Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Gerek ticari hayatta, gerekse diğer toplumsal ilişkilerde ölçü ve tartıyı eksik tutanların vay hâline!
2 Onlar ki, insanlardan bir şey alırken haklarını eksiksiz isterler.
3 Fakat başkalarına bir şey ölçüp tartarak verecekleri zaman işin içine hile karıştırır, vereceklerini eksiltmeye çalışırlar.
4 Peki bunlar, yeniden diriltilip hesaba çekileceklerini bilmiyorlar mı?
5 Dehşet ve azameti büyük bir Günde yaptıklarının hesabını vereceklerini hiç düşünmüyorlar mı?
6 Bütün insanların, yargılanmak üzere Âlemlerin Rabb'inin huzurunda duracağı günde, Kıyamet Gününde.
7 Hayır, adaletsizliğin, haksızlığın ve günahın her çeşidinden uzak durmalısınız. Çünkü suç işleyen günahkârların kaydı Zindan'dadır.
8 Nedir bu Zindan, bilir misin? Nereden bileceksin! Dinle bak, onu sana biz anlatıyoruz:
9 O, ilâhi adalet ve hikmet gereğince, zulüm ve haksızlık yapanların mutlaka cezalandırılacaklarına dair belirlenmiş bir yazgı ve bu yazgıya göre cehenneme girecek olanların adlarının liste hâlinde yazılı olduğu bir kitaptır.
10 O hâlde, vay hâline o gün, öğüt ve uyarılarımı yalanlamış olanların!
11 Çünkü onlar, sözleri ve davranışlarıyla Yargı Gününü inkâr ediyorlardı.
12 Gerçekte, hak hukuk tanımayan azgın günahkârlardan başkası onu yalanlamaz. Dolayısıyla, zulüm ve haksızlık peşinde koşan bir kimsenin âhirete iman iddiası koskoca bir yalandan başka bir şey değildir. Aynı şekilde, Hesap Gününe inanmayan bir kimsenin gerçek anlamda dürüst ve erdemli olması da mümkün değildir. İşte bu tip insanın genel karakteri şöyledir:
13 Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, "Bu kitapta yer alan kıssalar, inanç ilkeleri, hükümler, öğütler ve uyarılar, çok eski zamandan kalma köhnemiş kanunlar ve önceki milletlerin uydurup dilden dile naklettiği efsaneler ve bin bir gece masallarıdır!" derler.
14 Hayır; Kur'an bir efsane, bir vehim, bir aldatmaca değildir. Ne var ki, bu iddiayı öne sürenlerin işledikleri günahlar, zamanla kalplerini karartmıştır. Bunun içindir ki, hayvani arzu ve isteklerini ahlâki ilkelerle sınırlandıran; zulme, haksızlığa, sömürüye izin vermeyen; Allah'a kulluk temeline dayalı bir toplumsal sistemi öngören; güç, zenginlik, makam, şöhret gibi dünyevî ölçüler yerine doğruluk, dürüstlük, fedakârlık gibi insani ve ahlâki değerleri yücelten bir inanç sistemini asla kabul etmezler. İşte onların inkârcılığının arkasında yatan asıl sebep budur.
15 Hayır, onların yaptıkları elbette cezasız kalmayacak. Hiç kuşkusuz onlar, o gün Rab'lerinin şefkat ve merhametinden mahrum bırakılacaklar.
16 Sonra da hor ve hakir bir şekilde cehenneme atılacaklar.
17 Ve o zaman onlara, "İşte sizin yalanlayıp durduğunuz cehennem budur! Haydi, yaptığınız kötülüklerin cezasını şimdi tadın!" denilecek.
18 Hayır, daima dürüst, âdil, merhametli ve erdemli olmalısınız. Çünkü iyilik yapanların kaydı Yüce Makam'dadır.
19 Nedir o Yüce Makam, bilir misin? Biz onu açıklamasak sen nereden bileceksin. Öyleyse iyi dinle:
20 O, ilâhi adalet ve hikmet gereğince iman edip güzel davranış gösterenlerin mutlaka ödüllendirileceklerine dair belirlenmiş bir yazgı ve bu yazgıya göre cenneti hak edenlerin adlarının liste hâlinde yazılı olduğu bir kitaptır.
21 Yaptıkları iyiliklerle Rab'lerine yakınlık kazananlar, kendilerine cennet müjdesi veren bu Yüce Makam'ı görünce onu sevinçle seyredecekler.
22 İşte o gün, dürüst ve erdemli kişiler sonsuz nimetler içinde doyasıya mutluluğu tadacak,
23 Ve karşılıklı koltuklara kurulup neşe ile etraflarına bakacaklar.
24 Öyle büyük bir mutluluk kaplamıştır ki onları, ilâhî nimetlerin sevinç ve parıltısını yüzlerinden okuyabilirsin.
