Sureler
Mealler
Önceki
Necm Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
2 Onlar, imana sevk eden, hakkı tasdik ettiren bir âyet, bir mûcize görseler, engelleme tedbirleri alarak yüz çevirirler. Hâlâ: 'Eskiden beri devam edegelen, aklı etki altına alan bir aldatmaca, bir yalan.' derler.
3 Ortaya konulan ilâhî plan mutlaka gerçekleşip hedefine vardığı halde, onlar peygamberleri yalanladılar, şahsî arzu ve ihtiraslarına uydular.
4 Andolsun ki, onlara, kötülükten, şirkten vazgeçirecek nice örnek olayların bilgileri gelmiştir.
5 Bu Kur’ân, derin hikmetlerle dolu, sağlıklı ve ahlâklı bir toplum düzeni sağlayan, gerçekleştireceği hedefe ulaştıran bilgileri içerir. Fakat sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılar inkârda ısrar edenlere fayda vermiyor.
6 Sûr’a üfürerek davet eden İsrâfil’in, görülmedik müthiş bir şeye davet ettiği gün, sen de onlardan uzak dur.
7 Kâfirler, bakışları, korku ve saygıdan perişan bir halde, savrulan çekirge sürüleri gibi kabirlerden çıkarlar.
8 Davet edene, İsrafil’e doğru kabirlerden boyunlarını uzatarak, fırlayarak çıkarlar. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirler: 'Bu zor bir gündür.' derler.
9 Onlardan önce Nuh kavmi de Nûh’u yalanladı. Bizi ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bize bağlanan, saygılı kulumuzu yalanlamakta ısrar ettiler. 'Cinlere mahkûm olmuş biridir, delidir.' dediler. Nûh’a bağırıp çağırıldı, tebliği engellendi, eza ve cefa edilerek kovuldu.
10 Bunun üzerine Nuh Rabbine: 'Ben yenik düştüm, bana yardım et, bana yaptıklarından dolayı onları cezalandır.' diye dua etti.
11 Biz de, derhal, göğün kapılarını açtık. Kapılardan nehir gibi sular aktı.
12 Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su, takdir edilmiş bir planın icrası için birleşmişti.
13 Nûh’u da, levhalardan demir ve tahta çivilerle perçinlenerek yapılmış gemilerde taşıdık.
14 İnkâr edilen, nankörlük edilen Nûh’a bir mükâfat olmak üzere, gemiler gözlerimizin önünde, himayemizde akıp gidiyordu.
15 Bu gemileri bir ibret, bir kalıntı olarak bıraktık. Düşünen ibret alan var mı hiç?
16 Benim azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasılmış gördüler.
17 Andolsun, biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
18 Âd kavmi de, peygamberlerini yalanladı. Sonunda benim azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasılmış gördüler.
19 Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde, dondurucu bir rüzgârı görevlendirerek estirdik.
20 İnsanların kafalarını koparan bir rüzgar estirdik. İnsanlar sanki kökünden sökülmüş hurma gövdeleri gibi yere serilmişti.
21 Benim azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasılmış, gördüler.
22 Andolsun biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
23 Semûd kavmi de sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcıları yalanladı.
24 'İçimizden, gücünden korkulmayan zavallı bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir yanılgıya düşmüş, ahmaklık ve delilik etmiş oluruz.' dediler.
25 'Vahiy, aramızdan ona, Sâlih’e mi indirildi? O küstah bir yalancıdır.' dediler.
26 Yarın, kabirde ve mahşerde kimin küstah, yalancı olduğunu öğrenecekler.
27 'Onları imtihan etmek, güç durumda bırakmak için dişi deveyi gönderen biziz. Sen, onların âkıbetlerinin nereye varacağını gözle ve onların eza ve cefalarına karşı da, sabrederek mücadeleye devam et, metanetli ol.' dedik.
28 Onlara, suyun, aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri, kendi içme sırasında gelsin.
29 Hep birlikte, bağırarak arkadaşlarını, liderlerini çağırdılar. O da, bundan cüret alarak kılıcını kaptı ve deveyi bacaklarından biçerek öldürdü.
