Sureler
Mealler
Sonraki
Nuh Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Allah'ın ayetleriyle alay etmek isteyen küstah bir kâfir, Peygamber'in karşısına geçip onunla alay ederek, mutlaka gerçekleşecek olan azabın bir an önce gelip çatmasını istedi. Kâfirlerin alay ve işkencelerinden bunalarak Allah'ın yardımını isteyen sabırsız bir mümin de, O'nun vadettiği azabın bir an önce gelmesini istedi.
2 İnkârcılar için hazırlanan o azabı ki, yeri ve zamanı geldiğinde, hiç kimse ve hiçbir güç ona engel olamayacaktır.
3 O azap, dilediğini yücelten, dilediğini alçaltan, varlık mertebelerindeki bütün derecelerin ve olgunlaşma basamaklarının sahibi olan Allah tarafından takdir edilmiştir. Allah, plân ve tasarımını asla değiştirmez. Yeri ve zamanı geldiğinde, vaatlerini bir bir gerçekleştirecektir. Bu yüzden müminler, kendilerini olgunluk mertebelerinde yücelten bu gibi bela ve musibetler karşısında sabırla direnmeli, aceleci davranıp ilâhî azabın gelmesini arzu etmemelidirler:
4 Şu evrende görevli bütün melekler ve ölü kalplere hayat bahşeden vahiy meleği Kutsal Ruh Cebrail bile, dünya takvimine göre tam elli bin yıl süren bir günde bütün mertebeleri aşıp O'nun huzuruna yükselirler. O halde ey insan! Meleklerin dahi ancak elli bin yılda ulaşabildiği olgunluk makamlarına, sen hiç sıkıntı çekmeden, uzun süre sabredip direnmeden çabucak ulaşabileceğini mi sanıyorsun?
5 Bunun için, sen aceleci davranma. Rabb'inin vadettiği gün gelinceye kadar, bu yolda başına gelebilecek belâ ve sıkıntılara karşı güzelce sabret.
6 Gerçi inkârcılar onun gerçekleşeceği günü uzak görüyorlar.
7 Biz ise onu çok yakın görüyoruz.
8 O gün kıyamet gelip çatacak ve gökyüzü parçalanıp erimiş kızıl bir madene,
9 Dağlar da darmadağın edilerek atılmış hallaç pamuğuna dönüşecek.
10 Ve herkes kendi canının derdine düşecek. Öyle ki, dost dostun hâlini sormayacak.
11 Derken, bütün insanlar yargı önüne çıkarılıp birbirleriyle yüzleştirilecekler. İşte o anda suçlu, o günün azâbından kurtulabilmek için dünyada —Allah'ın emirlerini terk etme pahasına— kazandığı her şeyini fedâ etmek isteyecek: Örneğin, bir zamanlar üzerlerine titrediği, öpmeye bile kıyamadığı kendi öz çocuklarını,
12 Ya da bir ömür boyu aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını ve öz kardeşini,
13 Yahut kendisini yetiştirip büyüten ana babasını, ailesini, aşiretini, kavmini,
14 Ve hatta yeryüzünde kim varsa hepsini feda edip cehenneme yollamak isteyecek. Ta ki, kendisini azaptan kurtarabilsin.
15 Hayır, onun hakkı alev saçan bir ateştir!
16 Derileri yakıp kavuran korkunç bir ateş! Öyle bir ateş ki;
17 Hep kendisine çağırır, Allah'ın ayetlerinden yüz çevirip uzaklaşan,
18 Ve durmadan mal ve servet toplayıp kasalarda biriktiren zalimleri.
19 Doğrusu insanoğlu, açgözlü ve doyumsuz bir karakterde yaratılmıştır.

Ama ne var ki o, bu özelliğini kullanıp daha mükemmele ulaşmak için çaba harcaması ve böylece kendisini Allah katında yücelere, daha yücelere ulaştıracak güzel davranışlar göstermesi gerekirken:
20 Başına bir kötülük geldiği zaman, her şeyden ümidini keserek sızlanır durur.
21 Bir nimetle karşılaşınca da, açgözlülük ederek hepsine kendisi sahiplenmek ister, başkalarını ondan engellemeye çalışır.
22 Ancak Namaz Ehli olarak bilinen samimî ve fedakâr müminler böyle değildir.
23 Onlar ki, günde beş vakit namazlarına düzenli olarak devam ederler.
24 Onlar ki, mallarında belli bir hak vardır,
25 Hem yardım isteyen, hem istemekten utanan ihtiyaç sahipleri için...
26 Onlar ki, hem sözleri hem davranışlarıyla Yargı Gününün varlığını onaylarlar.
27 Onlar ki, Rab'lerinin azabından korkarlar.
28 Çünkü bilirler ki, Rab'lerinin azabına karşı hiç kimse kendisini tam bir güven içinde hissedemez.
