Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Bir sûre ki, O'nu size indirdik ve içerisindeki hükümlerin uygulamaya konulmasını da size farz kıldık. Belki düşünür ve öğüt alırsınız diye, bu sûrede açık seçik ayetler indirdik.
2 Evlenmemiş zina eden kadın ve erkeğin herbirine, yüz değnek vurun ve eğer Allah'a, ahiret gününe inanıyorsanız. Onlara karşı duyduğunuz acıma, sizi Allah'ın bu yasasını uygulamaktan alıkoymasın. Bu uygulamayı gizleyerek yapmayın, inananlardan bir topluluk da, onların cezalandırılmalarına şahit olsun.
3 Zina yapan erkek, ancak zina yapan kadınlara veya müşrik olanlara arzu duyup onlarla evlenir. Zina eden kadın da, ancak zina yapan erkeklere veya müşrik olanlara arzu duyup onlarla evlenir. Bu şekilde zina edenlerle evlenme mü'minlere haram kılınmıştır.
4 Namuslu kadınları zina ile suçlayıp, sonra da bu suçlamayı doğrulayıcı yönde, dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini, hiçbir zaman kabul etmeyin. Çünkü bunlar, gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir.
5 Ancak bundan sonra yaptığından dolayı tevbe edip, kendini düzeltip uslananlar, bu kısıtlamanın dışındadır. Çünkü Allah, çok acıyan ve çok bağışlayandır.
6 Kendi eşlerini zina ile suçlayan, fakat kendilerinden başka şahitleri olmayan kimselere gelince, bu suçlamayı yapanların her biri doğru söylediklerine dair, dört defa Allah'ı şahit tutsunlar.
7 Ve beşincisinde de, bu suçlamayı yapan kişi, eğer yalancılardansa, Allah'ın lanetine razı olduğunu ifade etsin.
8 Ve suçlanan kadına gelince, onun kocasının yalan söylediğine dair, Allah'ı dört defa şahit tutması, bu suça verilecek cezayı ondan giderir.
9 Ve beşincisinde, kocası doğruyu söylüyorsa, Allah'ın gazabına razı olduğunu ifade etmesidir.
10 Ya Allah'ın size olan rahmeti ve iyiliği olmasaydı, durumunuz ne olurdu. Dikkat edin! Allah tevbeleri çokca kabul eden ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
11 Doğrusu peygamberin hanımına iftira edenler, içinizden aralarında işbirliği olan bir gurupdur. Ey mü'minler! Bu olayı, kendiniz için şer sanmayın, belki bu sizin için bir hayırdır. İftira edenlere gelince, onların her biri işledikleri günahın vebalini çeker. İftira işinde başı çekenlere gelince, o da büyük bir azaba uğrayacaktır.
12 Böyle bir söylenti işittiğiniz zaman, siz mü'min erkekler ve mü'min kadınların birbirleri hakkında iyi zan besleyip, “Bu düpedüz bir iftiradır” demeleri gerekmezmiydi?
13 Bu asılsız iftirayı ileri sürenlerden, iddialarını doğrulamak için, dört şahit getirmelerini istemeniz gerekmez miydi? Şahitleri getiremediklerine göre bunlar, Allah katında yalancılardır.
14 Allah'ın size dünyada ve ahirette lütuf ve merhameti olmasaydı, bulaştığınız bu iftiradan dolayı, size büyük bir azap dokunurdu.
15 Hani siz o iftirayı dilden dile dolaştırıp, hiçbir bilginiz olmadığı halde, ağzınıza alıp söylüyor ve bunu basit, günahsız bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu iftira işi Allah katında, oldukça büyük bir günahtır.
16 Duyduğunuz zaman, bu konuda konuşmak bize düşmez, kudret ve yüceliğinde sınırsız olan sensin ey Rabbimiz! “Bu büyük ve çok kötü bir iftiradır” demeniz gerekmezmiydi?
17 Eğer mü'min kimselerseniz, Allah size böyle bir günaha, bir daha asla bulaşmamanızı öğütler.
18 Çünkü Allah, size mesajlarını apaçık bildiriyor. Çünkü Allah, herşeyi hakkıyla bilir ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapar.
19 Mü'minler arasında, kötü şeylerin yayılmasından hoşlananlara bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Çünkü herşeyin önünü, sonunu Allah bilir, siz bilmezsiniz.
20 Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinize olmasaydı haliniz nice olurdu ve şüphesiz Allah çok acıyan esirgeyendir.
21 Ey iman edenler! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın izinden giderse, şunu bilsin ki, o edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde, Allah'ın lütfu ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse, günahlardan temize çıkamazdı. Fakat dilediği kimseyi arındıran ve temize çıkaran Allah'tır. Çünkü Allah, herşeyi işiten ve bilendir.
22 İçinizden iyilik ve varlık sahibi olanlar yakınlarına, düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere onların hatalarından dolayı yardımda bulunmamaya yemin etmesinler. Ve yapageldikleri yardımdan bir eksiltme yapmasınlar, onların kusurlarını affedip bağışlasınlar, aldırış etmesinler. Dikkat edin! Allah'ın sizi bağışlamasını sevip arzu etmez misiniz? Gerçekten Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
23 Hiçbir şeyden haberi olmayan hür, namuslu, inanmış kadınlara iftira edenlere dünyada da lanet edilmiştir, ahirette de… Onlar için, büyük bir azap da vardır.
24 O gün ki, kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün bu yaptıklarını açığa vurarak, onların aleyhine şahitlik edecektir.
25 O gün Allah, onların hakettikleri cezaları tam olarak verecektir ve onlar, Allah'ın gerçekten bütün hak ve hukukun, gerçek takipçisi olduğunu bileceklerdir.
