Sureler
Mealler
Önceki
Tûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Allah tarafından parça parça indirilen mesajın, gözler önüne serdiğine bir bak! Veya andolsun kaybolduğunda yıldıza!
2 Sizin bu arkadaşınız Muhammed, ne sapıttı, ne azıttı
3 ve ne de kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaktadır.
4 O'nun size aktardığı sözler, kendisine indirilen ilâhî haberden başka birşey değildir.
5 Son derece kuvvetli birinin O'na öğrettiği bir vahiy,
6 O fevkalade bir güçle donatılmış bir melek olup, o an geldiğinde kendini gerçek şekli ve hüviyeti ile gösterdi.
7 Ufkun en uç noktasında görünerek
8 ve sonra yaklaşarak geldi,
9 aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına kadar.
10 Böylece Allah, kuluna vahyedilmesini uygun gördüğü şeyleri vahyetmiş oldu.
11 Kulunun kalbi, gördüğünü yalanlamadı.
12 Öyleyse siz, ne gördüğü konusunda, O'nunla tartışmaya mı giriyorsunuz?
13 O'nu bir kere daha görmüştü;
14 Sidretü'lMüntehâ'nın yanında
15 ki, Cennetü'lMe'va O'nun yanındadır.
16 O gördüğü zaman, Sidre'yi bürüyordu, bürümekte olan.
17 Dikkat edin! O peygamberin gözü ne kaydı, ne de başka yöne çevrildi.
18 Ve O gerçekten de Rabbinin, en muhteşem apaçık alametlerini gördü.
19 Hiç düşündünüz mü, neden taptığınızı Lât ve Uzzâ'ya
20 ve üçlünün üçüncüsü ve sonuncusu olan Menât'a?
21 Niçin kendinize yalnız erkek çocukları istersiniz de, O Allah'a kız çocukları isnat edersiniz?
22 Bakın bu kesinlikle çok eksik ve yanlış bir taksimdir.
23 Bu putlar, sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir ve Allah onlara hiçbir yetki vermemiştir. O putlara tapanlar, sadece zanlarının ve kuruntularının peşine takılıyorlar. Halbuki şimdi onlara, Rablerinden bir yol gösterici de gelmiştir.
24 İnsan her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır?
25 Halbuki hem dünya, hem ahiret yalnız Allah'a aittir.
26 Göklerde ne kadar çok melek var ki; aracılıkta hiçbir faydaları olamaz. Meğer ki Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimse için şefaat izni verilmiş olsun. İşte o zaman şefaatın faydası olur.
27 Şüphe yok ki ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.
28 Onların bu hususta hiç bir gerçek bilgileri yoktur, ancak zanna kapılıyorlar. Şüphesiz ki onların öyle zannetmeleri hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz.
29 O halde bizi anmaktan yüz çevirip, dünya hayatından başka birşey istemeyenden, sen de yüzünü çevir.
30 İşte bilgide ulaşabildikleri tek şey, bu dünya hayatının görüntüleridir. Şüphe yok ki Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir, doğru yolda yürüyeni de çok iyi bilir.
31 Göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsi Allah'ındır. O kötülük edenleri, yaptıklarına karşılık cezalandırır ve iyilik edenlere ise, yaptıklarından daha da iyi mükafatlar verir.
32 Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşseler de bilsinler ki, Rabbin bağışlaması bol olandır. O sizi yeryüzündeki topraktan var ederken de, analarınızın karınlarında saklı bulunduğunuz zaman da, sizi en iyi bilen O'dur. O halde siz, kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın. O, kimin yolunu kendi kitabıyla bulmaya çalıştığını daha iyi bilir.
33 Gördün mü imandan, İslâm'dan yüz çevireni ve dünya hayatından başka şeye değer vermeyeni
34 azıcık verip, gerisini cimrice sımsıkı tutanı?
35 Gizli şeylere ait bilgi O'nun yanındadır da, o mu görüyor?
36 Yoksa Musa'ya verilen kitabın sahifelerindeki gerçeklerin haberi, kendisine bildirilmedi mi?
37 Ve sözünü iyiden iyiye yerine getiren İbrahim'in sahifelerindeki yazılı olan şu gerçekler:
38 Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez, yani hiç kimse başkasının işlediği suçtan dolayı cezalandırılmaz.
39 Gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder
40 ve şüphe yok ki, çalıştığının karşılığı da gösterilir ona.
