Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey insanlar! O Rabbinizden korkunuz ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve ondan da zevcesini yaratmıştır. Ve o ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar türetmiştir. Ve Allah-ü Azîmüşşan'dan korkunuz ki, O'nunla birbirinizden dilekte bulunursunuz, rahîmlerden de korkunuz ki, şüphe yok ki, Allah Teâlâ üzerinize nâzir bulunmaktadır.
2 Ve yetimlere mallarını veriniz ve temizi murdarla değişmeyiniz. Ve onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyiniz, çünkü o şüphesiz büyük bir günahtır.
3 Eğer yetim kızlar hakkında adâlete riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer veya dörder nikah ediniz. Ve eğer adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız artık bir zevce ile veya mâlik olduğunuz cariye ile (iktifa ediniz). Çünkü bu sizin için adâletten sapmamanıza daha yakındır.
4 Kadınlara mihirlerini bir atiyye olarak veriniz. Şâyet size ondan bir miktarını gönül hoşluğu ile bağışlar iseler onu da afiyetle, kolaylıkla yiyiniz.
5 Ve Allah Teâlâ'nın sizler için medar-ı kıyam kılmış olduğu mallarınızı sefihlere vermeyin, onları o malların içinde rızıklandırınız ve giydiriniz ve onlara güzel söz söyleyiniz.
6 Yetimleri nikah çağına erinceye kadar deneyiniz. Eğer kendilerinde bir rüşt hissederseniz mallarını kendilerine hemen teslim ediniz ve büyüyecekler diye o malları israf ile alelacele yemeyiniz. Ve kim zengin ise kaçınsın ve kim fakir ise ma'ruf veçhile yesin. Onlara mallarını teslim edeceğiniz vakit de onlara karşı şahit bulundurunuz. Ve Allah Teâlâ hesapları görmeğe kâfidir.
7 Erkekler için baba ile ananın ve ankariplerin bıraktıklarından bir pay vardır ve kadınlar için de baba ile ananın ve ankariplerin bıraktıklarından bir pay vardır. O bırakılandan az olsun çok olsun farz kılınmış bir nasip vardır.
8 Tereke taksim edilirken uzak karabet sahipleriyle yetimler ve yoksullar da hazır bulunurlarsa ondan onları da rızıklandırınız ve onlara güzel sözler de söyleyiniz.
9 Ve korksunlar o kimseler ki, arkalarından küçük, zayıf çocuklar bırakacak olsalardı, onların üzerine korkup endişede bulunacaklardı. O halde Allah Teâlâ'dan sakınsınlar ve dürüst söz söylesinler.
10 Şüphesiz o kimseler ki, yetimlerin mallarını haksız yere yerler, muhakkak karınlarında sırf bir ateş yemiş olurlar ve yakında bir ateşe sokulacaklardır.
11 Allah Teâlâ size evladınız hakkında erkek için, iki dişi hissesi ferman buyuruyor. Eğer dişi olan evlat, ikiden ziyâde ise onlara terekenin üçte ikisi aittir. Ve eğer bir tek kız ise ona da terekenin yarısı verilir ve babasıyla anasından herbiri için de, ölünün çocuğu var ise terekesinde altıda biri vardır. Ve eğer çocuğu yok ve kendisine yalnız babasıyla anası var ise anası için üçte biri aittir. Ve eğer ölünün kardeşleri de var ise, anasına altıda biri verilir. Bu hisselerin böyle verilmesi, ölünün vaktiyle yapmış olduğu vasiyetinden ve borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki hangileri sizin için menfaatçe daha yakındır. Bütün bunlar Allah Teâlâ tarafından birer farîzedir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herhalde alîmdir, hakîmdir.
12 Zevcelerinizin çocuğu yok ise terekelerinin yarısı sizin içindir. Eğer onların çocuğu var ise sizin için terekelerinin dörtte biri vardır. Yapmış oldukları vasiyetten veya borçtan sonra, zevcelerinize de terekenizin dörtte biri vardır, eğer sizin çocuğunuz yok ise. Eğer sizin çocuğunuz varsa, onlara da terekenizden sekizde biri vardır, yapmış olduğunuz vasiyetten veya borçtan sonra. Ve eğer bir erkeğin veya bir kadının kelâle cihetinden mirasına konuluyor da onun bir erkek kardeşi veya bir hemşiresi bulunuyorsa onlardan herbirine de altıda bir hisse vardır. Eğer bundan ziyâde iseler üçte birinde ortaktırlar. Izrar kastı olmaksızın yapılmış olan vasiyetten veya borçtan sonra. Bütün bunlar Cenâb-ı Hak'tan bir mev'izedir. Ve Allah Teâlâ alîmdir, halîmdir.
13 İşte bunlar Allah Teâlâ'nın hudududur. Ve kim Allah Teâlâ'ya ve peygamberine itaat ederse onu altından ırmaklar akan cennetlere idhal eder ki orada ebedî kalacaklardır. Ve bu, azîm bir kurtuluştur.
14 Ve kim de Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine isyan eder, hududunu tecavüz eylerse onu da içinde ebedî kalmak üzere bir ateşe sokar ve onun için zillet verici bir azab vardır.
15 Kadınlarınızdan fuhuşta bulunmuş olanların aleyhine sizden dört şahit ikame ediniz. Eğer şehadet ederlerse o kadınları evlerde hapsediniz. Kendilerine ölüm gelinceye kadar veya onlara Cenab-ı Hak bir yol açıncaya kadar.
16 Sizden onu irtikab edenlerin her ikisine de eziyet veriniz. Eğer tevbe eder ve ıslah-ı halde bulunurlarsa onlardan vazgeçiniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri çok kabul edendir. Çok merhametlidir.
17 Tevbe indallah ancak o kimseler içindir ki, bir cehaletle bir kötülüğü işlerler de az sonra tövbekar olurlar. İşte onlar için Allah Teâlâ tevbeyi kabul buyurur. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
18 Ve tevbe o kimseler için değildir ki, günahları yapar dururlar. Vakta ki kendilerinden birine ölüm gelip çatınca, «Ben şimdi tevbe ettim,» der ve kâfir oldukları halde ölenler için de değildir. İşte biz onlara elim bir azap hazırlamışızdır.
19 Ey mü'minler! Kadınlara zor zoruna varis olmanız ve onlara vermiş olduğunuzun bazısını giderip kurtarmanız için onları tazyik etmeniz sizin için helâl olmaz. Meğer ki apaçık bir fuhuş yapıversinler. Ve onlarla maruf veçhile geçininiz. Şayet onları kerih görür iseniz, olabilir ki siz bir şeyi kerih görürsünüz, Allah Teâlâ ise onda birçok hayır vücuda getirir.
20 Ve eğer bir zevcenin yerine diğer bir zevce almak isterseniz, onlardan birine çok bir mal vermiş olduğunuz halde bile artık ondan birşey almayınız, onu iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek alıverir misiniz?
21 Ve onu nasıl alırsınız ki, biribirinize mukarenette bulundunuz, ve sizden kuvvetli bir ahit almışlardır.
22 Ve babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlar ile evlenmeyiniz. Ancak geçen geçmiştir. Şüphe yok ki, o pek çirkindi ve menfurdu ve ne fena bir yoldu.
23 Sizin üzerinize (şu kadınlar) haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birâderinizin kızları, hemşirenizin kızları; ve sizi emzirmiş olan süt analarınız, süt hemşireleriniz, zevcelerinizin valideleri, ve kendilerine mukarenette bulunmuş olduğunuz zevcelerinizden yanlarınızda bulunan üvey kızlarınız. Şâyet zevcelerinize mukarenette bulunmamış iseniz sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve kendi sulblerinizden olan oğullarınızın zevceleri de ve iki hemşirenin arasını cem etmeniz de (sizin için haramdır). Geçmiş olan ise müstesna. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
24 Sağ ellerinizin mâlik olduğu müstesna olmak üzere kadınlardan kocalı olanlar da size haramdır. Bu Allah Teâlâ'nın üzerinize bir yazısıdır. Bunlardan başka kadınları ise iffetkar, zinadan müçtenib olduğunuz halde mallarınızla taleb etmeniz size helâl kılınmıştır. İmdi o kadınlardan herhangisi ile istimtada bulunmuş olursanız, onlara ücretlerini bir farize olarak veriniz. Mihir takdir olunduktan sonra birbirinizle uzlaştığınızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphe yok ki Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
25 Ve sizden her kim hür olan kadınlar ile evlenmeğe fazla bir iktidar-ı malîsi yok ise sağ ellerinizin mâlik olduğu genç mü'min cariyelerinizden evlensin. Ve Allah Teâlâ sizin imânınızı bihakkın bilendir. Bazınız bazınızdandır. İmdi onları, namuslarını siyanet eder, fuhuştan berî bulunur, gizlice dostlar da edinmez oldukları halde sahiplerinin izniyle nikahlayınız. Ve onlara mehirlerini de güzelce veriniz. Eğer onlar evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ederlerse o vakit onların üzerlerine, hür kadınların üzerlerine gelen cezanın yarısı lâzım gelir. Bu sizden meşakkate düşmekten korkmanız içindir. Ve eğer sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
26 Allah Teâlâ sizlere açıklamak ve sizleri, sizlerden evvelkilerin yollarına erdirmek ve sizleri tevbeye muvaffak kılmak diler. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
27 Ve Allah Teâlâ sizin tevbe ederek aff-ı ilâhiye nâiliyetinizi diler. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir meyil ile sapmanızı isterler.
28 Allah Teâlâ sizden hafifletmek ister. Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır.
29 Ey imân etmiş olanlar! Mallarınızı aranızda bâtıl yere yemeyiniz. Meğer ki karşılıklı rızayla yapılan bir ticaret olsun. Ve kendinizi de öldürmeyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ sizlere rahîmdir.
30 Ve her kim bunu bir tecavüz ve bir zulüm olarak yaparsa onu yakında bir ateşe yaslandırırız ve bu Allah Teâlâ için kolay bulunmaktadır.
31 Eğer nehyedilmiş olduğunuz şeylerin büyüklerinden kaçınırsanız sizden kabahatlerinizi kefaretlendirir ve sizleri bir kerîm mahalle girdirir.
32 Ve Allah Teâlâ'nın bazınıza diğer bazınız üzerine ihsan buyurmuş olduğu şeyi temenni etmeyiniz. Erkekler için kazançlarından bir nâsip vardır. Kadınlar için de kazançlarından bir nâsib vardır. Ve Allah Teâlâ'dan fazlını isteyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ herşeyi hakkıyla bilicidir.
33 Ve hepsi için baba ve ananın ve yakın hısımlarının ve yeminlerinizin akdettiği kimselerin terekelerinden miras alır varisleri kıldık. Artık onlara nâsiplerini veriniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ herşey üzerine bihakkın şahittir.
34 Erkekler kadınların üzerinde ziyâde kâimdirler. Çünkü Allah Teâlâ onların bazısını bazısı üzerine tafdil buyurmuştur. Ve mallarından infak etmektedirler. İmdi sâlih kadınlar itaatlidirler. Allah Teâlâ'nın hıfzı sayesinde gaybı muhafazakardırlar. Serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince onlara nasihat veriniz, ve onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövünüz. Fakat size itaat ederlerse artık onların aleyhlerinde bir yol aramayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ çok yücedir. Çok büyüktür.
35 Ve eğer aralarının açılmasından korkarsanız o zaman bir hakem onun akrabasından, bir hakem de bunun akrabasından gönderiniz. Bunlar ıslahta bulunmak isterlerse Allah Teâlâ aralarında muvaffakiyet husûle getirir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ bihakkın bilicidir, ve tamamen haberdardır.
36 Ve Allah Teâlâ'ya ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. Ve anaya babaya iyilik ediniz. Ve karâbet sahibine ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yanınızdaki arkadaşa ve yolcu olana ve sağ ellerinizin mâlik olduğuna (da iyilik ediniz). Şüphe yok ki, Allah Teâlâ mütekebbir, müftehir olanı sevmez.
37 Onlar ki, cimrilikte bulunurlar ve nâsa cimrilik ile emrederler ve Allah Teâlâ'nın kendilerine fazlından olarak vermiş olduğu şeyi gizlerler. Artık onlar her türlü melânete lâyıktırlar ve Biz kâfirler için hakaret verici bir azab hazırlamışızdır.
38 Ve o kimseler ki, mallarını nâsa gösteriş için sarfederler ve Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân etmezler. (Allah Teâlâ onları da sevmez). Ve her kime ki şeytan arkadaş olursa artık o ne fena bir arkadaştır.
39 Ne olurdu onlara? Eğer Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân etselerdi ve Allah Teâlâ'nın kendilerini merzûk buyurmuş olduğu şeylerden infakta bulunsalar idi. Ve Allah Teâlâ onları bihakkın bilicidir.
40 Şüphe yok ki, Allah Teâlâ zerre miskali zulum etmez. Ve eğer bir hasene olursa onu kat kat arttırır ve kendi tarafından büyük bir mükâfaat da verir.
41 Nasıl olacak! Her ümmetten bir şahit getireceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit getireceğimiz zaman?
42 Kâfir olanlar ve peygambere isyan etmiş bulunanlar o gün, keşke hak ile yeksan edilmiş olsalardı diye arzuda bulunacaklardır. Ve Allah Teâlâ'ya hiç bir sözü saklayamayacaklardır.
43 Ey mü'minler! Siz sarhoşlar olduğunuz halde ne söyleyeceğinizi bileceğiniz ana kadar ve cünup olduğunuz halde de (yolcu olmak müstesna) gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayınız. Ve eğer siz hasta veya sefer halinde olursanız veya sizden biri ayakyolundan gelir de veya siz kadınlara dokunur da su bulamazsanız o zaman temiz bir toprak ile teyemmüm ediniz. Yüzlerinize ve ellerinize mesheyleyiniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ affedici ve yarlığayıcıdır.
44 Kendilerine kitaptan bir nâsip verilmiş olanları görmedin mi? Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yolu sapıtmanızı istiyorlar.
45 Ve Allah Teâlâ sizin düşmanlarınızı daha ziyâde bilicidir. Ve Allah Teâlâ bir velî olarak kâfidir. Ve Allah Teâlâ bir yardımcı olarak da kâfidir.
46 O Yahudi olanlardan ki, kelimeleri yerlerinden tebdîl ederler ve dillerini eğerek ve dine dokunarak, «İşittik ve isyan ettik, işit, işitmez olası ve râina,» derler. Ve eğer onlar «İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize nazar et» deselerdi elbette onlar için hayırlı ve ziyâde dürüst olurdu. Velâkin Allah Teâlâ onlara küfürleri sebebiyle lânet etmiştir. Artık pek az müstesna olmak üzere onlar imân etmezler.
47 Ey kendilerine kitap verilmiş olanlar! Sizin beraberinizde bulunanı musaddık olarak indirmiş olduğumuza imân ediniz, Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmemizden veya Ashâb-ı Sebt'e lânet ettiğimiz gibi onlara lânet etmemizden evvel. Ve Allah Teâlâ'nın emri, vaki bulunmaktadır.
48 Şüphe yok ki Allah Teâlâ, zât-ı ulûhiyetine şerik ittihaz edilmesini yarlığamaz. Onun dûnunda olanı da dilediği kimse için yarlığar ve her kim Allah Teâlâ'ya şerik koşarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftirada bulunmuş olur.
49 Bakmadın mı o kimselere ki, nefislerini tezkiye eder dururlar. Belki Allah Teâlâ dilediğini tezkiye eder ve kıl kadar zulüm edilmezler.
50 Bak Allah Teâlâ'ya karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Bu açık bir günah olmak için kâfidir.
51 Görmedin mi o kendilerine kitaptan bir nâsip verilmiş kimseleri ki, Cibt ve Tâğût'a imân ediyorlar ve kâfirler için, «Bunlar mü'minlerden daha doğru bir yoldadırlar,» deyiveriyorlar.
52 Onlar o kimselerdir ki, onlara Allah Teâlâ lânet etmiştir ve her kime ki, Allah Teâlâ lânet ederse artık onun için bir yardımcı bulamazsın.
53 Yoksa onlar için mülkten bir nasip mi var? O halde onlar nâsa bir çekirdek bile vermezler.
54 Yoksa onlar Allah Teâlâ'nın fazlından olarak nâsa verdiği şey üzerine haset mi ediyorlar? Biz muhakkak âl-i İbrahim'e kitap ve hikmet verdik ve onlara azîm bir mülk verdik.
55 Artık onlardan kimi O'na imân ettti ve onlardan kimi de O'ndan yüz çevirdi. Cehennem de yalımlı bir ateş olarak kifâyet eder.
