Sureler
Mealler
Önceki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Batmaya yöneldiği zaman yıldıza andolsun ki,
2 Arkadaşınız (Muhammed) ne yanıldı ve doğru yoldan saptı, ne de aldanıp yanlış bir yol tuttu.
3 O, asla heva ve hevesinden konuşmaz;
4 O’nun (Din adına) size söyledikleri, ancak kendisine vahyolunan vahiyden ibarettir.
5 (Kur’ân’ı) O’na o pek güçlü ve kuvvetli (Cebrail) öğretti;
6 Pek metin, kemal ve üstün melekeler sahibi. O, aslî şekli ve bütün haşmetiyle doğruldu.
7 O esnada, ufkun en yüksek noktasında idi.
8 Sonra aşağı doğru meyletti ve yaklaştı.
9 Öyle ki, arada (yan yana konmuş) iki yay aralığı kadar bir mesafe kaldı, hattâ daha da az.
10 Ve böylece kuluna vahyetmek dilediği her şeyi vahyetti.
11 O’nun (gözleriyle gördüğünü) kalb yalanlamadı.
12 Şimdi siz kalkmış, O’nun gördükleri konusunda kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz?
13 O’nu bir başka (ikinci) inişinde daha gördü,
14 Sidretü’lMüntehâ’nın yanında.
15 Onun yanında da Cennetü’lMe’vâ (Barınma Cenneti) vardır.
16 O anda Sidre’yi bürüyen (İlâhî feyz), onu sardıkça sarıyordu.
17 Rasûl’ün gözü başka yana kaymadı (ki, gördüğünü yanlış görmüş olsun), görebileceğinin ötesine yönelmedi (ki, bir illüzyon görmüş olsun).
18 Kesinlikle Rabbisinin en büyük bazı âyetlerini gördü.
19 Şimdi düşün, (böylesi büyük gerçekler karşısında) şu Lât ve Uzza ne ifade eder?
20 Ve şu diğeri, üçüncüsü Menat?
21 Hem, ne oluyor? Erkekler sizin, kızlar O’nun mu?
22 O zaman bu, (değerlerinize göre) insafsız bir taksim olmaz mı?
23 (O putlar), aslında sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerden, bir isimlendirmeden ibarettir; Allah, onların ilâh olabileceklerine dair hiçbir şey indirmemiştir. O müşrikler, sadece zanna ve nefisleri neye çekerse ona tâbi olmaktadırlar. Oysa onlara Rabbilerinden hidayetin, doğrunun ta kendisi gelmiş bulunuyor.
24 Yoksa insan, her heves ve kuruntusunu bir gerçek ve kendisine garanti edilmiş mi sanıyor?
25 Hayır, Âhiret de, ondan önceki (dünya) hayatı da Allah’ın (kudret ve iradesi altındadır; her iki hayatta da mutlak hüküm ve hakimiyet O’na aittir).
26 Göklerde ne kadar melek bulunursa bulunsun, (farz–ı muhal, bir kimse için kendiliklerinden şefaatte bulunmaya teşebbüs edecek bile olsalar,) Allah dilemedikçe ve rıza gösterip izin vermedikçe herhangi bir kimse hakkındaki şefaatleri en küçük bir fayda sağlamaz.
27 Âhiret’e inanmayanlardır ki, melekleri (Allah’ın kızları olarak kabul etmekte ve onlara) dişi isimleri takmaktadırlar.
28 Oysa bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, ancak zanna tâbi olmaktadırlar. Halbuki zan, hakikat adına hiçbir şey ifade etmez.
29 O halde, Bizi anmaya ve Kitabımıza sırt dönen ve dünya hayatını yegâne gaye edinenleri sen de bir tarafa bırak.
30 Onların bilgileri ancak bu kadardır, (sadece dünya hayatıyla, o da ancak onun dış yüzüyle sınırlıdır). Ve hiç şüphesiz Rabbin, Kendi yolundan kimin sapıp gittiğini çok iyi bildiği gibi, kimin hidayeti tabiatı haline getirdiğini de çok iyi bilmektedir.
