Sureler
Mealler
Önceki
Mülk Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Nun. Ey insan! Bak sana Rabb'inden bir mesaj geldi. Elif, Lâm, Mim gibi, ya da buradaki Nun gibi, senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem manasıyla eşsiz birer mucize olan bu ayetlere kulak ver:

Hem kutsal kitapların insanlığa ulaştırılmasında ve hem de bilim, düşünce, eğitim ve öğretimde en önemli araç olması yönüyle ilâhî vahyin ve bilginin aydınlığını sembolize eden kalem ve vahiy kâtiplerinin kalem ile yazdıkları bu yüce Kur'an şahittir ki,
2 Ey Muhammed! Rabb'inin nimeti sayesinde, sen asla bir deli değilsin.
3 Tam aksine, tebliğ etiğin hakikatlerle alay ederek sana deli, cinlenmiş diyen inkârcıların bütün bu eziyetlere sabırla göğüs geren, aklı başında ve son derece temiz yürekli bir insansın. Bundan dolayı, sana Rabb'inin katında bitip tükenmek bilmeyen muhteşem bir ödül vardır.
4 Çünkü sen, seni delilikle suçlayan inatçı kâfirlerin de gayet iyi bildiği gibi, pek yüce bir ahlâk sahibi ve dosdoğru bu yol üzerindesin.
5 O hâlde, yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler:
6 Hanginizin bir deli, bir mecnun olduğunu. Dürüstlük ve erdemlilik timsali olan müminler mi, yoksa günaha batmış kâfirler mi aklını kaybetmiş, meczup kimselermiş, yakında görecekler.
7 Çünkü Rabb'in, kimlerin kendi yolundan saptığını çok iyi bilir, doğru yolda olanları da en iyi bilen O'dur.
8 Öyleyse, ey hak yolunun yolcusu! Rabb'inin mesajını yalanlayanların baskı ve işkenceleri karşısında boyun eğme, onların arzu ve heveslerine asla uyma. Bütün insanlara karşı yumuşak ve merhametle davran. Fakat hoşgörü adına Kur'an'ın ortaya koyduğu gerçekleri örtbas etme. Zalimlerin kalplerini kazanmak veya işkencelerinden kurtulmak amacıyla bile olsa, hakikati haykırmaktan bir an geri durma. Unutma ki:
9 İnkârcılar senin inanç konusunda istedikleri tavizleri vererek kendilerine yumuşak davranmanı isterler ki, onlar da sana karşı şiddetli muhalefetten vazgeçerek yumuşak davransınlar.
10 Ey Müslüman! Sakın kâfirlerin "dinde pazarlık" tekliflerine aldanıp da onlara uyma;

 Doğru yanlış demeden yemin edip duran, böylece herkesle anlaşmak ve kendi güçlerini kabul ettirmek isteyen o değersiz insanlara.
11 Kalplere kin ve düşmanlık tohumları ekerek hakkınızda dedikodu yayan o iftiracılara.
12 Her türlü iyiliğe engel olan o saldırgan günahkârlara.
13 Son derece kaba ve saygısız, üstelik günah ve kötülüklerle dolu hayatıyla her türlü kötülüğün simgesi hâline gelmiş olan o haysiyetsizlere.
14 İşte bu tip insan, Allah'ın lütfu sayesinde mal mülk ve çoluk çocuk sahibi oldu diye ekonomik ve sosyal imkânlarıyla şımarıp küstahça bir kibre kapılır ve:
15 Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman, "Bunlar eskilerin efsaneleridir." der.
16 Biz de onu o kibirli burnundan işaretleyecek ve hem dünyada hem de âhirette asla yakasını kurtaramayacağı ibret verici bir zillet ve azaba mahkûm edeceğiz.
17 Oysa Biz bu nimetleri insanlara vererek onları imtihan ediyoruz, tıpkı bir zamanlar bahçe sahiplerini sınadığımız gibi:

Hani onlar, olgunlaşan meyveleri sabahleyin toplayacaklarına yemin ediyorlardı.
18 Üstelik Allah'ın izin ve iradesini hiç hesaba katmıyor, yani "İnşallah (Allah'ın izniyle) diyerek veya buna benzer bir şekilde herhangi bir istisna da yapmıyorlardı.
