Sureler
Mealler
Önceki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 İnsanlığı ilâhî nurlarla aydınlatmak üzere yücelerden inmekte olan yıldız gibi parlak ayetler ve sureler şahittir ki,
2 Ey Mekke halkı, çocukluğundan beri yakından tanıdığınız ve ahlâkî meziyetlerini çok iyi bildiğiniz arkadaşınız Muhammed ne sapmış, ne de aldanmıştır.
3 Ve size Rabb'inin mesajını aktarırken, asla kendi arzu ve hevesinden konuşmuyor.
4 Onun dudaklarından dökülen bu muhteşem ifadeler, kendisine Allah tarafından gönderilen vahiyden başka bir şey değildir.
5 Ona bu sözleri, olağanüstü güçlere sahip olan vahiy meleği Cebrail öğretmiştir.
6 Müthiş yeteneklerle donatılmış bir melek... İşte o melek, tüm ihtişamıyla Muhammed'e görünmüştü.
7 Gökle yerin birleştiği ufkun en yüce noktasında, 600 kanadıyla kendisini göstermişti.
8 Sonra Muhammed'e doğru yaklaşıp yanına inmişti.
9 Öyle ki, aralarındaki mesafe iki yay kadar, hatta daha da yakın olmuştu.
10 Böylece Cebrail, Allah'ın kuluna bildirmesini istediği her şeyi bildirmişti.

Bu o kadar açık bir gerçekti ki:
11 Muhammed'in gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı. Açık ve net olarak gördüğü bu görkemli varlığın, Allah'tan vahiy getiren Cebrail olduğu konusunda en ufak bir şüphesi, tereddüdü olmadı.
12 Şimdi siz ey müşrikler, onun açık ve net olarak gördüğü bu muhteşem mucize hakkında hâlâ onunla tartışmaya mı gireceksiniz?
13 Gerçekten Muhammed onu, bundan önce bir kez daha gökten inerken görmüştü.
14 Maddî varlığın sona erdiği ve bambaşka bir âlemin kapılarının açıldığı sınır noktasında, yani Sidre-i Münteha'da.
15 Şehitlerin, Hesap Gününe kadar kaldığı barınma cenneti olan Cennetül Me'va'nın yanındaki sınır noktasında.
16 O an ki, Sidre'yi bürüyen bürüyor ve ilâhî nurlarla aydınlanan bu yer, kelimelerin ifade etmekten aciz kaldığı muhteşem güzelliklere sahne oluyordu.
17 Ve bu, kesinlikle bir yanılsama, bir hayal değildi. Muhammed bu olayı yaşarken, gözleri ne yanıldı, ne de sınırı aştı.
18 İşte o gün o, gerçekten de Rabb'inin en büyük mucizelerinden bir kısmını gördü.

Peki ya siz ey müşrikler! Allah'ın yanı sıra hükmüne boyun eğip tapındığınız o düzmece ilâhların Hesap Günü size şefaatçi olacaklarını söylerken hangi temele, hangi delile dayanıyorsunuz?
19 Hiç düşündünüz mü, ilâh diye taptığınız o sözde tanrıçaları; örneğin Lat'ı ve Uzza'yı,
20 Ve üçüncüleri olan Menat'ı?
21 Demek gurur duyduğunuz erkek çocuklar size, sahip olmaktan utanç duyduğunuz kız çocuklar da O'na ait, öyle mi?
22 Şu hâlde bu, gerçekten çok adaletsizce bir paylaşım!

Oysa bunu söylemekle sadece Allah'a iftira etmekle kalmıyor, aynı zamanda küçümsediğiniz kız çocuğunu O'na yakıştırarak büyük bir saygısızlık yapıyorsunuz.
23 Tapındığınız bu sözde ilâhlar, kulluk ve itaate lâyık olduklarına dair haklarında Allah'ın hiçbir delil göndermediği ve yetki alanlarını, kudret sınırlarını, verdikleri ve verecekleri hükümleri, kısaca sahip oldukları bütün özellikleri sizin ve sizden önceki atalarınızın belirlemiş olduğu birtakım hayal ürünü isimlerden başka bir şey değildir.