29 Onlar ki, iffet ve namuslarını titizlikle korurlar.
30 Ancak nikâh sözleşmesi yoluyla sahip oldukları hanımları ya da cariyelik sözleşmesi yoluyla sahip oldukları savaş esiri cariyeler hariç. Çünkü onlar, hanımlarıyla veya cariyeleriyle olan ilişkilerinden dolayı asla kınanmazlar.
31 Ama her kim evlilik dışı yollara tevessül ederek veya sapıkça ilişkilere yönelerek Allah'ın belirlediği bu çizginin ötesine geçmeye kalkışırsa, işte onlar sınırı aşan ve kınamayı, cezayı hak eden kimselerdir. Fakat Namaz Ehli, asla bu tür yollara tevessül etmez.
32 Onlar ki, kendilerine emanet edileni en güzel şekilde korur, verdikleri sözü yerine getirirler.
33 Onlar ki, hak ve adaletin gerçekleşmesi için, her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak şahitlik görevini gereği gibi yaparlar.
34 Onlar ki, namazlarını mekanik hareketlere dönüştürmeden, okuduklarını anlayıp özümsemeye çalışarak, vaktinde ve mümkünse cemaatle birlikte kılar, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek onu her türlü aşınmaya, pörsümeye karşı titizlikle korurlar.
35 İşte onlardır, cennet bahçelerinde en güzel nimetlerle ağırlanacak olanlar.
36 Şimdi, ey Müslüman, bu inkârcılara ne oluyor ki, ellerinde bir delil varmış gibi senin üzerine üzerine geliyor, saçma iddialar öne sürerek sana doğru heyecanla koşuşuyorlar?
37 Hem de, sağdan soldan hücum eden gruplar hâlinde üzerine üşüşüyorlar.
38 Yoksa onlar, yukarıda sayılan özelliklere sahip olmaksızın nimet cennetine girebileceklerini mi sanıyorlar?
39 Hayır, asla! Doğrusu Biz onları, gayet iyi bildikleri bir şeyden, bir damlacık sudan yarattık. Sahip olduğu güç ve servetle şımarıp kibirlenerek Rabb'ine başkaldırma cüretini gösteren insan, kendisinin bir zamanlar bir damla sudan ibaret olduğunu ve ancak Rabb'inin yardım ve inayeti sayesinde bunca nimetlere kavuştuğunu hiç düşünmez mi?
40 Şu hâlde, güneş sistemlerine yerleştirdiği şaşmaz ölçü sayesinde, evrende ortaya koyduğu her bir gündoğumu ve günbatımı noktası ile aydınlığı karanlığa ve karanlığı aydınlığa çeviren, gönderdiği Kur'an sayesinde zulüm ve cehalet karanlıklarını iman ve İslâm  nurlarıyla aydınlatan, doğudaki ve batıdaki, geçmiş ve gelecek tüm ülkelerin gerçek Hükümdarı, bütün zamanların ve mekânların biricik Hâkimi olan Allah'a, yani doğuların ve batıların, doğanların ve batanların, tüm doğuş ve batışların Rabb'ine andolsun ki, Bizim elbette gücümüz yeter:
41 Bu zalimleri yeryüzünden silip yok ederek onların yerine kendilerinden daha iyi bir toplum yaratmaya. Ve hiç kimse Bizi engelleyecek güce de sahip değildir.
42 Öyleyse, bırak onları, kendilerine vadedilen o dehşet verici gün ile karşılaşıncaya dek, dünyanın aldatıcı nimetlerine dalsınlar ve sonu gelmez kuruntularla oyalanıp dursunlar.
43 Fakat Diriliş Günü gelip çatınca, o gün zalimler, bir hedefe doğru yarışırcasına mezarlarından fırlayıp Rab'lerinin huzuruna çıkacaklar.
44 Utanç ve pişmanlıktan gözleri yere çivilenmiş, tam bir hüsran ve zillete uğramış hâlde. İşte budur, insanlık tarihi boyunca onlara tekrar ve tekrar vadedilen gün.

 
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ 1
لِلْـكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌۙ 2
مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ 3
تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ 4
فَاصْبِرْ صَبْراً جَم۪يلاً 5
اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يداًۙ 6
وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ 7
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ 8
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ 9
وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ 10
يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ 11
وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ 12
وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ 13
وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ 14
كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ 15
نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ 16
تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ 17
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى 18
اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ 19
اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ 20
وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ 21
اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ 22
اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ 23
وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ 24
لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ 25
وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ 26
وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ 27
اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ 28
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ 29
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ 30
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ 31
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ 32
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ 33
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ 34
اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟ 35
فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ 36
عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ 37
اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ 38
كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ 39
فَلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ 40
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْراً مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَ 41
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ 42
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعاً كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ 43
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ 44
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ
Allah'ın ayetleriyle alay etmek isteyen küstah bir kâfir, Peygamber'in karşısına geçip onunla alay ederek, mutlaka gerçekleşecek olan azabın bir an önce gelip çatmasını istedi. Kâfirlerin alay ve işkencelerinden bunalarak Allah'ın yardımını isteyen sabırsız bir mümin de, O'nun vadettiği azabın bir an önce gelmesini istedi.
