Sureler
Mealler
Önceki
Kehf Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.
2 (Bu) Rabbinin kulu Zekeriyya'ya rahmetinin zikridir (anılmasıdır).
3 Hani o, Rabbine gizlice (içinden) seslendiği zaman
4 Demişti ki "Rabbim, benim kemiklerim gerçekten zayıflayıp-gevşedi ve baş yaşlılık aleviyle tutuştu. Ben sana dua etmekle hiç bedbaht-mutsuz olmadım."
5 Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım için endişe edip-korkuyorum. Benim karım da kısırdır. Artık bana Kendi katından bir yardımcı ihsan et.
6 (Sülbümden olmasa da) bana varis-mirasçı olsun, Yakub oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (Rızana ermiş, kendisinden) razı olunan kıl.
7 (Allah buyurdu ki) "Ey Zekeriyya, Biz seni adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız."
8 (Zekeriyya) dedi ki "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım."
9 Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değil iken seni yaratmıştım" buyurdu.
10 Dedi ki "Rabbim, bana (insanlara karşı) bir ayet (alamet) ver." Dedi ki "Senin ayetin (alametin) sapasağlam iken üç gece boyunca insanlarla konuşmamandır."
11 Bunun üzerine (Zekeriyya) mescidden kavminin karşısına çıkıp, onlara "Sabah akşam tesbih edin" diye işaret etti.
12 (Yahya'ya) "Ey Yahya, Kitab'ı kuvvetle tut" (dedik ve) daha sabi (çocuk) iken ona hikmet verdik.
13 Katımızdan ona kalb yumuşaklığı ile paklık-temizlik (de verdik). O çok muttaki (korkup-sakınan, takva sahibi) biriydi.
14 Ana-babasına itaatkardı (iyi davranırdı) ve isyan eden (onlara karşı çıkan) bir zorba değildi.
15 Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün ona (Rabbinden) selam olsun.
16 Kitab'ta Meryem'i de zikredip-an. Hani o, ailesinden (hızlıca) kopup-ayrılarak doğu tarafında ıssız bir yere çekilmişti.
17 Sonra onlardan yana (kendini gizleyen bir engel) bir perde edinmişti. Derken Biz ona ruhumuzu (Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail'i) göndermiştik, o da (ona) düzgün-kusursuz bir beşer kılığında görünmüştü.
18 (Meryem) demişti ki "Ben, senden Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) sığınırım. Eğer muttakiysen (Allah'tan korkup-sakınıyorsan bana yaklaşma)."
19 (Cebrail) demişti ki "Ben Rabbinden (gelen) bir resulüm-elçiyim, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için (buradayım)."
20 O "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana (nikahlı olarak) hiçbir beşer dokunmamışken ve ben (nikahsız ilişkide bulunacak bir zani) iffetsiz (bir kadın) değilken" dedi.
21 Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (böyle yaratacağız)" buyurdu. Ve iş olup bitmişti.
22 Böylece ona gebe kaldı sonra onunla (karnında büyüyen bebek sebebiyle, insanlardan) uzak bir yere çekildi.
23 Derken doğum sancısı onu (sığınıp-gizlenmek için) bir hurma ağacına sevketti. Dedi ki "Keşke bundan önce ölseydim de, unutulup gitseydim."
24 (Artık doğmuş olan oğlu) altından-aşağısından ona nida etti (seslendi) "Tasalanıp-hüzne kapılma, Rabbin senin alt yanında bir dere kılmıştır."
25 Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine (henüz oluşmuş) olgun-taze hurma dökülsün.
26 Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer beşerden herhangi birini görecek olursan, (işaretle) de ki Ben Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım."
27 Nihayet onu yüklenip-taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı (senden hiç umulmayan) bir şey yaptın."
28 Ey Harun'un kız kardeşi. Senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de iffetsiz (bir kadın) değildi.
29 Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki "Henüz beşikte olan bir sabi (bir bebek) ile biz nasıl konuşabiliriz?"
