Sureler
Mealler
No Meal                    
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1 Kaf. Şerefli Kur’ân’a yemîn olsun ki (Mekke kâfirleri Muhammed’e îmân etmediler)!
2 Bil'akis kendilerine içlerinden bir korkutucu gelmesine hayret ettiler de, o kâfirler dedi ki: 'Bu, şaşılacak bir şeydir!'
3 '(Biz) öldüğümüz ve bir toprak hâline geldiğimiz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu,(akıldan) uzak bir dönüştür!'
4 Gerçekten (biz, onlar öldükten sonra) yerin kendi (cesed)lerinden neleri eksilttiğini bilmişizdir. Ve katımızda (herşeyi) kaydeden bir kitab (Levh-i Mahfûz) vardır.
5 Hayır! Kendilerine geldiğinde o hakkı yalanladılar; şimdi onlar, karmakarışık bir iş içindedirler.
6 Üstlerindeki göğe hiç bakmadılar mı ki, onu nasıl binâ etmişiz ve onu süslemişiz? Hem onun hiçbir çatlağı yoktur!
7 Ve yere (de bakmadılar mı ki), onu (nasıl) yaydık; oraya sâbit dağlar yerleştirdik ve orada her cins (her çift) güzel (bitki)den bitirdik.
8 (Bütün bunlar, Rabbine) yönelen her kula basîreti(ni) açmak ve (ona) ibret vermek içindir.
9 (9-11) Hem gökten bereketli bir su indirdik de, kullara rızk olmak üzere, onunla bahçeler, biçilecek ekinler ve tomurcukları (salkımları) üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Hem onunla ölü bir yeri dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış böyledir!
10 (9-11) Hem gökten bereketli bir su indirdik de, kullara rızk olmak üzere, onunla bahçeler, biçilecek ekinler ve tomurcukları (salkımları) üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Hem onunla ölü bir yeri dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış böyledir!
11 (9-11) Hem gökten bereketli bir su indirdik de, kullara rızk olmak üzere, onunla bahçeler, biçilecek ekinler ve tomurcukları (salkımları) üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Hem onunla ölü bir yeri dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış böyledir!
12 Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd (kavmi) de yalanlamıştı.
13 Âd (kavmi), Fir'avun ve Lût’un kardeşleri (olan kavimler) de (yalanladılar).
14 Eyke halkı ve Tübba' kavmi de! Bütün bunlar peygamberleri(ni) yalanladı da, tehdîdim (azâbımın üzerlerine inmesi) hak oldu!
15 Peki (biz) ilk yaratma ile âciz mi kaldık (ki sizi tekrar yaratamayalım)? Hayır! Onlar yeni bir yaratmadan şübhe içindedirler.
16 Celâlim hakkı için, insanı (biz) yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz! Çünki biz, ona şah damarından daha yakınız!
17 İki zabıt memuru zabıt tutarlarken, biri sağdan oturmuş biri soldan.
18 (İnsan) hiçbir söz söylemez ki, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici (melek)bulunmasın!
19 Ve ölüm sarhoşluğu hak olarak gelmiştir. (O vakit ona:) '(Ey insan!) İşte bu, kendisinden kaçıp durduğun şeydir!' (denilir.)
20 (İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür.
21 Ve herkes, berâberinde bir sevk edici, bir de şâhidlik edici (iki melek) olduğu hâlde gelmiştir.
22 (Ona şöyle denilir:) 'And olsun ki, (sen) bundan gaflette idin; şimdi senden perdeni(kaldırıp) açtık; bu gün artık gözün keskindir!'
23 (Berâberinde) ona arkadaş olan (melek) de: 'İşte yanımda bulunan (amel defteri)hazırdır!' der.
24 (Allah, o iki meleğe şöyle emreder:) 'Atın Cehenneme! Her bir kâfiri, inadcıyı!'
25 'Hayra mâni' olanı, zâlimi, şübheciyi!'
