Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ha, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Ha, Mîm gibi senin çok iyi tanıdığın ve ustaca kullandığın basit harflerden oluşan; fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz birer mucize olan şu âyetlere kulak ver:
2 Bu Kitap, bizzat azîz ve alîm olan Allah tarafından gönderilmiştir. Bu Kur'ân, her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan (azîz) ve her şeyi en mükemmel şekilde bilen (alîm) Allah tarafından gönderilmiştir. O'nun emirleri bir ilme ve hikmete dayanır. O'nun koyduğu kurallarda ve verdiği emirlerde hiçbir yanılgı söz konusu olamaz. Dolayısıyla O'nun yol göstericiliğini reddetmek, insanın kendisini felakete götürmesi demektir. Bununla birlikte, eğer günahlarınızdan tövbe ederseniz, geçmişte işlediğiniz günahlar affedilecektir:
3 Bu kitap, tövbe edilmese bile gerektiğinde bazı günahları bağışlayan, samimi tövbeleri kabul eden; cezası çetin, lütuf ve keremi sınırsız olan Allah tarafındangönderilmiştir. Bu yüzden ümitsizliğe düşmeyin, hayatınızı yeniden değerlendirerek düşünün.

O Allah ki, Kendisinden başka ilâh yoktur. Kulluk ve itaate lâyık olan yalnızca O'dur. Dönüş O'nadır. Eninde sonunda dünya hayatı sona erecek ve hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna getirileceksiniz.
4 Allah'ın ayetleri hakkında, apaçık hakikati inkâr eden nankörlerden başkası tartışmaya girişmez. Gerek göklerde ve yerde, gerekse Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın varlığını, birliğini, sonsuz kudret ve merhametini ortaya koyan nice deliller, işaretler ve âyetler vardır. Fakat inkârcılar, bunca âyetleri görmezlikten gelirler. Bunlar delil olarak kendilerine sunulduğu zaman da, hakikat karşısında inatla direnir, anlamsız bir tartışmaya girerek Allah'ın âyetlerini bile bile reddederler.

Fakat ey Peygamber, onların yeryüzündelüks ve refah içinde gezip dolaşıyor olmaları, ilâhî adalet konusunda seni yanıltmasın. Sanma ki Allah onlardan razıdır ve yaptıkları kötülükleri cezasız bırakacaktır. İmtihan hikmeti gereğince Allah, kâfirleri ve zalimleri hemen helak etmez, tövbe edip hakka dönmeleri için onlara mühlet verir. Fakat verdiği mühlet sona erdiği anda, onları şiddetli bir azap ile yakalayıverir. İnsanlık tarihi, bunun en açık delili ve şahididir:
5 Onlardan önce Nuh kavmi ve daha sonraki inkârcı toplumlar da âyetlerimi ve elçilerimi yalanlamışlardı. Şöyle ki:

Her toplum, kendilerine gönderilen Peygamberi veya davetçiyi yakalayıp ortadan kaldırmaya yeltenmiş, bâtıl yollarla hakikati çürütüp geçersiz kılmak için onlara karşı mücadele etmişlerdi. İnkârcılar, hak ve hakikati açıkça ortaya koyan delilleri çürütüp geçersiz kılmak amacıyla, İslâm davetçilerine karşı çirkin komplolarla, yanıltıcı delillerle, yalan ve iftiralarla karşı koymuşlardı.

Fakat sonunda, onları korkunç bir azapla yakalayıvermiştim. İşte o zaman benim cezalandırmam nasılmış, gördüler.
6 Ve böylece Rabb'inin, hakikati bile bile inkâr edenlerin cehennemlik olduğuna dair hükmü gerçekleşmiş oldu.

O hâlde, ey müminler! İnkârcıların baskı ve eziyetleri karşısındaki çaresizliğinizden dolayı üzülmeyin. Onların sizi alaya alıp aşağılamasına aldırmayın. Sizin Allah katındaki makamınız o derece yüksektir ki:
7 Allah'ın kâinat üzerindeki kudret ve egemenliğinin sembolü olan Arş'ı yüklenen büyük melekler ve Arşın çevresindeki seçkin melekler, Rablerini daima övgüyle anarak hamd ile tesbih ederler. Allah katında müstesna bir makama sahip olan Kerûbiyyûn adındaki bu melekler, tıpkı müminler gibi Allah'a iman ederler ve yeryüzündeki din kardeşleri olan müminler için Allah'a şöyle yalvararak bağışlanma dilerler:

"Ey Rabb'imiz! Senin sonsuz rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Günahlarından tövbe edip Senin gönderdiğin Peygamberlerin yolunu izleyen şu müminleri bağışla; onları cehennem azabından koru yaRab!"
8 "Ey yüce Rabb'imiz! Onları ve onlar gibi iyilik yapan ana babalarını, eşlerini ve çocuklarını, kendilerine söz vermiş olduğun ebedîmutluluk ve esenlik diyarı olan Adn cennetlerine yerleştir. Hiç kuşkusuz Sen, sonsuz kudret ve hikmet sahibisin."
9 "Hesap Günü onları üzüntülerden, sıkıntı ve kötülüklerden koru ya Rab! Gerçek şu ki, Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona en büyük rahmetini bahşetmişsin demektir. İşte en büyük başarı, en büyük kurtuluş budur."
10 Hakikati inkâr edenlere gelince, onlar o gün cehennemi karşılarında görünce pişmanlıkla feryat edecek ve öfkeyle birbirlerine lânetler yağdıracaklar. Bunun üzerine, onlara şöyle nida edilecek: "Ey zalimler! Bugün Allah'ın size gazabı, sizin birbirinize duyduğunuz öfkenizden çok daha şiddetlidir. Çünkü siz vaktiyle imana davet edildiğiniz hâlde, hakikati bile bile inkâr ediyordunuz."
11 Buna karşılık onlar, "Ey Rabb'imiz!" diyecekler, "Bizler başlangıçta ölü bir toprak idik; sen bize hayat verdin. Sonra bizi tekrar öldürüp toprağa gönderdin ve şimdi bize yeniden can verdin. Böylece bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi elçilerin haber verdiği her şeyin gerçekleştiğini gözlerimizle gördük. Atık suçumuzu itiraf ediyor ve sana yalvarıyoruz; bu korkunç azaptankurtuluş imkânı, cehennemden çıkış yolu yok mudur ya Rab?"
12 Onlara, "Hayır, cezanızı çekeceksiniz!" diye cevap verilecek, "Çünkü siz, eşi ortağı olmayan, gönderdiği mesajlarla hayatınızı düzenleyen bir tek Allah'a imana davet edilince O'nu inkâr ediyordunuz. Ama birtakım putlar ve putlaştırılmış insanlar O'na ortak koşulunca, ancak o zamanAllah'a inanıyordunuz."

Oysa her konuda hüküm verme yetkisi, yücelik ve azamet sahibi olan Allah'a aittir. İşte bu gün de O'nun hükmü gereğince ebedî azaba mahkûm edileceksiniz."

O hâlde, ey insanlar! Bu kaçınılmaz son gelip çatmadan önce, ilâhî uyarıya kulak verin:
13 O Allah ki, varlığının, birliğinin, sonsuz kudret, adalet ve merhametinin apaçık alâmetleri ve delilleri olan âyetlerini, size kâinatın her zerresinde göstermektedir. Bu âyetleri gören her akıl sahibi, bu kâinatın bir yaratıcısı olduğunu idrak edebilir, Allah'ın varlığını ve birliğini anlayabilir. Örneğin O, sizin için gökten rızık sebebi olan yağmur indirmektedir. Yağdırdığı yağmurlar sayesinde Allah, yeryüzünde ihtiyacınız olan her çeşit besleyici gıdayı sağlayan bitkiler ve hayvanlar yetiştirmektedir.

Ne var ki, tertemiz bir kalple Allah'a yönelenlerden başkası bu apaçık delilleri düşünüp öğüt almaz.
14 Öyleyse ey müminler! Sizi hak yoldan çevirmek için karşınıza dikilen o kâfirler istemeseler de, siz her türlü şirkten arınmış tertemiz bir inançlaRabb'inize yönelin! Kulluk ve ibadetin özü olan dini yalnızca Allah'a halis kılarak O'na gönülden dua edin. İnkârcıların incitici sözleri, baskı ve eziyetleri sizi bir tek Allah'a kulluk etmekten, O'nun emir ve yasaklarına uymaktan alıkoymasın. Unutmayın ki:
15 Dürüst ve erdemli kullarının mertebelerini yücelten O'dur. Çünkü O, kudret ve egemenlik Tahtının yegâne Sahibidir. Kullarından dilediğine, emrindeki vahiy meleğiCebrail'i, yaniKutsal Ruh'u gönderir ki, insanlığı o büyük Kavuşma Gününe karşı uyarsın.
16 O gün bütün insanlarhesap vermek üzere Rab'lerinin huzuruna çıkacaklar ve hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmayacaktır. Sesler kesilecek, başlar öne eğilecek ve şu ilâhî ferman duyulacak:

"Ey zalimler! Size dünyada imtihan için verilen güç ve iktidardan dolayı şımarıp azgınlık ediyordunuz. Şimdi söyleyin bakalım, bugün hükümranlık kimindir?" Ve aynı ses cevap verecek:"Bütün varlıklar üzerinde mutlak ve ezici otorite sahibi olan bir tek Allah'ındır."
17 "Bugün herkes dünyada yaptıklarının karşılığını görecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.

Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir."
18 O hâlde, Ey Müslüman! Onları, yaklaşmakta olan o dehşetli Güne karşı uyar. O an gelip çatınca,korkudan yürekler ağızlara dayanacak ve inkârcılar sıkıntı ve zillet içinde, acıyla yutkunup duracaklar.

O Gün zalimler için ne sıcak bir dost vardır, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi.
19 O Allah ki, gözlerin sinsi ve haince bakışlarını ve kalplerde gizlenen niyet ve düşünceleri çokiyi bilmektedir.
20 Allah sınırsız ilim ve hikmetiyle,adalet ve hakikate uygun olarak hükmeder. Oysa O'nun dışında kulluk edip yalvardıkları o sözde ilâhlar ve emirlerine kayıtsız şartsız itaat edilen dinî ve siyasî önderler, hiçbir konuda hakka uygun hüküm veremezler.

