Sureler
Mealler
Önceki
Necm Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kıyamet-saati yaklaştı ve ay yarıldı.
2 Onlar bir ayet (mucize) görürlerse yüz çevirirler ve "(Sihirler devam etmese de, bu) devamlı bir sihirdir" derler.
3 Ve yalanlayıp kendi hevalarına (nefsi arzularına) uyarlar. Halbuki her iş kararlaştırılmış bir gayeye (kendi amacına uygun bir sonuca) varacaktır.
4 Andolsun ki onlara (kendilerini şirkten ve kötülüklerden) caydırıp-vazgeçirebilecek nice haberler geldi.
5 (Ki her biri, anlamında) yükselmiş-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarıp-korkutmalar (yüz çevirene) bir yarar sağlamıyor.
6 Sen de onlardan yüz çevir. Çağırıcının hiç görülmemiş-tanınmamış bir şeye çağıracağı gün.
7 Gözleri 'zillet ve dehşete düşmüş olarak' sanki etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
8 Çağırana doğru (boyunlarını uzatmış olarak) koşarlarken, kafirler "Bu çok zor bir gün" derler.
9 Onlardan önce Nuh kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve "Delidir" dediler. Ve o (davetten de) zorla engellenmişti.
10 Sonunda Rabbine "Gerçekten ben yenik düştüm. Artık Sen intikam al" diyerek dua etti.
11 Biz de boşalırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık.
12 Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. (Her iki) su takdir edilmiş bir işe doğru (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.
13 Ve onu da (tahta) levhalar ve mıhlar-çiviler (ile yapılmış gemi) üzerinde taşıdık.
14 (Kendisine ve getirdiklerine karşı) küfredilip-nankörlük edilmiş olana bir mükafat olmak üzere (bu gemi) gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi.
15 Andolsun ki Biz bunu (geminin lutfumuzla yüzmesini) bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
16 Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmüyorlar mı)?
17 Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
18 Ad da (Ad kavmi de) yalanladı. Artık Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmezler mi)?
19 Biz (onlar için) uğursuzluğu devamlı bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik.
20 (Bu rüzgar) insanları sanki onlar kökünden sökülüp-çıkarılmış hurma kütükleriymiş gibi savurup-atıyordu.
21 Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmüyorlar mı)?
22 Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
23 Semud da uyarıları yalanladı.
24 Dediler ki "İçimizden bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz mutlaka bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz."
25 Zikir (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş bir şımarıktır.
26 (Salih'e buyurduk ki) "Onlar yarın çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş şımarığın kim olduğunu bilip-öğreneceklerdir."
27 Biz bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereceğiz. Artık sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
28 Onlara suyun (deve ile) aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun.
29 Derken arkadaşlarını çağırdılar. O da (bıçağına) sarılarak onu kesti.
30 O zaman Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmezler mi)?
31 Biz onların üzerine bir tek sayha (dayanılmaz bir ses) gönderiverdik. Böylece onlar ağıldaki dökülmüş-ezilmiş kuru ot gibi oluverdiler.
32 Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
33 Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
34 Biz de onların üzerine taş yağdıran (kuşları) gönderdik. Ancak Lut ailesi hariç, onları seher vakti kurtardık.
35 Katımızdan bir nimet olarak. İşte Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.
36 Andolsun ki (Lut) onları Bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanladılar.
37 Andolsun ki onlar, onun konuklarını (iğrenç emelleri için) elde etmek istediler. Biz de onların gözlerini silip-kör ettik. (Onlara) "İşte azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın" (dedik).
38 Andolsun ki onları sabah vakti erkenden kararlı-istikrarlı bir azab yakalayıverdi.
39 Şimdi azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın (denildi).
40 Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
41 Andolsun ki Firavun ailesine-çevresine de uyarılar geldi.
42 Onlar Bizim ayetlerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları Aziz ve Muktedir'in (çok üstün ve her şeye güç yetirenin) yakalayışıyla yakaladık.
43 (Şimdi söyleyin) sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı dır? Yoksa sizin için Kitab'larda (bu yaptıklarınızdan bir aklanma) bir beraat mi var?