31 Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır; ve (O, kim doğru yolun dışındadır, kim onu izlemektedir çok iyi bildiğinden,) kötülük yapanlara ancak yaptıklarının karşılığıyla mukabelede bulunur, iyilik yapanları ise iyiliğin en büyüğüyle mükâfatlandırır.
32 O iyiler yapanlar ki, ufak kusur ve günahlara düşseler bile, büyük günahlardan (ve yine şüphesiz birer büyük günah olan) çirkin ve hayasız işlerden kaçınırlar. Şüphesiz ki senin Rabbinin mağfireti pek geniştir. O sizi, topraktan inşa ederken de, siz annelerinizin karnında birer cenin halindeyken de çok iyi bilir. Öyleyse, nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin. Yine O, kimin gerçekten O’na gönülden saygı duyup, itaatsizlikten kaçındığını da çok iyi bilir.
33 Bakmaz mısın şu (davetine) arkasını dönüp gidene!
34 Muhtaca, (fakire) birazcık verip, bir daha hiç vermeyene!
35 Acaba gaybın bilgisine sahip de, (gelecekte olacakları mı) görüyor?
36 Yoksa haberi olmadı mı anlatılan şu gerçeklerden Musa’nın sahifelerinde,
37 Ve görevini hakkıyla yerine getiren o çok vefalı İbrahim’in:
38 Kimse, bir başkasının suç (ve günah) yükünü çekmez ve onunla yargılanmaz.
39 Ve insan için ancak emeğinin karşılığı vardır;
40 Onun emeği değerlendirmeye alınacak,
41 Ve karşılığı kendisine eksiksiz ödenecektir.
42 Ve son durak Rabbinin huzurudur.
43 O’dur güldüren ve ağlatan;
44 Ve O’dur ölümü veren, hayatı da veren;
45 Yine O’dur çiftleri yaratan, erkeği ve dişiyi,
46 (Anne) rahmine atılan birkaç damla sıvıdan.
47 O’na aittir ikinci defa (yani öldükten sonra) yaratma da.
48 Ve yine muhakkak O’dur (dilediğini) zengin eden, (dilediğine ise ancak) yeterli geçimlik veren.
49 Ve O’dur (müşriklerin) taptığı Şira yıldızının Rabbi.
50 O helâk etti önceki Âd’ı,
51 Ve geriye hiçbir (zalim kâfir) bırakmadan Semûd’u.
52 Onlardan önce de kavmi Nuh’u. Onlar, hepsinden daha zalim ve daha azgın idi.
53 Şehirlerinin altı üstüne getirilen (Lût kavmini de helâk etti).
54 Nasıl da kapladı onları kaplayan (musibet)!
55 Artık (ey insan,) Rabbinin hangi nimeti hakkında tartışmaya girebilirsin?
56 Bu rasûl de, önceki uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
57 Elbette yaklaşacak olan (Kıyamet) artık yaklaşmış bulunuyor.
58 Onun (dehşet ve ızdırabını) Allah’tan başka giderecek kimse yoktur.
59 Öyleyken, (sizi ebedî mutluluğa çağıran) bu Söz’e mi şaşıyorsunuz?
60 (Zulüm ve isyanınızdan, günahlarınızdan dolayı ağlamanız gerekirken), hep gülüyor, hiç ağlamıyorsunuz.
61 Ömrünüzü oyun ve eğlenceyle geçiriyorsunuz.
62 Ama artık gelin Allah’a secde edip teslim olun ve O’na ibadet edin.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ 1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ 2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ 3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ 4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ 5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ 6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ 7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ 8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ 9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ 10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى 11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى 12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ 13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى 14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ 15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ 16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى 17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى 18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ 19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى 20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى 21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى 22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ 23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ 24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟ 25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى 26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى 27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ 28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ 29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى 30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ 31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ 32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ 33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى 34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى 35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ 36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ 37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ 38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ 39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ 40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ 41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ 42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ 43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ 44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ 45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ 46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ 47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ 48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ 49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ 50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ 51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ 52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ 53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ 54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى 55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى 56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ 57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ 58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ 59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ 60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ 61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا 62
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
Batmaya yöneldiği zaman yıldıza andolsun ki,
1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ
Arkadaşınız (Muhammed) ne yanıldı ve doğru yoldan saptı, ne de aldanıp yanlış bir yol tuttu.