26 Kural olarak kötü, yozlaşmış şeyler ve sözler; kötülere ve yozlaşmış kimselere, kötü ve yozlaşmışlar da, kötü ve yozlaşmış şeylere ve sözlere yakışır. İyi ve temiz şeyler ve sözler iyilere, iyi ve temiz insanlar da, iyi ve temiz insanlara ve sözlere layıktırlar. Bunlar, yani peygamber, Aişe ve Safvân, onların söylediklerinden, tamamen uzaktırlar. Güzel bir rızık ve bağışlanma da, bunlar içindir.
27 Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadan, selam vermeden girmeyin. Belki düşünürseniz, bunun hakkınızda daha hayırlı olduğunu anlarsınız.
28 Öyleyse, evde kimseyi bulamadığınız takdirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size: “Dönün” denirse dönün; çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah yaptıklarınızı bilir.
29 Ama içinde devamlı oturulmayan, fakat kamusal amaçlarla kullanılan dükkan, misafirhane gibi yerlere izin almaksızın girmenizde bir sakınca yoktur. Fakat yine de, aklınızdan çıkarmayın ki, Allah açıkça yaptıklarınızı da, gizlediklerinizi de bütünüyle bilmektedir.
30 İnanan erkeklere söyle, gözlerini kendilerine helal olmayandan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, bu hareket daha temiz ve daha erdemlidir sizin için. Şüphe yok ki, Allah ne işlerseniz hepsinden haberdardır.
31 İnanan kadınlara da söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffet ve namuslarını korusunlar, süslerini göstermesinler, elde olmayarak açığa çıkan ve görünen kısımları hariç, cazibe ve güzelliklerini açığa vurarak dikkat çekmesinler ve bunun için başörtülerini, göğüsleri üzerine sarkıtsınlar ki, boyun ve gerdanlarından birşey görünmesin. Allah'ın açılmasını haram kıldığı, gizli zinet yerlerini yani cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğulları ya da kız kardeşlerinin oğullarından veya müslüman kadınlardan veya yasal olarak sahip oldukları köle, cariye gibi kimselerden veya erkeklikten kesilmiş yemek isteyip karın doyurmaktan başka birşey düşünemeyen kadınlara meyil ve şehvet ihtiyacı olmayan erkeklerden veya kadınların mahrem yerlerine henüz ilgi duymayan çocuklardan başka kimselere açıp göstermesinler. Yürürken gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek, tahrik edici bir yürüyüşle yürüyerek ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler! Hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp, Allah'a yönelin ki, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edesiniz.
32 Ve içinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden iyi davranışlı olanları evlendirin. Evlenmeye niyeti olanlar, yoksul iseler, bu sizi kaygılandırmasın. Allah onları lütfuyla destekleyecek ve zengin kılacaktır. Çünkü Allah'ın imkanları geniş ve ilmi sonsuzdur.
33 Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkanı verinceye kadar, iffetlerini korusunlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz köle ve cariyelerden serbestliği satın almak isteyenlerin, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız, onlarla sözleşme yapıp yazışın. Allah'ın size verdiği maldan onlara vererek, onların hürriyete kavuşmalarına, ilk önce siz destek olun. Hürriyetleri elinizde bulunan cariyelerinizi, iffetli kalmayı arzu edip duruyorlarsa, veya evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa, bilsin ki bu zorlamadan dolayı, Allah işledikleri günahtan onları cezalandırmayıp, acıyıp, onların suçlarını örtecek ve bağışlayacaktır.
34 Andolsun ki, size çok açık seçik ayetler, sizden önce gelip geçenlerden birtakım misaller, yolunu Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışanlar için de, nice öğütler indirdik.
35 Allah, bütün göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûru, içinde kandil bulunan bir oyuğa benzer. O kandil cam fânûs içindedir. O fânûs, inci gibi parıldayan bir yıldızdır. Ve o kandil, ışığını doğuda da olmayan batıda da olmayan mubarek bir zeytin ağacından alır. Ve o ağacın yağı, öyle arı duru öyle parlak ki, neredeyse yakılmadığı halde de ışık verecek, nûr üstüne nûr. Allah nuruna erişmek isteyeni dilediği şekilde nûruna eriştirir. İşte bunun için Allah insanlara örnekler vermektedir. Çünkü herşeyi bütün boyutlarıyla, yalnızca Allah bilir.
36 Bu ışık, bu nûr o evlerdedir ki, Allah oralarda adının yüceltilmesine ve anılmasına izin vermiştir. O evlerde, sabah akşam Allah'ın yüceliğini ve kudretini dile getiren
37 öyle kimseler vardır ki, bunları ne ticaret, ne de kazanma hırsı, Allah'ı anmaktan, namaza devamlı ve duyarlı olmaktan ve zekat vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerle gözlerin dehşetle ters döneceği günden korkarlar.
38 Allah onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara kendi lütfundan artıracaktır. Çünkü Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırmaktadır.
39 Allah'tan gelen gerçekleri örtbas ederek, inkâra şartlanmış olanlara gelince, onların yapıp ettikleri iyi davranışlarının karşılığı, çölde görülen serap gibidir. Susayan kişi, onu bir su sanır, nihayet ona vardığında, orada hiç birşey bulamaz da, orada inanmadığı Allah'ın, yanında hâzır ve nâzır olduğunu ve sonunda hesabını eksiksiz göreceğini fark eder. Çünkü Allah, hesap görmekte çok dakik ve hızlıdır.
