Sureler
Mealler
Önceki
Kehf Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kêf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd (2. Bakara: 1, 23, 24).
2 Bu okuyacağın/dinleyeceğin sözler, Rabb'inin, sevgili kulu Zekeriya'ya bahşettiği nimet ve rahmetini yâd ederek anması, onu tertemiz gönüllere bir kez daha hatırlatmasıdır:
3 Hani o, yüreğinin ta derinliklerinden gelen bir feryatla Rabb'ine el açıp gizlice seslenmişti.
4 "Ey Rabb'im!" diye yalvarmıştı, "Doğrusu, ihtiyarlıktan kemiklerim iyice gevşedi, saçlarıma aklar düştü. Sana duamda, Ya Rab, asla bedbaht olmadım! Ne zaman Sana el açıp yalvardıysam hep dualarıma icabet ettin, bugüne kadar elimi hiç boş çevirmedin."
5 "Benden sonra yerime geçecek yakınlarımın bu davayı omuzlayıp mücadelemi bıraktığım yerden sürdürecekleri konusunda ciddî endişelerim var. Üstelik eşim de kısır olduğu için hiç çocuğum olmadı. İsrail Oğulları'nın perişan hâli de ortada. Bu ümmetin, kendilerine yeni bir ruh kazandıracak, taze kan verecek tertemiz bir nesle ihtiyacı var. Sana yalvarıyorum; sonsuz lütuf ve rahmetinle bana katından, tevhid sancağını omuzlayacak hayırlı bir nesil, gözümü arkada bırakmayacak güvenilir bir yardımcı, bir dost ihsan eyle ya Rab!"
6 "Ki hem bana, hem de Yakup soyuna mirasçı olsun. Onu senin hoşnutluğunu kazanmış dürüst ve erdemli bir kul eyle ya Rab!" Bunun üzerine, Allah gönderdiği melekler aracılığıyla ona seslendi:
7 "Ey Zekeriya, sana müjdeler olsun! ‘Dürüstlük ve erdemliliğiyle hep canlı kalacak, sürekli gönüllerde yaşayacak' anlamına gelen Yahya adında tertemiz bir çocuğunun olacağını sana müjdeliyoruz. Öyle ki, bugüne kadar hiçbir kula bu kadar güzel özellikler bahşetmemiş, hiç kimseye böyle bir ad vermemiştik."
8 Allah'tan ümmeti için hayırlı bir nesil isteyen, fakat bu dua karşılığında Allah'ın kendisine bir çocuk ihsan edeceğini hiç beklemeyen Zekeriya, hayretler içinde, "Ey Rabb'im!" dedi, "Karım kısır olduğu hâlde, üstelik ben de ihtiyarlığın son sınırına ulaşmışken nasıl çocuğum olabilir?" [103]
9 Bunun üzerine melek, "Orası öyle," dedi, "fakat Rabb'in buyurdu ki: "Bu benim için çok kolaydır. Nitekim bir zamanlar sen hiçbir şey değilken, seni de yaratmıştım."
10 Zekeriya, "Ey Rabb'im, bana çocuğumun olacağına dair bir alâmet göster ki, kalbimde bu konuda hiçbir şüphe ve tereddüt kalmasın!" dedi. Allah, "Senin alâmetin, sağlığın yerinde olmasına rağmen tam üç gün üç gece boyunca dilinin tutulup insanlarla işaretleşme dışında konuşamaman olacaktır." dedi.
11 Böylece, Zekeriya mescitten ayrılıp halkın karşısına çıktı. Dili dönmüyor, bir tek kelime bile konuşamıyordu. Fakat bu, Rabb'inin ayetlerini gündeme getirmeye, insanları iyiliğe çağırmaya engel değildi. Onlara, "Rabb'inizin yüceliğini gece gündüz tesbih edin!" diye eliyle işaret etti.
12 Nihayet Yahya doğdu ve ergenlik çağına geldi. Ona, "Ey Yahya, ilâhî hikmetlerle dolu şu Kitaba sımsıkı sarıl!" diye emrettik. Ve ona, daha çocuk yaştayken hüküm ve hikmet verdik, doğru ve yerinde karar verebilme yeteneği bahşettik.
13 Ayrıca, ona katımızdan armağan olarak kalp yumuşaklığı ve tertemiz bir ahlâk ihsan ettik. O, Rabb'ine karşı gerçekten de çok takvalı, çok saygılıydı.
14 Ve ana babasına son derece iyi davranan hayırlı bir evlat idi, kaba ve dik başlı biri değildi.
15 Selâm olsun ona doğduğu gün, selâm olsun ona öldüğü gün ve selâm olsun ona diriltilip kabrinden çıkarılacağı gün…
16 Ey hak yolunun yolcusu! Bu Kitapta anlatılan iffet ve ahlâk örneği Meryem'i de gündeme getir. Hani o kendisini Allah'a adamış ve ilim, ibadet ve tefekkürle meşgul olmak üzere ailesinden ayrılarak yepyeni bir doğuşun, aydınlığın ve ibret verici bir doğumun gerçekleşeceği bir mekâna, mabedin doğu tarafında kendisine ayrılan bir yere çekilmişti.
17 Rahatsız edilmeden kendisini bütünüyle dua ve tefekküre vermek için, âdet olduğu üzere insanlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken ona emrimizdeki Ruhu, yani vahiy meleği Cebrail'i gönderdik ve bu melek ona, eli yüzü düzgün bir insan şeklinde göründü.
18 Odasında bir erkek olduğunu zanneden Meryem, dehşet içinde, "Senden Rahmana sığınırım!" dedi, "Eğer Allah'tan birazcık korkun varsa hemen çık git buradan!"
19 Cebrail, "Korkma!" dedi, "Ben bir insan değil, yalnızca Rabb'imin bir elçisiyim ve sana Âdem'in yaratılışına benzer biçimde babasız olarak dünyaya gelecek tertemiz bir erkek çocuk armağan etmeye geldim."
20 Meryem şaşkınlıkla, "Bana hiç erkek eli değmemişken, iffetsiz bir kadın da olmadığım hâlde nasıl çocuğum olabilir!" dedi.
21 Cebrail, "Evet, öyledir!" dedi, "Fakat Rabb'in buyurdu ki, "Bu benim için çok kolaydır. Sadece "Ol!" emrimizle, senin karnında babasız olarak bir çocuk yaratacağım ve onu insanlara, öldükten sonra diriliş gerçeğini ispatlayan bir mucize ve katımızdan bir rahmet ve bereket vesilesi kılacağım. Bu, ta ezelden karar verilmiş bir iştir."
22 Nihayet Allah'ın emri gerçekleşti. Meryem çocuğuna hamile kaldı ve yine Allah'ın emri uyarınca, karnındaki yavrusuyla birlikte uzak bir yere çekildi.
23 Derken, doğum sancısı onu kurumuş bir hurma ağacının altına götürdü. Duyduğu acıdan dolayı sırtını ağaca yasladı. Anlatacağı şeylere hiç kimsenin inanmayacağını düşünerek kendi kendine, "Keşke bu hâle düşmeden önce ölseydim de, unutulup gitmiş olsaydım!" diye yakındı.
24 Böylece, orada tek başına doğum yaptı. Tamamen bitkin düşmüş, acıkmış ve susamıştı. İşte o anda, altındaki yeni doğmuş yavrusu ona, "Üzülme anneciğim!" diye seslendi, "Rabb'in seni unutmuş, sahipsiz bırakmış değildir. Bak, ayaklarının altından tatlı ve serin suyu olan ufak bir dere meydana getirdi."
25 "Hurma ağacını kendine doğru silkele, kucağına taptaze hurmalar dökülecek."
26 "Ye, iç, gözün aydın olsun! Buradan ayrıldığında, eğer bir insanla karşılaşırsan, onunla hiç konuşma, sadece işaretlerle ona de ki: ‘Ben Rahman olan yüce Rabb'im için bir süre konuşmamak üzere oruç adadım. Bu yüzden bugün hiç kimseyle konuşmayacağım!' Korkma, sorulara Allah'ın izniyle bizzat ben cevap vereceğim."
27 Böylece Meryem, kalbi huzur ve güvenle dopdolu bir hâlde çocuğunu kucağına alıp halkın içine çıktı. Onu bu hâlde gören önyargılı insanlar, olup bitenleri sormaya bile gerek duymadan, "Ey Meryem!" dediler, "Sen ne çirkin bir iş yaptın öyle!"
28 "Ey Harun'un soyundan gelen şu seçkin kabilenin kız kardeşi, nasıl böyle bir şey yapabildin? Oysa senin baban kötü bir insan değildi, annen de gayet namuslu, terbiyeli bir kadındı."
29 Bunun üzerine Meryem, "O size her şeyi anlatır!" dercesine çocuğa işaret etti. Onlar, "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşabiliriz?" diye hayretle sordular. Ve o anda büyük mucize gerçekleşti:
30 Daha birkaç günlük bir bebek olan İsa, "Bakın, ben Allah'ın bir mucize olarak yarattığı kuluyum!" dedi, "O bana ilâhî Kitap bilgisini bahşetti ve beni bir Peygamber yaptı."
31 "Her nerede olursam olayım, beni kutlu ve bereketli kıldı ve yaşadığım sürece namaz kılmamı, zekât vermemi bana emretti."
32 "Ve özellikle de anneme güzel davranmamı emretti. Beni zorba ve isyankâr biri olarak yaratmadı."
33 "Selâm olsun bana doğduğum gün, selâm olsun bana öleceğim gün ve selâm olsun bana yeniden diriltilip Rabb'imin huzuruna çıkarılacağım gün!"
34 İşte, Yahudilerin inkâr ederek, Hristiyanların ise ilâhlaştırarak hakkında anlaşmazlığa düştükleri Meryem oğlu İsa hakkındaki doğru söz ve meselenin içyüzü bundan ibarettir.
35 Demek ki, İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu öne süren Hristiyanların iddiaları tamamen uydurmadır. Zaten çocuk edinmek Allah'ın şanına asla yakışmaz! Çünkü böyle bir iddia, Allah'ın aciz ve muhtaç olduğunu ileri sürmek demektir. Hâşâ, O her türlü acizlik ve noksanlıktan uzaktır, yücedir! Bir şeyi yaratmak isteyince, sözgelimi bir çocuğun babasız doğmasını isteyince ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. Nitekim İsa da, hayatı boyunca hep bu gerçeği dile getirmişti:
36 "Gerçek şu ki, benim Rabb'im de sizin Rabb'iniz de Allah'tır, öyleyse yalnızca O'na kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur!"

