Sureler
Mealler
Önceki
Hac Suresi
Sonraki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Mü'minler felah (kurtuluş) bulmuşlardır.
2 Onlar namazlarında huşu (saygı dolu korku) içinde olanlardır.
3 Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirenlerdir.
4 Onlar zekatlarını verenlerdir.
5 Onlar ırzlarını-iffetlerini koruyanlardır.
6 Ancak eşleri ve (sağ) ellerinin sahib olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.
7 Kim de bundan ötesini ararsa, bunlar haddi aşanlardır.
8 Onlar (o müminler) emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
9 Onlar namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
10 İşte onlar varis olanlardır.
11 Ki onlar Firdevs'e varis olacaklar ve orada ebedi kalacaklardır.
12 Andolsun ki Biz insanı süzme çamurdan (çıkarılmış özden) yarattık.
13 Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.
14 Sonra o nutfeyi bir alaka (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısı) olarak yarattık, ardından o alakayı bir çiğnem et parçası yaptık, sonra o bir parçacık eti kemik olarak yarattık, derken o kemiklere et giydirdik, sonra onu bir başka yaratışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir.
15 Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz.
16 Sonra siz kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz.
17 Andolsun ki Biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmadan gafil değiliz.
18 Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde tuttuk-durdurduk. Biz onu gidermeye de kadiriz.
19 Bununla (bu suyla) size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar meydana getirdik. İçlerinde birçok yemişler vardır, onlardan yersiniz.
20 Ve (ilk olarak) Tur-i Sina'da çıkan-yetişen bir ağaç (yarattık ki), o yağ ve yiyenlere katık (olarak zeytin) verir.
21 Hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. (Onların) karınlarındakinden size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
22 Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
23 Andolsun ki Biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Kavmine) dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında başka ilahınız yoktur, korkup-sakınmayacak mısınız?"
24 Bunun üzerine kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (elçiye inanmamızı ve yolumuzu değiştirmemizi) dilemiş olsaydı, (bize elbette ki) melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik."
25 O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir. Bir süreye kadar onu gözetleyin.
26 (Nuh en sonunda) "Rabbim" dedi. "Beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et."
27 Biz de ona "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her cinsten ikişer zevc-eş ile içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm verilmiş) olanlar dışında aileni de alıp koy. Zulmedenler konusunda Bana bir hitapta (bir istekte) bulunma çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.
28 Sen beraberinde olanlarla gemiye binip-yerleştiğinde "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
29 Ve (tufandan sonra) de ki "Rabbim beni mübarek (kutlu ve bereketli) bir yere indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın."
30 Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır. Biz (hepinizi) denemeden geçirenleriz.
31 Sonra onların ardından bir başka (özellikte) nesil yaratıp-inşa ettik.
32 Onlara (Ad kavmine) kendi içlerinden "Allah'a ibadet edin. O'ndan başka ilahınız yoktur yine de sakınmayacak mısınız?" diyen bir Resul (olarak Hud'u) gönderdik.
33 (Hud'un) kavminden küfredip de ahirete kavuşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
34 Sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun ki hüsrana-ziyana uğrayanlar olursunuz.
35 O size ölüp toprak ve kemik olduktan sonra (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?
36 Heyhat (gerçeklerden ne kadar uzak), size vadedilen şeye heyhat!.
37 O (dirilme ve hayat), bizim (öldükten sonra yaşadığımız bu) dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, biz (ikinci kez ölüp) diriltilecekler değiliz.
38 Bu adam sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir, bizler ona inanacak değiliz.
39 (Hud en sonunda) dedi ki "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."
40 (Allah da) buyurdu ki "Az bir süre (kaldı-bekle), onlar gerçekten pişman olacaklardır."
41 Derken (onlar için kaçınılmaz ve) hak olmak üzere o dayanılmaz sayha-ses kendilerini yakalayıverdi. Onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
42 Sonra da onların ardından başka (özellikte) nesiller yaratıp-inşa ettik.
43 Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
44 Sonra peyderpey (birbiri ardı sıra) resullerimizi gönderdik. Her ümmete (kendi) resulü geldiğinde onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardına (takıp helak ettik ve yeraltına) yuvarladık ve onları (anlatılıp aktarılan) bir efsane kıldık. İman etmeyen kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
45 Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) gönderdik.
