|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ Var gücüyle koşanlar, |
1 |
|
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ Neş’e ve şevkle yürüyenler, |
2 |
|
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ Yüzüp yüzüp gidenler, |
3 |
|
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ Yarışıp geçenler |
4 |
|
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۢ İşleri düzenleyip yönetenler, hakkı için ki: (kıyamet gerçektir, hepiniz ölümden sonra diriltileceksiniz!) |
5 |
|
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ Günü gelince, sura ilk üfleme, yeri şiddetli bir depremle yıkacak! |
6 |
|
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ Onu izleyen ikinci üfleme herkesi mezarından kaldıracak! |
7 |
|
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ O gün kalpler güp güp atacak |
8 |
|
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ Gözler yere eğilecek |
9 |
|
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ (10-12) İnkârcılar alay ederek şöyle derler: "Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!" |
10 |
|
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًۜ (10-12) İnkârcılar alay ederek şöyle derler: "Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!" |
11 |
|
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ (10-12) İnkârcılar alay ederek şöyle derler: "Çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz eski durumumuza getirilecekmişiz! O takdirde bu, bizim için ziyanlı bir dönüş olur!" |
12 |
|
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ (13-14) Fakat olay (zor değil,) bir tek emirden ibarettir. Bir anda mahşerde toplanıverirler! |
13 |
|
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ (13-14) Fakat olay (zor değil,) bir tek emirden ibarettir. Bir anda mahşerde toplanıverirler! |
14 |
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ Mûsa’nın hadisesinden haberin olmuştu değil mi? |
15 |
|
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ Hani Rabbi ona kutlu Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti: |
16 |
|
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ (17-18) "Firavuna git, zira o iyice azdı! Ona de ki: kendini arındırmaya gönlün var mı? |
17 |
|
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ (17-18) "Firavuna git, zira o iyice azdı! Ona de ki: kendini arındırmaya gönlün var mı? |
18 |
|
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ "İster misin Seni Rabbine kavuşturan yola vurayım. Böylece Sen de O’na saygı duyasın?" |
19 |
|
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْـكُبْرٰىۘ Ona en büyük mûcizeyi gösterdi. |
20 |
|
فَـكَذَّبَ وَعَصٰىۘ Fakat o buna "yalan" dedi ve isyan etti. |
21 |
|
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ Sonra sırtını dönüp Mûsâ’ya karşı bir çalışma içine girdi. |
22 |
|
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ (23-24) Adamlarını topladı ve onlara: "Sizin en yüce rabbiniz benim!" dedi. |
23 |
|
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ (23-24) Adamlarını topladı ve onlara: "Sizin en yüce rabbiniz benim!" dedi. |
24 |
|
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ Allah da onu dünyada da, âhirette de şiddetle cezalandırdı. |
25 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ Bu da Rabbini sayacak kimselere bir ibret oldu. |
26 |
|
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ Siz ey haşri inkâr edenler: Düşünün, sizi yeniden yaratmak mı zor, yoksa gök âlemini mi? İşte bakın: Allah onu nasıl da sağlam bina etti! |
27 |
|
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ Allah onu direksiz yükseltti ve kusursuz işleyen bir sisteme bağladı. |
28 |
|
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ Gecesini karanlık, gündüzünü parlak şekilde açığa çıkardı. |
29 |
|
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ Sonra da yeri döşeyip yerleşmeye hazırladı. |
30 |
|
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ Oradan sularını, otlaklarını çıkardı. |
31 |
|
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ Dağlarını oturttu. |
32 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ Bütün bunları sizin ve hayvanlarınızın hayatı için yaptı. |
33 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ Fakat her şeyi bastıran o felaket geldiği zaman, |
34 |
|
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ İnsan neyin peşinde koştuğunu anlar ama, artık iş işten geçer. |
35 |
|
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى Cehennem her görene, apaçık görünür. |
36 |
|
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ Artık kim azdıysa, |
37 |
|
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ Âhireti unutup dünya zevkini tercih ettiyse, |
38 |
|
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Onun varacağı yer, olsa olsa cehennemdir! |
39 |
|
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ Ama kim Rabbinin divanında durmaktan korkarsa ve nefsini heva ve hevese uymaktan dizginlerse, |
40 |
|
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Onun varacağı yer de olsa olsa cennettir! |
41 |
|
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ Sana kıyamet saatini sorarlar: "Demir atması ne zaman?" diye. |
42 |
|
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ Sen nerede, onun vaktini bildirmek nerede? |
43 |
|
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ Onun sonu Rabbine varır, kesin bilgisi O’na aittir. |
44 |
|
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ Sana düşen sadece ondan korkanı uyarmaktır. |
45 |
|
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا Onu gördükleri gün öyle gelir ki onlara; yalnız bir akşam veya bir sabah faslı durdular dünyada. |
46 |