Sureler
Mealler
Önceki
Haşr Suresi
Sonraki
Saf Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey iman edenler! İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaş açarak hem Bana, hem de size karşı düşmanlık eden kâfirleri sakın kendinize dost ve müttefik edinmeyin. Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz, oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabb'iniz Allah'a inandığınız için Peygamberi ve sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmışlardır. Eğer gerçekten Benim yolumda mücadele etmek ve hoşnutluğumu kazanmak amacıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere bilgi sızdırarak onlara karşı nasıl sevgi besleyebilirsiniz? Unutmayın ki, Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. Dikkat edin, bundan böyle içinizden her kim böyle bir şey yapacak olursa, kesinlikle doğru yoldan sapmış olur.
2 Evet, o zalimleri nasıl dost edinirsiniz? Oysa onlar sizi ele geçirecek olsalar, sizin onlara yaptığınız gibi dostça davranmazlar. Aksine, size karşı acımasız bir düşman kesilirler. Hem elleriyle, hem de dilleriyle sizi incitir ve sizin de kendileri gibi Allah'ın ayetlerini inkâr etmenizi isterler.

Eğer korunmasını istediğiniz mal mülk ve çoluk çocuğunuzun hatırı için zalimlerle dostluk kuracaksanız, o zaman şunu iyi bilin ki:
3 Ne yakınlarınız, ne de çocuklarınız size Allah katında en ufak bir fayda sağlamayacak, sizi işlediğiniz günahın cezasından kurtaramayacaktır! Çünkü Allah, Hesap Gününde aranızı ayıracak ve emrine itaat edenleri cennete, isyan edenleri cehenneme koyacaktır. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. Bu gerçeği daha iyi anlayabilmek için, atanız İbrahim'i tanıyıp onu kendinize örnek alın:
4 İbrahim ve arkadaşlarında, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar, zalimlere karşı gösterdikleri kararlı tavırları, sarsılmayan imanları, tertemiz ahlâkları, fedakârlıkları ve cesaretleri ile uyulması gereken en güzel örnektirler. Hani onlar, inkârcı toplumlarına meydan okuyarak, "Biz sizinle ve Allah'tan başka tapındığınız o sahte ilâhlarla hiçbir dostluk ve yakınlık bağımızın olmadığını ilan ediyor, sizi ve inkâra dayalı kültürünüzü, inancınızı ve hayat düzeninizi tümüyle reddediyoruz. Artık sizinle bizim aramızda, sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve nefret belirmiştir ve bu düşmanlık, sizler bir tek Allah'a iman edip O'nun hükümlerine boyun eğinceye kadar devam edecektir." demişlerdi.

Bu fedakâr müminler, her yönüyle size örnektirler. Ancak İbrahim'in babasına, "Gerçi Allah'tan gelecek hiçbir şeye karşı seni koruyamam, ama yine de söz veriyorum, senin bağışlanman için mutlaka dua edeceğim!" demesi hariç. İbrahim, babasının kesin olarak cehennemlik olduğunu ve artık bağışlanmasının mümkün olmadığını anlayınca, onun için yalvarmaktan vazgeçmişti. (9. Tevbe: 113-114) Çünkü Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamayacağını kesin hükme bağlamıştır (4. Nisa: 48). Onun için, nasıl olsa İbrahim de böyle yapmıştı diyerek kâfir veya müşrik olan kimselerin bağışlanması için dua etmeyin.

Hani İbrahim, arkadaşlarıyla birlikte Rabb'ine şöyle yalvarıyordu: "Ey Rabb'imiz, biz yalnızca Sana güveniyor ve tüm varlığımızla Sana yöneliyoruz. Çünkü dönüşümüz Sanadır."
5 "Ey Rabb'imiz! Bizi inkârcılar için bir imtihan aracı kılma. Bizi onlar karşısında yenik düşürerek onların iyice azgınlaşmasına sebep kılma. Bizi zalimlerin baskı ve işkenceleriyle yüz yüze getirme, altından kalkamayacağımız çetin belâlarla bizi imtihan etme Allah'ım! Sana kulluk görevimizi hakkıyla yerine getiremedik, bizi bağışla ey Rabb'imiz! Hiç kuşkusuz Sen, tüm varlıklar üzerinde mutlak otorite sahibisin, hakîmsin. Sonsuz ilim ve hikmetinle her konuda en mükemmel hükmü verir, yaptığın her şeyi yerli yerince yaparsın."
6 Gerçekten de onlarda, içinizden Allah'ı ve âhiret gününü arzulayanlar için güzel bir örnek vardır. Onları kendilerine örnek alanlar kurtulur. Kim de yüz çevirirse, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat siz O'na kulluk etmeye muhtaçsınız. Hiçbir varlık O'nu övüp yüceltmese bile, O kendi zatıyla Yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur.