19 Derken onlar geceleyin uyudukları bir sırada, Rabb'in tarafından gönderilen kuşatıcı bir afet bahçelerini çepeçevre sarıvermiş,
20 Ve o meyve dolu bağlar bahçeler, yanıp yıkılmış bir harabeye dönmüştü.
21 Onlar ise tüm olup bitenlerden habersiz, sabahleyin birbirlerine seslendiler:
22 "Ürünlerinizi devşirecekseniz, haydi erkenden tarlanızın başına gidin!"
23 Böylece, hazırlıklarını yapıp yola koyuldular. Bu arada, aralarında gizli gizli konuşarak, birbirlerine:
24 "Dikkat edin, bugün hiçbir yoksul bahçenize girip yanınıza sokulmasın." diyorlardı.
25 İşte bu şekilde, ürünleri toplayacaklarından emin bir hâlde, sanki istedikleri her şeyi yapabilecek güce sahiplermiş gibi erkenden çıkıp gittiler.
26 Derken bahçelerine varıp da, onu yanmış, yıkılmış bir hâlde görünce, "Herhâlde biz yolumuzu şaşırdık." dediler.
27 Fakat çok geçmeden gerçeği anladılar: "Hayır hayır, aslında biz bağımızdan bahçemizden tamamen yoksun bırakıldık!" diye feryat ettiler.
28 İçlerinde en akıllı, en insaflı olan ve daha önce kendilerini defalarca uyaran kişi öne atılarak, "Ben size Rabb'inizi tesbih etmeniz gerektiğini söylememiş miydim? O'nun sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi olduğunu, dolayısıyla asla yanlış ve lüzumsuz hüküm vermeyeceğini, bu yüzden emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğmek suretiyle, söz ve davranışlarınızla yüceliğini dile getirerek O'nu tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi.
29 Bunun üzerine, hatalarında daha fazla ısrar etmeyip, "Rabb'imizi en yüce sıfatlarla tesbih ederiz, meğer biz gerçekten zalimmişiz!" dediler.
30 Sonra pişmanlık ve üzüntü içinde birbirlerine bakıp kendilerini suçlamaya başladılar:
31 "Yazıklar olsun bize!" dediler, "Biz gerçekten iyice azgınlaşmıştık."
32 "Umarız ki Rabb'imiz, bize rahmetiyle yönelerek bundan daha iyisini bahşeder. Çünkü biz bundan böyle yalnızca Rabb'imize yönelecek ve yalnızca O'na kulluk ve ibadet edeceğiz."
33 İşte dünyadaki azap böyle acı ve ibret vericidir. Fakat âhiret azabı bundan çok daha şiddetlidir, bir bilselerdi.
34 Dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden titizlikle sakınan kimselere gelince, Rab'lerinin katında onlara muhteşem nimet cennetleri vardır.
35 Öyle ya, Allah'ın hükümlerine yürekten boyun eğenlerle günaha batmış olanları bir mi tutacaktık?
36 Neniz var sizin ey zalimler, nasıl bir mantıkla muhakeme yürütüyor, ne kadar ahmakça hüküm veriyorsunuz?
37 Yoksa elinizde, okuyup ders yaptığınız Kur'an'a alternatif bir ilâhî Kitap mı var?
38 O kitapta, "Dilediğiniz her şey sizindir ve her arzunuzu gerçekleştirme hakkı size verilmiştir!" diye mi yazıyor?
39 Yoksa Bizden, dilediğiniz hükmü verebileceğinize dair Kıyamet Gününe kadar geçerli özel bir söz mü aldınız?
40 Sor onlara, içlerinden hangisi bu iddiayı savunabilecek?
41 Yoksa onların, Allah ile ortak yetki ve otoriteye sahip olan ilâhları mı var? Öyleyse, bu ortaklarını getirip onların bu yetkilere sahip olduğunu delilleriyle göstersinler, eğer sözlerinde samimi iseler. Fakat heyhat, bunları asla ispatlayamayacaklar. Hesap Gününde ise, bunun cezasını en ağır biçimde ödeyecekler:
42 Mahşer meydanında işler kızıştığı gün, zalimleri büyük bir korku ve dehşet saracak. Allah'ın huzurunda secde etmeleri istenecek, fakat belkemikleri kaskatı kesilerek adeta kilitlenecek ve secde etmek istedikleri hâlde, buna güçleri yetmeyecek.
43 Utanç ve pişmanlıktan bakışları önlerine düşecek ve onları tepeden tırnağa bir zillet bürüyecek. Oysa onlar, dünyada sağlık ve esenlik içindeyken de Allah'a secdeye çağrılmış, fakat kibir ve inatla karşı koymuşlardı.
