Sureler
Mealler
Önceki
Mülk Suresi
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Nûn'a, Kâlem'e ve (kalemle) satır satır yazdıklarına and olsun ki,
2 Sen, Rabbin nîmetiyle (şımarıp dengeni kaybeden) bir çılgın değilsin.
3 Şüphesiz ki senin için ardı arkası kesilmez bir ecir vardır.
4 Ve sen, elbette büyük yüksek bir ahlâk üzeresin.
5 (5-6) Yakında kimlerin fitneye uğramış çılgın olduğunu sen de göreceksin, onlar da görecekler.
6 (5-6) Yakında kimlerin fitneye uğramış çılgın olduğunu sen de göreceksin, onlar da görecekler.
7 Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapan kimseyi daha iyi bilir ve O, doğru yol üzere bulunanları da daha iyi bilir.
8 (Hakk'ı) yalan sayanlara boyun eğme.
9 Onlar senin yapmacık da olsa (kendilerine) yumuşak ve müsamahalı davranmanı, kendilerinin de sana yapmacık yumuşaklık göstereceklerini isterler.
10 (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
11 (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
12 (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
13 (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
14 (10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
15 Onun karşısında âyetlerimiz okunurken: «Öncekilerin masallarıdır» der.
16 Yakında onun burnunu damgalıyacağız.
17 (17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik.
18 (17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik.
19 Kendileri henüz uykuda iken Rabbin tarafından dolaşan bir belâ, bahçeyi sarıverdi.
20 Sabaha doğru bahçe (yok olup) siyah bir kül (yığını halin)e döndü.
21 Sabahleyin birbirlerine seslendiler:
22 Devşirecekseniz, haydi durmayın erkenden ürünlerinizin başına gidiniz !
23 (23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.»
24 (23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.»
25 (Yoksulu) engellemeye güçleri yeter halde sabah erkenden gittiler.
26 (26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler.
27 (26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler.
28 çlerinden en uygun düşüneni : «Ben size demedim mi, tesbîh etseydiniz ya !?» dedi.
29 Onlar da: «Rabbimiz! Seni tesbîh ve tenzîh ederiz. Şüphesiz ki, biz zalimlermişiz» dediler.
30 Sonra birbirlerine dönüp kendilerini kınamaya başladılar.
31 Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz azgınlarmışız.
32 Umulur ki Rabbimiz, o bahçenin yerine bize daha iyisini verir. Biz artık Rabbımızı (O'nun lûtf-u keremini) gönülden istemekteyiz, dediler.
33 İşte azâb böyledir ve and olsun ki Âhiret azabı daha büyüktür. Bunu bir bilseler!.
34 Şüphesiz ki, muttakîlere (Allah'tan korkup haksızlıktan, azgınlıktan, cimrilikten sakınanlara) Rabblarının yanında Nîmet Cennetleri (veya Naim Cennetleri) vardır.
35 Artık biz, (hakka) teslimiyet gösterenleri, günahkâr suçlular gibi mi tutarız ?
36 Ne oluyor size ? Nasıl hükmediyorsunuz?..
37 Yoksa size ait ders yapıp okuduğunuz bir kitap mı var?
38 İçinde neleri seçip beğenirseniz onlar sizin olacak (diye) bir bilgi mi var?
39 Yoksa üzerimizde Kıyâmet'e kadar sürüp gidecek sizden yana yeminler mi var ki, siz neleri hükmederseniz o sizin olacak diye ?
40 Sor onlara: İçlerinden hangisi buna kefîl ?..
41 Yoksa onlara ait ortaklar mı var? O halde eğer doğru kişiler iseler, ortaklarını getirsinler.
42 O gün, baldır-bacak açılacak ; secdeye çağrılacaklar ama (buna) güçleri yetmiyecek.
43 Gözleri korkudan kararmış halde kendilerini zillet sarıvermiştir. Oysa (daha önce Dünya'da) kendileri sağlam ve sıhhatli iken secdeye çağrılırlardı.