56 Şüphesiz o kimseler ki, bizim âyetlerimizi inkâr ettiler, onları elbette bir ateşe yaslayacağız. Onların derileri her piştikçe azabı tatmaları için onları başka deriler ile değiştireceğiz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
57 Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih amellerde bulundular, onları da altlarından ırmaklar akan cennetlere, içlerinde ebedî kalmak üzere elbette sokacağız. Onlar için orada pek temiz zevceler vardır, ve onları koyu bir gölgeye sokacağız.
58 Muhakkak Allah Teâlâ size emrediyor ki, emanetleri ehline veriniz ve nâs arasında hükmedince adâletle hükmediniz. Şüphesiz Allah Teâlâ size bununla ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yok Allah Teâlâ bihakkın işitici ve bihakkın görücüdür.
59 Ey imân edenler! Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve Peygamber'e de ve sizden olan emir sahiplerine de itaatte bulununuz. Sonra birşey hakkında ihtilâfa düşerseniz, eğer siz Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe inanır kimseler iseniz onu Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine arzediniz. O hem bir hayırdır, ve hem de netice itibariyle daha güzeldir.
60 Sana indirilmiş olana ve senden evvel inzal edilmiş bulunana imân ettiklerini zannedenlere bakmadın mı ki, onlar Tâğût'un huzurunda muhakeme olmayı isterler. Halbuki onu inkar etmekle memur bulunmuşlardı. O şeytan ise onları (doğru yoldan) pek uzak bir sapıklıkla dalâlete düşürmek ister.
61 Onlara, «Allah Teâlâ'nın inzal etmiş olduğuna ve Peygambere geliniz,» denildiği vakit de o münafıkları görürsün ki, senden kaçındıkça kaçınıyorlar.
62 Ya onlara kendi ellerinin evvelce yaptığı şey sebebiyle bir musibet isabet ettiği zaman (halleri) nasıl olacak? Sonra da sana gelirler, «Biz başka değil, ancak iyilik etmek ve ara bulmak istedik,» diye Allah Teâlâ'ya yemin ederler
63 Onlar o kimselerdir ki, Allah Teâlâ onların kalplerinde ne olduğunu bilir. Artık onlardan çekin ve onlara öğüt ver ve onlara nefisleri hakkında müessir söz söyle.
64 Biz hiçbir peygamber göndermedik, ancak Allah Teâlâ'nın izniyle itaat edilmesi için gönderdik. Ve eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah Teâlâ'dan mağfiret isteseydiler ve onlara peygamber de istiğfarda bulunsaydı elbette Allah Teâlâ'yı tevbeleri çok kabul edici ve çok esirgeyici bulacaklardı.
65 Hayır, Rabbine andolsun ki, onlar aralarındaki münazaada seni hakem tayin etmedikçe, sonra da hükmedeceğin şeyden dolayı nefislerinde bir sıkıntı bulmaksızın, tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça imân etmiş olmazlar.
66 Eğer onların üzerine «Nefislerinizi öldürünüz veya yurtlarınızdan çıkınız,» diye yazsaydık bunu onlardan birazı müstesna olmak üzere yapmazlardı. Ve eğer onlar kendisiyle öğüt verildikleri şeyi yapsa idiler elbette onlar için hayırlı ve berdevam olmak itibariyle daha sağlam olurdu.
67 Ve o zaman elbette onlara tarafımızdan pek büyük bir mükâfaat da verirdik.
68 Ve onları elbette bir doğru yola hidâyet ederdik.
69 Ve her kim Allah Teâlâ'ya ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah Teâlâ'nın kendilerine in'am buyurmuş olduğu nebiler ile ve sıddîklar ile ve şehitler ile ve sâlih zâtlar ile beraberdirler. Onlar ise ne (güzel) refiktirler.
70 İşte bu fazl, Allah Teâlâ'dandır. Ve Hak Teâlâ bihakkın bilici olarak kâfidir.
71 Ey imân edenler! İhtiyat tedbirinizi alın da fırka fırka halinde çıkınız, veya hep birden seferber olunuz.
72 Ve şüphesiz sizden öyle kimse vardır ki, elbette ağır davranacaktır. Eğer size bir musibet isabet ederse, «Muhakkak Allah Teâlâ bana lütfetti, çünkü onlar ile beraber hazır bulunmadım» der.
73 Ve yemin olsun ki, eğer size taraf-ı ilâhi'den bir fazl nâsib olursa, sanki sizinle onun arasında hiçbir tanışıklık yok imiş gibi, «Ne olurdu ben de onlar ile beraber olsaydım da büyük bir ganîmete nâil olsa idim,» diyecektir.
74 Artık dünya hayatını ahiret mukabilinde satacak olanlar, Allah yolunda savaşa atılsınlar, ve her kim Allah yolunda mukatelede bulunur da katlolunursa veya galip gelirse ona elbette büyük bir mükâfaat vereceğiz.
75 Ve sizin için ne var ki, Allah Teâlâ'nın yolunda ve erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan zaafa düşürülmüş olan birtakım biçareler uğrunda savaşta bulunmayasınız? Onlar ki: «Ey Rabbimiz! Bizi şu ahalisi zalim olan şehirden çıkar ve bizim için kendi tarafından bir hâmi gönder ve bizim için kendi indinden bir yardımcı tayin buyur!» diye niyaz etmektedirler.
76 İmân etmiş olanlar, Allah Teâlâ'nın yolunda muharebede bulunurlar. Kâfir olanlar da şeytanın yolunda harp ederler. Artık o şeytanın dostlarını öldürünüz. Şüphe yok ki şeytanın hilekarlığı zayıftır.
77 O kimseleri görmez misin ki, onlara: «Ellerinizi çekiniz ve namaz kılınız, zekât veriniz» denilmişti. Vaktâ ki üzerlerine cihad yazıldı, o zaman içlerinden birtakımı, Allah Teâlâ'dan korkarcasına veya daha ziyâde insanlardan korkar oldular. Ve onlar, «Ey Rabbimiz! Ne için üzerimize cihadı yazdın? Ne olurdu bizi yakın bir müddete kadar tehir etseydin» dediler. De ki: «Dünyanın faidesi pek azdır, ahiret ise muttakî olanlar için elbette hayırlıdır. Ve siz kıl kadar zulme uğramayacaksınızdır.»
78 Her nerede olsanız, size ölüm yetişir, velev ki, tahkim edilmiş yüksek kuleler içinde bulunmuş olunuz. Ve eğer onlara bir güzellik dokunursa derler ki: «Bu Allah Teâlâ tarafındandır. Ve eğer onlara bir kötülük isabet ederse, bu senin tarafındandır derler.» De ki: «Hepsi de Allah Teâlâ tarafındandır.» Artık o tâifeye ne oluyor ki, söz anlamaya yanaşmıyorlar.
79 Sana güzellikten her ne şey nâsib olursa şüphesiz Allah Teâlâ'dandır. Ve sana kötülükten her ne şey isabet ederse kendi nefsindendir. Ve seni nâsa peygamber olarak gönderdik, Allah Teâlâ bihakkın şahit olmaya kâfidir.
80 Her kim Peygambere itaat ederse muhakkak Allah Teâlâ'ya itaat etmiş olur. Ve her kim yüz çevirirse (aldırma), çünkü seni onların üzerine muhafız göndermedik.
81 Ve «İtaatkarız» derler. Sonra senin yanından ayrıldıkları zaman onlardan bir gürûh senin dediğin şeyin başkasını geceleyin kuruntu yapar. Ve Allah Teâlâ onların ne kuruntularda bulunduklarını yazıyor. Artık onlardan yüz çevir ve Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Ve Cenâb-ı Hak vekil olarak kifâyet eder.
82 Kur'an'ı teemmül etmezler mi? Ve eğer Allah Teâlâ'dan başkası tarafından olsa idi elbette onda birçok ihtilâf bulurlardı.
83 Ve onlara eminlikten veya korkudan bir haber geldiği zaman onu yayıverirler. Ve eğer onu Peygamber'e veya kendilerinden olan emir sahiplerine arz etseler elbette onlardan bunun hükmünü çıkaracak zatlar bunu bilirlerdi. Ve eğer Allah Teâlâ'nın lütuf ve rahmeti üzerinize olmasa idi pek azınız müstesna, elbette şeytana uymuş olurdunuz.
84 Artık Allah yolunda savaşta bulun. Sen nefsinden başkası ile mükellef olmazsın. Mü'minleri de teşvik et. Umulur ki, Allah Teâlâ o kâfir olanların savletini defeder ve Allah Teâlâ savletce daha şiddetlidir ve tenkilce de daha şedîddir.
85 Her kim güzel bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir nâsib olur. Ve her kim kötü bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir hisse olur. Ve Allah Teâlâ herşey üzerine bihakkın nazîrdir.
86 Ve bir selâm ile selâm verildiğiniz vakit hemen ondan daha güzeli ile selâmda bulununuz veya onu (aynı ile) iade ediniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herşey üzerine muhasibdir.
87 Allah Teâlâ ki, O'ndan sonra başka mabut yoktur, elbette o sizi kıyamet gününe toplayacaktır, ondan şüphe yok. Ve Allah Teâlâ'dan daha doğru sözlü kim vardır?
88 Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki fırka bulunuyorsunuz? Allah Teâlâ onları kazandıkları şey sebebiyle tersine döndürmüştür. Hak Teâlâ'nın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Ve her kimi ki, Allah Teâlâ saptırırsa artık sen onun için bir yol bulamazsın.
89 Arzu etmişlerdir ki, kendilerinin kâfir oldukları gibi siz de kâfir olup onlar ile müsavî bulunasınız. O halde onlar Allah yolunda muhâceret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyiniz. Eğer yüz çevirirlerse artık onları her nerede bulursanız tutunuz ve öldürünüz. Ve onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı ittihaz etmeyiniz.
90 O kimseler müstesna ki, onlar sizin aranızla kendi aralarında bir muâhede bulunan bir kavme iltica etmiş veyahut sizinle mukatelede bulunmaktan veya kendi kavimleriyle muharebe etmekten göğüsleri darlaşmış oldukları halde size gelmiş olurlar. Ve eğer Allah Teâlâ dilemiş olsa idi elbette onları size musallat ederdi de sizi katlediverirlerdi. İmdi onlar sizden bir tarafa çekilirler de sizinle savaşta bulunmazlarsa ve müsalemeti size bırakırlarsa artık Allah Teâlâ sizin için onların aleyhine bir yol vermemiştir.
91 Başka bir tâife de bulacaksınız ki, onlar hem sizden emin olmayı ve hem de kavimlerinden emin bulunmayı dilerler. Fitneye her sevkedildikleri zaman da onun içine başaşağı atılırlar. Artık onlar sizden çekinmezlerse ve barışı size bırakmazlarsa ve ellerini çekmezlerse onları her nerede ele geçirirseniz tutunuz ve öldürünüz. İşte sizin için onların aleyhine apaçık bir ferman verdik.
92 Bir mü'min için layık değildir ki, bir mü'mini öldürüversin, meğer ki, yanlışlıkla olsun. Ve kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse bir mü'min rakabe azad etmesi ve öldürülenin varislerine teslim edilecek bir diyet vermesi lâzım gelir. Meğer ki, tasadduk etsinler. Eğer maktul, mü'min olduğu halde size düşman olan bir kavimden ise her halde bir mü'min rakabe azad edilmesi icab eder. Ve eğer maktul, sizin ile aralarında bir muâhede bulunan bir kavimden ise o zaman varislerine teslim olunmuş bir diyet ile bir mü'min rakabe azad edilmesi lâzım olur. Fakat her kim rakabeyi bulamazsa Allah Teâlâ tarafından bir tövbe olmak üzere muttasıl iki ay oruç tutması lâzım gelir. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
93 Ve her kim bir mü'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde muhalled kalmak üzere cehennemdir. Ve Allah Teâlâ onun üzerine gazab etmiş ve ona lânette bulunmuş ve onun için pek büyük bir azab hazırlamıştır
94 Ey imân edenler! Allah Teâlâ'nın yolunda yürüdüğünüz zaman dikkat-i nazarda bulununuz ve size selâm veren kimseye, dünya hayatının fani metaını arayarak, sen mü'min değilsin, demeyiniz. Allah Teâlâ'nın indinde çok ganîmetler vardır. Siz de evvelce öyle idiniz de Allah Teâlâ size inâyet buyurdu. Artık işin güzelce belli olmasına bakınız. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ sizin yaptığınıza hakkıyla haberdar bulunmaktadır.
95 Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar ve Allah Teâlâ'nın yolunda mallarıyla, canlarıyla mücâhedede bulunanlar müsavî olmazlar. Allah Teâlâ malları ile ve canları ile cihada atılanları, oturanlar üzerine derece itibariyle tafdil buyurmuştur. Ve Allah Teâlâ hepsine de hüsnayı vaadetmiştir. Ve Allah Teâlâ mücahit olanları, oturanlar üzerine pek büyük bir mükâfaat ile tercih kılmıştır.
96 Târaf-ı ilâhî'den derecelerdir ve mağfiret ve rahmetir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
97 Muhakkak o kimseler ki, nefislerine zulmeder oldukları halde canlarını melekler alacaklardır, «Ne işte idiniz?» diyeceklerdir. «Biz yeryüzünde zayıf sayılır kimseler idik,» derler. Melekler de, «Allah'ın yeryüzü geniş değil mi idi ki, orada muhâceret edeydiniz» deyiverirler. İşte onların varacakları yer cehennemdir. Ne fena uğranacak yer?
98 Ancak erkeklerden ve kadınlardan ve çocuklardan zayıf sayılıp da hiçbir çareye güçleri yetmeyenler ve hiçbir doğru yol bulamayanlar müstesna.
99 İşte onları, umulur ki Allah Teâlâ af buyurur. Ve Allah Teâlâ affedici, mağfiret buyurucudur.
100 Ve her kim Allah Teâlâ yolunda muhâcerette bulunursa yeryüzünde birçok hayırlı barınacak yer ve genişlik bulur. Ve her kim hanesinden Allah Teâlâ'ya ve resûlüne muhacir olarak çıkarsa, sonra da kendisine ölüm yetişirse muhakkak onun mükâfaatını vermek Cenâb-ı Hakk'a aitir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
101 Ve yeryüzünde sefer ettiğiniz zaman kâfir olanların size fenalık edeceklerinden korkarsanız namazdan kısaltmanız sizin için bir günah değildir. Şüphe yok ki, kâfirler sizin için apaçık bir düşman bulunmaktadırlar.
102 Sen içlerinde olup da onlarla namaz kıldıracağın zaman onlardan bir zümre seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da alıversinler. Bunlar secde edince arka tarafınızda bulunsunlar ve namazı kılmamış olan diğer bir zümre de gelsin, seninle beraber namazı kılsın ve ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını da alıversinler. Kâfir olan kimseler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil bulunâsınız da sizin üzerinize bir baskın ile baskında bulunuversinler. Ve eğer size yağmurdan bir eziyet var ise veya siz hasta bulunmuş iseniz silâhlarınızı bırakmanızdan dolayı üzerinize bir günah yoktur. Ve ihtiyat tedbirinizi alınız, şüphe yok ki Allah Teâlâ kâfirler için hakaret bahşolan bir azab hazırlamıştır.
103 İmdi namazı kılıp bitirdiğiniz zaman ayakta iken ve otururken ve yanlarınız üzerinde iken Allah Teâlâ'yı zikrediniz. Vaktâ ki emniyet haline gelirsiniz, artık namazı tamamıyla eda ediniz. Şüphe yok ki namaz, mü'minlerin üzerine muayyen vakitlerde bir fariza olmuştur.
104 Kavmi aramakta gevşek olmayınız. Eğer siz elem çekmekte olursanız şüphesiz onlar da sizin elem çektiğiniz gibi elem çekerler. Halbuki onların ümit etmediği şeyi siz Allah Teâlâ'dan ümit edersiniz ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
105 Şüphesiz Biz sana kitabı hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah Teâlâ'nın sana bildirdiği vech ile hükmedesin ve hainler için müdafaacı olma.
106 Ve Allah Teâlâ'dan mağfiret iste. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûr, rahîm bulunmaktadır.
107 Nefislerine hiyânet edenler tarafından mücadelede bulunma, şüphe yok ki Allah Teâlâ hıyanete düşkün, çok günahkâr olan kimseyi sevmez.
108 İnsanlardan gizlenirler de Allah Teâlâ'dan gizlenmezler. Halbuki Allah Teâlâ, razı olmadığı lâkırdıyı onlar geceleyin konuştukları zaman onlar ile beraberdir. Ve Allah Teâlâ onların her yaptıkları şeyi kuşatmış bulunmaktadır.
109 İşte siz öyle kimselersiniz ki, dünya hayatı hususunda onlardan yana mücadelede bulundunuz, fakat Kıyamet gününde onlar tarafından Allah Teâlâ'ya karşı kim mücadelede bulunacak? Veya onların üzerine kim vekil olacak?
110 Ve her kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah Teâlâ'dan mağfiret dilerse Allah Teâlâ'yı gafûr, rahîm bulur.