O hâlde, atanız İbrahim'in izinden yürüyerek sarsılmaz bir inanç ve kararlılıkla, zalimlere karşı mücadelenizi sürdürün:
7 Sizler üzerinize düşeni yapar ve kâfirlere karşı açık ve net tavrınızı koyarak Allah yolunda cihat ederseniz, umulur ki Allah da sizi onlara üstün kılar ve İslâmî davetin kalplere ulaşmasını engelleyen azılı kâfirleri bertaraf ederek, sizinle düşmanlarınız arasında karşılıklı sevgi ve dostluk duyguları yeşertir. Böylece, sizin ortaya koyacağınız güzel ahlâk sayesinde onları İslâm'a kazandırabilir. Bu nasıl olur demeyin. Neden olmasın ki, Allah her şeye kadirdir. Aynı zamanda Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Bu ayetlerin gelişinden kısa bir süre sonra, Allah'ın vaadi aynen gerçekleşti. Mekke kan dökülmeden fethedildi, yirmi yıl boyunca Müslümanlarla savaşan kâfirler bölük bölük İslâm'a girdiler, kin ve intikam duyguları kalplerden silindi ve daha önce birbirlerini can düşmanı olan insanlar, gerçekten de samimî bir dostluk ve kaynaşma içinde bir araya geldiler.
8 Ey iman edenler! Allah, inancınızdan dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere —kâfir bile olsalar— iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Tam tersine, adaletten kıl kadar ayrılmamanızı emreder. Hiç kuşkusuz Allah, âdil davrananları sever. Demek ki Allah, Müslümanlara bir kötülük yapmamış olan kâfirlere iyi davranmanızı ve onlarla beşeri dostluk ve arkadaşlık ilişkilerine girmenizi yasaklamıyor.
9 Allah sadece, inancınızdan dolayı sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza destek veren kimseleri kendinize samimî bir dost, koruyucu, yönetici, yandaş, müttefik, kısacası veli edinmenizi yasaklar. O hâlde, her kim onları veli edinecek olursa, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.

Hudeybiye antlaşmasının ilgili hükmü gereğince, müşriklerin velâyeti altında bulunan bir kişi —ki antlaşma metninde "racul" yani, "bir adam" olarak geçer— kaçıp Medine'ye sığındığı takdirde velisine iade edilecekti. Kureyşliler, bu hükmün kadınları da kapsadığını düşünüyorlardı. Nitekim Ukbe bin Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm hicret edip Medine'ye sığınınca, kardeşleri onu geri almak için Hz. Peygambere başvurdular. Fakat Peygamber, antlaşma metninde geçen "racul" kelimesine dikkat çekerek hükmün sadece erkekleri kapsadığını, bu yüzden hicret eden kadınları müşriklere iade etmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine müşrikler şaşırıp kaldılar ve hiçbir itirazda bulunamadan dönüp gittiler.

Buna göre Müslümanların, Medine'ye hicret eden kadınları —hangi amaçla gelmiş olursa olsunlar— müşriklere iade etme zorunluluğu yoktu. Fakat bu kadınlar arasında casusluk yapmak, fitne ve bozgunculuk çıkarmak gibi kötü niyetlerle veya birtakım dünyevî menfaatler gözeterek gelenler de olabilirdi. Bu yüzden, hicret eden kadınlar hakkında aşağıdaki ayet gönderildi:
10 Ey iman edenler! Mümin olduklarını söyleyen kadınlar, sizinle savaş halinde olan ülkelerinden İslâm diyarına hicret ederek size sığındıkları zaman, gerçekten mümin olup olmadıklarını anlamak için onları imtihan edin. Onlara, "Herhangi bir dünyevî menfaat gözeterek değil, sırf Allah rızası için hicret ettiğine yemin eder misiniz?" diye sorun. Olumlu cevap verirlerse, onları mümin kabul edin. Böylece, onlar hakkında gerçeğe yakın bir bilgi elde etmiş olursunuz. Yoksa onların inançlarını en iyi bilen, elbette Allah'tır.

