Sureler
Mealler
Önceki
Neml Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Ta, Sin, Mim.
2 Bunlar mübin (apaçık) olan Kitab'ın ayetleridir.
3 İman eden bir kavim için hak olmak üzere sana Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölüm) okuyacağız.
4 Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenip-azmış ve oranın halkını (değişik) fırkalara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
5 Biz ise yeryüzünde mustaz'aflara (güçten düşürülenlere) lutufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istedik.
6 Ve (istedik ki) onları o yerde hakim (iktidar sahibleri olarak yerleşik) kılalım. Fıravun'a Haman'a ve askerlerine, onlardan (mustaz'aflardan) çekinip-sakındıkları şeyi gösterelim.
7 Musa'nın annesine "Onu emzir şayet onun için korkacak olursan bu durumda onu denize (Nil'in sularına) bırak, korkma ve hüzne kapılma. Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen resullerden kılacağız" diye vahyettik.
8 Firavun ailesi onu yitik-sahipsiz görerek aldılar. (Oysa) o, kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olacaktı. (Bizim bu takdirimizi bilmeyen) Firavun, Haman ve askerleri yanılgı içindeydi.
9 Firavun'un karısı dedi ki "Benim için de, senin için de bir göz bebeği (göz aydınlığı). Onu öldürmeyin belki bize yararı dokunur veya onu evlad ediniriz." Onlar farkında değillerdi.
10 Musa'nın annesi yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu (Musa'nın kendi evladı olduğunu) açığa vuracaktı.
11 (Annesi) onun kız kardeşine "Onu izle" dedi. O da kimse farkına varmadan onu uzaktan gözetledi.
12 Biz daha önce ona süt analarını (emmesine izin vermeyip) haram etmiştik. (Kız kardeşi de) "Ben sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona iyi davranıp-öğüt verecek bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
13 Böylelikle gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilmesi için onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
14 O (Musa) erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, Biz ona hikmet ve ilim verdik. Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
15 (Musa) halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk atıp ölümüne sebep oldu. (Sonra da pişman olup) "Bu şeytanın işindendir, o (doğru yoldan) saptırıcı apaçık bir düşmandır" dedi.
16 Dedi ki "Rabbim. Ben kendi nefsime zulmettim, beni bağışla." (Allah da) onu bağışladı. Çünkü Gafur (çok bağışlayan), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) ancak O'dur.
17 Dedi ki "Rabbim. Bana verdiğin nimetler hakkı için artık mücrimlere (suçlu-günahkarlara) arka çıkmayacağım."
18 Şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken bir de baktı ki dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa ona "Açıkça belli ki sen bir azgınsın" dedi.
19 Sonunda ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki "Ey Musa. Dün birini öldürdüğün gibi bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? (Demek ki) sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyor, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
20 Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak geldi ve dedi ki "Ey Musa. İleri gelenler seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler. Sen hemen çık-git, ben sana (doğruyu) öğütleyip-iyiliğini isteyenlerdenim."
21 (Bunun üzerine) oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıktı ve "Rabbim. Beni zalimler topluluğundan kurtar" dedi.
22 Medyen'e doğru yöneldiğinde de "Umarım Rabbim beni doğru yola yöneltip-iletir" dedi.
23 Medyen suyuna vardığı zaman orada (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını sudan) meneden-geri çeken iki kadın gördü. Dedi ki "Bu yaptığınız ne?" (Onlar) "Çobanlar (sürülerini) sulayıp-çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız, babamız da çok yaşlıdır." dediler.
24 (Bunun üzerine Musa) onların sürülerini hemen suladı sonra gölgeye çekilerek "Rabbim, bana indirdiğin her hayra muhtacım" dedi.
25 (Çok geçmeden) o ikiden (iki kadından) biri utana utana yürüyerek ona geldi ve "Babam bizim için (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni davet etmektedir" dedi. (Musa) ona gelip de başından geçenleri anlatınca, o "Korkma. O zalimler topluluğundan kurtuldun" dedi.
