Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Elif, Lâm, Mîm.
2 Bizanslı Rûmlar yenilgiye uğradılar.
3 Bizans ordusu Arapların yurtlarının bulunduğu yakın bir yerde yenildiler. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra, yeniden üstünlük sağlayacaklar.
4 Bir kaç yıl içinde; çünkü karar yetkisi eninde sonunda Allah'a aittir. İşte o gün inananlar sevineceklerdir.
5 Allah'ın yardımına; çünkü O dilediğine yardım eder. O güçlüdür, gücüne hiçbir güç erişemez, O çok acıyan ve merhamet edendir.
6 Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden asla dönmez. Ama insanların çoğu bilmezler.
7 Onlar bu dünya hayatının, yalnız görünen tarafını tanırlar, ahiretten ise tamamen habersizdirler.
9 Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar ki, kendilerinden daha güçlü idiler, yeryüzünü onlardan daha çok değerlendirmiş, daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha fazla mamur etmişlerdi. Onlara da elçiler, delillerle gelmişlerdi. Gerçekleri reddedip sonunda yok olup gittiklerinde, Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine haksızlık edip, yaratılış gayesi dışında yaşamaya çalışmışlardı.
10 Allah'ın ayetlerini yalanlayarak ve onları alaya alıp, eğlenerek kötülük işleyenlerin sonu ne fena olmuştur.
11 İnsanı yoktan var eden Allah, sonra onun ölümünün ardından diriltip, tekrar yaratır. Nihayet hepiniz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
12 Kıyamet koptuğu gün, günahlara batmış olanlar, hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
13 Çünkü Allah'a ortak koştukları putlarından, kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmaz. Onlar o zaman ister istemez, ortaklarını inkâr edip reddederler.
14 Kıyamet saati gelip çattığı gün, mü'min ve kâfirler birbirlerinden ayrılırlar.
15 İman edip, doğru dürüst işler yapanlar, cennet bahçelerinde nimetlerden yararlanır ve sevinirler.
16 Gerçekleri reddedip, mesajlarımızı inkâr edenlere ve böylece ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, artık onlardır azap için hazırlananlar.
17 Öyleyse akşamladığınızda ve sabah kalktığınızda, Allah'ın sınırsız şanını yüceltin.
18 Göklerde ve yerde her türlü eksiksiz övgünün, O'na mahsus olduğunu görerek, öğle ve akşam vaktine girerken de, O'nun şanını yüceltin.
19 O ölüden diriyi meydana getirendir, diriden de ölüyü, toprağı ölümünden sonra tekrar canlandıran O'dur. İşte siz de, böylece kabirlerinizden çıkarılıp, yeniden bir hayata döndürüleceksiniz.
20 O'nun varlığının ve kudretinin açık belgelerinden biri de, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz, değişik şekil ve kabiliyetlerle yeryüzünün her tarafına dağılan birer insan oluverdiniz.
21 O'nun alametlerinden biri de sizin içinizden eşler yaratmasıdır, onlarla sükûnet bulup, huzura kavuşasınız diye, aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmiştir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için, dersler ve ibretler vardır.
22 O'nun alametlerinden biri de, göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin ayrı ayrı olmasıdır. Şüphesiz bunlarda gerçekten bilenler için, alınacak dersler vardır.
23 O'nun alametlerinden biri de, gece ve gündüzdeki uykunuzdur ve O'nun verdiği rızkı aramanızdır. Şüphesiz bunda dinleyip anlamak isteyenler için mesajlar vardır.
24 Gözünüzün önünde size korku ve ümit veren şimşekler çaktırması ve gökten yağmur yağdırıp, onunla ölü toprağa can vermesi de, O'nun alametlerindendir. Akıllarını kullanan kimseler için de, bundan çıkarılacak dersler vardır.
25 Göklerin ve yerin, Allah'ın buyruğu altında sapasağlam durmaları da, O'nun alametlerindendir. Sonra sizi bir defa çağırınca, hesabınız görülmek üzere, kabirlerinizden çıkarılırsınız.
