|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقاًۙ Ant olsun, batmak üzere yükselenlere, |
1 |
|
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطاًۙ Yavaş hareketle ilerleyenlere, |
2 |
|
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحاًۙ Yüzüp Yüzüp gidenlere, |
3 |
|
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقاًۙ Hızla ilerleyenlere, |
4 |
|
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْراًۢ Işleri yürütenlere!.. |
5 |
|
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ O gün, şiddetli sarsıntı sarsar, |
6 |
|
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ Ikinci bir sarsıntı da onu takip eder. |
7 |
|
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ O gün, yürekler kaygıdan hoplar, |
8 |
|
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ Gözleri donakalır! |
9 |
|
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ Diyorlar ki: “Gerçekten biz diriltilip eski halimize döndürülecek miyiz? |
10 |
|
ءَاِذَا كُنَّا عِظَاماً نَخِرَةًۜ Ufalanmış kemikler olmamızdan sonra ha?!” |
11 |
|
قَالُوا تِلْكَ اِذاً كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ ”öyleyse bu, zararlı bir dönüştür” dediler. |
12 |
|
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ Oysa o, ancak bir tek çığlıktır! |
13 |
|
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ Onlar, derhal uyanırlar/kalkarlar! |
14 |
|
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ مُوسٰىۢ Musa’nin haberi sana geldi mi? |
15 |
|
اِذْ نَادٰيهُ رَبُّهُ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىۚ Hani, rabbi ona Tûvâ’da, mukaddes vadide seslenmişti: |
16 |
|
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ “firavun’a git; çünkü o azmıştır.” |
17 |
|
فَقُلْ هَلْ لَكَ اِلٰٓى اَنْ تَزَكّٰىۙ De ki: “Arınıp temizlenmeye ne dersin/niyetin var mı? |
18 |
|
وَاَهْدِيَكَ اِلٰى رَبِّكَ فَتَخْشٰىۚ Rabbine doğru sana rehberlik edeyim de gönülden ürperesin.” |
19 |
|
فَاَرٰيهُ الْاٰيَةَ الْـكُبْرٰىۘ Ona büyük mucizeyi gösterdi. |
20 |
|
فَـكَذَّبَ وَعَصٰىۘ O yalanladı ve isyan etti. |
21 |
|
ثُمَّ اَدْبَرَ يَسْعٰىۘ Sonra, koşarak geri döndü. |
22 |
|
فَحَشَرَ فَنَادٰىۘ Derken, toplayıp bağırdı: |
23 |
|
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ “ben, en yüce Rabbinizim” dedi. |
24 |
|
فَاَخَذَهُ اللّٰهُ نَكَالَ الْاٰخِرَةِ وَالْاُو۫لٰىۜ Bunun üzerine Allah da onu dünya ve ahiret azabıyla yakaladı. |
25 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِمَنْ يَخْشٰىۜ۟ Şüphesiz bunda, korkan kimse için bir ibret vardır. |
26 |
|
ءَاَنْتُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمِ السَّمَٓاءُۜ بَنٰيهَا۠ Siz mi yaratılışça daha çetinsiniz, yoksa gökyüzü mü? Onu O bina etti. |
27 |
|
رَفَعَ سَمْكَهَا فَسَوّٰيهَاۙ Onun yüksekliğini yükseltti, ona belirli bir düzen verdi; |
28 |
|
وَاَغْطَشَ لَيْلَهَا وَاَخْرَجَ ضُحٰيهَاۖ Gecesi karanlıkı ve gündüzü aydınlık oluyor! |
29 |
|
وَالْاَرْضَ بَعْدَ ذٰلِكَ دَحٰيهَاۜ Bundan sonra da yeryüzünü yayıp döşedi; |
30 |
|
اَخْرَجَ مِنْهَا مَٓاءَهَا وَمَرْعٰيهَاۖ Ondan da suyunu ve otlağını çıkardı. |
31 |
|
وَالْجِبَالَ اَرْسٰيهَاۙ Orada dağlarını oturttu, |
32 |
|
مَتَاعاً لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ Sizin ve hayvanlarınızın geçimi için. |
33 |
|
فَاِذَا جَٓاءَتِ الطَّٓامَّةُ الْكُبْرٰىۘ Ve böylece, o en büyük felâket geldiği zaman; |
34 |
|
يَوْمَ يَتَذَكَّرُ الْاِنْسَانُ مَا سَعٰىۙ O gün insan neyin peşinde kOştuğunu hatırlar! |
35 |
|
وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِمَنْ يَرٰى Ve görmeleri için cehennem de açıkça sergilenmiştir. |
36 |
|
فَاَمَّا مَنْ طَغٰىۙ Artık her kim azgınlık etmiş |
37 |
|
وَاٰثَرَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۙ Ve dünya hayatını tercih etmişse, |
38 |
|
فَاِنَّ الْجَح۪يمَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Muhakkak ki cehennem, (onun için) barınak yeridir/onun varacağı yerdir! |
39 |
|
وَاَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوٰىۙ Her kim de, Rabbinin makamından korkmuş ve kendini boş tutkulardan alıkoymuşsa, |
40 |
|
فَاِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوٰىۜ Elbette varılacak yer cennettir! |
41 |
|
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ السَّاعَةِ اَيَّانَ مُرْسٰيهَاۜ Sana, o saatten soruyorlar: “Ne zaman gelecek?” (diye). |
42 |
|
ف۪يمَ اَنْتَ مِنْ ذِكْرٰيهَاۜ Onun zamanını bildirmek nerede, sen nerede?! |
43 |
|
اِلٰى رَبِّكَ مُنْتَهٰيهَاۜ Onun son bilgisi Rabbine aittir. |
44 |
|
اِنَّمَٓا اَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشٰيهَاۜ Sen ancak, ondan korkanlar için bir uyarıcısın! |
45 |
|
كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا عَشِيَّةً اَوْ ضُحٰيهَا Onlar onu gördükleri gün sanki sadece bir akşam vakti veya bir kuşluk vakti kadar kalmış gibi olurlar! |
46 |