26 Kadınlardan biri dedi ki "Ey babacığım, onu ücretli olarak tutuver. Ücretle tutacaklarının en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir olan (bu) adamdır."
27 (Babaları) dedi ki "Bana sekiz yıl hizmet etmene karşılık olmak üzere şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Şayet on yıla tamamlayacak olursan artık o da senden (ikram olur). Ben sana zorluk çıkarmak istemem. (Bu anlaşmada) İnşaallah beni salihlerden bulacaksın."
28 (Musa) dedi ki "Bu (anlaşma) seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana karşı bir husumet (düşmanlık-haksızlık) yoktur. Bu söylediklerimize Allah vekildir."
29 Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine "Siz durun (burada bekleyin), ben bir ateş gördüm. Belki ondan size ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor-ateş parçası getiririm" dedi.
30 Oraya geldiğinde, o mübarek-kutlu yerdeki vadinin sağ kıyısından (oradaki) ağaçtan "Ey Musa. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım" diye seslenildi.
31 (Sonra denildi ki) "Asanı at-bırak." (Asayı atan Musa) onun (küçük ve hızlı) bir yılan gibi debelenmekte olduğunu görünce arkasına dönüp bakmaksızın kaçtı. (Ona buyuruldu ki) "Ey Musa, (buraya) dön ve (Bizim yanımızda) korkuya kapılma. Sen emniyette-güvende olanlardansın."
32 Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve korkudan 'açılan kanatlarını' (dışa yönelen duygularını) kendine (doğru topla, kendi merkezine) çek. İşte bunlar Firavun'a ve önde gelen adamlarına karşı Rabbinden iki kesin delildir. Onlar fasık (yoldan çıkan) bir topluluktur.
33 (Musa) dedi ki "Rabbim. Ben onlardan bir kişi öldürdüm, (bu sebeble) beni öldürmelerinden korkuyorum."
34 Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
35 (Allah) buyurdu ki "Senin pazunu-gücünü kardeşinle destekleyeceğiz ve sizin ikinize (ayetlerimizle) öyle bir sultan (delil, kudret ve üstünlük) vereceğiz ki, (bu) ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz de, size uyanlar da (onlara karşı) galip geleceksiniz."
36 Musa onlara apaçık ayetlerimizle geldiği zaman "Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. (Ayrıca) biz geçmiş atalarımızdan da bunu (alemlerin tek Rabbini) işitmedik" dediler.
37 Musa dedi ki "Rabbim, kimin Kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu yurdun (hayırlı) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilmektedir. Zulmedenler asla felah (kurtuluş) bulmazlar."
38 Firavun dedi ki "Ey ileri gelenler. Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Haman, çamurun üstünde ateş yakarak bana yüksekçe bir kule inşa et ki (doğru söylüyorsa) Musa'nın ilahına çıkayım. (Ama) ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum."
39 O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
40 Biz de onu ve askerlerini yakalayıp suya-denize attık. Zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
41 Biz onları ateşe çağıran önderler kıldık. Kıyamet günü yardım görmeyeceklerdir.
42 Bu dünya hayatında onların arkasına lanet taktık. Kıyamet gününde onlar kötülenmiş-çirkinleştirilmiş olanlardır.
43 Andolsun ki Biz ilk nesilleri helak ettikten sonra Musa'ya -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere Kitab'ı verdik.
44 Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen (Tur'un) batı yanında değildin ve sen (bunu görüp) şahid olanlardan da değildin.
45 Biz (ilk dönemlerde) birçok nesiller var ettik de onların üzerine ömür uzadıkça uzadı. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.
46 (Musa'ya) seslendiğimiz zaman da sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin). (Bunu akledenler) böylece düşünüp-öğüt alırlar.
47 Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde "Rabbimiz, bize de bir Resul gönderseydin de böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
48 Fakat onlara Kendi katımızdan hak geldiği zaman "Musa'ya verilenlerin bir benzeri de buna verilmeli değil miydi?" dediler. Onlar daha önce Musa'ya verilenleri inkar etmemişler miydi? "Birbirine destek olan iki sihir" deyip, "Biz hepsini inkar edenleriz" dediler.