26 Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. Hepsi de ister istemez, O'nun buyruğuna boyun eğip, itaat etmektedir.
27 Yaratmayı ilk başlatan sonra ölümünden sonra tekrar yeniden yaratan O'dur. Bu O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde, en yüce örnek O'nundur. O güçlüdür, O'nun gücüne hiçbir güç erişemez, O yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
28 Allah size kendinize ait bir şeyle örnek getirmektedir. Otoriteniz altında yaşayan kimselerden; sizi rızıklandırdığımız şeylerde size ortak olanlar var mı? Ve siz, o malların kullanım ve harcamalarında, onlarla bir olur musunuz? Onları mallarınıza ortak eder de, onlar da sizin korkup titrediğiniz gibi, o malların üstüne korkup titrerler mi? İşte akleden bir topluluğa, ayetlerimizi böylece açıklıyoruz.
29 Yaratılış gayesi dışında yaşamak isteyenler, hiçbir kesin bilgileri olmaksızın kendi arzu ve hevesleri peşinde giderler. Allah'ın bu şekilde saptırdıklarını, kim doğru yola iletebilir ve bu işte kim onlara yardım edebilir.
30 Artık sen, batıl olan herşeyden uzaklaşarak, yönünü tam bir samimiyetle hak olan dine çevir ki, O insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı, yani dini değiştirilemez. İşte budur dosdoğru din. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.
31 O halde batıl olan herşeyden yüz çevirerek, yalnızca O'na yönelin, yolunuzu O'nun kitabıyla bulmaya çalışın, namazı devamlı ve dikkatli bir şekilde kılın ve O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasına girmeyin.
32 Yahut o müşrikler gibi de olmayın; onlar dinlerini paramparça edip, bölük pörçük oldular ve bölünen her gurup ta, kendi sahip olduğu ilkelerle övünüp, sevinip durmaktadırlar.
33 İnsanlar sıkıntıya uğradıklarında, Rablerine dönerek yardım için, O'na yalvarıp yakarırlar, fakat onlara bir nimet ve bolluk tattırılacak olursa, bir kısmı hemencecik başka güçleri, Rablerinin ilahlığına ortak koşmaya başlarlar.
34 Sanki kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı, nankörlüklerini göstermek istiyorlar. Madem böyle düşünüyorsunuz, şimdilik bu kısa ömrünüzün tadını  çıkarın, ama yakında bilip anlarsınız.
35 Biz onlara, bize ortak koşmalarını söyleyen bir belge mi indirdik?
36 İnsanlara rahmetimizi tattırdığımız zaman buna sevinirler; fakat kendi yapıp ettikleri şeylerden dolayı, başlarına bir bela gelince de, bütün ümitlerini yitirirler.
37 Onlar, Allah'ın rızkı dilediğine bol ihsan ettiğini, dilediğine ölçülü ve idareli verdiğini görmezler mi? Bunda şüphesiz inananlar için, dersler ve ibretler vardır.
38 Öyleyse yakınlarınıza, muhtaçlara ve yolculara haklarını verin. Bu Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için, en hayırlı yoldur. Çünkü mutluluğa erecek olanlar onlardır.
39 İnsanların malı çoğalsın diye, faize ait verdiğiniz şeyler, Allah katında bir artış sağlamaz. Oysa Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız verdikleriniz, O'nun tarafından bereketlendirilir. İşte bu şekilde Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler, ödüllerini kat kat artıranlardır.
40 Sizi yaratan, sonra geçinmeniz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından sizi ölüme götüren ve sonunda tekrar hayata döndürecek olan Allah'tır. O'nun ilahlığına ortak koştuğunuz güçler veya varlıklar, bu işlerden birini yapabilecekler mi? Hayır, O'nun şanı yücedir ve ortak koştukları şeylerden de uzaktır.
41 Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizde bozulma başladı. Bu şekilde Allah belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır.