Bu gerçek, bugün Hristiyanların elinde bulunan ve büyük oranda tahrif edilmiş olan İncillerde bile şöyle yer almaktadır:

"İsa şöyle cevap verdi: (önceki Kutsal Kitaplarda) yazılmıştır ki, Rabb'in olan Allah'a tapınacak ve yalnızca O'na kulluk edeceksin!" (Luka, 4:8 ve Matta, 4:10)

"Rabb'in olan Allah'tan korkacaksın ve O'na kulluk edeceksin ve O'nun ismiyle and edeceksin! ...başka ilâhların ardınca yürümeyeceksiniz!" (Tesniye, 6:13–14)
37 Fakat İsa'nın hak dini tebliğ ettiği bu insanlar, zamanla tevhid inancından saparak farklı mezheplere ve hatta düşman gruplara ayrıldılar. Yahudiler İsa'yı tamamen inkâr ederken, Hristiyanlar onun Allah'ın oğlu, hatta tanrının kendisi olduğunu iddia ettiler. O hâlde, başlarına gelecek o Büyük Günden dolayı vay o kâfirlerin hâline! Onlar şimdi hakikati görmezlikten, duymazlıktan geliyorlar ama;
38 Huzurumuza geldikleri gün gerçekleri öyle güzel işitecek, öyle güzel görecekler ki… Fakat zalimler, bugün kulaklarını ve gözlerini hakikate kapayarak apaçık sapıklıkta diretiyorlar.
39 İman etmemekte ısrar eden ve bunun sonucu olarak, dünyanın geçici zevklerine kapılıp gaflet bataklığına dalan bu insanları, büyük mahkemenin kurulacağı ve en âdil hükmün verileceği o Pişmanlık Gününe karşı uyar:
40 Hiç kuşku yok ki, gün gelecek kıyamet kopacaktır. İşte o zaman, yeryüzü üzerindekilerle birlikte yine Bize kalacak ve bütün insanlar hesap vermek üzere huzurumuza geleceklerdir.
41 Ey hak yolunun yolcusu! Bu Kitapta anlatılan gerçek bir tevhid önderi ve ahlâk örneği olan İbrahim'i de müminlere yol gösterecek bir model olarak gündeme getir. Çünkü o, özü sözü bir olan dosdoğru bir insan ve tevhid mücadelesini tek başına yürüten bir Peygamberdi.
42 Hani İbrahim putlara tapmakta olan babasına, "Babacığım!" demişti, "Hiçbir şey işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda vermeyen şeylere niçin tapıyorsun?"
43 "Babacığım, inan ki bana senin ve peşinden gittiğin şu insanların hiç bilmediği bir bilgi ulaştı. O hâlde sözlerimi dinle ki, seni dosdoğru yola ileteyim."
44 "Babacığım, sakın şeytanın gösterdiği yolda yürüyüp de ona kulluk etme! Çünkü şeytan, sonsuz merhamet sahibi olan Allah'a başkaldırmıştır."
45 "Babacığım! Doğrusu ben, yaptıklarından dolayı sana Rahman'dan bir azap gelip çatar da, şeytanın dünya ve âhirette arkadaşı ve dostu olursun diye senin adına korkuyorum."
46 Bu uyarılar karşısında babası, "Ey İbrahim!" diye çıkıştı, "Demek benim ilâhlarımdan yüz çeviriyorsun, öyle mi? Eğer bu saçmalıklara bir son vermeyecek olursan, yemin olsun seni taşa tutar öldürürüm. Şimdi yıkıl karşımdan, bir daha da gözüme görünme!"
47 Bunun üzerine İbrahim, "O hâlde, sağlıcakla kal!" dedi, "Ama ben yine de seni bağışlaması için Rabb'ime yalvaracağım. O bana karşı gerçekten çok cömert, çok lütufkârdır."
48 "İşte ben sizi ve Allah'tan başka yalvarıp medet umduğunuz her şeyi terk ediyor, yalnızca Rabb'ime el açıp yakarıyorum. Ve Rabb'ime yakarışımda, hayal kırıklığına uğramayacağımı ümit ediyorum."

İbrahim Peygamber, babasına duyduğu derin şefkat ve merhametinden dolayı, bağışlanması için Rabb'ine yalvaracağı konusunda ona söz vermişti. Fakat Allah kendisine ortak koşanların bağışlanmasının söz konusu olmadığını ona bildirince, babası için dua etmekten vazgeçti (9. Tevbe: 113–114, 26. Şuara: 86, 60. Mümtehine: 4).
49 Böylece İbrahim onları ve Allah'tan başka kulluk ettikleri putları terk edip başka diyarlara gidince, ona önce oğlu İshak'ı ve daha sonra torunu Yakup'u armağan ettik ve her ikisini de Peygamber yaptık.
50 Onlara rahmetimizden büyük bir pay verdik ve hepsinin dillere destan olacak şekilde kıyamete kadar saygıyla anılmalarını sağladık.
51 Ey hak yolunun yolcusu! Bu Kitapta anlatılan Musa'yı da müminlere yol gösterecek bir örnek olarak gündeme getir. O gerçekten de iyi kalpli, samimi bir kul ve tarafımızdan seçilerek gönderilmiş bir Peygamberdi.
52 Hani Musa Medyen'den Mısır'a dönerken, ona mübarek Sina dağının yamacından seslenmiş ve kendisini farklı ve özel bir konuşma için huzurumuza yaklaştırmıştık.
53 Ve sonsuz lütuf ve rahmetimiz sayesinde, kendisine destek olması için kardeşi Harun'a da Peygamberlik vermiştik.
54 Bu Kitapta anlatılan İsmail'i de örnek bir şahsiyet olarak gündeme getir. Gerçekten o, verdiği söze son derece bağlı biriydi ve tarafımızdan seçilerek gönderilmiş bir Peygamberdi.
55 Halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emrederdi ve Rabb'inin katında hoşnutluk makamına ermiş bir kuldu.
56 Bu Kitapta anlatılan İdris'i de gündeme getir. O da özü sözü doğru bir kul, seçkin bir Peygamberdi.
57 Bunun karşılığı olarak da, Biz onu pek yüce bir makama yükseltmiştik.
58 Ey Hak yolunun yolcusu! İşte surenin başından beri isimleri anılan bu seçkin insanlar, Allah'ın nimetler bahşettiği Peygamberlerden bazılarıdır. Yani Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte gemide taşıdıklarımızın soyundan, İbrahim'in ve asıl adı Yakup olan İsrail'in soyundan gelen ve doğru yola ilettiğimiz, seçip yücelttiğimiz kimselerdendir.