111 Ve her kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi nefsi aleyhine kazanır. Allah Teâlâ ise alîmdir, hakîmdir.
112 Ve her kim bir kusur veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuz kimse üzerine atarsa muhakkak ki, bir iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.
113 Eğer Allah Teâlâ'nın fazl ve rahmeti senin üzerine olmasaydı elbette onlardan bir tâife seni şaşırtmaya kasdedecekti. Halbuki, onlar kendi nefislerinden başkasını şaşırtmazlar ve sana hiçbir şeyden zarar veremezler. Ve Allah Teâlâ sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilir olmadığın şeyleri öğretti. Ve Allah Teâlâ'nın fazlı senin üzerine pek büyük olmuştur.
114 Onların gizlice konuşmalarının birçoğunda bir hayır yoktur. Bir sadaka verilmesiyle veya iyi bir iş yapılmasıyla veya nâsın arasını ıslah etmek ile emreden kimsenin böyle konuşması müstesna. Ve her kim Allah Teâlâ'nın rızasını taleb ederek bunu yaparsa Biz ona elbette çok büyük bir mükâfaat vereceğiz.
115 Her kim de kendisine doğru yol zahir olduktan sonra Peygamber'e muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu o takip ettiği yola sevkederiz ve onu cehenneme daldırırız. Ve ona ne fena bir gidilecek yer.
116 Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kendisine şerik koşulmasını mağfiret etmez ve bunun dûnundakini de dilediği kimseye mağfiret buyurur. Ve her kim Allah Teâlâ'ya şerik koşarsa muhakkak ki pek uzak bir dalâlete sapmıştır.
117 O müşrikler Cenâb-ı Hakk'a değil, ancak dişilere taparlar ve ancak ziyâde isyankar bir şeytana tapıverirler.
118 Allah Teâlâ ona lânet etmiştir. O da demiştir ki: «Elbette ben senin kullarından bir muayyen pay edineceğim.»
119 «Ve elbette onları saptıracağım ve elbette onları kuruntuya düşüreceğim ve muhakkak onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve herhalde onlara emredeceğim de Allah Teâlâ'nın yarattığını tağyir edeceklerdir.» Ve her kim Allah Teâlâ'dan başka şeytanı velî ittihaz ederse şüphe yok ki, pek açık bir ziyan ile ziyana düşmüş olur.
120 Şeytan onlara vaadeder ve onları kuruntuya düşürür. Halbuki, şeytan onlara bir aldatmadan başka bir şey vaadetmez.
121 İşte onların varacakları yer cehennemdir. Ve ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamayacaklardır.
122 Ve o kimseler ki imân ettiler, ve iyi işler yaptılar. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere orada ebedî olarak kalıp durmak üzere elbette girdireceğiz. Hakkâ ki Allah Teâlâ'nın vaadi. Allah Teâlâ'dan daha gerçek sözlü kim vardır?
123 Sizin kuruntularınızla değildir, ehl-i kitabın kuruntuları ile de değildir. Her kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah Teâlâ'dan başka ne bir yâr ve ne de bir yardımcı bulamaz.
124 Ve erkekten ve kadından herhangi bir kimse, mü'min olduğu halde iyi işlerden bir şey işlerse işte onlar cennete gireceklerdir ve bir çekirdeğin arkasındaki bir çukurcuk kadar bile zulme uğramayacaklardır.
125 Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ'ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim'in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim'i bir dost edinmiştir.
126 Göklerde ne varsa, yeryüzünde de ne varsa hepside Allah Teâlâ'nındır. Ve Allah Teâlâ her şeyi kuşatmış bulunmaktadır.
127 Ve senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: «Onların hakkında size fetvayı Allah Teâlâ veriyor ve kendileri için yazılmış olanı kendilerine vermediğiniz ve kendilerini nikahlamaya rağbet eylediğiniz yetim kadınlar hakkındaki ve zayıf bir durumda bulunan çocuklar hakkındaki ve yetimlere karşı adâletle hareket etmeniz hakkındaki size tilâvet olunan âyetlerde (bu hususlarda size fetva vermektedir). Ve siz hayırdan her ne yaparsanız şüphe yok ki Allah Teâlâ onu bihakkın bilicidir.»
128 Ve eğer bir kadın kocasının kaçıp nefret etmesinden veya yüz çevirmesinden korkarsa aralarını sulh ile ıslah etmelerinden dolayı üzerlerine bir günah yoktur ve sulh hayırlıdır. Ve nefislerde cimrilik hazırlanmıştır. Ve eğer ihsan eder ve ittikada bulunursanız şüphe yok ki, Allah Teâlâ yapacağınız şeyden tamamen haberdardır.
129 Ve kadınlar arasında adâlette bulunmanıza ne kadar arzukeş olsanız da asla muktedir olamazsınız, artık birine büsbütün meyl ile temayül edip de ötekini asıklı gibi bırakmayınız. Ve eğer ıslah eder ve sakınırsanız şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
130 Ve eğer ayrılırlarsa Allah Teâlâ hepsini de fazl-ı keremi ile müstağni kılar. Ve Allah Teâlâ vâsidir, hakîmdir.
131 Ve göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah Teâlâ'nındır. Andolsun ki, sizden evvel kendilerine kitap verilmiş olanlara da, sizlere de, «Allah Teâlâ'dan ittikada bulununuz,» diye tavsiye etmişizdir. Ve eğer küfrederseniz, şüphe yok ki, göklerdeki ve yerlerdeki her şey Allah Teâlâ'nındır. Ve Allah Teâlâ ganîdir, hamîddir.
132 Ve göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah Teâlâ'nındır. Ve bir vekil olarak da Allah Teâlâ kifâyet eder.
133 Ey insanlar! Allah Teâlâ dilerse sizi giderir, başkalarını getirir ve Allah Teâlâ buna bihakkın kâdir bulunmaktadır.
134 Her kim dünya sevabını isterse muhakkak dünyanın da ahiretin de sevabı Allah Teâlâ'nın indindedir. Ve Allah Teâlâ bihakkın işitici ve görücüdür.
135 İmân edenler! Adaletle bihakkın kâim, Allah için şahit kimseler olunuz. Velev ki kendi şahıslarınızın veya ebeveyninizin veya en yakınlarınızın aleyhine olsun, ister zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah Teâlâ onlara daha yakındır. Artık haktan dönerek hevâya tâbi olmayınız. Ve eğer dilinizi eğer bükerseniz veya yüz çevirirseniz şüphe yok ki Allah Teâlâ işlediğiniz şeyden bihakkın haberdardır.
136 İmân etmiş olanlar! Allah Teâlâ'ya ve O'nun Peygamberine ve Peygamberine indirmiş olduğu kitaba ve daha evvel indirmiş olduğu kitaba imân ediniz. Ve her kim Allah Teâlâ'yı ve meleklerini ve kitaplarını ve peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse muhakkak ki pek uzak bir dalâletle sapıklığa düşmüş olur.
137 Muhakkak o kimseler ki imân ettiler, sonra kâfir oldular, sonra imân ettiler, sonra kâfir oldular, sonra da küfürlerini arttırdılar. Artık Allah Teâlâ onlar için mağfiret edecek değildir. Ve onları bir doğru yola sevkedecek değildir.
138 Münafıklara müjdele ki, onlara muhakkak bir elîm azap vardır.
139 Onlar ki, mü'minleri bırakarak kâfirleri dost tutarlar. İzzeti onların yanında mı arıyorlar? Muhakkak ki, bütün izzet Allah Teâlâ'nındır.
140 Ve muhakkak kitabı da sizin üzerinize indirmiştir ki, Allah Teâlâ'nın âyetlerine küfredildiğini ve onlar ile istihzâ yapıldığını işittiğiniz zaman başka lâkırdıya dalacaklarına kadar onların yanında oturmayınız. Şüphe yok ki siz de o zaman onların misli olmuş olursunuz. Muhakkak ki, Allah Teâlâ münafıkları ve kâfirleri cehennemde toptan toplayıcıdır.
141 Onlar ki, sizi gözetiverirler, eğer sizin için Allah Teâlâ'dan bir zafer olursa, «Biz de sizinle beraber değil miydik?» derler. Ve eğer kâfirler için bir nâsib olursa, «Biz size galip gelmez miydik ve size mü'minlerin tecavüzünü men eder olmadık mı?» derler. Artık Allah Teâlâ Kıyamet gününde aranızda hükmedecektir. Ve elbette Allah Teâlâ kâfirler için mü'minler aleyhine bir yol vermeyecektir.
142 Şüphesiz münafıklar Allah Teâlâ'ya karşı hud'ada bulunmak isterler. Halbuki onları hud'aya düşüren O'dur. Ve namaza kalktıkları zaman tembelcesine kalkarlar nâsa gösterişte bulunurlar ve Allah Teâlâ'yı pek az yâd ederler.
143 Onun arasında mütereddittirler. Ne onlara ne de bunlara mensup ve her kimi ki Allah Teâlâ saptırırsa artık ona elbette bir yol bulamazsın.
144 Ey imân etmiş olanlar! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyiniz. İstermisiniz ki, Allah için aleyhinize bir apaçık hüccet edinesiniz.
145 Şüphe yok ki, münafıklar ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve elbette onlar için yardımcı da bulamazsın.
146 Ancak o kimseler ki, tövbe ettiler ve hallerini ıslahta bulundular ve Allah Teâlâ'ya iltica ediverdiler ve dinlerini Allah için halisane kıldılar, onlar müstesna. İşte onlar mü'minler ile beraberdirler. Mü'minlere ise Allah Teâlâ elbette pek büyük mükâfaat verecektir.
147 Eğer şükreder ve imân etmiş olursanız, Allah Teâlâ sizin azabınızla ne yapacaktır? Halbuki, Allah Teâlâ şâkirdir, alîmdir.
148 Allah Teâlâ çirkin lâkırdının açıklanmasını sevmez, zulmedilmiş olan başka. Ve Allah Teâlâ bihakkın işiticidir, bilicidir.
149 Bir hayrı açıklarsanız veya gizlerseniz veya bir kötülüğü affederseniz, şüphe yok ki Allah Teâlâ affedici ve çok kudretlidir.
150 Muhakkak o kimseler ki, Allah Teâlâ'yı ve O'nun peygamberlerini inkar ederler ve Allah Teâlâ ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve, «Bazısına imân eder ve bazısını inkâr eyleriz,» derler ve bunun arasında bir yol tutmak isterler.
151 İşte kâmilen kâfir olanlar onlardır. Biz de kâfirler için ihanetbahş olan bir azab hazırlamışızdır.
152 Ve o kimseler ki, Allah Teâlâ'ya ve peygamberlerine imân etmişlerdir ve onlardan hiçbirinin arasını ayırmamışlardır. İşte onlara da mükâfaatlarını elbette verecektir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
153 Ehl-i kitab, üzerlerine bir kitap indirmeni senden isterler. Muhakkak onlar bundan daha büyüğünü Mûsa'dan istemişler de, «Bize Allah'ı apaçık göster,» demişlerdi. Artık zulümleri sebebiyle kendilerini yıldırım çarptı. Kendilerine apaçık mûcizeler geldikten sonra da buzağıyı (ma'but) ittihaz ettiler. Nihâyet bundan affettik ve Mûsa'ya pek zahir bir saltanat verdik.
154 Ve ahidlerine riayet etmeleri için üstlerine Tûr'u kaldırdık ve onlara, «Secde eder olduğunuz halde o kapıdan girin,» dedik ve onlara «Cumartesi günü haddi tecavüz etmeyin,» dedik ve onlardan ağır bir ahid aldık.
155 Artık onlar ahidlerini bozmaları ve Allah Teâlâ'nın âyetlerini inkâr eylemeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve «Bizim kalblerimiz perdelidir,» demeleri sebebiyle (lânete uğramışlardır). Hayır, Allah Teâlâ onların kalblerini küfürleri sebebiyle mühürlemiştir. Binaenaleyh pek azı müstesna olmak üzere onlar imân etmezler.
156 Ve küfürleri sebebiyle ve Meryem hakkında pek büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle (lânete uğramışlardır).
157 Ve «Muhakkak biz Meryem'in oğlu Allah'ın peygamberi İsâ'yı öldürdük,» demeleri sebebiyle (lânete hedef olmuşlardır). Halbuki, O'nu ne öldürdüler ve ne de asıverdiler. Fakat onlar için bir benzetilmiş oldu. Ve şüphe yok ki, onda ihtilâf edenler, ondan dolayı şekk içindedirler. Onlar için buna dair zanna uymaktan başka bir bilgi yoktur ve O'nu hakikaten katletmiş değildirler.
158 Hayır, Allah Teâlâ O'nu kendisine yükseltmiştir. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
159 Ve ehl-i kitaptan hiçbir fert yoktur ki illâ ölümünden evvel elbette O'na imân edecektir! Ve kıyamet gününde onların aleyhine bir şahit olacaktır.
160 (160-161) Artık yahudilerden bir zulüm sebebiyle ve birçoklarını Allah Teâlâ'nın yolundan men etmeleri sebebiyle onlara helâl kılınmış olan temiz şeyleri üzerlerine haram kıldık. Ve ribâyı, ondan nehy edilmiş oldukları halde alıvermeleri sebebiyle ve nâsın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle. Ve onlardan kâfir olanlara elîm bir azab hazırladık.
161 (160-161) Artık yahudilerden bir zulüm sebebiyle ve birçoklarını Allah Teâlâ'nın yolundan men etmeleri sebebiyle onlara helâl kılınmış olan temiz şeyleri üzerlerine haram kıldık. Ve ribâyı, ondan nehy edilmiş oldukları halde alıvermeleri sebebiyle ve nâsın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle. Ve onlardan kâfir olanlara elîm bir azab hazırladık.
162 Fakat onlardan ilimde mütehassıs olanlar ve mü'min olanlar sana indirilmiş olana ve senden evvel indirilmiş olana inanırlar, ve namazı dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenler, ve Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân edenler var ya, işte onlara elbette azim bir mükâfaat vereceğizdir.
163 Muhakkak Biz sana vahyettik, Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi ve İbrahim'e, İsmaîl'e, İshak'a, Ya'kub'a, Esbât'a, İsa'ya, Eyyûb'e, Yûnus'a, Harûn'a ve Süleyman'a vahy eylediğimiz gibi ve Dâvud'a Zebûr'u verdiğimiz gibi.
164 Ve evvelce kıssalarını sana bildirdiğimiz peygamberleri ve kıssalarını sana bildirmediğimiz peygamberleri gönderdik. Ve Allah Teâlâ Mûsa ile bilmuhâtabe (aracısız) tekellüm buyurmuştur.
165 Müjdeleyici ve korkutucu oldukları halde peygamberler (gönderdik ki) O peygamberlerden sonra nâs için Cenâb-ı Hakk'a karşı bir mazeret bulunmasın. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
166 Fakat Allah Teâlâ (senin nübüvvetine) sana indirmiş olduğu (Kur'an-ı Mübîn) ile şehâdet ediyor ki onu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de şehâdet ediyorlar. Mamafih Allah Teâlâ şahit olmaya kâfidir.
167 Muhakkak o kimseler ki, kâfir olmuşlar ve Allah yolundan men edivermişlerdir, şüphe yok onlar pek uzak bir sapıklıkla sapıtmışlardır.
168 Filhakika o kimseler ki, kâfir olmuşlar ve zulüm etmişlerdir, onlar için Allah Teâlâ mağfiret edecek değildir ve onları bir yola iletecek değildir.
169 Cehennem yolu müstesna. Orada ebedîyyen muhalled olarak kalacaklardır. Ve bu Allah Teâlâ için pek kolay bulunmaktadır.
170 Ey insanlar! Muhakkak ki size Rabbinizden bir peygamber hak ile gelmiştir. Artık sizin için hayır olmak üzere O'na imân ediniz. Ve eğer inkar ederseniz şüphe yok ki, göklerde ve yerde her ne varsa Allah'ındır. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
171 Ey ehl-i kitap! Dininizde haddi tecavüz etmeyiniz ve Allah Teâlâ'ya karşı haktan başkasını söylemeyiniz. Şüphe yok ki, Meryem'in oğlu İsa Allah Teâlâ'nın ancak bir peygamberidir ve O'nun tarafından bir kelimedir, O'nu Meryem'e ulaştırmıştır ve O'nun tarafından bir ruhtur. Artık Allah Teâlâ'ya ve O'nun peygamberlerine imân ediniz ve üç demeyiniz, vazgeçiniz, sizin için hayırlı olur. Muhakkak ki, Allah Teâlâ bir tanrıdır, kendisi için bir veled bulunmaktan münezzehtir. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hepsi de O'nundur. Vekil olmak için de Allah Teâlâ kâfidir.
172 Mesih de Allah Teâlâ için kul olmaktan asla çekinmez, mukarrebin olan melekler de. Her kim O'nun ibadetinden çekinir ve kibirlenirse elbette onları umumen huzuruna toplayacaktır.