26 'O ki, Allah ile berâber başka bir ilâh edinmiştir; bu yüzden onu şiddetli azâbın içine atın!'
27 Onun arkadaşı (olan şeytan): 'Rabbimiz! Onu (ben) azdırmadım; fakat (o, haktan)uzak bir dalâlet içinde idi!' der.
28 (Allah) buyurur ki: 'Huzûrumda çekişmeyin! Çünki size muhakkak (azâb edeceğime dâir) önceden tehdidde bulunmuştum!'
29 'Benim katımda söz değiştirilmez. Ve ben kullar(ım)a aslâ zulmedici değilim!'
30 O gün Cehenneme: 'Doldun mu?' deriz; (o da:) 'Daha var mı?' der!
31 Cennet ise takvâ sâhiblerine yaklaştırılmıştır, uzak değildir!
32 (32-33) (Onlara şöyle denir:) '(İşte,) va'd edilmekte olduğunuz (Cennet) budur!(Allah’a) çokça yönelen (tevbe eden), (O’nun emir ve yasaklarını) gözeten, görmediği hâlde Rahmân’dan korkan ve (Allah’a) yönelmiş bir kalb ile gelen herkes içindir!'
33 (32-33) (Onlara şöyle denir:) '(İşte,) va'd edilmekte olduğunuz (Cennet) budur!(Allah’a) çokça yönelen (tevbe eden), (O’nun emir ve yasaklarını) gözeten, görmediği hâlde Rahmân’dan korkan ve (Allah’a) yönelmiş bir kalb ile gelen herkes içindir!'
34 'Oraya selâmetle girin! Bu, ebedîlik günüdür!'
35 Orada kendileri için ne isterlerse vardır; katımızda daha fazlası da vardır!
36 (Biz) onlardan (Mekke’lilerden) önce, nice nesilleri helâk ettik ki, onlar kendilerinden kuvvetçe daha şiddetli idiler; bu yüzden diyar diyar dolaştılar. (Hiç ölümden)kurtuluş var mı?
37 Şübhesiz ki bunda, kalbi olan veya (fikren) hazır bulunup kulak veren kimseler için gerçekten bir ibret vardır.
38 And olsun ki, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.
39 (Habîbim, yâ Muhammed!) O hâlde (onların) söylediklerine sabret! Hem güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbine hamd ile (O’nu) tesbîh et (sabah, öğle ve ikindi namazlarını kıl)!
40 Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarında da O’nu tesbîh et (akşam ve yatsı namazlarını ve sabah namazının sünnetini kıl ve ardındaki tesbîhâtı yap)!
41 Ve nidâ eden (İsrâfîl)’in, yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver!
42 O gün (bütün halk) o (korkunç) sesi (İsrâfîl’in sûra ikinci üfleyişini) gerçek olarak işiteceklerdir! İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür!
43 Şübhesiz ki ancak biz hayat veririz ve öldürürüz; dönüş de ancak bizedir.
44 O gün yer, onlardan yarılır; sür'atli kimseler olarak (kabirlerinden çıkarlar)! İşte bu haşirdir; bize göre pek kolaydır!
45 Biz onların söylemekte olduklarını en iyi bileniz; sen ise onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin; o hâlde, tehdîdimden korkanlara Kur’ân ile nasîhat et!
                    Arapça No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ 1
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ 2
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ 3
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ 4
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ 5
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ 6
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ 7
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ 8
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ 9
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ 10
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ 11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ 12
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ 13
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ 14
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟ 15
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ 16
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ 17
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ 18
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ 19
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ 20
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ 21
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ 22
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ 23
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ 24
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ 25
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ 26
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ 27
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ 28
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟ 29
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ 30
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ 31
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ 32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ 33
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ 34
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ 35
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ 36
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ 37
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ 38
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ 39
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ 40
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ 41
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ 42
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ 43
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ 44
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ 45
                    Ayet No
بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ
Kaf. Şerefli Kur’ân’a yemîn olsun ki (Mekke kâfirleri Muhammed’e îmân etmediler)!