44 O hâlde, bu ilâhî kelâmı yalanlayan inkârcılarla Beni baş başa bırak. Sen onlara aldırma, görevini yapmaya bak. Çünkü o zalimlerin hakkından bizzat Ben geleceğim. Şöyle ki, onları hiç farkına varamayacakları biçimde adım adım felâkete sürükleyeceğim.
45 Şimdilik onlara, akıllarını başlarına almaları için birazcık mühlet veriyorum. Fakat unutmayın, benim plânım çok sağlamdır.

Hâl böyleyken, neden fırsat varken tövbe edip kendilerini kurtarmıyorlar?
46 Yoksa ey Peygamber, sen bu davet karşılığında onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır bir borç yükü altında ezildikleri için mi seni inkâr ediyorlar?
47 Neden Kur'an'ın rehberliğinden kendilerini azade görüyorlar? Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırlarının ötesindeki sırlar âlemi olan gaybın bilgisi kendi yanlarında bulunuyor da, evrenin kaderini onlar mı yazıyorlar? Onlara insanın ve evrenin kaderini belirleme yetkisi mi verilmiş ki, Allah'ın hükmüne alternatif hükümler koyuyorlar?
48 Ey Şanlı Elçi! Madem inkârcılar azgınlıklarından vazgeçmiyorlar, o hâlde Rabb'inin hükmü gerçekleşinceye kadar onların alay ve işkencelerine karşı sabredip diren. Tebliğ faaliyetlerine de ara vermeden devam et. Sakın öfke ve karamsarlığa kapılarak davet görevini ihmal edip de, Balık Arkadaşı diye bilinen Yunus Peygamber gibi olma. Hani Yunus, bütün öğüt ve uyarılara rağmen bir türlü doğru yola gelmeyen kavminin olabildiğince inkârcı ve alaycı tutumu karşısında karamsarlık ve öfkeye kapılarak Allah'ın emrini beklemeden görev yerini terk etmiş ve bir gemiye binerek kaçmaya çalışmıştı. Fakat gemi, aniden gelen büyük bir fırtına yüzünden batma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Bunu, aralarında günahkâr bir kişinin bulunmasına bağlayan gemiciler, "Gelin aramızda kura çekelim de, bu felâketin kimin yüzünden geldiğini bulup onu gemiden atalım!" demişlerdi. Çekilen kura sonucu Yunus denize atılıp dev bir balık tarafından yutulunca, pişmanlık ve acıyla yutkunarak Rabb'ine niyaz etmişti.
49 İşlediği hata o kadar büyüktü ki, ona Rabb'inden bir nimet ulaşmamış olsaydı, yani pişmanlıkla Rabb'ine yönelip tesbih ederek O'nun şanını yüceltenlerden olmasaydı, Kıyamet Gününe kadar o balığın karnında kalırdı (Saffat, 37/144) ve Hesap Gününde, kınanmış bir günahkâr olarak mahşer meydanına atılırdı.
50 Ancak Yunus içtenlikle tövbe edince, Rabb'i onu yeniden seçkin bir makama yücelterek erdemli kulları arasına kattı. O hâlde, ey şanlı Elçi! Yunus'un durumundan örnek al ve sakın öfke ve karamsarlığa kapılıp da tebliğ görevini ihmal etme.
51 Gerçekten inkârcılar, zikri —yani Kur'an'da yer alan öğüt ve uyarıları— işittiklerinde yüreklerini öyle büyük bir kin ve nefret kaplıyor ki, o kızgın bakışlarıyla seni neredeyse öldürüp yere devirecekler. İşte bu kinlerinden dolayıdır ki, "Muhammed'in sözlerine kulak asmayın. Çünkü o kesinlikle delidir." diyorlar.