1
لِلْـكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌۙ
İnkârcılar için hazırlanan o azabı ki, yeri ve zamanı geldiğinde, hiç kimse ve hiçbir güç ona engel olamayacaktır.
2
مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ
O azap, dilediğini yücelten, dilediğini alçaltan, varlık mertebelerindeki bütün derecelerin ve olgunlaşma basamaklarının sahibi olan Allah tarafından takdir edilmiştir. Allah, plân ve tasarımını asla değiştirmez. Yeri ve zamanı geldiğinde, vaatlerini bir bir gerçekleştirecektir. Bu yüzden müminler, kendilerini olgunluk mertebelerinde yücelten bu gibi bela ve musibetler karşısında sabırla direnmeli, aceleci davranıp ilâhî azabın gelmesini arzu etmemelidirler:
3
تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ
Şu evrende görevli bütün melekler ve ölü kalplere hayat bahşeden vahiy meleği Kutsal Ruh Cebrail bile, dünya takvimine göre tam elli bin yıl süren bir günde bütün mertebeleri aşıp O'nun huzuruna yükselirler. O halde ey insan! Meleklerin dahi ancak elli bin yılda ulaşabildiği olgunluk makamlarına, sen hiç sıkıntı çekmeden, uzun süre sabredip direnmeden çabucak ulaşabileceğini mi sanıyorsun?
4
فَاصْبِرْ صَبْراً جَم۪يلاً
Bunun için, sen aceleci davranma. Rabb'inin vadettiği gün gelinceye kadar, bu yolda başına gelebilecek belâ ve sıkıntılara karşı güzelce sabret.
5
اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يداًۙ
Gerçi inkârcılar onun gerçekleşeceği günü uzak görüyorlar.
6
وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ
Biz ise onu çok yakın görüyoruz.
7
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ
O gün kıyamet gelip çatacak ve gökyüzü parçalanıp erimiş kızıl bir madene,
8
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ
Dağlar da darmadağın edilerek atılmış hallaç pamuğuna dönüşecek.
9
وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ
Ve herkes kendi canının derdine düşecek. Öyle ki, dost dostun hâlini sormayacak.
10
يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ
Derken, bütün insanlar yargı önüne çıkarılıp birbirleriyle yüzleştirilecekler. İşte o anda suçlu, o günün azâbından kurtulabilmek için dünyada —Allah'ın emirlerini terk etme pahasına— kazandığı her şeyini fedâ etmek isteyecek: Örneğin, bir zamanlar üzerlerine titrediği, öpmeye bile kıyamadığı kendi öz çocuklarını,
11
وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ
Ya da bir ömür boyu aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşını ve öz kardeşini,
12
وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ
Yahut kendisini yetiştirip büyüten ana babasını, ailesini, aşiretini, kavmini,
13
وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ
Ve hatta yeryüzünde kim varsa hepsini feda edip cehenneme yollamak isteyecek. Ta ki, kendisini azaptan kurtarabilsin.
14
كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ
Hayır, onun hakkı alev saçan bir ateştir!
15
نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ
Derileri yakıp kavuran korkunç bir ateş! Öyle bir ateş ki;
16
تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ
Hep kendisine çağırır, Allah'ın ayetlerinden yüz çevirip uzaklaşan,
17
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى
Ve durmadan mal ve servet toplayıp kasalarda biriktiren zalimleri.
18
اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ
Doğrusu insanoğlu, açgözlü ve doyumsuz bir karakterde yaratılmıştır.

Ama ne var ki o, bu özelliğini kullanıp daha mükemmele ulaşmak için çaba harcaması ve böylece kendisini Allah katında yücelere, daha yücelere ulaştıracak güzel davranışlar göstermesi gerekirken:
19
اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ
Başına bir kötülük geldiği zaman, her şeyden ümidini keserek sızlanır durur.
20
وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ
Bir nimetle karşılaşınca da, açgözlülük ederek hepsine kendisi sahiplenmek ister, başkalarını ondan engellemeye çalışır.
21
اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ
Ancak Namaz Ehli olarak bilinen samimî ve fedakâr müminler böyle değildir.
22
اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ
Onlar ki, günde beş vakit namazlarına düzenli olarak devam ederler.