Onlar, bu iddialarında herhangi bir delile dayanmıyor, yalnızca boş kuruntuların, zanların ve heveslerini okşayan şeytanî dürtülerin, sınır tanımayan arzuların peşinden gidiyorlar. İşte bu yüzden bir tek Allah'a kulluk etmekten kaçınıyor, kendilerine hiçbir ahlâkî sorumluluk yüklemeyen aciz tanrılar icat ederek onlara tapınmayı tercih ediyorlar. Oysa şimdi onlara, Rab'leri tarafından bir yol gösterici gelmiş bulunuyor. Artık hiç kimse, gerçeği bilmeme bahanesiyle kendisini kurtaramayacak, Kur'an'a göre hayatını düzenlemeden dünya ve âhirette kurtuluşa eremeyecektir. Öyle ya:
24 Yoksa insanoğlu, her arzu ettiğini elde edebilecek güç ve yetkinin kendisine verildiğini mi sanıyor? Her ideali gerçeğe dönüşecek, her gönlünden geçirdiği doğru kabul edilecek, öyle mi? Hayır!
25 Çünkü son da Allah'ındır, ilk de. Dünya da Allah'ındır, âhiret de. Her işin başında ve sonunda, hüküm yalnızca O'nundur. Çünkü O'nun sonsuz ilim ve kudreti her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Öyleyse, yalnızca O'na kulluk etmeli, sadece O'nun yardım ve himayesine sığınmalı, O'ndan başka hiçbir varlıktan şefaat dilenmemelisiniz. Unutmayın ki:
26 Göklerde nice büyük melekler vardır ki, Allah dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat için izin vermedikçe, onların şefaati hiç kimseye en ufak bir fayda sağlamaz. Allah katındaki makam ve derecesi ne kadar yüksek olursa olsun, hiç kimse günahkârların kurtuluşu için aracılık edemeyecek, cezayı hak etmiş bir suçluyu azaptan kurtaramayacaktır. Hal böyleyken:
27 Âhirete inanmayanlar, meleklere dişi varlıkların ismini veriyor ve onları Allah'ın kızları olarak görüyorlar.
28 Hâlbuki onlar, bu konuda herhangi bir delile veya güvenilir bilgiye sahip değiller. Sadece, hiçbir doğruluk değeri taşımayan sözlerin ve zannın peşinden gidiyorlar. Oysa tek başına zan, hakikate ulaşmak için hiçbir zaman yeterli olamaz.
29 O hâlde, ey hak yolunun yolcusu! Öğüt ve uyarılarla dolu ayetlerimizden yüz çeviren ve dünya hayatının zevk ve sefasından başka bir şeye değer vermeyen bu cahillere aldırma. Onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama.
30 İşte onların Allah, insan ve evren hakkında ulaşabildikleri bilgi düzeyi ancak bu kadardır: Âhiret gerçeğini vicdanlardan söküp atan, parayı ve menfaati ilâhlaştıran materyalist bir ideoloji ve insanı ruhsuz bir canavara dönüştüren, her türlü haksızlığa, sömürüye zemin hazırlayan çarpık bir toplum düzeni… Ama sen üzülme, elbette Rabb'in, kimlerin kendi yolundan saptığını ve kimlerin doğru yolu izlediğini çok iyi bilmektedir. Dolayısıyla, herkese hak ettiği karşılığı mutlaka verecektir.
31 Çünkü göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. O her şeyi belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda yaratmıştır. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah kötülük yapanları yaptıklarından dolayı mutlaka cezalandıracak ve güzel davrananları, yaptıkları iyiliklerden çok daha güzeliyle ödüllendirecektir.

İşte bu sonsuz nimetleri kazanacak olan müminlerin özellikleri:
32 Onlar, adam öldürme, hırsızlık, yalancı şahitlik, ana babaya isyan, dolandırıcılık, içki, kumar gibi büyük günahlardan ve özellikle de zina, fuhuş gibi yüz kızartıcı kötülüklerden kaçınan kimselerdir. Ancak büyük günah olarak nitelendirilmeyen ufak tefek kusurlar hariç. Müminler Kur'an ve Sünnet'te açıkça yasaklanan büyük günahlardan uzak durdukları takdirde, işledikleri küçük günahlardan sorumlu tutulmayacaklardır. Çünkü Rabb'in çok bağışlayıcıdır. Sizin asla günah işlemeyen birer melek olmadığınızı biliyor.

