Sureler
Mealler
Önceki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 (1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed Hak'tan) sapmadı ve (batıla inanıp da) azmadı.
2 (1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed Hak'tan) sapmadı ve (batıla inanıp da) azmadı.
3 (3-4) O (Peygamber) keyfine göre konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler (söylediği her şey vahye dayanır).
4 (3-4) O (Peygamber) keyfine göre konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler (söylediği her şey vahye dayanır).
5 (5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
6 (5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
7 (5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
8 (8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
9 (8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
10 (8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
11 (Peygamberin gözlerinin) gördüğünü, kalbi yalanlamadı.
12 Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
13 (13-14) Andolsun ki, onu (Cebrail'i), bir başka inişte daha (Miraç'tan dönüşte) Sidretü'l-Münteha'nın (yedinci göğün) yanında görmüştü.
14 (13-14) Andolsun ki, onu (Cebrail'i), bir başka inişte daha (Miraç'tan dönüşte) Sidretü'l-Münteha'nın (yedinci göğün) yanında görmüştü.
15 (Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanların barınağı olan) Me'va Cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır.
16 O (gördüğü) zaman Sidre'yi kaplayan (meleklerle) kaplamıştı.
17 (Peygamberin) gözü (gördüğünden) kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
18 Andolsun ki, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.
19 (19-20) Siz de gördünüz mü, Lat'ı ve Uzza'yı? Ve üçüncü (put) olan Menat'ı. (bunların herhangi bir güçleri var mı)?
20 (19-20) Siz de gördünüz mü, Lat'ı ve Uzza'yı? Ve üçüncü (put) olan Menat'ı. (bunların herhangi bir güçleri var mı)?
21 (21-22) (Evlât olarak sevdiğiniz) erkek sizin de, (hoşlanmayıp diri diri gömdüğünüz) dişi O'nun mu? Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
22 (21-22) (Evlât olarak sevdiğiniz) erkek sizin de, (hoşlanmayıp diri diri gömdüğünüz) dişi O'nun mu? Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
23 O putlar hiç bir şey değil, ancak sizin ve babalarınızın uydurduğu isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. Onlar sadece sanılarına ve canlarının istediğine uyuyorlar. Oysa onlara Rableri tarafından doğru yol rehberi (Kur'an) gelmiştir.
24 Yoksa insan, her dilediğini elde etme hakkına sahip olacağını mı sanıyor?
25 Oysa ahiret de dünya da Allah'ındır.
26 Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
27 Şüphe yok ki ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.
28 Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna (kuruntuya) uyuyorlar. Şüphesiz zan (kuruntu), hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
29 Onun için bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.
30 Onların bilgilerinin erişebileceği sınır budur (sadece dünyalıkları kazanma bilgisidir). Hiç kuşkusuz Rabbin, yolundan sapan kimseleri de çok iyi bilendir, doğru yolda olan kimseleri de çok iyi bilendir.
31 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. (Bütün bunların varlığındaki amaç;) kötülük yapanların (aynen) yaptıklarıyla cezalandırılması, iyilik yapanlara da iyiliklerinin daha güzeliyle karşılık verilmesi içindir.
32 İyilik işleyenler, küçük kusurlar hariç, büyük günahlardan ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. Şüphesiz senin Rabbin, bağışlayıcılığı geniş olandır. O sizi gerek ilk başta topraktan yaratırken ve gerekse annelerinizin karınlarında cenin aşamasındayken (ne olduğunuzu) çok iyi bilendir. Öyleyse kendinizi (beğenip) temize çıkarmayın! Çünkü o kimin kötülüklerden sakındığını herkesten iyi bilendir.
33 (33-34) Şimdi gördün mü (imandan) yüz çevireni? Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
34 (33-34) Şimdi gördün mü (imandan) yüz çevireni? Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
35 O, insan kavrayışının ötesindeki şeyin bilgisine sahip (olduğunu) ve böylece (onu açıkça) görebildiğini mi iddia ediyor?
36 (36-37) Yoksa Musa'(ya gelen Tevrat')ın sayfalarından ve görevini titizlikle yerine getiren İbrahim'e inmiş olan kutsal sayfaların içeriğinden haberdar olmadı mı?
37 (36-37) Yoksa Musa'(ya gelen Tevrat')ın sayfalarından ve görevini titizlikle yerine getiren İbrahim'e inmiş olan kutsal sayfaların içeriğinden haberdar olmadı mı?
38 Hiçbir günahkâr, başkasının (günahına sebep olmadığı) günah yükünü yüklenmez.
39 (39-41) İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
40 (39-41) İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
41 (39-41) İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
42 Kuşkusuz en son varış ancak Rabbinedir.
43 Şüphesiz güldüren de O'dur, ağlatan da.
44 Muhakkak ki (yaşatıp) öldüren de, (öldükten) sonra dirilten de O'dur.
45 (45-46) Şüphesiz ki, (döl yatağına) atılan bir damla meniden, çiftleri; erkek ve dişi (olarak), O yarattı.
