Sureler
Mealler
Önceki
Mülk Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Nun. Kaleme ve (satır satır) yazdıklarına andolsun.
2 Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
3 Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir-mükafat vardır.
4 Şüphesiz ki sen azim (çok büyük) bir ahlak üzerindesin.
5 Yakında göreceksin ve onlar da görmüş olacaklar.
6 Sizden hanginizin 'fitneye tutulup-şaşırdığını'.
7 Muhakkak ki senin Rabbin, Kendi yolundan kimin şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir. Ve O kimin hidayete (doğru yola) erdiğini de daha iyi bilendir.
8 O halde yalanlayanlara itaat etme.
9 Onlar isterler ki sen (onların dinlerine ve yaptıklarına) yumuşak davranasın da, onlar da sana yumuşak davransınlar.
10 Durmaksızın yemin edip durana, aşağılık olana itaat etme.
11 Devamlı kusur arayıp ayıplayan, (dedikodu ve gammazlıkla) söz getirip götüren.
12 Hayra hep engel olan, saldırgan, olabildiğince günahkar.
13 (İnsanları küçümseyen) kaba-saygısız sonra da soysuz-kulağı kesik (kötülükle damgalı).
14 Mal ve oğullar sahibi oldu diye
15 Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman "(Bunlar) eskilerin uydurma masallarıdır" diyen.
16 Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
17 Biz o bahçe sahiblerine bela verdiğimiz gibi bunlara da bela verdik. Hani onlar sabah vakti onu (kimse görmeden bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
18 (Bu konuda) hiçbir istisna da yapmıyorlardı.
19 Fakat onlar uyuyorken, Rabbinden gelen bir bela onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
20 Böylece (bahçe) kuruyup-kapkara kesildi.
21 Derken sabah vakti birbirlerine seslendiler
22 Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden kalkıp-gidin.
23 Sonra aralarında fısıldaşarak (gizlice) çıkıp-gittiler.
24 Bugün sakın oraya bir yoksul girip de yanınıza sokulmasın (diyorlardı).
25 (Yoksulları) engellemeğe güçleri yetecek gibi erkenden gittiler.
26 Ama onu (bahçeyi) görünce "Muhakkak ki biz (yolumuzu) şaşırdık" dediler.
27 Hayır (yolumuzu şaşırmadık). Biz mahrum-yoksun bırakıldık (dediler).
28 (İçlerinden) mutedil-makul olan biri dedi ki "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
29 Dediler ki "Rabbimiz sübhandır (münezzehtir-yücedir). Gerçekten biz zalimlerden olmuşuz."
30 Ardından birbirlerini kınamaya-suçlamaya başladılar.
31 Yazıklar olsun bize. Biz gerçekten haddi aşan-azgınlarmışız dediler.
32 Belki Rabbimiz bize onun yerine ondan daha hayırlısını verir. Şüphesiz biz Rabbimize rağbet eden (O'ndan dileyen) kimseleriz.
33 İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise muhakkak çok daha büyüktür. Onlar bilselerdi.
34 Şüphesiz ki muttakiler (korkup-sakınanlar) için Rableri katında (nimetlerle donatılmış) Naim cennetleri vardır.
35 Biz müslümanları hiç mücrimler (suçlu günahkarlar) gibi tutar mıyız?
36 Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
37 Yoksa sizin (elinizde) okumakta olduğunuz bir kitab mı var?
38 İçinde "Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" diye (mi yazılı)?
39 Yoksa kıyamet gününe kadar üzerimizde size verilmiş sözler-yeminler mi var ki "Siz neye-nasıl hüküm verirseniz mutlaka sizindir" diye.
40 Onlara sor "Onlardan hangisi (buna kefil olup) bunun savunuculuğunu yapacak?"
41 Yoksa onların (bunu vaadeden) ortakları mı var? Eğer doğru sözlü kimselerse ortaklarını getirsinler.
42 Ayağın-sırların açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün artık (secdeye) güç yetiremezler.
43 Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşmüş' bir halde kendilerini zillet sarıp-kaplamıştır. Oysa onlar (dünya hayatında) sapasağlam iken secdeye davet ediliyorlardı.
44 Artık bu sözü yalanlayanı sen Bana bırak. Biz onları bilmedikleri bir yerden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.
45 Ben onlara mühlet veriyorum. Muhakkak ki Ben'im düzenim (cezalandırmam) sağlamdır.
46 Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, onlar (bu yüzden) ağır-haksız bir borç altında mı kalmışlar?
47 Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri (istedikleri gibi) yazıp duruyorlar?
48 Artık sen Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o 'içi gam-kahır dolu' olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
49 Eğer Rabbinden ona bir nimet ulaşıp-yetişmeseydi mutlaka kınanmış olarak çıplak bir yere (sahile) atılmış olacaktı.
50 Fakat Rabbi onu seçti ve onu salihlerden kıldı.
51 O inkar edenler zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman seni neredeyse gözleriyle yıkıp-devireceklerdi. (Senin için) "O gerçekten bir delidir" diyorlardı.
52 Halbuki o (Kur'an) alemlere bir zikirden (öğüt ve hatırlatmadan) başka bir şey değildir.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ 1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ 2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ 3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ 4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ 5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ 6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ 8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ 9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ 10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ 11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ 12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ 13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ 14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ 16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ 17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ 18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ 19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ 20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ 21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ 22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ 23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ 24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ 25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ 26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ 28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ 30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ 31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ 32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ 33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ 35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ 36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ 37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ 38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ 39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ 40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ 41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ 42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ 43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ 44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ 45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ 46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ 47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ 48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ 49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ 51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ 52
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ
Nun. Kaleme ve (satır satır) yazdıklarına andolsun.