Çünkü yalnızca Allah'tır, her şeyi işiten, her şeyi gören.
21 Peki bu inkârcılar hiç yeryüzünü dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçmiş zalimlerin nasıl bir sonla karşılaştığını görmediler mi? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, gerek askerî, sosyal ve ekonomik güç bakımından gerekse yeryüzünde meydana getirdikleri eserler açısından kendilerinden daha üstünlerdi. Buna rağmen Allah, işledikleri günahlardan dolayı onları korkunç bir azapla yakalayıverdi ve hiç kimse onları Allah'a karşı koruyamadı.
22 Evet, böyle oldu. Çünkü Peygamberleri kendilerine hakikati gün gibi ortaya koyan apaçık delillerle geldikleri hâlde, bunlar bile bile kötülüğü tercih etmiş, inatla ayetlerimizi inkâr etmişlerdi. Allah da onları böyle bir azapla yakalayıp cezalandırdı. Gerçekten Allah çok güçlüdür, cezası da çok çetindir.

İşte bir Peygamber ve onu inkâr ederek helâke uğrayan bir toplum örneği:
23 Doğrusu Biz Musa'yı, hakikati ortaya koyan delillerimizle ve tarafımızdan apaçık bir yetkiyle Mısır diktatörü Firavun'a, onun ordu komutanı Haman'a ve ekonomik destekçisi olan Karun'a göndermiştik.
24 Fakat onlar Musa'nın bir Peygamber olduğunu pekâlâ bildikleri hâlde, "Bu adam, yalan söyleyen bir büyücüdür!" demişlerdi.
25 Musa Firavun'un ilâhî hükümlere boyun eğmesi ve İsrailoğulları'nı özgür bırakması gerektiğine dair Bizden aldığı gerçeği onlara iletince, Firavunun danışmanları, "Ey Firavun!" dediler, "En iyisi, Musa'ya inananların yeni doğan erkek çocuklarını öldürün, kız çocuklarını da hizmetimizde kullanmak üzere sağ bırakın."

İşte zalimler böyle plânlar kuruyorlardı. Aynı plânı Musa doğduğunda da uygulamaya çalışmışlardı. Oysa ilâhî kanunlara göre, inkârcıların bütün tuzakları, bütün komploları yıkılıp gitmeye mahkûmdu.
26 Böylece Firavun,danışma meclisini toplayarak Musa'nın durumunu görüştü. İçlerinden bazıları, halkın tepkisini çekmemek için ona yumuşak davranmak gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Firavun, Musa'dan korktuğunu belli etmemek için, "Bırakın Musa'yı öldüreyim! O da varsın Rabb'ine yalvarsın. Bakalımo çok güvendiği Rabb'i onu elimizden kurtarabilecek mi? Doğrusu ben bu adamın,kültürel ve siyasî bir devrim yaparak inanç sisteminizi değiştirmesinden ve bu ülkede yönetimi ele geçirip bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum!" dedi.
27 Buna karşılık Musa, "Dinleyin, ey insanlar!" dedi, "Ben, Hesap Gününe inanmayan bütün kibirli ve küstah zorbalardan, benim Rabb'im ve sizin Rabb'iniz olan Allah'a sığınmışım! O hâlde hangi tehdit beni sindirebilir, hangi güç beni O'nun yolundan çevirebilir!"
28 Firavun hanedanından olup Musa'ya iman ettiğini o güne kadar gizleyen mümin bir adam, Firavun'un da bulunduğu bir mecliste ayağa kalkıp şunları söyledi:

"Siz bir adamı ‘Rabb'im Allah'tır.' dediği için öldürecek misiniz? Oysa o, sözlerinin doğruluğunu ispatlamak üzere size Rabb'inizden apaçık deliller getirdi. Düşünün, şayet o bir yalancıysa, yalanının cezasını kendisi çekecektir. Ama eğer doğru söylüyorsa, onu inkâr ettiğiniz takdirde, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı dünyadayken başınıza gelecektir. Çünkü Allah, haddi aşarak kendisi hakkında yalan söyleyen hiç kimseyi başarıya ulaştırmaz, doğru yola iletmez."
29 "Ey halkım! Bugün yeryüzünde iktidar ve egemenlik sizin elinizdedir. Fakat Allah'ın bahşettiği bunca nimetlere karşı nankörlük ederseniz, yarın Allah'ın azabı gelip başımıza çökünce bizi ondan kim kurtarabilir?"

Bu sözlere karşılık Firavun, "Ben size yalnızca doğru olduğuna inandığım görüş ve düşüncelerimi belirtiyorum. Benim tek amacım, sizi doğru yola iletmektir." dedi.
30 Bunun üzerine, inanan adam, "Ey halkım!" dedi, "Doğrusu ben, geçmişte Allah'a başkaldıran zalim toplumların uğradığı türden bir felâkete uğramanızdan korkuyorum."
31 "Tıpkı Nuh kavminin, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin başına gelen korkunç azap gibi bir azapla helâk edilmenizden korkuyorum. Hiç kuşkusuz Allah, kulları için asla zulüm istemez. Bunun için, hak yolda yürüyen kullarının zulme uğramasına daha fazla izin vermeyecek ve zulmedenleri mutlaka cezalandıracaktır."
32 "Ey halkım! Dünyada uğrayacağınız felâketler bir yana, doğrusu ben sizin için, pişmanlıktan hıçkıra hıçkıra ağlayıp Feryat edeceğiniz o Hesap Gününden endişe ediyorum."
33 O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, ama ne çare, hiç kimse ve hiçbir güç sizi Allah'ıngazabından kurtaramayacaktır. Öyleyse kardeşlerim, gelin zulüm ve haksızlıklara bir son verin ki, Allah da sizi doğruya, başarıya ulaştırsın. Unutmayın ki, Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa, hiç kimse ve hiçbir güç onu doğru yola iletemez."
34 "Hatırlayın, daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti. Fakat siz Mısır halkı olarak, onun getirdiği inanç sistemine de her zaman şüpheyle bakmıştınız. Nitekim o öldükten sonra, "Allah ondan sonra hiçbir Elçi göndermeyecektir." demiştiniz. Çünkü size adaleti, doğruluğu emreden bir dine inanmak istemiyordunuz. İşte Allah, zulüm ve haksızlık yaparak sınırı aşan, hak dine şüpheyle bakan günahkârları böyle saptırır."
35 "Onlar ki, ikna ediciherhangi bir delile dayanmaksızın Allah'ın ayetleri hakkında körü körüne tartışmaya girişirler. İşte bunlar hem Allah'ın gazabına uğrayacak, hem de müminlerin öfkesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Allah, küstahça kibirlenen zalimlerin kalbini işte böyle mühürler."
36 Mümin şahıs konuşmasına devam ederken, Firavun onun sözlerini keserek "Ey Hâmân!" dedi, "Mademki Musa tüm varlıkların Efendisi olan bir tanrıdan söz ediyor, o hâlde bana öyle yüksek bir kule yap ki, tepesine çıkıp göklere açılan yollara ulaşayım!"
37 "Ulaşayım da, Musa'nın tanrısını kendi gözlerimle göreyim! Böylece, yukarılarda böyle bir kimse bulunmadığını hepinize göstereyim. Çünkü ben, bu adamın şan şöhret peşinde koşan yalancılardan biri olduğunu zannediyorum."

İşte böylece, yaptığı çirkin davranışlar zamanla Firavunun gözünde güzel görünmeye başladı ve ilâhî yasalar gereğince, bunun doğal sonucu olarakdoğru yoldan iyice uzaklaştırıldı. Yaptığı kötülüklere gelince, Firavunun tuzağı, kendisini ve halkını felâkete sürüklemekten başka hiçbir işe yaramadı.
38 İnanan adam sözlerine devam ederek, "Ey halkım!" dedi, "Gelin sözlerimi dinleyin ki, sizi doğru yola ileteyim!"
39 "Ey halkım! Şu dünya hayatı ancak gelip geçici bir faydalanmadan ibarettir. Âhiret ise, sonsuza dek sürecek asıl yurttur."
40 "O âhiret yurdu ki, kim bir kötülük yapmışsa, ancak yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. İster erkek ister kadın olsun, her kim de Allah'a ve âhiret gününe inanarak güzel ve yararlı işler yaparsa, onlar da cennete girecek ve orada kendilerine hadsiz hesapsız nimetler verilecektir."
41 "Ey halkım! Bu nasıl iştir ki, ben sizi kurtuluşa çağırırken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz!"
42 "Siz beni, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeye ve —emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğmek gerektiğine dair— kendileri hakkında hiçbir geçerli belge ve bilgiye sahip olmadığım varlıkları O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, mutlak otorite sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah'a kul olmaya çağırıyorum."
43 "Şu da apaçık bir gerçektir ki, sizin beni davet ettiğiniz bu çarpık inanç sistemi, dünyada da âhirette de davet edilmeye lâyık değildir. Unutmayın, hepimizin dönüşü Allah'adır. Hiç kuşkusuz ilâhî hükümleri reddederek sınırı aşmış olanlar, kesinlikle cehennem halkıdırlar."
44 "Ey halkım! Allah'ın huzuruna vardığımızda, size söylediklerimi hatırlayıp gerçeği anlayacaksınız. Fakat iş işten geçmiş olacak.Ben size bunları söylerken, zalimlerin şimşeklerini üzerime çektiğimin farkındayım. Fakat ne olursa olsun, gerçekleri haykırmaktan asla geri durmayacağım. Çünkü ben, her işimi Allah'a havale ediyor ve yalnızca O'na güveniyorum. Doğrusu Allah, kullarının her hâlini görmektedir."
45 İman eden adam bu sözleri söyledikten sonra, müminlerin safına katılıp mücadelesine devam etti. Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu. Firavun ve adamlarına gelince, onlar da Kızıldeniz'de boğulduktan sonra, kabir hayatı denilen âlemde korkunç bir azaba mahkûm edildiler.
46 O mahkûm oldukları azap bir ateştir ki, onlar sabah akşam bu ateşe sunulacaklar. Yeniden dirilecekleri güne kadar, cehennemde gidecekleri yeri görerek azap çekecekler. Son saat gelip çattığı gün ise, "Firavun ve adamlarını, cehennemdeki en şiddetli azaba sürükleyin!" denilecek.
47 O zaman zalimler, cehennem ateşinde birbirleriyle tartışmaya başlayacaklar.