173 Artık o kimseler ki, imân etmiş ve sâlih amellerde bulunmuş olurlar, elbette onlara mükâfaatlarını ödeyecek ve onlara kendi fazlından olarak (mükâfaatlarını) arttıracaktır. Amma o kimseler ki, yüz döndürdüler ve tekebbürde bulundular, onları da elbette elîm bir azab ile azablandıracaktır. Ve onlar kendileri için Allah Teâlâ'dan başka ne bir yar, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
174 Ey insanlar! Muhakkak size Rabbinizden bir bürhan geldi ve sizlere bir apaçık nûr indirdik.
175 Artık o kimseler ki, Allah Teâlâ'ya imân ettiler ve O'na sığındılar, elbette onları kendi tarafından bir rahmetin ve fazlın içine girdirecektir ve onları kendine müteveccih bir müstakim yola da hidâyet edecektir.
176 Senden fetva istiyorlar. De ki, «Allah Teâlâ kelâle (babası ve çocuğu olmayan kimse) hakkında size fetva veriyor: Bir kimse çocuğu bulunmaksızın ölüp de kendisinin bir kardeşi bulunursa onun için terekesinin yarısı aittir. O kimse de bu kızkardeşine varis olur, eğer bunun çocuğu bulunmazsa. Ve eğer onlar iki kız kardeş iseler onlara terekesinden üçte ikisi aittir. Ve eğer onlar erkek ve kızkardeşler olurlarsa erkek için iki kız hisse-i irsiyesi miktarı ait olur.» Allah Teâlâ size dalâlete düşmeyesiniz diye beyan ediyor ve Allah Teâlâ her şeye alîmdir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يباً 1
وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حُوباً كَب۪يراً 2
وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ 3
وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًۜ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْساً فَكُلُوهُ هَن۪ٓيـٔاً مَر۪ٓيـٔاً 4
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً 5
وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافاً وَبِدَاراً اَنْ يَكْـبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِياًّ فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يراً فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً 6
لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يباً مَفْرُوضاً 7
وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً 8
وَلْيَخْشَ الَّذ۪ينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافاً خَافُوا عَلَيْهِمْۖ فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداً 9
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْماً اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَاراًۜ وَسَيَصْلَوْنَ سَع۪يراً۟ 10
يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاًۚ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً 11
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ينَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَاِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً اَوِ امْرَاَةٌ وَلَهُٓ اَخٌ اَوْ اُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُۚ فَاِنْ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَٓاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٰى بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۙ غَيْرَ مُضَٓارٍّۚ وَصِيَّةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَل۪يمٌۜ 12
تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ 13
وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَاراً خَالِداً ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟ 14
وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلاً 15
وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً 16
اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً 17
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً 18
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهاًۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْراً كَث۪يراً 19
وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍۙ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰيهُنَّ قِنْطَاراً فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْـٔاًۜ اَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَاِثْماً مُب۪يناً 20
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً 21
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟ 22
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۙ 23
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً 24
وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ 25
يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 26
وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلاً عَظ۪يماً 27
يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفاً 28
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً 29
وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ عُدْوَاناً وَظُلْماً فَسَوْفَ نُصْل۪يهِ نَاراًۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً 30
اِنْ تَجْتَنِبُوا كَـبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَر۪يماً 31
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً 32
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ عَقَدَتْ اَيْمَانُكُمْ فَاٰتُوهُمْ نَص۪يبَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يداً۟ 33
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلاًۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِياًّ كَب۪يراً 34
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً 35
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراًۙ 36
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناًۚ 37
وَالَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَر۪يناً فَسَٓاءَ قَر۪يناً 38
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّٰهُۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِهِمْ عَل۪يماً 39
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۚ وَاِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ اَجْراً عَظ۪يماً 40
فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَه۪يدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شَه۪يداًۜ 41
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوّٰى بِهِمُ الْاَرْضُۜ وَلَا يَكْتُمُونَ اللّٰهَ حَد۪يثاً۟ 42
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُباً اِلَّا عَابِر۪ي سَب۪يلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يداً طَيِّباً فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ غَفُوراً 43
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُر۪يدُونَ اَنْ تَضِلُّوا السَّب۪يلَۜ 44
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَعْدَٓائِكُمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَلِياًّۗ وَكَفٰى بِاللّٰهِ نَص۪يراً 45
مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَياًّ بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْناً فِي الدّ۪ينِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلاً 46
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اٰمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقاً لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَطْمِسَ وُجُوهاً فَنَرُدَّهَا عَلٰٓى اَدْبَارِهَٓا اَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّٓا اَصْحَابَ السَّبْتِۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولاً 47
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً 48
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً 49
اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْماً مُب۪يناً۟ 50
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلاً 51
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُۜ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَص۪يراًۜ 52
اَمْ لَهُمْ نَص۪يبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَاِذاً لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَق۪يراًۙ 53
اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰه۪يمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكاً عَظ۪يماً 54
فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ صَدَّ عَنْهُۜ وَكَفٰى بِجَهَنَّمَ سَع۪يراً 55
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا سَوْفَ نُصْل۪يهِمْ نَاراًۜ كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُوداً غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَز۪يزاً حَك۪يماً 56
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَل۪يلاً 57
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُـكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعاً بَص۪يراً 58
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟ 59
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَع۪يداً 60
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ رَاَيْتَ الْمُنَافِق۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُوداًۚ 61
فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَاناً وَتَوْف۪يقاً 62
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً 63
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يماً 64
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يماً 65
وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه۪ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتاًۙ 66
وَاِذاً لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْراً عَظ۪يـماًۙ 67
وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماً 68
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاًۜ 69
ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَل۪يماً۟ 70
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَم۪يعاً 71
وَاِنَّ مِنْكُمْ لَمَنْ لَيُبَطِّئَنَّۚ فَاِنْ اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَالَ قَدْ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيَّ اِذْ لَمْ اَكُنْ مَعَهُمْ شَه۪يداً 72
وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزاً عَظ۪يماً 73
فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً 74
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يراًۜ 75
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟ 76
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلاً 77
اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِكَۜ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ فَمَالِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَد۪يثاً 78
مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاًۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً 79
مَنْ يُطِـعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۜ 80
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً 81
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافاً كَث۪يراً 82
وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه۪ۜ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذ۪ينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَل۪يلاً 83
فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْساً وَاَشَدُّ تَنْك۪يلاً 84
مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَص۪يبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُق۪يتاً 85
وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يباً 86
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثاً۟ 87
فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِق۪ينَ فِئَتَيْنِ وَاللّٰهُ اَرْكَسَهُمْ بِمَا كَسَبُواۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَهْدُوا مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً 88
وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ اَوْلِيَٓاءَ حَتّٰى يُهَاجِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراًۙ 89
اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلاً 90
سَتَجِدُونَ اٰخَر۪ينَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْۜ كُلَّمَا رُدُّٓوا اِلَى الْفِتْنَةِ اُرْكِسُوا ف۪يهَاۚ فَاِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُٓوا اِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً مُب۪يناً۟ 91
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ اَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِناً اِلَّا خَطَـٔاًۚ وَمَنْ قَتَلَ مُـؤْمِناً خَطَــٔاً فَـتَـحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَصَّدَّقُواۜ فَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۜ وَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ وَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِۘ تَوْبَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً 92
وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُتَعَمِّداً فَجَزَٓاؤُ۬هُ جَهَنَّمُ خَالِداً ف۪يهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظ۪يماً 93
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ضَرَبْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِناًۚ تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۘ فَعِنْدَ اللّٰهِ مَغَانِمُ كَث۪يرَةٌۜ كَذٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً 94
لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ غَيْرُ اُو۬لِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ دَرَجَةًۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَفَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ اَجْراً عَظ۪يـماًۙ 95
دَرَجَاتٍ مِنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةًۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً۟ 96
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراًۙ 97
اِلَّا الْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ح۪يلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَب۪يلاً 98
فَاُو۬لٰٓئِكَ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُواًّ غَفُوراً 99
وَمَنْ يُهَاجِرْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يَجِدْ فِي الْاَرْضِ مُرَاغَماً كَث۪يراً وَسَعَةًۜ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِه۪ مُهَاجِراً اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً۟ 100
وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُواًّ مُب۪يناً 101
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً 102
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً 103
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِۜ اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً۟ 104
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يماًۙ 105
وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۚ 106
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّاناً اَث۪يماًۚ 107
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يـطاً 108
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلاً 109
وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُوراً رَح۪يماً 110
وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْماً فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً 111
وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْماً ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـٔاً فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَـاناً وَاِثْماً مُب۪يناً۟ 112
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يماً 113
لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً 114
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِـعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً۟ 115
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً 116
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ 117
لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يباً مَفْرُوضاًۙ 118
وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِياًّ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَاناً مُب۪يناًۜ 119
يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً 120
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَح۪يصاً 121
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلاً 122
لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً 123
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً 124
وَمَنْ اَحْسَنُ د۪يناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلاً 125
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطاً۟ 126
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يماً 127
وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً 128
وَلَنْ تَسْتَط۪يعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَم۪يلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً 129
وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلاًّ مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعاً حَك۪يماً 130
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَاِيَّاكُمْ اَنِ اتَّقُوا اللّٰهَۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَنِياًّ حَم۪يداً 131
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً 132
اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يراً 133
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللّٰهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً۟ 134
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِياًّ اَوْ فَق۪يراً فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْـوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً 135
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً 136
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْراً لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلاًۜ 137
بَشِّرِ الْمُنَافِق۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماًۙ 138
اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۜ 139
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۘ اِنَّكُمْ اِذاً مِثْلُهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ جَامِـعُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ ف۪ي جَهَنَّمَ جَم۪يعاًۙ 140
اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلاً۟ 141
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلاًۘ 142
مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً 143
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُب۪يناً 144
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَص۪يراًۙ 145
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْراً عَظ۪يماً 146
مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِراً عَل۪يماً 147
لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّٓوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعاً عَل۪يماً 148
اِنْ تُبْدُوا خَيْراً اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ قَد۪يراً 149
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاًۙ 150
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقاًّۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً 151
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْت۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً۟ 152
يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَاناً مُب۪يناً 153
وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً 154
فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَقَتْلِهِمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلاًۖ 155
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَاناً عَظ۪يماًۙ 156
وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪يناًۙ 157
بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً 158
وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يداًۚ 159
فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يراًۙ 160
وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ مِنْهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً 161
لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُق۪يم۪ينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَنُؤْت۪يهِمْ اَجْراً عَظ۪يماً۟ 162
اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراًۚ 163
وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلاً لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يماًۚ 164
رُسُلاً مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً 165
لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً 166
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالاً بَع۪يداً 167
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقاًۙ 168
اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً 169
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْراً لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً 170
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْراً لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً۟ 171
لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَس۪يحُ اَنْ يَكُونَ عَبْداً لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَۜ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَم۪يعاً 172
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۚ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً اَل۪يماًۙ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً 173
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ نُوراً مُب۪يناً 174
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۜ 175
يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُـهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ 176
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَث۪يراً وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يباً
Ey insanlar! O Rabbinizden korkunuz ki, sizi bir nefisten yaratmıştır ve ondan da zevcesini yaratmıştır. Ve o ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar türetmiştir. Ve Allah-ü Azîmüşşan'dan korkunuz ki, O'nunla birbirinizden dilekte bulunursunuz, rahîmlerden de korkunuz ki, şüphe yok ki, Allah Teâlâ üzerinize nâzir bulunmaktadır.
1
وَاٰتُوا الْيَتَامٰٓى اَمْوَالَهُمْ وَلَا تَتَبَدَّلُوا الْخَب۪يثَ بِالطَّيِّبِۖ وَلَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَهُمْ اِلٰٓى اَمْوَالِكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ حُوباً كَب۪يراً
Ve yetimlere mallarını veriniz ve temizi murdarla değişmeyiniz. Ve onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyiniz, çünkü o şüphesiz büyük bir günahtır.
2
وَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تُـقْسِطُوا فِي الْيَتَامٰى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ مَثْنٰى وَثُلٰثَ وَرُبَاعَۚ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَلَّا تَعُولُواۜ
Eğer yetim kızlar hakkında adâlete riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan ikişer, üçer veya dörder nikah ediniz. Ve eğer adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız artık bir zevce ile veya mâlik olduğunuz cariye ile (iktifa ediniz). Çünkü bu sizin için adâletten sapmamanıza daha yakındır.
3
وَاٰتُوا النِّسَٓاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةًۜ فَاِنْ طِبْنَ لَكُمْ عَنْ شَيْءٍ مِنْهُ نَفْساً فَكُلُوهُ هَن۪ٓيـٔاً مَر۪ٓيـٔاً
Kadınlara mihirlerini bir atiyye olarak veriniz. Şâyet size ondan bir miktarını gönül hoşluğu ile bağışlar iseler onu da afiyetle, kolaylıkla yiyiniz.
4
وَلَا تُؤْتُوا السُّفَـهَٓاءَ اَمْوَالَكُمُ الَّت۪ي جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ قِيَاماً وَارْزُقُوهُمْ ف۪يهَا وَاكْسُوهُمْ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً
Ve Allah Teâlâ'nın sizler için medar-ı kıyam kılmış olduğu mallarınızı sefihlere vermeyin, onları o malların içinde rızıklandırınız ve giydiriniz ve onlara güzel söz söyleyiniz.
5
وَابْتَلُوا الْيَتَامٰى حَتّٰٓى اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَۚ فَاِنْ اٰنَسْتُمْ مِنْهُمْ رُشْداً فَادْفَعُٓوا اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْۚ وَلَا تَأْكُلُوهَٓا اِسْرَافاً وَبِدَاراً اَنْ يَكْـبَرُواۜ وَمَنْ كَانَ غَنِياًّ فَلْيَسْتَعْفِفْۚ وَمَنْ كَانَ فَق۪يراً فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِۜ فَاِذَا دَفَعْتُمْ اِلَيْهِمْ اَمْوَالَهُمْ فَاَشْهِدُوا عَلَيْهِمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يباً
Yetimleri nikah çağına erinceye kadar deneyiniz. Eğer kendilerinde bir rüşt hissederseniz mallarını kendilerine hemen teslim ediniz ve büyüyecekler diye o malları israf ile alelacele yemeyiniz. Ve kim zengin ise kaçınsın ve kim fakir ise ma'ruf veçhile yesin. Onlara mallarını teslim edeceğiniz vakit de onlara karşı şahit bulundurunuz. Ve Allah Teâlâ hesapları görmeğe kâfidir.
6
لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۖ وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَ مِمَّا قَلَّ مِنْهُ اَوْ كَثُرَۜ نَص۪يباً مَفْرُوضاً
Erkekler için baba ile ananın ve ankariplerin bıraktıklarından bir pay vardır ve kadınlar için de baba ile ananın ve ankariplerin bıraktıklarından bir pay vardır. O bırakılandan az olsun çok olsun farz kılınmış bir nasip vardır.
7
وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلاً مَعْرُوفاً
Tereke taksim edilirken uzak karabet sahipleriyle yetimler ve yoksullar da hazır bulunurlarsa ondan onları da rızıklandırınız ve onlara güzel sözler de söyleyiniz.
8
وَلْيَخْشَ الَّذ۪ينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافاً خَافُوا عَلَيْهِمْۖ فَلْيَتَّقُوا اللّٰهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداً
Ve korksunlar o kimseler ki, arkalarından küçük, zayıf çocuklar bırakacak olsalardı, onların üzerine korkup endişede bulunacaklardı. O halde Allah Teâlâ'dan sakınsınlar ve dürüst söz söylesinler.
9
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰى ظُلْماً اِنَّمَا يَأْكُلُونَ ف۪ي بُطُونِهِمْ نَاراًۜ وَسَيَصْلَوْنَ سَع۪يراً۟
Şüphesiz o kimseler ki, yetimlerin mallarını haksız yere yerler, muhakkak karınlarında sırf bir ateş yemiş olurlar ve yakında bir ateşe sokulacaklardır.