44 Yoksa "Biz birbiriyle yardımlaşıp-öcünü alan bir toplumuz" mu diyorlar?
45 (Oysa yakında) o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
46 Onlara vaadedilen (asıl azab vakti) kıyamet-saatidir. O kıyamet-saati (onlar için) daha belalı ve daha acıdır.
47 Muhakkak ki mücrimler (suçlu-günahkarlar, o gün) sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
48 O gün ateşin içine yüzleri üstü sürüklenirlerken "Sekarın (cehennemin) dokunuşunu tadın" (denilir).
49 Muhakkak ki Biz her şeyi bir kader (belirlenmiş bir takdir) ile yarattık.
50 Bizim emrimiz bir anlık bakış (bir göz değmesi) gibi bir tek (sözle-bir tek anda gerçekleşenden) başka bir şey değildir.
51 Andolsun ki Biz sizin benzerlerinizi (yalanlayıp-küfredenleri) hep helak ettik. Yine de öğüt alıp-düşünen yok mu?
52 Onların yaptıkları her şey kitablardadır.
53 Küçük, büyük her şey satır satır yazılıdır.
54 Muhakkak ki muttakiler (korkup-sakınanlar), cennetlerde ve nehirlerdedirler.
55 Muktedir (herşeye gücü yeten) Melik'in katında, sıddıklar (sadıklar-doğrular) makamındadırlar.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ 1
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ 2
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ 3
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ 4
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ 5
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ 6
خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ 7
مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْـكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ 8
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ 9
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ 10
فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ 11
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ 12
وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ 13
تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ 14
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 15
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 16
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 17
كَذَّبَتْ عَادٌ فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 18
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ 19
تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ 20
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 21
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ 22
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ 23
فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ 24
ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ 25
سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْـكَذَّابُ الْاَشِرُ 26
اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ 27
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ 28
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ 29
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 30
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ 31
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 32
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ 33
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ 34
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ 35
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ 36
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 37
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ 38
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 39
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ 40
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ 41
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ 42
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ 43
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ 44
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ 45
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ 46
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ 47
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ 48
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ 49
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ 50
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 51
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ 52
وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ 53
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ 54
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ 55
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ
Kıyamet-saati yaklaştı ve ay yarıldı.
1
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ
Onlar bir ayet (mucize) görürlerse yüz çevirirler ve "(Sihirler devam etmese de, bu) devamlı bir sihirdir" derler.
2
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ
Ve yalanlayıp kendi hevalarına (nefsi arzularına) uyarlar. Halbuki her iş kararlaştırılmış bir gayeye (kendi amacına uygun bir sonuca) varacaktır.
3
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ
Andolsun ki onlara (kendilerini şirkten ve kötülüklerden) caydırıp-vazgeçirebilecek nice haberler geldi.
4
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ
(Ki her biri, anlamında) yükselmiş-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarıp-korkutmalar (yüz çevirene) bir yarar sağlamıyor.
5
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ
Sen de onlardan yüz çevir. Çağırıcının hiç görülmemiş-tanınmamış bir şeye çağıracağı gün.
6
خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ
Gözleri 'zillet ve dehşete düşmüş olarak' sanki etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
7
مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْـكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
Çağırana doğru (boyunlarını uzatmış olarak) koşarlarken, kafirler "Bu çok zor bir gün" derler.
8
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
Onlardan önce Nuh kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve "Delidir" dediler. Ve o (davetten de) zorla engellenmişti.
9
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ
Sonunda Rabbine "Gerçekten ben yenik düştüm. Artık Sen intikam al" diyerek dua etti.
10
فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ
Biz de boşalırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık.
11
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ
Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. (Her iki) su takdir edilmiş bir işe doğru (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.
12
وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ
Ve onu da (tahta) levhalar ve mıhlar-çiviler (ile yapılmış gemi) üzerinde taşıdık.
13
تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ
(Kendisine ve getirdiklerine karşı) küfredilip-nankörlük edilmiş olana bir mükafat olmak üzere (bu gemi) gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi.
14
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Andolsun ki Biz bunu (geminin lutfumuzla yüzmesini) bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
15
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmüyorlar mı)?
16
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
17
كَذَّبَتْ عَادٌ فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Ad da (Ad kavmi de) yalanladı. Artık Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmezler mi)?