Yeryüzündeezilen, sömürülen ve güçsüz bırakılanlar, dünyada iken peşlerinden gittikleri ve bir vakitler büyüklük taslamış olan lider ve yönetici konumundaki kimselere sitem ederek diyecekler ki:

"Biz hayatımız boyunca sizleri kendimize önder edinmiş, emir ve ilkelerinize bağlı kalarak size tabi olmuştuk. Şimdi bizi Allah'ın azabından kurtarabilir misiniz? Cehennemde bizi bekleyen ateşin bir kısmını olsun bizden savabilir misiniz?"
48 Buna karşılık büyüklük taslayanlar, "Biz kendimizi kurtardık mı ki size yardım edelim? Yönetenler ve yönetilenler; tapanlar ve tapılanlar, hepimiz ateşin içindeyiz. Görünen o ki, artık hiç kimse bizi bu azaptan kurtaramayacak. Çünkü Allah, kulları arasında kesin ve nihaî hükmünü vermiştir." diye cevap verecekler.
49 Derken ateşin içindekiler, cehennem bekçilerine seslenerek, "Ne olur Rabb'inize yalvarın da, hiç değilse bir gün için azabımızı hafifletsin!" diyecekler.
50 Cehennem bekçileri, "Size Peygamberleriniz ve İslâm davetçilerihakikati açıkça ortaya koyan belgeler getirmemişler miydi?" diye soracaklar. Onlar ise, "Elbette getirmişlerdi, fakat biz onları inkâr etmiştik." diyecekler.

Bunun üzerine cehennem bekçileri, "Madem öyle, o zaman Allah'a kendiniz yalvarın! Fakatşunu da bilin ki, kâfirlerin duası her zaman boşa gitmeye mahkûmdur."

Gelelim, bu kıssadan alınacak hisseye:
51 Biz Elçilerimize ve onları izleyen müminlere, hem bu dünya hayatında hem de bütün şahitlerin hazır bulunacağı Hesap Gününde mutlaka yardım edeceğiz.
52 O gün zalimlere, uydurdukları bahaneleri fayda vermeyecek. Artık onların hakkı ebediyenAllah'ın rahmetinden mahrum kalarak lâneteuğramak ve yurtların en kötüsü olan cehennemegirmektir.

Evet; elçilerimize ve onları izleyen müminlere mutlaka yardım edeceğiz. Nitekim:
53 Gerçekten Biz Musa'ya, insanlığın dünya ve âhiret kurtuluşu için rehber ve yol gösterici olan mesajlarımızı bahşetmiş ve İsrailoğulları'nı, sonradan Tevrat adıyla anılacak olan o Kitaba mirasçı kılmıştık. Musa'ya elçilik görevi verdikten sonra onu kendi hâline bırakmadık; ilâhî vahiy ve yardımımızla destekledik ve zalimlere karşı koruduk.
54 Musa'ya o kitabı, akıl ve sağduyu sahipleri için doğruyu ve eğriyi gösteren bir rehber, bir öğüt ve ibret kaynağı olmak üzere göndermiştik.Ey Muhammed! Biz Musa'yı nasıl koruduysak, seni de Mekkeli müşriklerin zulmünden koruyacak, sana yol gösterecek ve yardım edeceğiz. İşte bugün de, tüm insanlığı kucaklayan son mesajımız olan Kur'an'ı gönderdik.
55 O hâlde, ey İslâm davetçisi! Allah yolunda giriştiğin mücadelede karşına çıkabilecek zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek sabret! Unutma ki, Allah'ın vaadi haktır ve O'nun hem dünyaya hem âhirete yönelik verdiği sözler mutlaka gerçekleşecektir.Allah, iman eden ve bu yolda sebat gösteren kullarına söz verdiği yardımını mutlaka gönderecek, zalimlere karşı onları destekleyecektir. Ayrıca müminlere vadettiği ebedî cennet nimetlerini ve zalimlere vadettiği cehennem azabını muhakkak verecektir. O halde, hem kusur ve hatalarının affedilmesi hem de iyilik ve ibadetlerinin tam ve mükemmel kabul edilmesi için Rabb'ine dua et. Zira ne kadar çaba göstersen de, Allah'a kulluk görevini O'nun lâyık olduğu şekilde yerine getiremezsin. Rabb'ine giden yolda şeytanın tuzaklarından birine takılıp tökezlesen bile sakın ümitsizliğe kapılma; derhal düştüğün yerden kalk, gözlerini hedeften ayırmadan yoluna devam et ve günahının bağışlanması için Rabb'ine yalvar. Ve bu kutlu yolculuğunda sana azık olması için, sabah akşam Rabb'ini övgüyle yücelterek tesbih et.

Allah'ın vaadini reddedenlere gelince:
56 Hiçbir ikna edici delile dayanmaksızın, sırf kibir ve önyargılardan yola çıkarak Allah'ın âyetleri hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişenler var ya, onların yüreklerinde, hiçbir zaman ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur. İşte bütün itirazlarının altında yatan gerçek sebep budur. Öyleyse, bu gibi kimselerin şerrinden yalnızca Allah'a sığın. Hiç kuşkusuz O, her şeyi işiten, her şeyi görendir.
57 Oysa âhireti inkâr edenlerin en azından şunu düşünmeleri gerekirdi: Gökleri ve yeri yoktan var etmek, ölmüş olan insanları yeniden yaratmaktan daha büyük ve daha zor bir olaydır, ne var ki, insanların çoğu bunu idrak etmezler.
58 İdrak etmezler; çünkü görenlerle görmeyenler bir olmaz. İşte aynen böyle, iman edip güzel işler yapanlarla kötülük yapanlar da bir olmaz.Fakat siz ey gafiller; ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! Hâlbuki:
59 Son saat olan kıyamet mutlaka gelecektir; bunda hiç şüphe yok! Fakat insanların çoğu bu gerçeği görmek istemez, hakka inanmaya yanaşmazlar.
60 İşte bu yüzden Rabb'iniz diyor ki: Ey insanlar! Bir şey isteyeceğiniz zaman başkasına değil, yalnızca bana dua edin ki, ben de duanızı kabul edeyim.

Bana kul olmayı gururlarına yediremeyen o kendini beğenmiş zalimlere gelince, onlar alçaltılmış ve onurları kırılmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir. Oysa içinde yaşadıkları evreni dikkatli bir gözle incelemiş olsalardı, asla gurura kapılmaya hakları olmadığını görecek, Rablerinin sonsuz kudret ve merhameti karşısında ister istemez secdeye kapanacaklardı:
61 Geceyi huzur ve güven içinde dinlenmeniz için sessiz ve karanlık, gündüzü de çalışıp kazanç elde etmeniz için ışıl ışıl aydınlık kılan Allah'tır.

Gerçekten Allah, insanlara karşı çok cömert, çok lütufkârdır. Ne var ki, insanların çoğu şükretmez.
62 İşte sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah budur. O her şeyin yaratıcısıdır. O'ndan başka ilâh yoktur. Şu hâlde ey insanlar, nasıl şeytanî propagandalara aldanıp O'na kulluktan yüz çeviriyorsunuz?
63 Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr edenler, işte böyle apaçık gerçekleri gördükleri hâlde, kibir ve bencillikleri yüzünden hak ve hakikatten çevriliyorlar. Oysaki:
64 Yeryüzünü sizin için yaşamaya elverişli bir yurt, gökyüzünü de emniyet kalkanı gibi bir kubbe yapan, size şekil verip beden ve ruhunuzu, ihtiyaçlarınıza ve yaratılış gayenize uygun bir hâlde düzenleyerek şeklinizi güzelleştiren ve sizi tertemiz nimetlerle besleyip rızıklandıran Allah'tır.

İşte sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah budur. Evet; bütün âlemlerin Rabb'i olan Allah gerçekten ne yücedir!
65 O daima diridir. Hayatın, canlılığın kaynağıdır. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse, ey insanlar, bütün içtenliğinizle, sadece Allah'a bağlanarak tertemiz ve katıksız bir inançla O'na yalvarın. Unutmayın ki:

Her türlü övgü ve yücelik,bütün âlemlerin gerçek Rabb'i ve Efendisi olan Allah'a aittir.
66 Ey İslâm davetçisi!Senden din konusunda taviz vermeni isteyen inkârcılara de ki: "Bakın; Rabb'imden bana apaçık belgeler geldikten sonra, Allah'ın yanı sıra tapındığınız kimselere kulluk etmem bana kesinlikle yasaklanmıştır. Ben, tam bir teslimiyetle âlemlerin Rabb'ine boyun eğmekle emrolundum."
67 O Allah ki, sizin atanız ve aslınız olan ilk insanı topraktan yarattı. Sonra topraktaki mineralleri babanızın vücudunda birçok kimyasal işlemden geçirerek sizi önce sperm denilen bir damla sudan, sonra rahimde asılı duran embriyodan yarattı. Sonra sizi sağlıklı bir bebek hâlinde annenizin karnından çıkarmaktadır. Sonra gençlik çağına ulaşmanız için sizi büyütmekte ve sonra da ihtiyarlamanız için içinizden pek çoğuna uzun bir ömür bahşetmektedir.

Kimileriniz bu ihtiyarlık çağına ulaşmadan önce küçük yaşta vefat ettirilir, kimileriniz de belirli bir süreye ulaşmanız ve aklınızı kullanıp düşünmeniz için uzun süre yaşatılırsınız.
68 Yaşatan ve öldüren, hayatı ve ölümü yaratan O'dur. O bir şeyin olmasını istedi mi ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.
69 Ey insan!Sahte ve yanıltıcı itirazlarla Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya girişenlerin hak ve hakikatten nasıl çevrildiklerini görüyorsun, değil mi?
70 Onlar, bu kitabı yalanlayan ve böylece, daha önceki elçilerimizle gönderdiğimiz bütünvahiyleri inkâr eden kimselerdir. Fakat ne büyük bir yanılgı içinde olduklarını yakında anlayacaklar. Ne zaman mı?
71 Boyunlarına kelepçeler ve ellerine ayaklarına zincirler takılıp cehenneme doğru sürüklendikleri zaman.
72 İşte o zaman, derileri kavurup parçalayan kaynar suya atılacak ve sonra da cehennem ateşinde yanacaklar.
73 Sonra onlara, "Allah'a ortak koştuğunuz o sahte ilâhlarınız, liderleriniz, efendileriniz şimdi neredeler?" diye sorulacak.
74 Onlar da, "Bizi yüzüstü bırakıp ortadan kaybolmuşlar. Meğer biz bu güne kadar tapılmaya değer hiç bir şeye tapmıyormuşuz." diyecekler.