10
يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاًۚ فَر۪يضَةً مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً
Allah Teâlâ size evladınız hakkında erkek için, iki dişi hissesi ferman buyuruyor. Eğer dişi olan evlat, ikiden ziyâde ise onlara terekenin üçte ikisi aittir. Ve eğer bir tek kız ise ona da terekenin yarısı verilir ve babasıyla anasından herbiri için de, ölünün çocuğu var ise terekesinde altıda biri vardır. Ve eğer çocuğu yok ve kendisine yalnız babasıyla anası var ise anası için üçte biri aittir. Ve eğer ölünün kardeşleri de var ise, anasına altıda biri verilir. Bu hisselerin böyle verilmesi, ölünün vaktiyle yapmış olduğu vasiyetinden ve borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınız bilmezsiniz ki hangileri sizin için menfaatçe daha yakındır. Bütün bunlar Allah Teâlâ tarafından birer farîzedir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herhalde alîmdir, hakîmdir.
11
وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ اَزْوَاجُكُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُنَّ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ينَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ اِنْ لَمْ يَكُنْ لَكُمْ وَلَدٌۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُمْ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ وَاِنْ كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلَالَةً اَوِ امْرَاَةٌ وَلَهُٓ اَخٌ اَوْ اُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُۚ فَاِنْ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَهُمْ شُرَكَٓاءُ فِي الثُّلُثِ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصٰى بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۙ غَيْرَ مُضَٓارٍّۚ وَصِيَّةً مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَل۪يمٌۜ
Zevcelerinizin çocuğu yok ise terekelerinin yarısı sizin içindir. Eğer onların çocuğu var ise sizin için terekelerinin dörtte biri vardır. Yapmış oldukları vasiyetten veya borçtan sonra, zevcelerinize de terekenizin dörtte biri vardır, eğer sizin çocuğunuz yok ise. Eğer sizin çocuğunuz varsa, onlara da terekenizden sekizde biri vardır, yapmış olduğunuz vasiyetten veya borçtan sonra. Ve eğer bir erkeğin veya bir kadının kelâle cihetinden mirasına konuluyor da onun bir erkek kardeşi veya bir hemşiresi bulunuyorsa onlardan herbirine de altıda bir hisse vardır. Eğer bundan ziyâde iseler üçte birinde ortaktırlar. Izrar kastı olmaksızın yapılmış olan vasiyetten veya borçtan sonra. Bütün bunlar Cenâb-ı Hak'tan bir mev'izedir. Ve Allah Teâlâ alîmdir, halîmdir.
12
تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ وَذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
İşte bunlar Allah Teâlâ'nın hudududur. Ve kim Allah Teâlâ'ya ve peygamberine itaat ederse onu altından ırmaklar akan cennetlere idhal eder ki orada ebedî kalacaklardır. Ve bu, azîm bir kurtuluştur.
13
وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَاراً خَالِداً ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟
Ve kim de Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine isyan eder, hududunu tecavüz eylerse onu da içinde ebedî kalmak üzere bir ateşe sokar ve onun için zillet verici bir azab vardır.
14
وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلاً
Kadınlarınızdan fuhuşta bulunmuş olanların aleyhine sizden dört şahit ikame ediniz. Eğer şehadet ederlerse o kadınları evlerde hapsediniz. Kendilerine ölüm gelinceye kadar veya onlara Cenab-ı Hak bir yol açıncaya kadar.
15
وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً
Sizden onu irtikab edenlerin her ikisine de eziyet veriniz. Eğer tevbe eder ve ıslah-ı halde bulunurlarsa onlardan vazgeçiniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ tevbeleri çok kabul edendir. Çok merhametlidir.
16
اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً
Tevbe indallah ancak o kimseler içindir ki, bir cehaletle bir kötülüğü işlerler de az sonra tövbekar olurlar. İşte onlar için Allah Teâlâ tevbeyi kabul buyurur. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
17
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً
Ve tevbe o kimseler için değildir ki, günahları yapar dururlar. Vakta ki kendilerinden birine ölüm gelip çatınca, «Ben şimdi tevbe ettim,» der ve kâfir oldukları halde ölenler için de değildir. İşte biz onlara elim bir azap hazırlamışızdır.
18
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهاًۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـٔاً وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْراً كَث۪يراً
Ey mü'minler! Kadınlara zor zoruna varis olmanız ve onlara vermiş olduğunuzun bazısını giderip kurtarmanız için onları tazyik etmeniz sizin için helâl olmaz. Meğer ki apaçık bir fuhuş yapıversinler. Ve onlarla maruf veçhile geçininiz. Şayet onları kerih görür iseniz, olabilir ki siz bir şeyi kerih görürsünüz, Allah Teâlâ ise onda birçok hayır vücuda getirir.
19
وَاِنْ اَرَدْتُمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَكَانَ زَوْجٍۙ وَاٰتَيْتُمْ اِحْدٰيهُنَّ قِنْطَاراً فَلَا تَأْخُذُوا مِنْهُ شَيْـٔاًۜ اَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَاِثْماً مُب۪يناً
Ve eğer bir zevcenin yerine diğer bir zevce almak isterseniz, onlardan birine çok bir mal vermiş olduğunuz halde bile artık ondan birşey almayınız, onu iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek alıverir misiniz?
20
وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ اَفْضٰى بَعْضُكُمْ اِلٰى بَعْضٍ وَاَخَذْنَ مِنْكُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً
Ve onu nasıl alırsınız ki, biribirinize mukarenette bulundunuz, ve sizden kuvvetli bir ahit almışlardır.
21
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟
Ve babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlar ile evlenmeyiniz. Ancak geçen geçmiştir. Şüphe yok ki, o pek çirkindi ve menfurdu ve ne fena bir yoldu.
22
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۙ
Sizin üzerinize (şu kadınlar) haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birâderinizin kızları, hemşirenizin kızları; ve sizi emzirmiş olan süt analarınız, süt hemşireleriniz, zevcelerinizin valideleri, ve kendilerine mukarenette bulunmuş olduğunuz zevcelerinizden yanlarınızda bulunan üvey kızlarınız. Şâyet zevcelerinize mukarenette bulunmamış iseniz sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve kendi sulblerinizden olan oğullarınızın zevceleri de ve iki hemşirenin arasını cem etmeniz de (sizin için haramdır). Geçmiş olan ise müstesna. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
23
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ كِتَابَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْۘ وَاُحِلَّ لَكُمْ مَا وَرَٓاءَ ذٰلِكُمْ اَنْ تَبْتَغُوا بِاَمْوَالِكُمْ مُحْصِن۪ينَ غَيْرَ مُسَافِح۪ينَۜ فَمَا اسْتَمْتَعْتُمْ بِه۪ مِنْهُنَّ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ فَر۪يضَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ ف۪يمَا تَرَاضَيْتُمْ بِه۪ مِنْ بَعْدِ الْفَر۪يضَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً حَك۪يماً
Sağ ellerinizin mâlik olduğu müstesna olmak üzere kadınlardan kocalı olanlar da size haramdır. Bu Allah Teâlâ'nın üzerinize bir yazısıdır. Bunlardan başka kadınları ise iffetkar, zinadan müçtenib olduğunuz halde mallarınızla taleb etmeniz size helâl kılınmıştır. İmdi o kadınlardan herhangisi ile istimtada bulunmuş olursanız, onlara ücretlerini bir farize olarak veriniz. Mihir takdir olunduktan sonra birbirinizle uzlaştığınızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphe yok ki Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
24
وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ مِنْكُمْ طَوْلاً اَنْ يَنْكِـحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Ve sizden her kim hür olan kadınlar ile evlenmeğe fazla bir iktidar-ı malîsi yok ise sağ ellerinizin mâlik olduğu genç mü'min cariyelerinizden evlensin. Ve Allah Teâlâ sizin imânınızı bihakkın bilendir. Bazınız bazınızdandır. İmdi onları, namuslarını siyanet eder, fuhuştan berî bulunur, gizlice dostlar da edinmez oldukları halde sahiplerinin izniyle nikahlayınız. Ve onlara mehirlerini de güzelce veriniz. Eğer onlar evlendikten sonra bir fuhuş irtikab ederlerse o vakit onların üzerlerine, hür kadınların üzerlerine gelen cezanın yarısı lâzım gelir. Bu sizden meşakkate düşmekten korkmanız içindir. Ve eğer sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
25
يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Allah Teâlâ sizlere açıklamak ve sizleri, sizlerden evvelkilerin yollarına erdirmek ve sizleri tevbeye muvaffak kılmak diler. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
26
وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلاً عَظ۪يماً
Ve Allah Teâlâ sizin tevbe ederek aff-ı ilâhiye nâiliyetinizi diler. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir meyil ile sapmanızı isterler.
27
يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفاً
Allah Teâlâ sizden hafifletmek ister. Ve insan zayıf olarak yaratılmıştır.
28
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً
Ey imân etmiş olanlar! Mallarınızı aranızda bâtıl yere yemeyiniz. Meğer ki karşılıklı rızayla yapılan bir ticaret olsun. Ve kendinizi de öldürmeyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ sizlere rahîmdir.
29
وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ عُدْوَاناً وَظُلْماً فَسَوْفَ نُصْل۪يهِ نَاراًۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً
Ve her kim bunu bir tecavüz ve bir zulüm olarak yaparsa onu yakında bir ateşe yaslandırırız ve bu Allah Teâlâ için kolay bulunmaktadır.
30
اِنْ تَجْتَنِبُوا كَـبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلاً كَر۪يماً
Eğer nehyedilmiş olduğunuz şeylerin büyüklerinden kaçınırsanız sizden kabahatlerinizi kefaretlendirir ve sizleri bir kerîm mahalle girdirir.
31
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يماً
Ve Allah Teâlâ'nın bazınıza diğer bazınız üzerine ihsan buyurmuş olduğu şeyi temenni etmeyiniz. Erkekler için kazançlarından bir nâsip vardır. Kadınlar için de kazançlarından bir nâsib vardır. Ve Allah Teâlâ'dan fazlını isteyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ herşeyi hakkıyla bilicidir.
32
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ عَقَدَتْ اَيْمَانُكُمْ فَاٰتُوهُمْ نَص۪يبَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يداً۟
Ve hepsi için baba ve ananın ve yakın hısımlarının ve yeminlerinizin akdettiği kimselerin terekelerinden miras alır varisleri kıldık. Artık onlara nâsiplerini veriniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ herşey üzerine bihakkın şahittir.
33
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلاًۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِياًّ كَب۪يراً
Erkekler kadınların üzerinde ziyâde kâimdirler. Çünkü Allah Teâlâ onların bazısını bazısı üzerine tafdil buyurmuştur. Ve mallarından infak etmektedirler. İmdi sâlih kadınlar itaatlidirler. Allah Teâlâ'nın hıfzı sayesinde gaybı muhafazakardırlar. Serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince onlara nasihat veriniz, ve onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövünüz. Fakat size itaat ederlerse artık onların aleyhlerinde bir yol aramayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ çok yücedir. Çok büyüktür.
34
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَماً مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَماً مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحاً يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يماً خَب۪يراً
Ve eğer aralarının açılmasından korkarsanız o zaman bir hakem onun akrabasından, bir hakem de bunun akrabasından gönderiniz. Bunlar ıslahta bulunmak isterlerse Allah Teâlâ aralarında muvaffakiyet husûle getirir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ bihakkın bilicidir, ve tamamen haberdardır.
35
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـٔاً وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالاً فَخُوراًۙ
Ve Allah Teâlâ'ya ibadet ediniz ve O'na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. Ve anaya babaya iyilik ediniz. Ve karâbet sahibine ve yetimlere ve yoksullara ve yakın komşuya ve uzak komşuya ve yanınızdaki arkadaşa ve yolcu olana ve sağ ellerinizin mâlik olduğuna (da iyilik ediniz). Şüphe yok ki, Allah Teâlâ mütekebbir, müftehir olanı sevmez.
36
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناًۚ
Onlar ki, cimrilikte bulunurlar ve nâsa cimrilik ile emrederler ve Allah Teâlâ'nın kendilerine fazlından olarak vermiş olduğu şeyi gizlerler. Artık onlar her türlü melânete lâyıktırlar ve Biz kâfirler için hakaret verici bir azab hazırlamışızdır.
37
وَالَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَمَنْ يَكُنِ الشَّيْطَانُ لَهُ قَر۪يناً فَسَٓاءَ قَر۪يناً
Ve o kimseler ki, mallarını nâsa gösteriş için sarfederler ve Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân etmezler. (Allah Teâlâ onları da sevmez). Ve her kime ki şeytan arkadaş olursa artık o ne fena bir arkadaştır.
38
وَمَاذَا عَلَيْهِمْ لَوْ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقَهُمُ اللّٰهُۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِهِمْ عَل۪يماً
Ne olurdu onlara? Eğer Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân etselerdi ve Allah Teâlâ'nın kendilerini merzûk buyurmuş olduğu şeylerden infakta bulunsalar idi. Ve Allah Teâlâ onları bihakkın bilicidir.
39
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍۚ وَاِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ اَجْراً عَظ۪يماً
Şüphe yok ki, Allah Teâlâ zerre miskali zulum etmez. Ve eğer bir hasene olursa onu kat kat arttırır ve kendi tarafından büyük bir mükâfaat da verir.
40
فَكَيْفَ اِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ بِشَه۪يدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شَه۪يداًۜ
Nasıl olacak! Her ümmetten bir şahit getireceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit getireceğimiz zaman?
41
يَوْمَئِذٍ يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَعَصَوُا الرَّسُولَ لَوْ تُسَوّٰى بِهِمُ الْاَرْضُۜ وَلَا يَكْتُمُونَ اللّٰهَ حَد۪يثاً۟
Kâfir olanlar ve peygambere isyan etmiş bulunanlar o gün, keşke hak ile yeksan edilmiş olsalardı diye arzuda bulunacaklardır. Ve Allah Teâlâ'ya hiç bir sözü saklayamayacaklardır.
42
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُباً اِلَّا عَابِر۪ي سَب۪يلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يداً طَيِّباً فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ غَفُوراً
Ey mü'minler! Siz sarhoşlar olduğunuz halde ne söyleyeceğinizi bileceğiniz ana kadar ve cünup olduğunuz halde de (yolcu olmak müstesna) gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayınız. Ve eğer siz hasta veya sefer halinde olursanız veya sizden biri ayakyolundan gelir de veya siz kadınlara dokunur da su bulamazsanız o zaman temiz bir toprak ile teyemmüm ediniz. Yüzlerinize ve ellerinize mesheyleyiniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ affedici ve yarlığayıcıdır.
43
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يَشْتَرُونَ الضَّلَالَةَ وَيُر۪يدُونَ اَنْ تَضِلُّوا السَّب۪يلَۜ
Kendilerine kitaptan bir nâsip verilmiş olanları görmedin mi? Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yolu sapıtmanızı istiyorlar.
44
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَعْدَٓائِكُمْۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَلِياًّۗ وَكَفٰى بِاللّٰهِ نَص۪يراً
Ve Allah Teâlâ sizin düşmanlarınızı daha ziyâde bilicidir. Ve Allah Teâlâ bir velî olarak kâfidir. Ve Allah Teâlâ bir yardımcı olarak da kâfidir.
45
مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَياًّ بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْناً فِي الدّ۪ينِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلاً
O Yahudi olanlardan ki, kelimeleri yerlerinden tebdîl ederler ve dillerini eğerek ve dine dokunarak, «İşittik ve isyan ettik, işit, işitmez olası ve râina,» derler. Ve eğer onlar «İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize nazar et» deselerdi elbette onlar için hayırlı ve ziyâde dürüst olurdu. Velâkin Allah Teâlâ onlara küfürleri sebebiyle lânet etmiştir. Artık pek az müstesna olmak üzere onlar imân etmezler.
46
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اٰمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقاً لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَطْمِسَ وُجُوهاً فَنَرُدَّهَا عَلٰٓى اَدْبَارِهَٓا اَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّٓا اَصْحَابَ السَّبْتِۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولاً
Ey kendilerine kitap verilmiş olanlar! Sizin beraberinizde bulunanı musaddık olarak indirmiş olduğumuza imân ediniz, Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmemizden veya Ashâb-ı Sebt'e lânet ettiğimiz gibi onlara lânet etmemizden evvel. Ve Allah Teâlâ'nın emri, vaki bulunmaktadır.
47
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْماً عَظ۪يماً
Şüphe yok ki Allah Teâlâ, zât-ı ulûhiyetine şerik ittihaz edilmesini yarlığamaz. Onun dûnunda olanı da dilediği kimse için yarlığar ve her kim Allah Teâlâ'ya şerik koşarsa muhakkak pek büyük bir günah ile iftirada bulunmuş olur.
48
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلاً
Bakmadın mı o kimselere ki, nefislerini tezkiye eder dururlar. Belki Allah Teâlâ dilediğini tezkiye eder ve kıl kadar zulüm edilmezler.
49
اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْماً مُب۪يناً۟
Bak Allah Teâlâ'ya karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Bu açık bir günah olmak için kâfidir.