40 Yahut da o kâfirlerin tüm yapıp ettikleri, veya duygu ve düşünceleri, engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir. Öyle bir deniz ki, üst üste dalgalar ve tepesindeki kara bulutlar, o karanlığı daha da artırıyor. Kat kat, üst üste karanlıklar, öyle ki, insan elini çıkarıp baksa, neredeyse kendi elini dahi göremez. Öyle ya, Allah'ın aydınlatmadığı kimse için ışık bulma umudu yoktur.
41 Göklerde ve yerde bulunanlarla, dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların, Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini dile getirdiklerini görmüyor musun? Herbiri de Allah'ı nasıl anacağını ve Allah'ı nasıl yücelteceklerini bilmektedirler. Allah da onların yaptıkları herşeyi tam olarak bilmektedir.
42 Çünkü göklerin ve yerin saltanatı, egemenliği Allah'a aittir ve bütün yollar O'na varmaktadır.
43 Görmüyor musun, Allah bulutları dilediği yere sürüklüyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki, bunlar arasından yağmur çıkıyor. Gökten içinde dolu bulunan, dağlar gibi bulutlar indirir, onunla dilediğine afetler verir, dilediğinden de o afeti çevirip uzaklaştırır. Bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı, neredeyse gözleri alır.
44 Allah, geceyle gündüzü evirip çeviriyor ve bunda da, görmesini bilenler için, şüphesiz çıkarılacak bir ders vardır.
45 Ve bütün canlıları sudan yaratan Allah'tır. Öyle ki, kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayağı, kimi de dört ayağı üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır; çünkü O, gerçekten de herşeye gücü yetendir.
46 Gerçek şu ki, biz gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan mesajlar indirdik; fakat yine de Allah, doğru yola ulaştırılmak isteyen kimseyi, istediği şekilde doğru yoluna eriştirir.
47 Çünkü nice insanlar, Allah'a ve Rasûlü'ne inandık, itaat ettik derler de, sonra onlardan bir kısmı, bu sözlerine rağmen, doğru yoldan geri dönerler. İşte böyleleri hiçbir zaman, gerçek mü'minler değillerdir.
48 Aralarında hüküm vermek için onlar, Allah'a ve Rasûlü'ne çağrılsa, onlardan bir gurup hemen yüz çevirir.
49 Eğer gerçek kendilerinden yana olursa boyun eğerek kabul ederler.
50 Bunların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa bunun ilâhî bir mesaj olduğundan şüphe mi ediyorlar? Yahut Allah ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, kendilerine haksızlık yapanlar, onların kendileridir.
51 Aralarında ilâhî kitap hüküm versin diye, Allah'a ve O'nun elçisine çağırıldıkları zaman, mü'minlerin söyleyeceği tek söz, işittik ve itaat ettik olmalıdır. Gerçek kurtuluşa erenler, işte böyleleridir.
52 Çünkü Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne itaat edenler, Allah'a saygı duyup O'na karşı sorumluluk duyanlar, işte bunlardır mutluluğa erenler.
53 İki yüzlü kimselere gelince böyleleri, kendilerine emredersen, savaş için mutlaka çıkacaklarına ve kendilerini bu işe adayacaklarına dair var güçleriyle yemin ederler. De ki: Yemin etmeyin, sizden istenen Allah'ın mesajına güzelce boyun eğmektir. Şüphesiz Allah, ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
54 De ki: Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, peygamberin sorumluluğu, kendisine yüklenen tebliğ görevidir, sizin sorumluluğunuz da, size yüklenen itaattir. Eğer O'na itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.
55 Allah iman edip, dürüst ve faydalı işler yapanlara, tıpkı kendilerinden önce, gelip geçen bazı toplumları, yeryüzüne hakim kıldığı gibi, onları da yeryüzüne mutlaka hakim kılacağına ve onlar için hoş görüp, razı olduğu dini, sağlam temellere oturtup, yerleştireceğine ve korkularının ardından onları, mutlaka güvenli bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiştir. Çünkü böyleleri, yalnız bana kulluk eder, benden başkasına tanrısal güçler yakıştırmazlar. Artık bundan sonra, kim inkâr yolunu seçerse, işte onlar ilâhî sınırları aşmış kimselerdir.
56 Öyleyse ey insanlar! Namaza karşı devamlı ve duyarlı olun, zekatı verin, peygambere itaat edin, böylece rahmete layık görülürsünüz.
57 Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacaklarını sanmayın. Onların varacağı yer ateştir. Gerçekten de o, ne çirkin bir uğraktır.
58 Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan köleler, hizmetçiler ve sizden henüz ergenliğe ermemiş çocuklar günün şu üç vaktinde, odalarınıza girebilmek için izin istesinler, sabah namazından önce, gün ortasında öğleyin soyunduğunuz zaman ve yatsı namazından sonra, bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında, birbirinizin yanına girip çıkmanızda, sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. Allah size ayetlerini, böyle açıklamaktadır. Allah herşeyi bilendir ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
59 Çocuklarınız ergenlik çağına girdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi belli vakitlerde, onlar da mutlaka izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklıyor. Çünkü Allah sınırsız bilgi sahibi olup, yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
60 Ve bilin ki, cinsi arzu duymayacak kadar kocamış kadınların, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmak niyeti taşımaksızın, dış elbiselerini çıkararak dışarı çıkmalarında bir sakınca yoktur. Ama böylelerinin bile sakınmaları, kendileri için daha hayırlı olur. Allah sınırsız bilgi sahibi olup, herşeyi işitmektedir.