46 Firavun'a ve önde gelen çevresine. Onlar kibirlenip-büyüklendiler. Onlar (zaten) 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
47 Bu yüzden (büyüklenmeleri sebebiyle) dediler ki "Bizim benzerimiz olan şu iki beşere mi inanacağız? Ki onların kavimleri bize kulluk ediyorlar."
48 Böylece onları yalanladılar ve bu nedenle helak edilenlerden oldular.
49 Andolsun ki Biz, onlar (İsrailoğulları) hidayete gelsinler diye Musa'ya Kitab'ı verdik.
50 Biz Meryem'in oğlunu ve annesini de (insanlar için) bir ayet kıldık ve ikisini (oturmaya elverişli) düz ve akar suyu olan bir tepeye yerleştirdik.
51 Ey Resuller. Helal ve temiz olan şeylerden yeyin ve salih amellerde bulunun. Ben yaptıklarınızı bilenim.
52 Sizin ümmetiniz tek bir ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Ben'den korkup-sakının.
53 Ancak onlar (tek bir ümmet olmalarına rağmen) işlerini kendi aralarında (farklı) kitablar-kısımlar halinde parçalayıp-bölündüler. Her grup, kendi ellerindekiyle (kendi din, mezhep ve meşrebiyle) yetinip-sevinmektedir.
54 Sen onları belli bir süreye kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.
55 Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla
56 Biz onların hayırlarına koşuyoruz? Hayır onlar (akibetin) farkında değiller.
57 Rablerine olan haşyetlerinden (korku ve saygılarından) dolayı titreyerek sakınanlar
58 Rablerinin ayetlerine iman edenler
59 Rablerine ortak koşmayanlar
60 Ve Rablerine dönecekleri için vermekte (ve işlemekte) olduklarını kalpleri ürpererek verenler (ve işleyenler)
61 İşte onlar hayırlarda yarışanlar ve hayır için öne geçenlerdir.
62 Biz hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemeyiz. Nezdimizde (yanımızda) hakkı söylemekte olan bir Kitab vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.
63 Hayır, onların ("Hükümlere gücümüz-zamanımız yetmiyor" diyenlerin) kalpleri bu hususta gaflet-cehalet içindedir. Oysa onların bundan öte (hükümleri yaşamaktan daha güç, dünyevi refah için) yapmakta oldukları birtakım işleri vardır ki onlar bu (uzun ve zorlu) işleri yapar dururlar.
64 Nihayet onların refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğratıp-azabla yakaladığımız zaman onlar hemen feryadı basarlar.
65 (Onlara denilir ki) "Bugün (boşuna) feryat etmeyin. Bizden yardım göremezsiniz."
66 Ayetlerim size okunuyordu da siz (ciddiye almayıp) ona arkanızı dönüyordunuz.
67 (Ayetlerimi hafife alıp, Bana teslim olmayı) kibrinize yediremiyor, gece vakti de (konuşmalarınızda, ileri geri) hezeyanlar savuruyordunuz.
68 Onlar bu sözü (Kur'an'ı ciddiye alıp) hiç düşünmediler mi? Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen (yeni) bir şey mi geldi?
69 Yoksa Resullerini (hiç) tanımadılar da onun için mi inkar ediyorlar?
70 Ya da onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o kendilerine hak ile gelmiş-hakkı getirmiştir. (Ama) onların çoğu haktan (gerçeklerden) hoşlanmıyorlar.
71 Eğer hak onların hevalarına (nefsi isteklerine) uyacak olsaydı, gökler ve yer ile onlarda bulunanlar mutlaka bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini (geçmiş ve geleceklerini) getirmiş bulunmaktayız. Onlar ise kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.
