|
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla |
|
|
سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ (1-3) Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah'tan kâfirlere gelecek olan ve hiç kimsenin savaşamayacağı azabı sordu. [673] [674] |
1 |
|
لِلْـكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌۙ (1-3) Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah'tan kâfirlere gelecek olan ve hiç kimsenin savaşamayacağı azabı sordu. [673] [674] |
2 |
|
مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ (1-3) Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah'tan kâfirlere gelecek olan ve hiç kimsenin savaşamayacağı azabı sordu. [673] [674] |
3 |
|
تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ Melekler ve Rûh ona miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselip çıkarlar. |
4 |
|
فَاصْبِرْ صَبْراً جَم۪يلاً Şimdi sen güzelce sabret! |
5 |
|
اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يداًۙ (6-7) Kâfirler o azabı uzak görüyorlar; biz ise onu yakın görmekteyiz. |
6 |
|
وَنَرٰيهُ قَر۪يباًۜ (6-7) Kâfirler o azabı uzak görüyorlar; biz ise onu yakın görmekteyiz. |
7 |
|
يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ O gün gök, erimiş maden gibi olur. |
8 |
|
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ Dağlar, renkli yün gibi olur. |
9 |
|
وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يماًۚ Dost dostun halini soramaz. |
10 |
|
يُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ (11-14) Onlar birbirlerine gösterilecekler. Günahkâr, o günün azabından kurtulmak için çocuklarını fidye vermeyi temenni edecek. Eşini ve kardeşini, mensubu olduğu aşiretini, yeryüzündeki herkesi verip sonunda kendini kurtarmak ister. |
11 |
|
وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ (11-14) Onlar birbirlerine gösterilecekler. Günahkâr, o günün azabından kurtulmak için çocuklarını fidye vermeyi temenni edecek. Eşini ve kardeşini, mensubu olduğu aşiretini, yeryüzündeki herkesi verip sonunda kendini kurtarmak ister. |
12 |
|
وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ (11-14) Onlar birbirlerine gösterilecekler. Günahkâr, o günün azabından kurtulmak için çocuklarını fidye vermeyi temenni edecek. Eşini ve kardeşini, mensubu olduğu aşiretini, yeryüzündeki herkesi verip sonunda kendini kurtarmak ister. |
13 |
|
وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاًۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ (11-14) Onlar birbirlerine gösterilecekler. Günahkâr, o günün azabından kurtulmak için çocuklarını fidye vermeyi temenni edecek. Eşini ve kardeşini, mensubu olduğu aşiretini, yeryüzündeki herkesi verip sonunda kendini kurtarmak ister. |
14 |
|
كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ Hayır, hayır; o cehennem, alevli bir ateştir. [675] |
15 |
|
نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ (16-18) Kızaran derileri soyar; sırtını döneni, yüz çevireni ve biriktirip depo edeni çağırır. |
16 |
|
تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ (16-18) Kızaran derileri soyar; sırtını döneni, yüz çevireni ve biriktirip depo edeni çağırır. |
17 |
|
وَجَمَعَ فَاَوْعٰى (16-18) Kızaran derileri soyar; sırtını döneni, yüz çevireni ve biriktirip depo edeni çağırır. |
18 |
|
اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ (19-21) İnsanoğlu gerçekten cimri yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Kendisine imkân dokunduğunda pinti kesilir. [676] |
19 |
|
اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعاًۙ (19-21) İnsanoğlu gerçekten cimri yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Kendisine imkân dokunduğunda pinti kesilir. [676] |
20 |
|
وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعاًۙ (19-21) İnsanoğlu gerçekten cimri yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder. Kendisine imkân dokunduğunda pinti kesilir. [676] |
21 |
|
اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ (22-23) Ancak şunlar, böyle değildir: Namaz kılanlar, -ki onlar namazlarında devamlıdırlar-. |
22 |
|
اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ (22-23) Ancak şunlar, böyle değildir: Namaz kılanlar, -ki onlar namazlarında devamlıdırlar-. |
23 |
|
وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ (24-25) Mallarında dilenciye ve yoksula ait belli bir hak vardır. |
24 |
|
لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ (24-25) Mallarında dilenciye ve yoksula ait belli bir hak vardır. |
25 |
|
وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ (26-28) Ceza gününü tasdik ederler. Rablerinin azabından korkarlar; çünkü Rablerinin azabına karşı emin olunmaz. |
26 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ (26-28) Ceza gününü tasdik ederler. Rablerinin azabından korkarlar; çünkü Rablerinin azabına karşı emin olunmaz. |
27 |
|
اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ (26-28) Ceza gününü tasdik ederler. Rablerinin azabından korkarlar; çünkü Rablerinin azabına karşı emin olunmaz. |
28 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ (29-31) İffetlerini korurlar. Ancak, eşlerine ya da ellerinin altında bulunanlara karşı onlar kınanmazlar. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır. |
29 |
|
اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ (29-31) İffetlerini korurlar. Ancak, eşlerine ya da ellerinin altında bulunanlara karşı onlar kınanmazlar. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır. |
30 |
|
فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ (29-31) İffetlerini korurlar. Ancak, eşlerine ya da ellerinin altında bulunanlara karşı onlar kınanmazlar. Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır. |
31 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ Emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. |
32 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ Şahitliklerini dosdoğru yaparlar. |
33 |
|
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ Namazlarını titizlikle kılarlar. |
34 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ ۟ Bunlar, cennetlerde ikram görürler. |
35 |
|
فَمَالِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ (36-37) O kâfirlere ne oluyor ki, grup grup sağından ve solundan sana doğru koşuyorlar! |
36 |
|
عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ (36-37) O kâfirlere ne oluyor ki, grup grup sağından ve solundan sana doğru koşuyorlar! |
37 |
|
اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ (38-39) Onlardan her biri nimet cennetine girmeyi mi umuyor? Hayır, öyle değil; biz onları bildikleri şeyden yarattık. |
38 |
|
كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ (38-39) Onlardan her biri nimet cennetine girmeyi mi umuyor? Hayır, öyle değil; biz onları bildikleri şeyden yarattık. |
39 |
|
فَلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ (40-41) Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, elbette onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. |
40 |
|
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْراً مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَ (40-41) Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, elbette onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez. |
41 |
|
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar dalsınlar, oynayadursunlar. |
42 |
|
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعاً كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ (43-44) O gün, gözleri önlerine eğik, kendilerini zillet kaplamış bir durumda, sanki bir hedefe doğru koşuyorlarmış gibi kabirlerinden hızla çıkarlar. İşte uyarıldıkları gün bu gündür. [677] |
43 |
|
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ (43-44) O gün, gözleri önlerine eğik, kendilerini zillet kaplamış bir durumda, sanki bir hedefe doğru koşuyorlarmış gibi kabirlerinden hızla çıkarlar. İşte uyarıldıkları gün bu gündür. [677] |
44 |