2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ
O, asla heva ve hevesinden konuşmaz;
3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ
O’nun (Din adına) size söyledikleri, ancak kendisine vahyolunan vahiyden ibarettir.
4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ
(Kur’ân’ı) O’na o pek güçlü ve kuvvetli (Cebrail) öğretti;
5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ
Pek metin, kemal ve üstün melekeler sahibi. O, aslî şekli ve bütün haşmetiyle doğruldu.
6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ
O esnada, ufkun en yüksek noktasında idi.
7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
Sonra aşağı doğru meyletti ve yaklaştı.
8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ
Öyle ki, arada (yan yana konmuş) iki yay aralığı kadar bir mesafe kaldı, hattâ daha da az.
9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ
Ve böylece kuluna vahyetmek dilediği her şeyi vahyetti.
10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى
O’nun (gözleriyle gördüğünü) kalb yalanlamadı.
11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى
Şimdi siz kalkmış, O’nun gördükleri konusunda kendisiyle münakaşa mı ediyorsunuz?
12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ
O’nu bir başka (ikinci) inişinde daha gördü,
13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
Sidretü’lMüntehâ’nın yanında.
14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ
Onun yanında da Cennetü’lMe’vâ (Barınma Cenneti) vardır.
15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ
O anda Sidre’yi bürüyen (İlâhî feyz), onu sardıkça sarıyordu.
16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى
Rasûl’ün gözü başka yana kaymadı (ki, gördüğünü yanlış görmüş olsun), görebileceğinin ötesine yönelmedi (ki, bir illüzyon görmüş olsun).
17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى
Kesinlikle Rabbisinin en büyük bazı âyetlerini gördü.
18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ
Şimdi düşün, (böylesi büyük gerçekler karşısında) şu Lât ve Uzza ne ifade eder?
19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى
Ve şu diğeri, üçüncüsü Menat?
20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى
Hem, ne oluyor? Erkekler sizin, kızlar O’nun mu?
21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى
O zaman bu, (değerlerinize göre) insafsız bir taksim olmaz mı?
22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ
(O putlar), aslında sizin ve atalarınızın uydurduğu kuru isimlerden, bir isimlendirmeden ibarettir; Allah, onların ilâh olabileceklerine dair hiçbir şey indirmemiştir. O müşrikler, sadece zanna ve nefisleri neye çekerse ona tâbi olmaktadırlar. Oysa onlara Rabbilerinden hidayetin, doğrunun ta kendisi gelmiş bulunuyor.
23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ
Yoksa insan, her heves ve kuruntusunu bir gerçek ve kendisine garanti edilmiş mi sanıyor?
24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟
Hayır, Âhiret de, ondan önceki (dünya) hayatı da Allah’ın (kudret ve iradesi altındadır; her iki hayatta da mutlak hüküm ve hakimiyet O’na aittir).
25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى
Göklerde ne kadar melek bulunursa bulunsun, (farz–ı muhal, bir kimse için kendiliklerinden şefaatte bulunmaya teşebbüs edecek bile olsalar,) Allah dilemedikçe ve rıza gösterip izin vermedikçe herhangi bir kimse hakkındaki şefaatleri en küçük bir fayda sağlamaz.
26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى
Âhiret’e inanmayanlardır ki, melekleri (Allah’ın kızları olarak kabul etmekte ve onlara) dişi isimleri takmaktadırlar.
27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ
Oysa bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, ancak zanna tâbi olmaktadırlar. Halbuki zan, hakikat adına hiçbir şey ifade etmez.
28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
O halde, Bizi anmaya ve Kitabımıza sırt dönen ve dünya hayatını yegâne gaye edinenleri sen de bir tarafa bırak.