30 (İsa) dedi ki "Ben Allah'ın kuluyum. (Allah) bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı."
31 Nerede olursam (olayım) beni mübarek kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı emretti.
32 Anneme hürmetkar olmayı da. Ve beni isyankar-bedbaht bir zorba kılmadı.
33 Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün Selam üzerimedir.
34 İşte hakkında kuşkuya düştükleri Meryem oğlu İsa'ya dair "Hak söz" (budur).
35 Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. O sübhandır (münezzehtir-yücedir). Bir işe hükmettiği (olmasını dilediği) zaman ona sadece "Ol" der, o da hemen oluverir.
36 (Oysa İsa) Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur (demiştir).
37 Sonra (birtakım) gruplar kendi aralarında ihtilafa-ayrılığa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek (olan) kafirlerin vay haline.
38 (Onlar) Bize gelecekleri gün (yalanladıkları hakka dair) neler işitecekler, neler görecekler. Ama o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
39 Onları (dünyaya dönmek isteyecekleri) 'pişmanlık ve hasret' günüyle uyarıp-korkut. Onlar bir gaflet içinde henüz iman etmemişken, iş hükme bağlanıp-bitiverir.
40 Yeryüzüne ve onun üzerindekilere Biz varis olacağız ve onlar Bize döndürülecekler.
41 Kitab'ta İbrahim'i de zikredip-an. Gerçekten o sıdkı bütün (hakka sadık ve dosdoğru) bir peygamberdi.
42 Hani babasına demişti ki "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun?"
43 Babacığım gerçek şu ki sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Artık bana uy-tabi ol ki, seni dümdüz bir (doğru) yola çıkarayım.
44 Babacığım, şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan, Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) asi oldu.
45 Babacığım, (hakka tabi olmazsan) ben sana Rahman tarafından (ikaz edici bir) azab dokunup da (senin bunu putlardan bilip) şeytanın yakını olmandan korkuyorum.
46 (Babası) demişti ki "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bundan) vazgeçmezsen, andolsun ki seni taşlarım. (Artık) uzun bir süre benden uzaklaş, git."
47 (İbrahim) "Sana selam olsun, senin için Rabbimden mağfiret (bağışlanma) dileyeceğim. O bana pek lutufkardır" dedi.
48 Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki Rabbime dua etmekle bedbaht-mutsuz olmayacağım.
49 Onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve herbirini peygamber kıldık.
50 Onlara rahmetimizden lutfettik-bağışladık ve onlar için yüce bir sadakat dili (doğru bir medh-u sena) verdik.
51 Kitab'ta Musa'yı da zikredip-an. Çünkü o ihlasa erdirilmişdi, bir resul (gönderilmiş elçi) ve bir nebi (peygamber) idi.
52 Ona Tur'un sağ yanından seslendik ve onu gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
53 Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak ihsan ettik.
54 Kitab'da İsmail'i de zikredip-an. Çünkü o vaadine sadıkdı, bir resul (gönderilmiş elçi) ve bir nebi (peygamber) idi.
55 Halkına namazı, zekatı emrediyordu ve o Rabbinin katında rızaya-hoşnutluğa ermişti.
56 Kitab'ta İdris'i de zikredip-an. Çünkü o çok sadık bir peygamberdi.
57 Biz onu yüce-yüksek bir mekana yükselttik.
58 İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerdendir. Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan hidayete (doğru yola) erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın (çok merhametli olan Allah'ın) ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
59 Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki namazı terkettiler, şehvetlerine kapılıp-uydular. Onlar bu azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
60 Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır). Bunlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde zulme (haksızlığa) uğratılmayacaklardır.
61 Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman Kendi kullarına (onu) gaybtan vadetmiştir. O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
62 Orada boş söz değil ancak selam işitirler. Sabah akşam rızıklarını da hazır bulurlar.
63 O (öyle bir) cennet ki, Biz kullarımızdan muttaki (takva sahibi) olanları (ona mirasçı) varis kılacağız.
64 (Melekler der ki) biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin unutkan değildir.