49 De ki "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah katından bu ikisinden (Musa'ya ve bana indirilenden) daha doğru bir Kitab getirin de, ben de ona uyayım."
50 Şayet sana cevab vermezlerse bil ki, onlar kendi hevalarına (nefsi istek ve tutkularına) uymaktadırlar. Oysa Allah'dan bir kılavuz (yol gösterici) olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapık kimdir? Elbette ki Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet etmez.
51 Andolsun ki Biz düşünüp-öğüt alsınlar diye sözü birbiri ardınca (bağlantılı ve açıklayıcı olarak) indirdik.
52 Bundan (Kur'an'dan) önce kendilerine Kitab verdiklerimiz buna iman ederler.
53 Onlara (kendilerine önceden verilen hakka iman edenlere Kur'an) okunduğu zaman "Biz ona inandık. O, Rabbimizden gelen bir haktır. Biz bundan önce de müslüman idik" derler.
54 İşte onlara sabretmeleri dolayısıyle ecirleri-mükafatları iki defa verilir. Onlar kötülüğü iyilikle savıp-uzaklaştırıp, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Allah rızası için harcarlar).
55 'Boş ve yararsız sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim amellerimiz (işlediklerimiz) bize, sizin amelleriniz size aittir. Size selam olsun, biz cahiller (ile olmak, onlarla tartışmak) istemeyiz" derler.
56 Gerçek şu ki sen sevdiğini hidayete (doğru yola) eriştiremezsin ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. O, (yöneliş ve samimiyetle) hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.
57 Dediler ki "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve sosyal konumumuzdan) atılırız." Onları Kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplanıp-getirildiği emin bir Harem'e (zaten) Biz yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu takdirimizdeki hikmeti) bilmezler.
58 Biz (verdiğimiz) nimet ve refahla şımarıp-azmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri, kendilerinden sonra oralarda çok az oturulmuştur. (Onlara ve oralara) varis olanlar Biziz.
59 Senin Rabbin 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir resul (elçi) göndermedikçe şehirleri (zulümle) helak edici değildir. Zaten Biz (uyarılmalarına rağmen) halkı zulmetmekte olan şehirleri helak etmişizdir.
60 Size verilen her şey yalnızca dünya hayatının metaı-geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Hiç) akletmiyecek misiniz?
61 Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve (zengin veya fakir yaşantısıyla) ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaını (menfaat ve zevkini bolca) verdiğimiz sonra kıyamet günü (azab için) hazır bulundurulanlar arasında olan kişi gibi midir?
62 (Allah) o gün onlara seslenip "Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?" der.
63 Üzerine (azab) sözü hak olanlar (Firavun gibi ilahlık taslayanlar) derler ki "Rabbimiz, bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Şimdi bütün acizliğimizle) Sana (gelip, onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Aslında onlar bize (gerçek anlamda) tapıyor da değillerdi.
64 Denir ki "(Salihlerden olan diğer) ortaklarınızı çağırın." Böylelikle onları çağırırlar ama kendilerine cevap (bile) vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. (Şimdi pişman olacaklarına, vaktiyle) hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.
65 O gün (Allah) onlara seslenerek "Gönderilen resullere ne cevap verdiniz?" der.
66 (Fakat) o gün haberler onlar için (uzaklaşıp manasızlaşmış) kararıp-körleşmiştir. Onlar birbirlerine de soramazlar.
67 Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık o felaha (kurtuluşa) erenlerden olmasını umabilir.
68 Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı (yetkisi) yoktur. Allah (sübhandır) onların ortak koşmakta olduklarından münezzehdir (uzaktır) ve şanı yücedir.
69 Rabbin onların göğüslerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
70 O Allah'dır, Kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm de O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.
71 De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size ışık-aydınlık getirecek ilah kimdir? (Yine de) işitmeyecek misiniz?"
72 De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size (içinde) dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? (Yine de) görmeyecek misiniz?