18
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ
Biz (onlar için) uğursuzluğu devamlı bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik.
19
تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ
(Bu rüzgar) insanları sanki onlar kökünden sökülüp-çıkarılmış hurma kütükleriymiş gibi savurup-atıyordu.
20
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmüyorlar mı)?
21
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟
Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
22
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Semud da uyarıları yalanladı.
23
فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
Dediler ki "İçimizden bir beşere mi uyacağız? O takdirde biz mutlaka bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz."
24
ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ
Zikir (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş bir şımarıktır.
25
سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْـكَذَّابُ الْاَشِرُ
(Salih'e buyurduk ki) "Onlar yarın çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş şımarığın kim olduğunu bilip-öğreneceklerdir."
26
اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ
Biz bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine göndereceğiz. Artık sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
27
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
Onlara suyun (deve ile) aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun.
28
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ
Derken arkadaşlarını çağırdılar. O da (bıçağına) sarılarak onu kesti.
29
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
O zaman Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış (görmezler mi)?
30
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ
Biz onların üzerine bir tek sayha (dayanılmaz bir ses) gönderiverdik. Böylece onlar ağıldaki dökülmüş-ezilmiş kuru ot gibi oluverdiler.
31
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
32
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
33
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ
Biz de onların üzerine taş yağdıran (kuşları) gönderdik. Ancak Lut ailesi hariç, onları seher vakti kurtardık.
34
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ
Katımızdan bir nimet olarak. İşte Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.
35
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
Andolsun ki (Lut) onları Bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanladılar.
36
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Andolsun ki onlar, onun konuklarını (iğrenç emelleri için) elde etmek istediler. Biz de onların gözlerini silip-kör ettik. (Onlara) "İşte azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın" (dedik).
37
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ
Andolsun ki onları sabah vakti erkenden kararlı-istikrarlı bir azab yakalayıverdi.
38
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Şimdi azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın (denildi).
39
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟
Andolsun ki Biz Kur'an'ı zikir (hatırlayıp-öğüt almak) için kolaylaştırdık. (Geçmişte olanları) hatırlayıp-öğüt alan yok mu?
40
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ
Andolsun ki Firavun ailesine-çevresine de uyarılar geldi.
41
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ
Onlar Bizim ayetlerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları Aziz ve Muktedir'in (çok üstün ve her şeye güç yetirenin) yakalayışıyla yakaladık.
42
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ
(Şimdi söyleyin) sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı dır? Yoksa sizin için Kitab'larda (bu yaptıklarınızdan bir aklanma) bir beraat mi var?
43
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ
Yoksa "Biz birbiriyle yardımlaşıp-öcünü alan bir toplumuz" mu diyorlar?
44
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
(Oysa yakında) o toplum bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.
45
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ
Onlara vaadedilen (asıl azab vakti) kıyamet-saatidir. O kıyamet-saati (onlar için) daha belalı ve daha acıdır.
46
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ
Muhakkak ki mücrimler (suçlu-günahkarlar, o gün) sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
47
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
O gün ateşin içine yüzleri üstü sürüklenirlerken "Sekarın (cehennemin) dokunuşunu tadın" (denilir).
48
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Muhakkak ki Biz her şeyi bir kader (belirlenmiş bir takdir) ile yarattık.
49
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
Bizim emrimiz bir anlık bakış (bir göz değmesi) gibi bir tek (sözle-bir tek anda gerçekleşenden) başka bir şey değildir.
50
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Andolsun ki Biz sizin benzerlerinizi (yalanlayıp-küfredenleri) hep helak ettik. Yine de öğüt alıp-düşünen yok mu?
51
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
Onların yaptıkları her şey kitablardadır.
52
وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ
Küçük, büyük her şey satır satır yazılıdır.
53
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ
Muhakkak ki muttakiler (korkup-sakınanlar), cennetlerde ve nehirlerdedirler.
54
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ
Muktedir (herşeye gücü yeten) Melik'in katında, sıddıklar (sadıklar-doğrular) makamındadırlar.
55

Sureler

Mealler
Necm Suresi
Önceki