25 Onlara, dünyadaki içkiler gibi sarhoş etmeyen, sağlığa zarar vermeyen ve özenle yapılıp mühürlenmiş halis şaraptan takdim edilecek.
26 İçildikten sonra ağızda misk kokusu bırakan muhteşem bir cennet şarabı.

Öyleyse, gerçek mutluluğu yakalamak için çalışanlar, ancak bu hedefe ulaşmak için çalışsın, cennetteki bu nimetleri kazanmak için birbirleriyle yarışırcasına çaba harcasınlar.
27 O şarap ki, Tesnim denilen bir içecek ile tatlandırılmıştır.
28 Tesnim cennette yüce bir pınardır ki, yalnızca Rab'lerine yakınlık kazananlar ondan içebilir.
29 Oysa o cehennemlik günahkârlar, bir zamanlar müminleri küçümser, onların dürüstlüğünü, fedakârlığını ahmaklık olarak niteleyip hallerine bakıp gülerlerdi.
30 Onların yanından geçerken, birbirlerine göz kırparak onları alaya alırlardı.
31 Ve müminlere reva gördükleri alay, eziyet ve işkenceden sonra taraftarlarının yanına dönerken içlerinde en ufak bir burukluk duymaz, sanki övünülecek bir iş yapmış gibi büyük bir gurur ve keyifle evlerine dönerlerdi.
32 Müminleri gördüklerinde, "Yazık, bunlar gerçekten de doğru yoldan sapmışlar. Şu dar kafalı, gerici yobazlara bakın. Sınırsız zevk ve eğlence içinde hayatı doyasıya yaşamak varken, aslı var mı yok mu belli olmayan âhiret sevabına inanarak akılsızlık ediyor, doğruluk, dürüstlük, fedakârlık gibi safsatalarla hayatı kendilerine zindan ediyorlar!" derlerdi.
33 Oysa onlar, müminlerin inançları üzerinde gözcü ve denetleyici olarak görevlendirilmiş değillerdi. Kendileri günahlar içinde yuvarlanırken, müminlere acıyormuş gibi onların doğru yolda olup olmadıklarına hakemlik ve şahitlik etmeye hakları yoktu. Buna rağmen onlar halkı güdülmeye muhtaç sürü gibi görüyor, onların neye inanacaklarına ve nasıl yaşayacaklarına, uyulması gereken toplumsal ya da bireysel normlara onlar karar veriyorlardı. Bu normlara uymayanlara da en aşağılık muameleyi reva görüyorlardı. Hâlbuki böyle bir yetkiyi Allah kimseye vermemişti. Kendinde böyle bir yetkiyi ancak Allah ve âhiret inancı taşımayan insan görebilirdi. 
34 Ama bugün de müminler, inkârcıların cehennemdeki perişan hâline bakıp gülecekler. Ve son gülen, gerçekten de iyi gülecek:
35 Mücevherle süslenmiş koltuklar üzerinde oturup arkalarına yaslanırlarken, cehennemliklere bakarak onlara soracaklar:
36 "Nasıl, inkârcılar yaptıklarının mükâfatını(!) gördüler, değil mi?"
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّف۪ينَۙ 1
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ا‌كْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَۘ 2
وَاِذَا كَالُوهُمْ اَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَۜ 3
اَلَا يَظُنُّ اُو۬لٰٓئِكَ اَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَۙ 4
لِيَوْمٍ عَظ۪يمٍۙ 5
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ 6
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَف۪ي سِجّ۪ينٍۜ 7
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سِجّ۪ينٌۜ 8
كِتَابٌ مَرْقُومٌۜ 9
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۜ 11
وَمَا يُكَذِّبُ بِه۪ٓ اِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ 12
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۜ 13
كَلَّا بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 14
كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَۜ 15
ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ 16
ثُمَّ يُقَالُ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۜ 17
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْاَبْرَارِ لَف۪ي عِلِّيّ۪ينَۜ 18
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا عِلِّيُّونَۜ 19
كِتَابٌ مَرْقُومٌۙ 20
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَۜ 21
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۙ 22
عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ 23
تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ 24
يُسْقَوْنَ مِنْ رَح۪يقٍ مَخْتُومٍۙ 25
خِتَامُهُ مِسْكٌۜ وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ 26
وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْن۪يمٍۙ 27
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَۜ 28
اِنَّ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَضْحَكُونَۘ 29
وَاِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَۘ 30
وَاِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِه۪ينَۘ 31
وَاِذَا رَاَوْهُمْ قَالُٓوا اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَضَٓالُّونَۙ 32
وَمَٓا اُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظ۪ينَۜ 33
فَالْيَوْمَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَۙ 34
عَلَى الْاَرَٓائِكِۙ يَنْظُرُونَۜ 35
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ 36
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّف۪ينَۙ
Gerek ticari hayatta, gerekse diğer toplumsal ilişkilerde ölçü ve tartıyı eksik tutanların vay hâline!