46 (45-46) Şüphesiz ki, (döl yatağına) atılan bir damla meniden, çiftleri; erkek ve dişi (olarak), O yarattı.
47 Gerçek şu ki, (öldükten sonra) tekrar diriltmek de O'na aittir.
48 Ve şüphe yok ki, zengin eden ve sermaye verip memnun eden O'dur.
49 Gerçekten (Huzaa kabilesinin tapındığı) Şi'ra yıldızının Rabbi O'dur.
50 (50-51) Eski dönemlerde yaşamış Ad kavmini (yaptıkları yüzünden) yok eden de O'dur, Semud'u da (helâk edip) geriye hiçbir şey bırakmayan da O'dur
51 (50-51) Eski dönemlerde yaşamış Ad kavmini (yaptıkları yüzünden) yok eden de O'dur, Semud'u da (helâk edip) geriye hiçbir şey bırakmayan da O'dur
52 Daha önce de Nuh'un kavmini de (yaptıkları yüzünden) helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.
53 (53-54) Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle bir eden, onları gömdükçe gömen O'dur.
54 (53-54) Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle bir eden, onları gömdükçe gömen O'dur.
55 (Ey insan!) O hâlde Rabbinin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun?
56 İşte bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
57 (57-58) Yaklaşmakta olan (kıyamet iyice) yaklaştı. Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
58 (57-58) Yaklaşmakta olan (kıyamet iyice) yaklaştı. Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
59 (59-61) Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşırıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Gaflet içinde eğlenip duruyorsunuz!
60 (59-61) Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşırıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Gaflet içinde eğlenip duruyorsunuz!
61 (59-61) Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşırıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Gaflet içinde eğlenip duruyorsunuz!
62 Haydi (bırakın bu gafleti de) şimdi Allah'a secde edin ve (yalnız O'na) kulluk yapın!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ 1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ 2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ 3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ 4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ 5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ 6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ 7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ 8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ 9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ 10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى 11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى 12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ 13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى 14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ 15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ 16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى 17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى 18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ 19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى 20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى 21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى 22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ 23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ 24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟ 25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى 26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى 27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ 28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ 29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى 30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ 31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ 32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ 33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى 34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى 35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ 36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ 37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ 38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ 39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ 40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ 41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ 42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ 43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ 44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ 45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ 46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ 47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ 48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ 49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ 50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ 51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ 52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ 53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ 54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى 55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى 56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ 57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ 58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ 59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ 60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ 61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا 62
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed Hak'tan) sapmadı ve (batıla inanıp da) azmadı.
1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ
(1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed Hak'tan) sapmadı ve (batıla inanıp da) azmadı.
2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ
(3-4) O (Peygamber) keyfine göre konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler (söylediği her şey vahye dayanır).
3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ
(3-4) O (Peygamber) keyfine göre konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler (söylediği her şey vahye dayanır).
4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ
(5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ
(5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ
(5-7) Bu vahyi ona müthiş güçleri olan (Cebrail) öğretti. (O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu (Resül'e göründü).
7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
(8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ
(8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ
(8-10) Sonra (Cebrail, Hz. Peygambere) yaklaştı ve sarktı. Nitekim (ikisi arasındaki uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı. Böylece (Allah'ın) vahyettiği şeyi kuluna vahyetti.
10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى
(Peygamberin gözlerinin) gördüğünü, kalbi yalanlamadı.
11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى
Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ
(13-14) Andolsun ki, onu (Cebrail'i), bir başka inişte daha (Miraç'tan dönüşte) Sidretü'l-Münteha'nın (yedinci göğün) yanında görmüştü.
13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
(13-14) Andolsun ki, onu (Cebrail'i), bir başka inişte daha (Miraç'tan dönüşte) Sidretü'l-Münteha'nın (yedinci göğün) yanında görmüştü.
14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ
(Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanların barınağı olan) Me'va Cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır.
15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ
O (gördüğü) zaman Sidre'yi kaplayan (meleklerle) kaplamıştı.
16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى
(Peygamberin) gözü (gördüğünden) kayıp şaşmadı ve (sınırı) aşmadı.
17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى
Andolsun ki, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.
18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ
(19-20) Siz de gördünüz mü, Lat'ı ve Uzza'yı? Ve üçüncü (put) olan Menat'ı. (bunların herhangi bir güçleri var mı)?
19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى
(19-20) Siz de gördünüz mü, Lat'ı ve Uzza'yı? Ve üçüncü (put) olan Menat'ı. (bunların herhangi bir güçleri var mı)?
20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى
(21-22) (Evlât olarak sevdiğiniz) erkek sizin de, (hoşlanmayıp diri diri gömdüğünüz) dişi O'nun mu? Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى
(21-22) (Evlât olarak sevdiğiniz) erkek sizin de, (hoşlanmayıp diri diri gömdüğünüz) dişi O'nun mu? Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.
22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ
O putlar hiç bir şey değil, ancak sizin ve babalarınızın uydurduğu isimlerdir. Allah, onlara ilişkin hiçbir kanıt indirmemiştir. Onlar sadece sanılarına ve canlarının istediğine uyuyorlar. Oysa onlara Rableri tarafından doğru yol rehberi (Kur'an) gelmiştir.
