Sureler
Mealler
Önceki
Hac Suresi
Sonraki
Nûr Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Felâha ulaştı o mü'minler.
2 Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar.
3 Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
4 Onlar zekâtı verirler.
5 Ve onlar ırzlarını korurlar.
6 Ancak eşleri, yahut ellerinin sâhip olduğu (câriyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar.
7 Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.
8 Ve o(mü'min)ler emânetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.
9 Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar.
10 İşte vâris olacaklar onlardır.
11 Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs'e vâris olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.
12 Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık.
13 Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.
14 Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir!
15 Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.
16 Sonra, siz kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz.
17 Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gâfil değiliz.
18 Gökten belli ölçü ve miktarda su indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kâdir olduğumuz gibi) gidermeğe de kâdiriz.
19 Onunla size, içlerinde sizin için birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan yiyorsunuz.
20 Yine onunla Tûr-i Sinâ'dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağac(ı) yetiştirdik.
21 Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz.
22 O (hayva)nların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.
23 Andolsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur, korunmaz mısınız?"
24 Kavminin içinden ileri gelen inkârcı bir grup (şöyle) dedi: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allâh (elçi göndermek) dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik."
25 "O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin.
26 (Nûh): "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!" dedi.
27 Biz de ona vahyettik ki: "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve âileni de alıp ona sok. Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azâbımıza uğrama hükmü giymiş) olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka boğulacaklardır!
28 Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: "Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun." de.
29 Ve de ki: "Rabbim, beni mübârek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın."
30 Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama, bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır.
31 Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik.
32 Onlara da kendi içlerinden: "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur, (Allâh'ın azâbından) korunmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.
33 Kavminden, kendilerine dünyâ hayâtında bol ni'met verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret buluşmasını (hesap ve cezâsını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor."
34 "Eğer sizin gibi bir insana itâ'at ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir."
35 "O size, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayâta çıkarılacağınızı mı va'dediyor?"
36 "Heyhât, o size va'dedilen şey ne kadar uzak!"
37 "Ne ise hep bu dünyâ hayâtımızdır; ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz."
38 "O, Allah'a yalan uydurandan başka bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz."
39 (O peygamber): "Rabbim, dedi, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et."
40 (Allâh): "Az sonra onlar pişman olacaklar!" dedi.
41 Derken o korkunç ses, onları gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zâlim kavim!.
42 Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik.
43 Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.
44 Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsâne yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun.
45 Sonra Mûsâ'yı ve kardeşi Hârûn'u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
46 Fir'avn'e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular.
47 "Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız?" dediler.
48 Onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
49 (Sonra Mûsâ, İsrâil oğullarını Mısır'dan çıkardı. İsrâil oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Mûsâ'ya Kitabı (Tevrât'ı) verdik.
50 Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.
51 "Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim."
52 "Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun." (dedik).
53 Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.
54 Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.
55 Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile,
56 Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller.
57 Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler.
58 Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar.
59 Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar.
60 Verdiklerini, Rablerinin huzûruna dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler.
61 İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.
62 Biz, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez.
63 Fakat onların kalbleri, bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar hep o işler için çalışırlar.
64 Nihâyet varlıklılarını azâb ile yakaladığımız zaman, hemen feryâda başlarlar.
65 "Bugün artık feryâd etmeyin, bize karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azâbımızdan kurtaramaz).
66 "Âyetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz.
67 "Âyetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Ka'be'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz."
68 Onlar o sözü (Kur'ân'ı) iyice düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)?
69 Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar?
70 Yoksa "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.
71 Eğer hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz onlara Zikir'lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
72 Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir.
73 Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
74 Ama âhirete inanmayanlar yoldan sapıyorlar.
75 Biz onlara acıyıp da başlarındaki sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi.
76 Andolsun biz onları azâb ile yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O'na yalvarmıyorlar.
77 Nihâyet üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı açtığımız zaman, derhal O'nun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar.
78 O'dur ki, sizin için o kulağı, o gözleri ve gönülleri inşâ etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
79 O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O'na götürüleceksiniz.
80 O'dur ki yaşatıyor, öldürüyor. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun (eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
81 Hayır, onlar da evvelkilerin dedikleri gibi dediler:
82 "Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?" dediler.
83 "Andolsun bu tehdid bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir."
84 De ki: "Biliyorsanız dünyâ ve içinde bulunanlar kimindir?"
85 "Allâh'ındır" diyecekler. "O halde düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor musunuz?" de.
86 "Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?" de.
87 "Bunlar Allâh'ındır" diyecekler. "O halde korunmuyor musunuz?" de.
88 "Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir?" de.
89 "(Her şeyin yönetimi) Allah'a âittir" diyecekler. "O halde nasıl büyüleniyorsunuz?" de.