1
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ا‌كْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَۘ
Onlar ki, insanlardan bir şey alırken haklarını eksiksiz isterler.
2
وَاِذَا كَالُوهُمْ اَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَۜ
Fakat başkalarına bir şey ölçüp tartarak verecekleri zaman işin içine hile karıştırır, vereceklerini eksiltmeye çalışırlar.
3
اَلَا يَظُنُّ اُو۬لٰٓئِكَ اَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَۙ
Peki bunlar, yeniden diriltilip hesaba çekileceklerini bilmiyorlar mı?
4
لِيَوْمٍ عَظ۪يمٍۙ
Dehşet ve azameti büyük bir Günde yaptıklarının hesabını vereceklerini hiç düşünmüyorlar mı?
5
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Bütün insanların, yargılanmak üzere Âlemlerin Rabb'inin huzurunda duracağı günde, Kıyamet Gününde.
6
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَف۪ي سِجّ۪ينٍۜ
Hayır, adaletsizliğin, haksızlığın ve günahın her çeşidinden uzak durmalısınız. Çünkü suç işleyen günahkârların kaydı Zindan'dadır.
7
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سِجّ۪ينٌۜ
Nedir bu Zindan, bilir misin? Nereden bileceksin! Dinle bak, onu sana biz anlatıyoruz:
8
كِتَابٌ مَرْقُومٌۜ
O, ilâhi adalet ve hikmet gereğince, zulüm ve haksızlık yapanların mutlaka cezalandırılacaklarına dair belirlenmiş bir yazgı ve bu yazgıya göre cehenneme girecek olanların adlarının liste hâlinde yazılı olduğu bir kitaptır.
9
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ
O hâlde, vay hâline o gün, öğüt ve uyarılarımı yalanlamış olanların!
10
اَلَّذ۪ينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۜ
Çünkü onlar, sözleri ve davranışlarıyla Yargı Gününü inkâr ediyorlardı.
11
وَمَا يُكَذِّبُ بِه۪ٓ اِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
Gerçekte, hak hukuk tanımayan azgın günahkârlardan başkası onu yalanlamaz. Dolayısıyla, zulüm ve haksızlık peşinde koşan bir kimsenin âhirete iman iddiası koskoca bir yalandan başka bir şey değildir. Aynı şekilde, Hesap Gününe inanmayan bir kimsenin gerçek anlamda dürüst ve erdemli olması da mümkün değildir. İşte bu tip insanın genel karakteri şöyledir:
12
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۜ
Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, "Bu kitapta yer alan kıssalar, inanç ilkeleri, hükümler, öğütler ve uyarılar, çok eski zamandan kalma köhnemiş kanunlar ve önceki milletlerin uydurup dilden dile naklettiği efsaneler ve bin bir gece masallarıdır!" derler.
13
كَلَّا بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Hayır; Kur'an bir efsane, bir vehim, bir aldatmaca değildir. Ne var ki, bu iddiayı öne sürenlerin işledikleri günahlar, zamanla kalplerini karartmıştır. Bunun içindir ki, hayvani arzu ve isteklerini ahlâki ilkelerle sınırlandıran; zulme, haksızlığa, sömürüye izin vermeyen; Allah'a kulluk temeline dayalı bir toplumsal sistemi öngören; güç, zenginlik, makam, şöhret gibi dünyevî ölçüler yerine doğruluk, dürüstlük, fedakârlık gibi insani ve ahlâki değerleri yücelten bir inanç sistemini asla kabul etmezler. İşte onların inkârcılığının arkasında yatan asıl sebep budur.
14
كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَۜ
Hayır, onların yaptıkları elbette cezasız kalmayacak. Hiç kuşkusuz onlar, o gün Rab'lerinin şefkat ve merhametinden mahrum bırakılacaklar.
15
ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ
Sonra da hor ve hakir bir şekilde cehenneme atılacaklar.
16
ثُمَّ يُقَالُ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۜ
Ve o zaman onlara, "İşte sizin yalanlayıp durduğunuz cehennem budur! Haydi, yaptığınız kötülüklerin cezasını şimdi tadın!" denilecek.
17
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْاَبْرَارِ لَف۪ي عِلِّيّ۪ينَۜ
Hayır, daima dürüst, âdil, merhametli ve erdemli olmalısınız. Çünkü iyilik yapanların kaydı Yüce Makam'dadır.
18
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا عِلِّيُّونَۜ
Nedir o Yüce Makam, bilir misin? Biz onu açıklamasak sen nereden bileceksin. Öyleyse iyi dinle:
19
كِتَابٌ مَرْقُومٌۙ
O, ilâhi adalet ve hikmet gereğince iman edip güzel davranış gösterenlerin mutlaka ödüllendirileceklerine dair belirlenmiş bir yazgı ve bu yazgıya göre cenneti hak edenlerin adlarının liste hâlinde yazılı olduğu bir kitaptır.