61 Kör, topal ve hasta gibi özürlüler için, zayıflık ve acizliklerinden dolayı, savaştan geri kalmalarında bir sakınca yoktur, veya savaşa giden mücahitlerin evlerinin anahtarlarını teslim ettikleri kör, topal ve hastaların, mücahitlerin mallarından yemelerinde bir sakınca yoktur, veya kör, topal ve hasta kimseler için sıhhatli olan kimselerden yardım kabul etmekte bir sakınca yoktur. Sizin için de, gerek kendi, gerekse çocuklarınızın evlerinde, yahut babalarınızın evlerinde, yahut analarınızın evlerinde, yahut da erkek kardeşlerinizin evlerinde, yahut bacılarınızın evlerinde, yahut amcalarınızın evlerinde, veya halalarınızın evlerinde, veya dayılarınızın evlerinde, veya teyzelerinizin evlerinde, yahut anahtarı size emanet edilmiş olan evlerde, veya arkadaşınızın evinde izinsiz olarak yiyip içmenizde bir sakınca yoktur. Toplu olarak veya değişik zamanlarda ayrı ayrı yemenizde bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından bolluk, bereket ve esenlik dileyerek, birbirinize mutlaka selam verin. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, belki aklınızı kullanmayı öğrenirsiniz.
62 Gerçek mü'minler öyle kimselerdir ki, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne yürekten inanırlar. O peygamberle birlikte kamu meselesi için bir araya geldiklerinde, hangi karara varılacak olursa olsun, O peygamberden izin almadıkça o toplantıdan ayrılmazlar. Ey peygamber! Şu senden izin isteyenler, gerçekten Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise onlar, bazı işleri için senden izin istediler mi, sen onlardan dilediğine izin ver, onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah şüphesiz çok acıyan ve gerçek bağışlayandır.
63 Peygamberin çağırmasını, aranızda herhangi birinizin diğerini çağırması gibi tutmayın. Zira O'nun çağırmasına, derhal koşmak gerekir. Peygamberin çağırmasına aldırmazlık edilmez. Gerçek şu ki, Allah hissettirmeden aranızdan sıyrılmak isteyenleri biliyor. Öyleyse O'nun buyruğuna karşı gelmek isteyenler, başlarına bu dünyada bir belanın, bir güçlüğün, ya da öte dünyada can yakıcı bir azabın gelmesinden korkup sakınsınlar.
64 Unutmayın ki, göklerde ve yerde var olan herşey Allah'ındır ve dolayısıyla O, sizin içinizde bulunduğunuz durumu ve güttüğünüz amacı çok iyi bilmektedir. Ve bugün yaşayan herkes, bir gün O'na geri dönecek ve o zaman hayattayken yapıp ettikleri herşeyi, kendilerine haber verecektir. Çünkü Allah, herşeyi bütün gerçekliğiyle bilir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سُورَةٌ اَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَاَنْزَلْنَا ف۪يهَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 1
اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 2
اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ 3
وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداًۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ 4
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 5
وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ 6
وَالْخَامِسَةُ اَنَّ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ 7
وَيَدْرَؤُ۬ا عَنْهَا الْعَذَابَ اَنْ تَشْهَدَ اَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۙ 8
وَالْخَامِسَةَ اَنَّ غَضَبَ اللّٰهِ عَلَيْهَٓا اِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ 9
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟ 10
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ 11
لَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْراًۙ وَقَالُوا هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ينٌ 12
لَوْلَا جَٓاؤُ۫ عَلَيْهِ بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَۚ فَاِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَٓاءِ فَاُو۬لٰٓئِكَ عِنْدَ اللّٰهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ 13
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ 14
اِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِاَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِاَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّناًۗ وَهُوَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظ۪يمٌ 15
وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ 16
يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ 17
وَيُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 18
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ 19
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟ 20
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِـعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَداًۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 21
وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 22
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ 23
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 24
يَوْمَئِذٍ يُوَفّ۪يهِمُ اللّٰهُ د۪ينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ 25
اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ اُو۬لٰٓئِكَ مُبَرَّؤُ۫نَ مِمَّا يَقُولُونَۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ۟ 26
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ 27
فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا ف۪يهَٓا اَحَداً فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ ق۪يلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ 28
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ 29
قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ 30
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعاً اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ 31
وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَـرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ 32
وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحاً حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ ف۪يهِمْ خَيْراًۗ وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَٓاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّناً لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 33
وَلَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلاً مِنَ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ۟ 34
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ 35
ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ 36
رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ 37
لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ 38
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِق۪يعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْاٰنُ مَٓاءًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْـٔاً وَوَجَدَ اللّٰهَ عِنْدَهُ فَوَفّٰيهُ حِسَابَهُۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِۙ 39
اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ سَحَابٌۜ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍۜ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاۜ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُوراً فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟ 40
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّـحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ 41
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ 42
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْج۪ي سَحَاباً ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَاماً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَٓاءُۜ يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِۜ 43
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ 44
وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ 45
لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 46
وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ 47
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ 48
وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ 49
اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟ 50
اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 51
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 52
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ 53
قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ 54
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 55
وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ 56
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟ 57
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 58
وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 59
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحاً فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 60
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعاً اَوْ اَشْتَاتاًۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟ 61
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 62
لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضاًۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذاًۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 63
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَعْلَمُ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِۜ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ اِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 64
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سُورَةٌ اَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَاَنْزَلْنَا ف۪يهَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Bir sûre ki, O'nu size indirdik ve içerisindeki hükümlerin uygulamaya konulmasını da size farz kıldık. Belki düşünür ve öğüt alırsınız diye, bu sûrede açık seçik ayetler indirdik.