O sizi Âdem olarak topraktan yaratırken de, annelerinizin rahminde saklı küçücük bir cenin durumundayken de sizin ne kadar aciz ve muhtaç bir varlık olduğunuzu gayet iyi bilmektedir. Öyleyse, kendinizi temize çıkarmayın. Hiç günahsız, kusursuz ve tertemiz olduğunuzu iddia ederek övünmeyin. Çünkü kimin dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakındığını en iyi bilen ancak O'dur.
33 Ey insanoğlu! Baksana, ilâhî rehberlikten yüz çeviren,
34 Ve bunun doğal sonucu olarak, Allah yolunda azıcık mal harcayıp sonra kaya gibi cimri kesilen adamın içler acısı hâline.

Düşünsene bu adam bütün davranışlarından sorumlu olduğunu ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Yargı Gününde bunların hesabını vereceğini nasıl inkâr edebilir?
35 Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırları ötesinde bir âlem olan gaybın bilgisi kendi yanında bulunuyor da, oradan bakıp geleceği mi görüyor?
36 Peki ona bildirilmedi mi, Musa'nın Kitabında bulunan hikmet dolu öğütler?
37 Ve o vefakâr İbrahim'in sahifelerinde yer alan ilâhî prensipler:
38 "Hiç kimse, bir başkasının günah yükünü taşımayacaktır." diye.
39 "Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur."
40 "Bütün yapıp ettikleri Hesap Günü kendisine gösterilecek,"
41 "Ve hepsinin karşılığı ona eksiksiz olarak verilecektir!"
42 "Elbette son durak, Rabb'inin huzuru olacaktır. Dünya hayatı bir gün son bulacak ve tüm insanlar, hesap vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaktır." Öyle ki:
43 Güldüren de O'dur, ağlatan da O.
44 Öldüren de O'dur, yaşatan da O.
45 Ve O'dur iki cinsi, erkek ve dişiyi yaratan,
46 Bir damlacık sudan, döl yatağına atıldığı an.
47 Ve elbet O'na aittir, ölü bedenleri Hesap Günü yeniden diriltmek.
48 O'dur kullarına servet, sağlık, akıl, ahlâk ve iman gibi zenginlikler bahşeden ve tüm canlıların ihtiyaçları karşılayan.
49 Ve müşriklerin tapındığı en parlak yıldızın, Şira'nın Rabb'i de O'dur.
50 Ve O'dur, eski Ad kavmini,
51 Ve Semud'u helâk eden, hem de geride bir tek canlı bırakmaksızın.
52 Ve onlardan önce Nuh kavmini korkunç bir tufanla yok eden. Çünkü onlar, zulüm ve haksızlıkta gerçekten çok ileri gitmişlerdi.
53 Yine O'dur, altı üstüne getirilen Sodom ve Gomore şehirlerini de yerin dibine geçiren.
54 Öyle ki, azap yağmuru altında kalan bu uğursuz şehirlerin üstü neler kaplamıştı, neler!
55 O hâlde ey insan, önceki zalimlerin feci sonları ortada dururken, Rabb'inin hangi nimetini inkâr edebilir, adaletinden şüphe duyabilirsin?
56 İşte bu Kur'an, önceki uyarıcı Kitaplar gibi bir uyarıcıdır.
57 Kaçınılmaz olan Son Saat iyice yaklaşmıştır. Öyle ki, şu anda aldığınız nefesin son nefesiniz olup olmadığını bilemezsiniz.
58 Ve Son Saat gelip çattığında, Allah'tan başka hiçbir güç ona engel olamayacaktır.
59 Şimdi, ey inkârcılar, siz kendi tuhaf hâlinize değil de, sizi uyaran bu mübarek sözlere mi şaşıyorsunuz?
60 İçler acısı hâlinize ağlamıyorsunuz da, uyarıları alaya alıp gülüyor musunuz?
61 Ve küstahça bir aldırmazlık içinde oyalanıp duruyor musunuz? Yapmayın bunu!
62 Haydi, şimdi Allah için secdeye kapanın ve yalnızca O'na kulluk edin!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ 1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ 2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ 3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ 4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ 5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ 6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ 7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ 8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ 9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ 10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى 11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى 12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ 13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى 14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ 15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ 16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى 17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى 18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ 19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى 20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى 21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى 22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ 23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ 24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟ 25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى 26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى 27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ 28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ 29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى 30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ 31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ 32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ 33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى 34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى 35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ 36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ 37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ 38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ 39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ 40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ 41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ 42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ 43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ 44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ 45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ 46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ 47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ 48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ 49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ 50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ 51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ 52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ 53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ 54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى 55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى 56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ 57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ 58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ 59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ 60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ 61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا 62
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
İnsanlığı ilâhî nurlarla aydınlatmak üzere yücelerden inmekte olan yıldız gibi parlak ayetler ve sureler şahittir ki,
1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ
Ey Mekke halkı, çocukluğundan beri yakından tanıdığınız ve ahlâkî meziyetlerini çok iyi bildiğiniz arkadaşınız Muhammed ne sapmış, ne de aldanmıştır.
2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ
Ve size Rabb'inin mesajını aktarırken, asla kendi arzu ve hevesinden konuşmuyor.
3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ
Onun dudaklarından dökülen bu muhteşem ifadeler, kendisine Allah tarafından gönderilen vahiyden başka bir şey değildir.
4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ
Ona bu sözleri, olağanüstü güçlere sahip olan vahiy meleği Cebrail öğretmiştir.
5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ
Müthiş yeteneklerle donatılmış bir melek... İşte o melek, tüm ihtişamıyla Muhammed'e görünmüştü.
6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ
Gökle yerin birleştiği ufkun en yüce noktasında, 600 kanadıyla kendisini göstermişti.
7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
Sonra Muhammed'e doğru yaklaşıp yanına inmişti.
8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ
Öyle ki, aralarındaki mesafe iki yay kadar, hatta daha da yakın olmuştu.
9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ
Böylece Cebrail, Allah'ın kuluna bildirmesini istediği her şeyi bildirmişti.