20
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَۜ
Yaptıkları iyiliklerle Rab'lerine yakınlık kazananlar, kendilerine cennet müjdesi veren bu Yüce Makam'ı görünce onu sevinçle seyredecekler.
21
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۙ
İşte o gün, dürüst ve erdemli kişiler sonsuz nimetler içinde doyasıya mutluluğu tadacak,
22
عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ
Ve karşılıklı koltuklara kurulup neşe ile etraflarına bakacaklar.
23
تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ
Öyle büyük bir mutluluk kaplamıştır ki onları, ilâhî nimetlerin sevinç ve parıltısını yüzlerinden okuyabilirsin.
24
يُسْقَوْنَ مِنْ رَح۪يقٍ مَخْتُومٍۙ
Onlara, dünyadaki içkiler gibi sarhoş etmeyen, sağlığa zarar vermeyen ve özenle yapılıp mühürlenmiş halis şaraptan takdim edilecek.
25
خِتَامُهُ مِسْكٌۜ وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ
İçildikten sonra ağızda misk kokusu bırakan muhteşem bir cennet şarabı.

Öyleyse, gerçek mutluluğu yakalamak için çalışanlar, ancak bu hedefe ulaşmak için çalışsın, cennetteki bu nimetleri kazanmak için birbirleriyle yarışırcasına çaba harcasınlar.
26
وَمِزَاجُهُ مِنْ تَسْن۪يمٍۙ
O şarap ki, Tesnim denilen bir içecek ile tatlandırılmıştır.
27
عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَۜ
Tesnim cennette yüce bir pınardır ki, yalnızca Rab'lerine yakınlık kazananlar ondan içebilir.
28
اِنَّ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يَضْحَكُونَۘ
Oysa o cehennemlik günahkârlar, bir zamanlar müminleri küçümser, onların dürüstlüğünü, fedakârlığını ahmaklık olarak niteleyip hallerine bakıp gülerlerdi.
29
وَاِذَا مَرُّوا بِهِمْ يَتَغَامَزُونَۘ
Onların yanından geçerken, birbirlerine göz kırparak onları alaya alırlardı.
30
وَاِذَا انْقَلَـبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا فَكِه۪ينَۘ
Ve müminlere reva gördükleri alay, eziyet ve işkenceden sonra taraftarlarının yanına dönerken içlerinde en ufak bir burukluk duymaz, sanki övünülecek bir iş yapmış gibi büyük bir gurur ve keyifle evlerine dönerlerdi.
31
وَاِذَا رَاَوْهُمْ قَالُٓوا اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَضَٓالُّونَۙ
Müminleri gördüklerinde, "Yazık, bunlar gerçekten de doğru yoldan sapmışlar. Şu dar kafalı, gerici yobazlara bakın. Sınırsız zevk ve eğlence içinde hayatı doyasıya yaşamak varken, aslı var mı yok mu belli olmayan âhiret sevabına inanarak akılsızlık ediyor, doğruluk, dürüstlük, fedakârlık gibi safsatalarla hayatı kendilerine zindan ediyorlar!" derlerdi.
32
وَمَٓا اُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظ۪ينَۜ
Oysa onlar, müminlerin inançları üzerinde gözcü ve denetleyici olarak görevlendirilmiş değillerdi. Kendileri günahlar içinde yuvarlanırken, müminlere acıyormuş gibi onların doğru yolda olup olmadıklarına hakemlik ve şahitlik etmeye hakları yoktu. Buna rağmen onlar halkı güdülmeye muhtaç sürü gibi görüyor, onların neye inanacaklarına ve nasıl yaşayacaklarına, uyulması gereken toplumsal ya da bireysel normlara onlar karar veriyorlardı. Bu normlara uymayanlara da en aşağılık muameleyi reva görüyorlardı. Hâlbuki böyle bir yetkiyi Allah kimseye vermemişti. Kendinde böyle bir yetkiyi ancak Allah ve âhiret inancı taşımayan insan görebilirdi. 
33
فَالْيَوْمَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَۙ
Ama bugün de müminler, inkârcıların cehennemdeki perişan hâline bakıp gülecekler. Ve son gülen, gerçekten de iyi gülecek:
34
عَلَى الْاَرَٓائِكِۙ يَنْظُرُونَۜ
Mücevherle süslenmiş koltuklar üzerinde oturup arkalarına yaslanırlarken, cehennemliklere bakarak onlara soracaklar:
35
هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
"Nasıl, inkârcılar yaptıklarının mükâfatını(!) gördüler, değil mi?"
36

Sureler

Mealler