52 Hâlbuki o, tüm insanlığı kucaklayan evrensel bir öğütten başka bir şey değildir. Onlar önyargılardan arınıp tarafsız bir gözle Kur'an'ı incelemiş olsalardı, onun yalnızca o dönemdeki Arapları değil, tüm insanlığı dünya ve âhiret saadetine davet eden ilâhî bir uyarı olduğunu göreceklerdi.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ 1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ 2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ 3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ 4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ 5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ 6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ 8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ 9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ 10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ 11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ 12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ 13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ 14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ 16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ 17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ 18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ 19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ 20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ 21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ 22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ 23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ 24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ 25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ 26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ 28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ 30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ 31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ 32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ 33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ 35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ 36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ 37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ 38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ 39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ 40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ 41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ 42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ 43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ 44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ 45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ 46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ 47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ 48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ 49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ 51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ 52
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ
Nun. Ey insan! Bak sana Rabb'inden bir mesaj geldi. Elif, Lâm, Mim gibi, ya da buradaki Nun gibi, senin pek iyi tanıdığın ve sürekli kullandığın harflerden oluşan, fakat hem lafzı hem manasıyla eşsiz birer mucize olan bu ayetlere kulak ver:

Hem kutsal kitapların insanlığa ulaştırılmasında ve hem de bilim, düşünce, eğitim ve öğretimde en önemli araç olması yönüyle ilâhî vahyin ve bilginin aydınlığını sembolize eden kalem ve vahiy kâtiplerinin kalem ile yazdıkları bu yüce Kur'an şahittir ki,
1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ
Ey Muhammed! Rabb'inin nimeti sayesinde, sen asla bir deli değilsin.
2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ
Tam aksine, tebliğ etiğin hakikatlerle alay ederek sana deli, cinlenmiş diyen inkârcıların bütün bu eziyetlere sabırla göğüs geren, aklı başında ve son derece temiz yürekli bir insansın. Bundan dolayı, sana Rabb'inin katında bitip tükenmek bilmeyen muhteşem bir ödül vardır.
3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
Çünkü sen, seni delilikle suçlayan inatçı kâfirlerin de gayet iyi bildiği gibi, pek yüce bir ahlâk sahibi ve dosdoğru bu yol üzerindesin.
4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ
O hâlde, yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler:
5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
Hanginizin bir deli, bir mecnun olduğunu. Dürüstlük ve erdemlilik timsali olan müminler mi, yoksa günaha batmış kâfirler mi aklını kaybetmiş, meczup kimselermiş, yakında görecekler.
6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Çünkü Rabb'in, kimlerin kendi yolundan saptığını çok iyi bilir, doğru yolda olanları da en iyi bilen O'dur.
7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ
Öyleyse, ey hak yolunun yolcusu! Rabb'inin mesajını yalanlayanların baskı ve işkenceleri karşısında boyun eğme, onların arzu ve heveslerine asla uyma. Bütün insanlara karşı yumuşak ve merhametle davran. Fakat hoşgörü adına Kur'an'ın ortaya koyduğu gerçekleri örtbas etme. Zalimlerin kalplerini kazanmak veya işkencelerinden kurtulmak amacıyla bile olsa, hakikati haykırmaktan bir an geri durma. Unutma ki:
8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
İnkârcılar senin inanç konusunda istedikleri tavizleri vererek kendilerine yumuşak davranmanı isterler ki, onlar da sana karşı şiddetli muhalefetten vazgeçerek yumuşak davransınlar.
9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ
Ey Müslüman! Sakın kâfirlerin "dinde pazarlık" tekliflerine aldanıp da onlara uyma;

 Doğru yanlış demeden yemin edip duran, böylece herkesle anlaşmak ve kendi güçlerini kabul ettirmek isteyen o değersiz insanlara.
10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
Kalplere kin ve düşmanlık tohumları ekerek hakkınızda dedikodu yayan o iftiracılara.
11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
Her türlü iyiliğe engel olan o saldırgan günahkârlara.
12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ
Son derece kaba ve saygısız, üstelik günah ve kötülüklerle dolu hayatıyla her türlü kötülüğün simgesi hâline gelmiş olan o haysiyetsizlere.
13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ
İşte bu tip insan, Allah'ın lütfu sayesinde mal mülk ve çoluk çocuk sahibi oldu diye ekonomik ve sosyal imkânlarıyla şımarıp küstahça bir kibre kapılır ve:
14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman, "Bunlar eskilerin efsaneleridir." der.
15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Biz de onu o kibirli burnundan işaretleyecek ve hem dünyada hem de âhirette asla yakasını kurtaramayacağı ibret verici bir zillet ve azaba mahkûm edeceğiz.
16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
Oysa Biz bu nimetleri insanlara vererek onları imtihan ediyoruz, tıpkı bir zamanlar bahçe sahiplerini sınadığımız gibi:

Hani onlar, olgunlaşan meyveleri sabahleyin toplayacaklarına yemin ediyorlardı.
17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Üstelik Allah'ın izin ve iradesini hiç hesaba katmıyor, yani "İnşallah (Allah'ın izniyle) diyerek veya buna benzer bir şekilde herhangi bir istisna da yapmıyorlardı.
18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ
Derken onlar geceleyin uyudukları bir sırada, Rabb'in tarafından gönderilen kuşatıcı bir afet bahçelerini çepeçevre sarıvermiş,
19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ
Ve o meyve dolu bağlar bahçeler, yanıp yıkılmış bir harabeye dönmüştü.