72 Yoksa sen onlardan bir haraç mı (vergi mi) istiyorsun? Rabbinin vergisi (ücreti) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
73 Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırmaktasın.
74 Ahirete inanmayanlar ise (ısrarla bu) yoldan sapmaktadırlar.
75 Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik iyice körleşerek (yardımımızı Bizden görmeyerek) azgınlıklarında direnip-kalırlardı.
76 Andolsun ki Biz onları azaba-sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler ve yalvarıp-yakarmadılar.
77 Sonunda üzerlerine azabı şiddetli bir kapı açtığımızda, onlar (ancak) orada şaşkına dönüp (batıl) umudlarını kaybettiler.
78 Sizin için (genelde aynı) işitme, görme (duyusu) ve (özelde ayrı) gönülleri yaratıp-inşa eden O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz.
79 Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur ve yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.
80 O, yaşatan ve öldürendir. Gece ve gündüzün (birbiri arkasına gelip) değişmesi de O'na aittir. Hiç düşünüp-akletmeyecek misiniz?
81 Hayır, onlar yine de öncekilerin dedikleri gibi demektedirler.
82 Dediler ki "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?
83 Andolsun ki bu (vaad) bize de, bizden önceki atalarımıza da vadolunmuştu. Bu geçmiştekilerin (uydurma) masallarından başka bir şey değildir.
84 De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Arz (dünya) ve onda bulunanlar kimindir?"
85 Allah'ındır diyecekler. De ki "(Öyle ise) öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
86 De ki "Yedi göğün Rabbi ve yüce-azametli Arş'ın Rabbi kimdir?"
87 Allah'ındır diyecekler. De ki "(O halde) korkup-sakınmayacak mısınız?"
88 De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Her şeyin melekutu (mülk ve hükümranlığı) elinde olan, (bunları) koruyup-kolluyorken Kendisi korunmayan kimdir?"
89 Allah'ındır diyecekler. De ki "Öyleyse nasıl (batıla aldanıp) büyüleniyorsunuz?"
90 Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, onlar ise gerçekten yalancıdırlar.
91 Allah, hiç çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur. Eğer olsaydı, her bir ilah kendi yarattığını alıp sevk ve idare eder, (neticede onlardan biri) diğerine karşı mutlaka üstünlük sağlardı. Allah (sübhandır) onların yakıştırmalarından münezzehtir-yücedir.
92 Gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. (Allah) onların ortak koştuklarından yücedir.
93 De ki "Rabbim, eğer onlara vaad edileni (dünyevi helakı) mutlaka bana göstereceksen"
94 Rabbim, beni zalim kavmin içinde bulundurma.
95 Biz onlara vaad ettiğimizi sana göstermeye elbette kadiriz.
96 (Sen) kötülüğü en güzel olanla sav-uzaklaştır. Biz, onların (asılsız) yakıştırmalarını çok iyi bilmekteyiz.
97 Ve de ki "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."
98 Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim.
99 Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki "Rabbim, beni (dünya hayatına) geri çevir."
100 Ki terkedip-bıraktığımda (boşa geçerdiğim dünya hayatında) salih amellerde bulunurum. Asla (geri dönüş yoktur). Bu onun söylediği de (boş ve batıl) bir sözdür. Onların gerisinde ise diriltilip-kaldırılacakları güne kadar (sürecek ve dönüşlerine mani olacak) bir berzah (aşamayacakları bir engel) vardır.
101 Sur'a üflendiği zaman artık o gün aralarında soy-sop (yakınlığı, akrabalık bağları) yoktur ve onlar (birbirlerinin halini de umursayıp) sormazlar.
102 Kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir.
103 Kimin tartısı da hafif gelirse, onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlardır. (Bunlar) cehennemde ebedi kalacaklardır.
104 Ateş onların yüzlerini yalayarak-yakacak ve dişleri sırıtıp kalacaktır.
105 (Onlara denilir ki) "Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?"
106 Dediler ki "Rabbimiz bizi (bedbahtlığa sürükleyen) isyanımız-azgınlığımız yendi, biz de sapan bir topluluk olmuştuk."