42 De ki: Yeryüzünü dolaşın ve sizden önce yaşamış olan günahkarların, sonlarının ne olduğunu görün. Onların çoğu, Allah'tan başka varlıklara ve güçlere tanrısal nitelikler yakıştırmışlardı.
43 Geri çevrilmesi mümkün olmayan kıyamet günü, Allah tarafından gelmezden önce, yönünü tam ve doğru olan dine İslâm'a çevir. O gün insanlar cennetlik ve cehennemlik olarak bölük bölük ayrılırlar.
44 Allah'tan gelen gerçekleri örtbas eden, inkârının sorumluluğuna katlanacaktır. Doğru dürüst işler yapanlar ise, kendilerine cennetteki konakları hazırlamış olacaklardır.
45 Bu da inanıp doğru dürüst işlerde bulunanları, lütfundan mükafatlandırmak içindir. Şüphesiz Allah, kendisinden gelen gerçekleri örtbas edenleri sevmez.
46 Ve O'nun alametlerinden biri de, rüzgarları yağmurun yağacağına, aşılamanın yapılacağına dair, müjdeciler olarak göndermesi ve böylece kendi rahmetinden size tattırması, koyduğu yasalar gereği, denizlerde gemileri yüzdürmesi ve lütfundan rızkınızı aratıp buldurması da, yine O'nun alamet ve işaretlerindendir ki, böylece belki şükredenlerden olursunuz.
47 Ey Muhammed! Senden önceki toplumlara da kendi içlerinden peygamberler göndermiştik ve onlar açık belgeler ve mucizelerle geldiler, ama çoğu inanmayıp, günahkar oldular. Biz de, günaha batıp giden suçlulardan intikam aldık. Zaten mü'minlere yardım edip, onları başarıya ulaştırmak bize düşen bir haktır.
48 Öyle bir Allah ki, rüzgarları gönderir ve bulutları kaldırıp nasıl dilerse, öylece yayar, dilediği gibi dağınık veya parça parça bir hale getirir, derken bir de bakarsın, onların arasından yağmur yağmaya başlamıştır. Bu yağmuru kullarından dilediğinin arazileri üzerine yağdırıp, onları sevince boğar.
49 Halbuki onlara yağmur yağdırmadan önce, hepsi de ümitlerini kesmiş durumdalardı.
50 Artık sen, Allah'ın rahmet izlerine bir baksana; ölü toprağa nasıl can veriyor. Şüphesiz ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. Zaten O'nun gücü herşeye yeter.
51 Şayet bir rüzgar göndersek de, mahsüllerinin sararıp olgunlaşmaya başladığını görseler, bolluk içine gireceklerini zannederek, şımarıp bizi inkâr etmeye kalkışırlar.
52 Elbette sen ölülere, asla duyuramazsın ve sırtlarını dönüp uzaklaşan, kalbi sağırlara da asla duyuramazsın.
53 Ve yine kalpleri kör olanları, sapıklıklarından döndürüp, doğru yola iletemezsin. Sen davetini ancak, mesajlarımıza inananlara ve böylece kendilerini bize teslim edenlere yani müslüman olanlara duyurabilirsin.
54 O Allah ki, sizi oldukça zayıf bir maddeden yarattı. Sonra bir zayıflık olan çocukluk çağından çıkarıp, güç kuvvet vererek, genç ve delikanlı haline getirdi. Sonra da bu kuvvet ve güçlüğün ardından, tekrar güçsüzlük ve ihtiyarlık vererek, saçlarınıza aklar düşürür. O dilediğini yaratır. O herşeyi bilendir ve sınırsız güç sahibidir.
55 Ve son saat gelip çattığında, suçlu günahkarlar, yeryüzünde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin edeceklerdir. Onlar dünyada hep böyle haktan ve gerçekten yüz çeviriyorlardı.
56 Kendilerine vahye dayalı bilgi ve iman verilenler dediler ki: “Andolsun ki siz, Allah'ın kitabında yazılı olduğu gibi, yeniden dirilip kalkacağınız güne kadar, kabirlerinizde kaldınız. İşte yeniden dirilip kalkış günü bu gündür. Ama siz bunu, bir türlü bilip anlayamadınız.”