41 Sonra da ona karşılığı tastamam verilecektir
42 ve elbette son varış Rabbinedir.
43 Şüphe yok ki, sizi güldüren ve ağlatan yalnız O'dur.
44 Öldüren de O'dur, yaşatan da.
45 Ve O'dur yaratan iki çifti, erkeği ve dişiyi
46 bir damla sudan, ana rahmine meni döküldüğü zaman.
47 Ve şüphe yok ki, ikinci defa yaratış da O'na aittir.
48 Zengin eden O'dur, sermaye verip memnun eden de O.
49 Tapındıkları şi'ra yıldızının da Rabbi O'dur.
50 Ve şüphe yoktur ki, O'dur önceden gelip geçen Âd kavmini helak eden.
51 Ve Semûd toplumunu da hiçbir iz bırakmayacak şekilde
52 ve onlardan önce Nuh kavmini de, şüphesiz onlar bunlardan daha zalim yani yaratılış gayelerine daha aykırı yaşayan ve daha azgın idiler.
53 Lût kavminin altı üstüne getirilen şehirlerini de, O altını üstüne getirdi de,
54 onların üzerlerini neler kapladı neler, yani pişirilmiş çamurdan taşlar ve değişik azaplar.
55 Artık Rabbinin hangi nimetinden şüphe edersin?
56 Bu son peygamber de, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
57 Yakın olan şu kıyamet saati daha da yaklaşıyor.
58 Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka hiç bir güç yoktur.
59 Siz bu sözü ve bu haberleri mi tuhaf buluyorsunuz?
60 Ağlıyacağınız yere gülüyorsunuz.
61 Şuursuzca baş kaldırıp, eğlenip duruyorsunuz.
62 Öyleyse haydi Allah'a secde edip, O'na kulluk edin.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ 1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ 2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ 3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ 4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ 5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ 6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ 7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ 8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ 9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ 10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى 11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى 12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ 13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى 14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ 15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ 16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى 17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى 18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ 19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى 20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى 21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى 22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ 23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ 24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟ 25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى 26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى 27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ 28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ 29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى 30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ 31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟ 32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ 33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى 34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى 35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ 36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ 37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ 38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ 39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ 40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ 41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ 42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ 43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ 44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ 45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ 46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ 47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ 48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ 49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ 50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ 51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ 52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ 53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ 54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى 55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى 56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ 57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ 58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ 59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ 60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ 61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا 62
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ
Allah tarafından parça parça indirilen mesajın, gözler önüne serdiğine bir bak! Veya andolsun kaybolduğunda yıldıza!
1
مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ
Sizin bu arkadaşınız Muhammed, ne sapıttı, ne azıttı
2
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ
ve ne de kendi arzu ve heveslerine göre konuşmaktadır.
3
اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ
O'nun size aktardığı sözler, kendisine indirilen ilâhî haberden başka birşey değildir.
4
عَلَّمَهُ شَد۪يدُ الْقُوٰىۙ
Son derece kuvvetli birinin O'na öğrettiği bir vahiy,
5
ذُومِرَّةٍۜ فَاسْتَوٰىۙ
O fevkalade bir güçle donatılmış bir melek olup, o an geldiğinde kendini gerçek şekli ve hüviyeti ile gösterdi.
6
وَهُوَ بِالْاُفُقِ الْاَعْلٰىۜ
Ufkun en uç noktasında görünerek
7
ثُمَّ دَنَا فَتَدَلّٰىۙ
ve sonra yaklaşarak geldi,
8
فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ اَوْ اَدْنٰىۚ
aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına kadar.
9
فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ
Böylece Allah, kuluna vahyedilmesini uygun gördüğü şeyleri vahyetmiş oldu.
10
مَا كَذَبَ الْفُؤٰ۬ادُ مَا رَاٰى
Kulunun kalbi, gördüğünü yalanlamadı.
11
اَفَتُمَارُونَهُ عَلٰى مَا يَرٰى
Öyleyse siz, ne gördüğü konusunda, O'nunla tartışmaya mı giriyorsunuz?
12
وَلَقَدْ رَاٰهُ نَزْلَةً اُخْرٰىۙ
O'nu bir kere daha görmüştü;
13
عِنْدَ سِدْرَةِ الْمُنْتَهٰى
Sidretü'lMüntehâ'nın yanında
14
عِنْدَهَا جَنَّةُ الْمَأْوٰىۜ
ki, Cennetü'lMe'va O'nun yanındadır.
15
اِذْ يَغْشَى السِّدْرَةَ مَا يَغْشٰىۙ
O gördüğü zaman, Sidre'yi bürüyordu, bürümekte olan.