Bu yemin ve sorgulama sonucunda o kadınların mümin olduklarına karar verirseniz, onları kâfirlere geri vermeyin. Çünkü artık onlar kâfirlere helâl olmadıkları gibi, kâfirler de onlara helâl değildir. Fakat kâfirlerin, kendilerini terk edip İslâm diyarına hicret eden hanımlarına vaktiyle verdikleri evlilik bedeli olan mehirlerini onlara geri ödemelisiniz. Çünkü bu durumda evliliği sona erdiren erkek değil, kadındır.

Bu kadınlarla evlenmenizde, —evlilik bedeli olan mehirlerini kendilerine ödediğiniz takdirde— hiçbir sakınca yoktur.

Öte yandan, dinden dönüp müşriklere sığınan kâfir kadınlarla evlilik bağınızı sürdürmeyin, onları derhal boşayın. Fakat onlara verdiğiniz evlilik bedelini onlardan geri isteyin. Aynı şekilde, müşriklerden kaçıp size sığınan mümin kadınların Mekke'deki eski kocaları da, eşlerine verdikleri mehirlerini geri istesinler. Siz de onu vermek zorundasınız.

Dikkat edin, bunlar Allah'ın koyduğu hükümlerdir. İşte Allah, aranızda böyle adaletle hüküm veriyor. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
11 Eğer kâfirlere kaçan eşlerinize vermiş olduğunuz evlilik bedelinden bir kısmını inkârcılardan geri alamazsanız, onlardan size kaçan kadınlar yüzünden tazminat ödeme sıra size geldiğinde, eşleri Mekke'ye kaçıp gitmiş olan bu Müslümanlara, harcamış oldukları evlilik bedeli miktarı —kâfirlere ödemeniz gereken tazminattan keserek— verin. Ya da bu kadının kaçtığı toplumla savaşırsanız, mehir alacağı olan o Müslüman'ın hakkını ganimetten öncelikle ayırıp ona ödeyin. Bunları yaparken, kendisine iman ettiğiniz Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek her türlü kötülükten, isyankârlıktan sakının ve adaletten zerre kadar ayrılmayın.
12 Ey Peygamber! İnanan kadınlar hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ile ayakları arasında —yani karnındaki çocuğunun kime ait olduğu hakkında— bir iftira uydurup getirmemek ve emredeceğin doğru işlerde sana karşı gelmemek üzere İslâm'a bağlılıklarını bildirmek için huzuruna geldiklerinde, onların bağlılık ahitlerini kabul et ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
13 Ey iman edenler! Kendilerine ilâhî vahiy bilgisi verildiği hâlde, ihtiraslarının peşinden sürüklenerek dünyevî çıkarlarının kulu kölesi olan ve böylece Allah'ın gazabına uğrayan bir topluluğu —yani Yahudileri ve Yahudileşen kimseleri— kendinize koruyucu, yönetici, yandaş, müttefik ve dost edinmeyin. Çünkü onlar, gayet iyi bildikleri ilâhî prensiplere ihanet ettiklerinden, tıpkı âhireti inkâr eden kâfirlerin mezardaki cansız bedenlerin yeniden dirilişinden umut kestikleri gibi, âhiretten tamamen umut kesmişlerdir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوّ۪ي وَعَدُوَّكُمْ اَوْلِيَٓاءَ تُلْقُونَ اِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَٓاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّۚ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَاِيَّاكُمْ اَنْ تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ رَبِّكُمْۜ اِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَاداً ف۪ي سَب۪يل۪ي وَابْتِغَٓاءَ مَرْضَات۪ي تُسِرُّونَ اِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِۗ وَاَنَا۬ اَعْلَمُ بِمَٓا اَخْفَيْتُمْ وَمَٓا اَعْلَنْتُمْۜ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ 1
اِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ اَعْدَٓاءً وَيَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ وَاَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّٓوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَۜ 2
لَنْ تَنْفَعَكُمْ اَرْحَامُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْۚۛ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚۛ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ 3
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَداً حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ اِلَّا قَوْلَ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ لَاَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَٓا اَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ رَبَّـنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَاِلَيْكَ اَنَبْنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ 4
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ 5