1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ
Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ
Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir-mükafat vardır.
3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
Şüphesiz ki sen azim (çok büyük) bir ahlak üzerindesin.
4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ
Yakında göreceksin ve onlar da görmüş olacaklar.
5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Sizden hanginizin 'fitneye tutulup-şaşırdığını'.
6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Muhakkak ki senin Rabbin, Kendi yolundan kimin şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir. Ve O kimin hidayete (doğru yola) erdiğini de daha iyi bilendir.
7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ
O halde yalanlayanlara itaat etme.
8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Onlar isterler ki sen (onların dinlerine ve yaptıklarına) yumuşak davranasın da, onlar da sana yumuşak davransınlar.
9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ
Durmaksızın yemin edip durana, aşağılık olana itaat etme.
10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Devamlı kusur arayıp ayıplayan, (dedikodu ve gammazlıkla) söz getirip götüren.
11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
Hayra hep engel olan, saldırgan, olabildiğince günahkar.
12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ
(İnsanları küçümseyen) kaba-saygısız sonra da soysuz-kulağı kesik (kötülükle damgalı).
13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ
Mal ve oğullar sahibi oldu diye
14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman "(Bunlar) eskilerin uydurma masallarıdır" diyen.
15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Biz o bahçe sahiblerine bela verdiğimiz gibi bunlara da bela verdik. Hani onlar sabah vakti onu (kimse görmeden bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
(Bu konuda) hiçbir istisna da yapmıyorlardı.
18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ
Fakat onlar uyuyorken, Rabbinden gelen bir bela onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ
Böylece (bahçe) kuruyup-kapkara kesildi.
20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ
Derken sabah vakti birbirlerine seslendiler
21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden kalkıp-gidin.
22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ
Sonra aralarında fısıldaşarak (gizlice) çıkıp-gittiler.
23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ
Bugün sakın oraya bir yoksul girip de yanınıza sokulmasın (diyorlardı).
24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ
(Yoksulları) engellemeğe güçleri yetecek gibi erkenden gittiler.
25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ
Ama onu (bahçeyi) görünce "Muhakkak ki biz (yolumuzu) şaşırdık" dediler.
26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Hayır (yolumuzu şaşırmadık). Biz mahrum-yoksun bırakıldık (dediler).
27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
(İçlerinden) mutedil-makul olan biri dedi ki "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Dediler ki "Rabbimiz sübhandır (münezzehtir-yücedir). Gerçekten biz zalimlerden olmuşuz."
29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Ardından birbirlerini kınamaya-suçlamaya başladılar.
30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ
Yazıklar olsun bize. Biz gerçekten haddi aşan-azgınlarmışız dediler.
31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ
Belki Rabbimiz bize onun yerine ondan daha hayırlısını verir. Şüphesiz biz Rabbimize rağbet eden (O'ndan dileyen) kimseleriz.
32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟
İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise muhakkak çok daha büyüktür. Onlar bilselerdi.
33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Şüphesiz ki muttakiler (korkup-sakınanlar) için Rableri katında (nimetlerle donatılmış) Naim cennetleri vardır.
34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
Biz müslümanları hiç mücrimler (suçlu günahkarlar) gibi tutar mıyız?
35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?
36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ
Yoksa sizin (elinizde) okumakta olduğunuz bir kitab mı var?
37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ
İçinde "Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir" diye (mi yazılı)?
38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ
Yoksa kıyamet gününe kadar üzerimizde size verilmiş sözler-yeminler mi var ki "Siz neye-nasıl hüküm verirseniz mutlaka sizindir" diye.
39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ
Onlara sor "Onlardan hangisi (buna kefil olup) bunun savunuculuğunu yapacak?"
40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ
Yoksa onların (bunu vaadeden) ortakları mı var? Eğer doğru sözlü kimselerse ortaklarını getirsinler.
41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ
Ayağın-sırların açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün artık (secdeye) güç yetiremezler.
42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşmüş' bir halde kendilerini zillet sarıp-kaplamıştır. Oysa onlar (dünya hayatında) sapasağlam iken secdeye davet ediliyorlardı.
43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ
Artık bu sözü yalanlayanı sen Bana bırak. Biz onları bilmedikleri bir yerden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.
44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Ben onlara mühlet veriyorum. Muhakkak ki Ben'im düzenim (cezalandırmam) sağlamdır.
45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da, onlar (bu yüzden) ağır-haksız bir borç altında mı kalmışlar?
46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri (istedikleri gibi) yazıp duruyorlar?
47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ
Artık sen Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o 'içi gam-kahır dolu' olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Eğer Rabbinden ona bir nimet ulaşıp-yetişmeseydi mutlaka kınanmış olarak çıplak bir yere (sahile) atılmış olacaktı.
49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Fakat Rabbi onu seçti ve onu salihlerden kıldı.
50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ
O inkar edenler zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman seni neredeyse gözleriyle yıkıp-devireceklerdi. (Senin için) "O gerçekten bir delidir" diyorlardı.
51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
Halbuki o (Kur'an) alemlere bir zikirden (öğüt ve hatırlatmadan) başka bir şey değildir.
52

Sureler

Mealler