57 Yaratılış gayesi dışında yaşayanların, o gün özür beyan etmeleri kendilerine fayda vermez ve onlardan tevbe edip yaptıklarından vazgeçmeleri de, istenmeyecek artık.
58 Biz bu Kur'ân'da, insanların önüne her türlü örnek olayı koyduk, ama onlara sen bir delil getirip, mucize göstersen, o zaman o Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler: “Siz ancak boş ve anlamsız şeylerle uğraşanlarsınız!” diyecekler.
59 İşte Allah, tevhidi ve gerçekleri bilmek istemeyenlerin kalplerini böylece mühürler.
60 Öyleyse her türlü sıkıntı ve zorluklara karşı göğüs ger. Allah'ın her konudaki verdiği söz gerçek olup, mutlaka yerine gelecektir. Öyleyse adamakıllı inanmayanlar; senin zihnine şüphe tohumları ekerek, gayretini hafifletip, seni gevşetip, üzüntüye düşürmesinler.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
الٓمٓ۠ 1
غُلِبَتِ الرُّومُۙ 2
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ 3
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ 4
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ 5
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 6
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ 7
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ 8
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ 9
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ 10
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 11
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ 12
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ 13
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ 14
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ 15
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ 16
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ 17
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ 18
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟ 19
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ 20
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ 21
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ 22
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ 23
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 24
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ 25
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ 26
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟ 27
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ 28
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ 29
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ 30
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ 31
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 32
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ 33
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ 34
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ 35
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ 36
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 37
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 38
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ 39
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 40
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 41
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ 42
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ 43
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ 44
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ 45
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 46
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ 47
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ 48
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ 49
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 50
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ 51
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ 52
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟ 53
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ 54
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ 55
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ 56
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ 57
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ 58
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 59
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ 60
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
الٓمٓ۠
Elif, Lâm, Mîm.
1
غُلِبَتِ الرُّومُۙ
Bizanslı Rûmlar yenilgiye uğradılar.
2
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ
Bizans ordusu Arapların yurtlarının bulunduğu yakın bir yerde yenildiler. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra, yeniden üstünlük sağlayacaklar.
3
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ
Bir kaç yıl içinde; çünkü karar yetkisi eninde sonunda Allah'a aittir. İşte o gün inananlar sevineceklerdir.
4
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ
Allah'ın yardımına; çünkü O dilediğine yardım eder. O güçlüdür, gücüne hiçbir güç erişemez, O çok acıyan ve merhamet edendir.
5
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Bu Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden asla dönmez. Ama insanların çoğu bilmezler.
6
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Onlar bu dünya hayatının, yalnız görünen tarafını tanırlar, ahiretten ise tamamen habersizdirler.
7
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar ki, kendilerinden daha güçlü idiler, yeryüzünü onlardan daha çok değerlendirmiş, daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha fazla mamur etmişlerdi. Onlara da elçiler, delillerle gelmişlerdi. Gerçekleri reddedip sonunda yok olup gittiklerinde, Allah onlara haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine haksızlık edip, yaratılış gayesi dışında yaşamaya çalışmışlardı.
8
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ
Allah'ın ayetlerini yalanlayarak ve onları alaya alıp, eğlenerek kötülük işleyenlerin sonu ne fena olmuştur.
9
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
İnsanı yoktan var eden Allah, sonra onun ölümünün ardından diriltip, tekrar yaratır. Nihayet hepiniz O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
10
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Kıyamet koptuğu gün, günahlara batmış olanlar, hayal kırıklığına uğrayacaklardır.
11
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
Çünkü Allah'a ortak koştukları putlarından, kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmaz. Onlar o zaman ister istemez, ortaklarını inkâr edip reddederler.
12
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ
Kıyamet saati gelip çattığı gün, mü'min ve kâfirler birbirlerinden ayrılırlar.
13
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
İman edip, doğru dürüst işler yapanlar, cennet bahçelerinde nimetlerden yararlanır ve sevinirler.