1
اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Evlenmemiş zina eden kadın ve erkeğin herbirine, yüz değnek vurun ve eğer Allah'a, ahiret gününe inanıyorsanız. Onlara karşı duyduğunuz acıma, sizi Allah'ın bu yasasını uygulamaktan alıkoymasın. Bu uygulamayı gizleyerek yapmayın, inananlardan bir topluluk da, onların cezalandırılmalarına şahit olsun.
2
اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ
Zina yapan erkek, ancak zina yapan kadınlara veya müşrik olanlara arzu duyup onlarla evlenir. Zina eden kadın da, ancak zina yapan erkeklere veya müşrik olanlara arzu duyup onlarla evlenir. Bu şekilde zina edenlerle evlenme mü'minlere haram kılınmıştır.
3
وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداًۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ
Namuslu kadınları zina ile suçlayıp, sonra da bu suçlamayı doğrulayıcı yönde, dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun ve artık onların şahitliğini, hiçbir zaman kabul etmeyin. Çünkü bunlar, gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir.
4
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ancak bundan sonra yaptığından dolayı tevbe edip, kendini düzeltip uslananlar, bu kısıtlamanın dışındadır. Çünkü Allah, çok acıyan ve çok bağışlayandır.
5
وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
Kendi eşlerini zina ile suçlayan, fakat kendilerinden başka şahitleri olmayan kimselere gelince, bu suçlamayı yapanların her biri doğru söylediklerine dair, dört defa Allah'ı şahit tutsunlar.
6
وَالْخَامِسَةُ اَنَّ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Ve beşincisinde de, bu suçlamayı yapan kişi, eğer yalancılardansa, Allah'ın lanetine razı olduğunu ifade etsin.
7
وَيَدْرَؤُ۬ا عَنْهَا الْعَذَابَ اَنْ تَشْهَدَ اَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۙ
Ve suçlanan kadına gelince, onun kocasının yalan söylediğine dair, Allah'ı dört defa şahit tutması, bu suça verilecek cezayı ondan giderir.
8
وَالْخَامِسَةَ اَنَّ غَضَبَ اللّٰهِ عَلَيْهَٓا اِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Ve beşincisinde, kocası doğruyu söylüyorsa, Allah'ın gazabına razı olduğunu ifade etmesidir.
9
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟
Ya Allah'ın size olan rahmeti ve iyiliği olmasaydı, durumunuz ne olurdu. Dikkat edin! Allah tevbeleri çokca kabul eden ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
10
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Doğrusu peygamberin hanımına iftira edenler, içinizden aralarında işbirliği olan bir gurupdur. Ey mü'minler! Bu olayı, kendiniz için şer sanmayın, belki bu sizin için bir hayırdır. İftira edenlere gelince, onların her biri işledikleri günahın vebalini çeker. İftira işinde başı çekenlere gelince, o da büyük bir azaba uğrayacaktır.
11
لَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْراًۙ وَقَالُوا هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ينٌ
Böyle bir söylenti işittiğiniz zaman, siz mü'min erkekler ve mü'min kadınların birbirleri hakkında iyi zan besleyip, “Bu düpedüz bir iftiradır” demeleri gerekmezmiydi?
12
لَوْلَا جَٓاؤُ۫ عَلَيْهِ بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَۚ فَاِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَٓاءِ فَاُو۬لٰٓئِكَ عِنْدَ اللّٰهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ
Bu asılsız iftirayı ileri sürenlerden, iddialarını doğrulamak için, dört şahit getirmelerini istemeniz gerekmez miydi? Şahitleri getiremediklerine göre bunlar, Allah katında yalancılardır.
13
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ
Allah'ın size dünyada ve ahirette lütuf ve merhameti olmasaydı, bulaştığınız bu iftiradan dolayı, size büyük bir azap dokunurdu.
14
اِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِاَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِاَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّناًۗ وَهُوَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظ۪يمٌ
Hani siz o iftirayı dilden dile dolaştırıp, hiçbir bilginiz olmadığı halde, ağzınıza alıp söylüyor ve bunu basit, günahsız bir iş sanıyordunuz. Halbuki bu iftira işi Allah katında, oldukça büyük bir günahtır.
15
وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ
Duyduğunuz zaman, bu konuda konuşmak bize düşmez, kudret ve yüceliğinde sınırsız olan sensin ey Rabbimiz! “Bu büyük ve çok kötü bir iftiradır” demeniz gerekmezmiydi?
16
يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ
Eğer mü'min kimselerseniz, Allah size böyle bir günaha, bir daha asla bulaşmamanızı öğütler.
17
وَيُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Çünkü Allah, size mesajlarını apaçık bildiriyor. Çünkü Allah, herşeyi hakkıyla bilir ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapar.
18
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Mü'minler arasında, kötü şeylerin yayılmasından hoşlananlara bu dünyada da, ahirette de can yakıcı bir azap vardır. Çünkü herşeyin önünü, sonunu Allah bilir, siz bilmezsiniz.
19
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟
Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinize olmasaydı haliniz nice olurdu ve şüphesiz Allah çok acıyan esirgeyendir.
20
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِـعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَداًۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Ey iman edenler! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın izinden giderse, şunu bilsin ki, o edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde, Allah'ın lütfu ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse, günahlardan temize çıkamazdı. Fakat dilediği kimseyi arındıran ve temize çıkaran Allah'tır. Çünkü Allah, herşeyi işiten ve bilendir.