73 O, içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için geceyi ve gündüzü Kendi rahmetinden yarattı. (Ola ki anlayıp) şükredersiniz.
74 (Allah) o gün onlara seslenip "Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?" der.
75 (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır ve (ortak koşanlara) "Burhanınızı (kesin delilinizi) getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hak Allah'a aittir ve düzüp-uydurdukları (ortaklar) kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
76 Karun, Musa'nın kavmindendi fakat onlara karşı azgınlaştı. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları (bile taşımak için) kalabalık ve güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki "Şımarma, Allah şımaranları sevmez."
77 Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk isteyip-çıkarma. Allah bozguncuları sevmez.
78 (Karun) dedi ki "Bu (servet) bende olan bilgi sayesinde bana verilmiştir." Bilmez mi ki Allah kendisinden önceki nesillerden ondan daha güçlü, topladığı (bilgi, mal ve taraftarı) daha çok olan nice kimseleri yıkıma uğratmıştır. Mücrimlerin (suçlu-günahkarların) günahları (kendilerinden) sorulmaz.
79 (Derken Karun) kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-varlık sahibidir" dediler.
80 Kendilerine ilim verilenler ise "Yazıklar olsun size. İman eden ve salih amellerde bulunanlar için Allah'ın sevabı (mükafatı) daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." dediler.
81 Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o kendini savunup-kurtarabilecek de değildi.
82 Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında "Vay, demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip-daraltmaktadır. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki küfre sapanlar felah (kurtuluş) bulamaz" demeye başladılar.
83 İşte ahiret yurdu. Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. (Güzel sonuç) akibet elbetteki muttakilerindir (takva sahiblerinindir).
84 Kim (İlahi huzura) bir iyilikle gelirse, kendisine (karşılık olarak) ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler ancak yaptıkları kadar ceza-karşılık görürler.
85 (Resulüm) sana Kur'an'ı (okumayı, yaşamayı ve tebliğ etmeyi) farz kılan (Allah), seni elbette dönülecek yere döndürecektir. De ki "Rabbim kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."
86 (Sen seçileceğini ve) Kitab'ın sana vahyedilip-indirileceğini ummuyordun. (Bunun sana indirilmesi) Rabbinden bir rahmettir. (O halde rahmete sırt çeviren) kafirlere sakın arka çıkma.
87 Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni (bu ayetlerden) alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve asla müşriklerden olma.
88 Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. O'ndan başka ilah yoktur. (Bütün yaratılanları yokluğa iade ettiğinde) O'nun vechinden-zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz (bu yokluktan sonra yeniden yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
طٰسٓمٓۜ 1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ 2
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ 3
اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ 4
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ 5
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ 6
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ 7
فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُواًّ وَحَزَناًۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ 8
وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 9
وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغاًۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 10
وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ 11
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ 12
فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟ 13
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ 14
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ 15
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ 16
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يراً لِلْمُجْرِم۪ينَ 17
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ 18
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْساً بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّاراً فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ 19
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ 20
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟ 21
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ 22
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ 23
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ 24
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ 25
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ 26
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 27
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟ 28
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ 29
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ 30
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ 31
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ 32
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ 33
وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ 34
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ 35
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ 36
وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ 37
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ 38
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ 39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ 40
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ 41
وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟ 42
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 43
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ 44
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ 45
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ 46
وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّـنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 47
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ 48
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ 49
فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ 50
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ‌۟ 51
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ 52
وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ 53
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ 54
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ 55
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 56
وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ 57
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلاًۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ 58
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ 59
وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ 60
اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ 61
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ 62
قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ 63
وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ 64
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ 65
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ 66
فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ 67
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ 68
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ 69
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 70
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ 71
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ 72
وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 73
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ 74
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ 75
اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓوأُ بِالْعُصْبَةِ اُو۬لِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ 76
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ 77
قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعاًۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ 78
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ 79
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ 80
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ 81
وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟ 82
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ 83
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ 84
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ 85
وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يراً لِلْكَافِر۪ينَۘ 86
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ 87
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 88
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
طٰسٓمٓۜ
Ta, Sin, Mim.