لَقَدْ كَانَ لَـكُمْ ف۪يهِمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟ 6
عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ عَادَيْتُمْ مِنْهُمْ مَوَدَّةًۜ وَاللّٰهُ قَد۪يرٌۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 7
لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَـبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ 8
اِنَّمَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَاَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلٰٓى اِخْرَاجِكُمْ اَنْ تَوَلَّوْهُمْۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ 9
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا جَٓاءَكُمُ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِهِنَّۚ فَاِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ اِلَى الْكُفَّارِۜ لَا هُنَّ حِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّۜ وَاٰتُوهُمْ مَٓا اَنْفَقُواۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّۜ وَلَا تُمْسِكُوا بِعِصَمِ الْكَوَافِرِ وَسْـَٔلُوا مَٓا اَنْفَقْتُمْ وَلْيَسْـَٔلُوا مَٓا اَنْفَقُواۜ ذٰلِكُمْ حُكْمُ اللّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ 10
وَاِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ اِلَى الْـكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَاٰتُوا الَّذ۪ينَ ذَهَبَتْ اَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَٓا اَنْفَقُواۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّـذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ 11
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا جَٓاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلٰٓى اَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللّٰهِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْن۪ينَ وَلَا يَقْتُلْنَ اَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْت۪ينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَر۪ينَهُ بَيْنَ اَيْد۪يهِنَّ وَاَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْص۪ينَكَ ف۪ي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 12
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْماً غَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَـئِسُوا مِنَ الْاٰخِرَةِ كَمَا يَـئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ اَصْحَابِ الْقُبُورِ 13
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوّ۪ي وَعَدُوَّكُمْ اَوْلِيَٓاءَ تُلْقُونَ اِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَٓاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّۚ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَاِيَّاكُمْ اَنْ تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ رَبِّكُمْۜ اِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَاداً ف۪ي سَب۪يل۪ي وَابْتِغَٓاءَ مَرْضَات۪ي تُسِرُّونَ اِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِۗ وَاَنَا۬ اَعْلَمُ بِمَٓا اَخْفَيْتُمْ وَمَٓا اَعْلَنْتُمْۜ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Ey iman edenler! İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaş açarak hem Bana, hem de size karşı düşmanlık eden kâfirleri sakın kendinize dost ve müttefik edinmeyin. Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz, oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabb'iniz Allah'a inandığınız için Peygamberi ve sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmışlardır. Eğer gerçekten Benim yolumda mücadele etmek ve hoşnutluğumu kazanmak amacıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere bilgi sızdırarak onlara karşı nasıl sevgi besleyebilirsiniz? Unutmayın ki, Ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da çok iyi bilirim. Dikkat edin, bundan böyle içinizden her kim böyle bir şey yapacak olursa, kesinlikle doğru yoldan sapmış olur.
1
اِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ اَعْدَٓاءً وَيَبْسُطُٓوا اِلَيْكُمْ اَيْدِيَهُمْ وَاَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّٓوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَۜ
Evet, o zalimleri nasıl dost edinirsiniz? Oysa onlar sizi ele geçirecek olsalar, sizin onlara yaptığınız gibi dostça davranmazlar. Aksine, size karşı acımasız bir düşman kesilirler. Hem elleriyle, hem de dilleriyle sizi incitir ve sizin de kendileri gibi Allah'ın ayetlerini inkâr etmenizi isterler.