29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى
Onların bilgileri ancak bu kadardır, (sadece dünya hayatıyla, o da ancak onun dış yüzüyle sınırlıdır). Ve hiç şüphesiz Rabbin, Kendi yolundan kimin sapıp gittiğini çok iyi bildiği gibi, kimin hidayeti tabiatı haline getirdiğini de çok iyi bilmektedir.
30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır; ve (O, kim doğru yolun dışındadır, kim onu izlemektedir çok iyi bildiğinden,) kötülük yapanlara ancak yaptıklarının karşılığıyla mukabelede bulunur, iyilik yapanları ise iyiliğin en büyüğüyle mükâfatlandırır.
31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟
O iyiler yapanlar ki, ufak kusur ve günahlara düşseler bile, büyük günahlardan (ve yine şüphesiz birer büyük günah olan) çirkin ve hayasız işlerden kaçınırlar. Şüphesiz ki senin Rabbinin mağfireti pek geniştir. O sizi, topraktan inşa ederken de, siz annelerinizin karnında birer cenin halindeyken de çok iyi bilir. Öyleyse, nefislerinizi temize çıkarmayın, kendinizi hatasız görmeyin. Yine O, kimin gerçekten O’na gönülden saygı duyup, itaatsizlikten kaçındığını da çok iyi bilir.
32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ
Bakmaz mısın şu (davetine) arkasını dönüp gidene!
33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى
Muhtaca, (fakire) birazcık verip, bir daha hiç vermeyene!
34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى
Acaba gaybın bilgisine sahip de, (gelecekte olacakları mı) görüyor?
35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ
Yoksa haberi olmadı mı anlatılan şu gerçeklerden Musa’nın sahifelerinde,
36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ
Ve görevini hakkıyla yerine getiren o çok vefalı İbrahim’in:
37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ
Kimse, bir başkasının suç (ve günah) yükünü çekmez ve onunla yargılanmaz.
38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
Ve insan için ancak emeğinin karşılığı vardır;
39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ
Onun emeği değerlendirmeye alınacak,
40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ
Ve karşılığı kendisine eksiksiz ödenecektir.
41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ
Ve son durak Rabbinin huzurudur.
42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ
O’dur güldüren ve ağlatan;
43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ
Ve O’dur ölümü veren, hayatı da veren;
44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ
Yine O’dur çiftleri yaratan, erkeği ve dişiyi,
45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ
(Anne) rahmine atılan birkaç damla sıvıdan.
46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ
O’na aittir ikinci defa (yani öldükten sonra) yaratma da.
47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ
Ve yine muhakkak O’dur (dilediğini) zengin eden, (dilediğine ise ancak) yeterli geçimlik veren.
48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ
Ve O’dur (müşriklerin) taptığı Şira yıldızının Rabbi.
49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ
O helâk etti önceki Âd’ı,
50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ
Ve geriye hiçbir (zalim kâfir) bırakmadan Semûd’u.
51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ
Onlardan önce de kavmi Nuh’u. Onlar, hepsinden daha zalim ve daha azgın idi.
52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ
Şehirlerinin altı üstüne getirilen (Lût kavmini de helâk etti).
53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ
Nasıl da kapladı onları kaplayan (musibet)!
54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى
Artık (ey insan,) Rabbinin hangi nimeti hakkında tartışmaya girebilirsin?
55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى
Bu rasûl de, önceki uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ
Elbette yaklaşacak olan (Kıyamet) artık yaklaşmış bulunuyor.
57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ
Onun (dehşet ve ızdırabını) Allah’tan başka giderecek kimse yoktur.
58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ
Öyleyken, (sizi ebedî mutluluğa çağıran) bu Söz’e mi şaşıyorsunuz?
59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ
(Zulüm ve isyanınızdan, günahlarınızdan dolayı ağlamanız gerekirken), hep gülüyor, hiç ağlamıyorsunuz.
60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ
Ömrünüzü oyun ve eğlenceyle geçiriyorsunuz.
61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا
Ama artık gelin Allah’a secde edip teslim olun ve O’na ibadet edin.
62

Sureler

Mealler
Tûr Suresi
Önceki
Kamer Suresi
Sonraki