1
تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar mübin (apaçık) olan Kitab'ın ayetleridir.
2
نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَأِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
İman eden bir kavim için hak olmak üzere sana Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölüm) okuyacağız.
3
اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعاً يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّـحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْـي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ
Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenip-azmış ve oranın halkını (değişik) fırkalara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
4
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Biz ise yeryüzünde mustaz'aflara (güçten düşürülenlere) lutufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istedik.
5
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Ve (istedik ki) onları o yerde hakim (iktidar sahibleri olarak yerleşik) kılalım. Fıravun'a Haman'a ve askerlerine, onlardan (mustaz'aflardan) çekinip-sakındıkları şeyi gösterelim.
6
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
Musa'nın annesine "Onu emzir şayet onun için korkacak olursan bu durumda onu denize (Nil'in sularına) bırak, korkma ve hüzne kapılma. Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen resullerden kılacağız" diye vahyettik.
7
فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُواًّ وَحَزَناًۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ
Firavun ailesi onu yitik-sahipsiz görerek aldılar. (Oysa) o, kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olacaktı. (Bizim bu takdirimizi bilmeyen) Firavun, Haman ve askerleri yanılgı içindeydi.
8
وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَداً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Firavun'un karısı dedi ki "Benim için de, senin için de bir göz bebeği (göz aydınlığı). Onu öldürmeyin belki bize yararı dokunur veya onu evlad ediniriz." Onlar farkında değillerdi.
9
وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغاًۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Musa'nın annesi yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu (Musa'nın kendi evladı olduğunu) açığa vuracaktı.
10
وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
(Annesi) onun kız kardeşine "Onu izle" dedi. O da kimse farkına varmadan onu uzaktan gözetledi.
11
وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ
Biz daha önce ona süt analarını (emmesine izin vermeyip) haram etmiştik. (Kız kardeşi de) "Ben sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona iyi davranıp-öğüt verecek bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
12
فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟
Böylelikle gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilmesi için onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
13
وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْماً وَعِلْماًۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
O (Musa) erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, Biz ona hikmet ve ilim verdik. Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
14
وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ
(Musa) halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk atıp ölümüne sebep oldu. (Sonra da pişman olup) "Bu şeytanın işindendir, o (doğru yoldan) saptırıcı apaçık bir düşmandır" dedi.
15
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Dedi ki "Rabbim. Ben kendi nefsime zulmettim, beni bağışla." (Allah da) onu bağışladı. Çünkü Gafur (çok bağışlayan), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) ancak O'dur.
16
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يراً لِلْمُجْرِم۪ينَ
Dedi ki "Rabbim. Bana verdiğin nimetler hakkı için artık mücrimlere (suçlu-günahkarlara) arka çıkmayacağım."
17
فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ
Şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken bir de baktı ki dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa ona "Açıkça belli ki sen bir azgınsın" dedi.
18
فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْساً بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّاراً فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ
Sonunda ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki "Ey Musa. Dün birini öldürdüğün gibi bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? (Demek ki) sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyor, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
19
وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ
Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak geldi ve dedi ki "Ey Musa. İleri gelenler seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler. Sen hemen çık-git, ben sana (doğruyu) öğütleyip-iyiliğini isteyenlerdenim."
20
فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفاً يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟
(Bunun üzerine) oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıktı ve "Rabbim. Beni zalimler topluluğundan kurtar" dedi.
21
وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ
Medyen'e doğru yöneldiğinde de "Umarım Rabbim beni doğru yola yöneltip-iletir" dedi.
22
وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ
Medyen suyuna vardığı zaman orada (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını sudan) meneden-geri çeken iki kadın gördü. Dedi ki "Bu yaptığınız ne?" (Onlar) "Çobanlar (sürülerini) sulayıp-çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız, babamız da çok yaşlıdır." dediler.
23
فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ
(Bunun üzerine Musa) onların sürülerini hemen suladı sonra gölgeye çekilerek "Rabbim, bana indirdiğin her hayra muhtacım" dedi.