Eğer korunmasını istediğiniz mal mülk ve çoluk çocuğunuzun hatırı için zalimlerle dostluk kuracaksanız, o zaman şunu iyi bilin ki:
2
لَنْ تَنْفَعَكُمْ اَرْحَامُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْۚۛ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚۛ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Ne yakınlarınız, ne de çocuklarınız size Allah katında en ufak bir fayda sağlamayacak, sizi işlediğiniz günahın cezasından kurtaramayacaktır! Çünkü Allah, Hesap Gününde aranızı ayıracak ve emrine itaat edenleri cennete, isyan edenleri cehenneme koyacaktır. Unutmayın, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. Bu gerçeği daha iyi anlayabilmek için, atanız İbrahim'i tanıyıp onu kendinize örnek alın:
3
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ف۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُۚ اِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ اِنَّا بُرَءٰٓؤُ۬ا مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۘ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَٓاءُ اَبَداً حَتّٰى تُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَحْدَهُٓ اِلَّا قَوْلَ اِبْرٰه۪يمَ لِاَب۪يهِ لَاَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَٓا اَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ رَبَّـنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَاِلَيْكَ اَنَبْنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ
İbrahim ve arkadaşlarında, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar, zalimlere karşı gösterdikleri kararlı tavırları, sarsılmayan imanları, tertemiz ahlâkları, fedakârlıkları ve cesaretleri ile uyulması gereken en güzel örnektirler. Hani onlar, inkârcı toplumlarına meydan okuyarak, "Biz sizinle ve Allah'tan başka tapındığınız o sahte ilâhlarla hiçbir dostluk ve yakınlık bağımızın olmadığını ilan ediyor, sizi ve inkâra dayalı kültürünüzü, inancınızı ve hayat düzeninizi tümüyle reddediyoruz. Artık sizinle bizim aramızda, sonsuza dek sürecek bir düşmanlık ve nefret belirmiştir ve bu düşmanlık, sizler bir tek Allah'a iman edip O'nun hükümlerine boyun eğinceye kadar devam edecektir." demişlerdi.

Bu fedakâr müminler, her yönüyle size örnektirler. Ancak İbrahim'in babasına, "Gerçi Allah'tan gelecek hiçbir şeye karşı seni koruyamam, ama yine de söz veriyorum, senin bağışlanman için mutlaka dua edeceğim!" demesi hariç. İbrahim, babasının kesin olarak cehennemlik olduğunu ve artık bağışlanmasının mümkün olmadığını anlayınca, onun için yalvarmaktan vazgeçmişti. (9. Tevbe: 113-114) Çünkü Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamayacağını kesin hükme bağlamıştır (4. Nisa: 48). Onun için, nasıl olsa İbrahim de böyle yapmıştı diyerek kâfir veya müşrik olan kimselerin bağışlanması için dua etmeyin.

Hani İbrahim, arkadaşlarıyla birlikte Rabb'ine şöyle yalvarıyordu: "Ey Rabb'imiz, biz yalnızca Sana güveniyor ve tüm varlığımızla Sana yöneliyoruz. Çünkü dönüşümüz Sanadır."
4
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَاۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
"Ey Rabb'imiz! Bizi inkârcılar için bir imtihan aracı kılma. Bizi onlar karşısında yenik düşürerek onların iyice azgınlaşmasına sebep kılma. Bizi zalimlerin baskı ve işkenceleriyle yüz yüze getirme, altından kalkamayacağımız çetin belâlarla bizi imtihan etme Allah'ım! Sana kulluk görevimizi hakkıyla yerine getiremedik, bizi bağışla ey Rabb'imiz! Hiç kuşkusuz Sen, tüm varlıklar üzerinde mutlak otorite sahibisin, hakîmsin. Sonsuz ilim ve hikmetinle her konuda en mükemmel hükmü verir, yaptığın her şeyi yerli yerince yaparsın."
5
لَقَدْ كَانَ لَـكُمْ ف۪يهِمْ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَۜ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَم۪يدُ۟
Gerçekten de onlarda, içinizden Allah'ı ve âhiret gününü arzulayanlar için güzel bir örnek vardır. Onları kendilerine örnek alanlar kurtulur. Kim de yüz çevirirse, yalnızca kendisine zarar vermiş olur. Çünkü Allah ganidir, hamiddir. Hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Fakat siz O'na kulluk etmeye muhtaçsınız. Hiçbir varlık O'nu övüp yüceltmese bile, O kendi zatıyla Yücedir. Zira gerçek anlamda yüceltilmeye, şükredilmeye ve övülmeye lâyık olan sadece Odur.

O hâlde, atanız İbrahim'in izinden yürüyerek sarsılmaz bir inanç ve kararlılıkla, zalimlere karşı mücadelenizi sürdürün:
6
عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذ۪ينَ عَادَيْتُمْ مِنْهُمْ مَوَدَّةًۜ وَاللّٰهُ قَد۪يرٌۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Sizler üzerinize düşeni yapar ve kâfirlere karşı açık ve net tavrınızı koyarak Allah yolunda cihat ederseniz, umulur ki Allah da sizi onlara üstün kılar ve İslâmî davetin kalplere ulaşmasını engelleyen azılı kâfirleri bertaraf ederek, sizinle düşmanlarınız arasında karşılıklı sevgi ve dostluk duyguları yeşertir. Böylece, sizin ortaya koyacağınız güzel ahlâk sayesinde onları İslâm'a kazandırabilir. Bu nasıl olur demeyin. Neden olmasın ki, Allah her şeye kadirdir. Aynı zamanda Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