23
وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ
Onlar ki, mallarında belli bir hak vardır,
24
لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ
Hem yardım isteyen, hem istemekten utanan ihtiyaç sahipleri için...
25
وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ
Onlar ki, hem sözleri hem davranışlarıyla Yargı Gününün varlığını onaylarlar.
26
وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ
Onlar ki, Rab'lerinin azabından korkarlar.
27
اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ
Çünkü bilirler ki, Rab'lerinin azabına karşı hiç kimse kendisini tam bir güven içinde hissedemez.
28
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ
Onlar ki, iffet ve namuslarını titizlikle korurlar.
29
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ
Ancak nikâh sözleşmesi yoluyla sahip oldukları hanımları ya da cariyelik sözleşmesi yoluyla sahip oldukları savaş esiri cariyeler hariç. Çünkü onlar, hanımlarıyla veya cariyeleriyle olan ilişkilerinden dolayı asla kınanmazlar.
30
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ
Ama her kim evlilik dışı yollara tevessül ederek veya sapıkça ilişkilere yönelerek Allah'ın belirlediği bu çizginin ötesine geçmeye kalkışırsa, işte onlar sınırı aşan ve kınamayı, cezayı hak eden kimselerdir. Fakat Namaz Ehli, asla bu tür yollara tevessül etmez.
31
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ
Onlar ki, kendilerine emanet edileni en güzel şekilde korur, verdikleri sözü yerine getirirler.
32
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ
Onlar ki, hak ve adaletin gerçekleşmesi için, her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak şahitlik görevini gereği gibi yaparlar.
33
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ
Onlar ki, namazlarını mekanik hareketlere dönüştürmeden, okuduklarını anlayıp özümsemeye çalışarak, vaktinde ve mümkünse cemaatle birlikte kılar, beş vakit namazı hayatın merkezine yerleştirerek onu her türlü aşınmaya, pörsümeye karşı titizlikle korurlar.
34
اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟
İşte onlardır, cennet bahçelerinde en güzel nimetlerle ağırlanacak olanlar.
35
فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ
Şimdi, ey Müslüman, bu inkârcılara ne oluyor ki, ellerinde bir delil varmış gibi senin üzerine üzerine geliyor, saçma iddialar öne sürerek sana doğru heyecanla koşuşuyorlar?
36
عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ
Hem de, sağdan soldan hücum eden gruplar hâlinde üzerine üşüşüyorlar.
37
اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ
Yoksa onlar, yukarıda sayılan özelliklere sahip olmaksızın nimet cennetine girebileceklerini mi sanıyorlar?
38
كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ
Hayır, asla! Doğrusu Biz onları, gayet iyi bildikleri bir şeyden, bir damlacık sudan yarattık. Sahip olduğu güç ve servetle şımarıp kibirlenerek Rabb'ine başkaldırma cüretini gösteren insan, kendisinin bir zamanlar bir damla sudan ibaret olduğunu ve ancak Rabb'inin yardım ve inayeti sayesinde bunca nimetlere kavuştuğunu hiç düşünmez mi?
39
فَلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ
Şu hâlde, güneş sistemlerine yerleştirdiği şaşmaz ölçü sayesinde, evrende ortaya koyduğu her bir gündoğumu ve günbatımı noktası ile aydınlığı karanlığa ve karanlığı aydınlığa çeviren, gönderdiği Kur'an sayesinde zulüm ve cehalet karanlıklarını iman ve İslâm  nurlarıyla aydınlatan, doğudaki ve batıdaki, geçmiş ve gelecek tüm ülkelerin gerçek Hükümdarı, bütün zamanların ve mekânların biricik Hâkimi olan Allah'a, yani doğuların ve batıların, doğanların ve batanların, tüm doğuş ve batışların Rabb'ine andolsun ki, Bizim elbette gücümüz yeter:
40
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْراً مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَ
Bu zalimleri yeryüzünden silip yok ederek onların yerine kendilerinden daha iyi bir toplum yaratmaya. Ve hiç kimse Bizi engelleyecek güce de sahip değildir.
41
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ
Öyleyse, bırak onları, kendilerine vadedilen o dehşet verici gün ile karşılaşıncaya dek, dünyanın aldatıcı nimetlerine dalsınlar ve sonu gelmez kuruntularla oyalanıp dursunlar.
42
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعاً كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ
Fakat Diriliş Günü gelip çatınca, o gün zalimler, bir hedefe doğru yarışırcasına mezarlarından fırlayıp Rab'lerinin huzuruna çıkacaklar.
43
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ
Utanç ve pişmanlıktan gözleri yere çivilenmiş, tam bir hüsran ve zillete uğramış hâlde. İşte budur, insanlık tarihi boyunca onlara tekrar ve tekrar vadedilen gün.

 
44

Sureler

Mealler
Nuh Suresi
Sonraki