Bunun üzerine, "Ey zalimler!" denilecek, "İşte Allah, apaçık hakikati bile bile inkâr eden zalimleri böyle yoldan çıkarıp saptırır."
75 "Çünkü siz Allah'ın bahşettiği güç, servet ve saltanatla yeryüzünde haksız yere şımarıp azgınlaşıyor, küstahça böbürlenip duruyordunuz."
76 "Öyleyse, sonsuza dek içinde kalacağınız cehennemin kapılarından girin ateşe!" Büyüklük taslayanların varacağı yer ne kötüdür!
77 O hâlde, ey İslâm davetçisi! Zalimlerin baskı ve eziyetlerine karşı dayan, diren, sabret! Unutma ki, Allah'ın vaadi haktır ve mutlaka gerçekleşecektir. Allah seni ve davanı muhakkak galip getirecektir. Onun için sen görevini yap, ötesine karışma. Zira bu dava senin davan değildir; mesele senin meselen değildir. İşin tamamı Allah'ın elindedir ve O dilediği hükmü verecektir. Onlara vaad ettiğimiz azabın ve halakin bir kısmını sana bu dünyada gösterip o zalimleri hemen helak etsek de, bundan önce seni vefat ettirip onların helakini bir süre daha ertelesek de, sonuçta zalimler azaptan kurtulamayacaklar. Çünkü hepsi dönüp dolaşıp eninde sonunda bizim huzurumuza gelecekler. Onlara ne yapacağımı işte o zaman sana göstereceğim.
78 Ey Muhammed! Apaçık hakikati reddeden o inkârcıların senden olur olmaz mucizeler istediğini ve senin de onların ister istemez boyun eğmek zorunda kalacakları harika bir olayın, bir mucizenin gerçekleşmesini arzu ettiğini biliyoruz. Gerçek şu ki, biz senden önce de nice peygamberler göndermiştik. Onlardan kiminin tebliğ mücadelesini sana bu Kur'an'da anlattık, kiminden ise gerek duymadığımız için hiç söz etmedik.

Onlardan da böyle mucizeler, olağanüstü şeyler istenmişti. Fakat göndermiş olduğumuz hiç bir peygamber, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize gösteremez. Onlar inkârcılarla sonuna kadar mücadele eder ve neticeyi Allah'tan beklerler. Eğer bir mucize gönderilecekse, bunun ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğine ancak Allah karar verir. Fakat şu da var ki, inat ve önyargıyla hakkı inkâr eden hiçbir kâfir, istediği mucize gerçekleşti diye iman etmez. İman etmediği zaman da, azap emri gelmiş demektir.

Nihayet Allah'ın azap veya kıyamet emri gelip çatınca, aralarında tam bir adaletle, yani hak ile hükmedilir ve Allah'ın dinine karşı mücadele ederek bâtılın yanında yer alanlar, o zaman korkunç bir azapla yok edilerek hüsrana uğrarlar. İşte bugünkü inkârcıları ve zalimleri de aynı akıbet beklemektedir.

Ey Muhammed! Senden mucize isteyen o inkârcılar bu isteklerinde gerçekten samimi olsalardı, yanı başlarında bulunan ve Allah'ın varlığını, birliğin, sonsuz ilim, kudret, adalet ve merhametini gözler önüne seren sayısız yaratılış mucizesini görürlerdi:
79 O Allah ki, bir kısmını binek olarak kullanmanız, bir kısmından yemeniz da et, gibi yiyecekler elde etmeniz için evcil hayvanları yaratıp emrinize amade kılmıştır.
80 Bu hayvanlarda sizin için daha birçok faydalar ve insanı büyüleyen muhteşem bir güzellik vardır. Ayrıca onların derilerinden, yünlerinden, tüylerinden; süt, yumurta, bal gibi ürettikleri gıdalardan ve daha başka birçok özelliklerinden faydalanırsınız. Kimileri bineğiniz, kimileri yiyeceğiniz, kimileri giysiniz, kimileri de yoldaşınız ve arkadaşınız olurlar. Atlara, develere, merkeplere, katırlara binerek zevkle gezinir, onların üzerinde uzak mesafeleri rahatlıkla aşarak gönlünüzdeki nice ihtiyaç ve arzuları gerçekleştirebilirsiniz.

Ayrıca hem onlar üzerinde hem de size bahşettiğimiz bilgi ve yetenek sayesinde imal ettiğiniz otomobil, uçak, tren, gemi gibi araçlar üzerinde seyahat edersiniz. Tüm bunlar, Allah'ın her şeyi belirli bir plana göre yaratmış olduğunu göstermektedir.
81 İşte Allah, hak ve hakikati apaçık ortaya koyan âyetlerini ve bahşetmiş olduğumucizevi nimetlerini size böyle gösteriyor. Şimdi söyleyin ey nankörler; Allah'ın bunca nimetlerinden,bunca mucize ve âyetlerinden hangi birini inkâr edebilirsiniz?
82 Nimetlere karşı nankörlük eden ve mucizeleri görmezlikten gelen bu zalimler, kendilerini bekleyen feci akıbetten de mi korkmuyorlar? Onlar yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zalimlerin nasıl bir akıbete uğradığını görmüyorlar mı? İnsanlık tarihini ibret nazarıyla inceleyip de, bir zamanlar yeryüzünün egemenleri olan nice büyük medeniyetlerin, nice devletlerin yıkılıp yok olduğunu görmüyorlar mı? O toplumların yozlaşmasına ve yıkılmasına sebep olan etkenler üzerinde düşünmüyorlar mı?

Üstelik geçmişte yaşayıp yok olan bu toplumlar, sayıca kendilerinden daha çok ve hem ekonomik ve siyasi güç hem de yeryüzünde meydana getirdikleri eserler ve kurdukları sistemler bakımından daha güçlü ve daha üstün idiler.

Fakat azabımız gelip çatınca, elde ettikleri o servet ve saltanat, onları yok olmaktan kurtaramadı.
83 Zira elçileri onlara apaçık delillerle gelince, sahip oldukları sanat, felsefe, teknoloji ve bilgilerine güvenip gurura kapılmış ve sanki Allah'a muhtaç değillermiş gibi küstahça tavır takınmışlardı.

Fakat sonunda, alay edip durdukları o korkunç azap kendilerini dört bir yandan sarıp kuşatıvermişti.
84 O zalimler azabımızı açıkça karşılarında gördükleri an, "Şimdi bir tek Allah'a iman ediyor ve O'na ortak koştuğumuz her şeyi, önünde secdeye kapandığımız putları, verdikleri hükümlere Allah'a itaat edercesine boyun eğdiğimiz kişi ve kurumları, aşırı derecede övüp yücelterek putlaştırdığımız büyük şahsiyetleri, bütün düzmece ilâhları ve batıl ideolojileri reddediyoruz!" demişlerdi.
85 Oysa azabımızı gördükten sonra iman etmeleri, onlara hiç bir fayda sağlayacak değildi. Zira hak ve hakikat onlara açıkça tebliğ edilmiş, onlar ise hakkı bilerek inkar etmişlerdi.

İşte Allah'ın kulları arasında ezelden beri uygulanagelen ve kıyamete kadar da hiçbir değişikliğe uğramadan uygulanacak olan toplumsal yasası budur.

Bu yasaya göre, bilerek ve isteyerek inkâra saplanan zalimlerin son andaki iman iddiaları reddedilmiş ve inkârcılar, o anda ve oracıkta derhal yok edilerek insanın başına gelebilecek en büyük kayba, en büyük hüsrana uğramışlardır.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حٰمٓۜ 1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ 2
غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ 3
مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ 4
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ 5
وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ 6
اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ 7
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ 8
وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟ 9
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ 10
قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ 11
ذٰلِكُمْ بِاَنَّـهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ 12
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ 13
فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ 14
رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُوالْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ 15
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ 16
اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ 17
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ 18
يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ 19
وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟ 20
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ 21
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ 22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ 23
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ 24
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ 25
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُون۪ٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ د۪ينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ 26
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟ 27
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلاً اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِباً فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقاً يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ 28
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ 29
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ 30
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْماً لِلْعِبَادِ 31
وَيَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ 32
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِر۪ينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ 33
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ 34
اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ 35
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ 36
اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ كَاذِباًۜ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَصُدَّ عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا ف۪ي تَبَابٍ۟ 37
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَب۪يلَ الرَّشَادِۚ 38
يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ 39
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ 40
وَيَا قَوْمِ مَا ل۪ٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَن۪ٓي اِلَى النَّارِۜ 41
تَدْعُونَن۪ي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِه۪ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۘ وَاَنَا۬ اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَز۪يزِ الْغَفَّارِ 42
لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِف۪ينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ 43
فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ 44
فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ 45
اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ 46
وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يباً مِنَ النَّارِ 47
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ 48
وَقَالَ الَّذ۪ينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْماً مِنَ الْعَذَابِ 49
قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓـؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟ 50
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ 51
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ 52
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ 53
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ 54
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ 55
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ 56
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 57
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلاً مَا تَـتَذَكَّرُونَ 58
اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ 59
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟ 60
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ 61
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ 62
كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذ۪ينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ 63
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ 64
هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ 65
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّ۪ي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ 66
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 67
هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟ 68
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِۜ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ 69
اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ 70
اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ 71
فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ 72
ثُمَّ ق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ 73
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ 74
ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ 75
اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ 76
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ 77
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟ 78
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ 79
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ 80
وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ 81
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 82
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ 83
فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ 84
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ 85
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
حٰمٓۜ
Ha, Mîm. Dinle, ey insanoğlu! Ha, Mîm gibi senin çok iyi tanıdığın ve ustaca kullandığın basit harflerden oluşan; fakat hem lafzı hem de manasıyla eşsiz birer mucize olan şu âyetlere kulak ver:
1
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ
Bu Kitap, bizzat azîz ve alîm olan Allah tarafından gönderilmiştir. Bu Kur'ân, her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan (azîz) ve her şeyi en mükemmel şekilde bilen (alîm) Allah tarafından gönderilmiştir. O'nun emirleri bir ilme ve hikmete dayanır. O'nun koyduğu kurallarda ve verdiği emirlerde hiçbir yanılgı söz konusu olamaz. Dolayısıyla O'nun yol göstericiliğini reddetmek, insanın kendisini felakete götürmesi demektir. Bununla birlikte, eğer günahlarınızdan tövbe ederseniz, geçmişte işlediğiniz günahlar affedilecektir:
2
غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ
Bu kitap, tövbe edilmese bile gerektiğinde bazı günahları bağışlayan, samimi tövbeleri kabul eden; cezası çetin, lütuf ve keremi sınırsız olan Allah tarafındangönderilmiştir. Bu yüzden ümitsizliğe düşmeyin, hayatınızı yeniden değerlendirerek düşünün.