65 Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı-devamlı ol. Hiç O'nun (esmalarında bir benzeri, bir) adaşı olduğunu biliyor musun?
66 İnsan der ki "Ben öldükten sonra mı (yeniden) diri olarak çıkarılacağım?"
67 O daha önce hiçbir şey değilken Bizim onu yaratmış olduğumuzu insan (hiç) düşünmüyor mu?
68 Rabbine andolsun ki Biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz sonra onları cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
69 Sonra her bir gruptan Rahman'a (dünyada onlara merhametli olan Allah'a) karşı isyanda (azgınlıkta) en şiddetli olanını ayıracağız.
70 Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye en çok layık (müstehak) olanları iyi bilmekteyiz.
71 Sizden ona (cehennemin etrafına) varıp-uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu Rabbinin (yapmayı) üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür.
72 Sonra (öncelikle) muttakileri (korkup-sakınanları) kurtarırız ve zulme sapanları orada (cehennemin etrafında) dizüstü çökmüş olarak bırakırız.
73 Onlara ayetlerimiz apaçık (bir şekilde) okunduğu zaman küfre sapanlar iman edenlere "İki gruptan hangisi makam-mevki bakımından daha iyi, topluluk bakımından da daha güzeldir?" dediler.
74 Onlardan önce nice nesilleri helak ettik, ki onlar mal bakımından da, gösteriş bakımından da (kendilerinden) daha güzeldiler.
75 De ki "Kim sapıklık içindeyse Rahman ona (hakka dönmesi için) süre tanıdıkça tanır." Nihayet kendilerine vadedileni azabı veya saati-kıyameti gördükleri zaman artık kimin yeri (makamı, mevkii) daha kötü, kimin ordusu (taraftarı) daha zayıfmış öğreneceklerdir.
76 Allah, hidayeti kabul edenlerin (gereğini yapanların) hidayetini arttırır. (Kendisi sürekli ve karşılığı) baki olan salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, akibet bakımından da daha hayırlıdır.
77 Ayetlerimizi inkar eden ve "Elbette bana (ahirette de) mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü?
78 O gayba (görülüp-bilinmeyene) vakıf mı oldu yoksa Rahman katından bir ahid mi aldı?
79 Hayır (asla öyle değil). Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
80 Onun söylemekte olduğuna (mal ve çocuğa) Biz mirasçı olacağız, o da Bize 'yapayalnız tek başına' gelecektir.
81 Onlar kendilerine izzet (güç ve şeref) olması için Allah'tan başka ilahlar edindiler.
82 Hayır. (O ilah edindikleri) onların ibadetlerini inkar edecekler ve (onlara düşman olup) aleyhlerine döneceklerdir.
83 Görmedin mi, Biz şeytanları küfre sapanların üzerine gönderdik. Onları (günaha) teşvik edip-kışkırtıyorlar.
84 Onlara karşı acele etme, Biz onlar için (artan günahlarını ve azalan günlerini) sayıp duruyoruz.
85 (O gün geldiğinde) muttakileri (korkup-sakınanları) konuk bir heyet olarak Rahman'ın huzurunda toplayacağız.
86 Mücrimleri (suçlu-günahkarları) ise susuz-susamış olarak cehenneme süreceğiz.
87 Rahman'ın (çok merhametli olan Allah'ın) katında ahid almışların dışında (hiç kimse) şefaate malik (sahip) olamayacaktır.
88 (Yahudilerle hıristiyanlar) "Rahman çocuk edindi" dediler.
89 Andolsun ki siz çok çirkin bir şey ileri sürdünüz.
90 Neredeyse bundan (bu sözden) dolayı gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp-göçüverecekti.
91 Rahman'a çocuk isnad etmelerinden (duydukları dehşetle bunlar olacaktı).
92 (Oysa) Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz.
93 Göklerde ve yerde olan herkes hiç istisnasız Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) kul olarak gelecektir.