23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ
Yoksa insan, her dilediğini elde etme hakkına sahip olacağını mı sanıyor?
24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟
Oysa ahiret de dünya da Allah'ındır.
25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى
Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.
26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى
Şüphe yok ki ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.
27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ
Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna (kuruntuya) uyuyorlar. Şüphesiz zan (kuruntu), hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.
28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
Onun için bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.
29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى
Onların bilgilerinin erişebileceği sınır budur (sadece dünyalıkları kazanma bilgisidir). Hiç kuşkusuz Rabbin, yolundan sapan kimseleri de çok iyi bilendir, doğru yolda olan kimseleri de çok iyi bilendir.
30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'a aittir. (Bütün bunların varlığındaki amaç;) kötülük yapanların (aynen) yaptıklarıyla cezalandırılması, iyilik yapanlara da iyiliklerinin daha güzeliyle karşılık verilmesi içindir.
31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟
İyilik işleyenler, küçük kusurlar hariç, büyük günahlardan ve çirkin davranışlardan uzak dururlar. Şüphesiz senin Rabbin, bağışlayıcılığı geniş olandır. O sizi gerek ilk başta topraktan yaratırken ve gerekse annelerinizin karınlarında cenin aşamasındayken (ne olduğunuzu) çok iyi bilendir. Öyleyse kendinizi (beğenip) temize çıkarmayın! Çünkü o kimin kötülüklerden sakındığını herkesten iyi bilendir.
32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ
(33-34) Şimdi gördün mü (imandan) yüz çevireni? Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى
(33-34) Şimdi gördün mü (imandan) yüz çevireni? Azıcık verip sonra vermemekte direneni?
34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى
O, insan kavrayışının ötesindeki şeyin bilgisine sahip (olduğunu) ve böylece (onu açıkça) görebildiğini mi iddia ediyor?
35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ
(36-37) Yoksa Musa'(ya gelen Tevrat')ın sayfalarından ve görevini titizlikle yerine getiren İbrahim'e inmiş olan kutsal sayfaların içeriğinden haberdar olmadı mı?
36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ
(36-37) Yoksa Musa'(ya gelen Tevrat')ın sayfalarından ve görevini titizlikle yerine getiren İbrahim'e inmiş olan kutsal sayfaların içeriğinden haberdar olmadı mı?
37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ
Hiçbir günahkâr, başkasının (günahına sebep olmadığı) günah yükünü yüklenmez.
38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
(39-41) İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ
(39-41) İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ
(39-41) İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra da çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.
41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ
Kuşkusuz en son varış ancak Rabbinedir.
42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ
Şüphesiz güldüren de O'dur, ağlatan da.
43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ
Muhakkak ki (yaşatıp) öldüren de, (öldükten) sonra dirilten de O'dur.
44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ
(45-46) Şüphesiz ki, (döl yatağına) atılan bir damla meniden, çiftleri; erkek ve dişi (olarak), O yarattı.
45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ
(45-46) Şüphesiz ki, (döl yatağına) atılan bir damla meniden, çiftleri; erkek ve dişi (olarak), O yarattı.
46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ
Gerçek şu ki, (öldükten sonra) tekrar diriltmek de O'na aittir.
47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ
Ve şüphe yok ki, zengin eden ve sermaye verip memnun eden O'dur.
48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ
Gerçekten (Huzaa kabilesinin tapındığı) Şi'ra yıldızının Rabbi O'dur.
49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ
(50-51) Eski dönemlerde yaşamış Ad kavmini (yaptıkları yüzünden) yok eden de O'dur, Semud'u da (helâk edip) geriye hiçbir şey bırakmayan da O'dur
50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ
(50-51) Eski dönemlerde yaşamış Ad kavmini (yaptıkları yüzünden) yok eden de O'dur, Semud'u da (helâk edip) geriye hiçbir şey bırakmayan da O'dur
51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ
Daha önce de Nuh'un kavmini de (yaptıkları yüzünden) helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.
52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ
(53-54) Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle bir eden, onları gömdükçe gömen O'dur.
53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ
(53-54) Lût kavminin şehirlerini de altüst edip yerle bir eden, onları gömdükçe gömen O'dur.
54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى
(Ey insan!) O hâlde Rabbinin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun?
55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى
İşte bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ
(57-58) Yaklaşmakta olan (kıyamet iyice) yaklaştı. Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ
(57-58) Yaklaşmakta olan (kıyamet iyice) yaklaştı. Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiçbir güç yoktur).
58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ
(59-61) Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşırıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Gaflet içinde eğlenip duruyorsunuz!
59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ
(59-61) Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşırıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Gaflet içinde eğlenip duruyorsunuz!
60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ
(59-61) Şimdi siz bu söze (Kur'an'a) mı şaşırıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Gaflet içinde eğlenip duruyorsunuz!
61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا
Haydi (bırakın bu gafleti de) şimdi Allah'a secde edin ve (yalnız O'na) kulluk yapın!
62

Sureler

Mealler
Tûr Suresi
Önceki
Kamer Suresi
Sonraki