Onlar ne zaman kendilerine Rahmanın ayetleri okunsa, gözyaşları içinde derhal secdeye kapanırlardı.
59 Derken onların ardından yerlerine öyle bir nesil geldi ki, Allah ile aralarındaki en sağlam bağ olan namaz kılma duyarlılığını kaybettiler. Bunun sonucu olarak da arzu ve heveslerinin peşine takıldılar ve bu büyük Peygamberlerin mirasını hoyratça tahrip ederek ahlâksızlığın en aşağı derecesine düştüler. Fakat azgınlıklarının cezasını yakında görecekler.
60 Ancak günahlardan vazgeçip tövbe eden, Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara inanan ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan kimseler başka… İşte onlar dosdoğru cennete girecekler ve en ufak bir haksızlığa uğratılmayacaklar.
61 Yani, Rahman olan Allah'ın, insanoğlunun algı ve tecrübe sınırlarının ötesinde bir gayb bilgisi olarak kullarına vadettiği o sonsuz mutluluk ve huzur diyarı olan Adn cennetlerine… Unutmayın, O'nun verdiği söz, mutlaka yerine gelecektir!
62 Orada, asla boş ve çirkin bir söz işitmeyecekler. Yalnızca sağlık, mutluluk ve esenlik sözleri duyacaklar. Ve rızıkları, akla hayale gelmedik her türlü yiyecek, içecek ve nimetlerle donanmış olarak sabah akşam önlerine gelecek.
63 İşte, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülükten, fenalıktan titizlikle korunmaya çalışan kullarımız için hazırladığımız cennet budur.

O hâlde, ey hak yolunun yolcusu! Bu hedefe ulaşmak için tüm engel ve zorluklara sabırla göğüs germelisin. Allah'tan beklediğin bir yardım geciktiğinde aceleci davranmamalı, yılgınlığa düşüp meleklerin yolunu gözlememelisin. İşte, Allah'ın kime ne zaman yardım edeceği ve ne zaman melek göndereceği konusunda bak bizzat melekler sana neler söylüyorlar:
64 "Biz melekler ancak Rabb'inin emriyle inebiliriz. Çünkü bizim önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasında bulunan her şey O'nundur. Gerek bizim idrak sınırlarımız içinde, gerek bilmediğimiz âlemlerde ve gerekse bu ikisi arasında olan her şeyin sahibi O'dur. O hâlde hiç endişe etme, senin Rabb'in hiçbir şeyi unutacak değildir."
65 O göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabb'idir. Yalnızca O'na kulluk et ve O'na kullukta devamlı ve kararlı ol. Hiç O'nun adıyla anılan ve O'nun gibi sınırsız ilim, kudret ve merhamet sahibi başka bir varlık tanıyor musun?
66 Fakat insan, bunca uyarıları görmezlikten gelir de, "Ben ölüp gittikten sonra yeniden diriltilip kabirden çıkarılacağım, öyle mi?" der.
67 Peki bu nankör insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hiç düşünmez mi?
68 Evet, senin Rabb'ine yemin olsun ki, onları ve onları saptıran şeytanları Hesap Gününde bir araya toplayacak, sonra da hepsini cehennemin çevresinde zillet içinde diz çökmüş bir hâlde bekleteceğiz.
69 Ve ardından, her günahkâr grup içerisinden Rahman'a başkaldıran en azgın kimseleri ayırıp öne çıkaracağız!
70 Çünkü kimlerin cehenneme lâyık ve öncelikli olduğunu en iyi Biz biliriz.
71 Ey insanlar! İçinizden cehennemin o dehşetli manzarasını görmek ve sırat köprüsünden geçmek üzere oraya uğramayacak bir tek kişi bile yoktur. Bu, Rabb'inin katında kesinleşmiş ve mutlaka yerine getirilecek bir hükümdür.
72 Evet, bütün insanlar cehennemin karşısına gelecek ve sonra, vaktiyle iman edip dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınmış olanları oradan kurtaracağız. Zulüm ve haksızlık etmiş olanları ise, diz üstü çökmüş bir hâlde sonsuz azapla baş başa bırakacağız.
73 Onlara ne zaman apaçık birer belge olan ayetlerimiz tebliğ ve uyarı amacıyla okunsa, kâfirler iman edenlere, "Söyleyin bakalım!" diye hemen itiraz ederler, "Bir şu yoksul, geri kalmış müminlere bakın, bir de bize. Bu iki topluluktan hangisi daha güzel bir mevkide ve topluluk olarak daha saygın bir konumdadır? Bize bunca nimetlerin verilmiş olması, doğru yolda olduğumuzun ispatı değil midir? Bizim gibi üstün niteliklere sahip güçlü bir toplumun helâk olacağını mı iddia ediyorsunuz?"
74 Oysa Biz onlardan önce, kendilerinden daha varlıklı ve daha gösterişli nice medeniyetleri yeryüzünden silmiş, nice toplumları helâk etmiştik.
75 Ekonomik ve sosyal güç sahibi olmakla şımaran ve hak ettikleri azabın şu ana kadar gelmemiş olmasını doğru yolda olduklarının ispatı sayan bu zalimlere de ki:

"Her kim sapıklığı tercih ederse, Allah sonsuz merhamet sahibi olduğu için, onu öyle hemencecik helâk etmez. Aksine, hatasını anlayıp tövbe etmesi için ona epey mühlet verir. Nihayet onlar kendilerine vadedilen şeyi —azabı yahut son saati— gördükleri anda, işte o zaman bu iki gruptan hangisinin kötü konumda ve aciz durumda olduğunu anlarlar."

Kâfirlerin bunca baskılarına katlanan, hak ve adalet uğrunda yılmadan mücadele eden müminlere gelince:
76 Allah doğru yola ulaşmak için gayret gösterenlerin kalplerini iman ve hikmet nurlarıyla aydınlatacak ve onlara derin bir bilinç ve duyarlılık bahşederek inançlarını güçlendirecektir. O hâlde vahyin sesine kulak vermeli, gelip geçici dünya nimetleri uğruna iyilik ve ibadetlerinizden taviz vermemelisiniz. Unutmayın ki, ürünleri sonsuza dek kalıcı olan güzel davranışlar, Rabb'inin katında hem ödül bakımından daha iyidir, hem de sonuç bakımından daha hayırlıdır.
77 Hal böyleyken, ayetlerimizi inkâr eden ve "Bana öte dünyada da, şimdiki gibi zenginlik ve güçlü kuvvetli oğullar verilecek!" diyen kimseye bir baksana!
78 Acaba bu adam, gayb ilmine mi vakıf oldu? Evrenin erişilmez sırlarına dair mutlak ve şaşmaz bilgiye mi sahip oldu ki, bu kadar cüretkâr bir edayla konuşabiliyor? Yoksa her arzusunun yerine getirileceğine dair Rahman'dan bir söz mü aldı?
79 Asla! Biz onun bu söylediklerini kaydedecek ve onun cehennemde çekeceği azabı uzattıkça uzatacağız!
80 Ve sözünü ettiği o mal, mülk, evlat gibi imtihan amacıyla kendisine emanet ettiğimiz şeyler, gün gelecek elinden alınıp yine Bize kalacak ve Hesap Gününde o kişi, her şeyini kaybetmiş olarak huzurumuza yapayalnız gelecek.
81 Buna rağmen müşrikler, kendilerine öte dünyada güya şefaat edip yücelik ve onur kazandırsınlar diye, bazı melekleri, Peygamberleri ve onların izinden giden büyük şahsiyetleri Allah'tan başka tanrılar ediniyorlar.
82 Hayır, o taptıkları kişiler Hesap Gününde onların kendilerine yaptığı kulluk ve ibadeti asla kabul etmeyecekler. Onlara şefaat ve yardım etmek şöyle dursun, onların tam karşısında yer alacaklar. Bu zalimler neden hâlâ cezalarını çekmiyorlar diyorsan, şundan büyük belâ mı olur:
83 O kâfirlerin üzerine, kendilerini yaldızlı sözlerle ve aldatıcı vaatlerle kışkırtıp ayartan şeytanları nasıl saldığımızı görmüyor musun?
84 O hâlde, onların hemen azaba uğraması için acele etme. Biz ancak, imtihan hikmeti gereğince onlara kısa bir mühlet veriyoruz. O süre göz açıp kapayıncaya kadar geçiverecek ve bir de bakmışlar ki, Hesap Günü gelip çatmış:
85 O gün, vaktiyle dürüst ve erdemli bir hayat sürerek kötülüklerden korunmaya çalışan kimseleri, saygın heyetler hâlinde huzurumuza kabul edeceğiz.
86 Suçluları ise, susamış hayvan sürüleri gibi cehenneme süreceğiz!
87 İşte O Gün, şefaat konusunda Rahman'dan özel bir söz almış olanlar dışında, hiç kimse bir başkasının kurtuluşu için aracılık edemeyecektir. Şefaat eden de, ancak O'nun izin verdiği ve gerçekten bağışlanmayı hak eden kimselere şefaat edebilecektir.