107 Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer yine (o yaptıklarımıza) dönersek artık belli ki biz zalim insanlarız.
108 (Allah) buyurdu ki "Orada (alçaldıkça alçalıp) sinin ve Benimle konuşmayın."
109 "Çünkü Benim kullarımdan bir grup "Rabbimiz. Biz iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" derlerdi de"
110 Siz onları alaya alırdınız. (Şeytan da) size Benim zikrimi unutturdu, (çünkü) siz onlara (mü'minlere) gülüp duruyordunuz.
111 Bugün Ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Bugün onlar muradlarına (umdukları mükafata) erenlerdir.
112 (Allah) buyurdu ki "Yıllar sayısınca arz'da (dünyada) ne kadar kaldınız?"
113 Dediler ki "Bir gün ya da günün bir kısmı kadar kaldık, (bilip) sayanlara sor."
114 Dedi ki "Yalnızca az (bir süre) kaldınız, (bunu hakkıyle ve vaktiyle) bir bilseydiniz."
115 Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize geri döndürülüp-getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
116 Melik (mutlak hakim) ve Hak olan Allah çok yücedir, O'ndan başka ilah yoktur. Kerim (yüce) Arş'ın Rabbidir.
117 Kim bir burhan (kanıtlayıcı bir delil) olmadığı halde (bilmeyerek) Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarırsa, onun hesabı Rabbinin katındadır. Şurası muhakkak ki (hakkı bilerek örten) kafirler kesinlikle felaha (kurtuluşa) eremezler.
118 De ki "Rabbim (bilmediklerimi) mağfiret et (bağışla) ve merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ 1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ 2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ 3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ 4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ 5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ 6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ 7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ 8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ 9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ 12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ 13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ 14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ 15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ 16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ 17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ 18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ 20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ 23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ 24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ 25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ 27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ 29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ 30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ 31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟ 32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ 33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ 34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ 35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ 36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ 37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ 38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ 40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ 42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ 43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ 44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ 46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ 47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ 48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟ 50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ 51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ 52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ 54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ 55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ 56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ 57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ 58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ 59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ 60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ 61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ 63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ 64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ 65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ 66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ 67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ 68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ 69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ 71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ 74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ 75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ 76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟ 77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ 81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ 82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ 86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ 87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ 89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ 93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ 95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ 96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ 97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ 98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ 99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ 101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ 104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ 105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ 106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ 107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ 108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ 109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ 110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ 112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ 113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ 115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ 116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ 117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ 118
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ
Mü'minler felah (kurtuluş) bulmuşlardır.
1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
Onlar namazlarında huşu (saygı dolu korku) içinde olanlardır.
2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirenlerdir.
3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Onlar zekatlarını verenlerdir.
4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Onlar ırzlarını-iffetlerini koruyanlardır.
5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Ancak eşleri ve (sağ) ellerinin sahib olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.
6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Kim de bundan ötesini ararsa, bunlar haddi aşanlardır.
7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Onlar (o müminler) emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.
8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
Onlar namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
İşte onlar varis olanlardır.
10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Ki onlar Firdevs'e varis olacaklar ve orada ebedi kalacaklardır.
11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
Andolsun ki Biz insanı süzme çamurdan (çıkarılmış özden) yarattık.
12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ
Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.
13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
Sonra o nutfeyi bir alaka (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısı) olarak yarattık, ardından o alakayı bir çiğnem et parçası yaptık, sonra o bir parçacık eti kemik olarak yarattık, derken o kemiklere et giydirdik, sonra onu bir başka yaratışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir.
14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ
Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz.
15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ
Sonra siz kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz.
16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ
Andolsun ki Biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmadan gafil değiliz.
17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ
Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde tuttuk-durdurduk. Biz onu gidermeye de kadiriz.
18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Bununla (bu suyla) size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar meydana getirdik. İçlerinde birçok yemişler vardır, onlardan yersiniz.
19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ
Ve (ilk olarak) Tur-i Sina'da çıkan-yetişen bir ağaç (yarattık ki), o yağ ve yiyenlere katık (olarak zeytin) verir.
20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. (Onların) karınlarındakinden size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟
Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Andolsun ki Biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Kavmine) dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında başka ilahınız yoktur, korkup-sakınmayacak mısınız?"