24
فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ
(Çok geçmeden) o ikiden (iki kadından) biri utana utana yürüyerek ona geldi ve "Babam bizim için (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni davet etmektedir" dedi. (Musa) ona gelip de başından geçenleri anlatınca, o "Korkma. O zalimler topluluğundan kurtuldun" dedi.
25
قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ
Kadınlardan biri dedi ki "Ey babacığım, onu ücretli olarak tutuver. Ücretle tutacaklarının en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir olan (bu) adamdır."
26
قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْراً فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
(Babaları) dedi ki "Bana sekiz yıl hizmet etmene karşılık olmak üzere şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Şayet on yıla tamamlayacak olursan artık o da senden (ikram olur). Ben sana zorluk çıkarmak istemem. (Bu anlaşmada) İnşaallah beni salihlerden bulacaksın."
27
قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟
(Musa) dedi ki "Bu (anlaşma) seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana karşı bir husumet (düşmanlık-haksızlık) yoktur. Bu söylediklerimize Allah vekildir."
28
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine "Siz durun (burada bekleyin), ben bir ateş gördüm. Belki ondan size ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor-ateş parçası getiririm" dedi.
29
فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ
Oraya geldiğinde, o mübarek-kutlu yerdeki vadinin sağ kıyısından (oradaki) ağaçtan "Ey Musa. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'ım" diye seslenildi.
30
وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ
(Sonra denildi ki) "Asanı at-bırak." (Asayı atan Musa) onun (küçük ve hızlı) bir yılan gibi debelenmekte olduğunu görünce arkasına dönüp bakmaksızın kaçtı. (Ona buyuruldu ki) "Ey Musa, (buraya) dön ve (Bizim yanımızda) korkuya kapılma. Sen emniyette-güvende olanlardansın."
31
اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ
Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve korkudan 'açılan kanatlarını' (dışa yönelen duygularını) kendine (doğru topla, kendi merkezine) çek. İşte bunlar Firavun'a ve önde gelen adamlarına karşı Rabbinden iki kesin delildir. Onlar fasık (yoldan çıkan) bir topluluktur.
32
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْساً فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ
(Musa) dedi ki "Rabbim. Ben onlardan bir kişi öldürdüm, (bu sebeble) beni öldürmelerinden korkuyorum."
33
وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَاناً فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءاً يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ
Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
34
قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَاناً فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّـبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ
(Allah) buyurdu ki "Senin pazunu-gücünü kardeşinle destekleyeceğiz ve sizin ikinize (ayetlerimizle) öyle bir sultan (delil, kudret ve üstünlük) vereceğiz ki, (bu) ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz de, size uyanlar da (onlara karşı) galip geleceksiniz."
35
فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ
Musa onlara apaçık ayetlerimizle geldiği zaman "Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. (Ayrıca) biz geçmiş atalarımızdan da bunu (alemlerin tek Rabbini) işitmedik" dediler.
36
وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
Musa dedi ki "Rabbim, kimin Kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu yurdun (hayırlı) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilmektedir. Zulmedenler asla felah (kurtuluş) bulmazlar."
37
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَأُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
Firavun dedi ki "Ey ileri gelenler. Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Haman, çamurun üstünde ateş yakarak bana yüksekçe bir kule inşa et ki (doğru söylüyorsa) Musa'nın ilahına çıkayım. (Ama) ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum."
38
وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ
O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
39
فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Biz de onu ve askerlerini yakalayıp suya-denize attık. Zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
40
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ
Biz onları ateşe çağıran önderler kıldık. Kıyamet günü yardım görmeyeceklerdir.
41
وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟
Bu dünya hayatında onların arkasına lanet taktık. Kıyamet gününde onlar kötülenmiş-çirkinleştirilmiş olanlardır.
42
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
Andolsun ki Biz ilk nesilleri helak ettikten sonra Musa'ya -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere Kitab'ı verdik.
43
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ
Musa'ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen (Tur'un) batı yanında değildin ve sen (bunu görüp) şahid olanlardan da değildin.