30 Daha sonra azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasıl oldu, gördüler.
31 Biz onlara şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe indirdik. Ânında, hayvan ağılında kalan döküntüye döndüler.
32 Biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
33 Lût kavmi de, uyarıcıları, peygamberleri yalanladı.
34 Onların üzerlerinde de, görevli, taş yağdıran bir fırtına koparttık. Ancak Lût ailesini seher vakti kurtardık.
35 Tarafımızdan bir lütuf olarak kurtardık. Şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız.
36 Andolsun ki, Lût, bizim, kendilerini şiddetle sarsarak yakalayıp, cezalandıracağımız konusunda uyarmıştı. Fakat sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılara kuşku ile baktılar.
37 Onlar Lût’un misafirlerine göz koydular. Ânında biz onların gözlerini silme kör ettik. 'Haydi azâbımı, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın.'dedik.
38 Bir sabah erkenden, kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.
39 'İşte azâbımı, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın.' denildi.
40 Biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
41 Firavun’un kavmine, hanedanına, devlet görevlilerine, yandaşlarına da, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılar, peygamberler gelmişti.
42 Âyetlerimizin, mûcizelerimizin tamamını yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize yakışır bir şekilde cezalandırdık, işlerini bitirdik.
43 Şimdi, sizin kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek ört-bas edip inkârda ısrar eden kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlıdırlar? Yoksa önceki kutsal kitaplarda sizin için azaptan kurtuluş beratı mı var?
44 Yoksa: 'Bizim yardım edenlerimiz var, biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz.' mu diyorlar.
45 O topluluk, yakında bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
46 Asıl Kıyamet onların tehdit edildiği cezalandırma ânıdır. O vakit, daha feci ve daha acıdır.
47 İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsiler, suçlular, dalâlet, ahmaklık ve körüklenen alev püsküren ateşler içindedirler.
48 O gün yüzüstü Cehennem’e sürüklendiklerinde: 'Cehennem’in okşayışını tadın bakalım' denir.
49 Biz her şeyi bir ölçüyle, bir plâna göre düzenli olarak yarattık.
50 Bizim icraatımız, bir anlık bakış gibi, yalnızca bir tek sözden, bir emirden ibarettir.
51 Andolsun, biz inkârda, isyanda, ilâhî kuralları tanımamada izlerinden giderek devamları olduğunuz; Allah’ın kitabından, sünnetten ve ümmetten ayrılan baskıcı, zorba, medeniyetten nasiplenmemiş kapalı toplumları da helâk ettik. Düşünüp ibret alan var mı hiç?
52 Yaptıkları her şey, kitaplarda, amel defterlerinde mevcuttur.
53 Küçük büyük her şey kayda geçmiştir.
54 Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler Cennetlerde, aydınlık içinde ve ırmak kenarlarındadır.
55 Güçlü, kudretli, mülkün ve hükümranlığın sahibinin yanında, hak meclislerinde, sadakat gösterenlere, samimi dindarlara ayrılan koltuklardadırlar.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ 1
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ 2
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ 3
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ 4
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ 5
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ 6
خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ 7
مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْـكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ 8
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ 9
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ 10
فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ 11
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ 12
وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ 13
تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ 14
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 15
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 16
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 17
كَذَّبَتْ عَادٌ فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 18
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ 19
تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ 20
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 21
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ 22
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ 23
فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ 24
ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ 25
سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْـكَذَّابُ الْاَشِرُ 26
اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ 27
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ 28
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ 29
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 30
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ 31
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 32
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ 33
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ 34
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ 35
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ 36
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 37
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ 38
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ 39
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ 40
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ 41
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ 42
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ 43
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ 44
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ 45
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ 46
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ 47
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ 48
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ 49
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ 50
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ 51
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ 52
وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ 53
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ 54
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ 55
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ
Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.
1
وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ
Onlar, imana sevk eden, hakkı tasdik ettiren bir âyet, bir mûcize görseler, engelleme tedbirleri alarak yüz çevirirler. Hâlâ: 'Eskiden beri devam edegelen, aklı etki altına alan bir aldatmaca, bir yalan.' derler.