Bu o kadar açık bir gerçekti ki:
10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى
Muhammed'in gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı. Açık ve net olarak gördüğü bu görkemli varlığın, Allah'tan vahiy getiren Cebrail olduğu konusunda en ufak bir şüphesi, tereddüdü olmadı.
11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى
Şimdi siz ey müşrikler, onun açık ve net olarak gördüğü bu muhteşem mucize hakkında hâlâ onunla tartışmaya mı gireceksiniz?
12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ
Gerçekten Muhammed onu, bundan önce bir kez daha gökten inerken görmüştü.
13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
Maddî varlığın sona erdiği ve bambaşka bir âlemin kapılarının açıldığı sınır noktasında, yani Sidre-i Münteha'da.
14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ
Şehitlerin, Hesap Gününe kadar kaldığı barınma cenneti olan Cennetül Me'va'nın yanındaki sınır noktasında.
15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ
O an ki, Sidre'yi bürüyen bürüyor ve ilâhî nurlarla aydınlanan bu yer, kelimelerin ifade etmekten aciz kaldığı muhteşem güzelliklere sahne oluyordu.
16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى
Ve bu, kesinlikle bir yanılsama, bir hayal değildi. Muhammed bu olayı yaşarken, gözleri ne yanıldı, ne de sınırı aştı.
17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى
İşte o gün o, gerçekten de Rabb'inin en büyük mucizelerinden bir kısmını gördü.

Peki ya siz ey müşrikler! Allah'ın yanı sıra hükmüne boyun eğip tapındığınız o düzmece ilâhların Hesap Günü size şefaatçi olacaklarını söylerken hangi temele, hangi delile dayanıyorsunuz?
18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ
Hiç düşündünüz mü, ilâh diye taptığınız o sözde tanrıçaları; örneğin Lat'ı ve Uzza'yı,
19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى
Ve üçüncüleri olan Menat'ı?
20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى
Demek gurur duyduğunuz erkek çocuklar size, sahip olmaktan utanç duyduğunuz kız çocuklar da O'na ait, öyle mi?
21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى
Şu hâlde bu, gerçekten çok adaletsizce bir paylaşım!

Oysa bunu söylemekle sadece Allah'a iftira etmekle kalmıyor, aynı zamanda küçümsediğiniz kız çocuğunu O'na yakıştırarak büyük bir saygısızlık yapıyorsunuz.
22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ
Tapındığınız bu sözde ilâhlar, kulluk ve itaate lâyık olduklarına dair haklarında Allah'ın hiçbir delil göndermediği ve yetki alanlarını, kudret sınırlarını, verdikleri ve verecekleri hükümleri, kısaca sahip oldukları bütün özellikleri sizin ve sizden önceki atalarınızın belirlemiş olduğu birtakım hayal ürünü isimlerden başka bir şey değildir.