50
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلاً
Görmedin mi o kendilerine kitaptan bir nâsip verilmiş kimseleri ki, Cibt ve Tâğût'a imân ediyorlar ve kâfirler için, «Bunlar mü'minlerden daha doğru bir yoldadırlar,» deyiveriyorlar.
51
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُۜ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَص۪يراًۜ
Onlar o kimselerdir ki, onlara Allah Teâlâ lânet etmiştir ve her kime ki, Allah Teâlâ lânet ederse artık onun için bir yardımcı bulamazsın.
52
اَمْ لَهُمْ نَص۪يبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَاِذاً لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَق۪يراًۙ
Yoksa onlar için mülkten bir nasip mi var? O halde onlar nâsa bir çekirdek bile vermezler.
53
اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰه۪يمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكاً عَظ۪يماً
Yoksa onlar Allah Teâlâ'nın fazlından olarak nâsa verdiği şey üzerine haset mi ediyorlar? Biz muhakkak âl-i İbrahim'e kitap ve hikmet verdik ve onlara azîm bir mülk verdik.
54
فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ صَدَّ عَنْهُۜ وَكَفٰى بِجَهَنَّمَ سَع۪يراً
Artık onlardan kimi O'na imân ettti ve onlardan kimi de O'ndan yüz çevirdi. Cehennem de yalımlı bir ateş olarak kifâyet eder.
55
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا سَوْفَ نُصْل۪يهِمْ نَاراًۜ كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُوداً غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَز۪يزاً حَك۪يماً
Şüphesiz o kimseler ki, bizim âyetlerimizi inkâr ettiler, onları elbette bir ateşe yaslayacağız. Onların derileri her piştikçe azabı tatmaları için onları başka deriler ile değiştireceğiz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
56
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلاًّ ظَل۪يلاً
Ve o kimseler ki, imân ettiler ve sâlih amellerde bulundular, onları da altlarından ırmaklar akan cennetlere, içlerinde ebedî kalmak üzere elbette sokacağız. Onlar için orada pek temiz zevceler vardır, ve onları koyu bir gölgeye sokacağız.
57
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُـكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعاً بَص۪يراً
Muhakkak Allah Teâlâ size emrediyor ki, emanetleri ehline veriniz ve nâs arasında hükmedince adâletle hükmediniz. Şüphesiz Allah Teâlâ size bununla ne güzel öğüt veriyor. Şüphe yok Allah Teâlâ bihakkın işitici ve bihakkın görücüdür.
58
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
Ey imân edenler! Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve Peygamber'e de ve sizden olan emir sahiplerine de itaatte bulununuz. Sonra birşey hakkında ihtilâfa düşerseniz, eğer siz Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe inanır kimseler iseniz onu Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine arzediniz. O hem bir hayırdır, ve hem de netice itibariyle daha güzeldir.
59
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالاً بَع۪يداً
Sana indirilmiş olana ve senden evvel inzal edilmiş bulunana imân ettiklerini zannedenlere bakmadın mı ki, onlar Tâğût'un huzurunda muhakeme olmayı isterler. Halbuki onu inkar etmekle memur bulunmuşlardı. O şeytan ise onları (doğru yoldan) pek uzak bir sapıklıkla dalâlete düşürmek ister.
60
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ رَاَيْتَ الْمُنَافِق۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُوداًۚ
Onlara, «Allah Teâlâ'nın inzal etmiş olduğuna ve Peygambere geliniz,» denildiği vakit de o münafıkları görürsün ki, senden kaçındıkça kaçınıyorlar.
61
فَكَيْفَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ ثُمَّ جَٓاؤُ۫كَ يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَاناً وَتَوْف۪يقاً
Ya onlara kendi ellerinin evvelce yaptığı şey sebebiyle bir musibet isabet ettiği zaman (halleri) nasıl olacak? Sonra da sana gelirler, «Biz başka değil, ancak iyilik etmek ve ara bulmak istedik,» diye Allah Teâlâ'ya yemin ederler
62
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يَعْلَمُ اللّٰهُ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَعِظْهُمْ وَقُلْ لَهُمْ ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَوْلاً بَل۪يغاً
Onlar o kimselerdir ki, Allah Teâlâ onların kalplerinde ne olduğunu bilir. Artık onlardan çekin ve onlara öğüt ver ve onlara nefisleri hakkında müessir söz söyle.
63
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا لِيُطَاعَ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ اِذْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ جَٓاؤُ۫كَ فَاسْتَغْفَرُوا اللّٰهَ وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللّٰهَ تَـوَّاباً رَح۪يماً
Biz hiçbir peygamber göndermedik, ancak Allah Teâlâ'nın izniyle itaat edilmesi için gönderdik. Ve eğer onlar nefislerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah Teâlâ'dan mağfiret isteseydiler ve onlara peygamber de istiğfarda bulunsaydı elbette Allah Teâlâ'yı tevbeleri çok kabul edici ve çok esirgeyici bulacaklardı.
64
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجاً مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يماً
Hayır, Rabbine andolsun ki, onlar aralarındaki münazaada seni hakem tayin etmedikçe, sonra da hükmedeceğin şeyden dolayı nefislerinde bir sıkıntı bulmaksızın, tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça imân etmiş olmazlar.
65
وَلَوْ اَنَّا كَتَبْنَا عَلَيْهِمْ اَنِ اقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْ اَوِ اخْرُجُوا مِنْ دِيَارِكُمْ مَا فَعَلُوهُ اِلَّا قَل۪يلٌ مِنْهُمْۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ فَعَلُوا مَا يُوعَظُونَ بِه۪ لَكَانَ خَيْراً لَهُمْ وَاَشَدَّ تَثْب۪يتاًۙ
Eğer onların üzerine «Nefislerinizi öldürünüz veya yurtlarınızdan çıkınız,» diye yazsaydık bunu onlardan birazı müstesna olmak üzere yapmazlardı. Ve eğer onlar kendisiyle öğüt verildikleri şeyi yapsa idiler elbette onlar için hayırlı ve berdevam olmak itibariyle daha sağlam olurdu.
66
وَاِذاً لَاٰتَيْنَاهُمْ مِنْ لَدُنَّٓا اَجْراً عَظ۪يـماًۙ
Ve o zaman elbette onlara tarafımızdan pek büyük bir mükâfaat da verirdik.
67
وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماً
Ve onları elbette bir doğru yola hidâyet ederdik.
68
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاًۜ
Ve her kim Allah Teâlâ'ya ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah Teâlâ'nın kendilerine in'am buyurmuş olduğu nebiler ile ve sıddîklar ile ve şehitler ile ve sâlih zâtlar ile beraberdirler. Onlar ise ne (güzel) refiktirler.
69
ذٰلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ عَل۪يماً۟
İşte bu fazl, Allah Teâlâ'dandır. Ve Hak Teâlâ bihakkın bilici olarak kâfidir.
70
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا خُذُوا حِذْرَكُمْ فَانْفِرُوا ثُبَاتٍ اَوِ انْفِرُوا جَم۪يعاً
Ey imân edenler! İhtiyat tedbirinizi alın da fırka fırka halinde çıkınız, veya hep birden seferber olunuz.
71
وَاِنَّ مِنْكُمْ لَمَنْ لَيُبَطِّئَنَّۚ فَاِنْ اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَالَ قَدْ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيَّ اِذْ لَمْ اَكُنْ مَعَهُمْ شَه۪يداً
Ve şüphesiz sizden öyle kimse vardır ki, elbette ağır davranacaktır. Eğer size bir musibet isabet ederse, «Muhakkak Allah Teâlâ bana lütfetti, çünkü onlar ile beraber hazır bulunmadım» der.
72
وَلَئِنْ اَصَابَكُمْ فَضْلٌ مِنَ اللّٰهِ لَيَقُولَنَّ كَاَنْ لَمْ تَكُنْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ مَوَدَّةٌ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ مَعَهُمْ فَاَفُوزَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Ve yemin olsun ki, eğer size taraf-ı ilâhi'den bir fazl nâsib olursa, sanki sizinle onun arasında hiçbir tanışıklık yok imiş gibi, «Ne olurdu ben de onlar ile beraber olsaydım da büyük bir ganîmete nâil olsa idim,» diyecektir.
73
فَلْيُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ يَشْرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا بِالْاٰخِرَةِۜ وَمَنْ يُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيُقْتَلْ اَوْ يَغْلِبْ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً
Artık dünya hayatını ahiret mukabilinde satacak olanlar, Allah yolunda savaşa atılsınlar, ve her kim Allah yolunda mukatelede bulunur da katlolunursa veya galip gelirse ona elbette büyük bir mükâfaat vereceğiz.
74
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يراًۜ
Ve sizin için ne var ki, Allah Teâlâ'nın yolunda ve erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan zaafa düşürülmüş olan birtakım biçareler uğrunda savaşta bulunmayasınız? Onlar ki: «Ey Rabbimiz! Bizi şu ahalisi zalim olan şehirden çıkar ve bizim için kendi tarafından bir hâmi gönder ve bizim için kendi indinden bir yardımcı tayin buyur!» diye niyaz etmektedirler.
75
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفاً۟
İmân etmiş olanlar, Allah Teâlâ'nın yolunda muharebede bulunurlar. Kâfir olanlar da şeytanın yolunda harp ederler. Artık o şeytanın dostlarını öldürünüz. Şüphe yok ki şeytanın hilekarlığı zayıftır.
76
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلاً
O kimseleri görmez misin ki, onlara: «Ellerinizi çekiniz ve namaz kılınız, zekât veriniz» denilmişti. Vaktâ ki üzerlerine cihad yazıldı, o zaman içlerinden birtakımı, Allah Teâlâ'dan korkarcasına veya daha ziyâde insanlardan korkar oldular. Ve onlar, «Ey Rabbimiz! Ne için üzerimize cihadı yazdın? Ne olurdu bizi yakın bir müddete kadar tehir etseydin» dediler. De ki: «Dünyanın faidesi pek azdır, ahiret ise muttakî olanlar için elbette hayırlıdır. Ve siz kıl kadar zulme uğramayacaksınızdır.»
77
اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِكَۜ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ فَمَالِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَد۪يثاً
Her nerede olsanız, size ölüm yetişir, velev ki, tahkim edilmiş yüksek kuleler içinde bulunmuş olunuz. Ve eğer onlara bir güzellik dokunursa derler ki: «Bu Allah Teâlâ tarafındandır. Ve eğer onlara bir kötülük isabet ederse, bu senin tarafındandır derler.» De ki: «Hepsi de Allah Teâlâ tarafındandır.» Artık o tâifeye ne oluyor ki, söz anlamaya yanaşmıyorlar.
78
مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولاًۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً
Sana güzellikten her ne şey nâsib olursa şüphesiz Allah Teâlâ'dandır. Ve sana kötülükten her ne şey isabet ederse kendi nefsindendir. Ve seni nâsa peygamber olarak gönderdik, Allah Teâlâ bihakkın şahit olmaya kâfidir.
79
مَنْ يُطِـعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظاًۜ
Her kim Peygambere itaat ederse muhakkak Allah Teâlâ'ya itaat etmiş olur. Ve her kim yüz çevirirse (aldırma), çünkü seni onların üzerine muhafız göndermedik.
80
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
Ve «İtaatkarız» derler. Sonra senin yanından ayrıldıkları zaman onlardan bir gürûh senin dediğin şeyin başkasını geceleyin kuruntu yapar. Ve Allah Teâlâ onların ne kuruntularda bulunduklarını yazıyor. Artık onlardan yüz çevir ve Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Ve Cenâb-ı Hak vekil olarak kifâyet eder.
81
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافاً كَث۪يراً
Kur'an'ı teemmül etmezler mi? Ve eğer Allah Teâlâ'dan başkası tarafından olsa idi elbette onda birçok ihtilâf bulurlardı.
82
وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه۪ۜ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذ۪ينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَل۪يلاً
Ve onlara eminlikten veya korkudan bir haber geldiği zaman onu yayıverirler. Ve eğer onu Peygamber'e veya kendilerinden olan emir sahiplerine arz etseler elbette onlardan bunun hükmünü çıkaracak zatlar bunu bilirlerdi. Ve eğer Allah Teâlâ'nın lütuf ve rahmeti üzerinize olmasa idi pek azınız müstesna, elbette şeytana uymuş olurdunuz.
83
فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْساً وَاَشَدُّ تَنْك۪يلاً
Artık Allah yolunda savaşta bulun. Sen nefsinden başkası ile mükellef olmazsın. Mü'minleri de teşvik et. Umulur ki, Allah Teâlâ o kâfir olanların savletini defeder ve Allah Teâlâ savletce daha şiddetlidir ve tenkilce de daha şedîddir.
84
مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَص۪يبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُق۪يتاً
Her kim güzel bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir nâsib olur. Ve her kim kötü bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir hisse olur. Ve Allah Teâlâ herşey üzerine bihakkın nazîrdir.
85
وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يباً
Ve bir selâm ile selâm verildiğiniz vakit hemen ondan daha güzeli ile selâmda bulununuz veya onu (aynı ile) iade ediniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ herşey üzerine muhasibdir.
86
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَيَجْمَعَنَّكُمْ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ حَد۪يثاً۟
Allah Teâlâ ki, O'ndan sonra başka mabut yoktur, elbette o sizi kıyamet gününe toplayacaktır, ondan şüphe yok. Ve Allah Teâlâ'dan daha doğru sözlü kim vardır?
87
فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِق۪ينَ فِئَتَيْنِ وَاللّٰهُ اَرْكَسَهُمْ بِمَا كَسَبُواۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَهْدُوا مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً
Size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki fırka bulunuyorsunuz? Allah Teâlâ onları kazandıkları şey sebebiyle tersine döndürmüştür. Hak Teâlâ'nın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Ve her kimi ki, Allah Teâlâ saptırırsa artık sen onun için bir yol bulamazsın.
88
وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً فَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ اَوْلِيَٓاءَ حَتّٰى يُهَاجِرُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْۖ وَلَا تَتَّخِذُوا مِنْهُمْ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراًۙ
Arzu etmişlerdir ki, kendilerinin kâfir oldukları gibi siz de kâfir olup onlar ile müsavî bulunasınız. O halde onlar Allah yolunda muhâceret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyiniz. Eğer yüz çevirirlerse artık onları her nerede bulursanız tutunuz ve öldürünüz. Ve onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı ittihaz etmeyiniz.
89
اِلَّا الَّذ۪ينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَب۪يلاً
O kimseler müstesna ki, onlar sizin aranızla kendi aralarında bir muâhede bulunan bir kavme iltica etmiş veyahut sizinle mukatelede bulunmaktan veya kendi kavimleriyle muharebe etmekten göğüsleri darlaşmış oldukları halde size gelmiş olurlar. Ve eğer Allah Teâlâ dilemiş olsa idi elbette onları size musallat ederdi de sizi katlediverirlerdi. İmdi onlar sizden bir tarafa çekilirler de sizinle savaşta bulunmazlarsa ve müsalemeti size bırakırlarsa artık Allah Teâlâ sizin için onların aleyhine bir yol vermemiştir.
90
سَتَجِدُونَ اٰخَر۪ينَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَأْمَنُوكُمْ وَيَأْمَنُوا قَوْمَهُمْۜ كُلَّمَا رُدُّٓوا اِلَى الْفِتْنَةِ اُرْكِسُوا ف۪يهَاۚ فَاِنْ لَمْ يَعْتَزِلُوكُمْ وَيُلْقُٓوا اِلَيْكُمُ السَّلَمَ وَيَكُفُّٓوا اَيْدِيَهُمْ فَخُذُوهُمْ وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْۜ وَاُو۬لٰٓئِكُمْ جَعَلْنَا لَكُمْ عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً مُب۪يناً۟
Başka bir tâife de bulacaksınız ki, onlar hem sizden emin olmayı ve hem de kavimlerinden emin bulunmayı dilerler. Fitneye her sevkedildikleri zaman da onun içine başaşağı atılırlar. Artık onlar sizden çekinmezlerse ve barışı size bırakmazlarsa ve ellerini çekmezlerse onları her nerede ele geçirirseniz tutunuz ve öldürünüz. İşte sizin için onların aleyhine apaçık bir ferman verdik.
