|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
1 |
|
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
2 |
|
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
3 |
|
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
4 |
|
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
5 |
|
عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
6 |
|
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ (1-7) Birbiri ardınca gönderilenlere, görevlerine koştukça koşanlara, iyiden iyiye yayanlara, hak ile bâtılı ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara, özür veya uyarıda bulunanlara yemin olsun ki, size verilen söz mutlaka gerçekleşecektir. [703] [704] |
7 |
|
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
8 |
|
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
9 |
|
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
10 |
|
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
11 |
|
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
12 |
|
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
13 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
14 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (8-15) Yıldızlar silindiği zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere vakit bildirildiği zaman; ertelendikleri gün için; yani hüküm günü için, -ki hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?- Yalanlayanların vay haline o gün! |
15 |
|
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ (16-17) Biz, öncekileri helâk etmedik mi? Sonra da, peşlerinden gelenleri onların ardına takacağız. |
16 |
|
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ (16-17) Biz, öncekileri helâk etmedik mi? Sonra da, peşlerinden gelenleri onların ardına takacağız. |
17 |
|
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ İşte biz, suçlulara böyle yaparız. [705] |
18 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün, geçmişten ders almayan yalancıların vay haline! |
19 |
|
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ Sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı? |
20 |
|
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ (21-22) Sonra belli bir süreye kadar onu sağlam bir yere yerleştirmedik mi? |
21 |
|
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ (21-22) Sonra belli bir süreye kadar onu sağlam bir yere yerleştirmedik mi? |
22 |
|
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ Buna gücümüz yeter. Güç yetiren ne güzeldir! |
23 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün, yaratanını inkâr edenlerin vay haline! |
24 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ (25-26) Biz yeryüzünü dirilerle ölülere toplanma yeri yapmadık mı? |
25 |
|
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ (25-26) Biz yeryüzünü dirilerle ölülere toplanma yeri yapmadık mı? |
26 |
|
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ Oraya sabit ve yüksek dağlar yerleştirmedik mi? Size tatlı sular içirmedik mi? |
27 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün, Allah'ın nimetlerini yalanlayanların vay haline! |
28 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ (29-33) Yalan sayageldiğiniz şeye doğru gidiniz! Üç boyutlu azaba, ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidiniz. O saray gibi kocaman bir kıvılcım saçar. Her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir. |
29 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ (29-33) Yalan sayageldiğiniz şeye doğru gidiniz! Üç boyutlu azaba, ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidiniz. O saray gibi kocaman bir kıvılcım saçar. Her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir. |
30 |
|
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ (29-33) Yalan sayageldiğiniz şeye doğru gidiniz! Üç boyutlu azaba, ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidiniz. O saray gibi kocaman bir kıvılcım saçar. Her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir. |
31 |
|
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ (29-33) Yalan sayageldiğiniz şeye doğru gidiniz! Üç boyutlu azaba, ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidiniz. O saray gibi kocaman bir kıvılcım saçar. Her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir. |
32 |
|
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ (29-33) Yalan sayageldiğiniz şeye doğru gidiniz! Üç boyutlu azaba, ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidiniz. O saray gibi kocaman bir kıvılcım saçar. Her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir. |
33 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün, Allah'ın uyarısını yalanlayanların vay haline! |
34 |
|
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ Bu, konuşamayacakları gündür. |
35 |
|
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ Özür dilemelerine izin verilmeyecektir. |
36 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün, âhireti yalanlayanların vay haline! |
37 |
|
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ Bu, sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür. |
38 |
|
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ Eğer bir tuzağınız varsa, bana kurunuz. |
39 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ O gün, hüküm gününü yalanlayanların vay haline! |
40 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ (41-42) Şüphesiz o gün, takvâ sahipleri, gölgelerde ve pınar başlarında, canlarının çektiğinden çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır. |
41 |
|
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ (41-42) Şüphesiz o gün, takvâ sahipleri, gölgelerde ve pınar başlarında, canlarının çektiğinden çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır. |
42 |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ (43-44) Kendilerine, “Yaptıklarınızın karşılığı olarak şimdi âfiyetle yiyiniz, içiniz” denilecektir. İşte biz, güzel amel yapanları böyle ödüllendiririz. |
43 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ (43-44) Kendilerine, “Yaptıklarınızın karşılığı olarak şimdi âfiyetle yiyiniz, içiniz” denilecektir. İşte biz, güzel amel yapanları böyle ödüllendiririz. |
44 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün, âhiretteki ödülü yalanlayanların vay haline! |
45 |
|
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ (46-47) Yiyiniz, azıcık sefa sürünüz; siz suçlusunuz. O gün, kıyametin kopacağını yalanlayanların vay haline! |
46 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (46-47) Yiyiniz, azıcık sefa sürünüz; siz suçlusunuz. O gün, kıyametin kopacağını yalanlayanların vay haline! |
47 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ (48-49) Kendilerine “Allah'ın huzurunda eğiliniz” dendiğinde, eğilmezler. O gün, Allah'a ibadeti yalanlayanların vay haline! |
48 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ (48-49) Kendilerine “Allah'ın huzurunda eğiliniz” dendiğinde, eğilmezler. O gün, Allah'a ibadeti yalanlayanların vay haline! |
49 |
|
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ Onlar, bundan başka hangi söze inanacaklar? [706] |
50 |