O Allah ki, Kendisinden başka ilâh yoktur. Kulluk ve itaate lâyık olan yalnızca O'dur. Dönüş O'nadır. Eninde sonunda dünya hayatı sona erecek ve hepiniz yaptıklarınızın hesabını vermek üzere O'nun huzuruna getirileceksiniz.
3
مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
Allah'ın ayetleri hakkında, apaçık hakikati inkâr eden nankörlerden başkası tartışmaya girişmez. Gerek göklerde ve yerde, gerekse Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın varlığını, birliğini, sonsuz kudret ve merhametini ortaya koyan nice deliller, işaretler ve âyetler vardır. Fakat inkârcılar, bunca âyetleri görmezlikten gelirler. Bunlar delil olarak kendilerine sunulduğu zaman da, hakikat karşısında inatla direnir, anlamsız bir tartışmaya girerek Allah'ın âyetlerini bile bile reddederler.

Fakat ey Peygamber, onların yeryüzündelüks ve refah içinde gezip dolaşıyor olmaları, ilâhî adalet konusunda seni yanıltmasın. Sanma ki Allah onlardan razıdır ve yaptıkları kötülükleri cezasız bırakacaktır. İmtihan hikmeti gereğince Allah, kâfirleri ve zalimleri hemen helak etmez, tövbe edip hakka dönmeleri için onlara mühlet verir. Fakat verdiği mühlet sona erdiği anda, onları şiddetli bir azap ile yakalayıverir. İnsanlık tarihi, bunun en açık delili ve şahididir:
4
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
Onlardan önce Nuh kavmi ve daha sonraki inkârcı toplumlar da âyetlerimi ve elçilerimi yalanlamışlardı. Şöyle ki:

Her toplum, kendilerine gönderilen Peygamberi veya davetçiyi yakalayıp ortadan kaldırmaya yeltenmiş, bâtıl yollarla hakikati çürütüp geçersiz kılmak için onlara karşı mücadele etmişlerdi. İnkârcılar, hak ve hakikati açıkça ortaya koyan delilleri çürütüp geçersiz kılmak amacıyla, İslâm davetçilerine karşı çirkin komplolarla, yanıltıcı delillerle, yalan ve iftiralarla karşı koymuşlardı.

Fakat sonunda, onları korkunç bir azapla yakalayıvermiştim. İşte o zaman benim cezalandırmam nasılmış, gördüler.
5
وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ
Ve böylece Rabb'inin, hakikati bile bile inkâr edenlerin cehennemlik olduğuna dair hükmü gerçekleşmiş oldu.

O hâlde, ey müminler! İnkârcıların baskı ve eziyetleri karşısındaki çaresizliğinizden dolayı üzülmeyin. Onların sizi alaya alıp aşağılamasına aldırmayın. Sizin Allah katındaki makamınız o derece yüksektir ki:
6
اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ
Allah'ın kâinat üzerindeki kudret ve egemenliğinin sembolü olan Arş'ı yüklenen büyük melekler ve Arşın çevresindeki seçkin melekler, Rablerini daima övgüyle anarak hamd ile tesbih ederler. Allah katında müstesna bir makama sahip olan Kerûbiyyûn adındaki bu melekler, tıpkı müminler gibi Allah'a iman ederler ve yeryüzündeki din kardeşleri olan müminler için Allah'a şöyle yalvararak bağışlanma dilerler:

"Ey Rabb'imiz! Senin sonsuz rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Günahlarından tövbe edip Senin gönderdiğin Peygamberlerin yolunu izleyen şu müminleri bağışla; onları cehennem azabından koru yaRab!"
7
رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ
"Ey yüce Rabb'imiz! Onları ve onlar gibi iyilik yapan ana babalarını, eşlerini ve çocuklarını, kendilerine söz vermiş olduğun ebedîmutluluk ve esenlik diyarı olan Adn cennetlerine yerleştir. Hiç kuşkusuz Sen, sonsuz kudret ve hikmet sahibisin."
8
وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟
"Hesap Günü onları üzüntülerden, sıkıntı ve kötülüklerden koru ya Rab! Gerçek şu ki, Sen o gün kimi kötülüklerden korursan, ona en büyük rahmetini bahşetmişsin demektir. İşte en büyük başarı, en büyük kurtuluş budur."
9
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ
Hakikati inkâr edenlere gelince, onlar o gün cehennemi karşılarında görünce pişmanlıkla feryat edecek ve öfkeyle birbirlerine lânetler yağdıracaklar. Bunun üzerine, onlara şöyle nida edilecek: "Ey zalimler! Bugün Allah'ın size gazabı, sizin birbirinize duyduğunuz öfkenizden çok daha şiddetlidir. Çünkü siz vaktiyle imana davet edildiğiniz hâlde, hakikati bile bile inkâr ediyordunuz."
10
قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ
Buna karşılık onlar, "Ey Rabb'imiz!" diyecekler, "Bizler başlangıçta ölü bir toprak idik; sen bize hayat verdin. Sonra bizi tekrar öldürüp toprağa gönderdin ve şimdi bize yeniden can verdin. Böylece bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi elçilerin haber verdiği her şeyin gerçekleştiğini gözlerimizle gördük. Atık suçumuzu itiraf ediyor ve sana yalvarıyoruz; bu korkunç azaptankurtuluş imkânı, cehennemden çıkış yolu yok mudur ya Rab?"
11
ذٰلِكُمْ بِاَنَّـهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ
Onlara, "Hayır, cezanızı çekeceksiniz!" diye cevap verilecek, "Çünkü siz, eşi ortağı olmayan, gönderdiği mesajlarla hayatınızı düzenleyen bir tek Allah'a imana davet edilince O'nu inkâr ediyordunuz. Ama birtakım putlar ve putlaştırılmış insanlar O'na ortak koşulunca, ancak o zamanAllah'a inanıyordunuz."

Oysa her konuda hüküm verme yetkisi, yücelik ve azamet sahibi olan Allah'a aittir. İşte bu gün de O'nun hükmü gereğince ebedî azaba mahkûm edileceksiniz."

O hâlde, ey insanlar! Bu kaçınılmaz son gelip çatmadan önce, ilâhî uyarıya kulak verin:
12
هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ
O Allah ki, varlığının, birliğinin, sonsuz kudret, adalet ve merhametinin apaçık alâmetleri ve delilleri olan âyetlerini, size kâinatın her zerresinde göstermektedir. Bu âyetleri gören her akıl sahibi, bu kâinatın bir yaratıcısı olduğunu idrak edebilir, Allah'ın varlığını ve birliğini anlayabilir. Örneğin O, sizin için gökten rızık sebebi olan yağmur indirmektedir. Yağdırdığı yağmurlar sayesinde Allah, yeryüzünde ihtiyacınız olan her çeşit besleyici gıdayı sağlayan bitkiler ve hayvanlar yetiştirmektedir.

Ne var ki, tertemiz bir kalple Allah'a yönelenlerden başkası bu apaçık delilleri düşünüp öğüt almaz.
13
فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Öyleyse ey müminler! Sizi hak yoldan çevirmek için karşınıza dikilen o kâfirler istemeseler de, siz her türlü şirkten arınmış tertemiz bir inançlaRabb'inize yönelin! Kulluk ve ibadetin özü olan dini yalnızca Allah'a halis kılarak O'na gönülden dua edin. İnkârcıların incitici sözleri, baskı ve eziyetleri sizi bir tek Allah'a kulluk etmekten, O'nun emir ve yasaklarına uymaktan alıkoymasın. Unutmayın ki:
14
رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُوالْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ
Dürüst ve erdemli kullarının mertebelerini yücelten O'dur. Çünkü O, kudret ve egemenlik Tahtının yegâne Sahibidir. Kullarından dilediğine, emrindeki vahiy meleğiCebrail'i, yaniKutsal Ruh'u gönderir ki, insanlığı o büyük Kavuşma Gününe karşı uyarsın.
15
يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
O gün bütün insanlarhesap vermek üzere Rab'lerinin huzuruna çıkacaklar ve hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmayacaktır. Sesler kesilecek, başlar öne eğilecek ve şu ilâhî ferman duyulacak:

"Ey zalimler! Size dünyada imtihan için verilen güç ve iktidardan dolayı şımarıp azgınlık ediyordunuz. Şimdi söyleyin bakalım, bugün hükümranlık kimindir?" Ve aynı ses cevap verecek:"Bütün varlıklar üzerinde mutlak ve ezici otorite sahibi olan bir tek Allah'ındır."
16
اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
"Bugün herkes dünyada yaptıklarının karşılığını görecek ve hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmeyecektir.

Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir."
17
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ
O hâlde, Ey Müslüman! Onları, yaklaşmakta olan o dehşetli Güne karşı uyar. O an gelip çatınca,korkudan yürekler ağızlara dayanacak ve inkârcılar sıkıntı ve zillet içinde, acıyla yutkunup duracaklar.

