Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Hayır! Kıyamet gününe yemin ederim. [695]
2 Hayır! Sürekli olarak kendini kınayan nefse yemin ederim. [696]
3 İnsan bizim, onun kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
4 Evet, bizim onun parmak uçlarına varıncaya kadar bir araya getirmeye gücümüz yeter.
5 (5-6) Doğrusu insan, önündeki kıyameti inkâr etmek ister: “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar.
6 (5-6) Doğrusu insan, önündeki kıyameti inkâr etmek ister: “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar.
7 (7-9) İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya geldiği zaman!
8 (7-9) İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya geldiği zaman!
9 (7-9) İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya geldiği zaman!
10 (10-12) O gün insan, “Kaçacak yer neresidir?” diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
11 (10-12) O gün insan, “Kaçacak yer neresidir?” diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
12 (10-12) O gün insan, “Kaçacak yer neresidir?” diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
13 O gün, insana, yaptıkları da yapmadıkları da haber verilir.
14 Doğrusu insan, kendi öz benliğinin gözlemcisidir.
15 Her türlü özrünü sayıp dökse de.
16 Vahyi ezberlemek için dilini acele kıpırdatma!
17 Şüphesiz onu kalbinde toplamak ve sana okutturmak yalnızca bize aittir.
18 Biz onu okuttuğumuz zaman, onun okunuşunu takip et!
19 Sonra onu açıklamak da yalnız bize düşer.
20 (20-21) Hayır! Öyle değil, doğrusu sizler bu dünyayı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.
21 (20-21) Hayır! Öyle değil, doğrusu sizler bu dünyayı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.
22 (22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
23 (22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
24 (22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
25 (22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
26 (26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
27 (26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
28 (26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
29 (26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
30 (26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
31 (31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
32 (31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
33 (31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
34 (31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
35 (31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
36 İnsanoğlu kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanıyor?
37 (37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
38 (37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
39 (37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
40 (37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ 1
وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ 2
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ 3
بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ 4
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ 5
يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ 6
فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ 7
وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ 8
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ 9
يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ 10
كَلَّا لَا وَزَرَۚ 11
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ 12
يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ 13
بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ 14
وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ 15
لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ 16
اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ 17
فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ 18
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ 19
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ 20
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ 21
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ 22
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ 23
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ 24
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ 25
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ 26
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ 27
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ 28
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ 29
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ‌۟ 30
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ 31
وَلٰـكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ 32
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ 33
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ 34
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ 35
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ 36
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ 37
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ 38
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ 39
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى 40
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
لَٓا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ
Hayır! Kıyamet gününe yemin ederim. [695]
1
وَلَٓا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
Hayır! Sürekli olarak kendini kınayan nefse yemin ederim. [696]
2
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَلَّنْ نَجْمَعَ عِظَامَهُۜ
İnsan bizim, onun kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?
3
بَلٰى قَادِر۪ينَ عَلٰٓى اَنْ نُسَوِّيَ بَنَانَهُ
Evet, bizim onun parmak uçlarına varıncaya kadar bir araya getirmeye gücümüz yeter.
4
بَلْ يُر۪يدُ الْاِنْسَانُ لِيَفْجُرَ اَمَامَهُۚ
(5-6) Doğrusu insan, önündeki kıyameti inkâr etmek ister: “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar.
5
يَسْـَٔلُ اَيَّانَ يَوْمُ الْقِيٰمَةِۜ
(5-6) Doğrusu insan, önündeki kıyameti inkâr etmek ister: “Kıyamet günü ne zamanmış?” diye sorar.
6
فَاِذَا بَرِقَ الْبَصَرُۙ
(7-9) İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya geldiği zaman!
7
وَخَسَفَ الْقَمَرُۙ
(7-9) İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya geldiği zaman!
8
وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُۙ
(7-9) İşte, göz kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay bir araya geldiği zaman!
9
يَقُولُ الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ اَيْنَ الْمَفَرُّۚ
(10-12) O gün insan, “Kaçacak yer neresidir?” diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
10
كَلَّا لَا وَزَرَۚ
(10-12) O gün insan, “Kaçacak yer neresidir?” diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
11
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمُسْتَقَرُّۜ
(10-12) O gün insan, “Kaçacak yer neresidir?” diyecektir. Hayır hayır! Kaçıp sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
12
يُنَبَّؤُا الْاِنْسَانُ يَوْمَئِذٍ بِمَا قَدَّمَ وَاَخَّرَۜ
O gün, insana, yaptıkları da yapmadıkları da haber verilir.
13
بَلِ الْاِنْسَانُ عَلٰى نَفْسِه۪ بَص۪يرَةٌۙ
Doğrusu insan, kendi öz benliğinin gözlemcisidir.
14
وَلَوْ اَلْقٰى مَعَاذ۪يرَهُۜ
Her türlü özrünü sayıp dökse de.
15
لَا تُحَرِّكْ بِه۪ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِه۪ۜ
Vahyi ezberlemek için dilini acele kıpırdatma!
16
اِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْاٰنَهُۚ
Şüphesiz onu kalbinde toplamak ve sana okutturmak yalnızca bize aittir.
17
فَاِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْاٰنَهُۚ
Biz onu okuttuğumuz zaman, onun okunuşunu takip et!
18
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُۜ
Sonra onu açıklamak da yalnız bize düşer.
19
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ
(20-21) Hayır! Öyle değil, doğrusu sizler bu dünyayı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.
20
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ
(20-21) Hayır! Öyle değil, doğrusu sizler bu dünyayı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.
21
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ
(22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
22
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ
(22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
23
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ
(22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
24
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ
(22-25) Yüzler vardır o gün, parıltılı, Rabbinden beklenti içindedir ve yüzler vardır o gün, asıktır. Bel kemiklerini kıran bir felâkete uğrayacağını anlar.
25
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ
(26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
26
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ
(26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
27
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ
(26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
28
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ
(26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
29
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ‌۟
(26-30) Hayır! Can köprücük kemiğine dayandığında, “Kim tedavi edecektir?” dendiğinde, onun kesin ayrılış olduğunu anladığında, bacaklar birbirine dolaştığında, o gün sevk yeri yalnızca Rabbinin huzurudur.
30
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ
(31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
31
وَلٰـكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ
(31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
32
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ
(31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
33
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ
(31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
34
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ
(31-35) Ne doğruladı, ne de kulluk görevini yerine getirdi. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi. Sonra da çalım sata sata yürüyerek ailesine gitmişti. Sana yazıklar olsun, yazıklar! Tekrar tekrar sana yazıklar olsun, yazıklar!
35
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ
İnsanoğlu kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanıyor?
36
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ
(37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
37
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ
(37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
38
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ
(37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
39
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى
(37-40) O, akıtılan bir meni damlası değil miydi? Sonra döllenmiş hücre. Bu safhada Allah onu yaratıp ona şekil vermişti. Ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti. Bunları yapan Allah'ın, ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi? [697]
40

Sureler

Mealler