94 Andolsun ki (Allah) onların hepsini (topluca) kuşatmış, (kendilerini ve yaptıklarını) tek tek saymıştır.
95 Kıyamet günü onların herbiri O'na 'yapayalnız tek başlarına' geleceklerdir.
96 İman edenler ve salih amellerde bulunanlar (ise yalnız kalmayacak), Rahman onlar için (birbirlerine karşı bir yakınlık) bir sevgi kılacaktır.
97 Biz bunu (Kur'an'ı) muttakilere (korkup-sakınanlara) müjde vermen ve (inkarda) inat edenleri uyarıp-korkutman için senin dilinde (indirip-açıklayıp) kolaylaştırdık.
98 Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Helak edip-yer üstünden uzaklık verdiğimiz) onlardan hiçbirini (şimdi) hissediyor, ya da onların (ye'cuc ve me'cucun derinden) hafif bir sesini işitiyor musun?
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كٓـهٰيٰعٓصٓۜ 1
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ 2
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ 3
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ 4
وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ 5
يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ 6
يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ 7
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ 8
قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً 9
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ 10
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ 11
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ 12
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ 13
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ 14
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟ 15
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ 16
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ 17
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ 18
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ 19
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ 20
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ 21
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ 22
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ 23
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ 24
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ 25
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ 26
فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ 27
يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ 28
فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ 29
قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ 30
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ 31
وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ 32
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ 33
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ 34
مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ 35
وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ 36
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 37
اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 38
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ 39
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟ 40
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ 41
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً 42
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ 43
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ 44
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ 45
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ 46
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ 47
وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ 48
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ 49
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟ 50
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ 51
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ 52
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ 53
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ 54
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ 55
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ 56
وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ 57
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ 58
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ 59
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ 60
جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ 61
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ 62
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ 63
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ 64
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟ 65
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ 66
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً 67
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ 68
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ 69
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ 70
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ 71
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ 72
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ 73
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً 74
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً 75
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ 76
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ 77
اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ 78
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ 79
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً 80
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ 81
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟ 82
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ 83
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ 84
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ 85
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ 86
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ 87
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ 88
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ 89
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ 90
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ 91
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ 92
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ 93
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ 94
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً 95
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ 96
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ 97
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً 98
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
كٓـهٰيٰعٓصٓۜ
Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.
1
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ
(Bu) Rabbinin kulu Zekeriyya'ya rahmetinin zikridir (anılmasıdır).
2
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ
Hani o, Rabbine gizlice (içinden) seslendiği zaman
3
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ
Demişti ki "Rabbim, benim kemiklerim gerçekten zayıflayıp-gevşedi ve baş yaşlılık aleviyle tutuştu. Ben sana dua etmekle hiç bedbaht-mutsuz olmadım."
4
وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ
Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım için endişe edip-korkuyorum. Benim karım da kısırdır. Artık bana Kendi katından bir yardımcı ihsan et.
5
يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ
(Sülbümden olmasa da) bana varis-mirasçı olsun, Yakub oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (Rızana ermiş, kendisinden) razı olunan kıl.
6
يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ
(Allah buyurdu ki) "Ey Zekeriyya, Biz seni adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız."
7
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ
(Zekeriyya) dedi ki "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım."
8
قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً
Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değil iken seni yaratmıştım" buyurdu.
9
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ
Dedi ki "Rabbim, bana (insanlara karşı) bir ayet (alamet) ver." Dedi ki "Senin ayetin (alametin) sapasağlam iken üç gece boyunca insanlarla konuşmamandır."
10
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ
Bunun üzerine (Zekeriyya) mescidden kavminin karşısına çıkıp, onlara "Sabah akşam tesbih edin" diye işaret etti.
11
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ
(Yahya'ya) "Ey Yahya, Kitab'ı kuvvetle tut" (dedik ve) daha sabi (çocuk) iken ona hikmet verdik.
12
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ
Katımızdan ona kalb yumuşaklığı ile paklık-temizlik (de verdik). O çok muttaki (korkup-sakınan, takva sahibi) biriydi.
13
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ
Ana-babasına itaatkardı (iyi davranırdı) ve isyan eden (onlara karşı çıkan) bir zorba değildi.
14
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟
Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün ona (Rabbinden) selam olsun.