2
وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ
Ortaya konulan ilâhî plan mutlaka gerçekleşip hedefine vardığı halde, onlar peygamberleri yalanladılar, şahsî arzu ve ihtiraslarına uydular.
3
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْـبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ
Andolsun ki, onlara, kötülükten, şirkten vazgeçirecek nice örnek olayların bilgileri gelmiştir.
4
حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ
Bu Kur’ân, derin hikmetlerle dolu, sağlıklı ve ahlâklı bir toplum düzeni sağlayan, gerçekleştireceği hedefe ulaştıran bilgileri içerir. Fakat sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılar inkârda ısrar edenlere fayda vermiyor.
5
فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ
Sûr’a üfürerek davet eden İsrâfil’in, görülmedik müthiş bir şeye davet ettiği gün, sen de onlardan uzak dur.
6
خُشَّعاً اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ
Kâfirler, bakışları, korku ve saygıdan perişan bir halde, savrulan çekirge sürüleri gibi kabirlerden çıkarlar.
7
مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْـكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
Davet edene, İsrafil’e doğru kabirlerden boyunlarını uzatarak, fırlayarak çıkarlar. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirler: 'Bu zor bir gündür.' derler.
8
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَـكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ
Onlardan önce Nuh kavmi de Nûh’u yalanladı. Bizi ilâh tanıyan, candan müslüman olarak bize bağlanan, saygılı kulumuzu yalanlamakta ısrar ettiler. 'Cinlere mahkûm olmuş biridir, delidir.' dediler. Nûh’a bağırıp çağırıldı, tebliği engellendi, eza ve cefa edilerek kovuldu.
9
فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ
Bunun üzerine Nuh Rabbine: 'Ben yenik düştüm, bana yardım et, bana yaptıklarından dolayı onları cezalandır.' diye dua etti.
10
فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ
Biz de, derhal, göğün kapılarını açtık. Kapılardan nehir gibi sular aktı.
11
وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُوناً فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ
Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. Her iki su, takdir edilmiş bir planın icrası için birleşmişti.
12
وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ
Nûh’u da, levhalardan demir ve tahta çivilerle perçinlenerek yapılmış gemilerde taşıdık.
13
تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ
İnkâr edilen, nankörlük edilen Nûh’a bir mükâfat olmak üzere, gemiler gözlerimizin önünde, himayemizde akıp gidiyordu.
14
وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Bu gemileri bir ibret, bir kalıntı olarak bıraktık. Düşünen ibret alan var mı hiç?
15
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Benim azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasılmış gördüler.
16
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Andolsun, biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
17
كَذَّبَتْ عَادٌ فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Âd kavmi de, peygamberlerini yalanladı. Sonunda benim azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasılmış gördüler.
18
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ
Biz onların üstüne, uğursuzluğu devam eden bir günde, dondurucu bir rüzgârı görevlendirerek estirdik.
19
تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ
İnsanların kafalarını koparan bir rüzgar estirdik. İnsanlar sanki kökünden sökülmüş hurma gövdeleri gibi yere serilmişti.
20
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Benim azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasılmış, gördüler.
21
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟
Andolsun biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
22
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ
Semûd kavmi de sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcıları yalanladı.
23
فَقَالُٓوا اَبَشَراً مِنَّا وَاحِداً نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ
'İçimizden, gücünden korkulmayan zavallı bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir yanılgıya düşmüş, ahmaklık ve delilik etmiş oluruz.' dediler.
24
ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ
'Vahiy, aramızdan ona, Sâlih’e mi indirildi? O küstah bir yalancıdır.' dediler.
25
سَيَعْلَمُونَ غَداً مَنِ الْـكَذَّابُ الْاَشِرُ
Yarın, kabirde ve mahşerde kimin küstah, yalancı olduğunu öğrenecekler.
26
اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ
'Onları imtihan etmek, güç durumda bırakmak için dişi deveyi gönderen biziz. Sen, onların âkıbetlerinin nereye varacağını gözle ve onların eza ve cefalarına karşı da, sabrederek mücadeleye devam et, metanetli ol.' dedik.