1
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْـكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ
Bil'akis kendilerine içlerinden bir korkutucu gelmesine hayret ettiler de, o kâfirler dedi ki: 'Bu, şaşılacak bir şeydir!'
2
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباًۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ
'(Biz) öldüğümüz ve bir toprak hâline geldiğimiz zaman mı (diriltileceğiz)? Bu,(akıldan) uzak bir dönüştür!'
3
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ
Gerçekten (biz, onlar öldükten sonra) yerin kendi (cesed)lerinden neleri eksilttiğini bilmişizdir. Ve katımızda (herşeyi) kaydeden bir kitab (Levh-i Mahfûz) vardır.
4
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ
Hayır! Kendilerine geldiğinde o hakkı yalanladılar; şimdi onlar, karmakarışık bir iş içindedirler.
5
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ
Üstlerindeki göğe hiç bakmadılar mı ki, onu nasıl binâ etmişiz ve onu süslemişiz? Hem onun hiçbir çatlağı yoktur!
6
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ
Ve yere (de bakmadılar mı ki), onu (nasıl) yaydık; oraya sâbit dağlar yerleştirdik ve orada her cins (her çift) güzel (bitki)den bitirdik.
7
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ
(Bütün bunlar, Rabbine) yönelen her kula basîreti(ni) açmak ve (ona) ibret vermek içindir.
8
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكاً فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ
(9-11) Hem gökten bereketli bir su indirdik de, kullara rızk olmak üzere, onunla bahçeler, biçilecek ekinler ve tomurcukları (salkımları) üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Hem onunla ölü bir yeri dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış böyledir!
9
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ
(9-11) Hem gökten bereketli bir su indirdik de, kullara rızk olmak üzere, onunla bahçeler, biçilecek ekinler ve tomurcukları (salkımları) üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Hem onunla ölü bir yeri dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış böyledir!
10
رِزْقاً لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاًۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ
(9-11) Hem gökten bereketli bir su indirdik de, kullara rızk olmak üzere, onunla bahçeler, biçilecek ekinler ve tomurcukları (salkımları) üst üste dizilmiş yüksek hurma ağaçları yetiştirdik. Hem onunla ölü bir yeri dirilttik. İşte (kabirlerden) çıkış böyledir!
11
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ
Onlardan önce Nûh kavmi, Ress halkı ve Semûd (kavmi) de yalanlamıştı.
12
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ
Âd (kavmi), Fir'avun ve Lût’un kardeşleri (olan kavimler) de (yalanladılar).
13
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ
Eyke halkı ve Tübba' kavmi de! Bütün bunlar peygamberleri(ni) yalanladı da, tehdîdim (azâbımın üzerlerine inmesi) hak oldu!
14
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟
Peki (biz) ilk yaratma ile âciz mi kaldık (ki sizi tekrar yaratamayalım)? Hayır! Onlar yeni bir yaratmadan şübhe içindedirler.
15
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ
Celâlim hakkı için, insanı (biz) yarattık ve nefsinin ona ne vesvese verdiğini biliriz! Çünki biz, ona şah damarından daha yakınız!
16
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ
İki zabıt memuru zabıt tutarlarken, biri sağdan oturmuş biri soldan.
17
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ
(İnsan) hiçbir söz söylemez ki, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici (melek)bulunmasın!
18
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ
Ve ölüm sarhoşluğu hak olarak gelmiştir. (O vakit ona:) '(Ey insan!) İşte bu, kendisinden kaçıp durduğun şeydir!' (denilir.)
19
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ
(İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr’a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür.
20
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ
Ve herkes, berâberinde bir sevk edici, bir de şâhidlik edici (iki melek) olduğu hâlde gelmiştir.
21
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَـكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ
(Ona şöyle denilir:) 'And olsun ki, (sen) bundan gaflette idin; şimdi senden perdeni(kaldırıp) açtık; bu gün artık gözün keskindir!'