44 Artık bu sözü yalanlayanı bana bırak; biz, onları bilmedikleri cihetten kademe kademe sürükleyip (azaba) yaklaştırırız.
45 Onlara biraz zaman verip erteliyoruz; şüphesiz ki, benim ceza düzenim oldukça sağlamdır.
46 Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden kendileri ağır bir borç altına mı girmiş bulunuyorlar?
47 Yoksa gayb ile ilgili bilgiler yanlarında bulunuyor da onu mu yazıyorlar ?
48 Sen, Rabbının hükmünü sabırla bekle de, o balığın arkadaşı (Yunus) gibi olma. Hani o öfkeye kapılıp üzüntü içinde (Rabbına) seslenip duâ etmişti.
49 Eğer Rabbından ona bir lütuf nimeti erişmeseydi, yerilecek bir halde çırılçıplak (sahile) atılacaktı.
50 Ama Rabbi, onu seçti de iyi-yararlı kişilerden eyledi.
51 Kâfirler, Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleriyle ye rinden devirecekler ve: «Bu elbette delinin biridir» diyorlardı.
52 Halbuki Kur'ân, ancak milletler için bir öğüttür.
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ 1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ 2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ 3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ 4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ 5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ 6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ 7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ 8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ 9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ 10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ 11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ 12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ 13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ 14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ 15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ 16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ 17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ 18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ 19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ 20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ 21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ 22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ 23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ 24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ 25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ 26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ 27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ 28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ 29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ 30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ 31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ 32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ 33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ 34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ 35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ 36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ 37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ 38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ 39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ 40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ 41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ 42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ 43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ 44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ 45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ 46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ 47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ 48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ 49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ 50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ 51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ 52
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ
Nûn'a, Kâlem'e ve (kalemle) satır satır yazdıklarına and olsun ki,
1
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ
Sen, Rabbin nîmetiyle (şımarıp dengeni kaybeden) bir çılgın değilsin.
2
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍۚ
Şüphesiz ki senin için ardı arkası kesilmez bir ecir vardır.
3
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ
Ve sen, elbette büyük yüksek bir ahlâk üzeresin.
4
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ
(5-6) Yakında kimlerin fitneye uğramış çılgın olduğunu sen de göreceksin, onlar da görecekler.
5
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ
(5-6) Yakında kimlerin fitneye uğramış çılgın olduğunu sen de göreceksin, onlar da görecekler.
6
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ
Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapan kimseyi daha iyi bilir ve O, doğru yol üzere bulunanları da daha iyi bilir.
7
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ
(Hakk'ı) yalan sayanlara boyun eğme.
8
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Onlar senin yapmacık da olsa (kendilerine) yumuşak ve müsamahalı davranmanı, kendilerinin de sana yapmacık yumuşaklık göstereceklerini isterler.
9
وَلَا تُطِـعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ
(10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
10
هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ
(10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
11
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ
(10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
12
عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ
(10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
13
اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ
(10-11-12-13-14) Çok yemin eden, değersiz alçak, kusur araştırıp leke süren, ikiyüzlülük edip söz götürüp getiren, hayra hep engel olan, saldırgan olup hakları çiğneyen, günah işleyen, kaba ve şerefsiz ve sonra da soysuz olan hiçbir kimseye —mal ve oğullar sahibi de olsa— boyun eğme.
14
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Onun karşısında âyetlerimiz okunurken: «Öncekilerin masallarıdır» der.
15
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Yakında onun burnunu damgalıyacağız.
16
اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ
(17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik.
17
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
(17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini belâya uğratıp denediğimiz gibi belâya uğratıp denedik.
18
فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ
Kendileri henüz uykuda iken Rabbin tarafından dolaşan bir belâ, bahçeyi sarıverdi.
19
فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ
Sabaha doğru bahçe (yok olup) siyah bir kül (yığını halin)e döndü.
20
فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ
Sabahleyin birbirlerine seslendiler:
21
اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ
Devşirecekseniz, haydi durmayın erkenden ürünlerinizin başına gidiniz !
22
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ
(23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.»
23
اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ
(23-24) Derken hemen yola koyuldular ve şöyle fısıldaştılar: «Sakın bugün ürünlerimizin orada aramıza bir yoksul sokulmasın.»
