|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفاًۙ Andolsun ardarda gönderilen rüzgarlara veya rüzgarlar misali Allah yolunda peşpeşe akıp gidenlere veya ardarda inen Allah sözüne. |
1 |
|
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفاًۙ Derken kökünden koparıp savuran rüzgarlara veya şiddetle eserek batılı savurup atan mesajlara veya Allah'ın dinini yaydıkça yayanlara, |
2 |
|
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْراًۙ bulutları yayıp süren rüzgarlara veya hakikat tohumlarını yaydıkça yayanlara veya bulutları yayıp dağıtan meleklere. |
3 |
|
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقاًۙ Böylece doğru ile eğriyi kesin şekilde ayıran. |
4 |
|
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْراًۙ Öğüt getirip sunan meleklere ki, |
5 |
|
عُذْراً اَوْ نُذْراًۙ onlar kulların Allah katında ileri sürebilecekleri delilleri kalmaması için özrü ortadan kaldırmak veya azap ve ceza ile kulları korkutmak üzere gelirler. |
6 |
|
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ Bütün bunlara andolsun ki, size vaadolunan kıyamet, ceza, hesap mutlaka olacaktır. Bu gerçekleşecek olan kıyamet; |
7 |
|
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ Yıldızlar söndüğü zaman, |
8 |
|
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ gökyüzü yarılıp parçalandığı zaman, |
9 |
|
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ dağlar yerinden kopup savrulduğu zaman |
10 |
|
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ ve bütün elçiler belirlenen bir vakitte toplanmaya çağırıldıkları zaman; |
11 |
|
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ Bu olaylar ve peygamberler hangi gün için geciktirildiler. |
12 |
|
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ Doğruyu yanlıştan ayırt etme günü. |
13 |
|
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ Bu ayırım gününün nasıl bir gün olacağını bilebilirmisin? |
14 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
15 |
|
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ Biz geçmişteki o günahkarları yok etmedik mi? |
16 |
|
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ Sonra gelenleri de onların peşine katarız. |
17 |
|
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ İşte günahlara batıp gidenlere böyle yaparız. |
18 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
19 |
|
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ Sizi basit bir sudan yaratmadık mı? |
20 |
|
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ O suyu ana rahminde sağlam bir yere yerleştirdik, |
21 |
|
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ Malûm bir kadere kadar! |
22 |
|
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ Biz o insanı belli bir ölçüye göre yarattık. Herşeyi belli bir ölçüye göre yapmaya ne güzel güç yetiririz biz. |
23 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
24 |
|
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتاًۙ Biz yeryüzünü toplantı yeri yapmadık mı? |
25 |
|
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتاًۙ Diriler ve ölüler için, |
26 |
|
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتاًۜ orada yüce dağlar meydana getirmedik mi? Size tatlı sular içirmedik mi? |
27 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
28 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ O gün inkârcılara şöyle denilecek: “Haydi o yalanlayıp durduğunuz o azaba gidin. |
29 |
|
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ Yürüyün cehennemin üç kola ayrılmış gölgesine doğru. |
30 |
|
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ Hiçbir serinliği olmayan ve ateşin alevinden de korumayan gölgeye.” |
31 |
|
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ O cehennem saray gibi kıvılcımlar fırlatır. |
32 |
|
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ Sanki o kıvılcımlar birer sarı devedir. |
33 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
34 |
|
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ Bu bir gündür ki, hiç kimse söz söyleyemez. |
35 |
|
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ Özür dilemeleri için izin de verilmez. |
36 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
37 |
|
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ Bu gün ayrılma ve hüküm verme günüdür. Sizi de, önce gelenleri de topladık. |
38 |
|
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ Eğer kurtulmak için yapacağınız bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi. |
39 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
40 |
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ Yollarını Allah'ın kitabıyla bulanlar, gölgeliklerde ve pınar başlarındadırlar. |
41 |
|
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ Arzu ettikleri her meyveden tadacaklar. |
42 |
|
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـٔاً بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ Ve onlara: “Hayatta iken yaptıklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin için” denilecek. |
43 |
|
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ İyilik yapanları biz işte böyle ödüllendiririz. |
44 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
45 |
|
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلاً اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ Ey kitabı ve peygamberleri yalan sayıp, inkâr edenler! Yiyiniz, dünyadan faydalanınız, biraz sefa sürün ama siz günahkarlar mutlaka azapla karşılaşacaksınız. |
46 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
47 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ Onlara Allah'ın huzurunda baş eğin denildiğinde, asla bunu yapmazlar. |
48 |
|
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ O gün hakkı yalanlayanların vay haline! |
49 |
|
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ Peki bu Kur'ân'dan sonra acaba hangi söze inanırlar ve inanacaklar? |
50 |