O Gün zalimler için ne sıcak bir dost vardır, ne de sözü dinlenir bir şefaatçi.
18
يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
O Allah ki, gözlerin sinsi ve haince bakışlarını ve kalplerde gizlenen niyet ve düşünceleri çokiyi bilmektedir.
19
وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟
Allah sınırsız ilim ve hikmetiyle,adalet ve hakikate uygun olarak hükmeder. Oysa O'nun dışında kulluk edip yalvardıkları o sözde ilâhlar ve emirlerine kayıtsız şartsız itaat edilen dinî ve siyasî önderler, hiçbir konuda hakka uygun hüküm veremezler.

Çünkü yalnızca Allah'tır, her şeyi işiten, her şeyi gören.
20
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
Peki bu inkârcılar hiç yeryüzünü dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçmiş zalimlerin nasıl bir sonla karşılaştığını görmediler mi? Üstelik geçmişte yaşamış bu toplumlar, gerek askerî, sosyal ve ekonomik güç bakımından gerekse yeryüzünde meydana getirdikleri eserler açısından kendilerinden daha üstünlerdi. Buna rağmen Allah, işledikleri günahlardan dolayı onları korkunç bir azapla yakalayıverdi ve hiç kimse onları Allah'a karşı koruyamadı.
21
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Evet, böyle oldu. Çünkü Peygamberleri kendilerine hakikati gün gibi ortaya koyan apaçık delillerle geldikleri hâlde, bunlar bile bile kötülüğü tercih etmiş, inatla ayetlerimizi inkâr etmişlerdi. Allah da onları böyle bir azapla yakalayıp cezalandırdı. Gerçekten Allah çok güçlüdür, cezası da çok çetindir.

İşte bir Peygamber ve onu inkâr ederek helâke uğrayan bir toplum örneği:
22
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Doğrusu Biz Musa'yı, hakikati ortaya koyan delillerimizle ve tarafımızdan apaçık bir yetkiyle Mısır diktatörü Firavun'a, onun ordu komutanı Haman'a ve ekonomik destekçisi olan Karun'a göndermiştik.
23
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
Fakat onlar Musa'nın bir Peygamber olduğunu pekâlâ bildikleri hâlde, "Bu adam, yalan söyleyen bir büyücüdür!" demişlerdi.
24
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
Musa Firavun'un ilâhî hükümlere boyun eğmesi ve İsrailoğulları'nı özgür bırakması gerektiğine dair Bizden aldığı gerçeği onlara iletince, Firavunun danışmanları, "Ey Firavun!" dediler, "En iyisi, Musa'ya inananların yeni doğan erkek çocuklarını öldürün, kız çocuklarını da hizmetimizde kullanmak üzere sağ bırakın."

İşte zalimler böyle plânlar kuruyorlardı. Aynı plânı Musa doğduğunda da uygulamaya çalışmışlardı. Oysa ilâhî kanunlara göre, inkârcıların bütün tuzakları, bütün komploları yıkılıp gitmeye mahkûmdu.
25
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُون۪ٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ د۪ينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ
Böylece Firavun,danışma meclisini toplayarak Musa'nın durumunu görüştü. İçlerinden bazıları, halkın tepkisini çekmemek için ona yumuşak davranmak gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Firavun, Musa'dan korktuğunu belli etmemek için, "Bırakın Musa'yı öldüreyim! O da varsın Rabb'ine yalvarsın. Bakalımo çok güvendiği Rabb'i onu elimizden kurtarabilecek mi? Doğrusu ben bu adamın,kültürel ve siyasî bir devrim yaparak inanç sisteminizi değiştirmesinden ve bu ülkede yönetimi ele geçirip bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum!" dedi.
26
وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟
Buna karşılık Musa, "Dinleyin, ey insanlar!" dedi, "Ben, Hesap Gününe inanmayan bütün kibirli ve küstah zorbalardan, benim Rabb'im ve sizin Rabb'iniz olan Allah'a sığınmışım! O hâlde hangi tehdit beni sindirebilir, hangi güç beni O'nun yolundan çevirebilir!"
27
وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلاً اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِباً فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقاً يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
Firavun hanedanından olup Musa'ya iman ettiğini o güne kadar gizleyen mümin bir adam, Firavun'un da bulunduğu bir mecliste ayağa kalkıp şunları söyledi:

"Siz bir adamı ‘Rabb'im Allah'tır.' dediği için öldürecek misiniz? Oysa o, sözlerinin doğruluğunu ispatlamak üzere size Rabb'inizden apaçık deliller getirdi. Düşünün, şayet o bir yalancıysa, yalanının cezasını kendisi çekecektir. Ama eğer doğru söylüyorsa, onu inkâr ettiğiniz takdirde, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı dünyadayken başınıza gelecektir. Çünkü Allah, haddi aşarak kendisi hakkında yalan söyleyen hiç kimseyi başarıya ulaştırmaz, doğru yola iletmez."
28
يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ
"Ey halkım! Bugün yeryüzünde iktidar ve egemenlik sizin elinizdedir. Fakat Allah'ın bahşettiği bunca nimetlere karşı nankörlük ederseniz, yarın Allah'ın azabı gelip başımıza çökünce bizi ondan kim kurtarabilir?"

Bu sözlere karşılık Firavun, "Ben size yalnızca doğru olduğuna inandığım görüş ve düşüncelerimi belirtiyorum. Benim tek amacım, sizi doğru yola iletmektir." dedi.
29
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ
Bunun üzerine, inanan adam, "Ey halkım!" dedi, "Doğrusu ben, geçmişte Allah'a başkaldıran zalim toplumların uğradığı türden bir felâkete uğramanızdan korkuyorum."
30
مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْماً لِلْعِبَادِ
"Tıpkı Nuh kavminin, Ad ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin başına gelen korkunç azap gibi bir azapla helâk edilmenizden korkuyorum. Hiç kuşkusuz Allah, kulları için asla zulüm istemez. Bunun için, hak yolda yürüyen kullarının zulme uğramasına daha fazla izin vermeyecek ve zulmedenleri mutlaka cezalandıracaktır."
31
وَيَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ
"Ey halkım! Dünyada uğrayacağınız felâketler bir yana, doğrusu ben sizin için, pişmanlıktan hıçkıra hıçkıra ağlayıp Feryat edeceğiniz o Hesap Gününden endişe ediyorum."
32
يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِر۪ينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
O gün arkanızı dönüp kaçmaya çalışacaksınız, ama ne çare, hiç kimse ve hiçbir güç sizi Allah'ıngazabından kurtaramayacaktır. Öyleyse kardeşlerim, gelin zulüm ve haksızlıklara bir son verin ki, Allah da sizi doğruya, başarıya ulaştırsın. Unutmayın ki, Allah kimi sapıklık içinde bırakırsa, hiç kimse ve hiçbir güç onu doğru yola iletemez."
33
وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ
"Hatırlayın, daha önce Yusuf da size apaçık delillerle gelmişti. Fakat siz Mısır halkı olarak, onun getirdiği inanç sistemine de her zaman şüpheyle bakmıştınız. Nitekim o öldükten sonra, "Allah ondan sonra hiçbir Elçi göndermeyecektir." demiştiniz. Çünkü size adaleti, doğruluğu emreden bir dine inanmak istemiyordunuz. İşte Allah, zulüm ve haksızlık yaparak sınırı aşan, hak dine şüpheyle bakan günahkârları böyle saptırır."
34
اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
"Onlar ki, ikna ediciherhangi bir delile dayanmaksızın Allah'ın ayetleri hakkında körü körüne tartışmaya girişirler. İşte bunlar hem Allah'ın gazabına uğrayacak, hem de müminlerin öfkesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Allah, küstahça kibirlenen zalimlerin kalbini işte böyle mühürler."
35
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ
Mümin şahıs konuşmasına devam ederken, Firavun onun sözlerini keserek "Ey Hâmân!" dedi, "Mademki Musa tüm varlıkların Efendisi olan bir tanrıdan söz ediyor, o hâlde bana öyle yüksek bir kule yap ki, tepesine çıkıp göklere açılan yollara ulaşayım!"
36
اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ كَاذِباًۜ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَصُدَّ عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا ف۪ي تَبَابٍ۟
"Ulaşayım da, Musa'nın tanrısını kendi gözlerimle göreyim! Böylece, yukarılarda böyle bir kimse bulunmadığını hepinize göstereyim. Çünkü ben, bu adamın şan şöhret peşinde koşan yalancılardan biri olduğunu zannediyorum."

İşte böylece, yaptığı çirkin davranışlar zamanla Firavunun gözünde güzel görünmeye başladı ve ilâhî yasalar gereğince, bunun doğal sonucu olarakdoğru yoldan iyice uzaklaştırıldı. Yaptığı kötülüklere gelince, Firavunun tuzağı, kendisini ve halkını felâkete sürüklemekten başka hiçbir işe yaramadı.
37
وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَب۪يلَ الرَّشَادِۚ
İnanan adam sözlerine devam ederek, "Ey halkım!" dedi, "Gelin sözlerimi dinleyin ki, sizi doğru yola ileteyim!"
38
يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
"Ey halkım! Şu dünya hayatı ancak gelip geçici bir faydalanmadan ibarettir. Âhiret ise, sonsuza dek sürecek asıl yurttur."
39
مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
"O âhiret yurdu ki, kim bir kötülük yapmışsa, ancak yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır. İster erkek ister kadın olsun, her kim de Allah'a ve âhiret gününe inanarak güzel ve yararlı işler yaparsa, onlar da cennete girecek ve orada kendilerine hadsiz hesapsız nimetler verilecektir."
40
وَيَا قَوْمِ مَا ل۪ٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَن۪ٓي اِلَى النَّارِۜ
"Ey halkım! Bu nasıl iştir ki, ben sizi kurtuluşa çağırırken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz!"
41
تَدْعُونَن۪ي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِه۪ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۘ وَاَنَا۬ اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَز۪يزِ الْغَفَّارِ
"Siz beni, Allah'ın ayetlerini inkâr etmeye ve —emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğmek gerektiğine dair— kendileri hakkında hiçbir geçerli belge ve bilgiye sahip olmadığım varlıkları O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, mutlak otorite sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah'a kul olmaya çağırıyorum."
42
لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِف۪ينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ
"Şu da apaçık bir gerçektir ki, sizin beni davet ettiğiniz bu çarpık inanç sistemi, dünyada da âhirette de davet edilmeye lâyık değildir. Unutmayın, hepimizin dönüşü Allah'adır. Hiç kuşkusuz ilâhî hükümleri reddederek sınırı aşmış olanlar, kesinlikle cehennem halkıdırlar."
43
فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ
"Ey halkım! Allah'ın huzuruna vardığımızda, size söylediklerimi hatırlayıp gerçeği anlayacaksınız. Fakat iş işten geçmiş olacak.Ben size bunları söylerken, zalimlerin şimşeklerini üzerime çektiğimin farkındayım. Fakat ne olursa olsun, gerçekleri haykırmaktan asla geri durmayacağım. Çünkü ben, her işimi Allah'a havale ediyor ve yalnızca O'na güveniyorum. Doğrusu Allah, kullarının her hâlini görmektedir."
44
فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ
İman eden adam bu sözleri söyledikten sonra, müminlerin safına katılıp mücadelesine devam etti. Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu. Firavun ve adamlarına gelince, onlar da Kızıldeniz'de boğulduktan sonra, kabir hayatı denilen âlemde korkunç bir azaba mahkûm edildiler.
45
اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ
O mahkûm oldukları azap bir ateştir ki, onlar sabah akşam bu ateşe sunulacaklar. Yeniden dirilecekleri güne kadar, cehennemde gidecekleri yeri görerek azap çekecekler. Son saat gelip çattığı gün ise, "Firavun ve adamlarını, cehennemdeki en şiddetli azaba sürükleyin!" denilecek.
46
وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يباً مِنَ النَّارِ
O zaman zalimler, cehennem ateşinde birbirleriyle tartışmaya başlayacaklar.

