Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ey (örtüsüne) bürünen (Peygamber)!
2 Kalk ve (yanlış yolda olanları) uyar!
3 Rabbinin büyüklüğünü, yüceliğini dile getir!
4 Elbiseni (kendini, kişiliğini, etrafını daima) temiz tut!
5 Azaba ve kötülüğe yol açacak şeylerden kaçın!
6 İyilik yapmayı kendine kazanç aracı kılma/yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma!
7 Rabbinin rızasını kazanmak için sabret (her şeye katlan)!
8 (8-9) (Yeniden diriliş için) o Sur'a üflendiği zaman, işte o kıyamet vakti çok şiddetli bir gün olacak.
9 (8-9) (Yeniden diriliş için) o Sur'a üflendiği zaman, işte o kıyamet vakti çok şiddetli bir gün olacak.
10 İnkârcılar için (hiç de) kolay olmayacak.
11 (Mal ve evlatsız olarak) tek başına yarattığım o inkârcıyı (Velid İbni Muğîre'yi) bana bırak!
12 (Çırılçıplak yarattığım) bu adama da (sonra) bolca mal verdim.
13 Gözü önünden ayrılmayan evlatlar (verdim).
14 Kendisine alabildiğine imkânlar sağladım.
15 Buna rağmen o, hala ihtirasla verdiğimden daha fazlasını istiyor.
16 Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı inatçıdır.
17 Onu alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim.
18 Çünkü o (Velid İbni Muğire), kendi kendine bir düşündü ve (zannınca Kur'an hakkında peygambere söyleyecek sözünü) uydurup kurdu.
19 Kahrolası nasıl da düşündü ve uydurdu! (Peygambere nasıl sihirbaz dedi!)
20 Yine kahrolası, nasıl düşündü ve uydurdu?
21 Sonra (Kur'an hakkında yeni dayanaklar bulmak için çevresine) baktı ( düşündü).
22 Sonra (söyleyecek söz bulamayınca) suratını astı ve kaşlarını çattı.
23 Sonra da arkasını dönüp büyüklük taslayarak gitti.
24 (24-25) Ve “Bu Kur'an eskilerden aktarılan bir büyüdür ve bu, ancak insan sözüdür” dedi.
25 (24-25) Ve “Bu Kur'an eskilerden aktarılan bir büyüdür ve bu, ancak insan sözüdür” dedi.
26 Ben de muhakkak onu (Velid İbni Muğîre'yi) “sekar”a atacağım.
27 Hem (Ey Resulüm!) Bilir misin, nedir o “sekar”?
28 (İnsanların bedeninde et) bırakmaz, (kemik de) koymaz.
29 Derileri tamamıyla yakar kavurur.
30 Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.
31 Biz o cehennemin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık. Sayılarını da ancak inkârcılar için bir sınav yaptık. Kendilerine kitap verilenler de Kur'an'ın hak olduğuna inansınlar (çünkü onların kitaplarında da bu meleklerin sayısı on dokuzdur). İnananlar da imanlarını artırsın. Kendilerine kitap verilenlerle mü'minler (böylece) şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık olan münafıklar ile inkârcılar da neticede: “Allah, bu örnek ile ne anlatmak istemiş olabilir?” desinler. Böylece Allah dilediğini (kötü niyetlerinden dolayı) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başka kimse bilemez. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.
32 (32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
33 (32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
34 (32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
35 (32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
36 (36-37) (O cehennem) insan için; içinizden (ibadet ve itaatte) ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için bir uyarıcıdır.
37 (36-37) (O cehennem) insan için; içinizden (ibadet ve itaatte) ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için bir uyarıcıdır.
38 Herkes tutumunun ve davranışlarının tutsağıdır (kazandığına bağlıdır).
39 Yalnız dürüstlüğü ve erdemli olmayı başaranlar (amel defteri sağ tarafından verilenler) hariç.
40 (40-42) Onlar cennetlerdedirler. Suçlular: “Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
41 (40-42) Onlar cennetlerdedirler. Suçlular: “Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
42 (40-42) Onlar cennetlerdedirler. Suçlular: “Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
43 Cehennemlikler derler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik.
44 Yoksula yedirmezdik.”
45 “Asılsız ve bozguncu konuşmalara dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.
46 (46-47) “(Ölüm ile) her şey açık seçik ortaya çıkıncaya kadar hesap gününü de yalan sayardık.”
47 (46-47) “(Ölüm ile) her şey açık seçik ortaya çıkıncaya kadar hesap gününü de yalan sayardık.”
48 Artık onlara şefaatçilerin şefaati yarar sağlamaz.
49 (49-51) Böyle iken onlara ne oluyor da, aslandan korkup kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi (Kur'an'daki) öğütten yüz çevirip kaçıyorlar?
50 (49-51) Böyle iken onlara ne oluyor da, aslandan korkup kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi (Kur'an'daki) öğütten yüz çevirip kaçıyorlar?
51 (49-51) Böyle iken onlara ne oluyor da, aslandan korkup kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi (Kur'an'daki) öğütten yüz çevirip kaçıyorlar?