İnkârcılığın bir başka şekli daha var ki:
88 Hristiyanlar sapmada o kadar aşırı gittiler ki, sonunda, "Rahman olan Allah, İsa Mesih'i kendisine oğul edindi!" dediler.
89 Doğrusu siz, gerçekten pek çirkin bir iddia ortaya attınız! O kadar ki:
90 Bu çirkin iddianın dehşetinden, neredeyse gökler paramparça olacak, yeryüzü çatlayacak ve dağlar korkunç bir gürültüyle yıkılıp gidecekti!
91 Rahman'a çocuk yakıştırdılar diye.
92 Oysa Rahman'a çocuk edinmek O'nun şanına asla yaraşmaz. Çünkü O her bakımdan eşsiz ve benzersizdir. Öyle ki:
93 İster melek ister insan olsun, göklerdeki ve yerdeki bütün varlıklar, Rahman'ın huzuruna ancak aciz birer kul olarak çıkacaklardır.
94 Hiç kuşkusuz Allah, onların hepsini sonsuz kudret ve ilmiyle kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir sayıp kayıt altına almıştır.
95 Ve hepsi de, Diriliş Gününde O'nun huzuruna yapayalnız gelecektir.
96 Allah'ın ayetlerine yürekten inanan ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanlara gelince, sonsuz merhamet sahibi Allah, sevgisiyle onları ödüllendirmek, kendilerini şefkatli, merhametli ve sevecen insanlar hâline getirmek ve böylece onların bütün varlıklar tarafından sevilip sayılmasını sağlamak üzere onlar için bir sevgi yaratacaktır. Günahkâr, kibirli, ahlâksız insanlar hiçbir zaman kalpleri fethedemeyeceklerdir. Fakat insanları doğrulukla, samimiyetle ve örnek davranışlarıyla doğru yola çağıranlar, işin başında düşmanlık ve ilgisizlikle karşılaşsalar bile sonunda halkın sevgisini kazanmayı başaracaklardır.
97 Ey Peygamber! Biz bu Kur'an'ı, dürüst ve erdemli bir hayatı tercih ederek kötülüklerden korunmaya çalışanları ilâhî lütuf ve rahmet ile müjdelemen ve bu apaçık gerçek karşısında inatla direnen bir toplumu ilâhî gazap ile uyarman için senin dilinle kolaylaştırıp anlaşılır bir kitap kıldık.
98 Nitekim onlardan önce nice günahkâr toplulukları helâk ettik. Şimdi onlardan geriye kalan bir tek kişi görebiliyor, ya da onlara ait bir fısıltı, bir ses duyabiliyor musun?
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كٓـهٰيٰعٓصٓۜ 1
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ 2
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ 3
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ 4
وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ 5
يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ 6
يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ 7
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ 8
قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً 9
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ 10
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ 11
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ 12
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ 13
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ 14
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟ 15
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ 16
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ 17
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ 18
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ 19
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ 20
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ 21
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ 22
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ 23
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ 24
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ 25
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ 26
فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ 27
يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ 28
فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ 29
قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ 30
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ 31
وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ 32
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ 33
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ 34
مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ 35
وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ 36
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ 37
اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 38
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ 39
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟ 40
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ 41
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً 42
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ 43
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ 44
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ 45
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ 46
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ 47
وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ 48
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ 49
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟ 50
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ 51
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ 52
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ 53
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ 54
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ 55
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ 56
وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ 57
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ 58
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ 59
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ 60
جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ 61
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ 62
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ 63
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ 64
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟ 65
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ 66
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً 67
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ 68
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ 69
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ 70
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ 71
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ 72
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ 73
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً 74
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً 75
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ 76
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ 77
اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ 78
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ 79
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً 80
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ 81
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟ 82
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ 83
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ 84
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ 85
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ 86
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ 87
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ 88
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ 89
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ 90
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ 91
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ 92
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ 93
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ 94
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً 95
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ 96
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ 97
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً 98
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
كٓـهٰيٰعٓصٓۜ
Kêf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd (2. Bakara: 1, 23, 24).
1
ذِكْرُ رَحْمَتِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّاۚ
Bu okuyacağın/dinleyeceğin sözler, Rabb'inin, sevgili kulu Zekeriya'ya bahşettiği nimet ve rahmetini yâd ederek anması, onu tertemiz gönüllere bir kez daha hatırlatmasıdır:
2
اِذْ نَادٰى رَبَّهُ نِدَٓاءً خَفِياًّ
Hani o, yüreğinin ta derinliklerinden gelen bir feryatla Rabb'ine el açıp gizlice seslenmişti.
3
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي وَهَنَ الْعَظْمُ مِنّ۪ي وَاشْتَعَلَ الرَّأْسُ شَيْباً وَلَمْ اَكُنْ بِدُعَٓائِكَ رَبِّ شَقِياًّ
"Ey Rabb'im!" diye yalvarmıştı, "Doğrusu, ihtiyarlıktan kemiklerim iyice gevşedi, saçlarıma aklar düştü. Sana duamda, Ya Rab, asla bedbaht olmadım! Ne zaman Sana el açıp yalvardıysam hep dualarıma icabet ettin, bugüne kadar elimi hiç boş çevirmedin."
4
وَاِنّ۪ي خِفْتُ الْمَوَالِيَ مِنْ وَرَٓاء۪ي وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً فَهَبْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ وَلِياًّۚ
"Benden sonra yerime geçecek yakınlarımın bu davayı omuzlayıp mücadelemi bıraktığım yerden sürdürecekleri konusunda ciddî endişelerim var. Üstelik eşim de kısır olduğu için hiç çocuğum olmadı. İsrail Oğulları'nın perişan hâli de ortada. Bu ümmetin, kendilerine yeni bir ruh kazandıracak, taze kan verecek tertemiz bir nesle ihtiyacı var. Sana yalvarıyorum; sonsuz lütuf ve rahmetinle bana katından, tevhid sancağını omuzlayacak hayırlı bir nesil, gözümü arkada bırakmayacak güvenilir bir yardımcı, bir dost ihsan eyle ya Rab!"
5
يَرِثُن۪ي وَيَرِثُ مِنْ اٰلِ يَعْقُوبَۗ وَاجْعَلْهُ رَبِّ رَضِياًّ
"Ki hem bana, hem de Yakup soyuna mirasçı olsun. Onu senin hoşnutluğunu kazanmış dürüst ve erdemli bir kul eyle ya Rab!" Bunun üzerine, Allah gönderdiği melekler aracılığıyla ona seslendi:
6
يَا زَكَرِيَّٓا اِنَّـا نُـبَشِّرُكَ بِغُـلَامٍۨ اسْـمُهُ يَحْيٰىۙ لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِياًّ
"Ey Zekeriya, sana müjdeler olsun! ‘Dürüstlük ve erdemliliğiyle hep canlı kalacak, sürekli gönüllerde yaşayacak' anlamına gelen Yahya adında tertemiz bir çocuğunun olacağını sana müjdeliyoruz. Öyle ki, bugüne kadar hiçbir kula bu kadar güzel özellikler bahşetmemiş, hiç kimseye böyle bir ad vermemiştik."
7
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَكَانَتِ امْرَاَت۪ي عَاقِراً وَقَدْ بَلَغْتُ مِنَ الْكِبَرِ عِتِياًّ
Allah'tan ümmeti için hayırlı bir nesil isteyen, fakat bu dua karşılığında Allah'ın kendisine bir çocuk ihsan edeceğini hiç beklemeyen Zekeriya, hayretler içinde, "Ey Rabb'im!" dedi, "Karım kısır olduğu hâlde, üstelik ben de ihtiyarlığın son sınırına ulaşmışken nasıl çocuğum olabilir?" [103]
8
قَالَ كَذٰلِكَۚ قَالَ رَبُّكَ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَقَدْ خَلَقْتُكَ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ تَكُ شَيْـٔاً
Bunun üzerine melek, "Orası öyle," dedi, "fakat Rabb'in buyurdu ki: "Bu benim için çok kolaydır. Nitekim bir zamanlar sen hiçbir şey değilken, seni de yaratmıştım."
9
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ ل۪ٓي اٰيَةًۜ قَالَ اٰيَتُكَ اَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلٰثَ لَيَالٍ سَوِياًّ
Zekeriya, "Ey Rabb'im, bana çocuğumun olacağına dair bir alâmet göster ki, kalbimde bu konuda hiçbir şüphe ve tereddüt kalmasın!" dedi. Allah, "Senin alâmetin, sağlığın yerinde olmasına rağmen tam üç gün üç gece boyunca dilinin tutulup insanlarla işaretleşme dışında konuşamaman olacaktır." dedi.
10
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ مِنَ الْمِحْرَابِ فَاَوْحٰٓى اِلَيْهِمْ اَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِياًّ
Böylece, Zekeriya mescitten ayrılıp halkın karşısına çıktı. Dili dönmüyor, bir tek kelime bile konuşamıyordu. Fakat bu, Rabb'inin ayetlerini gündeme getirmeye, insanları iyiliğe çağırmaya engel değildi. Onlara, "Rabb'inizin yüceliğini gece gündüz tesbih edin!" diye eliyle işaret etti.
11
يَا يَحْيٰى خُذِ الْكِتَابَ بِقُوَّةٍۜ وَاٰتَيْنَاهُ الْحُكْمَ صَبِياًّۙ
Nihayet Yahya doğdu ve ergenlik çağına geldi. Ona, "Ey Yahya, ilâhî hikmetlerle dolu şu Kitaba sımsıkı sarıl!" diye emrettik. Ve ona, daha çocuk yaştayken hüküm ve hikmet verdik, doğru ve yerinde karar verebilme yeteneği bahşettik.
12
وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ
Ayrıca, ona katımızdan armağan olarak kalp yumuşaklığı ve tertemiz bir ahlâk ihsan ettik. O, Rabb'ine karşı gerçekten de çok takvalı, çok saygılıydı.
13
وَبَراًّ بِوَالِدَيْهِ وَلَمْ يَكُنْ جَبَّاراً عَصِياًّ
Ve ana babasına son derece iyi davranan hayırlı bir evlat idi, kaba ve dik başlı biri değildi.
14
وَسَلَامٌ عَلَيْهِ يَوْمَ وُلِدَ وَيَوْمَ يَمُوتُ وَيَوْمَ يُبْعَثُ حَياًّ۟
Selâm olsun ona doğduğu gün, selâm olsun ona öldüğü gün ve selâm olsun ona diriltilip kabrinden çıkarılacağı gün…
15
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَۢ اِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ اَهْلِهَا مَكَاناً شَرْقِياًّۙ
Ey hak yolunun yolcusu! Bu Kitapta anlatılan iffet ve ahlâk örneği Meryem'i de gündeme getir. Hani o kendisini Allah'a adamış ve ilim, ibadet ve tefekkürle meşgul olmak üzere ailesinden ayrılarak yepyeni bir doğuşun, aydınlığın ve ibret verici bir doğumun gerçekleşeceği bir mekâna, mabedin doğu tarafında kendisine ayrılan bir yere çekilmişti.
16
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِياًّ
Rahatsız edilmeden kendisini bütünüyle dua ve tefekküre vermek için, âdet olduğu üzere insanlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken ona emrimizdeki Ruhu, yani vahiy meleği Cebrail'i gönderdik ve bu melek ona, eli yüzü düzgün bir insan şeklinde göründü.
17
قَالَتْ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِالرَّحْمٰنِ مِنْكَ اِنْ كُنْتَ تَقِياًّ
Odasında bir erkek olduğunu zanneden Meryem, dehşet içinde, "Senden Rahmana sığınırım!" dedi, "Eğer Allah'tan birazcık korkun varsa hemen çık git buradan!"
18
قَالَ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ رَسُولُ رَبِّكِۗ لِاَهَبَ لَكِ غُلَاماً زَكِياًّ
Cebrail, "Korkma!" dedi, "Ben bir insan değil, yalnızca Rabb'imin bir elçisiyim ve sana Âdem'in yaratılışına benzer biçimde babasız olarak dünyaya gelecek tertemiz bir erkek çocuk armağan etmeye geldim."
19
قَالَتْ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَلَمْ يَمْسَسْن۪ي بَشَرٌ وَلَمْ اَكُ بَغِياًّ
Meryem şaşkınlıkla, "Bana hiç erkek eli değmemişken, iffetsiz bir kadın da olmadığım hâlde nasıl çocuğum olabilir!" dedi.
20
قَالَ كَذٰلِكِۚ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌۚ وَلِنَجْعَلَـهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّاۚ وَكَانَ اَمْراً مَقْضِياًّ
Cebrail, "Evet, öyledir!" dedi, "Fakat Rabb'in buyurdu ki, "Bu benim için çok kolaydır. Sadece "Ol!" emrimizle, senin karnında babasız olarak bir çocuk yaratacağım ve onu insanlara, öldükten sonra diriliş gerçeğini ispatlayan bir mucize ve katımızdan bir rahmet ve bereket vesilesi kılacağım. Bu, ta ezelden karar verilmiş bir iştir."
21
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِه۪ مَكَاناً قَصِياًّ
Nihayet Allah'ın emri gerçekleşti. Meryem çocuğuna hamile kaldı ve yine Allah'ın emri uyarınca, karnındaki yavrusuyla birlikte uzak bir yere çekildi.
22
فَاَجَٓاءَهَا الْمَخَاضُ اِلٰى جِذْعِ النَّخْلَةِۚ قَالَتْ يَا لَيْتَن۪ي مِتُّ قَبْلَ هٰذَا وَكُنْتُ نَسْياً مَنْسِياًّ
Derken, doğum sancısı onu kurumuş bir hurma ağacının altına götürdü. Duyduğu acıdan dolayı sırtını ağaca yasladı. Anlatacağı şeylere hiç kimsenin inanmayacağını düşünerek kendi kendine, "Keşke bu hâle düşmeden önce ölseydim de, unutulup gitmiş olsaydım!" diye yakındı.
23
فَنَادٰيهَا مِنْ تَحْتِهَٓا اَلَّا تَحْزَن۪ي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِياًّ
Böylece, orada tek başına doğum yaptı. Tamamen bitkin düşmüş, acıkmış ve susamıştı. İşte o anda, altındaki yeni doğmuş yavrusu ona, "Üzülme anneciğim!" diye seslendi, "Rabb'in seni unutmuş, sahipsiz bırakmış değildir. Bak, ayaklarının altından tatlı ve serin suyu olan ufak bir dere meydana getirdi."
24
وَهُزّ۪ٓي اِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَباً جَنِياًّۘ
"Hurma ağacını kendine doğru silkele, kucağına taptaze hurmalar dökülecek."
25
فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْناًۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَداًۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْماً فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِياًّۚ
"Ye, iç, gözün aydın olsun! Buradan ayrıldığında, eğer bir insanla karşılaşırsan, onunla hiç konuşma, sadece işaretlerle ona de ki: ‘Ben Rahman olan yüce Rabb'im için bir süre konuşmamak üzere oruç adadım. Bu yüzden bugün hiç kimseyle konuşmayacağım!' Korkma, sorulara Allah'ın izniyle bizzat ben cevap vereceğim."
26
فَاَتَتْ بِه۪ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُۜ قَالُوا يَا مَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْـٔاً فَرِياًّ
Böylece Meryem, kalbi huzur ve güvenle dopdolu bir hâlde çocuğunu kucağına alıp halkın içine çıktı. Onu bu hâlde gören önyargılı insanlar, olup bitenleri sormaya bile gerek duymadan, "Ey Meryem!" dediler, "Sen ne çirkin bir iş yaptın öyle!"
27
يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ
"Ey Harun'un soyundan gelen şu seçkin kabilenin kız kardeşi, nasıl böyle bir şey yapabildin? Oysa senin baban kötü bir insan değildi, annen de gayet namuslu, terbiyeli bir kadındı."
28
فَاَشَارَتْ اِلَيْهِ۠ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِياًّ
Bunun üzerine Meryem, "O size her şeyi anlatır!" dercesine çocuğa işaret etti. Onlar, "Beşikteki bir bebekle nasıl konuşabiliriz?" diye hayretle sordular. Ve o anda büyük mucize gerçekleşti:
29
قَالَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِياًّۙ
Daha birkaç günlük bir bebek olan İsa, "Bakın, ben Allah'ın bir mucize olarak yarattığı kuluyum!" dedi, "O bana ilâhî Kitap bilgisini bahşetti ve beni bir Peygamber yaptı."
30
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكاً اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَياًّۖ
"Her nerede olursam olayım, beni kutlu ve bereketli kıldı ve yaşadığım sürece namaz kılmamı, zekât vermemi bana emretti."
31
وَبَراًّ بِوَالِدَت۪يۘ وَلَمْ يَجْعَلْن۪ي جَبَّاراً شَقِياًّ
"Ve özellikle de anneme güzel davranmamı emretti. Beni zorba ve isyankâr biri olarak yaratmadı."
32
وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدْتُ وَيَوْمَ اَمُوتُ وَيَوْمَ اُبْعَثُ حَياًّ
"Selâm olsun bana doğduğum gün, selâm olsun bana öleceğim gün ve selâm olsun bana yeniden diriltilip Rabb'imin huzuruna çıkarılacağım gün!"
33
ذٰلِكَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَۚ قَوْلَ الْحَقِّ الَّذ۪ي ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
İşte, Yahudilerin inkâr ederek, Hristiyanların ise ilâhlaştırarak hakkında anlaşmazlığa düştükleri Meryem oğlu İsa hakkındaki doğru söz ve meselenin içyüzü bundan ibarettir.
34
مَا كَانَ لِلّٰهِ اَنْ يَتَّخِذَ مِنْ وَلَدٍۙ سُبْحَانَهُۜ اِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُۜ
Demek ki, İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu öne süren Hristiyanların iddiaları tamamen uydurmadır. Zaten çocuk edinmek Allah'ın şanına asla yakışmaz! Çünkü böyle bir iddia, Allah'ın aciz ve muhtaç olduğunu ileri sürmek demektir. Hâşâ, O her türlü acizlik ve noksanlıktan uzaktır, yücedir! Bir şeyi yaratmak isteyince, sözgelimi bir çocuğun babasız doğmasını isteyince ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir. Nitekim İsa da, hayatı boyunca hep bu gerçeği dile getirmişti:
35
وَاِنَّ اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
"Gerçek şu ki, benim Rabb'im de sizin Rabb'iniz de Allah'tır, öyleyse yalnızca O'na kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur!"