15
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ
Kitab'ta Meryem'i de zikredip-an. Hani o, ailesinden (hızlıca) kopup-ayrılarak doğu tarafında ıssız bir yere çekilmişti.
16
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ
Sonra onlardan yana (kendini gizleyen bir engel) bir perde edinmişti. Derken Biz ona ruhumuzu (Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail'i) göndermiştik, o da (ona) düzgün-kusursuz bir beşer kılığında görünmüştü.
17
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ
(Meryem) demişti ki "Ben, senden Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) sığınırım. Eğer muttakiysen (Allah'tan korkup-sakınıyorsan bana yaklaşma)."
18
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ
(Cebrail) demişti ki "Ben Rabbinden (gelen) bir resulüm-elçiyim, sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamak için (buradayım)."
19
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ
O "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana (nikahlı olarak) hiçbir beşer dokunmamışken ve ben (nikahsız ilişkide bulunacak bir zani) iffetsiz (bir kadın) değilken" dedi.
20
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ
Öyledir. Rabbin "Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (böyle yaratacağız)" buyurdu. Ve iş olup bitmişti.
21
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ
Böylece ona gebe kaldı sonra onunla (karnında büyüyen bebek sebebiyle, insanlardan) uzak bir yere çekildi.
22
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ
Derken doğum sancısı onu (sığınıp-gizlenmek için) bir hurma ağacına sevketti. Dedi ki "Keşke bundan önce ölseydim de, unutulup gitseydim."
23
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ
(Artık doğmuş olan oğlu) altından-aşağısından ona nida etti (seslendi) "Tasalanıp-hüzne kapılma, Rabbin senin alt yanında bir dere kılmıştır."
24
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ
Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine (henüz oluşmuş) olgun-taze hurma dökülsün.
25
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ
Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer beşerden herhangi birini görecek olursan, (işaretle) de ki Ben Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) oruç adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım."
26
فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ
Nihayet onu yüklenip-taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı (senden hiç umulmayan) bir şey yaptın."
27
يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ
Ey Harun'un kız kardeşi. Senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de iffetsiz (bir kadın) değildi.
28
فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ
Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki "Henüz beşikte olan bir sabi (bir bebek) ile biz nasıl konuşabiliriz?"
29
قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ
(İsa) dedi ki "Ben Allah'ın kuluyum. (Allah) bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı."
30
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ
Nerede olursam (olayım) beni mübarek kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı emretti.
31
وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ
Anneme hürmetkar olmayı da. Ve beni isyankar-bedbaht bir zorba kılmadı.
32
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ
Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün Selam üzerimedir.
33
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
İşte hakkında kuşkuya düştükleri Meryem oğlu İsa'ya dair "Hak söz" (budur).
34
مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ
Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. O sübhandır (münezzehtir-yücedir). Bir işe hükmettiği (olmasını dilediği) zaman ona sadece "Ol" der, o da hemen oluverir.
35
وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
(Oysa İsa) Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur (demiştir).
36
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Sonra (birtakım) gruplar kendi aralarında ihtilafa-ayrılığa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek (olan) kafirlerin vay haline.
37
اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Onlar) Bize gelecekleri gün (yalanladıkları hakka dair) neler işitecekler, neler görecekler. Ama o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
38
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Onları (dünyaya dönmek isteyecekleri) 'pişmanlık ve hasret' günüyle uyarıp-korkut. Onlar bir gaflet içinde henüz iman etmemişken, iş hükme bağlanıp-bitiverir.
39
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟
Yeryüzüne ve onun üzerindekilere Biz varis olacağız ve onlar Bize döndürülecekler.
40
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ
Kitab'ta İbrahim'i de zikredip-an. Gerçekten o sıdkı bütün (hakka sadık ve dosdoğru) bir peygamberdi.
41
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً
Hani babasına demişti ki "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niye tapıyorsun?"
42
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ
Babacığım gerçek şu ki sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Artık bana uy-tabi ol ki, seni dümdüz bir (doğru) yola çıkarayım.