14
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
Gerçekleri reddedip, mesajlarımızı inkâr edenlere ve böylece ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, artık onlardır azap için hazırlananlar.
15
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
Öyleyse akşamladığınızda ve sabah kalktığınızda, Allah'ın sınırsız şanını yüceltin.
16
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ
Göklerde ve yerde her türlü eksiksiz övgünün, O'na mahsus olduğunu görerek, öğle ve akşam vaktine girerken de, O'nun şanını yüceltin.
17
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ
O ölüden diriyi meydana getirendir, diriden de ölüyü, toprağı ölümünden sonra tekrar canlandıran O'dur. İşte siz de, böylece kabirlerinizden çıkarılıp, yeniden bir hayata döndürüleceksiniz.
18
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟
O'nun varlığının ve kudretinin açık belgelerinden biri de, sizi topraktan yaratmasıdır. Sonra siz, değişik şekil ve kabiliyetlerle yeryüzünün her tarafına dağılan birer insan oluverdiniz.
19
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
O'nun alametlerinden biri de sizin içinizden eşler yaratmasıdır, onlarla sükûnet bulup, huzura kavuşasınız diye, aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmiştir. Şüphesiz bunda düşünen insanlar için, dersler ve ibretler vardır.
20
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
O'nun alametlerinden biri de, göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin ayrı ayrı olmasıdır. Şüphesiz bunlarda gerçekten bilenler için, alınacak dersler vardır.
21
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ
O'nun alametlerinden biri de, gece ve gündüzdeki uykunuzdur ve O'nun verdiği rızkı aramanızdır. Şüphesiz bunda dinleyip anlamak isteyenler için mesajlar vardır.
22
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Gözünüzün önünde size korku ve ümit veren şimşekler çaktırması ve gökten yağmur yağdırıp, onunla ölü toprağa can vermesi de, O'nun alametlerindendir. Akıllarını kullanan kimseler için de, bundan çıkarılacak dersler vardır.
23
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Göklerin ve yerin, Allah'ın buyruğu altında sapasağlam durmaları da, O'nun alametlerindendir. Sonra sizi bir defa çağırınca, hesabınız görülmek üzere, kabirlerinizden çıkarılırsınız.
24
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. Hepsi de ister istemez, O'nun buyruğuna boyun eğip, itaat etmektedir.
25
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
Yaratmayı ilk başlatan sonra ölümünden sonra tekrar yeniden yaratan O'dur. Bu O'nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde, en yüce örnek O'nundur. O güçlüdür, O'nun gücüne hiçbir güç erişemez, O yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
26
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
Allah size kendinize ait bir şeyle örnek getirmektedir. Otoriteniz altında yaşayan kimselerden; sizi rızıklandırdığımız şeylerde size ortak olanlar var mı? Ve siz, o malların kullanım ve harcamalarında, onlarla bir olur musunuz? Onları mallarınıza ortak eder de, onlar da sizin korkup titrediğiniz gibi, o malların üstüne korkup titrerler mi? İşte akleden bir topluluğa, ayetlerimizi böylece açıklıyoruz.
27
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Yaratılış gayesi dışında yaşamak isteyenler, hiçbir kesin bilgileri olmaksızın kendi arzu ve hevesleri peşinde giderler. Allah'ın bu şekilde saptırdıklarını, kim doğru yola iletebilir ve bu işte kim onlara yardım edebilir.
28
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
Artık sen, batıl olan herşeyden uzaklaşarak, yönünü tam bir samimiyetle hak olan dine çevir ki, O insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı, yani dini değiştirilemez. İşte budur dosdoğru din. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler.
29
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
O halde batıl olan herşeyden yüz çevirerek, yalnızca O'na yönelin, yolunuzu O'nun kitabıyla bulmaya çalışın, namazı devamlı ve dikkatli bir şekilde kılın ve O'ndan başkasına ilahlık yakıştıranlar arasına girmeyin.
30
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ
Yahut o müşrikler gibi de olmayın; onlar dinlerini paramparça edip, bölük pörçük oldular ve bölünen her gurup ta, kendi sahip olduğu ilkelerle övünüp, sevinip durmaktadırlar.