23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Bunun üzerine kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (elçiye inanmamızı ve yolumuzu değiştirmemizi) dilemiş olsaydı, (bize elbette ki) melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik."
24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ
O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir. Bir süreye kadar onu gözetleyin.
25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
(Nuh en sonunda) "Rabbim" dedi. "Beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et."
26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
Biz de ona "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her cinsten ikişer zevc-eş ile içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm verilmiş) olanlar dışında aileni de alıp koy. Zulmedenler konusunda Bana bir hitapta (bir istekte) bulunma çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.
27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Sen beraberinde olanlarla gemiye binip-yerleştiğinde "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
Ve (tufandan sonra) de ki "Rabbim beni mübarek (kutlu ve bereketli) bir yere indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın."
29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ
Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır. Biz (hepinizi) denemeden geçirenleriz.
30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ
Sonra onların ardından bir başka (özellikte) nesil yaratıp-inşa ettik.
31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟
Onlara (Ad kavmine) kendi içlerinden "Allah'a ibadet edin. O'ndan başka ilahınız yoktur yine de sakınmayacak mısınız?" diyen bir Resul (olarak Hud'u) gönderdik.
32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
(Hud'un) kavminden küfredip de ahirete kavuşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ
Sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun ki hüsrana-ziyana uğrayanlar olursunuz.
34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ
O size ölüp toprak ve kemik olduktan sonra (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?
35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ
Heyhat (gerçeklerden ne kadar uzak), size vadedilen şeye heyhat!.
36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
O (dirilme ve hayat), bizim (öldükten sonra yaşadığımız bu) dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, biz (ikinci kez ölüp) diriltilecekler değiliz.
37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
Bu adam sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir, bizler ona inanacak değiliz.
38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
(Hud en sonunda) dedi ki "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."
39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ
(Allah da) buyurdu ki "Az bir süre (kaldı-bekle), onlar gerçekten pişman olacaklardır."
40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Derken (onlar için kaçınılmaz ve) hak olmak üzere o dayanılmaz sayha-ses kendilerini yakalayıverdi. Onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ
Sonra da onların ardından başka (özellikte) nesiller yaratıp-inşa ettik.
42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ
Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Sonra peyderpey (birbiri ardı sıra) resullerimizi gönderdik. Her ümmete (kendi) resulü geldiğinde onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardına (takıp helak ettik ve yeraltına) yuvarladık ve onları (anlatılıp aktarılan) bir efsane kıldık. İman etmeyen kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) gönderdik.
45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ
Firavun'a ve önde gelen çevresine. Onlar kibirlenip-büyüklendiler. Onlar (zaten) 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ
Bu yüzden (büyüklenmeleri sebebiyle) dediler ki "Bizim benzerimiz olan şu iki beşere mi inanacağız? Ki onların kavimleri bize kulluk ediyorlar."
47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ
Böylece onları yalanladılar ve bu nedenle helak edilenlerden oldular.
48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
Andolsun ki Biz, onlar (İsrailoğulları) hidayete gelsinler diye Musa'ya Kitab'ı verdik.
49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟
Biz Meryem'in oğlunu ve annesini de (insanlar için) bir ayet kıldık ve ikisini (oturmaya elverişli) düz ve akar suyu olan bir tepeye yerleştirdik.
50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
Ey Resuller. Helal ve temiz olan şeylerden yeyin ve salih amellerde bulunun. Ben yaptıklarınızı bilenim.
51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
Sizin ümmetiniz tek bir ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Ben'den korkup-sakının.
52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Ancak onlar (tek bir ümmet olmalarına rağmen) işlerini kendi aralarında (farklı) kitablar-kısımlar halinde parçalayıp-bölündüler. Her grup, kendi ellerindekiyle (kendi din, mezhep ve meşrebiyle) yetinip-sevinmektedir.
53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ
Sen onları belli bir süreye kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.
54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ
Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla
55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Biz onların hayırlarına koşuyoruz? Hayır onlar (akibetin) farkında değiller.