Bu gerçek, bugün Hristiyanların elinde bulunan ve büyük oranda tahrif edilmiş olan İncillerde bile şöyle yer almaktadır:

"İsa şöyle cevap verdi: (önceki Kutsal Kitaplarda) yazılmıştır ki, Rabb'in olan Allah'a tapınacak ve yalnızca O'na kulluk edeceksin!" (Luka, 4:8 ve Matta, 4:10)

"Rabb'in olan Allah'tan korkacaksın ve O'na kulluk edeceksin ve O'nun ismiyle and edeceksin! ...başka ilâhların ardınca yürümeyeceksiniz!" (Tesniye, 6:13–14)
36
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ مَشْهَدِ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Fakat İsa'nın hak dini tebliğ ettiği bu insanlar, zamanla tevhid inancından saparak farklı mezheplere ve hatta düşman gruplara ayrıldılar. Yahudiler İsa'yı tamamen inkâr ederken, Hristiyanlar onun Allah'ın oğlu, hatta tanrının kendisi olduğunu iddia ettiler. O hâlde, başlarına gelecek o Büyük Günden dolayı vay o kâfirlerin hâline! Onlar şimdi hakikati görmezlikten, duymazlıktan geliyorlar ama;
37
اَسْمِعْ بِهِمْ وَاَبْصِرْۙ يَوْمَ يَأْتُونَنَاۚ لٰكِنِ الظَّالِمُونَ الْيَوْمَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Huzurumuza geldikleri gün gerçekleri öyle güzel işitecek, öyle güzel görecekler ki… Fakat zalimler, bugün kulaklarını ve gözlerini hakikate kapayarak apaçık sapıklıkta diretiyorlar.
38
وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْحَسْرَةِ اِذْ قُضِيَ الْاَمْرُۚ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ وَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
İman etmemekte ısrar eden ve bunun sonucu olarak, dünyanın geçici zevklerine kapılıp gaflet bataklığına dalan bu insanları, büyük mahkemenin kurulacağı ve en âdil hükmün verileceği o Pişmanlık Gününe karşı uyar:
39
اِنَّا نَحْنُ نَرِثُ الْاَرْضَ وَمَنْ عَلَيْهَا وَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ۟
Hiç kuşku yok ki, gün gelecek kıyamet kopacaktır. İşte o zaman, yeryüzü üzerindekilerle birlikte yine Bize kalacak ve bütün insanlar hesap vermek üzere huzurumuza geleceklerdir.
40
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِبْرٰه۪يمَۜ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّ
Ey hak yolunun yolcusu! Bu Kitapta anlatılan gerçek bir tevhid önderi ve ahlâk örneği olan İbrahim'i de müminlere yol gösterecek bir model olarak gündeme getir. Çünkü o, özü sözü bir olan dosdoğru bir insan ve tevhid mücadelesini tek başına yürüten bir Peygamberdi.
41
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـٔاً
Hani İbrahim putlara tapmakta olan babasına, "Babacığım!" demişti, "Hiçbir şey işitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir fayda vermeyen şeylere niçin tapıyorsun?"
42
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطاً سَوِياًّ
"Babacığım, inan ki bana senin ve peşinden gittiğin şu insanların hiç bilmediği bir bilgi ulaştı. O hâlde sözlerimi dinle ki, seni dosdoğru yola ileteyim."
43
يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِياًّ
"Babacığım, sakın şeytanın gösterdiği yolda yürüyüp de ona kulluk etme! Çünkü şeytan, sonsuz merhamet sahibi olan Allah'a başkaldırmıştır."
44
يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِياًّ
"Babacığım! Doğrusu ben, yaptıklarından dolayı sana Rahman'dan bir azap gelip çatar da, şeytanın dünya ve âhirette arkadaşı ve dostu olursun diye senin adına korkuyorum."
45
قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِياًّ
Bu uyarılar karşısında babası, "Ey İbrahim!" diye çıkıştı, "Demek benim ilâhlarımdan yüz çeviriyorsun, öyle mi? Eğer bu saçmalıklara bir son vermeyecek olursan, yemin olsun seni taşa tutar öldürürüm. Şimdi yıkıl karşımdan, bir daha da gözüme görünme!"
46
قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِياًّ
Bunun üzerine İbrahim, "O hâlde, sağlıcakla kal!" dedi, "Ama ben yine de seni bağışlaması için Rabb'ime yalvaracağım. O bana karşı gerçekten çok cömert, çok lütufkârdır."
47
وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِياًّ
"İşte ben sizi ve Allah'tan başka yalvarıp medet umduğunuz her şeyi terk ediyor, yalnızca Rabb'ime el açıp yakarıyorum. Ve Rabb'ime yakarışımda, hayal kırıklığına uğramayacağımı ümit ediyorum."

İbrahim Peygamber, babasına duyduğu derin şefkat ve merhametinden dolayı, bağışlanması için Rabb'ine yalvaracağı konusunda ona söz vermişti. Fakat Allah kendisine ortak koşanların bağışlanmasının söz konusu olmadığını ona bildirince, babası için dua etmekten vazgeçti (9. Tevbe: 113–114, 26. Şuara: 86, 60. Mümtehine: 4).
48
فَلَمَّا اعْتَزَلَهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۙ وَهَبْنَا لَـهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ وَكُلاًّ جَعَلْنَا نَبِياًّ
Böylece İbrahim onları ve Allah'tan başka kulluk ettikleri putları terk edip başka diyarlara gidince, ona önce oğlu İshak'ı ve daha sonra torunu Yakup'u armağan ettik ve her ikisini de Peygamber yaptık.
49
وَوَهَبْنَا لَهُمْ مِنْ رَحْمَتِنَا وَجَعَلْنَا لَهُمْ لِسَانَ صِدْقٍ عَلِياًّ۟
Onlara rahmetimizden büyük bir pay verdik ve hepsinin dillere destan olacak şekilde kıyamete kadar saygıyla anılmalarını sağladık.
50
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مُوسٰىۘ اِنَّهُ كَانَ مُخْلَصاً وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّ
Ey hak yolunun yolcusu! Bu Kitapta anlatılan Musa'yı da müminlere yol gösterecek bir örnek olarak gündeme getir. O gerçekten de iyi kalpli, samimi bir kul ve tarafımızdan seçilerek gönderilmiş bir Peygamberdi.
51
وَنَادَيْنَاهُ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ الْاَيْمَنِ وَقَرَّبْنَاهُ نَجِياًّ
Hani Musa Medyen'den Mısır'a dönerken, ona mübarek Sina dağının yamacından seslenmiş ve kendisini farklı ve özel bir konuşma için huzurumuza yaklaştırmıştık.
52
وَوَهَبْنَا لَهُ مِنْ رَحْمَتِنَٓا اَخَاهُ هٰرُونَ نَبِياًّ
Ve sonsuz lütuf ve rahmetimiz sayesinde, kendisine destek olması için kardeşi Harun'a da Peygamberlik vermiştik.
53
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِسْمٰع۪يلَۘ اِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولاً نَبِياًّۚ
Bu Kitapta anlatılan İsmail'i de örnek bir şahsiyet olarak gündeme getir. Gerçekten o, verdiği söze son derece bağlı biriydi ve tarafımızdan seçilerek gönderilmiş bir Peygamberdi.
54
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِياًّ
Halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emrederdi ve Rabb'inin katında hoşnutluk makamına ermiş bir kuldu.
55
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ اِدْر۪يسَۘ اِنَّهُ كَانَ صِدّ۪يقاً نَبِياًّۗ
Bu Kitapta anlatılan İdris'i de gündeme getir. O da özü sözü doğru bir kul, seçkin bir Peygamberdi.
56
وَرَفَعْنَاهُ مَكَاناً عَلِياًّ
Bunun karşılığı olarak da, Biz onu pek yüce bir makama yükseltmiştik.
57
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓائ۪لَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ
Ey Hak yolunun yolcusu! İşte surenin başından beri isimleri anılan bu seçkin insanlar, Allah'ın nimetler bahşettiği Peygamberlerden bazılarıdır. Yani Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte gemide taşıdıklarımızın soyundan, İbrahim'in ve asıl adı Yakup olan İsrail'in soyundan gelen ve doğru yola ilettiğimiz, seçip yücelttiğimiz kimselerdendir.