Onlar, bu iddialarında herhangi bir delile dayanmıyor, yalnızca boş kuruntuların, zanların ve heveslerini okşayan şeytanî dürtülerin, sınır tanımayan arzuların peşinden gidiyorlar. İşte bu yüzden bir tek Allah'a kulluk etmekten kaçınıyor, kendilerine hiçbir ahlâkî sorumluluk yüklemeyen aciz tanrılar icat ederek onlara tapınmayı tercih ediyorlar. Oysa şimdi onlara, Rab'leri tarafından bir yol gösterici gelmiş bulunuyor. Artık hiç kimse, gerçeği bilmeme bahanesiyle kendisini kurtaramayacak, Kur'an'a göre hayatını düzenlemeden dünya ve âhirette kurtuluşa eremeyecektir. Öyle ya:
23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ
Yoksa insanoğlu, her arzu ettiğini elde edebilecek güç ve yetkinin kendisine verildiğini mi sanıyor? Her ideali gerçeğe dönüşecek, her gönlünden geçirdiği doğru kabul edilecek, öyle mi? Hayır!
24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟
Çünkü son da Allah'ındır, ilk de. Dünya da Allah'ındır, âhiret de. Her işin başında ve sonunda, hüküm yalnızca O'nundur. Çünkü O'nun sonsuz ilim ve kudreti her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Öyleyse, yalnızca O'na kulluk etmeli, sadece O'nun yardım ve himayesine sığınmalı, O'ndan başka hiçbir varlıktan şefaat dilenmemelisiniz. Unutmayın ki:
25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى
Göklerde nice büyük melekler vardır ki, Allah dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat için izin vermedikçe, onların şefaati hiç kimseye en ufak bir fayda sağlamaz. Allah katındaki makam ve derecesi ne kadar yüksek olursa olsun, hiç kimse günahkârların kurtuluşu için aracılık edemeyecek, cezayı hak etmiş bir suçluyu azaptan kurtaramayacaktır. Hal böyleyken:
26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى
Âhirete inanmayanlar, meleklere dişi varlıkların ismini veriyor ve onları Allah'ın kızları olarak görüyorlar.
27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ
Hâlbuki onlar, bu konuda herhangi bir delile veya güvenilir bilgiye sahip değiller. Sadece, hiçbir doğruluk değeri taşımayan sözlerin ve zannın peşinden gidiyorlar. Oysa tek başına zan, hakikate ulaşmak için hiçbir zaman yeterli olamaz.
28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
O hâlde, ey hak yolunun yolcusu! Öğüt ve uyarılarla dolu ayetlerimizden yüz çeviren ve dünya hayatının zevk ve sefasından başka bir şeye değer vermeyen bu cahillere aldırma. Onlarla kısır tartışmalara girerek vaktini ve enerjini boş yere harcama.
29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى
İşte onların Allah, insan ve evren hakkında ulaşabildikleri bilgi düzeyi ancak bu kadardır: Âhiret gerçeğini vicdanlardan söküp atan, parayı ve menfaati ilâhlaştıran materyalist bir ideoloji ve insanı ruhsuz bir canavara dönüştüren, her türlü haksızlığa, sömürüye zemin hazırlayan çarpık bir toplum düzeni… Ama sen üzülme, elbette Rabb'in, kimlerin kendi yolundan saptığını ve kimlerin doğru yolu izlediğini çok iyi bilmektedir. Dolayısıyla, herkese hak ettiği karşılığı mutlaka verecektir.
30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ
Çünkü göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ındır. O her şeyi belli bir hikmet ve amaç doğrultusunda yaratmıştır. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah kötülük yapanları yaptıklarından dolayı mutlaka cezalandıracak ve güzel davrananları, yaptıkları iyiliklerden çok daha güzeliyle ödüllendirecektir.

İşte bu sonsuz nimetleri kazanacak olan müminlerin özellikleri:
31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟
Onlar, adam öldürme, hırsızlık, yalancı şahitlik, ana babaya isyan, dolandırıcılık, içki, kumar gibi büyük günahlardan ve özellikle de zina, fuhuş gibi yüz kızartıcı kötülüklerden kaçınan kimselerdir. Ancak büyük günah olarak nitelendirilmeyen ufak tefek kusurlar hariç. Müminler Kur'an ve Sünnet'te açıkça yasaklanan büyük günahlardan uzak durdukları takdirde, işledikleri küçük günahlardan sorumlu tutulmayacaklardır. Çünkü Rabb'in çok bağışlayıcıdır. Sizin asla günah işlemeyen birer melek olmadığınızı biliyor.