21
وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İçinizden iyilik ve varlık sahibi olanlar yakınlarına, düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere onların hatalarından dolayı yardımda bulunmamaya yemin etmesinler. Ve yapageldikleri yardımdan bir eksiltme yapmasınlar, onların kusurlarını affedip bağışlasınlar, aldırış etmesinler. Dikkat edin! Allah'ın sizi bağışlamasını sevip arzu etmez misiniz? Gerçekten Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
22
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ
Hiçbir şeyden haberi olmayan hür, namuslu, inanmış kadınlara iftira edenlere dünyada da lanet edilmiştir, ahirette de… Onlar için, büyük bir azap da vardır.
23
يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
O gün ki, kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün bu yaptıklarını açığa vurarak, onların aleyhine şahitlik edecektir.
24
يَوْمَئِذٍ يُوَفّ۪يهِمُ اللّٰهُ د۪ينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ
O gün Allah, onların hakettikleri cezaları tam olarak verecektir ve onlar, Allah'ın gerçekten bütün hak ve hukukun, gerçek takipçisi olduğunu bileceklerdir.
25
اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ اُو۬لٰٓئِكَ مُبَرَّؤُ۫نَ مِمَّا يَقُولُونَۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ۟
Kural olarak kötü, yozlaşmış şeyler ve sözler; kötülere ve yozlaşmış kimselere, kötü ve yozlaşmışlar da, kötü ve yozlaşmış şeylere ve sözlere yakışır. İyi ve temiz şeyler ve sözler iyilere, iyi ve temiz insanlar da, iyi ve temiz insanlara ve sözlere layıktırlar. Bunlar, yani peygamber, Aişe ve Safvân, onların söylediklerinden, tamamen uzaktırlar. Güzel bir rızık ve bağışlanma da, bunlar içindir.
26
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, sahiplerinden izin almadan, selam vermeden girmeyin. Belki düşünürseniz, bunun hakkınızda daha hayırlı olduğunu anlarsınız.
27
فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا ف۪يهَٓا اَحَداً فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ ق۪يلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ
Öyleyse, evde kimseyi bulamadığınız takdirde, size izin verilinceye kadar içeri girmeyin ve size: “Dönün” denirse dönün; çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah yaptıklarınızı bilir.
28
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ
Ama içinde devamlı oturulmayan, fakat kamusal amaçlarla kullanılan dükkan, misafirhane gibi yerlere izin almaksızın girmenizde bir sakınca yoktur. Fakat yine de, aklınızdan çıkarmayın ki, Allah açıkça yaptıklarınızı da, gizlediklerinizi de bütünüyle bilmektedir.
29
قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ
İnanan erkeklere söyle, gözlerini kendilerine helal olmayandan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, bu hareket daha temiz ve daha erdemlidir sizin için. Şüphe yok ki, Allah ne işlerseniz hepsinden haberdardır.
30
وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعاً اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
İnanan kadınlara da söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffet ve namuslarını korusunlar, süslerini göstermesinler, elde olmayarak açığa çıkan ve görünen kısımları hariç, cazibe ve güzelliklerini açığa vurarak dikkat çekmesinler ve bunun için başörtülerini, göğüsleri üzerine sarkıtsınlar ki, boyun ve gerdanlarından birşey görünmesin. Allah'ın açılmasını haram kıldığı, gizli zinet yerlerini yani cazibe ve güzelliklerini kocalarından, babalarından, kayınpederlerinden, oğullarından, üvey oğullarından, kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğulları ya da kız kardeşlerinin oğullarından veya müslüman kadınlardan veya yasal olarak sahip oldukları köle, cariye gibi kimselerden veya erkeklikten kesilmiş yemek isteyip karın doyurmaktan başka birşey düşünemeyen kadınlara meyil ve şehvet ihtiyacı olmayan erkeklerden veya kadınların mahrem yerlerine henüz ilgi duymayan çocuklardan başka kimselere açıp göstermesinler. Yürürken gizli görkem ve güzelliklerini belli edecek, tahrik edici bir yürüyüşle yürüyerek ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler! Hepiniz topluca, günahkarca davranışlardan dönüp, Allah'a yönelin ki, dünya ve ahiret mutluluğunu elde edesiniz.
31
وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَـرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ
Ve içinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden iyi davranışlı olanları evlendirin. Evlenmeye niyeti olanlar, yoksul iseler, bu sizi kaygılandırmasın. Allah onları lütfuyla destekleyecek ve zengin kılacaktır. Çünkü Allah'ın imkanları geniş ve ilmi sonsuzdur.
32
وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحاً حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ ف۪يهِمْ خَيْراًۗ وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَٓاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّناً لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Evlenmeye imkan bulamayanlar, Allah kendilerine lütfuyla bu imkanı verinceye kadar, iffetlerini korusunlar. Yasal olarak sahip bulunduğunuz köle ve cariyelerden serbestliği satın almak isteyenlerin, kendilerinde iyi niyet görüyorsanız, onlarla sözleşme yapıp yazışın. Allah'ın size verdiği maldan onlara vererek, onların hürriyete kavuşmalarına, ilk önce siz destek olun. Hürriyetleri elinizde bulunan cariyelerinizi, iffetli kalmayı arzu edip duruyorlarsa, veya evlenerek iffetlerini korumak istiyorlarsa, sakın dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için fuhşa zorlamayın. Kim onları fuhşa zorlarsa, bilsin ki bu zorlamadan dolayı, Allah işledikleri günahtan onları cezalandırmayıp, acıyıp, onların suçlarını örtecek ve bağışlayacaktır.
33
وَلَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلاً مِنَ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ۟
Andolsun ki, size çok açık seçik ayetler, sizden önce gelip geçenlerden birtakım misaller, yolunu Allah'ın kitabıyla bulmaya çalışanlar için de, nice öğütler indirdik.