56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ
Rablerine olan haşyetlerinden (korku ve saygılarından) dolayı titreyerek sakınanlar
57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ
Rablerinin ayetlerine iman edenler
58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ
Rablerine ortak koşmayanlar
59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ
Ve Rablerine dönecekleri için vermekte (ve işlemekte) olduklarını kalpleri ürpererek verenler (ve işleyenler)
60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
İşte onlar hayırlarda yarışanlar ve hayır için öne geçenlerdir.
61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Biz hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemeyiz. Nezdimizde (yanımızda) hakkı söylemekte olan bir Kitab vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.
62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
Hayır, onların ("Hükümlere gücümüz-zamanımız yetmiyor" diyenlerin) kalpleri bu hususta gaflet-cehalet içindedir. Oysa onların bundan öte (hükümleri yaşamaktan daha güç, dünyevi refah için) yapmakta oldukları birtakım işleri vardır ki onlar bu (uzun ve zorlu) işleri yapar dururlar.
63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ
Nihayet onların refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğratıp-azabla yakaladığımız zaman onlar hemen feryadı basarlar.
64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ
(Onlara denilir ki) "Bugün (boşuna) feryat etmeyin. Bizden yardım göremezsiniz."
65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ
Ayetlerim size okunuyordu da siz (ciddiye almayıp) ona arkanızı dönüyordunuz.
66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ
(Ayetlerimi hafife alıp, Bana teslim olmayı) kibrinize yediremiyor, gece vakti de (konuşmalarınızda, ileri geri) hezeyanlar savuruyordunuz.
67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ
Onlar bu sözü (Kur'an'ı ciddiye alıp) hiç düşünmediler mi? Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen (yeni) bir şey mi geldi?
68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ
Yoksa Resullerini (hiç) tanımadılar da onun için mi inkar ediyorlar?
69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Ya da onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o kendilerine hak ile gelmiş-hakkı getirmiştir. (Ama) onların çoğu haktan (gerçeklerden) hoşlanmıyorlar.
70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ
Eğer hak onların hevalarına (nefsi isteklerine) uyacak olsaydı, gökler ve yer ile onlarda bulunanlar mutlaka bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini (geçmiş ve geleceklerini) getirmiş bulunmaktayız. Onlar ise kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.
71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Yoksa sen onlardan bir haraç mı (vergi mi) istiyorsun? Rabbinin vergisi (ücreti) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırmaktasın.
73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Ahirete inanmayanlar ise (ısrarla bu) yoldan sapmaktadırlar.
74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Eğer onlara acıyıp da için de bulundukları sıkıntıyı giderseydik iyice körleşerek (yardımımızı Bizden görmeyerek) azgınlıklarında direnip-kalırlardı.
75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Andolsun ki Biz onları azaba-sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler ve yalvarıp-yakarmadılar.
76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟
Sonunda üzerlerine azabı şiddetli bir kapı açtığımızda, onlar (ancak) orada şaşkına dönüp (batıl) umudlarını kaybettiler.
77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
Sizin için (genelde aynı) işitme, görme (duyusu) ve (özelde ayrı) gönülleri yaratıp-inşa eden O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz.
78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur ve yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.
79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
O, yaşatan ve öldürendir. Gece ve gündüzün (birbiri arkasına gelip) değişmesi de O'na aittir. Hiç düşünüp-akletmeyecek misiniz?
80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
Hayır, onlar yine de öncekilerin dedikleri gibi demektedirler.
81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Dediler ki "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?
82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Andolsun ki bu (vaad) bize de, bizden önceki atalarımıza da vadolunmuştu. Bu geçmiştekilerin (uydurma) masallarından başka bir şey değildir.
83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Arz (dünya) ve onda bulunanlar kimindir?"
84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Allah'ındır diyecekler. De ki "(Öyle ise) öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
De ki "Yedi göğün Rabbi ve yüce-azametli Arş'ın Rabbi kimdir?"
86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Allah'ındır diyecekler. De ki "(O halde) korkup-sakınmayacak mısınız?"
87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Her şeyin melekutu (mülk ve hükümranlığı) elinde olan, (bunları) koruyup-kolluyorken Kendisi korunmayan kimdir?"
