlerini) inkârla küfre girerse, küfrü kendi aleyhinedir. Kim de (iman edip,) doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha dönük işler yaparsa, onlar da (ebedî hayat adına) kendi lehlerine olarak hazırlık yapmaktadırlar.
43
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ
Çünkü Allah, iman edip, imanları istikametinde doğru, sağlam, yerinde ve ıslaha yönelik işler yapanları lütf u kereminden mükâfatlandıracaktır. O, kâfirleri asla sevmez.
44
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
O’nun âyetlerindendir ki, rüzgârları müjdeciler olarak gönderir; gönderir ki, size rahmetinden tattırmakla lütufta bulunsun, emriyle (izni ve koyduğu ‘kanun’lara dayalı olarak) gemiler akıp gitsin ve (hem denizde, hem de gemilerle çıktığınız seyahatlerde) O’nun lütf u kereminden nasibinizi arayasınız ve (O’nun bütün bu nimetleri karşısında) daima şükredesiniz.
45
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Doğrusu, senden önce de her biri kendi kavmine olmak üzere rasûller gönderdik. Onlar, kavimlerine apaçık gerçekler ve delillerle vardılar; fakat neticede, inanmayıp hayatlarını günah hasadıyla geçiren suçluların cezalarını verdik. Mü’minlere yardım etmek, her zaman yerine getirmeyi üzerimize aldığımız bir va’d, bir borç olmuştur.
46
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Allah O’dur ki, rüzgârları salar ve o rüzgârlar bulutları harekete geçirir ve sürer. Allah, o bulutları gökte dilediği şekilde yayar ve kümeler halinde yığar. Nihayet aralarından yağmurun çıktığını görürsün. Allah, o yağmuru kullarından dilediklerine ulaştırınca, işte o zaman onların yüzü gülüverir.
47
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Oysa daha biraz evvel, yağmur üzerlerine inmeye başlamadan önce tam bir ümitsizlik içindeydiler.
48
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ
İşte, Allah’ın rahmetinin eserlerine bak ki, öldükten sonra yeri nasıl diriltiyor! Bunu yapan, ölüleri de aynı şekilde diriltecek olan aynı Zat’tır. O, her şeye hakkıyla güç yetirendir.
49
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Ama Biz (o dirilmiş araziye) kavurucu bir rüzgâr göndersek ve onlar da o yeşil otları, ekinleri sararmış görseler, bunun üzerine, (sanki Allah onlara daima rahmetiyle muamele etmeye mecburmuş, yeri dirilten ve onları sürekli nimetlendiren Allah değilmiş gibi ve O’nun icraatı üzerinde hiç düşünmeden) hemen O’na nankörlükte bulunurlar.
50
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ
Bu sebeple (ey Rasûlüm,) sen ölülere hiçbir şeyi duyuramazsın; davetini arkasını dönüp uzaklaşan sağırlara da duyuramazsın.
51
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ
Körleri sapıp gittikleri yoldan geri çevirip doğru yola iletebilecek de değilsin. Sen ancak, (ön yargısız ve şartlanmışlıktan uzak olarak) âyetlerimiz üzerinde düşünen ve dolayısıyla gerçeğe teslimiyet içinde imana açık ve yatkın olanlara duyurabilirsin.
52
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟
Allah O’dur ki, (ana maddeniz sanki zaafmış gibi) sizi zayıf bir halde yaratmakta, sonra bu zayıflığın ardından size kuvvet vermekte, sonra da bu güçlü–kuvvetli halinizin ardından sizin için yeniden zayıflık ve ihtiyarlık takdir buyurmaktadır. O, dilediğini yaratır; ve O, Alîm (her şeyi hakkıyla bilen) dir, Kadîr (her şeye hakkıyla güç yetiren)dir.
53
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ
Kıyamet koptuğu gün, dünya hayatları günah hasadıyla geçmiş inkârcı suçlular, yemin ederek dünyada ancak belli belirsiz bir süre kaldıklarını ileri sürerler. (Yanlış algılarına, yanlış akıl yürütme ve eksik bilgilerine güvendiklerinden, dünyada iken de) hep böyle yanlışlara sürüklenip dururlardı.
54
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Buna karşılık, kendilerine ilim ve iman bahşedilmiş olanlar ise, “Allah, Kitabı’nda ne kadar kalmanızı takdir buyurmuşsa, dirilme gününe değin o kadar kaldınız. İşte bugün de dirilme günüdür, fakat siz bu hususta hiçbir zaman gerçek bilgi sahibi olmak istemediniz ve olamadınız.” derler.
55
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
O gün, her ne mazeret ileri sürerlerse sürsünler, bu mazeretleri zalimlere asla fayda vermez; Allah’ı razı etmek için yeniden dünyaya dönme isteklerine de olumlu cevap verilmez.
56
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Gerçek şu ki, Biz bu Kur’ân’da insanlar için (hakkı–hakikati görebilsinler diye) misal, temsil ve kıssalar yoluyla her türlü delili sunduk, her türden ders verdik. Sen onlara (istedikleri türde) bir mucize de getirsen, (o kadar delile bile bile gözlerini kapayan ve) küfürde ısrar edenler, “Siz, ancak bâtıl bir yol icat etme peşindesiniz.” derler.
57
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
İşte Allah, ilimle hiçbir alâkası olmayan kalbleri böyle mühürlüyor.
58
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Bu bakımdan, sabret. Allah’ın va’di elbette haktır. Bu gerçeğe cidden inanma niyeti taşımayanlar senin sabır ve metanetini sakın sarsmasın.
59
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 59

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

60

Sureler

Mealler