Yeryüzündeezilen, sömürülen ve güçsüz bırakılanlar, dünyada iken peşlerinden gittikleri ve bir vakitler büyüklük taslamış olan lider ve yönetici konumundaki kimselere sitem ederek diyecekler ki:

"Biz hayatımız boyunca sizleri kendimize önder edinmiş, emir ve ilkelerinize bağlı kalarak size tabi olmuştuk. Şimdi bizi Allah'ın azabından kurtarabilir misiniz? Cehennemde bizi bekleyen ateşin bir kısmını olsun bizden savabilir misiniz?"
47
قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
Buna karşılık büyüklük taslayanlar, "Biz kendimizi kurtardık mı ki size yardım edelim? Yönetenler ve yönetilenler; tapanlar ve tapılanlar, hepimiz ateşin içindeyiz. Görünen o ki, artık hiç kimse bizi bu azaptan kurtaramayacak. Çünkü Allah, kulları arasında kesin ve nihaî hükmünü vermiştir." diye cevap verecekler.
48
وَقَالَ الَّذ۪ينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْماً مِنَ الْعَذَابِ
Derken ateşin içindekiler, cehennem bekçilerine seslenerek, "Ne olur Rabb'inize yalvarın da, hiç değilse bir gün için azabımızı hafifletsin!" diyecekler.
49
قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓـؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟
Cehennem bekçileri, "Size Peygamberleriniz ve İslâm davetçilerihakikati açıkça ortaya koyan belgeler getirmemişler miydi?" diye soracaklar. Onlar ise, "Elbette getirmişlerdi, fakat biz onları inkâr etmiştik." diyecekler.

Bunun üzerine cehennem bekçileri, "Madem öyle, o zaman Allah'a kendiniz yalvarın! Fakatşunu da bilin ki, kâfirlerin duası her zaman boşa gitmeye mahkûmdur."

Gelelim, bu kıssadan alınacak hisseye:
50
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
Biz Elçilerimize ve onları izleyen müminlere, hem bu dünya hayatında hem de bütün şahitlerin hazır bulunacağı Hesap Gününde mutlaka yardım edeceğiz.
51
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ
O gün zalimlere, uydurdukları bahaneleri fayda vermeyecek. Artık onların hakkı ebediyenAllah'ın rahmetinden mahrum kalarak lâneteuğramak ve yurtların en kötüsü olan cehennemegirmektir.

Evet; elçilerimize ve onları izleyen müminlere mutlaka yardım edeceğiz. Nitekim:
52
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ
Gerçekten Biz Musa'ya, insanlığın dünya ve âhiret kurtuluşu için rehber ve yol gösterici olan mesajlarımızı bahşetmiş ve İsrailoğulları'nı, sonradan Tevrat adıyla anılacak olan o Kitaba mirasçı kılmıştık. Musa'ya elçilik görevi verdikten sonra onu kendi hâline bırakmadık; ilâhî vahiy ve yardımımızla destekledik ve zalimlere karşı koruduk.
53
هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ
Musa'ya o kitabı, akıl ve sağduyu sahipleri için doğruyu ve eğriyi gösteren bir rehber, bir öğüt ve ibret kaynağı olmak üzere göndermiştik.Ey Muhammed! Biz Musa'yı nasıl koruduysak, seni de Mekkeli müşriklerin zulmünden koruyacak, sana yol gösterecek ve yardım edeceğiz. İşte bugün de, tüm insanlığı kucaklayan son mesajımız olan Kur'an'ı gönderdik.
54
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ
O hâlde, ey İslâm davetçisi! Allah yolunda giriştiğin mücadelede karşına çıkabilecek zorluk ve sıkıntılara göğüs gererek sabret! Unutma ki, Allah'ın vaadi haktır ve O'nun hem dünyaya hem âhirete yönelik verdiği sözler mutlaka gerçekleşecektir.Allah, iman eden ve bu yolda sebat gösteren kullarına söz verdiği yardımını mutlaka gönderecek, zalimlere karşı onları destekleyecektir. Ayrıca müminlere vadettiği ebedî cennet nimetlerini ve zalimlere vadettiği cehennem azabını muhakkak verecektir. O halde, hem kusur ve hatalarının affedilmesi hem de iyilik ve ibadetlerinin tam ve mükemmel kabul edilmesi için Rabb'ine dua et. Zira ne kadar çaba göstersen de, Allah'a kulluk görevini O'nun lâyık olduğu şekilde yerine getiremezsin. Rabb'ine giden yolda şeytanın tuzaklarından birine takılıp tökezlesen bile sakın ümitsizliğe kapılma; derhal düştüğün yerden kalk, gözlerini hedeften ayırmadan yoluna devam et ve günahının bağışlanması için Rabb'ine yalvar. Ve bu kutlu yolculuğunda sana azık olması için, sabah akşam Rabb'ini övgüyle yücelterek tesbih et.

Allah'ın vaadini reddedenlere gelince:
55
اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
Hiçbir ikna edici delile dayanmaksızın, sırf kibir ve önyargılardan yola çıkarak Allah'ın âyetleri hakkında körü körüne ve inatla tartışmaya girişenler var ya, onların yüreklerinde, hiçbir zaman ulaşamayacakları bir kibirden başka bir şey yoktur. İşte bütün itirazlarının altında yatan gerçek sebep budur. Öyleyse, bu gibi kimselerin şerrinden yalnızca Allah'a sığın. Hiç kuşkusuz O, her şeyi işiten, her şeyi görendir.
56
لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Oysa âhireti inkâr edenlerin en azından şunu düşünmeleri gerekirdi: Gökleri ve yeri yoktan var etmek, ölmüş olan insanları yeniden yaratmaktan daha büyük ve daha zor bir olaydır, ne var ki, insanların çoğu bunu idrak etmezler.
57
وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلاً مَا تَـتَذَكَّرُونَ
İdrak etmezler; çünkü görenlerle görmeyenler bir olmaz. İşte aynen böyle, iman edip güzel işler yapanlarla kötülük yapanlar da bir olmaz.Fakat siz ey gafiller; ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! Hâlbuki:
58
اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Son saat olan kıyamet mutlaka gelecektir; bunda hiç şüphe yok! Fakat insanların çoğu bu gerçeği görmek istemez, hakka inanmaya yanaşmazlar.
59
وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟
İşte bu yüzden Rabb'iniz diyor ki: Ey insanlar! Bir şey isteyeceğiniz zaman başkasına değil, yalnızca bana dua edin ki, ben de duanızı kabul edeyim.

Bana kul olmayı gururlarına yediremeyen o kendini beğenmiş zalimlere gelince, onlar alçaltılmış ve onurları kırılmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir. Oysa içinde yaşadıkları evreni dikkatli bir gözle incelemiş olsalardı, asla gurura kapılmaya hakları olmadığını görecek, Rablerinin sonsuz kudret ve merhameti karşısında ister istemez secdeye kapanacaklardı:
60
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
Geceyi huzur ve güven içinde dinlenmeniz için sessiz ve karanlık, gündüzü de çalışıp kazanç elde etmeniz için ışıl ışıl aydınlık kılan Allah'tır.

Gerçekten Allah, insanlara karşı çok cömert, çok lütufkârdır. Ne var ki, insanların çoğu şükretmez.
61
ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
İşte sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah budur. O her şeyin yaratıcısıdır. O'ndan başka ilâh yoktur. Şu hâlde ey insanlar, nasıl şeytanî propagandalara aldanıp O'na kulluktan yüz çeviriyorsunuz?
62
كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذ۪ينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
Allah'ın ayetlerini bile bile inkâr edenler, işte böyle apaçık gerçekleri gördükleri hâlde, kibir ve bencillikleri yüzünden hak ve hakikatten çevriliyorlar. Oysaki:
63
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Yeryüzünü sizin için yaşamaya elverişli bir yurt, gökyüzünü de emniyet kalkanı gibi bir kubbe yapan, size şekil verip beden ve ruhunuzu, ihtiyaçlarınıza ve yaratılış gayenize uygun bir hâlde düzenleyerek şeklinizi güzelleştiren ve sizi tertemiz nimetlerle besleyip rızıklandıran Allah'tır.