31
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
İnsanlar sıkıntıya uğradıklarında, Rablerine dönerek yardım için, O'na yalvarıp yakarırlar, fakat onlara bir nimet ve bolluk tattırılacak olursa, bir kısmı hemencecik başka güçleri, Rablerinin ilahlığına ortak koşmaya başlarlar.
32
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ
Sanki kendilerine verdiğimiz nimetlere karşı, nankörlüklerini göstermek istiyorlar. Madem böyle düşünüyorsunuz, şimdilik bu kısa ömrünüzün tadını  çıkarın, ama yakında bilip anlarsınız.
33
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Biz onlara, bize ortak koşmalarını söyleyen bir belge mi indirdik?
34
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ
İnsanlara rahmetimizi tattırdığımız zaman buna sevinirler; fakat kendi yapıp ettikleri şeylerden dolayı, başlarına bir bela gelince de, bütün ümitlerini yitirirler.
35
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
Onlar, Allah'ın rızkı dilediğine bol ihsan ettiğini, dilediğine ölçülü ve idareli verdiğini görmezler mi? Bunda şüphesiz inananlar için, dersler ve ibretler vardır.
36
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Öyleyse yakınlarınıza, muhtaçlara ve yolculara haklarını verin. Bu Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için, en hayırlı yoldur. Çünkü mutluluğa erecek olanlar onlardır.
37
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
İnsanların malı çoğalsın diye, faize ait verdiğiniz şeyler, Allah katında bir artış sağlamaz. Oysa Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız verdikleriniz, O'nun tarafından bereketlendirilir. İşte bu şekilde Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler, ödüllerini kat kat artıranlardır.
38
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
Sizi yaratan, sonra geçinmeniz için gerekli vasıtaları sağlayan, ardından sizi ölüme götüren ve sonunda tekrar hayata döndürecek olan Allah'tır. O'nun ilahlığına ortak koştuğunuz güçler veya varlıklar, bu işlerden birini yapabilecekler mi? Hayır, O'nun şanı yücedir ve ortak koştukları şeylerden de uzaktır.
39
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizde bozulma başladı. Bu şekilde Allah belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır.
40
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
De ki: Yeryüzünü dolaşın ve sizden önce yaşamış olan günahkarların, sonlarının ne olduğunu görün. Onların çoğu, Allah'tan başka varlıklara ve güçlere tanrısal nitelikler yakıştırmışlardı.
41
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ
Geri çevrilmesi mümkün olmayan kıyamet günü, Allah tarafından gelmezden önce, yönünü tam ve doğru olan dine İslâm'a çevir. O gün insanlar cennetlik ve cehennemlik olarak bölük bölük ayrılırlar.
42
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
Allah'tan gelen gerçekleri örtbas eden, inkârının sorumluluğuna katlanacaktır. Doğru dürüst işler yapanlar ise, kendilerine cennetteki konakları hazırlamış olacaklardır.
43
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ
Bu da inanıp doğru dürüst işlerde bulunanları, lütfundan mükafatlandırmak içindir. Şüphesiz Allah, kendisinden gelen gerçekleri örtbas edenleri sevmez.
44
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
Ve O'nun alametlerinden biri de, rüzgarları yağmurun yağacağına, aşılamanın yapılacağına dair, müjdeciler olarak göndermesi ve böylece kendi rahmetinden size tattırması, koyduğu yasalar gereği, denizlerde gemileri yüzdürmesi ve lütfundan rızkınızı aratıp buldurması da, yine O'nun alamet ve işaretlerindendir ki, böylece belki şükredenlerden olursunuz.
45
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Ey Muhammed! Senden önceki toplumlara da kendi içlerinden peygamberler göndermiştik ve onlar açık belgeler ve mucizelerle geldiler, ama çoğu inanmayıp, günahkar oldular. Biz de, günaha batıp giden suçlulardan intikam aldık. Zaten mü'minlere yardım edip, onları başarıya ulaştırmak bize düşen bir haktır.