16
مَا زَاغَ الْبَصَرُ وَمَا طَغٰى
Dikkat edin! O peygamberin gözü ne kaydı, ne de başka yöne çevrildi.
17
لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْـكُبْرٰى
Ve O gerçekten de Rabbinin, en muhteşem apaçık alametlerini gördü.
18
اَفَرَاَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزّٰىۙ
Hiç düşündünüz mü, neden taptığınızı Lât ve Uzzâ'ya
19
وَمَنٰوةَ الثَّالِثَةَ الْاُخْرٰى
ve üçlünün üçüncüsü ve sonuncusu olan Menât'a?
20
اَلَـكُمُ الذَّكَرُ وَلَهُ الْاُنْثٰى
Niçin kendinize yalnız erkek çocukları istersiniz de, O Allah'a kız çocukları isnat edersiniz?
21
تِلْكَ اِذاً قِسْمَةٌ ض۪يزٰى
Bakın bu kesinlikle çok eksik ve yanlış bir taksimdir.
22
اِنْ هِيَ اِلَّٓا اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَمَا تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنْ رَبِّهِمُ الْهُدٰىۜ
Bu putlar, sizin ve atalarınızın uydurduğu boş isimlerden başka şeyler değildir ve Allah onlara hiçbir yetki vermemiştir. O putlara tapanlar, sadece zanlarının ve kuruntularının peşine takılıyorlar. Halbuki şimdi onlara, Rablerinden bir yol gösterici de gelmiştir.
23
اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰىۘ
İnsan her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır?
24
فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُو۫لٰى۟
Halbuki hem dünya, hem ahiret yalnız Allah'a aittir.
25
وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمٰوَاتِ لَا تُغْن۪ي شَفَاعَتُهُمْ شَيْـٔاً اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْضٰى
Göklerde ne kadar çok melek var ki; aracılıkta hiçbir faydaları olamaz. Meğer ki Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimse için şefaat izni verilmiş olsun. İşte o zaman şefaatın faydası olur.
26
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ لَيُسَمُّونَ الْمَلٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ الْاُنْثٰى
Şüphe yok ki ahirete inanmayanlar, meleklere dişi adları takıp duruyorlar.
27
وَمَا لَهُمْ بِه۪ مِنْ عِلْمٍۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّۚ وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ
Onların bu hususta hiç bir gerçek bilgileri yoktur, ancak zanna kapılıyorlar. Şüphesiz ki onların öyle zannetmeleri hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz.
28
فَاَعْرِضْ عَنْ مَنْ تَوَلّٰى عَنْ ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ اِلَّا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۜ
O halde bizi anmaktan yüz çevirip, dünya hayatından başka birşey istemeyenden, sen de yüzünü çevir.
29
ذٰلِكَ مَبْلَغُهُمْ مِنَ الْعِلْمِۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اهْتَدٰى
İşte bilgide ulaşabildikleri tek şey, bu dünya hayatının görüntüleridir. Şüphe yok ki Rabbin, yolundan sapanı çok iyi bilir, doğru yolda yürüyeni de çok iyi bilir.
30
وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۙ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُ۫ا بِمَا عَمِلُوا وَيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا بِالْحُسْنٰىۚ
Göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsi Allah'ındır. O kötülük edenleri, yaptıklarına karşılık cezalandırır ve iyilik edenlere ise, yaptıklarından daha da iyi mükafatlar verir.
31
اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَۜ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِۜ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْۚ فَلَا تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْۜ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى۟
Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşseler de bilsinler ki, Rabbin bağışlaması bol olandır. O sizi yeryüzündeki topraktan var ederken de, analarınızın karınlarında saklı bulunduğunuz zaman da, sizi en iyi bilen O'dur. O halde siz, kendinizi temize çıkarmaya kalkışmayın. O, kimin yolunu kendi kitabıyla bulmaya çalıştığını daha iyi bilir.
32
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي تَوَلّٰىۙ
Gördün mü imandan, İslâm'dan yüz çevireni ve dünya hayatından başka şeye değer vermeyeni
33
وَاَعْطٰى قَل۪يلاً وَاَكْدٰى
azıcık verip, gerisini cimrice sımsıkı tutanı?
34
اَعِنْدَهُ عِلْمُ الْغَيْبِ فَهُوَ يَرٰى
Gizli şeylere ait bilgi O'nun yanındadır da, o mu görüyor?