88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ
Allah'ındır diyecekler. De ki "Öyleyse nasıl (batıla aldanıp) büyüleniyorsunuz?"
89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, onlar ise gerçekten yalancıdırlar.
90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Allah, hiç çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur. Eğer olsaydı, her bir ilah kendi yarattığını alıp sevk ve idare eder, (neticede onlardan biri) diğerine karşı mutlaka üstünlük sağlardı. Allah (sübhandır) onların yakıştırmalarından münezzehtir-yücedir.
91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
Gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. (Allah) onların ortak koştuklarından yücedir.
92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ
De ki "Rabbim, eğer onlara vaad edileni (dünyevi helakı) mutlaka bana göstereceksen"
93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Rabbim, beni zalim kavmin içinde bulundurma.
94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ
Biz onlara vaad ettiğimizi sana göstermeye elbette kadiriz.
95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
(Sen) kötülüğü en güzel olanla sav-uzaklaştır. Biz, onların (asılsız) yakıştırmalarını çok iyi bilmekteyiz.
96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ
Ve de ki "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."
97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim.
98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ
Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki "Rabbim, beni (dünya hayatına) geri çevir."
99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Ki terkedip-bıraktığımda (boşa geçerdiğim dünya hayatında) salih amellerde bulunurum. Asla (geri dönüş yoktur). Bu onun söylediği de (boş ve batıl) bir sözdür. Onların gerisinde ise diriltilip-kaldırılacakları güne kadar (sürecek ve dönüşlerine mani olacak) bir berzah (aşamayacakları bir engel) vardır.
100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Sur'a üflendiği zaman artık o gün aralarında soy-sop (yakınlığı, akrabalık bağları) yoktur ve onlar (birbirlerinin halini de umursayıp) sormazlar.
101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir.
102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Kimin tartısı da hafif gelirse, onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlardır. (Bunlar) cehennemde ebedi kalacaklardır.
103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ
Ateş onların yüzlerini yalayarak-yakacak ve dişleri sırıtıp kalacaktır.
104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
(Onlara denilir ki) "Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?"
105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ
Dediler ki "Rabbimiz bizi (bedbahtlığa sürükleyen) isyanımız-azgınlığımız yendi, biz de sapan bir topluluk olmuştuk."
106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ
Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer yine (o yaptıklarımıza) dönersek artık belli ki biz zalim insanlarız.
107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
(Allah) buyurdu ki "Orada (alçaldıkça alçalıp) sinin ve Benimle konuşmayın."
108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ
"Çünkü Benim kullarımdan bir grup "Rabbimiz. Biz iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın" derlerdi de"
109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ
Siz onları alaya alırdınız. (Şeytan da) size Benim zikrimi unutturdu, (çünkü) siz onlara (mü'minlere) gülüp duruyordunuz.
110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
Bugün Ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Bugün onlar muradlarına (umdukları mükafata) erenlerdir.
111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ
(Allah) buyurdu ki "Yıllar sayısınca arz'da (dünyada) ne kadar kaldınız?"
112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ
Dediler ki "Bir gün ya da günün bir kısmı kadar kaldık, (bilip) sayanlara sor."
113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Dedi ki "Yalnızca az (bir süre) kaldınız, (bunu hakkıyle ve vaktiyle) bir bilseydiniz."
114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize geri döndürülüp-getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ
Melik (mutlak hakim) ve Hak olan Allah çok yücedir, O'ndan başka ilah yoktur. Kerim (yüce) Arş'ın Rabbidir.
116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Kim bir burhan (kanıtlayıcı bir delil) olmadığı halde (bilmeyerek) Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarırsa, onun hesabı Rabbinin katındadır. Şurası muhakkak ki (hakkı bilerek örten) kafirler kesinlikle felaha (kurtuluşa) eremezler.
117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ
De ki "Rabbim (bilmediklerimi) mağfiret et (bağışla) ve merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
118

Sureler

Mealler
Hac Suresi
Önceki
Nûr Suresi
Sonraki