91
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ اَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِناً اِلَّا خَطَـٔاًۚ وَمَنْ قَتَلَ مُـؤْمِناً خَطَــٔاً فَـتَـحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَصَّدَّقُواۜ فَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ عَدُوٍّ لَكُمْ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۜ وَاِنْ كَانَ مِنْ قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌ فَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ وَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍۚ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِۘ تَوْبَةً مِنَ اللّٰهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً
Bir mü'min için layık değildir ki, bir mü'mini öldürüversin, meğer ki, yanlışlıkla olsun. Ve kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse bir mü'min rakabe azad etmesi ve öldürülenin varislerine teslim edilecek bir diyet vermesi lâzım gelir. Meğer ki, tasadduk etsinler. Eğer maktul, mü'min olduğu halde size düşman olan bir kavimden ise her halde bir mü'min rakabe azad edilmesi icab eder. Ve eğer maktul, sizin ile aralarında bir muâhede bulunan bir kavimden ise o zaman varislerine teslim olunmuş bir diyet ile bir mü'min rakabe azad edilmesi lâzım olur. Fakat her kim rakabeyi bulamazsa Allah Teâlâ tarafından bir tövbe olmak üzere muttasıl iki ay oruç tutması lâzım gelir. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
92
وَمَنْ يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُتَعَمِّداً فَجَزَٓاؤُ۬هُ جَهَنَّمُ خَالِداً ف۪يهَا وَغَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَاَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظ۪يماً
Ve her kim bir mü'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde muhalled kalmak üzere cehennemdir. Ve Allah Teâlâ onun üzerine gazab etmiş ve ona lânette bulunmuş ve onun için pek büyük bir azab hazırlamıştır
93
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا ضَرَبْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَتَبَيَّنُوا وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ اَلْقٰٓى اِلَيْكُمُ السَّلَامَ لَسْتَ مُؤْمِناًۚ تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۘ فَعِنْدَ اللّٰهِ مَغَانِمُ كَث۪يرَةٌۜ كَذٰلِكَ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّٰهُ عَلَيْكُمْ فَتَبَيَّنُواۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
Ey imân edenler! Allah Teâlâ'nın yolunda yürüdüğünüz zaman dikkat-i nazarda bulununuz ve size selâm veren kimseye, dünya hayatının fani metaını arayarak, sen mü'min değilsin, demeyiniz. Allah Teâlâ'nın indinde çok ganîmetler vardır. Siz de evvelce öyle idiniz de Allah Teâlâ size inâyet buyurdu. Artık işin güzelce belli olmasına bakınız. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ sizin yaptığınıza hakkıyla haberdar bulunmaktadır.
94
لَا يَسْتَوِي الْقَاعِدُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ غَيْرُ اُو۬لِي الضَّرَرِ وَالْمُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْۜ فَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ دَرَجَةًۜ وَكُلاًّ وَعَدَ اللّٰهُ الْحُسْنٰىۜ وَفَضَّلَ اللّٰهُ الْمُجَاهِد۪ينَ عَلَى الْقَاعِد۪ينَ اَجْراً عَظ۪يـماًۙ
Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar ve Allah Teâlâ'nın yolunda mallarıyla, canlarıyla mücâhedede bulunanlar müsavî olmazlar. Allah Teâlâ malları ile ve canları ile cihada atılanları, oturanlar üzerine derece itibariyle tafdil buyurmuştur. Ve Allah Teâlâ hepsine de hüsnayı vaadetmiştir. Ve Allah Teâlâ mücahit olanları, oturanlar üzerine pek büyük bir mükâfaat ile tercih kılmıştır.
95
دَرَجَاتٍ مِنْهُ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةًۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً۟
Târaf-ı ilâhî'den derecelerdir ve mağfiret ve rahmetir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
96
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْ قَالُوا ف۪يمَ كُنْتُمْۜ قَالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَف۪ينَ فِي الْاَرْضِۜ قَالُٓوا اَلَمْ تَكُنْ اَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةً فَتُهَاجِرُوا ف۪يهَاۜ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراًۙ
Muhakkak o kimseler ki, nefislerine zulmeder oldukları halde canlarını melekler alacaklardır, «Ne işte idiniz?» diyeceklerdir. «Biz yeryüzünde zayıf sayılır kimseler idik,» derler. Melekler de, «Allah'ın yeryüzü geniş değil mi idi ki, orada muhâceret edeydiniz» deyiverirler. İşte onların varacakları yer cehennemdir. Ne fena uğranacak yer?
97
اِلَّا الْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ لَا يَسْتَط۪يعُونَ ح۪يلَةً وَلَا يَهْتَدُونَ سَب۪يلاً
Ancak erkeklerden ve kadınlardan ve çocuklardan zayıf sayılıp da hiçbir çareye güçleri yetmeyenler ve hiçbir doğru yol bulamayanlar müstesna.
98
فَاُو۬لٰٓئِكَ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَعْفُوَ عَنْهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَفُواًّ غَفُوراً
İşte onları, umulur ki Allah Teâlâ af buyurur. Ve Allah Teâlâ affedici, mağfiret buyurucudur.
99
وَمَنْ يُهَاجِرْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يَجِدْ فِي الْاَرْضِ مُرَاغَماً كَث۪يراً وَسَعَةًۜ وَمَنْ يَخْرُجْ مِنْ بَيْتِه۪ مُهَاجِراً اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ ثُمَّ يُدْرِكْهُ الْمَوْتُ فَقَدْ وَقَعَ اَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً۟
Ve her kim Allah Teâlâ yolunda muhâcerette bulunursa yeryüzünde birçok hayırlı barınacak yer ve genişlik bulur. Ve her kim hanesinden Allah Teâlâ'ya ve resûlüne muhacir olarak çıkarsa, sonra da kendisine ölüm yetişirse muhakkak onun mükâfaatını vermek Cenâb-ı Hakk'a aitir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
100
وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُواًّ مُب۪يناً
Ve yeryüzünde sefer ettiğiniz zaman kâfir olanların size fenalık edeceklerinden korkarsanız namazdan kısaltmanız sizin için bir günah değildir. Şüphe yok ki, kâfirler sizin için apaçık bir düşman bulunmaktadırlar.
101
وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
Sen içlerinde olup da onlarla namaz kıldıracağın zaman onlardan bir zümre seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da alıversinler. Bunlar secde edince arka tarafınızda bulunsunlar ve namazı kılmamış olan diğer bir zümre de gelsin, seninle beraber namazı kılsın ve ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını da alıversinler. Kâfir olan kimseler arzu ederler ki, siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gâfil bulunâsınız da sizin üzerinize bir baskın ile baskında bulunuversinler. Ve eğer size yağmurdan bir eziyet var ise veya siz hasta bulunmuş iseniz silâhlarınızı bırakmanızdan dolayı üzerinize bir günah yoktur. Ve ihtiyat tedbirinizi alınız, şüphe yok ki Allah Teâlâ kâfirler için hakaret bahşolan bir azab hazırlamıştır.
102
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً
İmdi namazı kılıp bitirdiğiniz zaman ayakta iken ve otururken ve yanlarınız üzerinde iken Allah Teâlâ'yı zikrediniz. Vaktâ ki emniyet haline gelirsiniz, artık namazı tamamıyla eda ediniz. Şüphe yok ki namaz, mü'minlerin üzerine muayyen vakitlerde bir fariza olmuştur.
103
وَلَا تَهِنُوا فِي ابْتِغَٓاءِ الْقَوْمِۜ اِنْ تَكُونُوا تَأْلَمُونَ فَاِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمُونَۚ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرْجُونَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً۟
Kavmi aramakta gevşek olmayınız. Eğer siz elem çekmekte olursanız şüphesiz onlar da sizin elem çektiğiniz gibi elem çekerler. Halbuki onların ümit etmediği şeyi siz Allah Teâlâ'dan ümit edersiniz ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
104
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُۜ وَلَا تَكُنْ لِلْخَٓائِن۪ينَ خَص۪يماًۙ
Şüphesiz Biz sana kitabı hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah Teâlâ'nın sana bildirdiği vech ile hükmedesin ve hainler için müdafaacı olma.
105
وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۚ
Ve Allah Teâlâ'dan mağfiret iste. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûr, rahîm bulunmaktadır.
106
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّاناً اَث۪يماًۚ
Nefislerine hiyânet edenler tarafından mücadelede bulunma, şüphe yok ki Allah Teâlâ hıyanete düşkün, çok günahkâr olan kimseyi sevmez.
107
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يـطاً
İnsanlardan gizlenirler de Allah Teâlâ'dan gizlenmezler. Halbuki Allah Teâlâ, razı olmadığı lâkırdıyı onlar geceleyin konuştukları zaman onlar ile beraberdir. Ve Allah Teâlâ onların her yaptıkları şeyi kuşatmış bulunmaktadır.
108
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلاً
İşte siz öyle kimselersiniz ki, dünya hayatı hususunda onlardan yana mücadelede bulundunuz, fakat Kıyamet gününde onlar tarafından Allah Teâlâ'ya karşı kim mücadelede bulunacak? Veya onların üzerine kim vekil olacak?
109
وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُوراً رَح۪يماً
Ve her kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah Teâlâ'dan mağfiret dilerse Allah Teâlâ'yı gafûr, rahîm bulur.
110
وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْماً فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً
Ve her kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi nefsi aleyhine kazanır. Allah Teâlâ ise alîmdir, hakîmdir.
111
وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْماً ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـٔاً فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَـاناً وَاِثْماً مُب۪يناً۟
Ve her kim bir kusur veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuz kimse üzerine atarsa muhakkak ki, bir iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.
112
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يماً
Eğer Allah Teâlâ'nın fazl ve rahmeti senin üzerine olmasaydı elbette onlardan bir tâife seni şaşırtmaya kasdedecekti. Halbuki, onlar kendi nefislerinden başkasını şaşırtmazlar ve sana hiçbir şeyden zarar veremezler. Ve Allah Teâlâ sana kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilir olmadığın şeyleri öğretti. Ve Allah Teâlâ'nın fazlı senin üzerine pek büyük olmuştur.
113
لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْراً عَظ۪يماً
Onların gizlice konuşmalarının birçoğunda bir hayır yoktur. Bir sadaka verilmesiyle veya iyi bir iş yapılmasıyla veya nâsın arasını ıslah etmek ile emreden kimsenin böyle konuşması müstesna. Ve her kim Allah Teâlâ'nın rızasını taleb ederek bunu yaparsa Biz ona elbette çok büyük bir mükâfaat vereceğiz.
114
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِـعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يراً۟
Her kim de kendisine doğru yol zahir olduktan sonra Peygamber'e muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu o takip ettiği yola sevkederiz ve onu cehenneme daldırırız. Ve ona ne fena bir gidilecek yer.
115
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kendisine şerik koşulmasını mağfiret etmez ve bunun dûnundakini de dilediği kimseye mağfiret buyurur. Ve her kim Allah Teâlâ'ya şerik koşarsa muhakkak ki pek uzak bir dalâlete sapmıştır.
116
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثاًۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَاناً مَر۪يداًۙ
O müşrikler Cenâb-ı Hakk'a değil, ancak dişilere taparlar ve ancak ziyâde isyankar bir şeytana tapıverirler.
117
لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يباً مَفْرُوضاًۙ
Allah Teâlâ ona lânet etmiştir. O da demiştir ki: «Elbette ben senin kullarından bir muayyen pay edineceğim.»
118
وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِياًّ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَاناً مُب۪يناًۜ
«Ve elbette onları saptıracağım ve elbette onları kuruntuya düşüreceğim ve muhakkak onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar ve herhalde onlara emredeceğim de Allah Teâlâ'nın yarattığını tağyir edeceklerdir.» Ve her kim Allah Teâlâ'dan başka şeytanı velî ittihaz ederse şüphe yok ki, pek açık bir ziyan ile ziyana düşmüş olur.
119
يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُوراً
Şeytan onlara vaadeder ve onları kuruntuya düşürür. Halbuki, şeytan onlara bir aldatmadan başka bir şey vaadetmez.
120
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَح۪يصاً
İşte onların varacakları yer cehennemdir. Ve ondan kaçıp sığınacak bir yer de bulamayacaklardır.
121
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلاً
Ve o kimseler ki imân ettiler, ve iyi işler yaptılar. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere orada ebedî olarak kalıp durmak üzere elbette girdireceğiz. Hakkâ ki Allah Teâlâ'nın vaadi. Allah Teâlâ'dan daha gerçek sözlü kim vardır?
122
لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Sizin kuruntularınızla değildir, ehl-i kitabın kuruntuları ile de değildir. Her kim bir kötülük yaparsa onunla cezalandırılır. Ve kendisi için Allah Teâlâ'dan başka ne bir yâr ve ne de bir yardımcı bulamaz.
123
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً
Ve erkekten ve kadından herhangi bir kimse, mü'min olduğu halde iyi işlerden bir şey işlerse işte onlar cennete gireceklerdir ve bir çekirdeğin arkasındaki bir çukurcuk kadar bile zulme uğramayacaklardır.
124
وَمَنْ اَحْسَنُ د۪يناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰه۪يمَ خَل۪يلاً
Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ'ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim'in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim'i bir dost edinmiştir.
125
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ مُح۪يطاً۟
Göklerde ne varsa, yeryüzünde de ne varsa hepside Allah Teâlâ'nındır. Ve Allah Teâlâ her şeyi kuşatmış bulunmaktadır.
126
وَيَسْتَفْتُونَكَ فِي النِّسَٓاءِۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ ف۪يهِنَّۙ وَمَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ ف۪ي يَتَامَى النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا تُؤْتُونَهُنَّ مَا كُتِبَ لَهُنَّ وَتَرْغَبُونَ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الْوِلْدَانِۙ وَاَنْ تَقُومُوا لِلْيَتَامٰى بِالْقِسْطِۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِه۪ عَل۪يماً
Ve senden kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: «Onların hakkında size fetvayı Allah Teâlâ veriyor ve kendileri için yazılmış olanı kendilerine vermediğiniz ve kendilerini nikahlamaya rağbet eylediğiniz yetim kadınlar hakkındaki ve zayıf bir durumda bulunan çocuklar hakkındaki ve yetimlere karşı adâletle hareket etmeniz hakkındaki size tilâvet olunan âyetlerde (bu hususlarda size fetva vermektedir). Ve siz hayırdan her ne yaparsanız şüphe yok ki Allah Teâlâ onu bihakkın bilicidir.»
127
وَاِنِ امْرَاَةٌ خَافَتْ مِنْ بَعْلِهَا نُشُوزاً اَوْ اِعْرَاضاً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِمَٓا اَنْ يُصْلِحَا بَيْنَهُمَا صُلْحاًۜ وَالصُّلْحُ خَيْرٌۜ وَاُحْضِرَتِ الْاَنْفُسُ الشُّحَّۜ وَاِنْ تُحْسِنُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
Ve eğer bir kadın kocasının kaçıp nefret etmesinden veya yüz çevirmesinden korkarsa aralarını sulh ile ıslah etmelerinden dolayı üzerlerine bir günah yoktur ve sulh hayırlıdır. Ve nefislerde cimrilik hazırlanmıştır. Ve eğer ihsan eder ve ittikada bulunursanız şüphe yok ki, Allah Teâlâ yapacağınız şeyden tamamen haberdardır.
128
وَلَنْ تَسْتَط۪يعُٓوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَٓاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلَا تَم۪يلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِۜ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً
Ve kadınlar arasında adâlette bulunmanıza ne kadar arzukeş olsanız da asla muktedir olamazsınız, artık birine büsbütün meyl ile temayül edip de ötekini asıklı gibi bırakmayınız. Ve eğer ıslah eder ve sakınırsanız şüphe yok ki Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
129
وَاِنْ يَتَفَرَّقَا يُغْنِ اللّٰهُ كُلاًّ مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ وَاسِعاً حَك۪يماً
Ve eğer ayrılırlarsa Allah Teâlâ hepsini de fazl-ı keremi ile müstağni kılar. Ve Allah Teâlâ vâsidir, hakîmdir.
130
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَاِيَّاكُمْ اَنِ اتَّقُوا اللّٰهَۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَنِياًّ حَم۪يداً
Ve göklerde ne varsa ve yerde ne varsa Allah Teâlâ'nındır. Andolsun ki, sizden evvel kendilerine kitap verilmiş olanlara da, sizlere de, «Allah Teâlâ'dan ittikada bulununuz,» diye tavsiye etmişizdir. Ve eğer küfrederseniz, şüphe yok ki, göklerdeki ve yerlerdeki her şey Allah Teâlâ'nındır. Ve Allah Teâlâ ganîdir, hamîddir.
131
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً
Ve göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah Teâlâ'nındır. Ve bir vekil olarak da Allah Teâlâ kifâyet eder.
132
اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ اَيُّهَا النَّاسُ وَيَأْتِ بِاٰخَر۪ينَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى ذٰلِكَ قَد۪يراً
Ey insanlar! Allah Teâlâ dilerse sizi giderir, başkalarını getirir ve Allah Teâlâ buna bihakkın kâdir bulunmaktadır.