20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ
Onlar ise tüm olup bitenlerden habersiz, sabahleyin birbirlerine seslendiler:
21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
"Ürünlerinizi devşirecekseniz, haydi erkenden tarlanızın başına gidin!"
22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ
Böylece, hazırlıklarını yapıp yola koyuldular. Bu arada, aralarında gizli gizli konuşarak, birbirlerine:
23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ
"Dikkat edin, bugün hiçbir yoksul bahçenize girip yanınıza sokulmasın." diyorlardı.
24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ
İşte bu şekilde, ürünleri toplayacaklarından emin bir hâlde, sanki istedikleri her şeyi yapabilecek güce sahiplermiş gibi erkenden çıkıp gittiler.
25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ
Derken bahçelerine varıp da, onu yanmış, yıkılmış bir hâlde görünce, "Herhâlde biz yolumuzu şaşırdık." dediler.
26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Fakat çok geçmeden gerçeği anladılar: "Hayır hayır, aslında biz bağımızdan bahçemizden tamamen yoksun bırakıldık!" diye feryat ettiler.
27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
İçlerinde en akıllı, en insaflı olan ve daha önce kendilerini defalarca uyaran kişi öne atılarak, "Ben size Rabb'inizi tesbih etmeniz gerektiğini söylememiş miydim? O'nun sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi olduğunu, dolayısıyla asla yanlış ve lüzumsuz hüküm vermeyeceğini, bu yüzden emirlerine kayıtsız şartsız boyun eğmek suretiyle, söz ve davranışlarınızla yüceliğini dile getirerek O'nu tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi.
28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Bunun üzerine, hatalarında daha fazla ısrar etmeyip, "Rabb'imizi en yüce sıfatlarla tesbih ederiz, meğer biz gerçekten zalimmişiz!" dediler.
29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Sonra pişmanlık ve üzüntü içinde birbirlerine bakıp kendilerini suçlamaya başladılar:
30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ
"Yazıklar olsun bize!" dediler, "Biz gerçekten iyice azgınlaşmıştık."
31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ
"Umarız ki Rabb'imiz, bize rahmetiyle yönelerek bundan daha iyisini bahşeder. Çünkü biz bundan böyle yalnızca Rabb'imize yönelecek ve yalnızca O'na kulluk ve ibadet edeceğiz."
32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟
İşte dünyadaki azap böyle acı ve ibret vericidir. Fakat âhiret azabı bundan çok daha şiddetlidir, bir bilselerdi.
33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Dürüst ve erdemlice bir hayatı tercih ederek kötülüklerden titizlikle sakınan kimselere gelince, Rab'lerinin katında onlara muhteşem nimet cennetleri vardır.
34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
Öyle ya, Allah'ın hükümlerine yürekten boyun eğenlerle günaha batmış olanları bir mi tutacaktık?
35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ
Neniz var sizin ey zalimler, nasıl bir mantıkla muhakeme yürütüyor, ne kadar ahmakça hüküm veriyorsunuz?
36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ
Yoksa elinizde, okuyup ders yaptığınız Kur'an'a alternatif bir ilâhî Kitap mı var?
37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ
O kitapta, "Dilediğiniz her şey sizindir ve her arzunuzu gerçekleştirme hakkı size verilmiştir!" diye mi yazıyor?
38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ
Yoksa Bizden, dilediğiniz hükmü verebileceğinize dair Kıyamet Gününe kadar geçerli özel bir söz mü aldınız?
39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ
Sor onlara, içlerinden hangisi bu iddiayı savunabilecek?
40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ
Yoksa onların, Allah ile ortak yetki ve otoriteye sahip olan ilâhları mı var? Öyleyse, bu ortaklarını getirip onların bu yetkilere sahip olduğunu delilleriyle göstersinler, eğer sözlerinde samimi iseler. Fakat heyhat, bunları asla ispatlayamayacaklar. Hesap Gününde ise, bunun cezasını en ağır biçimde ödeyecekler:
41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ
Mahşer meydanında işler kızıştığı gün, zalimleri büyük bir korku ve dehşet saracak. Allah'ın huzurunda secde etmeleri istenecek, fakat belkemikleri kaskatı kesilerek adeta kilitlenecek ve secde etmek istedikleri hâlde, buna güçleri yetmeyecek.