O sizi Âdem olarak topraktan yaratırken de, annelerinizin rahminde saklı küçücük bir cenin durumundayken de sizin ne kadar aciz ve muhtaç bir varlık olduğunuzu gayet iyi bilmektedir. Öyleyse, kendinizi temize çıkarmayın. Hiç günahsız, kusursuz ve tertemiz olduğunuzu iddia ederek övünmeyin. Çünkü kimin dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakındığını en iyi bilen ancak O'dur.
32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ
Ey insanoğlu! Baksana, ilâhî rehberlikten yüz çeviren,
33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى
Ve bunun doğal sonucu olarak, Allah yolunda azıcık mal harcayıp sonra kaya gibi cimri kesilen adamın içler acısı hâline.

Düşünsene bu adam bütün davranışlarından sorumlu olduğunu ve ilâhî adaletin tecelli edeceği Yargı Gününde bunların hesabını vereceğini nasıl inkâr edebilir?
34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى
Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırları ötesinde bir âlem olan gaybın bilgisi kendi yanında bulunuyor da, oradan bakıp geleceği mi görüyor?
35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ
Peki ona bildirilmedi mi, Musa'nın Kitabında bulunan hikmet dolu öğütler?
36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ
Ve o vefakâr İbrahim'in sahifelerinde yer alan ilâhî prensipler:
37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ
"Hiç kimse, bir başkasının günah yükünü taşımayacaktır." diye.
38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
"Ve insana, kendi gayret ve çabalarının sonuçlarından başka bir şey yoktur."
39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ
"Bütün yapıp ettikleri Hesap Günü kendisine gösterilecek,"
40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ
"Ve hepsinin karşılığı ona eksiksiz olarak verilecektir!"
41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ
"Elbette son durak, Rabb'inin huzuru olacaktır. Dünya hayatı bir gün son bulacak ve tüm insanlar, hesap vermek üzere O'nun huzuruna çıkarılacaktır." Öyle ki:
42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ
Güldüren de O'dur, ağlatan da O.
43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ
Öldüren de O'dur, yaşatan da O.
44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ
Ve O'dur iki cinsi, erkek ve dişiyi yaratan,
45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ
Bir damlacık sudan, döl yatağına atıldığı an.
46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ
Ve elbet O'na aittir, ölü bedenleri Hesap Günü yeniden diriltmek.
47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ
O'dur kullarına servet, sağlık, akıl, ahlâk ve iman gibi zenginlikler bahşeden ve tüm canlıların ihtiyaçları karşılayan.
48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ
Ve müşriklerin tapındığı en parlak yıldızın, Şira'nın Rabb'i de O'dur.
49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ
Ve O'dur, eski Ad kavmini,
50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ
Ve Semud'u helâk eden, hem de geride bir tek canlı bırakmaksızın.
51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ
Ve onlardan önce Nuh kavmini korkunç bir tufanla yok eden. Çünkü onlar, zulüm ve haksızlıkta gerçekten çok ileri gitmişlerdi.
52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ
Yine O'dur, altı üstüne getirilen Sodom ve Gomore şehirlerini de yerin dibine geçiren.
53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ
Öyle ki, azap yağmuru altında kalan bu uğursuz şehirlerin üstü neler kaplamıştı, neler!
54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى
O hâlde ey insan, önceki zalimlerin feci sonları ortada dururken, Rabb'inin hangi nimetini inkâr edebilir, adaletinden şüphe duyabilirsin?
55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى
İşte bu Kur'an, önceki uyarıcı Kitaplar gibi bir uyarıcıdır.
56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ
Kaçınılmaz olan Son Saat iyice yaklaşmıştır. Öyle ki, şu anda aldığınız nefesin son nefesiniz olup olmadığını bilemezsiniz.
57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ
Ve Son Saat gelip çattığında, Allah'tan başka hiçbir güç ona engel olamayacaktır.
58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ
Şimdi, ey inkârcılar, siz kendi tuhaf hâlinize değil de, sizi uyaran bu mübarek sözlere mi şaşıyorsunuz?
59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ
İçler acısı hâlinize ağlamıyorsunuz da, uyarıları alaya alıp gülüyor musunuz?
60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ
Ve küstahça bir aldırmazlık içinde oyalanıp duruyor musunuz? Yapmayın bunu!
61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا
Haydi, şimdi Allah için secdeye kapanın ve yalnızca O'na kulluk edin!
62

Sureler

Mealler
Tûr Suresi
Önceki
Kamer Suresi
Sonraki