44
وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُوناً فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِياً ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ
Biz (ilk dönemlerde) birçok nesiller var ettik de onların üzerine ömür uzadıkça uzadı. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.
45
وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
(Musa'ya) seslendiğimiz zaman da sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin). (Bunu akledenler) böylece düşünüp-öğüt alırlar.
46
وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّـنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولاً فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde "Rabbimiz, bize de bir Resul gönderseydin de böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
47
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ
Fakat onlara Kendi katımızdan hak geldiği zaman "Musa'ya verilenlerin bir benzeri de buna verilmeli değil miydi?" dediler. Onlar daha önce Musa'ya verilenleri inkar etmemişler miydi? "Birbirine destek olan iki sihir" deyip, "Biz hepsini inkar edenleriz" dediler.
48
قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
De ki "Eğer doğru sözlüler iseniz Allah katından bu ikisinden (Musa'ya ve bana indirilenden) daha doğru bir Kitab getirin de, ben de ona uyayım."
49
فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Şayet sana cevab vermezlerse bil ki, onlar kendi hevalarına (nefsi istek ve tutkularına) uymaktadırlar. Oysa Allah'dan bir kılavuz (yol gösterici) olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapık kimdir? Elbette ki Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet etmez.
50
وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ‌۟
Andolsun ki Biz düşünüp-öğüt alsınlar diye sözü birbiri ardınca (bağlantılı ve açıklayıcı olarak) indirdik.
51
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ
Bundan (Kur'an'dan) önce kendilerine Kitab verdiklerimiz buna iman ederler.
52
وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ
Onlara (kendilerine önceden verilen hakka iman edenlere Kur'an) okunduğu zaman "Biz ona inandık. O, Rabbimizden gelen bir haktır. Biz bundan önce de müslüman idik" derler.
53
اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
İşte onlara sabretmeleri dolayısıyle ecirleri-mükafatları iki defa verilir. Onlar kötülüğü iyilikle savıp-uzaklaştırıp, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Allah rızası için harcarlar).
54
وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَـنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ
'Boş ve yararsız sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim amellerimiz (işlediklerimiz) bize, sizin amelleriniz size aittir. Size selam olsun, biz cahiller (ile olmak, onlarla tartışmak) istemeyiz" derler.
55
اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Gerçek şu ki sen sevdiğini hidayete (doğru yola) eriştiremezsin ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. O, (yöneliş ve samimiyetle) hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.
56
وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِـعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَماً اٰمِناً يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقاً مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Dediler ki "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve sosyal konumumuzdan) atılırız." Onları Kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplanıp-getirildiği emin bir Harem'e (zaten) Biz yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu takdirimizdeki hikmeti) bilmezler.
57
وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلاًۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ
Biz (verdiğimiz) nimet ve refahla şımarıp-azmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri, kendilerinden sonra oralarda çok az oturulmuştur. (Onlara ve oralara) varis olanlar Biziz.
58
وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ
Senin Rabbin 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir resul (elçi) göndermedikçe şehirleri (zulümle) helak edici değildir. Zaten Biz (uyarılmalarına rağmen) halkı zulmetmekte olan şehirleri helak etmişizdir.
59
وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Size verilen her şey yalnızca dünya hayatının metaı-geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Hiç) akletmiyecek misiniz?
60
اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْداً حَسَناً فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve (zengin veya fakir yaşantısıyla) ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaını (menfaat ve zevkini bolca) verdiğimiz sonra kıyamet günü (azab için) hazır bulundurulanlar arasında olan kişi gibi midir?
61
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
(Allah) o gün onlara seslenip "Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?" der.
62
قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ
Üzerine (azab) sözü hak olanlar (Firavun gibi ilahlık taslayanlar) derler ki "Rabbimiz, bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Şimdi bütün acizliğimizle) Sana (gelip, onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Aslında onlar bize (gerçek anlamda) tapıyor da değillerdi.