24
وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ
(Yoksulu) engellemeye güçleri yeter halde sabah erkenden gittiler.
25
فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ
(26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler.
26
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
(26-27) Bahçeyi görünce : «Biz şüphesiz şaşırıp (başka yere) sapmışız, hayır biz mahrum kalmışız» dediler.
27
قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَـكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
çlerinden en uygun düşüneni : «Ben size demedim mi, tesbîh etseydiniz ya !?» dedi.
28
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
Onlar da: «Rabbimiz! Seni tesbîh ve tenzîh ederiz. Şüphesiz ki, biz zalimlermişiz» dediler.
29
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Sonra birbirlerine dönüp kendilerini kınamaya başladılar.
30
قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ
Yazıklar olsun bize! Doğrusu biz azgınlarmışız.
31
عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْراً مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ
Umulur ki Rabbimiz, o bahçenin yerine bize daha iyisini verir. Biz artık Rabbımızı (O'nun lûtf-u keremini) gönülden istemekteyiz, dediler.
32
كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟
İşte azâb böyledir ve and olsun ki Âhiret azabı daha büyüktür. Bunu bir bilseler!.
33
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
Şüphesiz ki, muttakîlere (Allah'tan korkup haksızlıktan, azgınlıktan, cimrilikten sakınanlara) Rabblarının yanında Nîmet Cennetleri (veya Naim Cennetleri) vardır.
34
اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ
Artık biz, (hakka) teslimiyet gösterenleri, günahkâr suçlular gibi mi tutarız ?
35
مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ
Ne oluyor size ? Nasıl hükmediyorsunuz?..
36
اَمْ لَـكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ
Yoksa size ait ders yapıp okuduğunuz bir kitap mı var?
37
اِنَّ لَـكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ
İçinde neleri seçip beğenirseniz onlar sizin olacak (diye) bir bilgi mi var?
38
اَمْ لَـكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَـكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ
Yoksa üzerimizde Kıyâmet'e kadar sürüp gidecek sizden yana yeminler mi var ki, siz neleri hükmederseniz o sizin olacak diye ?
39
سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ
Sor onlara: İçlerinden hangisi buna kefîl ?..
40
اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ
Yoksa onlara ait ortaklar mı var? O halde eğer doğru kişiler iseler, ortaklarını getirsinler.
41
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ
O gün, baldır-bacak açılacak ; secdeye çağrılacaklar ama (buna) güçleri yetmiyecek.
42
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
Gözleri korkudan kararmış halde kendilerini zillet sarıvermiştir. Oysa (daha önce Dünya'da) kendileri sağlam ve sıhhatli iken secdeye çağrılırlardı.
43
فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ
Artık bu sözü yalanlayanı bana bırak; biz, onları bilmedikleri cihetten kademe kademe sürükleyip (azaba) yaklaştırırız.
44
وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ
Onlara biraz zaman verip erteliyoruz; şüphesiz ki, benim ceza düzenim oldukça sağlamdır.
45
اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْراً فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ
Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden kendileri ağır bir borç altına mı girmiş bulunuyorlar?
46
اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa gayb ile ilgili bilgiler yanlarında bulunuyor da onu mu yazıyorlar ?
47
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ
Sen, Rabbının hükmünü sabırla bekle de, o balığın arkadaşı (Yunus) gibi olma. Hani o öfkeye kapılıp üzüntü içinde (Rabbına) seslenip duâ etmişti.
48
لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
Eğer Rabbından ona bir lütuf nimeti erişmeseydi, yerilecek bir halde çırılçıplak (sahile) atılacaktı.
49
فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ama Rabbi, onu seçti de iyi-yararlı kişilerden eyledi.
50
وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ
Kâfirler, Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleriyle ye rinden devirecekler ve: «Bu elbette delinin biridir» diyorlardı.
51
وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
Halbuki Kur'ân, ancak milletler için bir öğüttür.
52

Sureler

Mealler