Bu ayetlerin gelişinden kısa bir süre sonra, Allah'ın vaadi aynen gerçekleşti. Mekke kan dökülmeden fethedildi, yirmi yıl boyunca Müslümanlarla savaşan kâfirler bölük bölük İslâm'a girdiler, kin ve intikam duyguları kalplerden silindi ve daha önce birbirlerini can düşmanı olan insanlar, gerçekten de samimî bir dostluk ve kaynaşma içinde bir araya geldiler.
7
لَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ اَنْ تَـبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُٓوا اِلَيْهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُقْسِط۪ينَ
Ey iman edenler! Allah, inancınızdan dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere —kâfir bile olsalar— iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Tam tersine, adaletten kıl kadar ayrılmamanızı emreder. Hiç kuşkusuz Allah, âdil davrananları sever. Demek ki Allah, Müslümanlara bir kötülük yapmamış olan kâfirlere iyi davranmanızı ve onlarla beşeri dostluk ve arkadaşlık ilişkilerine girmenizi yasaklamıyor.
8
اِنَّمَا يَنْهٰيكُمُ اللّٰهُ عَنِ الَّذ۪ينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ وَاَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلٰٓى اِخْرَاجِكُمْ اَنْ تَوَلَّوْهُمْۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
Allah sadece, inancınızdan dolayı sizinle savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza destek veren kimseleri kendinize samimî bir dost, koruyucu, yönetici, yandaş, müttefik, kısacası veli edinmenizi yasaklar. O hâlde, her kim onları veli edinecek olursa, işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.

Hudeybiye antlaşmasının ilgili hükmü gereğince, müşriklerin velâyeti altında bulunan bir kişi —ki antlaşma metninde "racul" yani, "bir adam" olarak geçer— kaçıp Medine'ye sığındığı takdirde velisine iade edilecekti. Kureyşliler, bu hükmün kadınları da kapsadığını düşünüyorlardı. Nitekim Ukbe bin Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Gülsüm hicret edip Medine'ye sığınınca, kardeşleri onu geri almak için Hz. Peygambere başvurdular. Fakat Peygamber, antlaşma metninde geçen "racul" kelimesine dikkat çekerek hükmün sadece erkekleri kapsadığını, bu yüzden hicret eden kadınları müşriklere iade etmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine müşrikler şaşırıp kaldılar ve hiçbir itirazda bulunamadan dönüp gittiler.

Buna göre Müslümanların, Medine'ye hicret eden kadınları —hangi amaçla gelmiş olursa olsunlar— müşriklere iade etme zorunluluğu yoktu. Fakat bu kadınlar arasında casusluk yapmak, fitne ve bozgunculuk çıkarmak gibi kötü niyetlerle veya birtakım dünyevî menfaatler gözeterek gelenler de olabilirdi. Bu yüzden, hicret eden kadınlar hakkında aşağıdaki ayet gönderildi:
9
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا جَٓاءَكُمُ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِهِنَّۚ فَاِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ اِلَى الْكُفَّارِۜ لَا هُنَّ حِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّۜ وَاٰتُوهُمْ مَٓا اَنْفَقُواۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اَنْ تَنْكِحُوهُنَّ اِذَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اُجُورَهُنَّۜ وَلَا تُمْسِكُوا بِعِصَمِ الْكَوَافِرِ وَسْـَٔلُوا مَٓا اَنْفَقْتُمْ وَلْيَسْـَٔلُوا مَٓا اَنْفَقُواۜ ذٰلِكُمْ حُكْمُ اللّٰهِۜ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Ey iman edenler! Mümin olduklarını söyleyen kadınlar, sizinle savaş halinde olan ülkelerinden İslâm diyarına hicret ederek size sığındıkları zaman, gerçekten mümin olup olmadıklarını anlamak için onları imtihan edin. Onlara, "Herhangi bir dünyevî menfaat gözeterek değil, sırf Allah rızası için hicret ettiğine yemin eder misiniz?" diye sorun. Olumlu cevap verirlerse, onları mümin kabul edin. Böylece, onlar hakkında gerçeğe yakın bir bilgi elde etmiş olursunuz. Yoksa onların inançlarını en iyi bilen, elbette Allah'tır.