Onlar ne zaman kendilerine Rahmanın ayetleri okunsa, gözyaşları içinde derhal secdeye kapanırlardı.
58
فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ
Derken onların ardından yerlerine öyle bir nesil geldi ki, Allah ile aralarındaki en sağlam bağ olan namaz kılma duyarlılığını kaybettiler. Bunun sonucu olarak da arzu ve heveslerinin peşine takıldılar ve bu büyük Peygamberlerin mirasını hoyratça tahrip ederek ahlâksızlığın en aşağı derecesine düştüler. Fakat azgınlıklarının cezasını yakında görecekler.
59
اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ
Ancak günahlardan vazgeçip tövbe eden, Allah'ın gönderdiği bütün kitaplara inanan ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyan kimseler başka… İşte onlar dosdoğru cennete girecekler ve en ufak bir haksızlığa uğratılmayacaklar.
60
جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدَ الرَّحْمٰنُ عِبَادَهُ بِالْغَيْبِۜ اِنَّهُ كَانَ وَعْدُهُ مَأْتِياًّ
Yani, Rahman olan Allah'ın, insanoğlunun algı ve tecrübe sınırlarının ötesinde bir gayb bilgisi olarak kullarına vadettiği o sonsuz mutluluk ve huzur diyarı olan Adn cennetlerine… Unutmayın, O'nun verdiği söz, mutlaka yerine gelecektir!
61
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْواً اِلَّا سَلَاماًۜ وَلَهُمْ رِزْقُهُمْ ف۪يهَا بُكْرَةً وَعَشِياًّ
Orada, asla boş ve çirkin bir söz işitmeyecekler. Yalnızca sağlık, mutluluk ve esenlik sözleri duyacaklar. Ve rızıkları, akla hayale gelmedik her türlü yiyecek, içecek ve nimetlerle donanmış olarak sabah akşam önlerine gelecek.
62
تِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ي نُورِثُ مِنْ عِبَادِنَا مَنْ كَانَ تَقِياًّ
İşte, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülükten, fenalıktan titizlikle korunmaya çalışan kullarımız için hazırladığımız cennet budur.

O hâlde, ey hak yolunun yolcusu! Bu hedefe ulaşmak için tüm engel ve zorluklara sabırla göğüs germelisin. Allah'tan beklediğin bir yardım geciktiğinde aceleci davranmamalı, yılgınlığa düşüp meleklerin yolunu gözlememelisin. İşte, Allah'ın kime ne zaman yardım edeceği ve ne zaman melek göndereceği konusunda bak bizzat melekler sana neler söylüyorlar:
63
وَمَا نَتَنَزَّلُ اِلَّا بِاَمْرِ رَبِّكَۚ لَهُ مَا بَيْنَ اَيْد۪ينَا وَمَا خَلْفَنَا وَمَا بَيْنَ ذٰلِكَۚ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِياًّۚ
"Biz melekler ancak Rabb'inin emriyle inebiliriz. Çünkü bizim önümüzde, arkamızda ve bu ikisi arasında bulunan her şey O'nundur. Gerek bizim idrak sınırlarımız içinde, gerek bilmediğimiz âlemlerde ve gerekse bu ikisi arasında olan her şeyin sahibi O'dur. O hâlde hiç endişe etme, senin Rabb'in hiçbir şeyi unutacak değildir."
64
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِه۪ۜ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّ۟
O göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabb'idir. Yalnızca O'na kulluk et ve O'na kullukta devamlı ve kararlı ol. Hiç O'nun adıyla anılan ve O'nun gibi sınırsız ilim, kudret ve merhamet sahibi başka bir varlık tanıyor musun?
65
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ
Fakat insan, bunca uyarıları görmezlikten gelir de, "Ben ölüp gittikten sonra yeniden diriltilip kabirden çıkarılacağım, öyle mi?" der.
66
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً
Peki bu nankör insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hiç düşünmez mi?
67
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاط۪ينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ
Evet, senin Rabb'ine yemin olsun ki, onları ve onları saptıran şeytanları Hesap Gününde bir araya toplayacak, sonra da hepsini cehennemin çevresinde zillet içinde diz çökmüş bir hâlde bekleteceğiz.
68
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ ش۪يعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ
Ve ardından, her günahkâr grup içerisinden Rahman'a başkaldıran en azgın kimseleri ayırıp öne çıkaracağız!
69
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذ۪ينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ
Çünkü kimlerin cehenneme lâyık ve öncelikli olduğunu en iyi Biz biliriz.
70
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ
Ey insanlar! İçinizden cehennemin o dehşetli manzarasını görmek ve sırat köprüsünden geçmek üzere oraya uğramayacak bir tek kişi bile yoktur. Bu, Rabb'inin katında kesinleşmiş ve mutlaka yerine getirilecek bir hükümdür.
71
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِم۪ينَ ف۪يهَا جِثِياًّ
Evet, bütün insanlar cehennemin karşısına gelecek ve sonra, vaktiyle iman edip dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüklerden sakınmış olanları oradan kurtaracağız. Zulüm ve haksızlık etmiş olanları ise, diz üstü çökmüş bir hâlde sonsuz azapla baş başa bırakacağız.
72
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَر۪يقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ
Onlara ne zaman apaçık birer belge olan ayetlerimiz tebliğ ve uyarı amacıyla okunsa, kâfirler iman edenlere, "Söyleyin bakalım!" diye hemen itiraz ederler, "Bir şu yoksul, geri kalmış müminlere bakın, bir de bize. Bu iki topluluktan hangisi daha güzel bir mevkide ve topluluk olarak daha saygın bir konumdadır? Bize bunca nimetlerin verilmiş olması, doğru yolda olduğumuzun ispatı değil midir? Bizim gibi üstün niteliklere sahip güçlü bir toplumun helâk olacağını mı iddia ediyorsunuz?"
73
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً
Oysa Biz onlardan önce, kendilerinden daha varlıklı ve daha gösterişli nice medeniyetleri yeryüzünden silmiş, nice toplumları helâk etmiştik.
74
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَۜ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً
Ekonomik ve sosyal güç sahibi olmakla şımaran ve hak ettikleri azabın şu ana kadar gelmemiş olmasını doğru yolda olduklarının ispatı sayan bu zalimlere de ki:

"Her kim sapıklığı tercih ederse, Allah sonsuz merhamet sahibi olduğu için, onu öyle hemencecik helâk etmez. Aksine, hatasını anlayıp tövbe etmesi için ona epey mühlet verir. Nihayet onlar kendilerine vadedilen şeyi —azabı yahut son saati— gördükleri anda, işte o zaman bu iki gruptan hangisinin kötü konumda ve aciz durumda olduğunu anlarlar."