46
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Öyle bir Allah ki, rüzgarları gönderir ve bulutları kaldırıp nasıl dilerse, öylece yayar, dilediği gibi dağınık veya parça parça bir hale getirir, derken bir de bakarsın, onların arasından yağmur yağmaya başlamıştır. Bu yağmuru kullarından dilediğinin arazileri üzerine yağdırıp, onları sevince boğar.
47
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Halbuki onlara yağmur yağdırmadan önce, hepsi de ümitlerini kesmiş durumdalardı.
48
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ
Artık sen, Allah'ın rahmet izlerine bir baksana; ölü toprağa nasıl can veriyor. Şüphesiz ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. Zaten O'nun gücü herşeye yeter.
49
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Şayet bir rüzgar göndersek de, mahsüllerinin sararıp olgunlaşmaya başladığını görseler, bolluk içine gireceklerini zannederek, şımarıp bizi inkâr etmeye kalkışırlar.
50
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ
Elbette sen ölülere, asla duyuramazsın ve sırtlarını dönüp uzaklaşan, kalbi sağırlara da asla duyuramazsın.
51
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ
Ve yine kalpleri kör olanları, sapıklıklarından döndürüp, doğru yola iletemezsin. Sen davetini ancak, mesajlarımıza inananlara ve böylece kendilerini bize teslim edenlere yani müslüman olanlara duyurabilirsin.
52
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟
O Allah ki, sizi oldukça zayıf bir maddeden yarattı. Sonra bir zayıflık olan çocukluk çağından çıkarıp, güç kuvvet vererek, genç ve delikanlı haline getirdi. Sonra da bu kuvvet ve güçlüğün ardından, tekrar güçsüzlük ve ihtiyarlık vererek, saçlarınıza aklar düşürür. O dilediğini yaratır. O herşeyi bilendir ve sınırsız güç sahibidir.
53
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ
Ve son saat gelip çattığında, suçlu günahkarlar, yeryüzünde bir saatten fazla kalmadıklarına yemin edeceklerdir. Onlar dünyada hep böyle haktan ve gerçekten yüz çeviriyorlardı.
54
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Kendilerine vahye dayalı bilgi ve iman verilenler dediler ki: “Andolsun ki siz, Allah'ın kitabında yazılı olduğu gibi, yeniden dirilip kalkacağınız güne kadar, kabirlerinizde kaldınız. İşte yeniden dirilip kalkış günü bu gündür. Ama siz bunu, bir türlü bilip anlayamadınız.”
55
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Yaratılış gayesi dışında yaşayanların, o gün özür beyan etmeleri kendilerine fayda vermez ve onlardan tevbe edip yaptıklarından vazgeçmeleri de, istenmeyecek artık.
56
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Biz bu Kur'ân'da, insanların önüne her türlü örnek olayı koyduk, ama onlara sen bir delil getirip, mucize göstersen, o zaman o Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler: “Siz ancak boş ve anlamsız şeylerle uğraşanlarsınız!” diyecekler.
57
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
İşte Allah, tevhidi ve gerçekleri bilmek istemeyenlerin kalplerini böylece mühürler.
58
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Öyleyse her türlü sıkıntı ve zorluklara karşı göğüs ger. Allah'ın her konudaki verdiği söz gerçek olup, mutlaka yerine gelecektir. Öyleyse adamakıllı inanmayanlar; senin zihnine şüphe tohumları ekerek, gayretini hafifletip, seni gevşetip, üzüntüye düşürmesinler.
59
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 59

Filename: views/sure_view.php

Line Number: 347

Backtrace:

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/views/sure_view.php
Line: 347
Function: _error_handler

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/libraries/Template.php
Line: 222
Function: view

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/uygulama/controllers/Sureler.php
Line: 83
Function: render

File: /home/kuranikerimmeali/domains/kuranikerimmeali.net/public_html/index.php
Line: 315
Function: require_once

60

Sureler

Mealler