43
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ
Babacığım, şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan, Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) asi oldu.
44
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ
Babacığım, (hakka tabi olmazsan) ben sana Rahman tarafından (ikaz edici bir) azab dokunup da (senin bunu putlardan bilip) şeytanın yakını olmandan korkuyorum.
45
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ
(Babası) demişti ki "İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bundan) vazgeçmezsen, andolsun ki seni taşlarım. (Artık) uzun bir süre benden uzaklaş, git."
46
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ
(İbrahim) "Sana selam olsun, senin için Rabbimden mağfiret (bağışlanma) dileyeceğim. O bana pek lutufkardır" dedi.
47
وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ
Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki Rabbime dua etmekle bedbaht-mutsuz olmayacağım.
48
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ
Onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve Yakub'u bağışladık ve herbirini peygamber kıldık.
49
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟
Onlara rahmetimizden lutfettik-bağışladık ve onlar için yüce bir sadakat dili (doğru bir medh-u sena) verdik.
50
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ
Kitab'ta Musa'yı da zikredip-an. Çünkü o ihlasa erdirilmişdi, bir resul (gönderilmiş elçi) ve bir nebi (peygamber) idi.
51
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ
Ona Tur'un sağ yanından seslendik ve onu gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık.
52
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ
Ona rahmetimizden kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak ihsan ettik.
53
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ
Kitab'da İsmail'i de zikredip-an. Çünkü o vaadine sadıkdı, bir resul (gönderilmiş elçi) ve bir nebi (peygamber) idi.
54
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ
Halkına namazı, zekatı emrediyordu ve o Rabbinin katında rızaya-hoşnutluğa ermişti.
55
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ
Kitab'ta İdris'i de zikredip-an. Çünkü o çok sadık bir peygamberdi.
56
وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ
Biz onu yüce-yüksek bir mekana yükselttik.
57
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ
İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerdendir. Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan hidayete (doğru yola) erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdendir. Onlara Rahman'ın (çok merhametli olan Allah'ın) ayetleri okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
58
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ
Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki namazı terkettiler, şehvetlerine kapılıp-uydular. Onlar bu azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır.
59
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ
Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar (onların dışındadır). Bunlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde zulme (haksızlığa) uğratılmayacaklardır.
60
جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ
Adn cennetleri (onlarındır) ki, Rahman Kendi kullarına (onu) gaybtan vadetmiştir. O'nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
61
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ
Orada boş söz değil ancak selam işitirler. Sabah akşam rızıklarını da hazır bulurlar.
62
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ
O (öyle bir) cennet ki, Biz kullarımızdan muttaki (takva sahibi) olanları (ona mirasçı) varis kılacağız.
63
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ
(Melekler der ki) biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, ardımızda ve bunlar arasında olan her şey O'nundur. Senin Rabbin unutkan değildir.
64
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟
Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde O'na ibadet et ve O'na ibadette kararlı-devamlı ol. Hiç O'nun (esmalarında bir benzeri, bir) adaşı olduğunu biliyor musun?
65
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ
İnsan der ki "Ben öldükten sonra mı (yeniden) diri olarak çıkarılacağım?"
66
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً
O daha önce hiçbir şey değilken Bizim onu yaratmış olduğumuzu insan (hiç) düşünmüyor mu?
67
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ
Rabbine andolsun ki Biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz sonra onları cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.
68
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ
Sonra her bir gruptan Rahman'a (dünyada onlara merhametli olan Allah'a) karşı isyanda (azgınlıkta) en şiddetli olanını ayıracağız.
69
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ
Sonra Biz ona (cehenneme) girmeye en çok layık (müstehak) olanları iyi bilmekteyiz.
70
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ
Sizden ona (cehennemin etrafına) varıp-uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu Rabbinin (yapmayı) üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür.
71
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ
Sonra (öncelikle) muttakileri (korkup-sakınanları) kurtarırız ve zulme sapanları orada (cehennemin etrafında) dizüstü çökmüş olarak bırakırız.