34
اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ
Allah, bütün göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûru, içinde kandil bulunan bir oyuğa benzer. O kandil cam fânûs içindedir. O fânûs, inci gibi parıldayan bir yıldızdır. Ve o kandil, ışığını doğuda da olmayan batıda da olmayan mubarek bir zeytin ağacından alır. Ve o ağacın yağı, öyle arı duru öyle parlak ki, neredeyse yakılmadığı halde de ışık verecek, nûr üstüne nûr. Allah nuruna erişmek isteyeni dilediği şekilde nûruna eriştirir. İşte bunun için Allah insanlara örnekler vermektedir. Çünkü herşeyi bütün boyutlarıyla, yalnızca Allah bilir.
35
ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ
Bu ışık, bu nûr o evlerdedir ki, Allah oralarda adının yüceltilmesine ve anılmasına izin vermiştir. O evlerde, sabah akşam Allah'ın yüceliğini ve kudretini dile getiren
36
رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ
öyle kimseler vardır ki, bunları ne ticaret, ne de kazanma hırsı, Allah'ı anmaktan, namaza devamlı ve duyarlı olmaktan ve zekat vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerle gözlerin dehşetle ters döneceği günden korkarlar.
37
لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Allah onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara kendi lütfundan artıracaktır. Çünkü Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırmaktadır.
38
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِق۪يعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْاٰنُ مَٓاءًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْـٔاً وَوَجَدَ اللّٰهَ عِنْدَهُ فَوَفّٰيهُ حِسَابَهُۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِۙ
Allah'tan gelen gerçekleri örtbas ederek, inkâra şartlanmış olanlara gelince, onların yapıp ettikleri iyi davranışlarının karşılığı, çölde görülen serap gibidir. Susayan kişi, onu bir su sanır, nihayet ona vardığında, orada hiç birşey bulamaz da, orada inanmadığı Allah'ın, yanında hâzır ve nâzır olduğunu ve sonunda hesabını eksiksiz göreceğini fark eder. Çünkü Allah, hesap görmekte çok dakik ve hızlıdır.
39
اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ سَحَابٌۜ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍۜ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاۜ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُوراً فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟
Yahut da o kâfirlerin tüm yapıp ettikleri, veya duygu ve düşünceleri, engin bir denizin kopkoyu karanlıkları gibidir. Öyle bir deniz ki, üst üste dalgalar ve tepesindeki kara bulutlar, o karanlığı daha da artırıyor. Kat kat, üst üste karanlıklar, öyle ki, insan elini çıkarıp baksa, neredeyse kendi elini dahi göremez. Öyle ya, Allah'ın aydınlatmadığı kimse için ışık bulma umudu yoktur.
40
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّـحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Göklerde ve yerde bulunanlarla, dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların, Allah'ın sınırsız kudret ve yüceliğini dile getirdiklerini görmüyor musun? Herbiri de Allah'ı nasıl anacağını ve Allah'ı nasıl yücelteceklerini bilmektedirler. Allah da onların yaptıkları herşeyi tam olarak bilmektedir.
41
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Çünkü göklerin ve yerin saltanatı, egemenliği Allah'a aittir ve bütün yollar O'na varmaktadır.
42
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْج۪ي سَحَاباً ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَاماً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَٓاءُۜ يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِۜ
Görmüyor musun, Allah bulutları dilediği yere sürüklüyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki, bunlar arasından yağmur çıkıyor. Gökten içinde dolu bulunan, dağlar gibi bulutlar indirir, onunla dilediğine afetler verir, dilediğinden de o afeti çevirip uzaklaştırır. Bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı, neredeyse gözleri alır.
43
يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ
Allah, geceyle gündüzü evirip çeviriyor ve bunda da, görmesini bilenler için, şüphesiz çıkarılacak bir ders vardır.
44
وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Ve bütün canlıları sudan yaratan Allah'tır. Öyle ki, kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayağı, kimi de dört ayağı üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır; çünkü O, gerçekten de herşeye gücü yetendir.
45
لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Gerçek şu ki, biz gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan mesajlar indirdik; fakat yine de Allah, doğru yola ulaştırılmak isteyen kimseyi, istediği şekilde doğru yoluna eriştirir.
46
وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ
Çünkü nice insanlar, Allah'a ve Rasûlü'ne inandık, itaat ettik derler de, sonra onlardan bir kısmı, bu sözlerine rağmen, doğru yoldan geri dönerler. İşte böyleleri hiçbir zaman, gerçek mü'minler değillerdir.
47
وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ
Aralarında hüküm vermek için onlar, Allah'a ve Rasûlü'ne çağrılsa, onlardan bir gurup hemen yüz çevirir.
48
وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ
Eğer gerçek kendilerinden yana olursa boyun eğerek kabul ederler.
49
اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟
Bunların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa bunun ilâhî bir mesaj olduğundan şüphe mi ediyorlar? Yahut Allah ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, kendilerine haksızlık yapanlar, onların kendileridir.
50
اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Aralarında ilâhî kitap hüküm versin diye, Allah'a ve O'nun elçisine çağırıldıkları zaman, mü'minlerin söyleyeceği tek söz, işittik ve itaat ettik olmalıdır. Gerçek kurtuluşa erenler, işte böyleleridir.
51
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
Çünkü Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne itaat edenler, Allah'a saygı duyup O'na karşı sorumluluk duyanlar, işte bunlardır mutluluğa erenler.