90 Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar.
91 Allâh çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allâh, onların tanımlamalarından uzaktır.
92 (O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
93 De ki: "Rabbim, eğer onların tehdid edildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezâlandıracaksan),"
94 "Rabbim, beni şu zâlim kavmin içinde bırakma!"
95 Biz, onları tehdid ettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kâdiriz (onları cezâlandıracağız ve sen bunu göreceksin).
96 Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz.
97 Ve de ki: "Rabbim, şeytânların dürtüklemelerinden sana sığınırım."
98 "Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim."
99 Nihâyet onlardan birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!"
100 "Ki terk ettiğim dünyâda yararlı bir iş yapayım." Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
101 Sûr'a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar.
102 Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
103 Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.
104 (Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır.
105 "Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız değil mi?"
106 "Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk."
107 "Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten zâlimleriz."
108 Buyurdu ki: "Sinin orada, bana bir şey söylemeyin!"
109 "Zira kullarımdan bir zümre: 'Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın' dedikleri için"
110 "Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz dâimâ onlara gülüyordunuz."
111 "Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murâda erenler onlardır."
112 Ve buyurdu: "Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?"
113 "(Herhalde) Bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayanlara sor", dediler.
114 Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!"
115 "Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?"
116 Hak pâdişah olan Allâh, pek yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş'ın sâhibidir.
117 Kim Allâh ile beraber, varlığını kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin yanındadır (onu Allâh cezâlandırır) çünkü kâfirler iflâh olmazlar.
118 De ki: "Rabbim, bağışla, acı, sen acıyanların en hayırlısısın."
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ 1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ 2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ 3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ 4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ 5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ 6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ 7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ 8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ 9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ 10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ 11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ 12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ 13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ 14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ 15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ 16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ 17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ 18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ 20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ 21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ 23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ 24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ 25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ 27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ 29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ 30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ 31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟ 32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ 33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ 34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ 35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ 36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ 37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ 38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ 39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ 40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ 42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ 43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ 44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ 46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ 47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ 48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ 49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟ 50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ 51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ 52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ 53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ 54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ 55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ 56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ 57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ 58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ 59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ 60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ 61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ 62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ 63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ 64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ 65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ 66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ 67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ 68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ 69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ 71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ 72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ 73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ 74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ 75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ 76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟ 77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ 78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ 79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ 80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ 81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ 82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ 85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ 86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ 87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ 89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ 90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ 91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟ 92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ 93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ 95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ 96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ 97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ 98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ 99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ 100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ 101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ 102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ 103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ 104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ 105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ 106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ 107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ 108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ 109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ 110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ 111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ 112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ 113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ 114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ 115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ 116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ 117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ 118
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ
Felâha ulaştı o mü'minler.
1
اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar.
2
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
3
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ
Onlar zekâtı verirler.
4
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Ve onlar ırzlarını korurlar.
5
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Ancak eşleri, yahut ellerinin sâhip olduğu (câriyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar.
6
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.
7
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Ve o(mü'min)ler emânetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.
8
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ
Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar.
9
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ
İşte vâris olacaklar onlardır.
10
اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs'e vâris olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.
11
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ
Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık.
12
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ
Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.
13
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ
Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir!
14
ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ
Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.
15
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ
Sonra, siz kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz.
16
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ
Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gâfil değiliz.
17
وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ
Gökten belli ölçü ve miktarda su indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kâdir olduğumuz gibi) gidermeğe de kâdiriz.
18
فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Onunla size, içlerinde sizin için birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan yiyorsunuz.
19
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ
Yine onunla Tûr-i Sinâ'dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağac(ı) yetiştirdik.
20
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ
Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz.
21
وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟
O (hayva)nların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ
Andolsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur, korunmaz mısınız?"
23
فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ
Kavminin içinden ileri gelen inkârcı bir grup (şöyle) dedi: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allâh (elçi göndermek) dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik."
24
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ
"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin.
25
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
(Nûh): "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!" dedi.
26
فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ
Biz de ona vahyettik ki: "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve âileni de alıp ona sok. Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azâbımıza uğrama hükmü giymiş) olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka boğulacaklardır!
27
فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: "Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun." de.
28
وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ
Ve de ki: "Rabbim, beni mübârek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın."
29
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ
Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama, bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır.
30
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ
Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik.
31
فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟
Onlara da kendi içlerinden: "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur, (Allâh'ın azâbından) korunmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.
32
وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Kavminden, kendilerine dünyâ hayâtında bol ni'met verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret buluşmasını (hesap ve cezâsını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor."
33
وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ
"Eğer sizin gibi bir insana itâ'at ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir."
34
اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ
"O size, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayâta çıkarılacağınızı mı va'dediyor?"
35
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ
"Heyhât, o size va'dedilen şey ne kadar uzak!"
36
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
"Ne ise hep bu dünyâ hayâtımızdır; ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz."
37
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
"O, Allah'a yalan uydurandan başka bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz."
38
قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ
(O peygamber): "Rabbim, dedi, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et."