133
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ ثَوَابَ الدُّنْيَا فَعِنْدَ اللّٰهِ ثَوَابُ الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعاً بَص۪يراً۟
Her kim dünya sevabını isterse muhakkak dünyanın da ahiretin de sevabı Allah Teâlâ'nın indindedir. Ve Allah Teâlâ bihakkın işitici ve görücüdür.
134
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِياًّ اَوْ فَق۪يراً فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْـوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يراً
İmân edenler! Adaletle bihakkın kâim, Allah için şahit kimseler olunuz. Velev ki kendi şahıslarınızın veya ebeveyninizin veya en yakınlarınızın aleyhine olsun, ister zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah Teâlâ onlara daha yakındır. Artık haktan dönerek hevâya tâbi olmayınız. Ve eğer dilinizi eğer bükerseniz veya yüz çevirirseniz şüphe yok ki Allah Teâlâ işlediğiniz şeyden bihakkın haberdardır.
135
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَع۪يداً
İmân etmiş olanlar! Allah Teâlâ'ya ve O'nun Peygamberine ve Peygamberine indirmiş olduğu kitaba ve daha evvel indirmiş olduğu kitaba imân ediniz. Ve her kim Allah Teâlâ'yı ve meleklerini ve kitaplarını ve peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse muhakkak ki pek uzak bir dalâletle sapıklığa düşmüş olur.
136
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْراً لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلاًۜ
Muhakkak o kimseler ki imân ettiler, sonra kâfir oldular, sonra imân ettiler, sonra kâfir oldular, sonra da küfürlerini arttırdılar. Artık Allah Teâlâ onlar için mağfiret edecek değildir. Ve onları bir doğru yola sevkedecek değildir.
137
بَشِّرِ الْمُنَافِق۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماًۙ
Münafıklara müjdele ki, onlara muhakkak bir elîm azap vardır.
138
اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۜ
Onlar ki, mü'minleri bırakarak kâfirleri dost tutarlar. İzzeti onların yanında mı arıyorlar? Muhakkak ki, bütün izzet Allah Teâlâ'nındır.
139
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۘ اِنَّكُمْ اِذاً مِثْلُهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ جَامِـعُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ ف۪ي جَهَنَّمَ جَم۪يعاًۙ
Ve muhakkak kitabı da sizin üzerinize indirmiştir ki, Allah Teâlâ'nın âyetlerine küfredildiğini ve onlar ile istihzâ yapıldığını işittiğiniz zaman başka lâkırdıya dalacaklarına kadar onların yanında oturmayınız. Şüphe yok ki siz de o zaman onların misli olmuş olursunuz. Muhakkak ki, Allah Teâlâ münafıkları ve kâfirleri cehennemde toptan toplayıcıdır.
140
اَلَّذ۪ينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْۘ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِر۪ينَ نَص۪يبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِر۪ينَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ سَب۪يلاً۟
Onlar ki, sizi gözetiverirler, eğer sizin için Allah Teâlâ'dan bir zafer olursa, «Biz de sizinle beraber değil miydik?» derler. Ve eğer kâfirler için bir nâsib olursa, «Biz size galip gelmez miydik ve size mü'minlerin tecavüzünü men eder olmadık mı?» derler. Artık Allah Teâlâ Kıyamet gününde aranızda hükmedecektir. Ve elbette Allah Teâlâ kâfirler için mü'minler aleyhine bir yol vermeyecektir.
141
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلاًۘ
Şüphesiz münafıklar Allah Teâlâ'ya karşı hud'ada bulunmak isterler. Halbuki onları hud'aya düşüren O'dur. Ve namaza kalktıkları zaman tembelcesine kalkarlar nâsa gösterişte bulunurlar ve Allah Teâlâ'yı pek az yâd ederler.
142
مُذَبْذَب۪ينَ بَيْنَ ذٰلِكَۗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَب۪يلاً
Onun arasında mütereddittirler. Ne onlara ne de bunlara mensup ve her kimi ki Allah Teâlâ saptırırsa artık ona elbette bir yol bulamazsın.
143
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَتُر۪يدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُب۪يناً
Ey imân etmiş olanlar! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyiniz. İstermisiniz ki, Allah için aleyhinize bir apaçık hüccet edinesiniz.
144
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَص۪يراًۙ
Şüphe yok ki, münafıklar ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Ve elbette onlar için yardımcı da bulamazsın.
145
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْراً عَظ۪يماً
Ancak o kimseler ki, tövbe ettiler ve hallerini ıslahta bulundular ve Allah Teâlâ'ya iltica ediverdiler ve dinlerini Allah için halisane kıldılar, onlar müstesna. İşte onlar mü'minler ile beraberdirler. Mü'minlere ise Allah Teâlâ elbette pek büyük mükâfaat verecektir.
146
مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِراً عَل۪يماً
Eğer şükreder ve imân etmiş olursanız, Allah Teâlâ sizin azabınızla ne yapacaktır? Halbuki, Allah Teâlâ şâkirdir, alîmdir.
147
لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الْجَهْرَ بِالسُّٓوءِ مِنَ الْقَوْلِ اِلَّا مَنْ ظُلِمَۜ وَكَانَ اللّٰهُ سَم۪يعاً عَل۪يماً
Allah Teâlâ çirkin lâkırdının açıklanmasını sevmez, zulmedilmiş olan başka. Ve Allah Teâlâ bihakkın işiticidir, bilicidir.
148
اِنْ تُبْدُوا خَيْراً اَوْ تُخْفُوهُ اَوْ تَعْفُوا عَنْ سُٓوءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُواًّ قَد۪يراً
Bir hayrı açıklarsanız veya gizlerseniz veya bir kötülüğü affederseniz, şüphe yok ki Allah Teâlâ affedici ve çok kudretlidir.
149
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَيَقُولُونَ نُؤْمِنُ بِبَعْضٍ وَنَكْفُرُ بِبَعْضٍۙ وَيُر۪يدُونَ اَنْ يَتَّخِذُوا بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلاًۙ
Muhakkak o kimseler ki, Allah Teâlâ'yı ve O'nun peygamberlerini inkar ederler ve Allah Teâlâ ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve, «Bazısına imân eder ve bazısını inkâr eyleriz,» derler ve bunun arasında bir yol tutmak isterler.
150
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ حَقاًّۚ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَاباً مُه۪يناً
İşte kâmilen kâfir olanlar onlardır. Biz de kâfirler için ihanetbahş olan bir azab hazırlamışızdır.
151
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ وَلَمْ يُفَرِّقُوا بَيْنَ اَحَدٍ مِنْهُمْ اُو۬لٰٓئِكَ سَوْفَ يُؤْت۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً۟
Ve o kimseler ki, Allah Teâlâ'ya ve peygamberlerine imân etmişlerdir ve onlardan hiçbirinin arasını ayırmamışlardır. İşte onlara da mükâfaatlarını elbette verecektir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir.
152
يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَاناً مُب۪يناً
Ehl-i kitab, üzerlerine bir kitap indirmeni senden isterler. Muhakkak onlar bundan daha büyüğünü Mûsa'dan istemişler de, «Bize Allah'ı apaçık göster,» demişlerdi. Artık zulümleri sebebiyle kendilerini yıldırım çarptı. Kendilerine apaçık mûcizeler geldikten sonra da buzağıyı (ma'but) ittihaz ettiler. Nihâyet bundan affettik ve Mûsa'ya pek zahir bir saltanat verdik.
153
وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِم۪يثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ م۪يثَاقاً غَل۪يظاً
Ve ahidlerine riayet etmeleri için üstlerine Tûr'u kaldırdık ve onlara, «Secde eder olduğunuz halde o kapıdan girin,» dedik ve onlara «Cumartesi günü haddi tecavüz etmeyin,» dedik ve onlardan ağır bir ahid aldık.
154
فَبِمَا نَقْضِهِمْ م۪يثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِمْ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَقَتْلِهِمُ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌۜ بَلْ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلاًۖ
Artık onlar ahidlerini bozmaları ve Allah Teâlâ'nın âyetlerini inkâr eylemeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve «Bizim kalblerimiz perdelidir,» demeleri sebebiyle (lânete uğramışlardır). Hayır, Allah Teâlâ onların kalblerini küfürleri sebebiyle mühürlemiştir. Binaenaleyh pek azı müstesna olmak üzere onlar imân etmezler.
155
وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلٰى مَرْيَمَ بُهْتَاناً عَظ۪يماًۙ
Ve küfürleri sebebiyle ve Meryem hakkında pek büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle (lânete uğramışlardır).
156
وَقَوْلِهِمْ اِنَّا قَتَلْنَا الْمَس۪يحَ ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّٰهِۚ وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ وَلٰكِنْ شُبِّهَ لَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُۜ مَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍ اِلَّا اتِّبَاعَ الظَّنِّۚ وَمَا قَتَلُوهُ يَق۪يناًۙ
Ve «Muhakkak biz Meryem'in oğlu Allah'ın peygamberi İsâ'yı öldürdük,» demeleri sebebiyle (lânete hedef olmuşlardır). Halbuki, O'nu ne öldürdüler ve ne de asıverdiler. Fakat onlar için bir benzetilmiş oldu. Ve şüphe yok ki, onda ihtilâf edenler, ondan dolayı şekk içindedirler. Onlar için buna dair zanna uymaktan başka bir bilgi yoktur ve O'nu hakikaten katletmiş değildirler.
157
بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
Hayır, Allah Teâlâ O'nu kendisine yükseltmiştir. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
158
وَاِنْ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِه۪ قَبْلَ مَوْتِه۪ۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَه۪يداًۚ
Ve ehl-i kitaptan hiçbir fert yoktur ki illâ ölümünden evvel elbette O'na imân edecektir! Ve kıyamet gününde onların aleyhine bir şahit olacaktır.
159
فَبِظُلْمٍ مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ اُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ كَث۪يراًۙ
(160-161) Artık yahudilerden bir zulüm sebebiyle ve birçoklarını Allah Teâlâ'nın yolundan men etmeleri sebebiyle onlara helâl kılınmış olan temiz şeyleri üzerlerine haram kıldık. Ve ribâyı, ondan nehy edilmiş oldukları halde alıvermeleri sebebiyle ve nâsın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle. Ve onlardan kâfir olanlara elîm bir azab hazırladık.
160
وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ مِنْهُمْ عَذَاباً اَل۪يماً
(160-161) Artık yahudilerden bir zulüm sebebiyle ve birçoklarını Allah Teâlâ'nın yolundan men etmeleri sebebiyle onlara helâl kılınmış olan temiz şeyleri üzerlerine haram kıldık. Ve ribâyı, ondan nehy edilmiş oldukları halde alıvermeleri sebebiyle ve nâsın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle. Ve onlardan kâfir olanlara elîm bir azab hazırladık.
161
لٰكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ وَالْمُق۪يم۪ينَ الصَّلٰوةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَنُؤْت۪يهِمْ اَجْراً عَظ۪يماً۟
Fakat onlardan ilimde mütehassıs olanlar ve mü'min olanlar sana indirilmiş olana ve senden evvel indirilmiş olana inanırlar, ve namazı dosdoğru kılanlar ve zekâtı verenler, ve Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân edenler var ya, işte onlara elbette azim bir mükâfaat vereceğizdir.
162
اِنَّٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ كَمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلٰى نُوحٍ وَالنَّبِيّ۪نَ مِنْ بَعْدِه۪ۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَالْاَسْبَاطِ وَع۪يسٰى وَاَيُّوبَ وَيُونُسَ وَهٰرُونَ وَسُلَيْمٰنَۚ وَاٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ زَبُوراًۚ
Muhakkak Biz sana vahyettik, Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi ve İbrahim'e, İsmaîl'e, İshak'a, Ya'kub'a, Esbât'a, İsa'ya, Eyyûb'e, Yûnus'a, Harûn'a ve Süleyman'a vahy eylediğimiz gibi ve Dâvud'a Zebûr'u verdiğimiz gibi.
163
وَرُسُلاً قَدْ قَصَصْنَاهُمْ عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُ وَرُسُلاً لَمْ نَقْصُصْهُمْ عَلَيْكَۜ وَكَلَّمَ اللّٰهُ مُوسٰى تَكْل۪يماًۚ
Ve evvelce kıssalarını sana bildirdiğimiz peygamberleri ve kıssalarını sana bildirmediğimiz peygamberleri gönderdik. Ve Allah Teâlâ Mûsa ile bilmuhâtabe (aracısız) tekellüm buyurmuştur.
164
رُسُلاً مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزاً حَك۪يماً
Müjdeleyici ve korkutucu oldukları halde peygamberler (gönderdik ki) O peygamberlerden sonra nâs için Cenâb-ı Hakk'a karşı bir mazeret bulunmasın. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir.
165
لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يداً
Fakat Allah Teâlâ (senin nübüvvetine) sana indirmiş olduğu (Kur'an-ı Mübîn) ile şehâdet ediyor ki onu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de şehâdet ediyorlar. Mamafih Allah Teâlâ şahit olmaya kâfidir.
166
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالاً بَع۪يداً
Muhakkak o kimseler ki, kâfir olmuşlar ve Allah yolundan men edivermişlerdir, şüphe yok onlar pek uzak bir sapıklıkla sapıtmışlardır.
167
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقاًۙ
Filhakika o kimseler ki, kâfir olmuşlar ve zulüm etmişlerdir, onlar için Allah Teâlâ mağfiret edecek değildir ve onları bir yola iletecek değildir.
168
اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً
Cehennem yolu müstesna. Orada ebedîyyen muhalled olarak kalacaklardır. Ve bu Allah Teâlâ için pek kolay bulunmaktadır.
169
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْراً لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يماً حَك۪يماً
Ey insanlar! Muhakkak ki size Rabbinizden bir peygamber hak ile gelmiştir. Artık sizin için hayır olmak üzere O'na imân ediniz. Ve eğer inkar ederseniz şüphe yok ki, göklerde ve yerde her ne varsa Allah'ındır. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir.
170
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْراً لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلاً۟
Ey ehl-i kitap! Dininizde haddi tecavüz etmeyiniz ve Allah Teâlâ'ya karşı haktan başkasını söylemeyiniz. Şüphe yok ki, Meryem'in oğlu İsa Allah Teâlâ'nın ancak bir peygamberidir ve O'nun tarafından bir kelimedir, O'nu Meryem'e ulaştırmıştır ve O'nun tarafından bir ruhtur. Artık Allah Teâlâ'ya ve O'nun peygamberlerine imân ediniz ve üç demeyiniz, vazgeçiniz, sizin için hayırlı olur. Muhakkak ki, Allah Teâlâ bir tanrıdır, kendisi için bir veled bulunmaktan münezzehtir. Göklerde ne varsa ve yerde ne varsa hepsi de O'nundur. Vekil olmak için de Allah Teâlâ kâfidir.
171
لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَس۪يحُ اَنْ يَكُونَ عَبْداً لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَۜ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَم۪يعاً
Mesih de Allah Teâlâ için kul olmaktan asla çekinmez, mukarrebin olan melekler de. Her kim O'nun ibadetinden çekinir ve kibirlenirse elbette onları umumen huzuruna toplayacaktır.
172
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۚ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً اَل۪يماًۙ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Artık o kimseler ki, imân etmiş ve sâlih amellerde bulunmuş olurlar, elbette onlara mükâfaatlarını ödeyecek ve onlara kendi fazlından olarak (mükâfaatlarını) arttıracaktır. Amma o kimseler ki, yüz döndürdüler ve tekebbürde bulundular, onları da elbette elîm bir azab ile azablandıracaktır. Ve onlar kendileri için Allah Teâlâ'dan başka ne bir yar, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
173
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ نُوراً مُب۪يناً
Ey insanlar! Muhakkak size Rabbinizden bir bürhan geldi ve sizlere bir apaçık nûr indirdik.
174
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطاً مُسْتَق۪يماًۜ
Artık o kimseler ki, Allah Teâlâ'ya imân ettiler ve O'na sığındılar, elbette onları kendi tarafından bir rahmetin ve fazlın içine girdirecektir ve onları kendine müteveccih bir müstakim yola da hidâyet edecektir.
175
يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُـهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Senden fetva istiyorlar. De ki, «Allah Teâlâ kelâle (babası ve çocuğu olmayan kimse) hakkında size fetva veriyor: Bir kimse çocuğu bulunmaksızın ölüp de kendisinin bir kardeşi bulunursa onun için terekesinin yarısı aittir. O kimse de bu kızkardeşine varis olur, eğer bunun çocuğu bulunmazsa. Ve eğer onlar iki kız kardeş iseler onlara terekesinden üçte ikisi aittir. Ve eğer onlar erkek ve kızkardeşler olurlarsa erkek için iki kız hisse-i irsiyesi miktarı ait olur.» Allah Teâlâ size dalâlete düşmeyesiniz diye beyan ediyor ve Allah Teâlâ her şeye alîmdir.
176

Sureler

Mealler