52
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ
İki yüzlü kimselere gelince böyleleri, kendilerine emredersen, savaş için mutlaka çıkacaklarına ve kendilerini bu işe adayacaklarına dair var güçleriyle yemin ederler. De ki: Yemin etmeyin, sizden istenen Allah'ın mesajına güzelce boyun eğmektir. Şüphesiz Allah, ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
53
قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ
De ki: Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, peygamberin sorumluluğu, kendisine yüklenen tebliğ görevidir, sizin sorumluluğunuz da, size yüklenen itaattir. Eğer O'na itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.
54
وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
Allah iman edip, dürüst ve faydalı işler yapanlara, tıpkı kendilerinden önce, gelip geçen bazı toplumları, yeryüzüne hakim kıldığı gibi, onları da yeryüzüne mutlaka hakim kılacağına ve onlar için hoş görüp, razı olduğu dini, sağlam temellere oturtup, yerleştireceğine ve korkularının ardından onları, mutlaka güvenli bir duruma kavuşturacağına dair söz vermiştir. Çünkü böyleleri, yalnız bana kulluk eder, benden başkasına tanrısal güçler yakıştırmazlar. Artık bundan sonra, kim inkâr yolunu seçerse, işte onlar ilâhî sınırları aşmış kimselerdir.
55
وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Öyleyse ey insanlar! Namaza karşı devamlı ve duyarlı olun, zekatı verin, peygambere itaat edin, böylece rahmete layık görülürsünüz.
56
لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟
Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenlerin, yeryüzünde Allah'ı aciz bırakacaklarını sanmayın. Onların varacağı yer ateştir. Gerçekten de o, ne çirkin bir uğraktır.
57
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunan köleler, hizmetçiler ve sizden henüz ergenliğe ermemiş çocuklar günün şu üç vaktinde, odalarınıza girebilmek için izin istesinler, sabah namazından önce, gün ortasında öğleyin soyunduğunuz zaman ve yatsı namazından sonra, bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında, birbirinizin yanına girip çıkmanızda, sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. Allah size ayetlerini, böyle açıklamaktadır. Allah herşeyi bilendir ve yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
58
وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Çocuklarınız ergenlik çağına girdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi belli vakitlerde, onlar da mutlaka izin istesinler. Allah size ayetlerini böylece açıklıyor. Çünkü Allah sınırsız bilgi sahibi olup, yaptığı herşeyi yerli yerince yapandır.
59
وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحاً فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Ve bilin ki, cinsi arzu duymayacak kadar kocamış kadınların, cazibe ve güzelliklerini açığa vurmak niyeti taşımaksızın, dış elbiselerini çıkararak dışarı çıkmalarında bir sakınca yoktur. Ama böylelerinin bile sakınmaları, kendileri için daha hayırlı olur. Allah sınırsız bilgi sahibi olup, herşeyi işitmektedir.
60
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعاً اَوْ اَشْتَاتاًۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟
Kör, topal ve hasta gibi özürlüler için, zayıflık ve acizliklerinden dolayı, savaştan geri kalmalarında bir sakınca yoktur, veya savaşa giden mücahitlerin evlerinin anahtarlarını teslim ettikleri kör, topal ve hastaların, mücahitlerin mallarından yemelerinde bir sakınca yoktur, veya kör, topal ve hasta kimseler için sıhhatli olan kimselerden yardım kabul etmekte bir sakınca yoktur. Sizin için de, gerek kendi, gerekse çocuklarınızın evlerinde, yahut babalarınızın evlerinde, yahut analarınızın evlerinde, yahut da erkek kardeşlerinizin evlerinde, yahut bacılarınızın evlerinde, yahut amcalarınızın evlerinde, veya halalarınızın evlerinde, veya dayılarınızın evlerinde, veya teyzelerinizin evlerinde, yahut anahtarı size emanet edilmiş olan evlerde, veya arkadaşınızın evinde izinsiz olarak yiyip içmenizde bir sakınca yoktur. Toplu olarak veya değişik zamanlarda ayrı ayrı yemenizde bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından bolluk, bereket ve esenlik dileyerek, birbirinize mutlaka selam verin. Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, belki aklınızı kullanmayı öğrenirsiniz.
61
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Gerçek mü'minler öyle kimselerdir ki, Allah'a ve O'nun Rasûlü'ne yürekten inanırlar. O peygamberle birlikte kamu meselesi için bir araya geldiklerinde, hangi karara varılacak olursa olsun, O peygamberden izin almadıkça o toplantıdan ayrılmazlar. Ey peygamber! Şu senden izin isteyenler, gerçekten Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise onlar, bazı işleri için senden izin istediler mi, sen onlardan dilediğine izin ver, onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah şüphesiz çok acıyan ve gerçek bağışlayandır.
62
لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضاًۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذاًۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ
Peygamberin çağırmasını, aranızda herhangi birinizin diğerini çağırması gibi tutmayın. Zira O'nun çağırmasına, derhal koşmak gerekir. Peygamberin çağırmasına aldırmazlık edilmez. Gerçek şu ki, Allah hissettirmeden aranızdan sıyrılmak isteyenleri biliyor. Öyleyse O'nun buyruğuna karşı gelmek isteyenler, başlarına bu dünyada bir belanın, bir güçlüğün, ya da öte dünyada can yakıcı bir azabın gelmesinden korkup sakınsınlar.
63
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَعْلَمُ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِۜ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ اِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Unutmayın ki, göklerde ve yerde var olan herşey Allah'ındır ve dolayısıyla O, sizin içinizde bulunduğunuz durumu ve güttüğünüz amacı çok iyi bilmektedir. Ve bugün yaşayan herkes, bir gün O'na geri dönecek ve o zaman hayattayken yapıp ettikleri herşeyi, kendilerine haber verecektir. Çünkü Allah, herşeyi bütün gerçekliğiyle bilir.
64

Sureler

Mealler