Kâfirlerin bunca baskılarına katlanan, hak ve adalet uğrunda yılmadan mücadele eden müminlere gelince:
75
وَيَز۪يدُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا هُدًىۜ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
Allah doğru yola ulaşmak için gayret gösterenlerin kalplerini iman ve hikmet nurlarıyla aydınlatacak ve onlara derin bir bilinç ve duyarlılık bahşederek inançlarını güçlendirecektir. O hâlde vahyin sesine kulak vermeli, gelip geçici dünya nimetleri uğruna iyilik ve ibadetlerinizden taviz vermemelisiniz. Unutmayın ki, ürünleri sonsuza dek kalıcı olan güzel davranışlar, Rabb'inin katında hem ödül bakımından daha iyidir, hem de sonuç bakımından daha hayırlıdır.
76
اَفَرَاَيْتَ الَّذ۪ي كَفَرَ بِاٰيَاتِنَا وَقَالَ لَاُو۫تَيَنَّ مَالاً وَوَلَداًۜ
Hal böyleyken, ayetlerimizi inkâr eden ve "Bana öte dünyada da, şimdiki gibi zenginlik ve güçlü kuvvetli oğullar verilecek!" diyen kimseye bir baksana!
77
اَطَّـلَعَ الْغَيْبَ اَمِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۙ
Acaba bu adam, gayb ilmine mi vakıf oldu? Evrenin erişilmez sırlarına dair mutlak ve şaşmaz bilgiye mi sahip oldu ki, bu kadar cüretkâr bir edayla konuşabiliyor? Yoksa her arzusunun yerine getirileceğine dair Rahman'dan bir söz mü aldı?
78
كَلَّاۜ سَنَكْتُبُ مَا يَقُولُ وَنَمُدُّ لَهُ مِنَ الْعَذَابِ مَداًّۙ
Asla! Biz onun bu söylediklerini kaydedecek ve onun cehennemde çekeceği azabı uzattıkça uzatacağız!
79
وَنَرِثُهُ مَا يَقُولُ وَيَأْت۪ينَا فَرْداً
Ve sözünü ettiği o mal, mülk, evlat gibi imtihan amacıyla kendisine emanet ettiğimiz şeyler, gün gelecek elinden alınıp yine Bize kalacak ve Hesap Gününde o kişi, her şeyini kaybetmiş olarak huzurumuza yapayalnız gelecek.
80
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لِيَكُونُوا لَهُمْ عِزاًّۙ
Buna rağmen müşrikler, kendilerine öte dünyada güya şefaat edip yücelik ve onur kazandırsınlar diye, bazı melekleri, Peygamberleri ve onların izinden giden büyük şahsiyetleri Allah'tan başka tanrılar ediniyorlar.
81
كَلَّاۜ سَيَكْفُرُونَ بِعِبَادَتِهِمْ وَيَكُونُونَ عَلَيْهِمْ ضِداًّ۟
Hayır, o taptıkları kişiler Hesap Gününde onların kendilerine yaptığı kulluk ve ibadeti asla kabul etmeyecekler. Onlara şefaat ve yardım etmek şöyle dursun, onların tam karşısında yer alacaklar. Bu zalimler neden hâlâ cezalarını çekmiyorlar diyorsan, şundan büyük belâ mı olur:
82
اَلَمْ تَرَ اَنَّٓا اَرْسَلْنَا الشَّيَاط۪ينَ عَلَى الْكَافِر۪ينَ تَؤُزُّهُمْ اَزاًّۙ
O kâfirlerin üzerine, kendilerini yaldızlı sözlerle ve aldatıcı vaatlerle kışkırtıp ayartan şeytanları nasıl saldığımızı görmüyor musun?
83
فَلَا تَعْجَلْ عَلَيْهِمْۜ اِنَّمَا نَعُدُّ لَهُمْ عَداًّۚ
O hâlde, onların hemen azaba uğraması için acele etme. Biz ancak, imtihan hikmeti gereğince onlara kısa bir mühlet veriyoruz. O süre göz açıp kapayıncaya kadar geçiverecek ve bir de bakmışlar ki, Hesap Günü gelip çatmış:
84
يَوْمَ نَحْشُرُ الْمُتَّق۪ينَ اِلَى الرَّحْمٰنِ وَفْداًۙ
O gün, vaktiyle dürüst ve erdemli bir hayat sürerek kötülüklerden korunmaya çalışan kimseleri, saygın heyetler hâlinde huzurumuza kabul edeceğiz.
85
وَنَسُوقُ الْمُجْرِم۪ينَ اِلٰى جَهَنَّمَ وِرْداًۢ
Suçluları ise, susamış hayvan sürüleri gibi cehenneme süreceğiz!
86
لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْداًۢ
İşte O Gün, şefaat konusunda Rahman'dan özel bir söz almış olanlar dışında, hiç kimse bir başkasının kurtuluşu için aracılık edemeyecektir. Şefaat eden de, ancak O'nun izin verdiği ve gerçekten bağışlanmayı hak eden kimselere şefaat edebilecektir.

İnkârcılığın bir başka şekli daha var ki:
87
وَقَالُوا اتَّخَذَ الرَّحْمٰنُ وَلَداًۜ
Hristiyanlar sapmada o kadar aşırı gittiler ki, sonunda, "Rahman olan Allah, İsa Mesih'i kendisine oğul edindi!" dediler.
88
لَقَدْ جِئْتُمْ شَيْـٔاً اِداًّۙ
Doğrusu siz, gerçekten pek çirkin bir iddia ortaya attınız! O kadar ki:
89
تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَداًّۙ
Bu çirkin iddianın dehşetinden, neredeyse gökler paramparça olacak, yeryüzü çatlayacak ve dağlar korkunç bir gürültüyle yıkılıp gidecekti!
90
اَنْ دَعَوْا لِلرَّحْمٰنِ وَلَداًۚ
Rahman'a çocuk yakıştırdılar diye.
91
وَمَا يَنْبَغ۪ي لِلرَّحْمٰنِ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداًۜ
Oysa Rahman'a çocuk edinmek O'nun şanına asla yaraşmaz. Çünkü O her bakımdan eşsiz ve benzersizdir. Öyle ki:
92
اِنْ كُلُّ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اِلَّٓا اٰتِي الرَّحْمٰنِ عَبْداًۜ
İster melek ister insan olsun, göklerdeki ve yerdeki bütün varlıklar, Rahman'ın huzuruna ancak aciz birer kul olarak çıkacaklardır.
93
لَقَدْ اَحْصٰيهُمْ وَعَدَّهُمْ عَداًّۜ
Hiç kuşkusuz Allah, onların hepsini sonsuz kudret ve ilmiyle kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir sayıp kayıt altına almıştır.
94
وَكُلُّهُمْ اٰت۪يهِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَرْداً
Ve hepsi de, Diriliş Gününde O'nun huzuruna yapayalnız gelecektir.
95
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ
Allah'ın ayetlerine yürekten inanan ve bu imanın gereği olarak güzel ve yararlı davranışlar ortaya koyanlara gelince, sonsuz merhamet sahibi Allah, sevgisiyle onları ödüllendirmek, kendilerini şefkatli, merhametli ve sevecen insanlar hâline getirmek ve böylece onların bütün varlıklar tarafından sevilip sayılmasını sağlamak üzere onlar için bir sevgi yaratacaktır. Günahkâr, kibirli, ahlâksız insanlar hiçbir zaman kalpleri fethedemeyeceklerdir. Fakat insanları doğrulukla, samimiyetle ve örnek davranışlarıyla doğru yola çağıranlar, işin başında düşmanlık ve ilgisizlikle karşılaşsalar bile sonunda halkın sevgisini kazanmayı başaracaklardır.
96
فَاِنَّمَا يَسَّرْنَاهُ بِلِسَانِكَ لِتُبَشِّرَ بِهِ الْمُتَّق۪ينَ وَتُنْذِرَ بِه۪ قَوْماً لُداًّ
Ey Peygamber! Biz bu Kur'an'ı, dürüst ve erdemli bir hayatı tercih ederek kötülüklerden korunmaya çalışanları ilâhî lütuf ve rahmet ile müjdelemen ve bu apaçık gerçek karşısında inatla direnen bir toplumu ilâhî gazap ile uyarman için senin dilinle kolaylaştırıp anlaşılır bir kitap kıldık.
97
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍۜ هَلْ تُحِسُّ مِنْهُمْ مِنْ اَحَدٍ اَوْ تَسْمَعُ لَهُمْ رِكْزاً
Nitekim onlardan önce nice günahkâr toplulukları helâk ettik. Şimdi onlardan geriye kalan bir tek kişi görebiliyor, ya da onlara ait bir fısıltı, bir ses duyabiliyor musun?
98

Sureler

Mealler
Kehf Suresi
Önceki