52 Aslında bunların her biri, kendisine okunmaya hazır (Allah tarafından dağıtılmış) kutsal sayfalar (verilmesini) istiyorlar.
53 Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar.
54 Hayır, (düşündükleri gibi değil), Muhakkak ki Kur'an (Allah'tan) bir öğüttür.
55 Artık kim dilerse ondan düşünür öğüt alır.
56 (Ne var ki) Allah dilemedikçe (kendileri istemedikçe) ondan ders almazlar. Saygıyla direktiflerine itaat edilmeye layık olan ancak O'dur, affetmeye ehil olan da O'dur.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ 1
قُمْ فَاَنْذِرْۙ 2
وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ 3
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ 4
وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ 5
وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ 6
وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ 7
فَاِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِۙ 8
فَذٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَس۪يرٌۙ 9
عَلَى الْـكَافِر۪ينَ غَيْرُ يَس۪يرٍ 10
ذَرْن۪ي وَمَنْ خَلَقْتُ وَح۪يداًۙ 11
وَجَعَلْتُ لَهُ مَالاً مَمْدُوداًۙ 12
وَبَن۪ينَ شُهُوداًۙ 13
وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْه۪يداًۙ 14
ثُمَّ يَطْمَعُ اَنْ اَز۪يدَۗ 15
كَلَّاۜ اِنَّهُ كَانَ لِاٰيَاتِنَا عَن۪يداًۜ 16
سَاُرْهِقُهُ صَعُوداًۜ 17
اِنَّهُ فَـكَّرَ وَقَدَّرَۙ 18
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ 19
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ 20
ثُمَّ نَظَرَۙ 21
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ 22
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ 23
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ 24
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ 25
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ 26
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ 27
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ 28
لَـوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ 29
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ 30
وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟ 31
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ 32
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ 33
وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ 34
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ 35
نَذ۪يراً لِلْبَشَرِۙ 36
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ 37
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ 38
اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ 39
ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ 40
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ 41
مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ 42
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ 43
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ 44
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ 45
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ 46
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ 47
فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ 48
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ 49
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ 50
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ 51
بَلْ يُر۪يدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفاً مُنَشَّرَةًۙ 52
كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ 53
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ 54
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ 55
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ 56
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ
Ey (örtüsüne) bürünen (Peygamber)!
1
قُمْ فَاَنْذِرْۙ
Kalk ve (yanlış yolda olanları) uyar!
2
وَرَبَّكَ فَـكَبِّرْۙ
Rabbinin büyüklüğünü, yüceliğini dile getir!
3
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ
Elbiseni (kendini, kişiliğini, etrafını daima) temiz tut!
4
وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ
Azaba ve kötülüğe yol açacak şeylerden kaçın!
5
وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ
İyilik yapmayı kendine kazanç aracı kılma/yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma!
6
وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ
Rabbinin rızasını kazanmak için sabret (her şeye katlan)!
7
فَاِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِۙ
(8-9) (Yeniden diriliş için) o Sur'a üflendiği zaman, işte o kıyamet vakti çok şiddetli bir gün olacak.
8
فَذٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَس۪يرٌۙ
(8-9) (Yeniden diriliş için) o Sur'a üflendiği zaman, işte o kıyamet vakti çok şiddetli bir gün olacak.
9
عَلَى الْـكَافِر۪ينَ غَيْرُ يَس۪يرٍ
İnkârcılar için (hiç de) kolay olmayacak.
10
ذَرْن۪ي وَمَنْ خَلَقْتُ وَح۪يداًۙ
(Mal ve evlatsız olarak) tek başına yarattığım o inkârcıyı (Velid İbni Muğîre'yi) bana bırak!
11
وَجَعَلْتُ لَهُ مَالاً مَمْدُوداًۙ
(Çırılçıplak yarattığım) bu adama da (sonra) bolca mal verdim.
12
وَبَن۪ينَ شُهُوداًۙ
Gözü önünden ayrılmayan evlatlar (verdim).
13
وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْه۪يداًۙ
Kendisine alabildiğine imkânlar sağladım.
14
ثُمَّ يَطْمَعُ اَنْ اَز۪يدَۗ
Buna rağmen o, hala ihtirasla verdiğimden daha fazlasını istiyor.
15
كَلَّاۜ اِنَّهُ كَانَ لِاٰيَاتِنَا عَن۪يداًۜ
Hayır, umduğu gibi olmayacak. Çünkü o, bizim ayetlerimize karşı inatçıdır.
16
سَاُرْهِقُهُ صَعُوداًۜ
Onu alabildiğine sarp bir yokuşa süreceğim.
17
اِنَّهُ فَـكَّرَ وَقَدَّرَۙ
Çünkü o (Velid İbni Muğire), kendi kendine bir düşündü ve (zannınca Kur'an hakkında peygambere söyleyecek sözünü) uydurup kurdu.
18
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ
Kahrolası nasıl da düşündü ve uydurdu! (Peygambere nasıl sihirbaz dedi!)
19
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ
Yine kahrolası, nasıl düşündü ve uydurdu?