35
اَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا ف۪ي صُحُفِ مُوسٰىۙ
Yoksa Musa'ya verilen kitabın sahifelerindeki gerçeklerin haberi, kendisine bildirilmedi mi?
36
وَاِبْرٰه۪يمَ الَّذ۪ي وَفّٰىۙ
Ve sözünü iyiden iyiye yerine getiren İbrahim'in sahifelerindeki yazılı olan şu gerçekler:
37
اَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۙ
Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez, yani hiç kimse başkasının işlediği suçtan dolayı cezalandırılmaz.
38
وَاَنْ لَيْسَ لِلْاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰىۙ
Gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder
39
وَاَنَّ سَعْيَهُ سَوْفَ يُرٰىۖ
ve şüphe yok ki, çalıştığının karşılığı da gösterilir ona.
40
ثُمَّ يُجْزٰيهُ الْجَزَٓاءَ الْاَوْفٰىۙ
Sonra da ona karşılığı tastamam verilecektir
41
وَاَنَّ اِلٰى رَبِّكَ الْمُنْتَهٰىۙ
ve elbette son varış Rabbinedir.
42
وَاَنَّهُ هُوَ اَضْحَكَ وَاَبْكٰىۙ
Şüphe yok ki, sizi güldüren ve ağlatan yalnız O'dur.
43
وَاَنَّهُ هُوَ اَمَاتَ وَاَحْيَاۙ
Öldüren de O'dur, yaşatan da.
44
وَاَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ
Ve O'dur yaratan iki çifti, erkeği ve dişiyi
45
مِنْ نُطْفَةٍ اِذَا تُمْنٰىۖ
bir damla sudan, ana rahmine meni döküldüğü zaman.
46
وَاَنَّ عَلَيْهِ النَّشْاَةَ الْاُخْرٰىۙ
Ve şüphe yok ki, ikinci defa yaratış da O'na aittir.
47
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنٰى وَاَقْنٰىۙ
Zengin eden O'dur, sermaye verip memnun eden de O.
48
وَاَنَّهُ هُوَ رَبُّ الشِّعْرٰىۙ
Tapındıkları şi'ra yıldızının da Rabbi O'dur.
49
وَاَنَّـهُٓ اَهْلَكَ عَاداًۨ الْاُو۫لٰىۙ
Ve şüphe yoktur ki, O'dur önceden gelip geçen Âd kavmini helak eden.
50
وَثَمُودَا۬ فَمَٓا اَبْـقٰىۙ
Ve Semûd toplumunu da hiçbir iz bırakmayacak şekilde
51
وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغٰىۜ
ve onlardan önce Nuh kavmini de, şüphesiz onlar bunlardan daha zalim yani yaratılış gayelerine daha aykırı yaşayan ve daha azgın idiler.
52
وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوٰىۙ
Lût kavminin altı üstüne getirilen şehirlerini de, O altını üstüne getirdi de,
53
فَغَشّٰيهَا مَا غَشّٰىۚ
onların üzerlerini neler kapladı neler, yani pişirilmiş çamurdan taşlar ve değişik azaplar.
54
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكَ تَتَمَارٰى
Artık Rabbinin hangi nimetinden şüphe edersin?
55
هٰذَا نَذ۪يرٌ مِنَ النُّذُرِ الْاُو۫لٰى
Bu son peygamber de, ilk uyarıcılar gibi bir uyarıcıdır.
56
اَزِفَتِ الْاٰزِفَةُۚ
Yakın olan şu kıyamet saati daha da yaklaşıyor.
57
لَيْسَ لَهَا مِنْ دُونِ اللّٰهِ كَاشِفَةٌ
Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka hiç bir güç yoktur.
58
اَفَمِنْ هٰذَا الْحَد۪يثِ تَعْجَبُونَۙ
Siz bu sözü ve bu haberleri mi tuhaf buluyorsunuz?
59
وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَۙ
Ağlıyacağınız yere gülüyorsunuz.
60
وَاَنْتُمْ سَامِدُونَ
Şuursuzca baş kaldırıp, eğlenip duruyorsunuz.
61
فَاسْجُدُوا لِلّٰهِ وَاعْبُدُوا
Öyleyse haydi Allah'a secde edip, O'na kulluk edin.
62

Sureler

Mealler
Tûr Suresi
Önceki
Kamer Suresi
Sonraki