72
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ
Onlara ayetlerimiz apaçık (bir şekilde) okunduğu zaman küfre sapanlar iman edenlere "İki gruptan hangisi makam-mevki bakımından daha iyi, topluluk bakımından da daha güzeldir?" dediler.
73
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً
Onlardan önce nice nesilleri helak ettik, ki onlar mal bakımından da, gösteriş bakımından da (kendilerinden) daha güzeldiler.
74
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً
De ki "Kim sapıklık içindeyse Rahman ona (hakka dönmesi için) süre tanıdıkça tanır." Nihayet kendilerine vadedileni azabı veya saati-kıyameti gördükleri zaman artık kimin yeri (makamı, mevkii) daha kötü, kimin ordusu (taraftarı) daha zayıfmış öğreneceklerdir.
75
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
Allah, hidayeti kabul edenlerin (gereğini yapanların) hidayetini arttırır. (Kendisi sürekli ve karşılığı) baki olan salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlı, akibet bakımından da daha hayırlıdır.
76
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ
Ayetlerimizi inkar eden ve "Elbette bana (ahirette de) mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü?
77
اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ
O gayba (görülüp-bilinmeyene) vakıf mı oldu yoksa Rahman katından bir ahid mi aldı?
78
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ
Hayır (asla öyle değil). Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını uzattıkça uzatacağız.
79
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً
Onun söylemekte olduğuna (mal ve çocuğa) Biz mirasçı olacağız, o da Bize 'yapayalnız tek başına' gelecektir.
80
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ
Onlar kendilerine izzet (güç ve şeref) olması için Allah'tan başka ilahlar edindiler.
81
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟
Hayır. (O ilah edindikleri) onların ibadetlerini inkar edecekler ve (onlara düşman olup) aleyhlerine döneceklerdir.
82
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ
Görmedin mi, Biz şeytanları küfre sapanların üzerine gönderdik. Onları (günaha) teşvik edip-kışkırtıyorlar.
83
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ
Onlara karşı acele etme, Biz onlar için (artan günahlarını ve azalan günlerini) sayıp duruyoruz.
84
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ
(O gün geldiğinde) muttakileri (korkup-sakınanları) konuk bir heyet olarak Rahman'ın huzurunda toplayacağız.
85
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ
Mücrimleri (suçlu-günahkarları) ise susuz-susamış olarak cehenneme süreceğiz.
86
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ
Rahman'ın (çok merhametli olan Allah'ın) katında ahid almışların dışında (hiç kimse) şefaate malik (sahip) olamayacaktır.
87
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ
(Yahudilerle hıristiyanlar) "Rahman çocuk edindi" dediler.
88
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ
Andolsun ki siz çok çirkin bir şey ileri sürdünüz.
89
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ
Neredeyse bundan (bu sözden) dolayı gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp-göçüverecekti.
90
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ
Rahman'a çocuk isnad etmelerinden (duydukları dehşetle bunlar olacaktı).
91
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ
(Oysa) Rahman'a çocuk edinmek yakışmaz.
92
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ
Göklerde ve yerde olan herkes hiç istisnasız Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) kul olarak gelecektir.
93
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ
Andolsun ki (Allah) onların hepsini (topluca) kuşatmış, (kendilerini ve yaptıklarını) tek tek saymıştır.
94
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً
Kıyamet günü onların herbiri O'na 'yapayalnız tek başlarına' geleceklerdir.
95
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar (ise yalnız kalmayacak), Rahman onlar için (birbirlerine karşı bir yakınlık) bir sevgi kılacaktır.
96
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ
Biz bunu (Kur'an'ı) muttakilere (korkup-sakınanlara) müjde vermen ve (inkarda) inat edenleri uyarıp-korkutman için senin dilinde (indirip-açıklayıp) kolaylaştırdık.
97
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً
Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Helak edip-yer üstünden uzaklık verdiğimiz) onlardan hiçbirini (şimdi) hissediyor, ya da onların (ye'cuc ve me'cucun derinden) hafif bir sesini işitiyor musun?
98

Sureler

Mealler
Kehf Suresi
Önceki