27
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ
Onlara, suyun, aralarında paylaştırıldığını haber ver. Her biri, kendi içme sırasında gelsin.
28
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ
Hep birlikte, bağırarak arkadaşlarını, liderlerini çağırdılar. O da, bundan cüret alarak kılıcını kaptı ve deveyi bacaklarından biçerek öldürdü.
29
فَـكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Daha sonra azâbım, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarım nasıl oldu, gördüler.
30
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَـكَانُوا كَـهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ
Biz onlara şiddetli bir gürleme halinde âni bir darbe indirdik. Ânında, hayvan ağılında kalan döküntüye döndüler.
31
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
32
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ
Lût kavmi de, uyarıcıları, peygamberleri yalanladı.
33
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِباً اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ
Onların üzerlerinde de, görevli, taş yağdıran bir fırtına koparttık. Ancak Lût ailesini seher vakti kurtardık.
34
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ
Tarafımızdan bir lütuf olarak kurtardık. Şükredenleri biz böyle mükâfatlandırırız.
35
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ
Andolsun ki, Lût, bizim, kendilerini şiddetle sarsarak yakalayıp, cezalandıracağımız konusunda uyarmıştı. Fakat sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılara kuşku ile baktılar.
36
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
Onlar Lût’un misafirlerine göz koydular. Ânında biz onların gözlerini silme kör ettik. 'Haydi azâbımı, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın.'dedik.
37
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ
Bir sabah erkenden, kendilerine, yakalarını bir daha bırakmayacak olan bir azap gelip çattı.
38
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ
'İşte azâbımı, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın.' denildi.
39
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟
Biz Kur’ân’ı okunarak ibadet edilsin, öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünen, öğüt alan, okuyarak ibadet eden var mı hiç?
40
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ
Firavun’un kavmine, hanedanına, devlet görevlilerine, yandaşlarına da, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcılar, peygamberler gelmişti.
41
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ
Âyetlerimizin, mûcizelerimizin tamamını yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize yakışır bir şekilde cezalandırdık, işlerini bitirdik.
42
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَـكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ
Şimdi, sizin kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek ört-bas edip inkârda ısrar eden kâfirleriniz onlardan daha mı hayırlıdırlar? Yoksa önceki kutsal kitaplarda sizin için azaptan kurtuluş beratı mı var?
43
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ
Yoksa: 'Bizim yardım edenlerimiz var, biz intikam almaya gücü yeten bir topluluğuz.' mu diyorlar.
44
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
O topluluk, yakında bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
45
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ
Asıl Kıyamet onların tehdit edildiği cezalandırma ânıdır. O vakit, daha feci ve daha acıdır.
46
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ
İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsiler, suçlular, dalâlet, ahmaklık ve körüklenen alev püsküren ateşler içindedirler.
47
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ
O gün yüzüstü Cehennem’e sürüklendiklerinde: 'Cehennem’in okşayışını tadın bakalım' denir.
48
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Biz her şeyi bir ölçüyle, bir plâna göre düzenli olarak yarattık.
49
وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ
Bizim icraatımız, bir anlık bakış gibi, yalnızca bir tek sözden, bir emirden ibarettir.
50
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ
Andolsun, biz inkârda, isyanda, ilâhî kuralları tanımamada izlerinden giderek devamları olduğunuz; Allah’ın kitabından, sünnetten ve ümmetten ayrılan baskıcı, zorba, medeniyetten nasiplenmemiş kapalı toplumları da helâk ettik. Düşünüp ibret alan var mı hiç?
51
وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ
Yaptıkları her şey, kitaplarda, amel defterlerinde mevcuttur.
52
وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ
Küçük büyük her şey kayda geçmiştir.
53
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ
Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler Cennetlerde, aydınlık içinde ve ırmak kenarlarındadır.
54
ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ
Güçlü, kudretli, mülkün ve hükümranlığın sahibinin yanında, hak meclislerinde, sadakat gösterenlere, samimi dindarlara ayrılan koltuklardadırlar.
55

Sureler

Mealler
Necm Suresi
Önceki