63
وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ
Denir ki "(Salihlerden olan diğer) ortaklarınızı çağırın." Böylelikle onları çağırırlar ama kendilerine cevap (bile) vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. (Şimdi pişman olacaklarına, vaktiyle) hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.
64
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ
O gün (Allah) onlara seslenerek "Gönderilen resullere ne cevap verdiniz?" der.
65
فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْـبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ
(Fakat) o gün haberler onlar için (uzaklaşıp manasızlaşmış) kararıp-körleşmiştir. Onlar birbirlerine de soramazlar.
66
فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ
Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık o felaha (kurtuluşa) erenlerden olmasını umabilir.
67
وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı (yetkisi) yoktur. Allah (sübhandır) onların ortak koşmakta olduklarından münezzehdir (uzaktır) ve şanı yücedir.
68
وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ
Rabbin onların göğüslerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
69
وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
O Allah'dır, Kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm de O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.
70
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size ışık-aydınlık getirecek ilah kimdir? (Yine de) işitmeyecek misiniz?"
71
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَداً اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size (içinde) dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? (Yine de) görmeyecek misiniz?
72
وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
O, içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için geceyi ve gündüzü Kendi rahmetinden yarattı. (Ola ki anlayıp) şükredersiniz.
73
وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ
(Allah) o gün onlara seslenip "Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?" der.
74
وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır ve (ortak koşanlara) "Burhanınızı (kesin delilinizi) getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hak Allah'a aittir ve düzüp-uydurdukları (ortaklar) kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
75
اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓوأُ بِالْعُصْبَةِ اُو۬لِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ
Karun, Musa'nın kavmindendi fakat onlara karşı azgınlaştı. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları (bile taşımak için) kalabalık ve güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki "Şımarma, Allah şımaranları sevmez."
76
وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ
Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk isteyip-çıkarma. Allah bozguncuları sevmez.
77
قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعاًۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ
(Karun) dedi ki "Bu (servet) bende olan bilgi sayesinde bana verilmiştir." Bilmez mi ki Allah kendisinden önceki nesillerden ondan daha güçlü, topladığı (bilgi, mal ve taraftarı) daha çok olan nice kimseleri yıkıma uğratmıştır. Mücrimlerin (suçlu-günahkarların) günahları (kendilerinden) sorulmaz.
78
فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ
(Derken Karun) kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-varlık sahibidir" dediler.
79
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ
Kendilerine ilim verilenler ise "Yazıklar olsun size. İman eden ve salih amellerde bulunanlar için Allah'ın sevabı (mükafatı) daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." dediler.
80
فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o kendini savunup-kurtarabilecek de değildi.
81
وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟
Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında "Vay, demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip-daraltmaktadır. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki küfre sapanlar felah (kurtuluş) bulamaz" demeye başladılar.
82
تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُواًّ فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَاداًۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ
İşte ahiret yurdu. Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. (Güzel sonuç) akibet elbetteki muttakilerindir (takva sahiblerinindir).
83
مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Kim (İlahi huzura) bir iyilikle gelirse, kendisine (karşılık olarak) ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler ancak yaptıkları kadar ceza-karşılık görürler.
84
اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَـرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
(Resulüm) sana Kur'an'ı (okumayı, yaşamayı ve tebliğ etmeyi) farz kılan (Allah), seni elbette dönülecek yere döndürecektir. De ki "Rabbim kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."
85
وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يراً لِلْكَافِر۪ينَۘ
(Sen seçileceğini ve) Kitab'ın sana vahyedilip-indirileceğini ummuyordun. (Bunun sana indirilmesi) Rabbinden bir rahmettir. (O halde rahmete sırt çeviren) kafirlere sakın arka çıkma.
86
وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra sakın seni (bu ayetlerden) alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve asla müşriklerden olma.
87
وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. O'ndan başka ilah yoktur. (Bütün yaratılanları yokluğa iade ettiğinde) O'nun vechinden-zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz (bu yokluktan sonra yeniden yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz.
88

Sureler

Mealler
Neml Suresi
Önceki