Bu yemin ve sorgulama sonucunda o kadınların mümin olduklarına karar verirseniz, onları kâfirlere geri vermeyin. Çünkü artık onlar kâfirlere helâl olmadıkları gibi, kâfirler de onlara helâl değildir. Fakat kâfirlerin, kendilerini terk edip İslâm diyarına hicret eden hanımlarına vaktiyle verdikleri evlilik bedeli olan mehirlerini onlara geri ödemelisiniz. Çünkü bu durumda evliliği sona erdiren erkek değil, kadındır.

Bu kadınlarla evlenmenizde, —evlilik bedeli olan mehirlerini kendilerine ödediğiniz takdirde— hiçbir sakınca yoktur.

Öte yandan, dinden dönüp müşriklere sığınan kâfir kadınlarla evlilik bağınızı sürdürmeyin, onları derhal boşayın. Fakat onlara verdiğiniz evlilik bedelini onlardan geri isteyin. Aynı şekilde, müşriklerden kaçıp size sığınan mümin kadınların Mekke'deki eski kocaları da, eşlerine verdikleri mehirlerini geri istesinler. Siz de onu vermek zorundasınız.

Dikkat edin, bunlar Allah'ın koyduğu hükümlerdir. İşte Allah, aranızda böyle adaletle hüküm veriyor. Hiç kuşkusuz Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
10
وَاِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ اِلَى الْـكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَاٰتُوا الَّذ۪ينَ ذَهَبَتْ اَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَٓا اَنْفَقُواۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّـذ۪ٓي اَنْتُمْ بِه۪ مُؤْمِنُونَ
Eğer kâfirlere kaçan eşlerinize vermiş olduğunuz evlilik bedelinden bir kısmını inkârcılardan geri alamazsanız, onlardan size kaçan kadınlar yüzünden tazminat ödeme sıra size geldiğinde, eşleri Mekke'ye kaçıp gitmiş olan bu Müslümanlara, harcamış oldukları evlilik bedeli miktarı —kâfirlere ödemeniz gereken tazminattan keserek— verin. Ya da bu kadının kaçtığı toplumla savaşırsanız, mehir alacağı olan o Müslüman'ın hakkını ganimetten öncelikle ayırıp ona ödeyin. Bunları yaparken, kendisine iman ettiğiniz Allah'tan gelen ilkeler doğrultusunda hayatınıza yön vererek her türlü kötülükten, isyankârlıktan sakının ve adaletten zerre kadar ayrılmayın.
11
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا جَٓاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلٰٓى اَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللّٰهِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْن۪ينَ وَلَا يَقْتُلْنَ اَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْت۪ينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَر۪ينَهُ بَيْنَ اَيْد۪يهِنَّ وَاَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْص۪ينَكَ ف۪ي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ey Peygamber! İnanan kadınlar hiç kimseyi ve hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ile ayakları arasında —yani karnındaki çocuğunun kime ait olduğu hakkında— bir iftira uydurup getirmemek ve emredeceğin doğru işlerde sana karşı gelmemek üzere İslâm'a bağlılıklarını bildirmek için huzuruna geldiklerinde, onların bağlılık ahitlerini kabul et ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Hiç kuşkusuz Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.
12
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْماً غَضِبَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَـئِسُوا مِنَ الْاٰخِرَةِ كَمَا يَـئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ اَصْحَابِ الْقُبُورِ
Ey iman edenler! Kendilerine ilâhî vahiy bilgisi verildiği hâlde, ihtiraslarının peşinden sürüklenerek dünyevî çıkarlarının kulu kölesi olan ve böylece Allah'ın gazabına uğrayan bir topluluğu —yani Yahudileri ve Yahudileşen kimseleri— kendinize koruyucu, yönetici, yandaş, müttefik ve dost edinmeyin. Çünkü onlar, gayet iyi bildikleri ilâhî prensiplere ihanet ettiklerinden, tıpkı âhireti inkâr eden kâfirlerin mezardaki cansız bedenlerin yeniden dirilişinden umut kestikleri gibi, âhiretten tamamen umut kesmişlerdir.
13

Sureler

Mealler
Saf Suresi
Sonraki