42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Utanç ve pişmanlıktan bakışları önlerine düşecek ve onları tepeden tırnağa bir zillet bürüyecek. Oysa onlar, dünyada sağlık ve esenlik içindeyken de Allah'a secdeye çağrılmış, fakat kibir ve inatla karşı koymuşlardı.
43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ
O hâlde, bu ilâhî kelâmı yalanlayan inkârcılarla Beni baş başa bırak. Sen onlara aldırma, görevini yapmaya bak. Çünkü o zalimlerin hakkından bizzat Ben geleceğim. Şöyle ki, onları hiç farkına varamayacakları biçimde adım adım felâkete sürükleyeceğim.
44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Şimdilik onlara, akıllarını başlarına almaları için birazcık mühlet veriyorum. Fakat unutmayın, benim plânım çok sağlamdır.

Hâl böyleyken, neden fırsat varken tövbe edip kendilerini kurtarmıyorlar?
45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ
Yoksa ey Peygamber, sen bu davet karşılığında onlardan bir ücret istiyorsun da, ağır bir borç yükü altında ezildikleri için mi seni inkâr ediyorlar?
46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Neden Kur'an'ın rehberliğinden kendilerini azade görüyorlar? Yoksa yaratılmışların algı ve tecrübe sınırlarının ötesindeki sırlar âlemi olan gaybın bilgisi kendi yanlarında bulunuyor da, evrenin kaderini onlar mı yazıyorlar? Onlara insanın ve evrenin kaderini belirleme yetkisi mi verilmiş ki, Allah'ın hükmüne alternatif hükümler koyuyorlar?
47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ
Ey Şanlı Elçi! Madem inkârcılar azgınlıklarından vazgeçmiyorlar, o hâlde Rabb'inin hükmü gerçekleşinceye kadar onların alay ve işkencelerine karşı sabredip diren. Tebliğ faaliyetlerine de ara vermeden devam et. Sakın öfke ve karamsarlığa kapılarak davet görevini ihmal edip de, Balık Arkadaşı diye bilinen Yunus Peygamber gibi olma. Hani Yunus, bütün öğüt ve uyarılara rağmen bir türlü doğru yola gelmeyen kavminin olabildiğince inkârcı ve alaycı tutumu karşısında karamsarlık ve öfkeye kapılarak Allah'ın emrini beklemeden görev yerini terk etmiş ve bir gemiye binerek kaçmaya çalışmıştı. Fakat gemi, aniden gelen büyük bir fırtına yüzünden batma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Bunu, aralarında günahkâr bir kişinin bulunmasına bağlayan gemiciler, "Gelin aramızda kura çekelim de, bu felâketin kimin yüzünden geldiğini bulup onu gemiden atalım!" demişlerdi. Çekilen kura sonucu Yunus denize atılıp dev bir balık tarafından yutulunca, pişmanlık ve acıyla yutkunarak Rabb'ine niyaz etmişti.
48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
İşlediği hata o kadar büyüktü ki, ona Rabb'inden bir nimet ulaşmamış olsaydı, yani pişmanlıkla Rabb'ine yönelip tesbih ederek O'nun şanını yüceltenlerden olmasaydı, Kıyamet Gününe kadar o balığın karnında kalırdı (Saffat, 37/144) ve Hesap Gününde, kınanmış bir günahkâr olarak mahşer meydanına atılırdı.
49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ancak Yunus içtenlikle tövbe edince, Rabb'i onu yeniden seçkin bir makama yücelterek erdemli kulları arasına kattı. O hâlde, ey şanlı Elçi! Yunus'un durumundan örnek al ve sakın öfke ve karamsarlığa kapılıp da tebliğ görevini ihmal etme.
50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ
Gerçekten inkârcılar, zikri —yani Kur'an'da yer alan öğüt ve uyarıları— işittiklerinde yüreklerini öyle büyük bir kin ve nefret kaplıyor ki, o kızgın bakışlarıyla seni neredeyse öldürüp yere devirecekler. İşte bu kinlerinden dolayıdır ki, "Muhammed'in sözlerine kulak asmayın. Çünkü o kesinlikle delidir." diyorlar.
51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
Hâlbuki o, tüm insanlığı kucaklayan evrensel bir öğütten başka bir şey değildir. Onlar önyargılardan arınıp tarafsız bir gözle Kur'an'ı incelemiş olsalardı, onun yalnızca o dönemdeki Arapları değil, tüm insanlığı dünya ve âhiret saadetine davet eden ilâhî bir uyarı olduğunu göreceklerdi.
52

Sureler

Mealler