İşte sizin gerçek sahibiniz, efendiniz ve Rabb'iniz olan Allah budur. Evet; bütün âlemlerin Rabb'i olan Allah gerçekten ne yücedir!
64
هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
O daima diridir. Hayatın, canlılığın kaynağıdır. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse, ey insanlar, bütün içtenliğinizle, sadece Allah'a bağlanarak tertemiz ve katıksız bir inançla O'na yalvarın. Unutmayın ki:

Her türlü övgü ve yücelik,bütün âlemlerin gerçek Rabb'i ve Efendisi olan Allah'a aittir.
65
قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّ۪ي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ey İslâm davetçisi!Senden din konusunda taviz vermeni isteyen inkârcılara de ki: "Bakın; Rabb'imden bana apaçık belgeler geldikten sonra, Allah'ın yanı sıra tapındığınız kimselere kulluk etmem bana kesinlikle yasaklanmıştır. Ben, tam bir teslimiyetle âlemlerin Rabb'ine boyun eğmekle emrolundum."
66
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
O Allah ki, sizin atanız ve aslınız olan ilk insanı topraktan yarattı. Sonra topraktaki mineralleri babanızın vücudunda birçok kimyasal işlemden geçirerek sizi önce sperm denilen bir damla sudan, sonra rahimde asılı duran embriyodan yarattı. Sonra sizi sağlıklı bir bebek hâlinde annenizin karnından çıkarmaktadır. Sonra gençlik çağına ulaşmanız için sizi büyütmekte ve sonra da ihtiyarlamanız için içinizden pek çoğuna uzun bir ömür bahşetmektedir.

Kimileriniz bu ihtiyarlık çağına ulaşmadan önce küçük yaşta vefat ettirilir, kimileriniz de belirli bir süreye ulaşmanız ve aklınızı kullanıp düşünmeniz için uzun süre yaşatılırsınız.
67
هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟
Yaşatan ve öldüren, hayatı ve ölümü yaratan O'dur. O bir şeyin olmasını istedi mi ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.
68
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِۜ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ
Ey insan!Sahte ve yanıltıcı itirazlarla Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaya girişenlerin hak ve hakikatten nasıl çevrildiklerini görüyorsun, değil mi?
69
اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
Onlar, bu kitabı yalanlayan ve böylece, daha önceki elçilerimizle gönderdiğimiz bütünvahiyleri inkâr eden kimselerdir. Fakat ne büyük bir yanılgı içinde olduklarını yakında anlayacaklar. Ne zaman mı?
70
اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ
Boyunlarına kelepçeler ve ellerine ayaklarına zincirler takılıp cehenneme doğru sürüklendikleri zaman.
71
فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
İşte o zaman, derileri kavurup parçalayan kaynar suya atılacak ve sonra da cehennem ateşinde yanacaklar.
72
ثُمَّ ق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ
Sonra onlara, "Allah'a ortak koştuğunuz o sahte ilâhlarınız, liderleriniz, efendileriniz şimdi neredeler?" diye sorulacak.
73
مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ
Onlar da, "Bizi yüzüstü bırakıp ortadan kaybolmuşlar. Meğer biz bu güne kadar tapılmaya değer hiç bir şeye tapmıyormuşuz." diyecekler.

Bunun üzerine, "Ey zalimler!" denilecek, "İşte Allah, apaçık hakikati bile bile inkâr eden zalimleri böyle yoldan çıkarıp saptırır."
74
ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ
"Çünkü siz Allah'ın bahşettiği güç, servet ve saltanatla yeryüzünde haksız yere şımarıp azgınlaşıyor, küstahça böbürlenip duruyordunuz."
75
اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ
"Öyleyse, sonsuza dek içinde kalacağınız cehennemin kapılarından girin ateşe!" Büyüklük taslayanların varacağı yer ne kötüdür!
76
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
O hâlde, ey İslâm davetçisi! Zalimlerin baskı ve eziyetlerine karşı dayan, diren, sabret! Unutma ki, Allah'ın vaadi haktır ve mutlaka gerçekleşecektir. Allah seni ve davanı muhakkak galip getirecektir. Onun için sen görevini yap, ötesine karışma. Zira bu dava senin davan değildir; mesele senin meselen değildir. İşin tamamı Allah'ın elindedir ve O dilediği hükmü verecektir. Onlara vaad ettiğimiz azabın ve halakin bir kısmını sana bu dünyada gösterip o zalimleri hemen helak etsek de, bundan önce seni vefat ettirip onların helakini bir süre daha ertelesek de, sonuçta zalimler azaptan kurtulamayacaklar. Çünkü hepsi dönüp dolaşıp eninde sonunda bizim huzurumuza gelecekler. Onlara ne yapacağımı işte o zaman sana göstereceğim.
77
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
Ey Muhammed! Apaçık hakikati reddeden o inkârcıların senden olur olmaz mucizeler istediğini ve senin de onların ister istemez boyun eğmek zorunda kalacakları harika bir olayın, bir mucizenin gerçekleşmesini arzu ettiğini biliyoruz. Gerçek şu ki, biz senden önce de nice peygamberler göndermiştik. Onlardan kiminin tebliğ mücadelesini sana bu Kur'an'da anlattık, kiminden ise gerek duymadığımız için hiç söz etmedik.

Onlardan da böyle mucizeler, olağanüstü şeyler istenmişti. Fakat göndermiş olduğumuz hiç bir peygamber, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize gösteremez. Onlar inkârcılarla sonuna kadar mücadele eder ve neticeyi Allah'tan beklerler. Eğer bir mucize gönderilecekse, bunun ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğine ancak Allah karar verir. Fakat şu da var ki, inat ve önyargıyla hakkı inkâr eden hiçbir kâfir, istediği mucize gerçekleşti diye iman etmez. İman etmediği zaman da, azap emri gelmiş demektir.

Nihayet Allah'ın azap veya kıyamet emri gelip çatınca, aralarında tam bir adaletle, yani hak ile hükmedilir ve Allah'ın dinine karşı mücadele ederek bâtılın yanında yer alanlar, o zaman korkunç bir azapla yok edilerek hüsrana uğrarlar. İşte bugünkü inkârcıları ve zalimleri de aynı akıbet beklemektedir.

Ey Muhammed! Senden mucize isteyen o inkârcılar bu isteklerinde gerçekten samimi olsalardı, yanı başlarında bulunan ve Allah'ın varlığını, birliğin, sonsuz ilim, kudret, adalet ve merhametini gözler önüne seren sayısız yaratılış mucizesini görürlerdi:
78
اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ
O Allah ki, bir kısmını binek olarak kullanmanız, bir kısmından yemeniz da et, gibi yiyecekler elde etmeniz için evcil hayvanları yaratıp emrinize amade kılmıştır.
79
وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ
Bu hayvanlarda sizin için daha birçok faydalar ve insanı büyüleyen muhteşem bir güzellik vardır. Ayrıca onların derilerinden, yünlerinden, tüylerinden; süt, yumurta, bal gibi ürettikleri gıdalardan ve daha başka birçok özelliklerinden faydalanırsınız. Kimileri bineğiniz, kimileri yiyeceğiniz, kimileri giysiniz, kimileri de yoldaşınız ve arkadaşınız olurlar. Atlara, develere, merkeplere, katırlara binerek zevkle gezinir, onların üzerinde uzak mesafeleri rahatlıkla aşarak gönlünüzdeki nice ihtiyaç ve arzuları gerçekleştirebilirsiniz.

Ayrıca hem onlar üzerinde hem de size bahşettiğimiz bilgi ve yetenek sayesinde imal ettiğiniz otomobil, uçak, tren, gemi gibi araçlar üzerinde seyahat edersiniz. Tüm bunlar, Allah'ın her şeyi belirli bir plana göre yaratmış olduğunu göstermektedir.
80
وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ
İşte Allah, hak ve hakikati apaçık ortaya koyan âyetlerini ve bahşetmiş olduğumucizevi nimetlerini size böyle gösteriyor. Şimdi söyleyin ey nankörler; Allah'ın bunca nimetlerinden,bunca mucize ve âyetlerinden hangi birini inkâr edebilirsiniz?
81
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Nimetlere karşı nankörlük eden ve mucizeleri görmezlikten gelen bu zalimler, kendilerini bekleyen feci akıbetten de mi korkmuyorlar? Onlar yeryüzünü dolaşıp da, kendilerinden önceki zalimlerin nasıl bir akıbete uğradığını görmüyorlar mı? İnsanlık tarihini ibret nazarıyla inceleyip de, bir zamanlar yeryüzünün egemenleri olan nice büyük medeniyetlerin, nice devletlerin yıkılıp yok olduğunu görmüyorlar mı? O toplumların yozlaşmasına ve yıkılmasına sebep olan etkenler üzerinde düşünmüyorlar mı?

Üstelik geçmişte yaşayıp yok olan bu toplumlar, sayıca kendilerinden daha çok ve hem ekonomik ve siyasi güç hem de yeryüzünde meydana getirdikleri eserler ve kurdukları sistemler bakımından daha güçlü ve daha üstün idiler.

Fakat azabımız gelip çatınca, elde ettikleri o servet ve saltanat, onları yok olmaktan kurtaramadı.
82
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Zira elçileri onlara apaçık delillerle gelince, sahip oldukları sanat, felsefe, teknoloji ve bilgilerine güvenip gurura kapılmış ve sanki Allah'a muhtaç değillermiş gibi küstahça tavır takınmışlardı.

Fakat sonunda, alay edip durdukları o korkunç azap kendilerini dört bir yandan sarıp kuşatıvermişti.
83
فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ
O zalimler azabımızı açıkça karşılarında gördükleri an, "Şimdi bir tek Allah'a iman ediyor ve O'na ortak koştuğumuz her şeyi, önünde secdeye kapandığımız putları, verdikleri hükümlere Allah'a itaat edercesine boyun eğdiğimiz kişi ve kurumları, aşırı derecede övüp yücelterek putlaştırdığımız büyük şahsiyetleri, bütün düzmece ilâhları ve batıl ideolojileri reddediyoruz!" demişlerdi.
84
فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ
Oysa azabımızı gördükten sonra iman etmeleri, onlara hiç bir fayda sağlayacak değildi. Zira hak ve hakikat onlara açıkça tebliğ edilmiş, onlar ise hakkı bilerek inkar etmişlerdi.

İşte Allah'ın kulları arasında ezelden beri uygulanagelen ve kıyamete kadar da hiçbir değişikliğe uğramadan uygulanacak olan toplumsal yasası budur.

Bu yasaya göre, bilerek ve isteyerek inkâra saplanan zalimlerin son andaki iman iddiaları reddedilmiş ve inkârcılar, o anda ve oracıkta derhal yok edilerek insanın başına gelebilecek en büyük kayba, en büyük hüsrana uğramışlardır.
85

Sureler

Mealler