22
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ
(Berâberinde) ona arkadaş olan (melek) de: 'İşte yanımda bulunan (amel defteri)hazırdır!' der.
23
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ
(Allah, o iki meleğe şöyle emreder:) 'Atın Cehenneme! Her bir kâfiri, inadcıyı!'
24
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ
'Hayra mâni' olanı, zâlimi, şübheciyi!'
25
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ
'O ki, Allah ile berâber başka bir ilâh edinmiştir; bu yüzden onu şiddetli azâbın içine atın!'
26
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
Onun arkadaşı (olan şeytan): 'Rabbimiz! Onu (ben) azdırmadım; fakat (o, haktan)uzak bir dalâlet içinde idi!' der.
27
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ
(Allah) buyurur ki: 'Huzûrumda çekişmeyin! Çünki size muhakkak (azâb edeceğime dâir) önceden tehdidde bulunmuştum!'
28
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ۟
'Benim katımda söz değiştirilmez. Ve ben kullar(ım)a aslâ zulmedici değilim!'
29
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ
O gün Cehenneme: 'Doldun mu?' deriz; (o da:) 'Daha var mı?' der!
30
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ
Cennet ise takvâ sâhiblerine yaklaştırılmıştır, uzak değildir!
31
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ
(32-33) (Onlara şöyle denir:) '(İşte,) va'd edilmekte olduğunuz (Cennet) budur!(Allah’a) çokça yönelen (tevbe eden), (O’nun emir ve yasaklarını) gözeten, görmediği hâlde Rahmân’dan korkan ve (Allah’a) yönelmiş bir kalb ile gelen herkes içindir!'
32
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ
(32-33) (Onlara şöyle denir:) '(İşte,) va'd edilmekte olduğunuz (Cennet) budur!(Allah’a) çokça yönelen (tevbe eden), (O’nun emir ve yasaklarını) gözeten, görmediği hâlde Rahmân’dan korkan ve (Allah’a) yönelmiş bir kalb ile gelen herkes içindir!'
33
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
'Oraya selâmetle girin! Bu, ebedîlik günüdür!'
34
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ
Orada kendileri için ne isterlerse vardır; katımızda daha fazlası da vardır!
35
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ
(Biz) onlardan (Mekke’lilerden) önce, nice nesilleri helâk ettik ki, onlar kendilerinden kuvvetçe daha şiddetli idiler; bu yüzden diyar diyar dolaştılar. (Hiç ölümden)kurtuluş var mı?
36
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ
Şübhesiz ki bunda, kalbi olan veya (fikren) hazır bulunup kulak veren kimseler için gerçekten bir ibret vardır.
37
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ
And olsun ki, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.
38
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ
(Habîbim, yâ Muhammed!) O hâlde (onların) söylediklerine sabret! Hem güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbine hamd ile (O’nu) tesbîh et (sabah, öğle ve ikindi namazlarını kıl)!
39
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ
Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkalarında da O’nu tesbîh et (akşam ve yatsı namazlarını ve sabah namazının sünnetini kıl ve ardındaki tesbîhâtı yap)!
40
وَاسْتَمِــعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ
Ve nidâ eden (İsrâfîl)’in, yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver!
41
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
O gün (bütün halk) o (korkunç) sesi (İsrâfîl’in sûra ikinci üfleyişini) gerçek olarak işiteceklerdir! İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür!
42
اِنَّا نَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ
Şübhesiz ki ancak biz hayat veririz ve öldürürüz; dönüş de ancak bizedir.
43
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاًۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ
O gün yer, onlardan yarılır; sür'atli kimseler olarak (kabirlerinden çıkarlar)! İşte bu haşirdir; bize göre pek kolaydır!
44
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ
Biz onların söylemekte olduklarını en iyi bileniz; sen ise onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin; o hâlde, tehdîdimden korkanlara Kur’ân ile nasîhat et!
45

Sureler

Mealler