20
ثُمَّ نَظَرَۙ
Sonra (Kur'an hakkında yeni dayanaklar bulmak için çevresine) baktı ( düşündü).
21
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ
Sonra (söyleyecek söz bulamayınca) suratını astı ve kaşlarını çattı.
22
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ
Sonra da arkasını dönüp büyüklük taslayarak gitti.
23
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ
(24-25) Ve “Bu Kur'an eskilerden aktarılan bir büyüdür ve bu, ancak insan sözüdür” dedi.
24
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ
(24-25) Ve “Bu Kur'an eskilerden aktarılan bir büyüdür ve bu, ancak insan sözüdür” dedi.
25
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ
Ben de muhakkak onu (Velid İbni Muğîre'yi) “sekar”a atacağım.
26
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ
Hem (Ey Resulüm!) Bilir misin, nedir o “sekar”?
27
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ
(İnsanların bedeninde et) bırakmaz, (kemik de) koymaz.
28
لَـوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ
Derileri tamamıyla yakar kavurur.
29
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
Üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır.
30
وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَـفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَاناً وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْـكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْـكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَـهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟
Biz o cehennemin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık. Sayılarını da ancak inkârcılar için bir sınav yaptık. Kendilerine kitap verilenler de Kur'an'ın hak olduğuna inansınlar (çünkü onların kitaplarında da bu meleklerin sayısı on dokuzdur). İnananlar da imanlarını artırsın. Kendilerine kitap verilenlerle mü'minler (böylece) şüpheye düşmesinler. Kalplerinde hastalık olan münafıklar ile inkârcılar da neticede: “Allah, bu örnek ile ne anlatmak istemiş olabilir?” desinler. Böylece Allah dilediğini (kötü niyetlerinden dolayı) sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başka kimse bilemez. Bu, insanlar için uyarıdan başka bir şey değildir.
31
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ
(32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
32
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ
(32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
33
وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ
(32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
34
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْـكُبَرِۙ
(32-35) Hayır (onlar öğüt almazlar)! Aya, çekilip giderken geceye, ağardığı zaman sabaha (söken şafağa) andolsun ki o cehennem, büyük belâlardan biridir.
35
نَذ۪يراً لِلْبَشَرِۙ
(36-37) (O cehennem) insan için; içinizden (ibadet ve itaatte) ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için bir uyarıcıdır.
36
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ
(36-37) (O cehennem) insan için; içinizden (ibadet ve itaatte) ileri geçmek yahut geri kalmak isteyenler için bir uyarıcıdır.
37
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ
Herkes tutumunun ve davranışlarının tutsağıdır (kazandığına bağlıdır).
38
اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ
Yalnız dürüstlüğü ve erdemli olmayı başaranlar (amel defteri sağ tarafından verilenler) hariç.
39
ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ
(40-42) Onlar cennetlerdedirler. Suçlular: “Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
40
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
(40-42) Onlar cennetlerdedirler. Suçlular: “Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
41
مَا سَلَـكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ
(40-42) Onlar cennetlerdedirler. Suçlular: “Sizi şu cehenneme sürükleyip iten nedir?” (diye uzaktan sorarlar.)
42
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ
Cehennemlikler derler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik.
43
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
Yoksula yedirmezdik.”
44
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ
“Asılsız ve bozguncu konuşmalara dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.
45
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ
(46-47) “(Ölüm ile) her şey açık seçik ortaya çıkıncaya kadar hesap gününü de yalan sayardık.”
46
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ
(46-47) “(Ölüm ile) her şey açık seçik ortaya çıkıncaya kadar hesap gününü de yalan sayardık.”
47
فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ
Artık onlara şefaatçilerin şefaati yarar sağlamaz.
48
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ
(49-51) Böyle iken onlara ne oluyor da, aslandan korkup kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi (Kur'an'daki) öğütten yüz çevirip kaçıyorlar?
49
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ
(49-51) Böyle iken onlara ne oluyor da, aslandan korkup kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi (Kur'an'daki) öğütten yüz çevirip kaçıyorlar?
50
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ
(49-51) Böyle iken onlara ne oluyor da, aslandan korkup kaçan ürkmüş yaban eşekleri gibi (Kur'an'daki) öğütten yüz çevirip kaçıyorlar?
51
بَلْ يُر۪يدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفاً مُنَشَّرَةًۙ
Aslında bunların her biri, kendisine okunmaya hazır (Allah tarafından dağıtılmış) kutsal sayfalar (verilmesini) istiyorlar.
52
كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ
Hayır, hayır! Onlar ahiretten korkmuyorlar.
53
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ
Hayır, (düşündükleri gibi değil), Muhakkak ki Kur'an (Allah'tan) bir öğüttür.
54
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ
Artık kim dilerse ondan düşünür öğüt alır.
55
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
(Ne var ki) Allah dilemedikçe (kendileri istemedikçe) ondan ders almazlar. Saygıyla direktiflerine itaat edilmeye layık olan ancak O'dur, affetmeye ehil olan da O'dur.
56

Sureler

Mealler