39
قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ
(Allâh): "Az sonra onlar pişman olacaklar!" dedi.
40
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
Derken o korkunç ses, onları gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zâlim kavim!.
41
ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ
Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik.
42
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ
Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.
43
ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsâne yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun.
44
ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Sonra Mûsâ'yı ve kardeşi Hârûn'u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
45
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ
Fir'avn'e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular.
46
فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ
"Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız?" dediler.
47
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ
Onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
48
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
(Sonra Mûsâ, İsrâil oğullarını Mısır'dan çıkardı. İsrâil oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Mûsâ'ya Kitabı (Tevrât'ı) verdik.
49
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟
Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.
50
يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ
"Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim."
51
وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ
"Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun." (dedik).
52
فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.
53
فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ
Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.
54
اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ
Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile,
55
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ
Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller.
56
اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ
Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler.
57
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ
Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar.
58
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ
Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar.
59
وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ
Verdiklerini, Rablerinin huzûruna dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler.
60
اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ
İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.
61
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Biz, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez.
62
بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ
Fakat onların kalbleri, bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar hep o işler için çalışırlar.
63
حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ
Nihâyet varlıklılarını azâb ile yakaladığımız zaman, hemen feryâda başlarlar.
64
لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ
"Bugün artık feryâd etmeyin, bize karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azâbımızdan kurtaramaz).
65
قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ
"Âyetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz.
66
مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ
"Âyetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Ka'be'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz."
67
اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ
Onlar o sözü (Kur'ân'ı) iyice düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)?
68
اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ
Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar?
69
اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ
Yoksa "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.
70
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ
Eğer hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz onlara Zikir'lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
71
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ
Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir.
72
وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
73
وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ
Ama âhirete inanmayanlar yoldan sapıyorlar.
74
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
Biz onlara acıyıp da başlarındaki sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi.
75
وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Andolsun biz onları azâb ile yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O'na yalvarmıyorlar.
76
حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟
Nihâyet üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı açtığımız zaman, derhal O'nun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar.
77
وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ
O'dur ki, sizin için o kulağı, o gözleri ve gönülleri inşâ etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
78
وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O'na götürüleceksiniz.
79
وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
O'dur ki yaşatıyor, öldürüyor. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun (eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
80
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ
Hayır, onlar da evvelkilerin dedikleri gibi dediler:
81
قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
"Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz?" dediler.
82
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
"Andolsun bu tehdid bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir."
83
قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki: "Biliyorsanız dünyâ ve içinde bulunanlar kimindir?"
84
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
"Allâh'ındır" diyecekler. "O halde düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor musunuz?" de.
85
قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
"Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir?" de.
86
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
"Bunlar Allâh'ındır" diyecekler. "O halde korunmuyor musunuz?" de.
87
قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
"Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir?" de.
88
سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ
"(Her şeyin yönetimi) Allah'a âittir" diyecekler. "O halde nasıl büyüleniyorsunuz?" de.
89
بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar.
90
مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Allâh çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allâh, onların tanımlamalarından uzaktır.
91
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
(O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
92
قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ
De ki: "Rabbim, eğer onların tehdid edildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezâlandıracaksan),"
93
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
"Rabbim, beni şu zâlim kavmin içinde bırakma!"
94
وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ
Biz, onları tehdid ettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kâdiriz (onları cezâlandıracağız ve sen bunu göreceksin).
95
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz.
96
وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ
Ve de ki: "Rabbim, şeytânların dürtüklemelerinden sana sığınırım."
97
وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ
"Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim."
98
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ
Nihâyet onlardan birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!"
99
لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
"Ki terk ettiğim dünyâda yararlı bir iş yapayım." Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
100
فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ
Sûr'a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar.
101
فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
102
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ
Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.
103
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ
(Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır.
104
اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
"Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız değil mi?"
105
قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ
"Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk."
106
رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ
"Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten zâlimleriz."
107
قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
Buyurdu ki: "Sinin orada, bana bir şey söylemeyin!"
108
اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ
"Zira kullarımdan bir zümre: 'Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın' dedikleri için"
109
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ
"Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz dâimâ onlara gülüyordunuz."
110
اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ
"Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murâda erenler onlardır."
111
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ
Ve buyurdu: "Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?"
112
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ
"(Herhalde) Bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayanlara sor", dediler.
113
قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!"
114
اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
"Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?"
115
فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ
Hak pâdişah olan Allâh, pek yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş'ın sâhibidir.
116
وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ
Kim Allâh ile beraber, varlığını kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin yanındadır (onu Allâh cezâlandırır) çünkü kâfirler iflâh olmazlar.
117
وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ
De ki: "Rabbim, bağışla, acı, sen acıyanların en hayırlısısın."
118

Sureler

Mealler
Hac Suresi
Önceki
Nûr Suresi
Sonraki